Aylık arşivler: Şubat 2025

“Komşu Köyün Delisi” Keçiören’de

Keçiören Belediyesi, Üstün Dökmen’in kaleme aldığı yönetmenliğini Petek Ocakçı’nın yaptığı “Komşu Köyün Delisi” tiyatro oyununa ev sahipliği yaptı. Necip Fazıl Kısakürek Tiyatro Salonu’nda sahnelenen oyun, oyuncuların ortaya koyduğu harika performans ile izleyicileri kahkahaya boğdu. 120 dakika boyunca komedi şöleni yaşatan iki perdelik oyun izleyicilerden tam not aldı.

Gülümseten hikâyesiyle Komşu Köyün Delisi

Toplum içinde kabul görmenin ve birey olmanın içsel zorluklarını mizahi öğelerle anlatan oyun, Çavuldur Köyü’nde geçer. Yıllardır muhtarlık görevini yürüten Muhtar Halis Ağa, Tahir ve Tırmıkçı Hüseyin Ağa’nın kendisinin karşısına aday olacağını düşünür. Muhtar, köylülerin oyunu alabilmek için kalbinin temiz olduğuna inanılan bir delinin köye getirilmesi gerektiğine inanır. Muhtar gazeteye, “Köyümüze Akıllı Bir Deli Aranıyor” ilanı verir. Psikoloji bölümünde okuyan Tolga, ilanı görür ve tez konusu yapmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünür. Tolga, “Deli Hamdi” adıyla deli taklidi yaparak işe başlar ve böylece birbirinden komik anlar peşi sıra gelir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Beylikdüzü Belediyesi’nin Kültür Sanat Etkinlikleri Şubat Ayında Da Dopdolu

Beylikdüzü Belediyesi’nin şubat ayı kültür-sanat takvimi konserleri, müzikalleri, tiyatro oyunları ve stand-up gösterileriyle sanatseverlere dopdolu bir içerik sunuyor. Konser ağırlıklı şubat programında Cem Karaca anma konserini takiben Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve sufi müziği konserleri birbirini izleyecek. Berfu ve Eser Yenenler çifti ile Gökhan Ünver’in tek kişilik gösterileri BAKSM’de izleyiciyle buluşacak. 

Beylikdüzü’nde kültür sanat etkinlikleri şubat ayında da aralıksız devam ediyor. Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi (BAKSM) ve Beylikdüzü Fatih Sultan Mehmet Kültür ve Sanat Merkezi bu ay kültür-sanat dünyasının önemli isimlerini ağırlayacak. 7 Şubat’ta halk ezgilerini özgün tarzıyla yorumlayan Ahmet Aslan bir kez daha Beylikdüzü sahnesinde çalacak. 11 Şubat’ta Berfu ve Eser Yenenler’in “Çift Terapisi” ile ilişkiler üzerine kahkaha dolu bir sohbet sizleri bekliyor. 15 Şubat’ta Nergis Kumbasar, Nurseli İdiz ve Kimya Gökçe Aytaç’ın evliliklerini sorgulayan üç kadının hikâyesini sahneye aktardıkları tek perdelik komedi “Etekler ve Pantolonlar” izleyiciyle buluşacak. 23 Şubat’ta Gökhan Ünver’in “Çok Tanıdık” adlı stand-up gösterisi ve 24 Şubat’ta Rutkay Aziz’in oynayıp yönettiği “1984” de şubatta öne çıkanlar arasında yer alıyor. Ayrıca Orhan Aydın’ın ünlü yazar Sabahattin Ali’nin son iki gününü canlandırdığı “Yol ve Ötesi”, Firuze Engin’in ödüllü oyunu “Cambazın Cenazesi” ve Oyuncu Tayfası’nın “Salaklar Sofrası” adlı komedisini de BAKSM’de izlemek mümkün…

Çocuklar da unutulmadı

Şubat ayında çocuklar için de “Kırmızı Başlıklı Kurt”, “Onur Erol ile Karamela Sepeti” ve “Hansel ve Gretel” sahnelecek. Beylikdüzü Belediye Tiyatrosu oyuncularının hazırladığı ücretsiz çocuk oyunu “Ballı Eller Zekiye’nin Kurabiyeleri” 16 Şubat’ta çocukların beğenisine sunulacak. 

Cem Karaca ve Zeki Müren de BAKSM’de olacak!

Müzikseverler için ise beklentileri karşılayan bir konser serisi düşünüldü. Yolu BAKSM’ye düşenler; 8 Şubat’ta Türk müziğinin efsanevi ismi Cem Karaca’yı anma konserini, 12 Şubat’ta Beylikdüzü NEVA Türk Müziği Korosu‘nun Zeki Müren’in bestelerinden oluşan “Gönülden Nağmeler” konserini, 14 Şubat’ta Sevgililer Günü’ne özel “Aşkın Senfonisi” konserini, 19 Şubat’ta Yeşilkent TSM Korosu’ndan Avni Anıl eserlerini, FSM Kültür ve Sanat Merkezi’ne uğrayanlar ise 25 Şubat’ta Beylikdüzü Halk Müziği Topluluğu’nun türkü konserini ve ertesi gün Sûfi Meşk Topluluğu, “Aşk Nağmeleri” konserini dinleyebilirler. Sanatseverler, www.beylikduzu.istanbul adresindeki etkinlik takviminden tüm detaylı bilgiye ulaşabilirler.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Baldız’ı Çok Sevecekler

Ünlü oyuncu Asuman Dabak, önceki akşam arkadaşları ile Cihangir’deki Jash adlı mekanda yemek yedi. Asuman Dabak, mekan dışında bekleyen basın mensuplarını görünce, “Arkadaşlar, çok soğuk, kar yağıyor. Eğer beni bekliyorsanız, yüreğim elvermez,” dedi.

Dabak, “Üç hafta evvel ‘Baldız’ adlı filmin çekimlerine başladık. Az evvel setten çıktık, şimdi arkadaşlarımla biraz sohbet edeceğim, sonra da evime gideceğim. İsterseniz biraz ‘Baldız’dan bahsedeyim. Oya Başar, Emel Müftüoğlu, Ayşegül Asar ve Hamdi Alkan da kadroda. Ayrıca Hamdi yönetmenliği üstleniyor. Hamdi, uzun yıllardır arkadaşım olmasına rağmen ilk kez birlikte çalıştık. Onun yönetmenliğini, oyunculuğunu, kadrajını ve çekim profesyonelliğini çok ama çok beğendim.

Senaryoda çok tatlı bir baldız hikayesi var. Yabancı bir damadın başına ördüğümüz bir çorabı anlatan romantik komedimiz var. Önümüzdeki hafta filmimizi bitiriyoruz, sonra da görücüye çıkaracağız,” dedi.

 

“BEN KIRIŞIKLIKLARIMI SEVİYORUM”

“YILLARCA SAÇLARIM BEYAZLASIN DİYE BEKLEDİM”

Asuman Hanım’a, bu son zamanlarda televizyonda gençleşme furyası olduğu ve 60-65 yaşındaki karakterleri 35-40 yaşındaki oyuncuların canlandırmaya başladığı hatırlatılınca şu yanıtı verdi: “Beceriyorlarsa güzel bir şey. Herkesin kendi yaşında yaşamasını ve canlandırmasını isterim. Çünkü ben bu çizgilerimi seviyorum. Yıllarca saçlarım beyazlasın, kırışıklıklarım, çizgilerim oluşsun diye bekledim. Ben kırışıklıklarımı seviyorum,” dedi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Baldız’a Sürpriz Ziyaret

Demet Akbağ ve Bestemsu Özdemir, ‘Baldız’ filminde rol alan oyuncu arkadaşlarını sette ziyaret etti.

Komedi filmi Baldız’ın çekimleri önceki akşam Ortaköy 888 Private İstanbul’da gerçekleşti. Hamdi Alkan, Oya Başar, Asuman Dabak, Ayşegül Asar ve Emel Müftüoğlu gibi oyuncuların rol aldığı sete Demet Akbağ ve Bestemsu Özdemir, sürpriz bir ziyarette bulundu. Filmde rol alan arkadaşlarını ziyaret eden ikili, çıkışta görüntülendi.

Çekimlerin yapıldığı mekândan Emel Müftüoğlu ile birlikte ayrılan Demet Akbağ, kar yağışı nedeniyle yürümekte zorlandı. Dizinde rahatsızlık olduğunu belirten Akbağ, “Arkadaşlarımı sette ziyaret ettim. Sinema filmi projesi. Oya (Başar) hanım falan oynuyorlar. Ben de ziyarette bulundum” diye konuştu.

“Demet Akbağ beni mahveder”

Set ziyaretinden ilk ayrılan isim olan Bestemsu Özdemir, Demet Akbağ’ın beklediğini belirterek hızla aracına bindi. “Demet Akbağ beni mahveder” diyen Bestemsu Özdemir, “Ben Bestemsu ve Demet Akbağ beni bekliyor, çok soğuk ve beni mahveder. Bugün 6 Şubat, çok zor ve tatsız bir gün. Sizden izin istiyorum” diyerek soruları yanıtsız bıraktı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bornova’da büyük ustalardan küçük ama değerli dokunuşlar

Bornova Belediyesi’nin sanat hayatına kazandırdığı Galeri Hamam Sanat, sanatseverleri Türk resim tarihinin en büyük ustalarıyla buluşturan “Küçük İşler Büyük İmzalar” sergisine ev sahipliği yapıyor. Dramalılar Köşkü’nün restore edilen tarihi hamam binasında açılan sergi, mekânın tarihi dokusuyla birleşerek büyük ilgi gördü. 15 Şubat’a kadar açık kalacak sergi, sanatseverlere unutulmaz bir deneyim sunuyor.

 

Usta sanatçılardan eşsiz eserler

15 Aralık 2024’te açılan sergide, Lütfiye & Altan Altın Aile Koleksiyonu’ndan seçilen bu eserler, sanat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fikret Mualla, Avni Arbaş gibi Türk resim tarihine damga vurmuş sanatçıların daha önce sergilenmemiş küçük ebatlı eserleri ve desen çalışmaları yer alıyor. Altan Altın, eşi Lütfiye Altın ile birlikte büyük ustaların eserlerini sanatseverlerle buluşturmanın gururunu yaşadıklarını belirtti.

 

Başkan Ömer Eşki: “Bornova, sanatın kalbinin attığı yer olacak”

Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, sanatın toplum için taşıdığı önemi vurgulayarak,”Sanatı desteklemek, kentin ruhunu beslemek demektir. Bornova Belediyesi olarak sanata ve sanatçılara desteğimizi artırarak sürdüreceğiz. Dramalılar Köşkü’nün tarihi hamamını sanata kazandırarak açtığımız Galeri Hamam Sanat, sanatseverler için özel bir merkez olacak. ‘Küçük İşler Büyük İmzalar’ sergisi ile ustaların daha önce gün yüzüne çıkmamış eserlerini Bornova’da sanatseverlerle buluşturmaktan büyük mutluluk duyuyoruz” diye konuştu.

 

Sergide eserleri yer alan sanatçılar

Abidin Dino, Avni Arbaş, Bedri Rahmi, Cevat Dereli, Süleyman Şahin, Fikret Mualla, Habib Gerez, Habib Aydoğdu, Hasan Kavruk, Hüseyin Baban, İbrahim Balaban, Kayıhan Keskinok, Leyla Gamsız, Mürşide İçmeli, Necdet Kalay, Nejad Melih Devrim, Nevzat Akoral, Nüzhet İslimyeli, Selim Turan, Şadan Bezeyiş, Şefik Bursalı, Şeref Akdik,  Şeref Bigalı, Teymur Ağalıoğlu, Turgut Atalay, Ümmet Karaca ve Yaşar Yeniceli.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Genç opera sanatçıları Ulusal Genç Solist Yarışması’nda mücadele edecek

Genç opera solistlerinin Türkiye ve dünyadaki sanat kurumlarının kapılarını aralama fırsatı buldukları Ulusal Genç Solist Yarışması, bu yıl 17-23 Şubat tarihlerinde iki ayrı kategoride İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) yapılacak. Yarışmanın final bölümü halka açık ve ücretsiz olacak.  

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Rotary Bölge 2440 ve Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı iş birliği ile 17-23 Şubat tarihlerinde Ulusal Genç Solist Yarışması düzenlenecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) yapılacak bu önemli yarışmayla genç opera solistlerinin hem sanatseverlere tanıtılması hem de Türkiye ve dünyadaki sanat kurumlarının kapılarını aralama olanaklarını bulması amaçlanıyor. Önemli isimlerin yer aldığı jüri, şehir dışından ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden (KKTC) gelen 102 genç sanatçı arasından seçim yapacak. İki ayrı kategoride düzenlenecek yarışmada, final bölümü halka açık ve ücretsiz olacak.  

Final 22 ve 23 Şubat’ta
Yarışma “Üniversite” ve “Genç Profesyonel” olmak üzere iki kategoride yapılacak. Eğitimi hala devam eden adaylar “Üniversite” kategorisinde, okullarında son sınıf ya da mezun olan adaylar ise “Genç Profesyonel” kategorisinde yarışacak. Yarışmanın ilk elemeleri 17-18-19 Şubat günleri arasında AASSM Küçük Sahne’de gerçekleşecek. Yarı finale kalan yarışmacılar 20 Şubat tarihinde Küçük Sahne’de halka açık yapılacak yarışmada final için mücadele edecek. “Üniversite” kategorisi finali 22 Şubat günü saat 19.00’da Küçük Sahne’de, “Genç Profesyonel” kategorisi finali ise 23 Şubat günü saat 19.00’da AASSM Büyük Sahne’de gerçekleşecek. Her iki finale girişler, halka açık ve ücretsiz olacak.

Ödüller ve dereceye giremeyenlerle özel buluşma
Dereceye giren yarışmacılar birincilik, ikincilik, üçüncülük ve Necdet Aydın Sahne Yorumu Ödülleri ile Jeanette Thompson Özel Ödülü’nün sahibi olacak. Ayrıca bu yıl ilk kez Zehra Yıldız Opera Vakfı’nca Zehra Yıldız Özel Ödülleri ve jürinin uygun gördüğü yurt dışı ödülleri de sahiplerini bulacak. Yarışmada finale kadar gelemeyen yarışmacılar ile jüri üyeleri arasında hiçbir yarışmada olmayan bir buluşma da düzenlenecek. Jürinin geri bildirimleri, elenen yarışmacılara eğitimleri konusunda yön verecek. 

Jüride kimler var?
Ulusal Genç Solist Yarışması’nda jüri başkanlığını İzmir Devlet Opera ve Balesi eski Müdür ve Sanat Yönetmeni, Solist Sanatçısı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi Aytül Büyüksaraç üstleniyor. Glyndebourne, Kanada ve Şikago Operaları eski Genel Müdürü, Neue Stimmen Şarkı Yarışması Ön Elemeler Başkanı, Garsington Opera Yaz Festivali Sanat Danışma Kurulu Üyesi Brian Dickie, Polonya Ulusal Operası Teatr Wielki’de Opera Akademisi Genç Sanatçılar Programı Başkanı, Uluslararası Stanislaw Moniuszko Vokal Yarışması Direktörü Beata Klatka, Uluslararası Opera Artistleri (IOA) Kurucusu ve Sanat Yönetmeni, Opera Sanatçısı Kalle Kanttila, Opernstudio Thüringen eski Başkanı, Floransa Mascarade Operası Şan Danışmanı Prof. Siegfried Gohritz, İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Müdürü, Keman Sanatçısı Emel Akçay Özer, İzmir Devlet Opera ve Balesi Baş Rejisörü Yiğit Günsoy, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Baş Rejisörü, Solist Sanatçısı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi, Zehra Yıldız Opera Vakfı Başkanı Caner Akın ve Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi, Opera Sanatçısı Altan Akatay ise jüri üyelerini oluşturuyor. 

Sponsorlar devrede 
Bu yıl İzmir’in yanı sıra, İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Eskişehir, Mersin, Samsun, İskenderun ve İzmit ile KKTC’den olmak üzere 102 genç opera sanatçısı, İzmir’de konuk edilecek. Yarışmanın sponsorları Swissotel Büyük Efes, Arkas Holding, ESBAŞ, Elmas Group Logistics, Bademler Köyü Koleji, Borovalı Otomotiv, İzmirart Design&Event ve K2 Güncel Sanat Merkezi’nden oluşuyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sigara Bağımlılığına Karşı Etkili Çözüm: Biorezonans Yöntemi

Sigara bağımlılığı sadece fiziksel değil, psikolojik ve sosyal etkileriyle de insan hayatını olumsuz etkileyen ciddi bir sağlık sorunu. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünya genelinde her yıl 8 milyondan fazla insan tütün kullanımına bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.

 

Çakmak Erdem Hastanesi’nde görev yapan Psikolog Seher Tuncel, sigarayı bırakmanın sadece iradeyle değil, doğru yöntemler ve psikolojik destekle çok daha kolay hale gelebileceğini belirtiyor. Biorezonans terapisi gibi alternatif yöntemlerin, sigara bağımlılığıyla mücadelede destekleyici bir rol oynadığına dikkat çeken Tuncel, kişilerin bu süreçte hem fiziksel hem de psikolojik olarak desteklenmesi gerektiğini vurguluyor.

 Sigarayla Mücadelede Biorezonans Yöntemi 

Sigara bağımlılığı, sadece nikotin eksikliğinin yarattığı etkilerle değil, aynı zamanda alışkanlık ve psikolojik bağımlılık nedeniyle de bırakılması zor bir davranış türü. Psikolog Seher Tuncel, sigara içmenin zamanla otomatikleştiğini ve kişinin günlük rutinine yerleştiğini söylüyor. Biorezonans terapisi, vücudun nikotinle olan bağını keserek sigara isteğini ortadan kaldırmayı hedefliyor.

 

Biorezonans yöntemiyle sigara bağımlılığı tedavisinde cihaz kişinin içtiği sigaranın yaydığı elektromanyetik titreşimi tespit ediyor ve tersine çevirerek elektromanyetik sinyaller şeklinde elektrotlar aracılığıyla vücuda gönderiyor. Bu şekilde birbirinin tersi olan iki frekans birbirini yok ederek vücudun nikotinle tanışık olma durumunu ortadan kaldırmayı ve böylelikle kişinin sigara içme isteğini azaltmayı amaçlıyor.

 

Kimyasal ilaç kullanılmadan ve yan etki oluşturmadan uygulanan biorezonans terapisi, sigara bırakmak isteyenler için alternatif bir çözüm sunuyor. Başarı oranları oldukça yüksek olan bu yöntemle ilk seansta sigarayı bırakma oranı yüzde 85’e ulaşırken, ikinci seansın ardından bu oran yüzde 90’a kadar çıkabiliyor. Tedavi, kişinin sigarayı bırakma sürecini desteklemek için genellikle iki seans şeklinde uygulanıyor. Tedavinin etkinliğini arttırmak amacıyla 4-7 gün içerisinde ikinci seans yapılıyor. Yoğun bağımlılığı olan kişilerde uzman değerlendirmesiyle üçüncü seans da uygulanabiliyor.

 

Uzmanından Sigarayı Bırakmak İsteyenlere Öneriler

Sigarayı bırakmayı düşünen kişiler için bu sürecin hem fiziksel hem de psikolojik olarak yönetilmesi gerektiğini belirten Psikolog Seher Tuncel, bu noktada sigara içme isteğini tetikleyen unsurların fark edilmesinin önemine dikkat çekiyor. Tuncel, sigarayı bırakma sürecinde kişinin kendini olası zorlayıcı durumlara karşı hazırlaması gerektiğini belirterek şunları söylüyor; “Sigarayı bıraktıktan aylar ya da yıllar sonra bile aniden içme isteği gelebilir. Burada önemli olan, kişinin bu isteği nelerin tetiklediğini bilmesi ve bu durumlara karşı önlem almasıdır. Tekrar sigaraya başlamamak için öncelikle sigarayı bırakma nedenlerinizi hatırlayın. Başka bir şeyle meşgul olmak sigara isteğinizi azaltabilir. Örneğin; dişlerinizi fırçalamak, su içmek, sakız veya karanfil çiğnemek, yürüyüş yapmak ya da derin nefes egzersizleri yapmak gibi yöntemler, sigara içme dürtünüzü kontrol etmenize yardımcı olabilir.”

 

Biorezonans ile Sigarayı Bırakanların Deneyimleri

Biorezonans yöntemiyle sigarayı bırakan birçok kişi, sürecin oldukça rahat ve hızlı bir şekilde ilerlediğini belirtiyor. Uzun yıllar sigara içen ve bırakmayı başaramayan kişiler, bu yöntemin ardından sigaraya olan isteğin tamamen kaybolduğunu söylüyor.

 

Bir kullanıcı deneyimini şu sözlerle anlatıyor: “Sigarayı uzun yıllardır keyifle içen biriydim ve bırakmanın benim için imkânsız olduğunu düşünüyordum. İlk seanstan sonra mucizevi bir şekilde sigaraya karşı isteğim yok oldu. Şimdi hem daha rahat nefes alıyorum hem de sigaraya harcadığım parayla kendime farklı şeyler alabiliyorum.”

 

Sigarayı Bırakmanın Tam Zamanı

9 Şubat Sigara Bırakma Günü vesilesiyle Psikolog Seher Tuncel, bağımlılığı sonlandırmak isteyen herkesin doğru destekle bu süreci başarıyla tamamlayabileceğini vurguluyor. “Bir kereden bir şey olmaz” düşüncesine kapılmadan sigarasız bir hayata adım atılması gerektiğini hatırlatıyor. Biorezonans terapisi, ilaçsız ve yan etkisiz bir yöntem olarak sigarayı bırakma sürecini daha kolay hale getiriyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ekosistemlerin Kırılganlığına Sinema Merceğinden Bir Bakış Cinema Ecologica Seçkisi Akbank Sanat’ta

Sinema aracılığıyla çevreyle kurduğumuz ilişkiye dair yeni perspektifler sunan bu seçkide Eye Filmmuseum’un 2022’de düzenlediği Cinema Ecologica programından beş film ile birlikte Movies That Matter resmi seçkisinde yer alan Hollanda Film Endüstrisi’ni temsil eden SEE NL katkısıyla “I Am the River, the River Is Me” filmi izleyicilerle buluşacak. Adalar, nehirler, ormanlar ve denizler gibi farklı ekosistemleri merkeze alan bu yapımlar, doğayı bir arka plan olarak değil, hikâyenin başkahramanı olarak anlatıyor. 

 

11 Şubat – 4 Mart tarihleri arasında her Salı akşamı Akbank Sanat binasında gerçekleşecek film gösterimlerine sinemaseverler ücretsiz kayıt olup katılım sağlayabilecek.

PROGRAM

 

11 Şubat 2025 – Wistful Wilderness (Weemoed en Wildernis)

Hollanda | 2012 | Türkçe altyazılı | Felemenkçe | 88 dk.

Yönetmen: Digna Sinke

Tiengemeten Adası’nın doğaya bırakılma sürecini 13 yıl boyunca belgeleyen bu film, geçicilik ve dönüşüm temalarına odaklanıyor.

 

18 Şubat 2025 – The Flat Jungle (De Platte Jungle)

Hollanda | 1978 | Türkçe altyazılı | Felemenkçe | 90 dk.

Yönetmen: Johan van der Keuken

Wadden Denizi’nin doğasını ve insan etkisini keşfeden belgesel, kıyı ekosistemlerini ve deniz organizmalarının mücadelelerini gözler önüne seriyor.

 

25 Şubat 2025 – 5 Walks Trilogy

Hollanda | 2008-2012 | Türkçe altyazılı | Felemenkçe | 56 dk.

Yönetmen: Anna Abrahams

 

5 Walks, Desert 79° ve 7 Peaks, Anna Abrahams’ın manzaranın kültürel anlamı üzerine odaklanan sinematik bir üçlemesidir.

 

5 Walks. Hercynia Silva 2008 | 16 dk. 

 

Kuzey Avrupa’nın ilkel ormanlarından geriye kalan son parçaların dehşet ve ihtişamı, avlanma, kaçış ve büyülü yaratıklarla karşılaşmalarla dolu bir geçmişi çağrıştırır. Doğanın kanunlarını bilenler, ormanda dolaşırken harika yerlere tanıklık edeceklerdir. Ancak ormana ait olmayanlar, umutsuzca kaybolurlar.

 

Desert 79°: 3 Journeys Beyond the Known World    2010 | 19 dk. 

 

Bilinen dünyanın ötesine yapılan üç Arktik yolculuk, farklı beyaz tonlarında anlatılıyor. Pytheas, Kuzey Buz Denizi’ne yapılan bir keşif gezisini yazılı olarak kayda geçiren ilk kişiydi (M.Ö. 330). Kuzeybatı geçidini arayan İngiliz Amiral John Ross, evrenin tek sakinleriyle karşılaştığını rapor etti (1819). İsveçli mucit Andrée ve ortakları ise Kuzey Kutbu’na ayak basan ilk insanlar olmayı hedefledi (1897).

 

7 Peaks 2012 | 23 dk. 

Bir insanın, kendisini bir dağın eteğinde bulduğunda zirveye tırmanma dürtüsü üzerine bir film. Zirve, karmaşık varoluşumuza dair daha net bir resim sunacak mı?

 

4 Mart 2025 – I Am the River, the River Is Me

Hollanda / Norveç | 2024 | Türkçe altyazılı | İngilizce | 88 dk.

Yönetmen: Petr Lorm

Yeni Zelanda’daki Whanganui Nehri’nin, dünyada tüzel kişi olarak tanınan ilk nehir olması ve bu sürecin yerel topluluklar üzerindeki etkisi üzerine çarpıcı bir belgesel.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bybit TR, Türkiye’de büyümesini hızla sürdürüyor

Gücünü ve tecrübesini küresel pazardaki iş ortağı olan ana markasından alan Bybit TR, Türkiye’de emin adımlarla büyümeye devam ediyor. Henüz altı ay önce aktif faaliyetlerine başlamasına rağmen, kısa sürede pazarda önemli bir yer edinmeyi başardı.

2024, Bybit TR için hızlı bir büyüme ve yapılanma yılı olarak geçti. Borsa, Türk yatırımcıların beklentilerini karşılamak adına Türk Lirası (TRY) ile işlem çiftlerini devreye alarak önemli bir adım attı. Kullanıcılar artık TRY ile doğrudan Bitcoin (BTC), Ethereum (ETH) ve Tether (USDT) işlemlerini rahatça gerçekleştirebiliyor. Bu yenilik, Türkiye’deki kullanıcı deneyimini iyileştirirken likiditenin de artmasına katkı sağladı.

Bybit TR, 2024 yılının son aylarında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından “Kripto Varlık Hizmet Sağlayıcıları” listesine dahil olarak Türkiye’de hizmet verebilen borsalar arasında yer almıştı. Bu gelişme, Bybit TR’nin Türkiye’deki yasal düzenlemelere uyum sağlama konusundaki kararlılığının bir göstergesi olarak büyük önem taşımaktadır. Bybit TR, ayrıca kullanıcı bildirimlerinden ve alışkanlıklarından yola çıkarak  yerelleştirilmiş bir mobil uygulama geliştirerek, yatırımcılarının kolay ve kusursuz bir işlem deneyimi sunmayı öncelik edindi.

Bybit TR, 2024 boyunca kullanıcı odaklı inovasyonlara büyük yatırımlar yaparak müşteri destek hizmetlerini güçlendiren ve yerel kripto topluluğunun ihtiyaçlarına yönelik stratejileri geliştirerek Türkiye’de regülasyon sonrası başlayacak yeni dönem için hazırlıklarını tamamladı.  Kullanıcı güvenliğini en üst seviyede tutmak için güçlü bir ekip kurarken, yatırımcı memnuniyeti için de platformda geliştirmelere ara vermeden devam etti. 2025 yılını pazar hedeflerine odaklanarak giren Bybit TR, agresif liderlik hedeflerinde önemli adımlar attı. 

Bybit TR Ülke Müdürü Kutluhan Akçın, yeni yıl hedefleri ile ilgili şu açıklamaları yaptı: “Geride bıraktığımız süreçte pazarlama çalışmalarımızı hızlandırarak daha geniş kitlelere ulaşmayı başardık. Yerel topluluklarla sürekli iletişim halindeyiz ve onların geri bildirimleri doğrultusunda stratejilerimizi şekillendiriyoruz. Hedeflerimize doğru sağlam adımlarla ilerlediğimiz bu süreçte, global bir marka olmanın gücünü Türkiye’de en iyi şekilde kullanıyor, kullanıcılarımızla yakın temas halinde olarak ihtiyaçlarına birebir yanıt veriyoruz. Çok yakın zamanda hedeflerimize ulaşarak Türkiye’de kripto ekosistemine daha da güçlü bir katkı sunmayı hedefliyoruz.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Afetlere karşı hazırlıklı olmak kolektif korkuyu azaltıyor!

Bu tür afetlerden sonra kolektif bir korku gelişebildiğini kaydeden Prof. Dr. Erdoğan, “Uzun vadede toplumun bir kısmında sürekli bir kaygı halinin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle de bu kaygıya karşı, nasıl bireysel terapiler var, bir çeşit toplumsal terapilerle bunun çözülmesi gerekiyor. Eğer biz hazırlıklı olursak o zaman bu kolektif korku zaman içinde azalabilir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, 6 Şubat depremlerinin yıldönümü dolayısıyla depremlerin sosyolojik etkilerini değerlendirdi.

Geçen yıl insanlar daha öfkeliyken bu yıl bu durum aşılmış!

Prof. Dr. Barış Erdoğan, depremin 2. yıldönümünü dolayısıyla Hatay’da olduğunu ve ilk depremin meydana geldiği gece saat 04.17’de bir anma gerçekleştiğini ifade ederek, “Geçen sene de ben buradaydım. Geçen seneye göre fark ne dersiniz? Bir kayıptan sonra bir yas süreci yaşanır ya, onun da belli evreleri vardır. Geçen yıl insanlar daha öfkeliyken bu yıl artık bu durum daha aşılmış. Hala acılar tabii ki ama durumun daha kabullenildiği, artık geleceğe yönelik insanların bakmaya başladığı bir havayı açıkçası sezdiğimi söyleyebilirim.” dedi.

Depremlerle, deprem yönetmelikleriyle mücadele edilebilir

Bu değişimi değerlendiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:

“Öncelikle deprem dediğimiz şey bir doğal afet ve doğal afetler insanları zengin, fakir ya da şu dinden, bu dinden diye ayırmıyor. Herkese karşı aynı şekilde davranıyor. Ama bu doğal felaketleri bizlerin algılayışı toplumdan topluma, kültürden kültüre değiştiğini görüyoruz. Tabii bizim de Türk toplumu olarak kendimize has birtakım özelliklerimiz var ve biz de onu o haliyle algıladık ve algıladığımız şekilde bazen iyi yanları da oldu, kötü yanları da oldu diyebilirim. Aslında depremlerle, deprem yönetmelikleriyle mücadele edilebilir, birtakım tedbirler alınabilir. Ama insani boyut açısından baktığımızda kimi kültürlerde ‘bize bir şey olmaz’ ya da bazı yasaları gözden kaçırmak, yapmamak, etmemek, bundan ders almamız gerektiğini bir kez daha gördük.”

Halk kısa sürede örgütlenerek deprem bölgelerine hızla yardım etti

Deprem sonrasında toplumsal dayanışmanın ülkede ne kadar güçlü olduğunun bir kez daha görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Sosyal bağlarımızın kuvvetli olması sayesinde, halkımızın kısa sürede örgütlenerek deprem bölgelerine hızla yardım ettiğini gördük. Bu açıdan sevindiriciydi. Ama tabii afetler sonrasında toplumlarda görülen birtakım sorunlar da ortaya çıkıyor ya da var olan sorunlar daha da ön plana çıkabiliyor. Göç, işsizlik, bazı sosyal eşitsizliklerin ortaya çıkmış olması gibi… Ama burada esas önemli olan nokta şu: Birtakım toplumlar daha kırılgandır. Bu felaketler başlarına geldiği zaman dağılırlar, giderler ama kimi toplumlar ise birbirlerine bağlılıkları daha güçlüyse felaketler o kırılganlığı tam tersine çevirir, bağlar arasını güçlendirir. Bizde bu bağların daha güçlü olduğunu açıkçası gördük. Hiç mi sorunlar olmadı? Elbette ki sorunlar oldu. Ama işte toplumsal dayanıklılık dediğimiz konu var. Bunun güçlü olduğuna ama bunun daha da güçlendirilebileceğini bu deprem, bu felaket bize gösterdi.” diye konuştu.

Biz bir deprem ülkesindeyiz, hazırlıklı olmalıyız!

Bireysel ve toplumsal olarak yapılması gereken hazırlıklara da işaret eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları anlattı:

“Toplumun bilincinin arttırılması gerekiyor. Afet eğitiminin verilmesi, sosyal dayanışma ağlarının oluşturulması gerekiyor. Toplumsal farkındalık kampanyaları yapılmalı. Burada hem kamunun hem sivil toplum kuruluşlarının oynayacağı roller kilit rolde. Özellikle, ilkokul çağlarından itibaren çocuklar bu bilinçle yetiştirilmeli. Biz bir deprem ülkesindeyiz. Bu felaketi ülkemizin maalesef birçok yerlerinde bugün yaşamasak yarın tekrar yaşayacağız. Bütün bilim insanları, bilim bunu gösteriyor. Demek ki biz buna hazırlıklı olursak yaralarımız, alacağımız acılar bu kadar büyük olmayacak. Bu iki türlü. Bir; deprem vurduğu anda evet birtakım zararlar olacak. Belki binalar zarar görecek, insani kayıp yaşayacağız. Ama bunları minimuma indirmek mümkün. İkincisi bu yaralardan sonra hızlı bir şekilde toplanmak önemli. İşte toplumsal dayanıklılık derken bunu dile getirmek istiyorum. Dayanıklı olmalıyız. Krizler insanları kırar, toplumları kırar, bir yaradır, bir travmadır. Ama bundan hızlı şekilde çıkabilmek de önemli bir beceridir, yetenektir. Bunun için de afet öncesi bireysel hazırlıkların yapılması çok önemli. Kişi olarak kendi güvenliğimizi, ailemiz için güvenlikleri almalıyız. Deprem hazırlıklarımızı yapmalıyız. Hatta ilk 72 saatin uzmanlar çok önemli olduğunu söylüyorlar. Yani herhangi bir devlet ya da sivil toplum yardım olmadan ilk 72 saati geçirecek hazırlığımızı hepimiz yapmalıyız. Ama onun ötesinde o 72 saatten sonra da işin içine toplumsal hazırlıklar giriyor. Toplumun üyelerinin bilinçlendirilmesi, altyapı projelerinin gerçekleştirilmesi, afet plan ve yönetimin yapılması ama aynı zamanda da bunun tatbik edilmesi için de insanların bilgilendirilmesi, her an hazırlıkların yapılması çok önemli.”

Afetlere hazırlıklı olursak o zaman kolektif korku zaman içinde azalabiliyor

Bu tür afetlerden sonra yaşananlara da dikkat çeken Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Kısa vadede gördüğümüz gibi bir göç dalgası yaşandı, yaşanıyor. İnsanlar yıllardır alışık oldukları kentlerini bırakıyorlar, evlerini bırakıyorlar. Sadece bıraktığınız bir ev değil, aslında yıllarca kuşaklar boyu yarattığınız, size miras kalan bir kültürel yapıyı, dayanışma ağlarını bırakıyorsunuz. Bu insanlar üzerinde büyük bir tahribat yaratıyor ve bundan da en fazla yaşı daha büyük olanlar etkileniyor. Gençler gittikleri yerlere çok daha kolay uyum sağlayabiliyorlar. Bazen kurumlara karşı güven kaybı ortaya çıkabiliyor. Bu önemli bir sorun çünkü birbirimize güvenmek zorundayız. Diğer taraftan göç ya da kayıplarla beraber ekonomik sorunlar, işsizliğin ortaya çıkması gibi sorunlar var. Bunlar belki kısa ve orta vadede çözülebilecek sorunlar. Ama tabii ki bu depremler aynı zamanda kolektif hafızaya da kazınıyor. Bir kolektif korku da zaman içinde yaratabiliyor. Uzun vadede toplumun bir kısmında sürekli bir kaygı halinin oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle de bu kaygıya karşı, nasıl bireysel terapiler var, bir çeşit toplumsal terapilerle bunun çözülmesi gerekiyor. Eğer biz hazırlıklı olursak o zaman bu kolektif korku zaman içinde azalabilir.” şeklinde konuştu.

Afet anında bizler tek başına her şeyin üstesinden gelemeyiz!

Devletin, yerel yönetimlerin, sosyal hizmetlerin, destek ağlarının toplumdaki etkilerinin de altını çizen Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle konuştu:

“Biz birey olarak bir yere kadar çevremize, kendimize yardım edebiliriz. Bizler tek başına her şeyin üstesinden gelemeyiz. Bireysel olarak ben depreme karşı ya da diğer felaketlere karşı birtakım tedbirlerimi alabilirim. Evimi iyi yapabilirim. Çok mükemmel bir yerde de yaşayabilirim ama deprem olduğu zaman eğer kaliteli su yoksa, kanalizasyon sistemi gittiyse, yemek, iaşe vesaire bir yerlere ulaşmıyorsa tek başına ben kendimi kurtaramam. Bu da şunu gösteriyor ki biz depreme sadece bireysel olarak değil kurumlarla beraber katılmalıyız ve o kurumlara da güven duymalıyız. Kurumlar da bireylere güven duymalı. Bu karşılıklı bir etkileşim ve iletişim. Çünkü güvenin olduğu yerde bütün insani ilişkilerde olduğu gibi geleceğe yönelik kaygılar azalır. Kaygılar azaldığı zaman insanlar daha özgüvenle hareket ederler, elindekini daha kolay paylaşırlar, birbirlerine daha fazla yardım ederler. Çünkü kaygı varsa ya da korku varsa, insanlar çoğu zaman daha savunmacı olurlar, daha fazla içine kapanıyor ve bu da sosyal dayanışma ağlarının zayıflamasına neden olur. O yüzden hepimizin birbirimize güvenmesi ve bu güveni tesis edecek ortamın bu tip felaketler meydana gelmeden önce oluşturulması gerekiyor. Biz eğer hazırlıklıysak, birbirimize karşı güvenimiz varsa, kurumların karşı güvenimiz varsa bu felaketler sonrası acılar çok çok daha az olur ve geleceğe karşı da çok daha ümitli bakarız.”

Medya deprem öncesi ve sonrasında toplumu bilgilendirmeli

Medyanın oynadığı role de değinen Prof. Dr. Erdoğan, “Deprem öncesi ve sonrası toplumu bilgilendirme, farkındalık sağlama açısından çok önemli bir role sahip medya. Ancak özellikle bütün felaketler sonrası haberlerin abartılı veya yanlış verilmesi de toplumda paniğe ve stresin artmasına yol açabilir. O yüzden medyanın doğru ve güvenilir bilgi sağlaması kriz yönetiminde önemli bir faktör. Çünkü medyanın vereceği herhangi bir yanlış bilgi toplumun hem moralini bozabilir hem deprem ile ilgili ya da diğer felaketlerle ilgili yardım faaliyetlerinin aksamasına neden olabilir. Ana akım medyada çok büyük sorun çıkmıyor ama sosyal medyalar sorun yaratabiliyor. Çünkü buralarda hiçbir filtrelenme olmadığı için herkes istediğini istediği gibi yayabildiği için özellikle de günümüzde yapay zeka gibi teknolojilerle sahte görüntülerin yaratılarak yayılması söz konusu olabiliyor.” dedi.

Dayanışma kültürü yardımla güçleniyor

Prof. Dr. Barış Erdoğandeprem sonrası dayanışma kültürüne işaret ederek, “Dayanışma kültürü topluluk üyelerinin birbirine yardım etmesiyle güçlenir. Bu süreç de sosyal bağları kuvvetlendirir ve toplumun daha dirençli hale gelmesini sağlar. Ancak bu dayanışmanın devamlılığı güven ve iş birliğine dayalı bir sosyal yapı ile mümkün. Bu sosyal yapıyı her gün her gün yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Yani bir gün bile bırakmamamız gerekiyor. Eğer bunları yaparsak biz felaketlere karşı, depremlere karşı çok daha toplumsal dayanıklılığı güçlü bir toplum olarak, millet olarak yolumuza devam ederiz.” şeklinde sözlerine son verdi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı