Aylık arşivler: Şubat 2025

Beypiliç Kalitesi Avrupa Birliği’nde

Beypiliç Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ihracat yapma yetkisini kazandı.

11 Şubat 2025 tarihli T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı onayı ile Beypi Beypazarı Tarımsal Üretim Pazarlama San. ve Tic. A.Ş.  AB’ye “Isıl İşlem Görmüş Kanatlı Eti” ihracatı yapmaya resmen yetkilendirildi.

Beypiliç bu onay ile birlikte, döner dahil olmak üzere İleri İşlenmiş Ürünlerini Avrupa Birliği’ne de ihraç etme yetkisini kazandı.

Bu önemli gelişme, Türk gıda sektörü için büyük bir başarı göstergesi oldu. Bu önemli gelişme,  Beypiliç’in küresel pazardaki rekabet gücünü artıracak, Türk Kanatlı Eti Sektörünün değerlerine de ışık tutacak.

 

Beypiliç Genel Müdürü Dr. Sait Koca, “Türkiye’yi Uluslararası arenada  temsil etme gururunu yaşıyoruz‘’dedi.

‘’Yüksek kalite ve hijyen standartlarıyla üretim yapmayı sürdürüken; AB pazarına da adım atarak, Türkiye’yi uluslararası arenada en iyi şekilde temsil edecek olmanın gururunu yaşıyoruz’’ sözleri ile bu önemli misyonu üstlendiklerini açılayan Dr.Sait Koca, ‘’Beypiliç’in bu başarısı, Türk gıda endüstrisinin global çapta rekabet gücünü göstermesi açısından da önemli bir kilometre taşı olma özelliğini taşıyor’’ ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin en büyük ve modern “Isıl İşlem Görmüş Kanatlı Eti” üretim kapasitesine sahipken önümüzdeki günlerde tamamlanacak yeni yatırımlar ile kapasitenin 4,5 katına çıkacağını” belirten Dr. KOCA “Avrupa’da da kaitemiz ve kapasitemiz ile en kısa zamanda önemli bir Pazar payına ulaşacağız.” dedi.

Beypiliç Genel Müdürü Dr. Sait Koca,  ‘’yılların getirdiği tecrübe, araştırmalar ve denetlemeler ile bu güne ulaştık’’ diyerek, Tarım ve Orman Bakanlığı Yetkililerinin titiz takip ve desteklerine teşekkürlerini dile getirdi.

Yılların getirdiği tecrübeyle Türkiye pazarında güçlendiklerini, bu gücün verdiği cesaretle Avrupa pazarına açılacaklarını söyleyen Koca, yetkililerin olağanüstü çalışmaları sayesinde Avrupa’ya ihracat hakkı kazandıklarını dile getirdi. Koca ‘’Titizlikle yürütülen çalışmalar sonucu Avrupa Birliği’ne ihracat kapılarını açan, başta Tarım ve Orman Bakanı İbrahim YUMAKLI olmak üzere tüm Bakanlık yetkililerine teşekkürleri bir borç bilirim’’ sözleriyle de Bakanlık yetkililerine teşekkürlerini iletti.

 

Beypiliç Hakkında:

Beypiliç, 1981 yılından bu yana sektörde faaliyet gösteren, ileri teknoloji ve hijyen standartlarına sahip tesislerinde üretim yapan öncü bir markadır. Sektöründe birçok ilke imza atan Beypiliç, güvenilir ve kaliteli ürünleriyle tüm dünyada tüketicilere ulaşmayı hedefleyerek, sürdürülebilir tarım ve hayvancılık ilkeleriyle faaliyetlerine devam etmektedir. Türkiye’nin ilk 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun ilk 100’ünde yer almaktadır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akkuyu NGS’de 1. Güç Ünitesi’nin ilk yedek dizel jeneratörü devreye alındı

Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu Rosatom’un inşa ettiği Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) 1. Güç Ünitesi’nin ilk yedek dizel güç santrali başarıyla devreye alındı. Ekipman devreye alma uzmanları tesisi rölantide çalıştırdı ve yük altında çalışmasını adım adım test etmek için hazırlıklara başladı. Akkuyu NGS’nin her bir güç ünitesinde toplam üç adet yedek dizel jeneratör çalışacak.

Dizel jeneratörler çalıştırıldıktan sonra, çeşitli çalışma modlarında yaklaşık 50 kontrol işleminden geçirilecek. Uzmanlar, dizel jeneratörlerin tüm sistemleri nominal güç seviyesinde çalışırken güvenilir olduğuna emin olduktan sonra, yedek dizel jeneratör “bekleme” moduna getirilecek. NGS’nin işletilmesi sırasında yedek dizel jeneratör bu modda olacak. Yedek dizel jeneratörünün bulunduğu yedek dizel güç santralinin çalışmaya hazır hale gelmesi, başlatma sinyalinin alındığı andan itibaren 15 saniyeyi geçmeyecek.. Tüm süreç otomatik modda ilerliyor. Buna ek olarak, dizel jeneratörlerin devreye alınması, reaktör tesisinin soğuk-sıcak alıştırma aşamasının başlatılması için ön koşul.

AKKUYU NÜKLEER A.Ş. İnşa Halindeki NGS Direktör Yardımcısı ve Teknik Direktör Andrei Zhukov, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Yedek dizel güç santralleri, nükleer santral güvenlik sistemlerinin temel unsurlarından biri. Akkuyu NGS’nin her güç ünitesinde bu tür üç santral yer alıyor. Bu santraller, ana güç kaynağının kesilmesi durumunda nükleer santralin bağımsız güç kaynağı olarak görev yapıyor. Üç yedek dizel güç santralinin her biri bir dizel jeneratör setiyle donatıldı. Bugün bunlardan ilkini, yani normal işletme sisteminin yedek dizel güç santralini devreye aldık. Her bir ünitedeki üç dizel jeneratör birlikte, ünitenin tasarlanmış tüm sistemlerine yakıt ikmali yapmadan en az 72 saat boyunca güç sağlayabilecek” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Fanatizm, şiddet odaklı duygu ve düşünceleri yaygınlaştırabiliyor!

Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki dev derbi için geri sayım başladı. Fanatizmin şiddet odaklı duygu ve düşünceleri yaygınlaştırabileceği uyarısında bulunan Sosyolog Dr. Berat Dağ, fanatikliği önlemek için bütüncül bir toplumsal dönüşümün sağlanmasının önemli olduğunu söyledi.

Eğitimin, eleştirel düşünme becerisi kazandırılmasında ve fanatikliğin azaltılmasındaki rolüne dikkat çeken Dr. Berat Dağ, “Bugün toplumların suni karşıtlıklar üzerinden hareket etmeyen soğukkanlı bakış açılarına her zamankinden de çok ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın önemlice bir kısmını müfredatı eleştirel bir niteliğe uygun olarak düzenlenecek bütünlüklü bir eğitim kurumu karşılayabilir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Berat Dağ, sporda fanatik tutumların toplumsal kutuplaşmaya etkilerini değerlendirdi. 

Toplumsal krizler de fanatizmi artırıyor

Sporda fanatizmin artmasının, şiddet odaklı duygu, düşünce ve eylemlerin kitlesel bir biçimde yaygınlaşmasına neden olacağını dile getiren Dr. Berat Dağ, “Çünkü herhangi bir konuda derinlikli ve bütünlüklü bir şekilde düşünmeden sadece dürtüler üzerinden hareket etmek çok kolaydır. Bu nedenle spor alanında fanatizmi alışkanlık haline getiren birinin buradaki yüzeyselliği toplumsal boyutta da sürdürmesi ihtimal dâhilindedir. Bunun sonucunda siyaset, iktisat, aile, eğitim ve din gibi birçok önemli toplumsal kurumu ‘takım tutar gibi’ değerlendiren birçok insanın ortaya çıktığı ifade edilebilir. Diğer taraftan sporda fanatizmin süreklileşmesinde toplumsal kutuplaşma sürecinin de bizatihi etkili olduğu açıktır. Yani toplumsal krizler arttıkça spor alanı da dâhil olmak üzere, birçok farklı alanda fanatizm gibi yıkıcı örneklerin artacağını öngörmek mümkündür.” dedi.

Fanatikliği önlemek için toplumsal dönüşüm sağlanmalı            

Fanatikliği önlemek için bütüncül bir toplumsal dönüşümün sağlanmasının önemli olduğunu da kaydeden Dr. Berat Dağ, “Bu nedenle insanların doğduğu aile, aldığı eğitim, çalıştığı kurum, oluşturduğu siyasî görüş ve de kurduğu ilişkiler bağlamında toplumsallığını yitirmeden birey olabilen bir dengede kalması gereklidir. Bu da insanların aslında toplumsal hayatın bütününde bireyselliğin ve toplumsallığın arasında denge kuracak nitelikte bir kurumsallaşma ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Zira bugün daha çok aşırı derecede arzularına gömülen bireycilik örnekleriyle karşılaşılmaktadır. Yine tersinden sürekli bir şekilde arzularını bastırarak mevcut kitlenin sıradan bir parçası olan birçok insan da vardır. Bu iki örnek de esasen fanatizme karşı savunmasız kalmak noktasında birleşmektedir. Bu bağlamda daha sağduyulu bir toplumun ortaya çıkması için dengeli ve bütüncül tedbirler almanın yanı sıra alınacak bu tedbirleri süreklileştirmek de şarttır.” diye konuştu.

Eğitimin eleştirel düşünme becerisi kazandırılmasında rolü büyük…

 

Eğitimin, eleştirel düşünme becerisi kazandırılmasında ve fanatikliğin azaltılmasındaki rolüne de dikkat çeken Dr. Berat Dağ, “Eğitim, birçok toplumsal sorunun çözülmesi noktasında başlı başına önemli olan kurumlardan biridir. Bir insana çocukluğundan itibaren eğitim kurumu aracılığıyla hem kuramsal hem de uygulamalı bir biçimde eleştirel ve özgün bir bakış açısı kazandırıldığı zaman fanatizm gibi, birçok yıkıcı teamülün etkisinin azalacağı düşünülebilir. Bugün toplumların suni karşıtlıklar üzerinden hareket etmeyen soğukkanlı bakış açılarına her zamankinden de çok ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın önemlice bir kısmını müfredatı eleştirel bir niteliğe uygun olarak düzenlenecek bütünlüklü bir eğitim kurumu karşılayabilir.” şeklinde konuştu.     

Medyanın fanatizmde olumlu olumsuz rolü ne?

Medya ile toplumların arasında çok yönlü bir etkileşim olduğunu da anlatan Dr. Berat Dağ, şöyle devam etti:

“Bu itibarla medya, toplumsal krizlere bağlı olarak oluşan fanatizmin sıradan bir yansıtıcısı olabilir. Diğer taraftan toplumsal anlamda fanatizmin ortaya çıkması ve yaygınlaşması noktasında gerekli nitelikten yoksun ve kendi çıkarlarına gömülmüş medyadaki patronlar, editörler, muhabirler ve kanaat üreticilerinin yanı sıra doğrudan medya kullanıcıları dahi etkili olabilir. Buna rağmen fanatizme alternatif oluşturacak örgütlü bir mücadelenin inşa edilmesi için medyadan faydalanma imkânı da vardır. Özellikle sosyal medyanın hızlı etkileşimi mümkün kılan niteliği kullanılarak dünya çapında fanatizme karşı etkili olabilecek kampanyalar düzenlemek söz konusudur. Bu nedenle eleştirel medya okur yazarlığına ilişkin uzun süreli bir bilinçlendirici faaliyetin kurumsallaşması üzerine düşünmek son derece kritiktir.”        

Fanatizmin neden olduğu sonuçlar…

Spor üzerinden şekillenen fanatizm örneklerinin, mizahî araçlar üzerinden sıradan hale getirilecek bir konunun kapsamında olmadığını dile getiren Dr. Berat Dağ, “Daha açık bir deyişle fanatizmin neden olduğu sonuçların gülünecek bir tarafı yoktur. Bu nedenle her alanda fanatizmle ilişkili duygu, düşünce ve eylem biçimlerine karşı sürekli bir şekilde tetikte olmak lazımdır. Bu bağlamda hiyerarşi, rekabet ve çatışma temelli yıkıcı etkileşimlerin yerine eşitlik, özgürlük ve dayanışma gibi olumlu değerleri yaşamsal kılmak için her mekân ve zamanda bütüncül bir eleştirelliğin imkânlarını aramak ve geliştirmek zorundayız.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Enerjisa Enerji’nin yeni konseptli müşteri hizmetleri merkezi Adanalılarla buluştu

Enerjisa Enerji, müşteri deneyiminde sektörüne öncülük eden projelerine hız kesmeden devam ediyor.

Müşterilerinin abonelik işlemlerini gerçekleştirdiği merkezlerini sürdürülebilirlik ve teknolojiyi odağına alarak tamamen yenileyen ve bir deneyim merkezi haline getiren Enerjisa Enerji, Çukurova Müşteri Hizmetleri Merkezini Adanalılarla buluşturdu. Bu konseptteki ilk merkez olan Ankara Söğütözü’nde olduğu gibi, Çukurova Müşteri Hizmetleri Merkezi içerisinde de interaktif enerji müzesi niteliğinde bir Enerji Tüneli bulunuyor. Şirket, her yaştan misafirlerin dikkatini çeken bu merkezler ile ezberleri bozarak müşterilerine baştan uca eşsiz bir deneyim sunmaya devam ediyor.

Enerjisa Enerji, müşteri memnuniyetine yönelik çalışmalarını, sürdürülebilirlik odaklı vizyonu çerçevesinde insan ve teknolojiyi merkeze koyarak geliştirdiği projelerle geleceğe taşıyor. Müşterilerine baştan uca mükemmel bir deneyim sunmak için müşteri hizmetleri merkezlerini sürekli yenileyen ve dönüştüren şirket, Ankara ve Osmaniye’den sonra yeni konsept müşteri hizmetleri merkezlerinin üçüncüsünü Çukurova Müşteri Hizmetleri Merkezi ile Adanalıların hizmetine sundu.

 

Adana’ya özel tasarım ve müşteri odaklı hizmet yaklaşımı

 

Enerjisa Çukurova Müşteri Hizmetleri Merkezi, misafirlerini, Adana ile Sabancı Topluluğu’nun 100 yıllık ortak kültürel mirasını çağdaş bir anlayışla yansıtan detaylarla karşılıyor. Müşterilerin demografik yapıları, hizmet tercihleri ve merkezden ayrıldıklarında hissetmek istedikleri duygular göz önünde bulundurularak hazırlanan merkez, birebir yapılan müşteri görüşmeleriyle şekillendirilerek tasarlandı. 

 

Son teknolojiyle donatılan bu çağdaş merkez, müşteri beklentilerine uygun bir tasarımla hizmete sunuldu. Adana Çukurova Müşteri Hizmetleri Merkezi, yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanımı, güneş enerjili bekleme üniteleri ve elektrikli araç şarj istasyonları gibi çevre dostu çözümlerle donatıldı. Ayrıca Enerjisa’nın tüm müşteri hizmetleri merkezlerinde olduğu gibi eşit erişim prensibiyle tasarlanan bu merkez, engelsiz müşteri deneyimini de ön planda tutuyor.

 

‘Sabancı’nın Adımları’ interaktif alanı, geçmişten geleceğe bir yolculuk

Ankara’da başlatılan interaktif enerji müzesi konsepti Enerji Tüneli, bu merkezde de devam ediyor. Küresel ölçekli enerji kullanımından bireysel enerji tasarrufuna kadar geniş bir perspektif sunan Enerji Tüneli’nde ziyaretçiler, sera gazının iklim üzerindeki olumsuz etkilerini, yenilenebilir enerji kullanımının faydalarını ve evlerde enerjiyi verimli kullanma yöntemlerini kendi elleriyle deneyimleyebiliyorlar. 

 

Sabancı Holding’in ilk adımlarının atıldığı Adana’ya özel olarak eklenen ‘Sabancı’nın Adımları’ interaktif alanında ise ziyaretçiler, 1925 yılında Kayseri’den Adana’ya atılan adımla başlayan Sabancı’nın yolculuğunu; Cumhuriyet döneminde Adana’da kurulan fabrikalarla sanayileşme hamlelerini, holdingleşme sürecini, bu topraklardan kazanılanı bu toprakların insanlarına vermek ideali ile Türkiye’nin dört bir yanına kurulan Sabancı Vakfı eserlerini, Türkiye’nin Enerjisi vizyonu ile kurulan Enerjisa’nın 1996’dan bu yana üretim, dağıtım ve perakende iş kollarındaki faaliyetleri ile beraber yenilenebilir enerji alanında attığı adımları takip ederek ‘Daha İyi Bir Gelecek’ yolculuğuna katılabiliyorlar.

 

 

Esentürk: Yeni müşteri hizmetleri merkezi konseptimizi Adanalılarla buluşturuyoruz

 

Sabancı Holding Enerji Grubu Başkanı Kıvanç Zaimler ve Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar’ın da katılım gösterdiği açılışta görüşlerini ifade eden Enerjisa Enerji Perakende Satış Şirketleri Genel Müdürü Ersin Esentürk, “Türkiye’nin çeyrek nüfusuna doğrudan dokunan bir şirket olarak eşsiz bir müşteri deneyimi için müşterilerimizi en hızlı çözüme en konforlu alanlarda üst düzey bir hizmet anlayışıyla kavuşturmaya devam ediyoruz. 2023 yılında yüz yüze hizmet sunduğumuz merkezlerimizi yoğun bir şekilde ziyaret eden müşterilerimize kesintisiz bir deneyim sunarken aynı zamanda Enerjisa’nın dijitalleşme hedefini odağımıza koyduğumuz Müşteri Hizmetleri Merkezi konseptimizi yenileme sürecini başlatmıştık. Bugün adımımızı Çukurova’nın kalbi Adana’ya atarak henüz ilk görüşte etki uyandıracak, çalışan ve müşteri konforunu ön planda tutan merkezimizi açıyoruz. Çukurova Müşteri Hizmetleri Merkezimizde hızlı ve kesintisiz müşteri deneyiminin yanı sıra bu konseptteki ilk merkezimiz Ankara Söğütözü’nde de olduğu gibi, interaktif enerji müzesi Enerji Tüneli de bulunuyor. Akdeniz Bölgesi’ne ve Adana’ya göre özelleştirdiğimiz ve bölge insanının hayatlarında önemli yere sahip detaylar barındıran bir içerik seti kullandığımız Enerji Tüneli’nde, Adanalıların kendi topraklarında, kendi evlerindeymiş gibi bir deneyim yaşayacağına inanıyoruz.Enerjisa Enerji olarak, ezber bozan deneyimler yaşatmaya ve odağımıza müşteri memnuniyetini almaya devam edeceğiz” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

ING Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması yenilendi

ING Türkiye, 2011 yılından bu yana gerçekleştirdiği Tasarruf Eğilimleri Araştırması’nı, daha zengin, kapsamlı ve derinlemesine bir içerik sunmak amacıyla Nielsen iş birliğiyle yeniledi. 

Metodoloji ve içerik kapsamında yenilenen araştırma, Türkiye’deki tasarruf eğilimlerine dair önemli içgörüler elde edilmesini sağlarken, finansal konularda genel yaklaşımlarla ilgili veriler de sunuyor. Araştırmanın 2024 yılı üçüncü çeyrek sonuçlarına göre, her iki kişiden biri tasarruf sahibi olduğunu belirtirken, tasarruf araç tercihlerinde altın, değerli taşlar ve metal hesapları ile TL Vadeli Hesap öne çıkıyor. Katılımcıların yüzde 64 ile büyük bir kısmı, finansal sağlıklarını korumak amacıyla harcamalarını kontrol ediyor. Yatırım ürünleri konusunda bilgili olduklarını ifade eden erkeklerin oranı ise kadınlardan daha yüksek. ING Türkiye Genel Müdürü Alper Gökgöz, “2011 yılından beri yürüttüğümüz Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması’nı yenilemekten ve zenginleştirmekten mutluyuz. Güncellenen metodolojimiz sayesinde bireylerin finansal kararlarını nasıl şekillendirdiğini daha bütüncül bir perspektifle ele alıyoruz. Araştırmamız, aynı zamanda sektör paydaşları ve akademi için önemli bir referans niteliği taşıyor” dedi. 

Sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında finansal sağlığın güçlendirilmesine katkı sağlamayı hedefleyen ING Türkiye, 2011 yılından bu yana gerçekleştirdiği Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması ile kentsel yerleşim yerlerinde bireylerin tasarruf eğilimlerini inceleyerek kamuoyuna yönelik açık bir kaynak sunuyor. Daha zengin, kapsamlı ve derinlemesine bir içerik sunmak amacıyla Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması’nı Nielsen iş birliğiyle yenileyen ING Türkiye, tasarruf eğilimlerine dair önemli içgörüler elde edilmesine katkı sağlıyor. Metodoloji ve içerik kapsamında yenilenen araştırma, aynı zamanda finansal durum memnuniyeti, finansal kararlar, bütçe takibi, borçluluk durumu gibi finansal konularla ilgili genel yaklaşımlarla ilgili de veriler sunuyor. ING Türkiye’nin kapsamlı veri setleri ve derinlemesine analizlerle zenginleştirdiği Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması, sosyo-ekonomik durum, eğitim seviyesi, medeni durum ve çocuk sahibi olma gibi faktörlerin de etkilerini dikkate alıyor.

Türkiye’de her iki kişiden biri tasarruf yapıyor

2024 yılı üçüncü çeyrek araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de her iki kişiden biri tasarruf yapıyor. Katılımcıların yüzde 55’i tasarruf sahibi olduklarını belirtirken, bu kitlenin yüzde 72’si düzenli tasarruf ettiğini aktarıyor. Düzenli tasarruf yapanların yüzde 18’i gelirlerinin yüzde 10’undan azını, yüzde 81’i ise gelirlerinin yüzde 20’sinden azını tasarrufa ayırabildiğini belirtiyor. Tasarruf motivasyonları incelendiğinde, geleceğe yatırım en önemli neden olarak öne çıkıyor. 

Tasarruf araç tercihlerinde altın, değerli taşlar, metal hesapları ve TL Vadeli Hesap öne çıkıyor

Tasarrufu olanların tasarruf aracı tercihine bakıldığında ise; yüzde 52 ile en çok tercih edilen yatırım aracı olarak altın, değerli taşlar ve metal hesapları; yüzde 24 ile TL Vadeli Hesap ve yüzde 20 ile yastık altı döviz ve TL nakit takip ediyor. Hisse senedi ve borsaya yatırım yapanların oranı yüzde 17 olarak öne çıkıyor. Kadınların yüzde 20 oranı ile yastık altı tasarrufu erkeklere göre daha fazla tercih ettiği görülürken, erkeklerde yüzde 16 ile bireysel emeklilik fonlarının anlamlı ölçüde yüksek olduğu dikkat çekiyor.   25-44 yaş grubu ise yüzde 23 oranı ile borsa/hisse senedine en fazla yatırım yapan kitle olarak dikkat çekiyor. Tasarrufu olanların getiri beklentileri orta vadeye odaklanırken, genç yaş grupları ile lise ve üzeri eğitim düzeyine sahip olanların daha kısa vadede getiri beklentisi içinde olduğu görülüyor. Araştırmaya göre yaklaşık her 2 kişiden biri borcu olduğunu belirtirken, tasarrufu olanların yüzde 53’ü, tasarrufu olmayanların ise yüzde 62’si borçlu olduğu söylüyor. 

 Finansal sağlığı korumaya özen gösteriliyor. 

Araştırma bireylerin finansal konulara yaklaşımlarını da detaylı bir şekilde inceliyor. Katılımcıların yüzde 64 ile büyük bir kısmı, finansal sağlıklarını korumak amacıyla harcamalarını kontrol ediyor. Yaklaşık her 2 kişiden 1’i daha yüksek gramajlı ürünleri tercih ederek, indirimleri bekleyerek veya sadece zorunlu ihtiyaçlarını satın alarak finansal sağlığını korumayı hedefliyor. Ayrıca kitlenin yüzde 19’u parayı daha kazanç sağlayan ürünlerde değerlendirdiğini belirtirken, katılımcıların 17’si yatırımlarını çeşitlendirmeyi tercih ediyor. Finansal durumundan memnun olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 44 ve finansal durumu yönetmenin kolay olduğu aktaranların oranı yüzde 41 olarak gerçekleşiyor. 

Yatırım ürünleri konusunda bilgili olduklarını ifade eden erkeklerin oranı kadınlardan daha yüksek. 

Katılımcıların yüzde 94’ü bankacılık hizmetleri alırken, son bir ayda internet veya mobil bankacılık hizmeti kullananların oranı ise yüzde 89’a ulaşıyor. Yatırım ürünleri konusunda bilgili olduklarını ifade edenlerin oranı genel kitlede yüzde 53 iken bu oran erkeklerde yüzde 58 ile kadınlardan 11 puan daha yüksek. Her zaman aylık bütçe takibi yaptığını belirtenlerin oranı ise yüzde 20 seviyesinde gerçekleşiyor. 

Alper Gökgöz: “Araştırmamız, sektör paydaşları ve akademi için önemli bir referans niteliği taşıyor”

Yenilenen araştırmayla ilgili görüşlerini aktaran ING Türkiye Genel Müdürü Alper Gökgöz, “ING Türkiye olarak sürdürülebilirliği stratejik önceliklerimiz arasında konumluyor, bu kapsamda inovatif ürünler ve bilgi paylaşımı ile finansal sağlığın güçlendirilmesine katkı sağlıyoruz. Finansal sağlığı güçlendirmek için tasarrufu destekleyici dijital finansal araçlar sunmanın önemine inanıyoruz. İnovatif ürün ve hizmetlerimizle Türkiye’nin tasarruf bankası olma yolunda ilerliyoruz. Bu yaklaşımla, dijital, yüksek kazanç sağlayan, inovatif Turuncu Hesap gibi yatırım araçlarımız ile müşterilerimizi desteklerken, aynı zamanda tasarruf konusunda kamuoyuna açık bir kaynak yaratmanın da önemli olduğuna inanıyoruz. Bu yaklaşımda, 2011 yılından beri yürüttüğümüz Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması yenilemekten ve zenginleştirmekten mutluyuz. Güncellenen metodolojimiz sayesinde bireylerin finansal kararlarını nasıl şekillendirdiğini daha bütüncül bir perspektifle ele alıyoruz. Araştırmamız, aynı zamanda sektör paydaşları ve akademi için önemli bir referans niteliği taşıyor. Yenilenen araştırmanın, finansal ekosistemin güçlendirilmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Nilay Keçeci ile ‘Yeni Bir Başlangıç’: Sağlıklı Yaşamın Kapılarını Aralayın!

Ünlüler ve Cemiyet Dünyasından Yoğun İlgi: Uzman Diyetisyen Nilay Keçeci’nin “Yeni Bir Başlangıç” Kitabı Tanıtıldı

Sağlıklı beslenme ve klinik beslenme alanındaki derinlemesine uzmanlığıyla tanınan Klinik Beslenme Uzmanı Uzman Diyetisyen Nilay Keçeci, ikinci kitabı Yeni Bir Başlangıç’ın tanıtımını Raffles İstanbul’da gerçekleştirdi. Etkinliğe, cemiyet dünyasının önde gelen isimleri ve ünlü simalar büyük ilgi gösterdi. Yeni Bir Başlangıç, sağlıklı yaşamı sadece bir trend değil, sürdürülebilir bir yaşam biçimi haline getirmeyi amaçlayan okuyucular tarafından büyük beğeniyle karşılandı.

Kitap, sağlıklı beslenme konusunda bilgi sahibi olmak isteyenlerden, beslenme düzeninde köklü değişiklikler yapmak isteyenlere kadar geniş bir kitleye hitap ediyor. Nilay Keçeci, kitabında, yalnızca sağlıklı beslenmeye dair teorik bilgiler sunmakla kalmıyor, aynı zamanda danışanları için hazırladığı özel beslenme listeleri, etkili detoks tarifleri ve sağlıklı yaşam önerileriyle de okuyucularına pratik çözümler sunuyor.

Kitapta, danışanlarından gelen ilham verici mektuplara da yer verilerek, gerçek yaşam hikayeleriyle okuyucuya ilham veriliyor. Bu yönüyle Yeni Bir Başlangıç, sağlıklı yaşam yolculuğunda yalnız olmadıklarını hissettirmeyi amaçlıyor.

Nilay Keçeci, Yeni Bir Başlangıç ile sağlıklı yaşama adım atmanın en doğru zamanının şimdi olduğunu vurguluyor ve okuyucularına dönüşüm yolculuklarında destek olacağını belirtiyor. Kitap, yalnızca sağlıklı beslenme konusunda bir rehber değil, aynı zamanda hayatında değişim yapmak isteyen herkes için ilham kaynağı olmayı hedefliyor.

Nilay Keçeci, ilk kitabı Diyet Hakkında Her Şey ile beslenme dünyasında önemli bir farkındalık yaratmıştı. Yeni Bir Başlangıç ise, okurları daha sağlıklı bir yaşam tarzına yönlendirirken, bu yolculukta onları yalnız bırakmıyor.

Davete katılanlar arasında Enis Arıkan, Çağla Şikel, Ayça Çağla Ilıcalı, Cenk Eren,  Banu Ilıcalı Ceyhun, Aslıhan Güner, Müge Boz, Caner Erdeniz, Amor Garibovic,  Öznur Serçeler, Onur Buldu yer aldı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yapay Zeka ve Genetik Gelişmeler Beyin Cerrahisinin Rotasını Belirliyor

Türk Nöroşirürji Derneği çatısı altında Genç Nöroşirürjiyenler Kurulu mentörlüğündeki Nöroşirürji Öğrenci Çalışma Grubu, bu yıl ikincisini düzenlediği nöroşirürji kongresiyle ülkenin önde gelen bilim insanlarıyla öğrencileri bir araya getirdi. Acıbadem Üniversitesi’nde düzenlenen ve 76 farklı fakülteden, 40 ilden yaklaşık 400 akademisyen, hekim ve öğrencinin katıldığı kongrede “minimal invazif cerrahiler, yapay zeka destekli ameliyatlar ve genetik tabanlı tedaviler” tartışıldı. Öğrencilere beyin cerrahisinin rotasını değiştirecek yeni gelişmeler aktarıldı. 

Acıbadem Üniversitesi, Türk Nöroşirürji Derneği çatısı altında Genç Nöroşirürjiyenler Kurulu mentörlüğündeki Nöroşirürji Öğrenci Çalışma Grubu’nun düzenlediği II. Ulusal Nöroşirürji Öğrenci  Kongresi’ne ev sahipliği yaptı. Türkiye’nin önde gelen bilim insanlarının bir araya geldiği kongrenin koordinatörlüğünü Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Pamir yaptı. Beyin ve sinir cerrahisi alanındaki son gelişmelerin ele alındığı “Nöroşirürjiye Bakış: Sahnenin Işıklarını Açmak” isimli kongrede özellikle “minimal invazif cerrahiler, yapay zeka destekli ameliyatlar ve genetik tabanlı tedaviler” masaya yatırıldı. Kongre Başkanı Kenan Kerem Özçınar, kongreye 76 farklı fakülteden, 40 ilden yaklaşık 400 akademisyen, hekim ve öğrenci katıldığını belirtirken Türk Nöroşirürji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömer Hakan Emmez ise öğrencilere seslenerek “Yüksek teknoloji kullanımı, minimal invazif işlemler ve moleküler araştırmalar, nöroşirürjinin geleceğini şekillendirecek. Hep eğitim peşinde koşmalısınız” dedi.

Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Pamir kongrede yaptığı konuşmada iyi bir beyin cerrahı olmak için öncelikle mükemmeliyetçi olmak gerektiğine dikkat çekerek, “Tıp fakültesinin ikinci sınıfında beyin cerrahı olmaya karar verdim ve işimi hep çok sevdim. Mükemmeliyetçi olup mükemmeli hedeflemeliyiz. Hocalarınızdan daha iyi olabilirsiniz, hatta daha iyi olmak görevinizdir!” diyerek öğrencilere ilham verdi.

Nöroşirürjinin Geleceği: Robotik Cerrahi, Yapay Zeka ve Genetik Analizler 

Mikrocerrahi, beyin cerrahisinde devrim yaratan tekniklerden biri. Teknolojik gelişmelerin hem cerrah hem de hasta açısından büyük avantajlar sağladığını vurgulayan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaya Aksoy “Optik sistemler, robotik cerrahi ve 3 boyutlu teknolojiler, cerrahi müdahaleleri kısa sürede çözülebilir hale getirdi. Yapay zeka, patoloji ve radyolojinin yerine geçebilecek potansiyele sahip artık” diyerek teknolojik gelişmelere dikkat çekti.

Beyin tümörlerinin tanı ve tedavisinde de önemli gelişmeler yaşandığını belirten Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Koray Özduman, “Beyin tümörlerini artık mikroskop altındaki görüntülerine göre değil, genetik özelliklerine göre tanımlayabiliyoruz. Tümöre tanı koyduğumuzda ise hastanın ne kadar, nasıl yaşayacağını bile söyleyebiliyoruz. Örneğin glioblastom hastaları, bir zamanlar en fazla 1 yıl yaşıyordu, ancak yeni tanı ve tedavi yöntemleri sayesinde 8 yıldır hayatta olan hastalarımız var” diyerek genetik araştırmaların önemini vurguladı.

Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayça Erşen Danyeli, mikroskop kullanımının giderek azaldığını ve moleküler analizlerle ilerlediklerine dikkat çekti: “Nöropatologlar olarak sadece hücrenin görüntüsü değil, hücrenin içinde olup biten tüm olaylar bizim ilgi alanımızda, bunları çok ileri teknolojilerle araştırabiliyoruz. Cerrahi ekiple ameliyatlara da giriyor, sadece tanı koymakla kalmıyor, yaptığımız genetik analizlerle aynı zamanda hastalığın nasıl seyredeceği ve hangi tedavinin işe yarayıp yaramayacağıyla ilgili de bilgi veriyoruz. Yaklaşık 140 beyin tümörü tipi var. Kişiselleştirilmiş, hedefe yönelik tedavi ve teknolojiler sayesinde çok zorlandığımız, çok kötü seyreden beyin tümörleri bile artık kontrol altında tutulabilir hale gelmeye başladılar. Yeni nesil dizileme, metilasyon profillemesi ve çok yakında uluslararası bir proje ortaklığı ile başlayacağımız ‘nanopore sekanslama’ en önemli gelişmelerden. Nanopore teknoloji dakikalar içerisinde tümörün DNA’sını analiz ederek tümörün tiplendirmesine büyük katkı sağlıyor. Artık standart tanı ve tedavi yöntemleri geçmişte kaldı”… 

Genetik Araştırmalarla Kişiselleştirilmiş Tedavi Dönemi

Tedavinin daha etkin hale gelmesini sağlayarak hastaların yaşam süresini uzatan en önemli gelişmelerden biri de genetik analizler sonucu gerçekleştirilen kişiye özel tedaviler. Tümörlerin genetik sınıflandırmasının, hastaların sağkalım sürelerini ve tedavi başarısını belirleyen en kritik faktörlerden biri olduğunu söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Moleküler Biyoloji Uzmanı Doç. Dr. Timuçin Avşar, genetik analizler sayesinde artık daha doğru, daha hassas bir tümör sınıflandırması yapıldığına dikkat çekti. Doç. Dr. Timuçin Avşar, “Genetik alanındaki gelişmelerin beyin cerrahisi alanında katkıları çok büyük. Çığır açan teknolojiler arasında ise DNA’yı hızlıca analiz eden yeni nesil dizileme (NGS), kanda çok erken evrede tümör hücrelerini tespit eden likid biyopsi, tek hücre dizilemesi, DNA cerrahisi (Genome editing) gibi yöntemler yer alıyor. Artık pek çok farklı genetik belirteçle sınıflandırılabilen farklı glial tümörler ve hedefli tedavi seçeneklerimiz var. FDA onaylı, IDH mutasyonuna özel ilaçlar ise, tedavisi en zor olan glioblastoma tedavisinde umut verici” dedi.  

Sanat Beyni Olumlu Etkiliyor 

Sanatın beyin sağlığını nasıl etkilediğiyle ilgili bir sunum yapan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Selman Demirci, “Sanat stres ve kaygıyı azaltır. Müzik ve dans, özellikle Parkinson ve demans hastaları için iyileştirici etkiler sağlayabilir. Resim ve heykel psikolojik rahatsızlıkların tanı ve tedavisinde yardımcı olabilir. Sanat terapisi gibi uygulamaların, gelecekte beyin hastalıklarının tedavisinde daha fazla yerini alacağı öngörülüyor” dedi. 

Acıbadem Sağlık Grubu’dan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Serdar Özgen ise çağımızın önemli bir hastalığı olan “beyin çürümesi”nden söz etti. Teknolojinin insanları tembelleştirdiğini ve insanların IQ’sunun maalesef giderek düştüğünü belirten Prof. Dr. Serdar Özgen, “Odaklanma sorunu, anksiyete ve kronik yorgunluk en sık görülen sıkıntılardan. Stres ve kötü beslenme alışkanlıkları da beyimizi olumsuz etkiliyor” dedi. 

Nöro-Mühendislik Alanında Çığır Açacak Gelişmeler

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Solaroğlu, önümüzdeki dönemde çığır açacak bilim dallarından, özellikle nöro-mühendislikten söz etti. Prof. Dr. İhsan Solaroğlu, “Mühendislik alanındaki gelişimeler, özellikle de yapay zeka ve akıllı makineler, sağlık teknolojilerinde devrim yaratacak. Beyne benzeyen yeni bilgi işlem aygıtları geliştirilecek. Hibrit nöro-elektronik devreler ile ileride insan-bilgisayar etkileşimi gelişecek. Beyin cerrahları, gelişmiş görüntüleme yöntemleri ve fonksiyonel manyetik rezonans gibi teknolojileri kullanarak ameliyatları daha güvenli ve hassas bir şekilde gerçekleştiriyor. Gerçek zamanlı nöromonitörizasyon, beyin haritalama, nöronavigasyon, ultrason gibi teknolojilerin beyin cerrahisi alanında geniş bir kullanım alanı var. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde, inovasyon ve medikal teknoloji uygulamalarının büyük bir kısmı nörobilim ile ilişkili olacak” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Karın sessizliği stresi azaltıyor

Kar yağışı, doğayı beyaz bir örtüyle kaplarken yalnızca görsel olarak değil, insan psikolojisi ve fizyolojisi üzerinde de derin etkilere sahip. Abdi İbrahim Otsuka Medikal Direktörlüğü’nden paylaşılan verilere göre, kar yağışının bireyler üzerinde yarattığı zihinsel ve duygusal değişimler bilimsel verilerle ortaya konuyor.

 

ARAŞTIRMAYA göre, kar yağışının oluşturduğu akustik yalıtım, çevredeki gürültüyü azaltarak bireylerin stres seviyelerini düşürebiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalar, gürültü seviyesinin düşmesiyle birlikte parasempatik sinir sisteminin aktive olduğunu ve kortizol salınımının azaldığını gösteriyor. Bu da bireylerde sakinleşme ve zihinsel rahatlama hissi oluşturabiliyor.

 

Karın parlak beyaz rengi, dinginlik ve huzur hissi yaratarak bİlişsel yükü azaltabiliyor. Doğal manzaralara maruz kalmanın prefrontal korteks aktivitesini artırdığı ve stres düzenleyici mekanizmalara katkı sağladığı, yapılan nörogörüntüleme çalışmalarında belirlendi. Bu nedenle, kış aylarında doğada vakit geçirmek, ruh halini olumlu yönde etkileyebilir.

 

Kar yağışı, çocukluk anılarına götürüyor

 

Kar yağışının nostaljik etkileri de büyük önem taşıyor. Araştırmaya göre, çocukluk anılarını canlandıran kış manzaraları, beyinde dopamin salınımını tetikleyerek mutluluk hissini artırabiliyor. Kış sporları ve sosyal aktiviteler de bu etkiyi güçlendirerek bireylerin ruh haline olumlu katkı sağlıyor. Güneş ışığının azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu (SAD), depresif belirtilerle kendini gösterebiliyor. Karın yansıtıcı özelliği sayesinde, dış ortamdan gelen ışık seviyelerinin artması, biyolojik ritmi düzenleyerek ruh halini iyileştirebiliyor.

 

Kar yağışı, bireyleri sosyal ve fiziksel aktivitelere teşvik ederek endorfin salınımını artırabiliyor. Kış sporlarına katılmak ve dışarıda zaman geçirmek, hem bedensel hem de zihinsel iyilik halini destekleyen önemli faktörler arasında yer alıyor.

 

Abdi İbrahim Otsuka, bu bulguların özellikle mevsimsel duygu durum değişikleri yaşayan bireyler için önemli ipuçları sunduğunu belirterek, dışarıda zaman geçirmenin ve kış doğanın tadını çıkarmak için fırsat yaratmanın psikolojik sağlığı destekleyebileceğini vurguluyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Cushing sendromu kadınlarda daha sık görülüyor

Böbreklerin üzerinde bulunan adrenal bezler yani böbrek üstü bezlerinde salgılanan adrenalin, kortizol ve androjen gibi hormonlar vücudun tüm sistemlerini etkiliyor.

Böbrek üstü bezlerinde meydana gelen en yaygın sorunlardan birinin Cushing sendromu olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın sendromun kadınlarda daha sık görüldüğünün altını çizerek, “Cushing’te yağ dokusunun dağılımı değişerek kişinin kilo artışı göbek-yüz-ensede toplanır, karnında kırmızı renkli geniş çatlaklar oluşur, yara iyileşmesinde gecikme, ciltte kolayca morarma ve adet düzensizliği gibi belirtiler gözlemlenir” dedi. 

 

Böbrek üstü bezlerden salgılanan hormonların vücut için yaşamsal önem taşıdığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın, “Buradan salgılanan adrenalin, kortizol ve androjen gibi hormonlar vücudun tüm sistemlerini etkiler. Örneğin kan şekeri düzenlenir, fiziksel ya da duygusal stres, heyecanlanma gibi durumlarda kan basıncı ve kalp hızı artırılarak hem beyine hem kaslara daha fazla kan ve oksijen gitmesi sağlanır, vücudun su ve tuz dengesi korunur, kan hacmi ve potasyum düzeyi dengelenir” dedi. 

 

Kitle saptandığında takibi çok önemli

Böbrek üstü bezi hastalıklarının tanısının hormonal testler ve görüntüleme yöntemleri ile konduğunu belirten Prof. Dr. Fulya Akın, “Herhangi bir nedenle çekilen ultrason, tomografi veya MR gibi tetkiklerde, bu bezlerde rastlantısal olarak kitleler saptanabilir.  Adenom olarak adlandırılan bu kitleler çoğu zaman iyi huylu olsalar da aşırı “kortizol” üretirlerse, Cushing’e sebep olabilirler. Dolayısıyla böbrek üstü bezlerinde adenom saptanan tüm hastalar bu ihtimale karşı kan testleri ile incelenmeli” diye konuştu. 

 

Adenom hormon salgılamıyorsa cerrahiye gerek olmayabilir

Tedavi olarak hormon salgılayan kitlenin çıkarılabileceği veya salgıladığı hormonların ilaçlarla bastırılabileceğini dile getiren Akın, “Hormon üretmeyen adenomların büyük bir kısmı tedavi gerektirmez yalnızca periyodik olarak MR veya tomografi ile takip edilir. Takipte büyüme saptanmaz ise tedaviye ihtiyaç yok demektir. Ancak halihazırda büyük olan ya da takipte boyut artışı saptanan veya MR’da şüpheli görünüm veren tüm kitlelerde, adrenal kanser olasılığına karşı cerrahiye başvurulabilir. Buradaki önemli nokta kitlenin büyüyüp büyümediğini veya hormon salgılamaya başlayıp başlamadığını sıkı sıkı takip etmektir” açıklamasında bulundu.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Mevsimsel Depresyon: Mevsimler Değişirken Ruh Haliniz De Değiştiriyor Mu?

Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda (DSM-5) mevsimsel özellikli Majör Depresif Bozukluk” olarak tanımlanan   “Mevsimsel Depresyon” değişen mevsimle birlikte ortaya çıkan depresif belirtileri içermektedir.  

Havaların soğuduğu ve günlerin kısalmaya başladığı sonbahar ve kış aylarında daha yaygın olarak görülür ve depresif belirtiler, mevsim yeniden bahara ve yaza döndüğünde kendiliğinden azalır. Genellikle “Kış Tipi Depresif Bozukluk” olarak tanımlanır.  Ancak bazen yazın başladığı dönemlerde depresif belirtilerin yaşandığı formu da daha nadir olsa da görülebilmekte ve “Yaz Tipi Depresif Bozukluk” olarak bilinir.

Prof. Dr. Göğcegöz Kış depresyonunun güneş ışığı eksikliğinden, yaz depresyonun ise uyku-uyanıklık döngüsünü bozukluğundan kaynaklandığını belirterek açıklamalarına devam etti. ‘’Mevsimsel Depresyon görülme sıklığı yaşanılan bölge ile de ilişkilidir. Sıcak iklime sahip bölgelerde yaz tipi depresyon yaygınken, soğuk iklime sahip bölgelerde yaşayanlarda kış tipi depresyon görülme sıklığı çok daha fazladır olduğu gözlenmektedir. Örneğin bir araştırmada Hollanda’da kış tipi depresyonu görülme oranı %3 yaz tipi depresyonu görülme oranı   %0.01, Tayland’da yaz tipi depresyonunun görülme oranı %6 civarı iken kış tipi depresyonu görülme oranı %1 civar bildirilmiştir. ‘Mevsimsel depresif bozukluk belirtileri depresyonun tipine göre değişebilmektedir. Günün büyük kısmında depresif duygu durum, geçmişte zevk alınan aktivitelerden zevk alınmaması ve ilgi kaybı, düşük enerji, halsizlik, umutsuzluk, değersizlik hissi, konsantre olmakta güçlük çekme, ölüm veya intihar düşünceleri genel görülebilen ortak belirtiler iken; 

Kış Tipi Depresyonda;

  • Aşırı uyku (hipersomni)
  • Aşırı yemek
  • Sosyal geri çekilme

 

Yaz Tipi Depresyon’da

  • Uykusuzluk
  • İştahsızlık, kilo kaybı
  • Çabuk sinirlenme, öfke, ajitayon
  • Huzursuzluk, anksiyete

 

Mevsimsel depresif bozukluk belirtileri yaşıyorsanız çeşitli başa çıkma yöntemlerini kullanabiliriz. .

Kış Tipi Depresyonda Başa Çıkma Yöntemleri

Prof. Dr. Gözcegöz, kış aylarında depresif belirtileri azaltmak için doğal ışığa çıkmanın önemine dikkat çekti. ‘’Ne kadar gün ışığı alırsanız o kadar iyidir. Doğal ışığa çıkmak ve yaptığınız aktiviteleri gün içinde yapmaya çalışmak depresif belirtilerinizi azaltır. Özellikle gün ışığı ile direkt temas önemlidir. Bu nedenle gün içinde yürüyüş veya imkanınız yoksa çalıştığınız ortamda gün ışığı ile temas etmeye çalışmak iyi gelecektir.’’ dedi. 

Prof. Dr. Gözcegöz, evde kullanılan ampulleri daha parlak olanlarıyla değiştirmenin de faydalı olacağını belirtti. ‘’Işık terapisi yöntemi bu hastalarda bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bir psikiyatri uzmanı kontrolünde 30 ila 60 dk sürebilen ışık terapisi uygulanabilir. Gece uykunuza dikkat etmek, kışın karanlığa uyandığımız günlerde ışığı açarak güne başlamak, proteinden zengin, karbonhidrattan fakir beslenmek, mineral ve vitamin desteğini ihmal etmemek çok önemlidir.’’ dedi.

Yaz Tipi Depresyonda Başa Çıkma Yöntemleri

Uyku-uyanıklık döngüsüne dikkat etmek, uyuduğunuz odada karartma perdeleri kullanmak, mümkünse loş veya karanlık ortamlarda vakit geçirmek depresif belirtilere iyi gelmektedir. Sıcak hava, en büyük tetikleyicilerinden biri olduğu için mümkün oldukça serin yerler hatta klima olan yerlerde vakit geçirmeyi tercih edebilirsiniz. Eğer tüm bu önlemlere rağmen belirtiler şiddetleniyor ve intihar düşünceleri eşlik ediyorsa vakit kaybetmeden bir psikiyatri uzmanına başvurmak çok önemlidir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı