Aylık arşivler: Ocak 2025

Karadut ve adaçayının, hastane kaynaklı enfeksiyona neden olan bakterilerin tedavisine etkisi araştırılacak

Eczacılık Fakültesi  Temel Eczacılık Bölümü Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Bayrı Eraç’ın yürütücülüğünü yaptığı “Morus nigra L., Salvia tomentosa Mill. ve Salvia dichroantha Stapf. Ekstrelerinin Stenotrophomonas maltophilia ve Acinetobacter baumannii kökenlerinin virülans faktörlerine etkileri” başlıklı proje TÜBİTAK’tan destek almaya hak kazandı.

Proje ekibini tebrik eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Tam akredite, sağlık temalı araştırma üniversitemiz, sağlık alanında yenilikçi projeler üretmeye devam ediyor. Hastane kaynaklı enfeksiyona neden olan bakterilerin tedavisinde yönelik hazırladıkları projeleri TÜBİTAK tarafından kabul gören Eczacılık Fakültesi öğretim üyemiz Prof. Dr. Bayrı Eraç’ı ve ekibini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.

Proje ile  ilgili bilgi veren Prof. Dr. Bayrı Eraç,  “Günümüzde tüm dünya için bir tehdit oluşturan antibiyotik direnci nedeni ile, S. maltophilia ve A. baumannii gibi hastane kaynaklı enfeksiyona neden olan bakterilerin tedavisinde güçlük çekilmektedir. Yeni antibiyotiklerin kullanıma girmesinde büyük bir yavaşlama görülen çağımızda, antibiyotik direncini indüklemeyen alternatif yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda projemizde, geleneksel-tamamlayıcı tedavide yeri olan karadut (Morus nigra L.) meyve özütünün ve iki adaçayı türünün (Salvia tomentosa ve Salvia dichroantha) ekstrelerinin, hastane enfeksiyonu etkeni mikrooganizmaların hastalık yapıcı faktörleri üzerindeki etkilerini incelemek hedeflenmiştir. Morus nigra, Salvia dichroantha ve S. tomentosa bitkilerinin halk arasında üst solunum yolu enfeksiyonu, boğaz ağrısı ve öksürük şikayetlerinde kullanımları kayıtlıdır. Projemizin özellikle hastane kaynaklı enfeksiyonların en önemli etkenleri arasında yer alan S. maltophilia ve A. baumannii bakterilerinin hastalık oluşturucu mekanizmalarının daha iyi anlaşılmasına ve bunları inhibe edebilecek stratejilerin geliştirilmesine önemli katkılar sunacağı düşünülmektedir.” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tedavisinde gecikildiğinde ciddi sorunlara neden olabilir!

Bacaklarda gelişen toplardamar hastalığı olan varis modern çağın getirdiği hareketsiz yaşamla birlikte son yıllarda görülme sıklığı giderek artan bir hastalık. Öyle ki ülkemizde 20-70 yaş arasındaki her 100 kişiden 50’sinde varise rastlanıyor. Yani, bu yaş grubundaki her 2 kişiden 1’i varisten dert yanıyor! Varis hastalığı kadınlarda erkeklere nazaran 4 kat daha fazla görülüyor. Hamilelik ve menopoz döneminde oluşan hormonal faktörler, obezite ve hormon tedavisi, varisin kadınlarda daha fazla görülmesinin temel sebeplerinden.  Varis toplumda kozmetik bir problem olarak düşünülüp estetik kaygılar nedeniyle sorun edilse de aslında bacak sağlığımızı etkileyen önemli bir hastalık. Öyle ki varis ilerledikçe bacaklarda yaşam kalitesini ciddi boyutlarda etkileyebilen ödem, ağrı ve venöz ülser olarak adlandırılan kalıcı yaralara neden olabiliyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can Hastanesi (Kadıköy) Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, aslında erken tanı ve tedaviyle varisin ilerlemesinin ve geri dönüşümü olmayan sorunların gelişmesinin önlenebildiğine dikkat çekerek, “Üstelik günümüzde endovenöz radyofrekans ile lazer ablasyon tedavi yöntemleri sayesinde hastalar daha  az   ağrı sorunu yaşıyor, daha kısa sürede hastaneden taburcu olabiliyor ve sosyal yaşamlarına daha erken dönebiliyorlar” diyor. 

 

Uzun süre oturmak veya ayakta kalmak tetikliyor!

Ailede varis hastalığı öyküsü olması, 50 yaş üzerinde olmak ve kadın cinsiyeti, varis için değiştirilemeyen risk faktörlerini oluşturuyor. Sabit pozisyonda uzun süre masa başında oturmak veya ayakta kalmak da varis oluşumunu tetikleyebilen önemli faktörlerden.  Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, bu durumun kanın sirkülasyonunun yavaşlamasına, bacak toplardamarlarında birikmesine ve damar içi basıncın artmasına yol açabildiğine işaret ederek, “Damarlar artan basınçtan dolayı gerilebiliyor ve bu durum toplardamarların duvarlarının zayıflamasına ve damardaki kapakçıkların fonksiyonunun bozulmasına neden oluyor. Sonuçta damar çapının artmasına, giderek büyümesine sebep oluyor ve fonksiyonu bozulmuş, belirginleşmiş varis damarları oluşuyor” diyor.  Kadınlarda hamilelikle beraber kilo artışı, hormonal değişim ve rahmin büyüyerek pelvik toplardamarlar üzerinde yaptığı baskı da varise yol açabiliyor. Yine kadınlarda menopoz dönemlerindeki hormonal değişiklikler de bacak toplardamar duvarı ve basıncı üzerinde etki göstererek varisin gelişimini tetikleyebiliyor.

 Bu belirtiler varsa, dikkat!

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, varisin belirtilerini şöyle özetliyor:

  • Bacaklarda kılcal damarların belirginleşmesi
  • Bacak yüzeyel toplardamarlarında belirginleşme
  • Baldır bölgesinde dolgunluk ve ağırlık hissi
  • Bacaktaki belirginleşen toplardamar ağı üzerinde kaşıntı
  • Ayak bileklerinde gün sonunda artan ödem
  • Bacaklarda özellikle baldır bölgesinde gün sonunda gelişen ağrı
  • Bacaklarda özellikle baldır bölgesinde gece oluşan kramplar
  • Ayak bileklerinde ciltte gelişen renk değişikliği

 

Bacaklarda kalıcı yaralar oluşabiliyor!

Varis toplum arasında estetik bir problem olarak görülse de aslında ciddi sağlık sorunlarına  neden olabiliyor. İleri derecedeki varislerin zamanla giderek ilerlemesi durumunda, bacakta özellikle venöz sistem basıncının yüksek olduğu ayak bileklerinde geriye dönüşümü olmayan renk değişiklikleri, ödem ve kanamalı varisler gelişebiliyor. Dahası, en istenmeyen tablo olan ve “venöz ülser” olarak adlandırılan bacakta geçmeyen yaralar oluşabiliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, varis hastalığının ileri dönemlerinde görülen bu semptomların hastanın hem tedavi süresini hem de tedavi sonrası iyileşme süresini uzattığını belirterek, “Ayrıca ileri dönem varislerde hastalar tedavilerini olsalar bile ayak bileğinde oluşan renk değişiklikleri ve venöz ülserin neden olduğu skar dokusu geçmeyebiliyor. Oysa varis hastalığı tanısı kolay ve kişiye uygun güncel tedavi yöntemleri ile ilerlemesi önlenebilen bir hastalıktır” diyor.

 

Tedaviden yüksek başarı sağlanıyor!

Tedavi yöntemlerine; varis hastalığının kalsifikasyonuna ve hastanın genel sağlık durumuna göre karar veriliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, oldukça başarılı sonuçlar alınan tedavi yöntemlerini şöyle anlatıyor:

Yaşam tarzı değişiklikleri: Kilo kontrolüne dikkat etmek ve düzenli olarak bacak kaslarını çalıştıran egzersizleri yapmak, vücudu saran kıyafetler ile yüksek topuklu ayakkabılardan kaçınmak gibi yaşam tarzında yapılacak olan değişimler hastalığın ilerleme hızını önleyebiliyor.

Medikal tedavi: Kanı kalbe taşıyan toplardamarlarda direnç artıran ilaç gruplarına başvuruluyor.

Varis çorabı: Dıştan kompresyon uygulayarak venöz sistem basıncının azaltılmasına yardımcı oluyor. Kanı kalbe taşıyan toplardamarlarda sirkülasyonu kolaylaştırarak yüzeyel damarların belirginleşmesini, büyümesini ve damarların yetmezlik derecesinin ilerlemesini önleyebiliyor.

Girişimsel tedavi: Fizik muayene ve venöz doppler USG bulgularına göre hastaya özel olarak belirlenen tedavi yöntemi uygulanıyor. 

Cilt yüzeyel damar lezyonlarının tedavisinde lokal olarak iğne radyofrekans tedavisi veya skleroterapi (köpük tedavisi) yöntemlerine başvuruluyor.

Derin venöz sistem yetmezlik tedavisinde, ameliyathane şartlarında, endovenöz radyofrekans/lazer ablasyon yöntemi ile kapalı varis cerrahisinden, stripping yöntemi ile açık varis cerrahisinden faydalanılıyor.

 

Varisi önlemek için 8 etkili kural!

Varis ilerleyici bir hastalık olmasına rağmen alacağınız bazı önlemlerle ilerleme hızını yavaşlatabilir, hatta oluşumunu önleyebilirsiniz.  Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, varise karşı almanız gereken önlemleri şöyle özetliyor:

  • Bacak kaslarını çalıştıran yüzme ile bisiklete binme gibi egzersizler yapın ve her gün  30-40 dakika tempolu yürüyüşü alışkanlık edinin.
  • Kilo artışı toplardamar sistem basıncı üzerinde yük oluşturduğu için ideal kilonuzda kalmaya özen gösterin. Vücut kitle İndeksi’ni (BMI) 18-24 kg/m2 arasında tutmaya dikkat edin.
  • Bacaklarda ödeme neden olması sebebiyle günlük diyetinizde toplam 5 gramdan fazla tuz tüketmeyin.
  • Günde ortalama 1,5-2 litre su içmeyi ihmal etmeyin.
  • Vücudunuzu saran, sıkı ve sert kumaşlardan oluşan kıyafetlerden kaçının.
  • Baldır kas grubunu kasarak toplardamar sirkülasyonunu bozan yüksek topuklu ayakkabılar giymeyin.
  • Bir saatten fazla aynı pozisyonda hareketsiz kalmayın.
  • Bacaklarda toplardamar sirkülasyonunu düzenlemek için istirahat ederken bacaklarınızı düz uzatarak dinlenin.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Şehrin Tiyatrosu Kartal ve Ataşehir’de

Alan Ayckbourn’un yazdığı, Mert Dilek’in çevirdiği, Ali Gökmen Altuğ’un yönettiği “Yatak Odası Komedisi”, 25 Ocak 2025 Cumartesi günü 20.30’da Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde,

 

Arthur Miller‘ın yazdığı, Sabahattin Eyüboğlu-Vedat Günyol’un çevirdiği, Yiğit Sertdemir’in yönettiği “Cadı Kazanı”, 28 Ocak 2025 Salı günü 15.00 ve 20.30’da Ataşehir İnal Aydınoğlu Kültür Merkezi Şener Şen Sahnesi’nde sahnelenecek.

 

İstanbul’un her noktasına oyunlarını götürmeyi hedefleyen İBB Şehir Tiyatroları, klasik ve çağdaş oyunlarını İstanbul’un birçok ilçesinde seyirciyle buluşturmaya devam edecek.

 

YATAK ODASI KOMEDİSİ

Oyun, evliliklerinin farklı aşamalarında olan dört çiftin iç içe geçmiş hayatlarını sıra dışı ama komik bir bakışla ortaya koyuyor. Evlilik kavramı, çiftlerin tuhaf nedenlerle sarsılan ve yeniden kurulan ilişkileri üzerinden, geleneksel, alışılagelmiş kalıpların ve kuralların dışına çıkılarak irdeleniyor.

Oyunda Aslıhan Kandemir, Ayşen Sezerel, Buket Kubilay, Engin Gürmen, Gökçer Genç, Mert Aykul, Nurdan Kalınağa, Özgür Atkın rol alıyor.

 

CADI KAZANI

Yıl 1692… ABD’de Salem kasabası…Cadılıkla suçlanan insanlar… Büyük tartışmalara, ardından işkencelere, nihayetinde de idamlara varan mahkemeler… Çıkarları için ‘liste’lerce insanları ölüme sürükleyen ‘insan’lar… İnancı kullanarak; önce toplumsal yaşamı, sonra hukuku, nihayetinde onuru yok etmeye çalışan ‘baştakiler’ ve buna sebep olmayı yahut seyirci kalmayı seçen halk… Tiyatro yazınının en önemli isimlerinden Arthur Miller’ın, 1952’de gerçek olaylardan yola çıkarak yazdığı bu ölümsüz eser; ilk kez Şehir Tiyatrosu’ndan seyircilerini selamlıyor.

Oyunda Berfu Aydoğan, Berna Adıgüzel, Burak Davutoğlu, Canan Kübra Birinci, Seda Yılmaz, Emre Çağrı Akbaba, Eraslan Sağlam, Ersin Sanver, Ezgim Kılınç, Fatma İnan, Engin Akpınar, Mehmet Bulduk, Nilay Yazıcıoğlu, Onur Demircan, Ozan Gözel, Rozet Hubeş, Selçuk Yüksel, Selen Nur Sarıyar, Zeki Yıldırım rol alıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sömestr Keyfi Keçiören’de

Keçiören Belediyesi, sömestir tatilini eğlenceli hale getirmek için belediye bünyesindeki sosyal ve kültürel tesislerin kapılarını öğrencilere açtı.

2024 ve 2025 eğitim öğretim yılı ara tatil heyecanını Keçiören’de yaşamak isteyen çocuklar Deniz Dünyası, Ahmet Çalık Buz Pateni Pisti, Doğal Yaşam Parkı, Kütüphaneler, Atatürk Ankara Milli Mücadele Müzesi ve Estergon Türk Kültür Merkezi Etnografya Müzesi’ni ziyaret etme imkânı buluyor. Öğrencilerin sömestr tatilini aileleriyle birlikte dolu dolu geçirmesi için belediyenin tüm imkânlarını seferber ettiklerini söyleyen Keçiören Belediye Başkanı Dr. Mesut Özarslan, “Öğrencilerimizin ikinci döneme daha dinamik başlaması için zihnen ve bedenen dinlenmeleri gerekiyor. Biz de buna önayak olacak programlarla öğrencilerimizi destekliyoruz” dedi.

Dinlenmeyi ve eğlenmeyi hak ettiler

Yoğun ders maratonunun ardından dinlenmeyi hak eden öğrenciler için kolları sıvayan Keçiören Belediyesi birbirinden güzel tesisleriyle öğrencilerin mutluluğuna ev sahipliği yapıyor. Sualtı âleminin rengârenk yansımasını sunan Deniz Dünyası, kayak meraklılarını heyecanlandıran Ahmet Çalık Buz Pateni Pisti, onlarca tür canlıyı içinde barındıran Doğal Yaşam Parkı, Milli Mücadele Dönemi’nin ruhunu hissettiren Atatürk Ankara Milli Mücadele Müzesi ve Eski Türk kültür ve yaşayış biçimini anlatan eserlerin yer aldığı Etnografya Müzesi ara tatilin ilk gününden itibaren öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği merkezler oldu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Genç Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun yeni ekibi belirlendi

Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun gençler için düzenlediği “Genç NKT” projesinde yeni dönemde yer alacak gençler yapılan uygulamalı sınavla belirlendi. Ekibe seçilen 26 genç, 5 ay boyunca alacakları eğitim kapsamında bir tiyatro oyununun sahnelenmesi sürecine de yakından tanıklık edecekler. 

Nilüfer Kent Tiyatrosu (NKT), gençlere tiyatronun her alanında deneyim kazandırmak ve onları sahne sanatlarına teşvik etmek amacıyla yürüttüğü “Genç NKT” projesini bu yıl da yeni katılımcılarla sürdürüyor.

Projede bu yıl yer alacak isimler yapılan sınavla belirlendi. Tiyatroya ilgi duyan 15-25 yaş arası 126 gencin başvurduğu proje, yoğun talep gördü. 3 gün süren uygulamalı sınavda, seçici kurulda Nilüfer Kent Tiyatrosu oyuncularından ve kreatif ekibinden oluşan 6 kişilik ekip yer aldı. Seçici kurulun değerlendirmesi sonucunda sınava giren gençler arazsından 26 kişinin “Genç NKT” ekibinde yer almasına karar verildi. 

Ekibe katılan gençler, yaklaşık 5 ay sürecek eğitim programına katılacak. Eğitim programında gençler; “Oyunculuk”, “Doğaçlama”, “Hareket”, “Tiyatro Düşüncesi”, “Tasarım” ve “Butafor” gibi tiyatronun farklı alanlarında atölye çalışmaları yapacak. Ayrıca genç yetenekler, bir tiyatro oyununun sahnelenmesi sürecine de yakından tanıklık edecekler.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bireysel travmalar toplumsal travmalara dönüşebiliyor! İnsan eli ile ortaya çıkan felaketler öfkeyi tetikliyor, dünyaya olan güveni sarsıyor!

Özellikle çocukların duygusal destek alması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Verdikleri tepkilerin mevcut bağlamda normal olduğunu, bu tür felaketlerin anlaşılması ve kabullenmesinin herkes için zor olduğunu vurgulamak gerekir.” dedi. Felaketlerin ardından sosyal medya kullanımının sınırlandırılmasının, bilgi kirliliğinden korunmayı sağlayacağını aktaran Prof. Dr. Serdar Nurmedov, toplumsal travmaların panzehrinin dayanışma ve eğitimin güçlendirilmesi olduğuna, travmaların doğru şekilde ele alınmaması durumunda, nesiller boyu sürecek olumsuz etkiler bırakabileceğine vurgu yaptı.

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Serdar Nurmedov, üst üste yaşanan olumsuz olayların kişiler ve toplum üzerindeki etkilerinden bahsetti.

Yaşadığımız felaketler ve travmalar, dünyaya ve insana dair bazı temel inançlarımızı sarsıyor

İnsanların robot olmadığını, karmaşık düşüncelerimiz, duygularımız ve hislerimiz olduğunu ifade eden Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “İster doğal afet olsun, ister insan eli ile gerçekleşsin felaketlere karşı tepki veririz ve bu gayet normal.” dedi.

Dünyaya geldiğimizde hayat yolculuğumuza sevgi ve güven dolu insanlar olarak başladığımızı aktaran Prof. Dr. Serdar Nurmedov, ancak zaman içerisinde yaşadığımız felaketler ve travmaların, dünyaya ve insana dair bazı temel inançlarımızı sarstığını söyledi.

Karmaşık duygularla mücadele etmenin en iyi yolu bu duyguların varlığını kabul etmek… 

Yaşanan son yangın felaketinden sonra, birçok insanın bir noktada dünyanın öngörülebilir olduğuna veya iyi insanlara kötü şeyler olmayacağına dair inançlarının yerle bir olduğunu dile getiren Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Bir yanda feryat-figan eden acı ve kedere gark olan aileler ve sevenleri, diğer bir yanda tatillerine ve eğlenmeye kaldığı yerden devam eden kişiler, süreci dışarıdan takip eden bizlerde karışık duygulara sebep oluyor. Bir yanda acı ve keder, öte yanda öfke ve kızgınlık gibi duygulara kapılıyoruz.” dedi.

Her ne kadar bu karmaşık duygularla mücadele etmenin birden fazla yolu olsa da en kestirme yolunun bu duyguları anlamak, anlamlandırmak ve bu duyguların varlığını kabul etmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Serdar Nurmedov, şöyle devam etti:

“Kabul etmek ile kabullenmek bir değildir. Kabul etmek demek, kaçınmamak demek, yok saymamak demek, varlığına müsaade etmek demektir. Çünkü bizi insan yapan duygularımızdır. Duygularımızı ifade etmek, paylaşmak olumsuz olanları hafiflettiği gibi, olumlu olanları da arttırır. Duygularımızı bastırmak ve onları yok sayarak ‘normal’ davranmaya çalışmak bizi kötü etkiler. Çünkü anormal bir durumda normal tepki vermenin kendisi anormaldir.”

İnsan eli ile ortaya çıkan felaketler öfkeyi tetikliyor 

İnsan eli ile ortaya çıkan felaketlerin çoğu zaman öfkeyi tetiklediğinin altını çizen Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Kabullenmeyi zorlaştırır. Anlamayı ve anlamlandırmayı zorlaştırır. Bireyin adalet ve güven hissini sarsar. Güvensizlik kişiyi ‘düzenin asla düzelmeyeceği’ fikrine sürükleyebilir. Kuralların adil bir şekilde işlemediği algısı bireyde endişe ve huzursuzluğa sebep olur. Haksızlığa uğrayan insanlarda yoğun bir öfke hasıl olur. İçinde bulunduğu toplumun ve sistemin kendisini koruyamayacağını düşünür, kendine olan güveni azalır ve dünyaya olan güveni sarsılabilir. Tüm bunların neticesinde eğer bu süreci iyi yönetemezlerse travma sonrası stres bozukluğu gelişebilir.” uyarısında bulundu.

Çocukların bu tür olaylara verdikleri tepkiler normal kabul edilmeli…

Yangında arkadaşlarını kaybeden, hayatını kaybedenler için üzülen ve haberlere maruz kalan çocukların duygusal gelişimi ve ruh sağlığının derinden etkilenebileceğini aktaran Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Bu çocuklar böyle durumlarda hiç olmadığı kadar ebeveyn desteğine ve rehberliğine ihtiyaç duyarlar.” dedi.

Çocukların duygularını, hislerini ve düşüncelerini açıkça ve detaylı bir şekilde ifade etmelerine müsaade edilmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Verdikleri tepkilerin mevcut bağlamda normal olduğunu, bu tür felaketlerin anlaşılması ve kabullenmesinin herkes için zor olduğunu vurgulamak gerekir. Kayıp ve ölümü anlatırken yaşına uygun ifadeler ve açıklamalar kullanılmalı. Sosyal medya ve haber izleme süreleri azaltılmalı. Kaygılarını arttıracak konuşmalardan ziyade güvende hissedebilecekleri ortam yaratılmalı ve rahatlatıcı etkinliklere yönlendirilmeliler. Rutinlerini sürdürmelerine özen gösterilmeli. En önemlisi, tutum ve davranışlarımız ile biz büyüklerin onlara örnek olmamız gerekir.” önerilerinde bulundu.

Sosyal medya kullanımını sınırlandırmak gerekir…

Sosyal medyada paylaşılan haberler bazen faydalı bilgi içerse de uzun süre buna maruz kalmanın bizleri olumsuz etkileyeceğini aktaran Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Çünkü bir yerden sonra bilgi kirliliğine maruz kalırız. Bu sebeple yangının sosyal medyada yarattığı etkilerden kendimizi korumamız için sosyal medya kullanımını sınırlandırmamızda fayda var. Doğrulanmamış kaynaklara itibar etmemeliyiz. Spekülasyonlara ve yalan haberlere karşı uyanık olmamız gerekir. Gruplaşma, ötekileştirme ve tartışma içeren ortamlardan olabildiğince uzak durmakta fayda var.” dedi.

Toplumsal travmalar toplumsal bunalıma sebep olabilir! 

Travmaya maruz kalmanın bireyin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi, toplumun da ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğine dikkat çeken Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Toplumun ruh sağlığı iki şekilde olumsuz etkilenir. Birincisi, büyük travmaların toplumun neredeyse tamamını etkilemesiyle oluşan afetler, savaş, göç gibi olaylar sonucu. İkincisi ise bir toplumun travmalarla sarsılmış bireylerden oluşması sonucu.” dedi.

Öte yandan üst üste yaşanan olumsuz olayların sonucu gelişen travmaların sadece bireysel psikolojik sağlık üzerinde değil, aynı zamanda sosyal bağlar, güven duygusu ve toplumsal dayanışma üzerinde de olumsuz etkiler yaratabileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Serdar Nurmedov, şunları söyledi:

“Nasıl ki, bireysel travmalar kişilerde bunalıma sebep olabiliyor ise, toplumsal travmalar da toplumsal bunalıma sebep olabilir ve toplumsal hafızayı etkiler. Eğer toplumsal hafızayı olumsuz yönde etkileyen bu toplumsal bunalım sağlıklı bir şekilde ele alınmazsa, nesilden nesle aktarılabilir ve o toplumu oluşturan bireylerin kimlik oluşumunda temel rol oynar.”

Toplumun sosyal norm ve etik anlayışı bozulabilir! 

Toplumsal travmaların belirtilerine değinen Prof. Dr. Serdar Nurmedov, sosyal ve kurumsal güvenin azalabileceğini yani insanların toplumsal kurumlara ve diğer bireylere güven duymakta zorlanabileceğini söyledi.

Toplumun travmaya maruz kalan kesimlerinin, olaylar karşısında kendilerini yalnız ve çaresiz hissedebileceklerinin de altını çizen Prof. Dr. Serdar Nurmedov, şöyle devam etti:

“Benzer travmalardan etkilenen bireyler travmanın sebep olduğu yoğun stres ve tehdit algısı sebebi ile içine kapanır ve benzer hislere sahip insanlara yakınlaşma eğiliminde olurlar. Toplum içinde bir nevi gruplaşmalar hasıl olur. Söz konusu toplumda depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarında artış gözlenebilir. Toplumun sosyal norm ve etik anlayışı bozulabilir. Geleneksel yapı, yaşam biçimi ve aile kurumu erozyona uğrayabilir. Toplum bağımlı, pasif, sessiz, güvensiz ve kuşkucu hal alabilir.” 

Toplumsal travmanın panzehri toplumsal dayanışma ve eğitim! 

Psikolojik iyi oluşun sağlanması için toplumun bilinçlendirilmesinin ve eğitimin de önemli rol oynadığına vurgu yapan Prof. Dr. Serdar Nurmedov, “Travmaların normal bir tepki olduğunu ve bunlarla başa çıkmanın yollarını anlatan eğitim programları düzenlemek, bireylerin farkındalığını artırır. Psikolojik dayanıklılığı güçlendirme yollarını öğretmek de bu süreçte etkilidir. Tüm bunlara ek olarak, toplumda psikolojik destek ve terapi hizmetlerine erişimi artırmak, bireylerin travmalarıyla başa çıkma sürecine yardımcı olur. Toplumsal travmanın en büyük panzehri toplumsal dayanışma ve eğitim diyebiliriz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Generali Sigorta Genel Müdürlüğü’ne Oğuz Karahançer atandı

Karahançer, “Kiler Holding’ten aldığımız güçle sektörde yeni bir başarı hikayesi yazacağımıza ve güvenin yeni adı olacağımıza inancım tam” dedi.

Kiler Holding ve grup şirketlerinden Ekol Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı’nın Türkiye operasyonlarını devraldığı Generali Sigorta’da, yeni bir dönem başladı. Generali Sigorta’nın Genel Müdürlüğü görevine, sigorta sektörde 27 yıllık deneyimi ve önemli başarılarıyla tanınan Oğuz Karahançer atandı. 

“Güvenin Yeni Adı Olacağız”

Yeni görevine ilişkin değerlendirmede bulunan Generali Sigorta Genel Müdürü Oğuz Karahançer, şunları söyledi: “160 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren, sektörün en köklü şirketlerinden Generali Sigorta’nın takım kaptanı olmaktan büyük onur duyuyorum. Faaliyet gösterdiği tüm alanlarda liderliği ilke edinmiş Kiler Holding’ten aldığımız güçle sigorta sektöründe sağlam adımlarla ilerleyerek, güvenin yeni adı olacağımıza inancım tam. Önümüzdeki dönemde acentelerimiz ile birlikte yeni başarı hikayelerine imza atacağımızdan hiçbir şüphem yok.” 

1975 yılında Kayseri’de doğan Karahançer, 1993 yılında TED Kayseri Koleji’nden mezun oldu. 1997 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Mühendisliği Bölümü’nü tamamlayan Karahançer, kariyerine 1998 yılında sigorta sektöründe başladı. Sektörde çeşitli üst düzey görevlerde bulunan Karahançer, son olarak NEOVA Sigorta’da Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürütüyordu. Karahançer, evli ve bir kız çocuğu babasıdır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Minik Nefeslerin Sessiz Düşmanı RSV Virüsü Alarm Veriyor

Respiratuar Sinsityal Virüs (RSV), özellikle bebekler ve küçük çocuklar için ciddi bir sağlık tehdidi olmaya devam ediyor. TOBB ETÜ Tıp Fakültesi  Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halil Kurt, RSV’nin neden olduğu hastalık yüküne dikkat çekerek, “Her yıl dünya genelinde yaklaşık 64 milyon kişiyi etkileyen bu virüs, 160 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden oluyor” Dedi.

RSV’nin  özellikle bebeklerde, küçük çocuklarda ve yaşlı bireylerde ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan bir virüs olduğunu açıklayan Prof.Dr. Halil Kurt, 6 aydan küçük bebeklerde pnömoni ve bronşiolitin en sık görülen nedenlerinden biri olduğuna dikkat çekerek,  her yıl dünya genelinde yaklaşık 64 milyon kişiyi etkileyen bu virüsün, Türkiye’de solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle hastaneye yatışların önemli bir kısmını oluşturduğunu söyledi. Prof. Dr. Kurt, ebeveynleri bilinçli olmaya çağırdı.

RSV Aşıları ve Yeni Tedaviler Gündemde

Prof. Dr. Kurt, RSV ile mücadelede yeni gelişmelerin umut verici olduğunu belirterek,
 “Son yıllarda geliştirilen maternal aşılama yöntemleri, bebekleri doğumdan hemen sonra koruma altına alabiliyor. Ayrıca, uzun etkili monoklonal antikor tedavileri ile risk altındaki çocukların ağır RSV enfeksiyonlarından korunması mümkün.” Şeklinde konuştu.

RSV’nin Etkileri ve Risk Grupları Neler? 

RSV, özellikle prematüre bebekler, kronik hastalığı olan çocuklar ve bağışıklık sistemi zayıf bireylerde daha ağır seyrediyor. Prof. Dr. Kurt, “Türkiye’de yapılan çalışmalar, RSV’nin çocuklarda solunum yolu enfeksiyonlarının yüzde 33’ünden sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu durum, virüsün yaygınlığını ve etkisini ortaya koyuyor.” dedi. Prof. Dr. Halil Kurt, RSV’ye karşı alınabilecek önlemleri şöyle sıraladı : “RSV sezonu olan kış aylarında bebekleri kalabalık ortamlardan korumamız gerekmektedir. Özellikle risk grubundaki bebeklere yönelik aşılama ve antikor tedavilerini ihmal edilmemesi ve sağlıklı beslenme ve hijyen kurallarına dikkat ederek enfeksiyon riskini azaltılması lazım”

 “RSV, sessiz bir düşman olarak bebeklerimizin sağlığını tehdit ediyor.” Diyen Prof. Kurt,  yeni tedavi yöntemleri ve farkındalık sayesinde bu virüsün etkilerini azaltmak mümkün olduğunu vurgulayarak, tüm aileleri, bu konuda bilinçli olmaya ve önlem almaya davet etti.

RSV aşılarının, 2024 itibarıyla FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) onayını aldığını belirten Prof. Kurt, “ Ancak bu aşılar, henüz Türkiye’de yaygın olarak erişilebilir değildir. Yakın gelecekte, hem bebekler hem de yaşlılar için RSV aşılarının Türkiye’de de kullanıma sunulması beklenmektedir.” Dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Afyonkarahisar ihracatta 1 milyar dolar hedefliyor

Termal, gıda ve mermerin başkenti Afyonkarahisar, Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2024 yılında ihracatını yüzde 15’lik artışla 613,8 milyon dolardan 709,3 milyon dolara çıkardı. 

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Afyonkarahisar’ın kısa sürede 1 milyar dolar ihracata ulaşacak potansiyele sahip olduğunun altını çizdi. 

Ege İhracatçı Birlikleri ve Ekonomi Gazetesi iş birliğinde, Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası ev sahipliğinde düzenlenen “Ege İhracat Buluşmaları-Afyonkarahisar” toplantısında konuşan Eskinazi, Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre Afyon’un ihracatında mermer sektörünün 231 milyon dolarla lider olduğunu kaydetti. Eskinazi, “Afyon’da, en çok ihracat yapan ikinci sektörümüz ise 21 milyon dolarlık tutarla kimyevi maddeler ve mamulleri sektörü olurken, su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörümüz 17 milyon dolarlık ihracata imza attı. Afyon’un ihracatında öne çıkan ülkeler ise ABD, Çin ve Fransa” diye konuştu. 

Türkiye, rakiplerine göre yüzde 50 pahalı hale geldi

Türkiye’de 2021 yılı Eylül ayında alınan faiz indirim kararı sonrasında ekonominin zorlu bir sürece girdiğine dikkati çeken Eskinazi, şöyle devam etti: “Yüksek enflasyon rakamları toplumun alım gücünü zedelemeye devam ederken, ihracatçılarımızın rekabetçiliğini de öldürüyor. Üretmek, ürettiğini alıcıya ulaştırmak her geçen gün zorlaşıyor. Türkiye, rakiplerine göre yüzde 40-50 daha pahalı bir ülke haline geldi. Sipariş alırken bile tereddütler yaşıyoruz. Ürün bedelleri geldiğinde hammaddeyi yerine koyamıyoruz, sermayelerimiz eriyor. İhracatçılar olarak enflasyondan, pariteden darbe yemişken, 2024 yılında finansmana erişimde de büyük zorluklar yaşadık. Enflasyon TÜİK verilerine göre yüzde 45 olurken, Hükümet kamu hizmetleri için yeniden değerleme oranını yüzde 45 belirlemişken döviz kurundaki artış yüzde 15-20 aralığında kaldı. Döviz kurlarının da enflasyon oranında artması gerekirdi”

 

 

2025 yılı da çok zor geçecek

 

 

“Ekonominin nabzını tutan isimler, 2025’in zor geçeceğini Türkiye’nin 2026 yılında yatırım yapılabilir ülke notuna ulaşabileceğini dile getiriyorlar” tespitinde bulunan Eskinazi, “2025 yılında iş dünyası olarak bizlerin alacağı pozisyon, “Ayağımızı yorganımıza göre uzatmak değil, cenin konumunda kalmak olacak.” Tabii biz bu haldeyken kamunun da tasarruf tedbirlerine sadık kalması gerekiyor. Kamudaki yaklaşım, “Orucu ihracatçı, işçi, memur, sanayici tutsun, iftarı ben yapayım” şeklinde olmamalı” dedi. 

 

 

2024 yılında ekonomideki çetin şartların konkordato başvurularında tarihi artışa yol açtığına vurgu yapan EİB Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi şöyle konuştu; “2024 yılında 1723 konkordato başvurusu yapılırken, 132 dosyada iflas kararı verildi. 2025 yılında konkordato başvurularındaki artış seyrinin azalması için finansmana erişim kanallarının açılması, döviz kurlarının enflasyon seviyesinde artması gerekiyor. 2024 yılı son günlerinde TCMB’nın faiz indirim kararı güzel bir gelişme. Bu konuda hızlı adımlar atılmasını bekliyoruz. Türkiye, 2024 yılında enflasyonla mücadele programında enflasyonu yüzde 65’ten yüzde 44’e kadar düşürerek kısmen başarılı oldu. 2025’i ekonomik programda Kararlılık Yılı olarak niteliyoruz.” 

 

 

Afyonkarahisar’ın tarih, termal, lezzet ve kültürel zenginlikleri yanında; tarım, sanayi, gıda ve mermer gibi birçok sektördeki üretim gücüyle ülkemizin kalkınmasında önemli bir role sahip olduğunu kaydeden Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Serteser, ihracatın Afyon’un potansiyelinin dünyaya açılmasında kritik bir rol oynadığına işaret etti. 

 

 

Afyon’un ihracatını artırmak ve müşteri pazarını genişletmek için toplamda 5 adet UR-GE projesi yaptıklarını aktaran Serteser, “Yürütülen projelerimizden biri, “Afyon Mermeri Dünyanın Her Yerinde” diğeri “Yumurta Sektörü Kabuğunu Kırıyor” projeleridir. Afyon Mermeri Dünyanın Her Yerinde URGE projemiz, 34 firmanın katılımıyla devam etmekte. Amacımız, mermer ihracatını artırmak. Bu hedef doğrultusunda, kapsamlı bir ihtiyaç analizi gerçekleştirdik ve firmalarımıza yönelik “Satış Teknikleri ve Pazarlama Teknikleri Eğitimi” düzenledik.  Ayrıca, 23-28 Şubat 2025 tarihleri arasında Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde BIG 5 Fuarı’na katılacağız. Program kapsamında Riyad’ta yer alan firmalar ile ikili iş görüşmeleri gerçekleştireceğiz. Diğer yandan, Yumurta Sektörü Kabuğunu Kırıyor projemiz, 12 firmanın katılımıyla devam etmekte olup bu proje kapsamında da ihtiyaç analizi faaliyetini tamamladık.  Sektördeki firmaların gelişimlerini desteklemek amacıyla eğitim faaliyetlerini planlıyoruz. Eğitimlerden sonra bu sektörümüz için de yurt dışı pazarlama faaliyetlerine başlayacağız” diye konuştu. 

 

 

Merkez 2. OSB’yi Yeşil OSB olarak planlıyoruz

 

 

Afyonkarahisar’ın sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda, Merkez 2. Organize Sanayi Bölgesi’ni ‘Yeşil OSB’ olarak planladıklarını duyuran ATSO Başkanı Hüsnü Serteser, şöyle devam etti; “Çevre dostu üretim süreçlerini destekleyecek, enerji verimliliğini artıracak, ihracat odaklı ve bölgemizi örnek bir sanayi merkezi haline getirecek bu proje için altyapı çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz. Bu vesileyle siz değerli katılımcılarımızı da bu vizyonun bir parçası olmaya, Yeşil OSB projemize yatırım yapmaya davet ediyorum.”

 

 

 

 

Türkiye’nin mermer ihracatının yüzde 12’sini yaptık

 

 

Mermer sektörünün, Afyonkarahisar’ın ekonomik kalkınmasında oldukça stratejik bir öneme sahip olduğunun altını çizen Serteser, Afyon’un 2024 yılında 231 milyon dolar doğal taş ihracatı gerçekleştirdiğini, Türkiye’nin toplam doğal taş ihracatından yüzde 12’lik bir pay aldıklarını, Afyonkarahisar’da Afyonkarahisar Blok Mermer Fuarı düzenleyeceklerini, bu fuarın Afyon’un mermer sektörünün gücünü uluslararası arenada sergilemesine aracılık edeceğini sözlerine ekledi. 

 

 

Ekonomi Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Handan Sema Ceylan’ın moderatörlük yaptığı “Ege İhracat Buluşmaları-Afyonkarahisar” toplantısının birinci oturumunda; Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, Genel Koordinatör Vahap Munyar, Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz ve Başdanışman Rüştü Bozkurt, Türk ve dünya ekonomisindeki güncel gelişmelerle ilgili görüşlerini paylaştı. 

 

 

Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri İ. Cumhur İşbırakmaz’ın moderatörlük yaptığı ikinci oturumda ise; İhracatı Geliştirme A.Ş. Genel Müdürü Fatih Tuğrul Topaç, Türk Ticaret Bankası Genel Müdür Yardımcısı Zafer Seyar ve Türk Eximbank Denizli Şube Müdürü Mehmet Yıldırım, ihracatçı firmalara sağladıkları finansman, sigorta ve kefalet olanakları hakkında bilgi verdiler.

 

 

“Ege İhracat Buluşmaları-Afyonkarahisar” toplantısı öncesinde Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı Yalçın Ertan, Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Alimoğlu,  Başkan Yardımcısı İbrahim Altınpınar, Yönetim Kurulu Üyesi İrfan Çelikten, TİM Delegesi Oben İnceler ve Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri İ. Cumhur İşbırakmaz Afyonkarahisar Valisi Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı ve Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’ı ziyaret ettiler.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kronik Mide Ekşimesi Yemek Borusu Kanserine Yol Açabilir

Çoğunlukla erkeklerde görülen yemek borusu (özefagus) kanseri dünya çapında kanserle ilişkili ölümlerin önde gelen nedenlerinden biridir. Yemek borusu kanseri, boğazınızı midenize bağlayan tüp olan yemek borusunda gelişir. Tümörler, yemek borusunun iç astarı olan mukozada ortaya çıkar. Toplumun yemek borusu kanseri nedenleri ve belirtileri hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması, hastalığın önlenmesi veya başarıyla tedavi edilmesinin önündeki en büyük engellerdir. 

 

Tedaviden olumlu sonuç almak için erken teşhis büyük önem taşımaktadır. Belirtilerden biri veya birkaçı görüldüğünde doktora başvurmak ve gerekli tetkikleri yaptırmak kanserin hayati tehdidinden korumaya yardımcı olacaktır. Memorial Antalya Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, yemek borusu kanseri hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. 

 

Beslenme şekli önemli bir risk faktörü 

Yüksek oranlarda yemek borusu kanseri görülen ülkelerin başında gelen doğu toplumlarında (Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelerde), yemek borusu kanserine yol açtığı kanıtlanan en önemli etkenlerin başında beslenme şekli ve besinlerin hazırlanmış biçimi gelmektedir. Örneğin tütsülenmiş balık yani tütsüleme tekniği önemli bir risk faktörüdür. 

 

Alkol tüketimi de önemli rol oynuyor

Genel olarak toplumlarda aşırı alkol tüketimi yemek borusu kanserinin diğer bir önemli risk faktörüdür. Özellikle Batı toplumlarında aşırı alkol kullanımı beslenme şekline göre daha ön plana çıkmaktadır. Öte yandan ülkemize bakıldığında, özefagus kanseri Doğu Anadolu bölgesinde diğer bölgelere göre daha sık görülür. Bunun sebeplerinden bazıları aşırı sıcak çay vb tüketimi ile birlikte uygunsuz şekilde yapılmış mangal-et pişirme yöntemleridir. Mangal yapımında besinin aşırı sıcakta kömürleşecek kadar fazla pişirilmesi, besinin moleküler yapısını bozar ve kanserojen hale dönüşümüne yol açabilir. 

 

Özetle sebze ve meyveler de dahil olmak üzere tüm besinlerin doğal olarak hazırlanması ve tüketilmesi özefagus kanseri riskini azaltır. 

 

Diğer risk faktörleri de şunlardır;

  • Tütün ve tütün ürünleri kullanımı
  • Kronik mide ekşimesi veya asit reflüsü
  • Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD)
  • Barrett özofagusu, bazen GERD’li kişilerde gelişen bir durum
  • Akalazya, alt özofagustaki kasların nadir bir rahatsızlığı

 

Yutma güçlüğüne dikkat! 

Hastalığın erken evresinde yaygın olarak görülen ilk belirti, katı yiyecekleri yutma güçlüğüdür. Şikayetler tanıdan birkaç ay önce başlamakta; ancak hasta tarafından sıradan bir yutma güçlüğü olarak algılandığı çoğu zaman şikayetlerinin ne anlama geldiği bilinmemektedir. Hastalığın diğer belirtileri göğüste ağrı ve kanlı öksürüktür. Yemek borusu kanseri tümörü hastalarında görülen ani kilo kaybı da (bir ayda 6-7 kilo kaybı) diğer bir belirtidir. Ayrıca ses kısıklığı, mide ekşimesinin kötüleşmesi de görülebilir. 

 

Erken evrede cerrahi yüz güldürüyor

Yemek borusu kanserinin erken evrede tedavisi için yemek borusu alınır ve mide ya da kalın bağırsaktan bir tüp oluşturarak yemek geçişi sağlanır. İleri evrede yapılacak tedavinin şekli ve kapsamı, hastalığın ne kadar yayıldığına bağlı olarak değişiklik gösterir. Gelişen teknolojilerin kullanıldığı yöntemler sayesinde hasta açısından daha konforlu ameliyatlar uygulanabilmektedir. Ameliyat öncesinde hastaya kemoterapi ve radyoterapi yöntemleri kullanılabilmektedir. 

 

Hastaya tedavi edici bir ameliyat yapılamıyorsa, öncelikle yemek borusu içinde açılan ve yemek geçecek kadar yer açan “stent” kullanılmaktadır. Hastalık çok ileri düzeyde ise mideye takılan bir beslenme tüpü yardımıyla hastanın hayatını devam ettirmesi sağlanmaktadır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı