Aylık arşivler: Kasım 2024

14. Antalya Kitap Fuarı’na öğrencilerden yoğun ilgi

Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde bu yıl 14’üncüsü gerçekleştirilen Antalya Kitap Fuarı’na öğrenciler yoğun ilgi gösteriyor. Öğrenciler gün boyu kitap fuarını gezerek, bol bol kitap alıyor.  

 

 

Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde bu yıl 14’üncüsü gerçekleştirilen Antalya Kitap Fuarı tüm hızıyla sürüyor. Cam Piramit Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen fuara özellikle öğrenciler yoğun ilgi gösteriyor. Büyükşehir Belediyesi, öğrencilerin kitap fuarına katılımlarını kolaylaştırmak amacıyla gün boyu okullara servis gönderiyor. Öğrenciler, Antalya Kitap Fuarı’na ziyaret ederek, bol bol kitap alıyor. Kitap fuarı gün boyu öğrencilerin akınına uğruyor. 

BELEDİYE BAŞKANLARINDAN ZİYARET

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek de her gün fuarı ziyaret ederek, hem ziyaretçilerini ağırlıyor, hem de kitaplarını imzalıyor. Antalya Kitap Fuarı’nı Finike Belediye Başkanı Mustafa Geyikçi, Akseki Belediye Başkanı İlkay Akca, Korkuteli Belediye Başkanı Saniye Caran ve Bucak Belediye Başkanı Hülya Gümüş de ziyaret ederek, Başkan Muhittin Böcek ile bir araya geldi. Başkan Muhittin Böcek, belediye başkanlarına kitaplarını imzaladı. Belediye başkanları Antalya Kitap Fuarı’nın Antalya için çok önemli olduğunu belirterek, Muhittin Başkan’a böyle bir fuar kazandırdığı için teşekkür etti. 

BAŞKAN KİTAPLARINI İMZALIYOR

Büyükşehir Belediye Başkanı Böcek, geliri Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne giden iki kitabını okurlarına imzaladı. Başkan Muhittin Böcek, fuarı ziyaret eden okurlara teşekkür ederek, vatandaşlarla sohbet etti. 14. Antalya Kitap Fuarı’nın 7’inci gününde yazarlardan Fatih Tuncay, Hidayet Karakuş, Şahsene Camız gün boyu kitapseverler ile bir araya gelerek, kitaplarını imzaladı. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Şehir Tiyatroları İki Efendinin Uşağı Oyunuyla Büyükçekmece’de

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, “İki Efendinin Uşağı” oyununu Büyükçekmece seyircisiyle buluşturuyor.

 

Carlo Goldoni’nin yazdığı, Aslı Öngören’in yönettiği “İki Efendinin Uşağı”, 5 Kasım 2024 Salı günü saat 20.00’de Büyükçekmece Atatürk Kültür Merkezi’nde seyirci karşısına çıkıyor. 

 

Kasım Ayında Yeni Turneler Seyircilerimizi Bekliyor

 

İBB Şehir Tiyatroları Kasım ayında farklı kültür merkezlerinde ve sahnelerde, yeni oyunlarla turnelerine devam ediyor. Turne programı şöyle:

 

Cadı Kazanı                                    12 Kasım       Tuzla İdris Güllüce Kültür Merkezi

Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin    14 Kasım     Sancaktepe Sahnesi Tayyip Erdoğan Kongre Merkezi    

Oscar                                                19 Kasım     Güngören Erdem Bayazıt Kültür Merkezi

Cadı Kazanı                                     26 Kasım     Yenibosna Enver Ören Kültür Merkezi

 

İstanbul’un her noktasına oyunlarını götürmeyi hedefleyen İBB Şehir Tiyatroları, klasik ve çağdaş oyunları İstanbul’un birçok ilçesinde seyirciyle buluşturmaya devam edecek.    

İKİ EFENDİNİN UŞAĞI

Pantolone, kızı Dottore’yi oğlu Slvio ile evlendirmeye karar vermiştir ve evinde bir tören düzenler. Gençler birbirlerine aşıktır ancak daha önce Pantolone’nin kızını evlendirme sözünü verdiği ve öldüğünü sandıkları Federico Rasponi’nin bu törene gelmesiyle işler karışır. Sözlü gelenekten beslenen İtalyan Halk Tiyatrosu Commedia Dell Arte’nin seçkin örneklerinden biri olan ve uşak Truffaldino’nun kurnaz hazırcevaplığı ile ilerleyen oyun izleyicilerine keyifli bir seyir sunuyor. Oyunda, Çağlar Ozan Aksu, Dolunay Pircioğlu, Eraslan Sağlam, Hamit Erentürk, Mert Tanık, Murat Bavli, Müslüm Tamer, Seda Çavdar, Volkan Öztürk, Yeliz Gerçek, Yılmaz Aydın rol alıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ergenleri bağımlılık tedavisine ikna etmenin yolları… Destek ve pozitif iletişim tedavi sürecinde önemli!

Madde kullanan bir ergenin tedaviye ikna edilmesinin, genellikle zor bir süreç olduğuna vurgu yapan Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “İlk adım, bireyin davranışlarının ve yaşadığı sorunların farkına varmasını sağlamaktır.” dedi. Tedaviye ikna sürecinde aile ve yakın çevrenin büyük bir rol oynadığının altını çizen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Ailelerin açık, pozitif bir iletişim kurması ve yargılamadan dinlemesi gerekir.” açıklamasını yaptı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, ergenlerde madde kullanımının etkilerine değindi ve ergenlerin tedaviye ikna edilmesi konusunda önerilerde bulundu.

Madde kullanımı özellikle ergenlerin gelişimine zarar veriyor

Madde kullanımının, ergenlerin fiziksel, bilişsel ve duygusal durumlarını olumsuz etkileyerek gelişimlerine kalıcı zararlar verebileceğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Madde kullanımı, beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyerek öğrenme, hafıza ve dikkat gibi bilişsel işlevleri bozabilir. Bu durum, akademik başarıyı da etkileyebilir. Madde, gençlerde kısa vadede geçici bir rahatlama hissi verebilir ancak uzun vadede kaygı, depresyon gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.” dedi.

Tedaviye ikna sürecinde empati kurulmalı ve yargılayıcı yaklaşımdan uzak durulmalı 

Madde kullanan bir ergenin tedaviye ikna edilmesinin, genellikle zor bir süreç olduğuna vurgu yapan Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “İlk adım, bireyin davranışlarının ve yaşadığı sorunların farkına varmasını sağlamaktır. Bu aşamada, gençle empati kurmak ve onu yargılamadan dinlemek büyük önem taşır. Genç, hissettiği sorunları ve yaşadığı duygusal zorlukları dile getirebildiğinde, kendini daha güvende ve anlaşılmış hisseder. Bu süreçte yargılayıcı ve eleştirel bir tavırdan kaçınmak gerekir. Yargıladığınızda aranızdaki güven ilişkisi bozulabilir.” dedi.

Ergenin madde kullanımının hayatını nasıl etkilediğini anlamasının oldukça önemli olduğunu aktaran Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Bu aşamada, ergenin yaşadığı sorunların, aile ilişkileri, sosyal hayat veya akademik başarı üzerindeki etkilerini konuşmak faydalı olabilir. ‘Madde kullanımından önce aile ilişkileri, sosyal hayatı ve akademik başarısı nasıldı ve neler değişti?’ sorusunun cevabını bulmak gerekir.” şeklinde konuştu.

Aile, arkadaş ve sosyal çevrenin desteği tedavi sürecine katkı sağlıyor

Bireyin tedaviye ikna edilmesi sürecinde aile ve yakın çevresinin büyük bir rol oynadığının altını çizen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Destekleyici bir ortamda kişi kendini daha rahat ifade edebilir. Ailelerin açık iletişim kurması, pozitif bir iletişim kurması ve yargılamadan dinlemesi gerekir. Onlara bu süreçte yalnız olmadıklarını ve anlaşıldıklarını hissettirmek, tedaviye yönelik motivasyonlarını artırabilir.” dedi.

Gençlerin yakın arkadaşları ve sosyal çevresinin de tedavi sürecindeki katkılarının önemli olduğuna vurgu yapan Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, “Arkadaş gruplarından etkilenerek riskli davranışlara yönelebilirler. Bu nedenle, çevrenin de tekrardan düzenlenmesi gerekebilir. Arkadaşlarının ve akranlarının tedavi sürecine olan olumlu bakış açıları, ergenin tedaviye daha açık hale gelmesine yardımcı olabilir.” açıklamasını yaptı.

Erken müdahale ve etkili iletişim tedavinin başarılı olması için önemli

Ergenlerin tedaviye direncini kırmanın en önemli adımlarından birinin empati olduğunu yineleyen Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ergenlerin, madde kullanımının ve tedavinin sonuçları hakkında bilgi sahibi olması önemlidir. Bağımlılığının fiziksel, zihinsel ve duygusal etkileri konusunda bilgi vermek, gençlerin durumlarını daha iyi anlamalarına yardımcı olabilir. Her ergenin durumu farklıdır, bu nedenle, kişiye özel yaklaşımlar geliştirmek ve gerektiğinde profesyonel destek almak, tedavi sürecinin başarıyla sonuçlanmasına katkı sağlayacaktır. Erken müdahale ve etkili iletişim, gençlerin sağlıklı bir geleceğe ulaşmalarını destekleyecektir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

MAPFRE Sigorta, Kırmızı Buluşmalar Etkinliklerinde, Münhasır İş Ortakları ile Bir Araya Geldi

MAPFRE Sigorta, münhasır iş ortaklarıyla olan güçlü bağı pekiştirmek ve istikrarlı büyüme odağını güçlendirmek amacıyla düzenlediği Kırmızı Buluşmalar etkinliği çerçevesinde Bursa, Adana, İstanbul, İzmir ve Ankara’da acenteleriyle bir araya geldi. 

 

Uluslararası deneyimi, yüksek mali gücü ve sahip olduğu yaygın profesyonel acente ağı ile 75 yıldır Türkiye sigortacılık sektörüne yön veren MAPFRE Sigorta, düzenlediği Kırmızı Buluşmalar etkinliği ile münhasır iş ortakları ile bir araya geldi. Bursa, Adana, İstanbul, İzmir ve Ankara’da gerçekleştirilen buluşmalara MAPFRE Sigorta Genel Müdürü Erdinç Yurtseven, Satış ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı ve İcra Komitesi Üyesi Yıldırım Türe ile birlikte icra kurulu üyeleri, üst düzey yöneticiler ve bölge müdürleri katıldı. 

Kırmızı Buluşmalar’ın İstanbul buluşmasına katılan MAPFRE Sigorta Genel Müdürü Erdinç Yurtseven, yaptığı konuşmada münhasır iş ortaklarının MAPFRE Sigorta için önemine değindi. Yurtseven konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “İş ortaklarımız, sadece satış kanallarımız değil, aynı zamanda müşteri memnuniyetinin ve sürdürülebilir büyümemizin anahtar unsurları. Onlarla kurduğumuz güçlü iş birliği, MAPFRE Sigorta’nın fark yaratan hizmet anlayışının temelini oluşturuyor. Müşterilerimize en iyi hizmeti sunarken, münhasır iş ortaklarımızın desteğiyle güçlü bir ekosistem inşa ediyoruz. Kırmızı Buluşmalar da beklentileri daha iyi anlama ve geleceğe yönelik stratejilerimizi birlikte şekillendirme fırsatı sunuyor. Özellikle zor dönemlerde sağlam durabilmek, doğru stratejilerle mümkün oluyor. İş ortaklarımız ile geliştirdiğimiz güçlü bağlar ve karşılıklı güven, zorlukların üstesinden gelirken bizim en büyük gücümüz. Sadece bugünün değil, geleceğin ihtiyaçlarına yanıt vermek için uzun vadeli stratejilere ve değerlerimize bağlıyız. İş ortaklarımızın bu vizyonu paylaşarak bizimle birlikte hareket etmesi, MAPFRE Sigorta’nın kalıcı başarısının en önemli unsurlarından biri. Müşterilerimizin değişen ihtiyaçlarına uyum sağlarken, iş ortaklarımızla birlikte onların yanında olmayı sürdüreceğiz.”

MAPFRE Sigorta Satış ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı ve İcra Komitesi Üyesi Yıldırım Türe de yaptığı değerlendirmede “MAPFRE Sigorta olarak, piyasa dinamiklerine ve değişime uyum sağlayabilen, dönüşümleri doğru gözlemleyip stratejilerini bu doğrultuda adapte edebilen bir yapıya sahibiz. Güven, etik ve dürüstlük, değerlerimizin temellerini oluşturuyor. Bu anlayışı Türkiye’deki tüm operasyonlarımıza ve iş ortaklarımızla olan ilişkilerimize entegre ediyoruz. Uzun soluklu iş ortaklıkları kurmak ve bu birlikteliklerin DNA’mıza paralel özellikler taşıması, kurum kültürümüzün önemli bir parçasını oluşturuyor. Satış kanalları yapımızın önemli bir parçası olan münhasır iş ortaklarımız da, iş modelimizin temel taşlarından biri durumunda. Bu anlamda, Kırmızı Buluşmalar etkinliğimiz bu yapıyı kuvvetlendiren, iş ortaklarımızla aramızda sinerji oluşturan önemli bir platform. Bir araya gelerek iş süreçlerimizi geliştirmek ve müşteri memnuniyetini artırmak için değerli bir etkileşim ortamı yaratıyoruz. MAPFRE Sigorta olarak, sürdürülebilir büyüme ve mükemmeliyet yolculuğumuzda, her bir iş ortağımızla birlikte ilerleyerek, sektörümüze yön vermeye devam edeceğiz” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

‘Zeytinburnu 14. Fotoğraf Yarışması’ İçin Başvuru Tarihleri Uzatıldı..!

Zeytinburnu Belediyesi’nin en kıdemli yarışmalarından biri olan ve artık gelenekselleşen ‘Fotoğraf Yarışması’ bu yıl 14’üncü kez düzenleniyor.

Başvuru tarihlerinin 15 Kasım’a kadar uzatıldığı yarışmada, yaklaşık 420 bin TL’lik para ödülünün dağıtılacak. ‘14. Fotoğraf Yarışması’nın konusu ise her zamanki gibi Zeytinburnu olacak. Zeytinburnu’nu en iyi anlatan karelerin kıyasıya mücadele edeceği yarışmaya, önceden bilindiği üzere ‘Serbest’ ve ‘Foto Öykü’ kategorilerinden oluşan eserler katılıyordu. Zeytinburnu Belediyesi bu yıl yarışmaya “Drone” kategorisini de ekleyerek, yarışmayı üç kategoriye bölerek derecelendirme ve ödül miktarını da artırmış oldu. 

Serbest kategoride birinci olan esere 50 bin TL, ikinciye 30 bin TL, üçüncüye 20 bin TL para ödülü verilirken, 1 esere 20 bin TL’lik Zeytinburnu Belediyesi Özel Ödülü, 5 esere 8 bin TL’lik mansiyon ödülü ve 20 esere de 4 bin TL’lik Sergilenmeye Değer Eser ödülü dağıtılacak. Foto Öykü kategorisinde ise; birinciye 60 bin TL, ikinciye 50 bin TL ve üçüncüye 30 bin TL para ödülünün yanı sıra 1 esere 20 bin TL’lik Zeytinburnu Belediyesi Özel Ödülü, 5 esere 16 bin TL’lik mansiyon ödülü ve 10 esere de 6 bin TL’lik Sergilenmeye Değer Eser ödülü verilecek. Bu yıl yarışmaya ilk defa giren ‘Drone’ kategorisinde ise; birinciye 50 bin TL, ikinciye 30 bin TL, üçüncüye 20 bin TL para ödülü belirlenirken aynı kategoride 5 kişiye 8 bin TL mansiyon ödülü, 10 kişiye ise 4 bin TL’lik sergileme ödülü dağıtılacak.  

 

KATILIMLAR INTERNET SİTESİ ÜZERİNDEN ÇEVRİMİÇİ OLARAK YAPILABİLİYOR
Zeytinburnu 14. Fotoğraf Yarışması çevrimiçi fotoğraf sistemine göre yapıldığından, alternatif hiçbir gönderi; e- posta, kargo, elden teslim şeklinde eser kabulü edilmiyor. Eser sahipleri Zeytinburnu temalı fotoğraflarını sadece Türkiye Fotoğraf Vakfı’nın turkiyefotografvakfi.org adresine çevrimiçi olarak yükleyebiliyorlar. Eserlerin teknik alt yapısıyla ilgili yönergeler; fotoğraf yükleme koşulları, boyutlar, büyüklük, ölçü gibi şartlar Türkiye Fotoğraf Vakfı’nın sitesindeki yönergelerden takip edilebiliyor. 

 

15 KASIM 2024 TARİHİNE KADAR BAŞVURULAR DEVAM EDİYOR
Zeytinburnu Belediyesi tarafından Türkiye Fotoğraf  Vakfı (TFV) desteği ile yapılan 14. Fotoğraf Yarışması’nın seçici kurulunda ise; Ünlü Foto Muhabiri Coşkun Aral, Fotoğraf Sanatçıları İzzet Keribar, Leyla Emektar, Süleyman Gündüz ve Mustafa Yılmaz yer alıyor. 15 Kasım 2024 tarihine kadar katılımların devam edeceği yarışma hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenler, www.zeytinburnu.istanbul ve turkiyefotografvakfi.org adreslerini ziyaret edebilirler

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İKSV’de Şehir Tiyatrolarına tam not

Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan Tolstoy imzalı  “Savaş ve Barış” adlı oyunu sahneye taşıyan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, bu yıl yirmi sekizincisi düzenlenen İKSV’nin (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) üstlendiği ve dünya tiyatrolarının da sahne aldığı festivalde iki temsille seyirci karşısına çıkarak göz kamaştırdı.

 

MEHMET BİRKİYE İMZALI

Türk tiyatrosunun en önemli yönetmenlerinden olan Mehmet Birkiye’nin yönettiği Savaş ve Barış adlı oyununun prömiyeri 27 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilmişti. Oyunun dekor tasarımı Efter Tunç, kostüm tasarımını Çevren Sarayoğlu, ışık tasarımını Cem Yılmazer, müziklerini Fırat Akarcalı koreografını ise Tuğçe Ulugün Kaya tarafından sahneye taşınmıştı.

 

SANATSEVERLERDEN BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ

Kocaeli Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen ‘’Savaş ve Barış’’ adlı oyunu izleyen sanatseverler dünyaca tanınan ‘’National Theatre’nin’’ oyununu izliyormuş gibi hissettiklerini ve Türkiye’de böyle bir oyunun sahnelenmesinden ötürü duydukları mutluluğu dile getirdi. Bu kadar ağır bir eserin böylesine izlenebilir bir kurguyla sahneye konulmuş olması sanatseverler tarafından beğeni topladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sürdürülebilirlik Stratejilerinde Yeni Yol Haritası: Çifte Önemlilik

Sürdürülebilirlik günümüzde şirketlerin yalnızca çevresel hassasiyetini değil, aynı zamanda finansal sağduyularını da test eden bir gereklilik haline geldi. 

Artan iklim krizi, yoğunlaşan sosyal sorumluluk beklentileri ve sıkılaşan düzenlemelerle karşı karşıya kalan şirketler, sadece kâr odaklı yaklaşımla uzun vadede varlıklarını sürdüremiyor. Bu noktada devreye giren çifte önemlilik (double materiality) kavramı, sürdürülebilirlik raporlaması yapan şirketlerin hem finansal hem de çevresel ve sosyal etkilerini değerlendirerek bütüncül bir iş modeli geliştirmelerine olanak sağlıyor.  

Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (ESRS) çerçevesinde yer alan ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) gibi kuruluşlar tarafından sürdürülebilirlik stratejilerinde uzun vadeli başarının anahtarı olarak görülen bu kavramı derinlemesine inceleyelim.

Çifte önemlilik, şirketlerin sürdürülebilirlik stratejilerini iki temel eksende değerlendirmesini sağlar: etki önemliliği ve finansal önemlilik.

Etki Önemliliği: Şirket faaliyetlerinin çevre, toplum ve paydaşlar üzerindeki doğrudan ya da dolaylı etkilerini değerlendiren bir süreçtir. Buradaki temel amaç, bu etkilerin boyutunu, yaygınlığını ve geri döndürülemezliğini belirlemektir. Etki önemliliği, şirketlerin toplum ve çevre üzerindeki sorumluluklarını şeffaf bir şekilde raporlamalarını sağlar.

Finansal Önemlilik ise bir şirketin finansal performansını etkileyebilecek risk ve fırsatları analiz eder. Burada, şirketin gelecekteki finansal durumu, operasyonel sürdürülebilirliği ve yatırımcıların kararlarını etkileyebilecek faktörler göz önünde bulundurulur. Örneğin, iklim değişikliği ile ilgili yeni düzenlemeler bir şirketin operasyon maliyetlerini artırabilir ve bu da finansal bir risk haline gelebilir. Aynı zamanda, yeni teknolojilere yatırım yaparak finansal fırsatlar elde edilebilir.

Sonuç olarak, AB  Regülasyonları kapsamında talep edilen  sürdürülebilirlik raporlamasının önemli bir gerekliliği olan çifte önemlilik analizini doğru uygulayabilen şirketler, hem finansal performanslarını optimize edebilir hem de çevreye ve topluma olan etkilerini azaltarak uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabilirler.

Şirketler İçin Neden Kritik Bir Strateji?

1. Kapsamlı Risk Yönetimi

Çifte önemlilik, şirketlerin riskleri yalnızca finansal açıdan değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal etkiler açısından da yönetmelerine olanak tanır. Bu iki yönü birlikte ele almak, yalnızca finansal sonuçlara odaklanıldığında göz ardı edilebilecek risklerin daha iyi yönetilmesini sağlar. Örneğin, bir şirket iklim düzenlemelerinden kaynaklanan finansal risklerle karşılaşabilirken, aynı zamanda çevresel bozulmaya da katkıda bulunarak itibarını zedeleyebilir.

2.Regulasyonlara Uyum 

Avrupa Birliği başta olmak üzere birçok hükümet ve düzenleyici kurum, çifte önemlilik ilkesiyle uyumlu olan Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ve Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (ESRS) gibi çerçeveler oluşturmuştur. Bu standartlara uyum, yasal risklerden kaçınmak ve bu kuralların uygulandığı pazarlara erişim sağlamak açısından hayati önem taşır. Çifte önemliliği proaktif bir şekilde benimseyen şirketler, gelecekteki düzenleyici değişikliklere daha hazırlıklı olur.

3. Yatırımcı İlgisi

Yatırımcıların giderek daha fazla ESG faktörlerine önem vermeye başladığını gözlemliyoruz. Çifte önemlilik, bir şirketin performansı hakkında daha bütüncül bir bakış açısı sunarak hem finansal riskleri hem de uzun vadeli sürdürülebilirlik uygulamalarını kapsar. Bu yaklaşımı benimseyen şirketler, genellikle daha şeffaf ve ileri görüşlü olarak algılanır. Yatırımcılar, düzenleyiciler ve tüketicilerin kurumsal sürdürülebilirlik çabalarına yönelik artan beklentileriyle uyum sağlayan bu şeffaflık, sosyal olarak sorumlu yatırımcıları cezbetmelerine ve sürdürülebilir finansman sağlamalarına yardımcı olur.

5. Rekabet Avantajı ve Uzun Vadeli Değerler

Finansal ve etkisel önemliliği karar alma süreçlerine dahil eden şirketler, inovasyon ve farklılaşma fırsatlarını belirleyebilirler. Örneğin, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, başlangıçta maliyetleri artırabilir ancak uzun vadede maliyet tasarrufu, risk azaltma ve itibar artışı gibi faydalar sağlayabilir. Sosyal ve çevresel sorunlara duyarlılık göstermek, müşteri sadakati, yetenekli çalışanları elde tutma ve yeni pazarlara erişim gibi avantajlar sağlayabilir.

6. Daha İyi Paydaş İlişkileri

Çifte önemlilik, şirketleri çalışanlar, yerel topluluklar ve çevre gibi çeşitli paydaşların perspektiflerini göz önünde bulundurmaya teşvik eder. Bu sayede şirketler, bu gruplarla daha güçlü ilişkiler kurabilir, bu da artan destek ve iş birliği, daha az çatışma ve operasyonel sosyal lisansın güçlenmesiyle sonuçlanabilir. Paydaşların endişelerini dinleyen ve yanıtlayan bir kurum, meşruiyetini koruma ve uzun vadede başarılı olma olasılığı daha yüksek olan bir işletmedir.

7. Değişen Dünyada Dayanıklılık

Günümüzün dinamik ortamında faaliyet gösteren şirketler, iklim değişikliği, kaynak kıtlığı, sosyal eşitsizlikler ve değişen tüketici beklentilerinden kaynaklanan baskılarla karşı karşıyadır. Çifte önemlilik, bu değişen dinamikleri stratejik planlamalarına dahil ederek işletmelerin daha dirençli hale gelmesine yardımcı olur. Hem finansal hem de finansal olmayan riskleri göz önünde bulundurarak şirketler, hızla değişen dünyada zorlukları daha iyi aşabilir ve fırsatları değerlendirebilirler.

Sonuç

Günümüzde sadece finansal riskleri değil, çevresel ve toplumsal sorumlulukları da göz önünde bulundurmak, sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek isteyen şirketlerin önceliği haline geldi. Çifte önemlilik yaklaşımını benimseyen işletmeler, finansal disiplinlerini korurken, günümüzde çok daha önem kazanan çevresel ve sosyal etkilerini dengeli bir şekilde yönetebiliyor. 

Sürdürülebilirliğin giderek daha fazla kurumsal değerle ilişkilendirildiği bir çağda, çifte önemliliğin şirketler için hem kurumsal itibarı hem de paydaşlarla olan ilişkileri güçlendirdiği ve geleceğin iş dünyasında kalıcı bir yer edinmelerini sağlayan bir yol haritası olduğu unutulmamalı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sentra Gayrimenkul’den güçlü yatırım atağı

Kale Kilit’in kurucusu ve Kale Endüstri Holding’in Onursal Başkanı merhum Sadık Özgür’ün kızlarından Sedakat Özgür Anlar, gayrimenkulde yeni atılımlar başlatmak hedefiyle Sentra Gayrimenkul’u kurdu. Gayrimenkul sektörünün sayılı kadın girişimcilerinden biri olan ve Beylikdüzü’nden Almanya’ya kadar farklı bölgelerde konut ve perakende alanında projeler hayata geçirmeyi planlayan Özgür, ilk olarak Türkiye’nin köklü alışveriş merkezlerinden biri olan Kale Outlet Center’ı yeni nesil Avm standartlarına taşımayı amaçlıyor.

 

Kale Kilit’in kurucusu ve Kale Endüstri Holding’in Onursal Başkanı merhum Sadık Özgür’ün kızlarından Sedakat Özgür Anlar, gayrimenkulde yeni atılımlar başlatmak hedefiyle Sentra Gayrimenkul Yönetim ve Kiralama A.Ş’yi kurdu. Konut ve perakende alanında faaliyet gösterecek olan Sentra Gayrimenkul, gayrimenkul sektörünün kadın girişimi ile kurulmuş sayılı şirketlerinden biri oldu. 

Sentra Gayrimenkul’un ilk yatırım hamlesi ise, Türkiye’nin köklü alışveriş merkezlerinden biri olan Kale Outlet Center’ı yenilemek olacak.

Yeni nesil AVM konseptiyle buluşma noktası olacak

Portföyünde Beylikdüzü’ndeki 12 dönüm arsa üzerindeki 2 bin metrekarelik kapalı alanda yer alan arsanın yanı sıra Düsseldorf’a bağlı Velbert kasabasında yatırımı ve dönüşüm planlaması devam eden 10 dönümlük tarihi bir kilit fabrikası ile farklı büyüklüklerde ticari gayrimenkullerin de yer aldığı şirketin öncelikli hedefi, Kale Outlet Center’ı yeni nesil bir AVM konseptiyle insanların sadece alışveriş yaptığı bir yerden çıkararak bölgenin önemli bir çekim ve buluşma merkezi haline getirmek. 

Avm’nin renovasyonla daha dinamik, daha modern ve yeni trendlere uyumlu şekilde yenileneceğini kaydeden Sentra Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Sedakat Özgür Anlar, “Ziyaretçilerimizin farklı beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek keyifli bir alışveriş, sosyalleşme ve eğlenme alanı sunarak cazibe merkezi haline gelen bir deneyim alanı oluşturmayı planlıyoruz. Yatırımımızın bulunduğu Güngören ve çevresindeki gelişen çevre ve nüfus yapısına uyum sağlayarak bölgenin yeni yüzüne uygun hizmet ve sosyal yaşam imkanları sunmayı planlıyoruz” değerlendirmesini yaptı. 

 

Portföydeki projelerin toplam değeri 100 milyon doları aşıyor

Portföylerinde toplam değeri 100 milyon doları aşan ve İstanbul Beylikdüzü ve Düsseldorf Velbert’te gayrimenkul yatırımları için değerlendirilebilecek fabrika ve arsalarla ilgili olarak fizibilite çalışmalarının sürdüğünü aktaran Sedakat Özgür Anlar, “2025 yılında netleştirmeyi öngördüğümüz çalışmalarımız için konut, sosyal yaşam alanı ve karma kullanım projelerine sıcak bakıyoruz” dedi. Özgür, “Portföyümüzdeki perakende ve gayrimenkul alternatiflerini değerlendiriyoruz. Önümüzdeki dönemde gayrimenkul dışında fırsat oluşabilecek farklı alanları da değerlendirebiliriz. Türkiye ve dünyanın bulunduğu ekonomik konjonktürü takip ederek öncelikle uzmanı olduğumuz alanlarda ve portföyümüzde bulunan varlıkları değerlendirerek güçlü ve emin adımlarla büyümek hedefindeyiz” diye konuştu. 

Kale’deki bilgi birikimi ve deneyimlerini Sentra Gayrimenkul’e aktaracak

Temeli Kale Endüstri Holding ile atılan Kale AVM’yi, babaları Sadık Özgür’den devraldıkları bayrağı taşıyarak; yapı, gayrimenkul ve enerji sektörlerindeki faaliyetlerine odaklanmak için kurdukları 3S Kale Holding ile belirli bir noktaya getirdiklerini ifade eden Sedakat Özgür Anlar, “Şimdi babamdan miras aldığım değerli birikim ve kardeşlerimle çalışarak edindiğim güzel deneyimleri, kısa bir süre önce kurduğum Sentra Gayrimenkul’e taşımayı hedefliyorum. Başkanlığını yürüttüğüm bu yeni şirkette profesyonel ekibimizle Kale Outlet AVM gibi önemli bir yatırımı modern ziyaretçi ve perakende standartlarına taşımayı hedefliyoruz. Yeni proje ve yatırımların da hazırlığını yaptığımız, heyecanlı bir dönemdeyiz” yorumunda bulundu. 

“Güvenilirlik ve şeffaflık bizim için önemli bir miras”

Özgür şöyle devam etti: “Gayrimenkul kiralama ve yönetim süreçlerimiz ve yatırımlarımızda, şehir ile bütünleşen ve güncel bir atmosferde keyifli ve samimi bir alışveriş, yaşam ve sosyalleşme alanı sunarak tüm paydaşlarımıza, sektöre ve çevremize değer katmayı misyon edindik. Güvenilirlik bizim için önemli bir miras. Geçmişten ve tecrübelerimizden aldığımız güç ile geleceğe dair beklentilerimizi doğru analiz ederek kent ve toplumla birlikte varlığımızı ileriye doğru taşımak istiyoruz. Yenilikçi ve sürdürülebilir bir anlayışla, değişimi yönetirken hizmet kalitemizden ödün vermeden uzun soluklu bir vizyonla hareket ediyoruz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Finlandiya Dışişleri Bakanlığı, Vize ve İkamet İzni Hizmetlerini Sağlamak Üzere Küresel İhaleyi VFS Global’e verdi

VFS Global ve Finlandiya Dışişleri Bakanlığı arasında imzalanan anlaşmaya göre; 

VFS Global, Finlandiya adına 10 ayrı bölgede toplam 32 ülkede biyometrik kayıt dahil olmak üzere Schengen kısa süreli vize ve oturma izni hizmetleri sunacak. 

 

Dünyanın önde gelen dış kaynak kullanımı ve teknoloji hizmetleri sunan VFS Global, 2010’dan bugüne vize işlemlerini yürüttüğü Finlandiya ile yeni bir anlaşmaya imza attı. VFS Global ve Finlandiya Dışişleri Bakanlığı arasında gerçekleşen anlaşmaya göre VFS Global, Finlandiya adına Güney Asya, Amerika, Güneydoğu Asya, Çin, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Afrika, Avrupa, BDT ve Rusya olmak üzere 10 ayrı bölgede toplam 32 ülkede biyometrik kayıt dahil olmak üzere Schengen kısa süreli vize ve oturma izni hizmetleri sunmaya devam edecektir. VFS Global, geçtiğimiz 14 yıl içinde Finlandiya Hükümeti adına 8,5 milyondan fazla vize başvurusu kabulü gerçekleştirmiştir.

Finlandiya Dışişleri Bakanlığı’ndan konuyla ilgili yapılan açıklamada; VFS Global ile sorunsuz ve profesyonel bir iş birliği öngördükleri ve ihalede; özellikle dış kaynaklı hizmetlerin küresel kapsamı, biyometri kalitesi, teknik kapasite, kalite kontrol, risk yönetimi ve müşteri hizmetleri konularına öncelik verildiği belirtildi. Hizmet kapsamında, dış hizmet sağlayıcı VFS Global’in başvuruları kabul edeceği, biyometrik verileri ve başvuru ücretlerini toplayarak yetkililere ileteceği ve vize kararları üzerinde herhangi bir etkisi olmayacağı özellikle vurgulanırken vize kararlarının geçmişte olduğu gibi bakanlık yetkililerinin sorumluluğunda olmaya devam edeceği vurgulandı. 

Finlandiya Dışişleri Bakanlığı ile güçlü bir ortaklık içinde olduklarını belirten VFS Global Baş Ticari Sorumlusu ve İş Geliştirme Başkanı Jiten Vyas: “Finlandiya Hükümeti’ne güvenilir hizmet sağlayıcı olarak hizmet vermeye devam edecek olmaktan çok mutluyuz. Finlandiya Dışişleri Bakanlığı ile çok güçlü bir ortaklığımız var. Bu ortaklığımızın kapsamını genişletme ve hizmetlerimizi yenileme fırsatı bulduğumuz için memnuniyet duyuyoruz. Dünya çapında 10 bölgede toplam 32 ülkede vize başvurusunda bulunanlara en iyi vize çözümleri sunmayı heyecanla bekliyoruz” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Türkiye’de neredeyse her iki çocuktan biri sezaryenle doğuyor!

Sezaryenin, tıbbi zorunluluk olmadıkça tercih edilmemesi gereken bir yöntem olduğunu dile getiren Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Anne ve bebeğin sağlığını tehlikeye atabilecek komplikasyonlar geliştiğinde sezaryen doğum hayati bir müdahale olarak gerekli hale gelebilir. Ayrıca, sezaryenin bir doğum şekli değil, zorunlu bir cerrahi müdahale olduğunu ve sezaryenin yaygınlaşmasının toplum sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini unutmamak gerekir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı, Ebelik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, doğum süreci ve doğum şekilleri konusuna değinerek, sezaryen ve normal doğumun etkilerini konusunda bilgi verdi.

Doğum süreci, anne ve bebeğin sağlığı açısından son derece önemli

Doğum sürecinin, anne ve bebeğin sağlığı açısından son derece önemli bir dönem olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Bu süreçte, doğumun kendi doğal akışı içinde ilerleyebilmesi için anne adayının güvende hissetmesi, saygı görmesi, mahremiyetinin korunması, hareket özgürlüğü sağlanması ve sürekli fiziksel ve duygusal destek alması, olumlu ve güvenli bir doğum ortamının olmazsa olmazlarıdır. Anne adayı, bu ihtiyaçlarının karşılandığı bir ortamda doğum yaparken daha rahat ve huzurlu olur; bu da doğum sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine katkı sağlar.” dedi.

Sezaryen doğum gereklilik mi yoksa tercih mi?

Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, sezaryen doğuma ilişkin, “Sezaryen doğum, tıbbi zorunluluklar dışında tercih edildiğinde, anne ve bebek sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bilimsel çalışmalar, sezaryen ile doğan bebeklerde astım, solunum yolu enfeksiyonları ve alerjik hastalıkların daha sık görüldüğünü, emzirme sorunları yaşandığını ve anne-bebek etkileşiminin bozulduğunu göstermektedir. Ayrıca sezaryen, doğum sonrasında annenin iyileşme sürecini uzatarak, fiziksel ve ruhsal toparlanmayı zorlaştırır. Ancak sezaryen, bazı durumlarda anne ve bebek için zorunlu bir müdahale olabilir. Riskli gebeliklerde ya da doğum sırasında gelişen komplikasyonlarda sezaryen hem anne hem de bebeğin hayatını kurtarabilir. Bu noktada önemli olan, sezaryenin gerekli olduğu durumlarla gereksiz müdahalelerin ayrımının doğru yapılabilmesidir. Sezaryen doğum, özellikle doğum sırasında annenin veya bebeğin karşılaştığı riskler nedeniyle zorunlu hale geldiğinde, sağlıklı bir seçenek olarak değerlendirilebilir.” diye konuştu.

Neredeyse her iki çocuktan biri sezaryenle doğuyor

Sezaryen oranlarının yüksekliğinin ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, şöyle devam etti:

“Ülkemizde bu oran Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) önerdiği yüzde 10-15 seviyesinin çok üzerindedir. 2022 Sağlık İstatistikleri Yıllığı verilerine göre, Türkiye’de sezaryen ameliyatı oranı makul kabul edilen yüzde 15 sınırının çok üzerinde seyrediyor, neredeyse her iki çocuktan biri sezaryenle doğuyor. Devlet, üniversite ve özel tüm hastanelerde toplam sezaryen ameliyatların hastane doğumları içindeki oranı 2022’de yüzde 62,8 olarak belirlenirken, bu oran 2021’de yüzde 60,9, 2020’de ise yüzde 59,6 olarak kayıtlara geçti. Üniversite hastanelerinde sezaryen oranı yüzde 75’e ulaştı. Devlet hastanelerinde sezaryen ameliyatların hastane doğumları içindeki oranı 2020’de yüzde 42,8, 2021’de yüzde 44,6 olurken, bu oran 2022’de 46,4’e yükseldi. Bu nedenle harekete geçmeli ve önlemler almalıyız.”

Sezaryen oranlarının artmasının altında ne var?

Sezaryen oranlarının artmasının altında “doğum korkusu, ileri yaşta gebelik ve sezaryenin daha kolay bir seçenek olarak algılanması gibi” etkenlerin bulunduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Ancak, tıbbi bir zorunluluk yoksa normal doğumun tercih edilmesi önerilmektedir. Sezaryen, tıbbi zorunluluk olmadıkça tercih edilmemesi gereken bir yöntemdir. Anne ve bebeğin sağlığını tehlikeye atabilecek komplikasyonlar geliştiğinde sezaryen doğum hayati bir müdahale olarak gerekli hale gelebilir. Bu karar, anne ve bebek için en sağlıklı doğum yönteminin seçilmesini sağlar. Ayrıca, sezaryenin bir doğum şekli değil, zorunlu bir cerrahi müdahale olduğunu ve sezaryenin yaygınlaşmasının toplum sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini unutmamak gerekir.” şeklinde konuştu.

Normal doğum, doğum sonrası depresyon riskini de azaltıyor

Sezaryen doğumun anne ve bebek arasında doğum sonrası bağlanma sürecini olumsuz etkilediğini, erken temas ve emzirme sürecindeki gecikmelerin bebeklerin ileriki yaşamlarında sağlık sorunlarına yol açabileceğini de dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Normal doğum sırasında salgılanan oksitosin hormonunun, doğumun doğal ilerleyişini sağlayarak anne ve bebek arasındaki bağı güçlendirdiğini ve annenin doğum sonrası depresyon riskini azalttığını da göz önünde bulundurmalıyız.” dedi.

Sezaryenle doğan bebeklerin daha zeki olduğuna dair yanlış inanışlar var

Normal doğumun hem anne hem de bebek açısından birçok sağlık avantajı sunduğuna vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Normal doğum sürecinde bebek, doğum kanalından geçerken bağırsak mikrobiyotası açısından önemli bakterilere maruz kalır ve bu durum, bağışıklık sisteminin gelişmesine katkı sağlar. Normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin daha çok anne sütü alabildiği ve daha dirençli oldukları, sezaryen ile doğum yapan annelerde bu avantajların azalabileceği belirtiliyor. Sezaryen doğum ise acil tıbbi durumlarda hayat kurtarıcı bir ameliyat olarak öne çıkıyor. Sezaryenin, bebek ters pozisyonda olduğunda, annenin kalça kemiğinin yapısının uygun olmaması durumunda veya doğum komplikasyonları olduğunda tercih edilebilir. Ancak sezaryen doğumun bir dönem zenginlik göstergesi olarak algılanması ve sezaryenle doğan bebeklerin daha zeki olduğuna dair yanlış inanışlar, sezaryen oranlarının artmasında etkili olmuştur.” diye konuştu.

Normal doğum sürecinde annenin ve bebeğin karşılaşabileceği olası riskler neler?

Normal doğumun doğallığına rağmen, bazı risklerinin de mevcut olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, şöyle devam etti:

“Normal doğum süreci sonunun net olarak öngörülemediği teslimiyetle geçen bir yolculuktur. Beklenmedik durumlar yaşanabilir. Burada asıl önemli olan bu durumlarla nasıl başa çıkabiliriz ve bu yolculukta bize eşlik eden bir ebenin varlığıdır. Uzun süren doğumlar anne için fiziksel yorgunluğa ve doğum travmasına neden olabilir. Ayrıca bebek açısından doğum süresinin uzaması, oksijen seviyesinin düşmesine yol açabilir. Bununla birlikte, bu risklerin çoğu tıbbi müdahalelerle minimize edilebilmektedir. İşte burada doğumda gebe ve ebenin birlikteliğinin önemi ortaya çıkmaktadır. Doğumda ebenin varlığı bir kadın için unutulmaz bir doğum yolculuğu yaşaması için yardımcı olacaktır. Bu durum doğum şeklinden de bağımsız düşünülmelidir. Her kadın için doğum yolculuğu eşsizdir, biriciktir ve tektir. İster sezaryen olsun ister normal doğum olsun kadın doğum yolculuğunda kendi hikayesini yazabilmişse, anne ve bebek sağlıklı ise işte asıl olan hedefe ulaşılmış demektir. Ancak normal doğumun teşvik edilmesiyle hem anne hem de bebek sağlığının uzun vadede korunabileceği de unutulmamalıdır.”

Normal doğumun anne ve bebek üzerindeki faydaları

Normal doğumun, müdahalesiz bir süreç olarak anne ve bebeğin fizyolojik, psikolojik ve duygusal açıdan olumlu etkiler yaşamasını sağlayacağını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Doğum sırasında salgılanan hormonlar, anne ve bebeğin bağlanmasını kolaylaştırır, anne sütünün daha hızlı bir şekilde gelmesine ve emzirmenin daha başarılı olmasına katkıda bulunur. Ayrıca, bebek doğum kanalından geçtiğinde bağırsak florası gelişir, bu da bebeğin bağışıklık sistemini güçlendirir. Doğumdan sonra annenin fiziksel ve ruhsal olarak daha hızlı toparlanması, normal doğumun bir diğer önemli avantajıdır. Travmatik bir doğum deneyimi yaşanmadığında, anne doğum sonrası yeni rollerine ve bebek bakımına daha kolay uyum sağlayabilir. Gebelik ve doğum, kadının yaşamında bir gelişimsel kriz olarak tanımlansa da her doğum aslında kadının kendi anneliğine doğduğu, güçlendiği bir süreçtir.” dedi.

Sezaryen doğumun potansiyel riskleri nelerdir?

Sezaryen doğumun, kısa vadede annenin iyileşme süresini uzatabildiğini ve daha fazla ağrıya yol açabildiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Yılmaz Esencan, “Ayrıca doğum sonrası anne-bebek bağlanma sürecini olumsuz etkileyebilir. Sezaryen sonrası annelerin doğum sonrası depresyon riskiyle karşı karşıya kalabileceğini ve bu durumun anne-bebek arasındaki bağlanmayı zayıflatabileceği de başka bir risk boyutudur. Uzun vadede sezaryen bebeklerde astım, alerji ve obezite gibi sağlık sorunlarına daha sık rastlanabiliyor.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı