Aylık arşivler: Nisan 2025

Tarihe Yolculuk Söyleşilerinin Nisan Ayı Konuğu Dr. Gönül Paçacı Tunçay Oldu!

Zeytinburnu Kültür Sanat’ta, Doğan Mert Demir moderatörlüğünde her ay tarihin başka bir noktasına temas ediliyor. Alanında uzman konuklarla yapılan bu keşif yolculuğunda geçmiş ile günümüz arasında bir köprü kuruluyor. Doğan Mert Demir’in nisan ayındaki konuğu Dr. Gönül Paçacı Tunçay oldu. 15 Nisan Salı akşamı gerçekleşen söyleşide “Osmanlı Musikisi” ele alındı.

 

Doğan Mert Demir; kendi alanının öne çıkan isimleriyle tarihi meseleler hakkında konuşuyor. Nisan ayının konuğu müzik alanındaki çalışmaları ile tanınan Dr. Gönül Paçacı Tunçay oldu. 15 Nisan Salı akşamı saat 19.30’da, Zeytinburnu Kültür Sanat’ta başlayan söyleşide Tunçay, Osmanlı müziği hakkındaki bilgi ve görüşlerini paylaştı.

 

“Osmanlı müziği, bir üst kültürün ürünüdür.”

Dr. Gönül Paçacı Tunçay, Osmanlı müziğinin kapsamının çok geniş olduğuna vurgu yaptı:

“İmparatorluk kültürü, müzik yaklaşımlarını bir potada eritip bir üst kültür yaratıyor. Osmanlı müziği böyle bir şey. Osmanlı müziği denince hiçbir zaman tek tip, homojen bir şey gelmiyor aklıma. Şehir folklorunun, sade Türkçenin yer aldığı eserler de var; büyük cümleler ve büyük usuller de var. İki farklı katman ama aynı döneme ait.”

 

“Osmanlı’nın gelişkin, incelmiş bir müzik kültür var.”

Dr. Gönül Paçacı Tunçay, Osmanlı müziğinin dünyada özel bir yere sahip olduğuna işaret etti:

 “Sarayda bir üst kültürden bahsedebiliyoruz. Bu olması gereken bir şey. Bu Uzakdoğu müziğinde de böyle. Japonya’da da bir imparatorluk kültürü var müzik alanında. Çok az sayıda incelmiş müzik kültüründen söz edebiliriz. Osmanlı’nın da kendine özel, gelişkin bir müzik kültürü var. Dünya için bir renk.”

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

ABD’de perakende satışlar beklentiyi aştı

ABD Ticaret Bakanlığı, mart ayına ilişkin perakende satış verilerini açıkladı.

Buna göre, perakende satışların tutarı geçen ay bir önceki aya kıyasla yüzde 1,4 artışla 734,9 milyar dolar olarak hesaplandı.

Bu dönemde perakende satışlarda Ocak 2023’ten bu yana en büyük artış kaydedildi.

Piyasa beklentisi, perakende satışların aylık yüzde 1,3 artması yönündeydi. Piyasa beklentilerinin üzerinde artan perakende satışlar, şubatta yüzde 0,2 artmıştı.

Perakende satışlar, martta yıllık bazda ise yüzde 4,6 arttı.

Söz konusu dönemde, satışlardaki en yüksek artış motorlu taşıtlar ve parçalarının satıldığı mağazalarda kaydedildi.

Yapı malzemeleri ve bahçe ekipmanları, spor malzemeleri, hobi, müzik aletleri ve kitap mağazaları, yiyecek ve içecek hizmetinin sunulduğu mekanlar, elektronik mağazaları, çeşitli perakendeciler, sağlık ve kişisel bakım mağazaları, genel mal mağazaları, giyim mağazaları, gıda ve içecek mağazaları ile mağaza dışı perakendecilerdeki satışlarda da artış görüldü.

Buna karşın, benzin istasyonları ve mobilya mağazalarındaki satışlarda ise düşüş kaydedildi.

Kaynak: Habertürk

Hedef Holding’de CEO ataması

Bülent Kırımlı, Hedef Holding’e CEO olarak atandı. Firmadan yapılan açıklamaya göre 1994 yılından bu yana yatırım sektörünün çeşitli alanlarında önemli görevler üstlenen Kırımlı, yeni görevinde Hedef Holding’in büyüme stratejilerine liderlik edecek.

BÜLENT KIRIMLI KİMDİR?

1971 yılında doğan Bülent Kırımlı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Ekonomi bölümü mezunudur. İş hayatına 1994 yılında Global Yatırım’da başlayan Kırımlı, 2002 yılına kadar sektörün önemli kurumlarında satış ve pazarlama departmanlarında önemli görevler üstlendi.

2002 – 2004 yılları arasında MNG Yatırım’da, 2004 – 2012 yılları arasında ise Turkish Yatırım’da Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini yürüten Kırımlı, 2012 – 2019 yılları arasında kurucuları arasında yer aldığı A1 Capital Yatırım Menkul Değerler’de Genel Müdürlük, Yönetim Kurulu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Danışmanlığı yaptı.

Halihazırda Hedef Yatırım Bankası, İnfo Yatırım ve Hedef Varlık Kiralama bünyesinde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapan Kırımlı, artık Hedef Holding’in CEO’su olarak görev yapacak.

Kaynak: Habertürk

Çin’den ABD’ye şartlı görüşme mesajı

BloombergHT’nin aktardığına göre Bloomberg’e konuşan kaynak, Çin yönetiminin ABD’nin şartlarında daha tutarlı olması gerektiğini, tarifeler ve Tayvan konusunda endişelerine ABD’nin yanıt vermesini isteğini söylüyor.

Trump, Salı günü yaptığı açıklamada Çin’e görüşmelere başlamak için tekrar kendisiyle iletişime geçme çağrısında bulunmuştu.

Kaynağa göre, Çinli yetkililer için en önemli önkoşul, görüşmelerin karşılıklı olarak saygı çerçevesinde yürütüleceği garantisinin verilmesi. Trump’ın dışında kabineden bazı isimlerin yaptığı aşağılayıcı açıklamalar, bu garanti talebinin sebeplerinden.

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, ticaret savaşı ile ilgili yaptığı bir açıklamada “Çinli köylüler” ifadelerini kullanmış, ardından Çin Dışişleri Bakanı Lin Jian, Vance’nin bu sözünü “cahil ve saygısızca” olarak nitelendirmişti.

Çin, ABD’nin Tayvan konusunda güvenlik endişelerine yanıt vermesini de istiyor. Kendi toprakları olarak gördüğü Tayvan’ın askeri yollarla kontrolünü alabileceğini de belirtiyor.

Son olarak Çin’in bir diğer talebi de Trump’ın desteğini almış olan bir yetkilinin görüşmelere atanması.

Bu kişinin, Trump-Şi Jinping’in görüşmesinde imzalanabilecek bir anlaşmanın hazırlanması üzerinde detaylı çalışmasını isteniyor.

Çin yeni ticaret başmüzakerecisini atadı

Öte yandan Çin’de, ABD’nin “karşılıklı tarifeler” kapsamında yaptığı gümrük vergisi artışları nedeniyle iki ülke arasında ticari gerilimlerin arttığı bir dönemde uluslararası ticaret başmüzakerecisi olarak yeni bir ismi görevlendirildi.

Çin Ticaret Bakanlığından yapılan açıklamada, görevdeki başmüzakereci Vang Şouvın’ın yerine Li Çınggang’ın atandığı bildirildi.

Daha önce ABD ile 2018’de başlayan tarife restleşmesinin ardından 2020’de imzalanan ticaret anlaşmasının müzakerelerinde yer alan 58 yaşındaki Li, 2021’den bu yana Çin’in Dünya Ticaret Örgütü (WTO) nezdindeki Daimi Temsilcisi olarak görev yapıyordu.

Açıklamada, Li’nin atanma gerekçesine dair detay verilmezken, analistler atamanın Pekin yönetiminin, ABD ile ticaret geriliminde müzakereyle çıkış yolu arama niyetinin göstergesi olduğu değerlendirmesini yaptı.

* Haberin görseli Shutterstcok’tan servis edilmiştir.

Kaynak: Habertürk

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası çocuklar için sahnede

Ankara Bilim Üniversitesi Prof. Dr. Yavuz Demir’in librettosunu yazdığı, genç ve üretken orkestra şefi ve besteci Hasan Niyazi Tura’nın bestelediği “Sesler ve Küller: Karanlığın Orta Yerinde Küçücük Bir Kalpten Yükselen Ağıt” isimli sahne kantatı, 18 Nisan’da CSO Ada Ankara Ziraat Bankası Ana Salon’da dünya prömiyeri yapacak.

Konserde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına, Devlet Çoksesli Korosu eşlik edecek ve eseri çocuk solist Ada Reyhan Günay, sopranolar Hülya Kazan, Ceren Aydın, bariton Kamil Kaplan seslendirecek.

Şef Rengim Gökmen, prova öncesi bir sahne kantatı olan eserin operatif karakteri yüksek olduğundan opera olarak sahnelenebileceğini belirtti. Prof. Dr. Yavuz Demir ve Hasan Niyazi Tura’nın eserini, solistler, koro ve orkestra olarak tasarladıklarını belirten Gökmen, “Eserin anlatılışının temelinde çocuk var. Çocukların savaşlarda uğradıkları zulme ve onların kayıplarına işaret ediyor.” dedi.

Her savaşta sivillerin öldüğünü, bunlar arasında en masum olanların ve hiçbir şeyden haberleri olmayan çocukların kaybının ise herkesi derinden üzdüğüne işaret eden Gökmen, bu durumun geçmişten beri değişmediğini kaydetti.

Gökmen, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eser, Filistin’de, Gazze’de yaşanan dram, daha önceleri Bosna’da yaşanan dram, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan çocuk ölümleri ve bunların hepsine bir gönderme. Çocuklara yapılan zulmü toplumların beynine kazımayı ve önleyici yaklaşımlarımızı olabildiğince geliştirmemizi ortaya çıkaran bir eser. Eserin ekseninde solist olarak bir çocuk var, solistimiz Ada seslendirecek. Ada, konservatuvar öğrencisi olmasına karşın ilk defa bu işin altına giriyor ve çok başarılı. Diğer üç solistimiz Hülya Kazan, Kamil Kaplan, Ceren Aydın, çok başarılı ve profesyonel sanatçılar.”

CSO ve Devlet Çoksesli Korosunun ülkenin başarılı sanat kurumlarından olduğunu, eserde böyle bir birleşimden büyük başarılı sonuç çıkacağını belirten Gökmen, kendisi için de 18 Nisan akşamının tarihi bir akşam olacağını söyledi. Eserin müziğinin dramatik etkisinin yüksekliğine dikkati çeken Gökmen, “Hem çalanların hem dinleyenlerin sıkılmadan dinleyebilecekleri ve film gibi izleyebilecekleri bir eser. Bir saat sürüyor ama bir saatin nasıl geçtiğini anlayamayacakları bir sahne kantatı kazandı literatürü.” ifadesini kullandı.

Dünya prömiyerinin 23 Nisan kutlamalarına yakın olmasının da anlamlı olduğunu belirten Gökmen, “Günümüzde savaşların olduğu bir dünyada ağıt niteliğinde bir eserin çıkması ve 18 Nisan’da yapılması daha da kıymetli oldu.” diye konuştu.

“HÜZÜNLÜ BİR ESER OLACAK”

Besteci Hasan Niyazi Tura da librettonun çok dokunaklı olduğunu, her hecesinin notalarını beraberinde getirdiğini belirterek, Prof. Dr. Yavuz Demir’i tebrik ettiğini söyledi.

Tura, “Böyle bir librettoya beste yaptığım ve opera türündeki ilk bestemi bu şekilde meydana getirdiğim için çok mutluyum. Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden, medeniyetlerin üç maymunu oynadığı savaşlara sanatsal açıdan dokunaklı duruş sergileyen bir eser ortaya çıktı. Eserin beste aşaması çok çılgınca oldu ve 1,5 ayda besteledim. Önce vokal çatıyı, bütün şarkıları meydana getirdim ki, şarkıcılar ve koro çalışmaya başlayabilsin. Akabinde orkestrasyonu yapıp prömiyere yetiştirebildim.” şeklinde konuştu.

Her bestecinin meydana getirmeye çalıştığı özgün müzik dili ve anlatımı olduğunu anlatan Tura, şunları kaydetti:

“Benim de besteci olarak ortaya koymaya çalıştığım, tıpkı hocalarım, babam besteci Yalçın Tura başta olmak üzere değerli bestecilerimizin yapmaya çalıştıklarının devamı gibi sayılabilir. Hocalarımın hocası Ahmet Adnan Saygun’un söylediği bir söz var; ‘Geleneği bilmek, geleneğe atıfta bulunmak çok önemli.’ Eserde, Klasik Batı Müziği, senfonik ve opera repertuvarı geleneğine de eklemlenen, lakin müzik dili ve anlatımı olarak izleyicinin kendisinden ve soluduğu havadan, yaşadıkları hayattan bulabilecekleri tınıları yakalamaya çalıştım. Beethoven’ın sevdiğim sözü gibi ‘Kalpten geldi, kalplere gitsin.'”

Besteci ve şef Tura, Sesler ve Küller’in bir perdelik opera eseri olduğunu fakat eseri ilk önce dekor, kostüm ve dramaturji olmadan yapacakları için “sahne kantatı” olarak nitelendirdiklerini dile getirdi.

Tura, “Esere şarkı odaklı çalıştım. Çocuk solistimiz sevgili Ada, çok cesaret isteyen bir işe girişti. Repertuvara baktığınız zaman çocuk solist odaklı eser sayısı çok az. Orkestra, solistler, koro ile izleyicinin bir şeyler bulabileceği şarkılar sunmaya çalıştım. Hüzünlü bir eser olacak. Değerli müzikseverleri bu çalışmayı kendilerine sunmaya davet ediyorum.” ifadelerini kullandı.

“ESERLER, UZUN YILLARIN VE ÇOK FAZLA OLAYIN BİRİKİMİ NETİCESİNDE HAYATA GEÇER”

Eserin librettosunu yazan Ankara Bilim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Demir de sanat eserlerinin bir anda ortaya çıkan ürünler olmadığını, uzun zaman üzerinde düşünülerek heyecan duyulduğunu ve kimi zaman tedirginlik de duyulabildiğini söyledi.

Eserlerin uzun yılların ve çok fazla olayın birikimi neticesinde hayata geçtiğini anlatan Demir, “Acılar, sevinçler kadar hayatımızın içerisinde olan eylemler ve sonuçlardır. Sesler ve Küller, aslında son Filistin ve Gazze olaylarının neticesinde yazılmış bir eser değil ama onlara da ithaf edilebilecek kadar zulmün, acının, gözyaşının ve insanın insana yaptıklarının bir cevabı olarak ortaya çıktı. Tabii ki her dinden, her ırktan acı çeken, zulme uğrayan herkes kendisine dair hikayeler, sesler, acılar bulabilir. Sesler ve Küller, insanlığın var olduğu günden beri bir toplumun diğerine kötü gözle, onu yok etme niyetiyle bakmasına estetik bir tepkinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.

Demir, eserin merkezinde çocuğun yer almasının nedenini ise şu sözlerle anlattı:

“Biz büyükler, küçüklere oynayabilecekleri, yaşayabilecekleri alan bırakmıyoruz. Herhalde suçu olan biziz. Sait Faik, ‘Son Kuşlar’ hikayesinin son paragrafında şöyle söyler: ‘Çocuklar sizin için üzülüyorum çünkü biz çok çiçek gördük, çok çimen çiğnedik, çok kuş gördük ama ne yazık siz göremeyeceksiniz.’ Belki de Sesler ve Küller, Sait Faik’in bıraktığı yerden bir devam olabilir, bilmiyorum, dinleyenler, okuyanlar bu kararı versinler.”

Milli Mücadele’nin 100. yılına ithafen yazdığı “Yankılı Tepeler” eserinin ilk librettosu olduğunu, bu eserin Yankılı Tepeler’deki birçok imgeyi başka şekilde ortaya çıkardığını söyledi.

“SANAT OLMADAN HİÇBİR ŞEYİ İFADE VE İCRA EDEMEYECEĞİZ”

Sesler ve Küller’in ilerleyen zamanda opera olarak da seyircinin karşısına geleceğini belirten Demir, şunları kaydetti:

“Sanat eserleri, aslında insanlığı güzelleştirmenin tek kaynaklarından birisidir. Bütün savaşlara ve acılara rağmen estetiğin galip geleceğine inanıyorum. Daha mutlu ülkeyi yaratabilmek, insanlığın barış içerisinde yaşayabilmesi için insanların mutlaka sanata ihtiyaç duyduklarına inanıyorum. Sanat olmadan hiçbir şeyi ifade ve icra edemeyeceğiz. ‘Mesuliyet’ dediğiniz şey aslında meşrutiyeti doğurabilecek esastır, mesuliyetin de tek tezahürü yer sanattır. Yüksek sanatı olmayan milletler ancak sokakta bağırıp çağırabilirler.

Sanatla tezahür eden her türlü meşru eylem, mutlak suretle herkes tarafından kabul görecektir. Sesler ve Küller’in final sahnesinde çok enteresan kapanış yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın (Recep Tayyip Erdoğan) uzun yıllardır ‘Dünya beşten büyüktür.’ diyerek siyasal çözümsüzlüğün geldiği noktayı ifade etmesini, tam da bunu destekleyen estetik finalle eserin sonunda mesajımızı veriyoruz. Değerli seyircilerimizin geldiklerinde bu mesajı göreceklerini ben de heyecanla bekliyorum.”

kaynek: Ntv

Sait Faik’in öykülerindeki kahramanlar tiyatro sahnesinde

Usta yazar Sait Faik‘in öykülerindeki kahramanlara odaklanan oyun, Burgazada sokaklarındaki ilginç karşılaşmaları seyirciyle buluşturuyor. Gösterim öncesi açıklamada bulunan Özgülgün, Abasıyanık ile tanışmasının konservatuvar yıllarına dayandığını belirterek, hocalarının kendilerinden ödev olarak usta yazarın öykülerinden bir çalışma yapmalarını istediğini söyledi.

Yazar Özgülgün, kendi jenerasyonu için Abasıyanık’ın çok önemli yerde durduğunu vurgulayarak, “Biz iki yıl boyunca hep Sait Faik hikayeleri çalıştık ve kendi adıma bu çalışmalardan da çok keyif aldım. Öğrencisiniz, kendinizi yalnız hissediyorsunuz, bir okulun içerisinde kendinizi sanatsal olarak var etmek istiyorsunuz. Böylesi bir dönemde de okuduğum her Sait Faik hikayesinde kendi yalnızlığımdan bir şeyler buldum.” dedi. Abasıyanık’ın Türk edebiyatı ve öykücülüğündeki en önemli isimlerin başında geldiğini dile getiren Özgülgün, şu bilgileri verdi:

“Edebiyat dünyası, Sait Faik’in insanın yalnızlığını ve yalın halini anlatmasını hep çok sevdi. Büyük usta, öğrencileri, balıkçıları, esnafı, kısacası kendi hayatına çekilmiş sıradan insanları son derece iyi gözlemlemiş ve en yalın haliyle öykülerine taşımış. Ben de Sait Faik’le okul yıllarında başlayan ilişkimi nasıl tamamlayabilirim diye düşündüm ve Sait Faik’in hikaye kahramanlarının peşine düşen bir adamın öyküsünü kaleme aldım. Böylece Sait Faik’le olan uzun ilişkimi kıymetli bir ürüne dönüştürmüş oldum.”

Özgür Özgülgün, oyunun kendisi için  hayatındaki en önemli işlerin başında geldiğinin altını çizerek, “Sait Faik’in öykülerinin peşine düşen bir karakter üzerinden büyük ustayı anlatmak, hiç bilmeyen insanlara onun dünyasının kapılarını aralamak, bir tiyatrocu olarak benim için çok önemli. Oyun, eve gidip başımı yastığa koyduğumda, hakkıyla işimi yaptığımı bana anlatıyor. Bu, benim hayatımın projesi, zira Sait Faik’le aynı sahneyi paylaşmak benim için çok anlamlı ve değerli.” ifadelerini kullandı.

“YAPMAMIZ GEREKEN, TÜRK EDEBİYATININ ÖNEMLİ İSİMLERİNİ OKUYARAK ONLARDAN BESLENMEMİZDİR”

Türk tiyatrosunun en önemli kaynaklarının başında Türk edebiyatının geldiğini aktaran Özgülgün, şöyle devam etti:

“Türk edebiyatı çok büyük ustalar yetiştirmiş. Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Kemal Tahir, Orhan Kemal bu isimlerden yalnızca birkaçı. İyi hikaye olmazsa ortada sahici da olmaz. Sait Faik de bu usta isimlerin başında geliyor. O da kendi zamanındaki edebiyattan fazlasıyla beslenmiş. Yapmamız gereken, Türk edebiyatının önemli isimlerini okuyarak onlardan beslenmemizdir.”

Özgülgün, oyun için iyi hazırlık süreci geçirdiklerini belirterek, “Hazırlık sürecinde çok iyi takım oyunu sergiledik ve bizi izleyenlerin memnun olacağı oyun ortaya koyacağız. Amatör ruhla profesyonel iş çıkarttık. Bizi izleyecek seyircimizin oyundan çok keyif alacağını düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

Yönetmen Senan Kara da Abasıyanık hayranı bir adamın öyküsünü sahneye taşıdıklarını, oyunun Eminönü’nden Burgazada’ya uzanan bir zaman dilimini yansıttığını söyledi. Oyunun seyirciyi yazarla beraber bir yolculuğa çıkardığını kaydeden Kara, “Kahramanımız, Sait Faik hikayelerindeki karakterlerin peşine düşüyor. Usta yazar o karakterleri yazarken ne hissetti, nasıl bir dünyada, nasıl bir ada hayatında bunları keşfetti? Sahnede bu sorulara cevap bulmaya çalışıyoruz. Oyun bizi, Sait Faik’in dünyasının kapılarını aralayarak naif ama gerçekçi bir hikayeye davet ediyor.” diye konuştu.

Abasıyanık’ın sıradan insanın hayatına odaklandığının altını çizen Kara, “Usta yazar, basit bir hayat yaşayan insanların hikayelerini çok derinlikli şekilde okuyucuya sunuyor. Onun metinlerinde çok büyük zaman atlamaları ya da aksiyonlar göremezsiniz. Karakterlerin başına büyük olaylar gelmez. Sait Faik hikayelerini etkileyici kılan tam da basit olanı derinlikli şekilde anlatabilmesidir.” değerlendirmesinde bulundu.

Kara, sahnede usta edebiyatçının öykülerindeki yalınlığı korumaya özen gösterdiklerini dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Oyundaki en büyük derdimiz samimiyet oldu. Bu kadar yalın öyküler yazan bir yazarın sahnedeki anlatımının da yalın olması gerektiğini düşündük. Seyirciyi itmeyen, yanına çağıran ve son derece naif ama bir o kadar derin, yalansız bir oyunculuk üslubu geliştirmenin peşine düştük. Umuyorum bunu layıkıyla becerebilmişizdir. Hayatın koşturmacası arasında insanların oyunumuza gelip Sait Faik’le dinlenmeleri en büyük arzumuz.”

Senan Kara’nın yönettiği, Özgür Özgülgün’ün kaleme aldığı, görsel tasarımı Ünsal Özcan’a, müzikleri ise Sinan Arslan’a ait oyun, bugün ve yarın yeniden seyirciyle buluşacak.

kaynek: Ntv

Yaylı Çalgılarla Yerel Ezgiler

Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın düzenlediği 39. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, Ankaralı sanatseverlere müziğin coşkusunu yaşatmaya devam ediyor. Konser salonlarında bu hafta; Brezilya müziğinin dehası gitarist Yamandu Costa ile Orkestra Akademik Başkent ve yerel müziği başarıyla oda müziğine adapte eden Škampa Quartet var.

 

39. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, Başkent’in kültür sanat tarihinde iz bırakmaya devam ediyor. Sevda-Cenap And Müzik Vakfı’nın (SCA Müzik Vakfı) kültür sanat alanında uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi, müzikseverlerin yeni eserleri dinleme fırsatlarını yakalaması, Türk bestecilerin eserlerinin uluslararası repertuvarlara kazandırılması misyonu festivalle amacına ulaşıyor. 

 

Festivalde bu hafta; 24 Nisan Perşembe akşamı iki Grammy ödüllü gitarist Yamandu Costa’nın solist olacağı Can Okan yönetiminde Orkestra Akademik Başkent ve 26 Nisan Cumartesi akşamı Çekya’dan konuklar Škampa Quartet müzikseverlerle buluşacak.

 

7 telli gitarı ile özgün yorumcu Yamandu Costa ile Türkiye’de ilk seslendiriliş

 

Yenilikçi programları, korolu ve barok eserleri de içeren repertuvarları ve şefsiz icraları ile ülkemizin önde gelen oda müziği topluluklarından Orkestra Akademik Başkent, 24 Nisan Perşembe akşamı Başkent Quartet’in de yer alacağı ve Türkiye’de ilk seslendirme gerçekleştirecekleri konserleri ile 39. Festivalde yer alıyor.

 

Geniş repertuvarı ve Türkiye’de yönettiği ilk seslendirmeler ile öne çıkan genç nesil şeflerimizden Can Okan’ın yöneteceği Orkestra Akademik Başkent ilk yarıda Başkent Quartet ile birlikte J. Sibelius- Romans op.42 ve E. Elgar- Introduction & Allegro’yu yorumlayacak. 

 

İkinci yarıda ise Başkentli müzikseverler, Uluslararası Ankara Müzik Festivali sayesinde gitarist, besteci ve aranjör kimlikleriyle farklı müzik dünyalarını bir araya getirerek benzersiz bir müzik dili yaratan Yamandu Costa’yı dinleme şansına sahip olacaklar. Costa, kendi eseri Concerto Fronteira gitar konçertosunu Türkiye’de ilk kez seslendirecek.

 

Yerel müzikleri oda müziğine adapte eden topluluk: Škampa Quartet

 

Çeyrek asırdır, dünyanın dört bir yanındaki büyük konser salonlarında ülkelerini temsil eden Çek yaylı çalgılar dörtlüsü Škampa Quartet de 26 Nisan Cumartesi akşamı, Ankara’nın tarihi salonu Devlet Resim ve Heykel Müzesi Konser Salonu’nda müzikseverler ile buluşacak. Topluluk, konserine Oğuzhan Balcı’nın düzenlediği “Karahisar Kalesi” ile başlayacak. W. A. Mozart’ın Yaylı Dörtlü No. 19 “Dissonance” ve A. Dvořák’ın Yaylı Dörtlü No. 13, eserlerini seslendirecek olan Škampa Quartet; Çek müziklerinin geliştiği halk şarkıları, şiirleri, ritim ve dansları ile Çek besteciler Janacek ve Smetana’nın kuartet kayıt çalışmalarına yoğunlaşan ödüllü Çek müzisyenlerden oluşuyor.

 

Kapanış konseri Mehmet Başman anısına 

 

28 Nisan Pazartesi günü yedi genç Türk besteciden, yedi yöremize ait, yedi tema üzerine: Mozaik eserini de seslendirecek olan Semplice Quartet’in konseriyle başlayacak. Mozaik, Atina’dan üflemeliler ve perküsyon topluluğu ile film müziklerini seslendirecek. Festival 29 Nisan Salı günü Metallon Brass Ensemble, nefesliler ve perküsyon grubunun film müzikleri konseri ile sürecek. Nisan ayı boyunca müzikseverlere unutulmaz anlar yaşatan festivalin kapanış konseri, SCA Müzik Vakfı kurucularından Mehmet Başman anısına olacak. Festival 30 Nisan’da Rusya Devlet Akademi Senfoni Orkestrası Evgeny Svetlanov’un piyanist Salih Can Gevrek solistliğindeki kapanış konseriyle 40. yıla hazırlanmak üzere veda edecek. 

 

Müzikseverler 30 Nisan’a kadar sürecek festivalin, kamu yararı için ve farklı kategorilerde düzenlenen konser biletlerini biletinial.com’dan satın alabilecek.

 

 

  • 24 Nisan Perşembe – Yamandu Costa, gitar & Orkestra Akademik Başkent

Şef: Can Okan 

CSO Ada Ankara Ziraat Bankası Ana Salon – saat 20,00

 

  • 26 Nisan Cumartesi – Škampa Quartet

Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi Konser Salonu- saat 20,00

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

23 Nisan coşkusu Osmangazi’yi saracak

Osmangazi Belediyesi, çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en güzel şekilde kutlanması için birbirinden özel programlar hazırladı. Atölye çalışmalarından sahne oyunlarına, tiyatro ve dans gösterilerinden konserlere kadar birçok etkinliğin yer alacağı 23 Nisan kutlamaları 5 gün sürecek.

 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya çocuklarına armağanı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Osmangazi’de de büyük bir coşku ve heyecanla kutlanacak. Çocuklara özel olarak hazırlanan etkinlikler, 19-23 Nisan tarihlerinde Osmangazi Meydanı’nda düzenlenecek. 5 gün boyunca sürecek olan kutlama programı kapsamında; geleneksel çocuk oyunları, tiyatro gösterileri, atölye çalışmaları, yarışmalar, sergiler, dans gösterileri ve konserler düzenlenecek. Etkinliklere katılarak gönüllerinde eğlenecek olan çocuklar için çeşitli ikramlarda bulunulacak.

 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının ana merkezi olacak olan Osmangazi Meydanı’nda etkinlikler 19 Nisan Cumartesi günü başlayacak. Meydanda kurulacak olan sahnede her akşam farklı bir konser ve gösteri düzenlenecek. 18 Nisan Cuma günü Liseli Orkestralar Yarışıyor Finalistleri, 19 Nisan Pazar günü Çocuk Halk Dansları Gösterileri, 20 Nisan Pazar günü Osmangazi Gençlik Orkestrası ve Korosu, 21 Nisan Pazartesi günü Osmangazi Belediyesi Temiz Orkestra ve 22 Nisan Salı günü Grup Date, sahne alarak çocuklara unutulmaz bir bayram yaşatacak. 23 Nisan Çarşamba akşamı gerçekleşecek olan Ecem Boyacı konseri ile de bayram coşkusu zirve yapacak.

 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının dikkat çeken bir diğer yanı ise atölye çalışmaları olacak. Çocuklara yönelik eğlenceli etkinliklerin yanı sıra aile katılımına açık olan atölye çalışmaları düzenlenecek. Çini atölyesinden geri dönüşüm kukla atölyesine, masal çizgi roman atölyesinden origami atölyesine kadar uzanan geniş bir yelpazede hem eğitici hem de öğretici faaliyetler düzenlenecek. Aynı zamanda OSMEK çadırı, satranç çadırı, oyun parkuru, atölye çalışma alanları ve sergi alanları ile çocuklar gün boyunca eğitici ve eğlendirici zaman geçirme fırsatı bulacak.

 

Osmangazi Belediyesi, 23 Nisan’ı ilçedeki tüm çocuklara doya doya yaşatmak adına birçok mahallede etkinlikler düzenleyecek. 18 Nisan Emek Parkı Meydanı, 19 Nisan Alemdar Açık Pazar Alanı, 20 Nisan Demirtaş Meydanı, 21 Nisan Atıcılar (Sabri Katırcı İlkokulu) ve 22 Nisan Hamitler’de (Şehit Göksu Şafak Şahin İlkokulu önü) düzenlenecek olan konserler, gösteriler ve eğlence dolu etkinlikler çocukları bekliyor olacak.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Her 10 bin doğumda 1 erkek çocuk hemofili ile dünyaya geliyor

Vücudun pıhtılaşma yeteneğini bozan ve çoğunlukla genetik geçişli bir kanama hastalığı olan hemofili, yalnızca açık yaralarda değil, aynı zamanda iç kanamalarda da kendini gösteriyor. Eklemler ve kas dokusu içindeki tekrarlayan kanamaların zamanla hareket kısıtlılığına, eklem deformitelerine ve kalıcı hasara neden olabileceği uyarısında bulunan İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş, bu kanamaların ciltte morluk, eklemlerde ve kaslarda şişlik ve ağrı şeklinde kendini gösterebileceğini söyledi. Hemofilinin büyük çoğunlukla erkeklerde görüldüğünü söyleyen Özgümüş, yaklaşık olarak her 10 bin doğumda 1 erkek çocuğun hemofili ile dünyaya geldiğini söyledi.

 

İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş, 17 Nisan Hemofili Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hemofili hastalarının dikkat etmesi gerekenlere ilişkin tavsiyelerde bulundu.

 

Pıhtılaşma sistemini bozan hastalık

 

Kanın insan vücudunun en hayati sıvılarından biri olduğunu belirten Özgümüş, “Yaralandığımızda durmasını beklediğimiz, ameliyatlarda kontrol altına alınması gereken bu yaşamsal sıvının akışını durduran şey ise pıhtılaşma sistemidir. Hemofili, vücudun pıhtılaşma yeteneğini bozan, çoğunlukla genetik geçişli bir kanama hastalığıdır. Hemofili büyük çoğunlukla erkeklerde görülür. Yaklaşık olarak her 10 bin doğumda 1 erkek çocuk hemofili ile dünyaya gelir.  Hemofilinin çeşitleri bulunmaktadır. En sık görülen hemofili türü faktör 8 eksikliği nedeniyle ortaya çıkan hemofili A olup, hastaların yarısından çoğu hastalığın ağır formuna sahiptir” dedi.

Hemofili nasıl anlaşılır?

Hemofili hastalarında vücudun bir yaralanma sonrasında oluşan kanamayı doğal yollarla durdurmakta güçlük çektiğini söyleyen Özgümüş, “Bu durum yalnızca açık yaralarda değil, aynı zamanda iç kanamalarda da kendini gösterir. Özellikle eklemler ve kas dokusu içindeki tekrarlayan kanamalar, zamanla hareket kısıtlılığına, eklem deformitelerine ve kalıcı hasara neden olabilir. Bu kanamalar kendisini ciltte morluk, eklemlerde ve kaslarda şişlik ve ağrı şeklinde gösterebilir” uyarısında bulundu.

Çocukluk çağına dikkat!

Bu hastalığın genellikle çocukluk çağında fark edildiğini belirten Özgümüş, “Diş çıkarma döneminde, küçük çarpmalarda ya da aşı uygulamaları sırasında normalden uzun süren kanamalar ilk uyarıcı belirtiler olabilir. Erkek çocuklarda sünnet sonrası uzamış kanama da hemofili belirtisi olabilir. Ailede hemofili öyküsü varsa, bu durum daha erken dönemde dikkate alınmalıdır” dedi.

Hemofili tedavisi ile ilgili bilgi veren Özgümüş, erken tanı ve düzenli takibin önemine işaret etti: “Günümüzde hemofili tedavisinde kullanılan pıhtılaşma faktörü konsantreleri, hastalığın kontrol altına alınmasında büyük rol oynamaktadır. Faktör konsantreleri kanama esnasında kanamayı durdurmak için ve kanamayı önlemek için proflaktik olarak kullanılmaktadır. Profilaktik tedavi ile kanama sıklığı azaltılabilir, komplikasyonlar önlenebilir ve hastaların yaşam kalitesi ciddi oranda artırılabilir. Ancak bu tedavilerin etkili olabilmesi için erken tanı ve düzenli takip büyük önem taşımaktadır.”

Hemofili ile yaşarken nelere dikkat edilmeli?

Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş, hemofili tanısı almış kişiler ve ailelerinin, yaşam kalitesini korumak ve komplikasyonları önlemek için bazı temel kurallara dikkat etmesi gerektiğini söyleyerek şunları söyledi:

  • Kanama riski taşıyan durumlara hazırlıklı olun. Küçük darbeler bile ciddi kanamalara yol açabilir. Kanama durumunda kullanılan pıhtılaşma faktörü vakit kaybetmeden uygulanmalı, gerekirse tıbbi yardım alınmalıdır.
  • İlaç kullanımında bilinçli olun. Aspirin, ibuprofen gibi ağrı kesiciler kanama riskini artırır. Parasetamol gibi güvenli alternatifler tercih edilmeli, her ilaç kullanımında mutlaka hemofili uzmanına danışılmalıdır.
  • Ameliyat ve diş tedavileri öncesi doktor bilgilendirilmelidir. Girişimsel işlemler, önlem alınmadan yapıldığında ciddi kanamalara neden olabilir.
  • Eklem sağlığı korunmalıdır. Düzenli ve güvenli egzersizler, eklem kanamalarını azaltmada etkilidir. Hangi egzersizlerin uygun olduğu konusunda fizyoterapistten destek alınmalıdır.
  • Temas içeren sporlardan kaçınılmalıdır. Boks, futbol gibi temas sporları, hekim onayı olmadan kesinlikle yapılmamalıdır.
  • Ağız ve diş sağlığı ihmal edilmemelidir. Diş eti kanamaları ciddi kan kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle düzenli diş hekimi kontrolleri önerilir.
  • Tıbbi kimlik taşıyın. Acil durumlarda sağlık ekiplerinin doğru müdahalede bulunabilmesi için tıbbi uyarı bilekliği takmak veya hemofili bilgilerini içeren bir belge taşımak hayati önem taşır.

Kadınlar da risk altında olabilir

Hemofili çoğunlukla erkeklerde görülse de kanama bozukluğuna yol açan benzer hastalıkların kadınlarda da görülebildiğini ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş, “Hem toplumda hem de sağlık çalışanları arasında kadınlarda görülen kanama bulguları önemsenmemekte veya gözden kaçmaktadır. Bu sebeple kadınlarda kanama bozukluklarının teşhisi gecikebilmekte hatta hastalar tanısız kalabilmektedir” dedi.

Toplumun bilinçlenmesi hayat kurtarır

Dünya Hemofili Federasyonu’nun 2025 Dünya Hemofili Günü’nde bu duruma dikkat çektiğini söyleyen Özgümüş, sözlerini şöyle tamamladı: “Toplumda hemofiliye dair farkındalığın artırılması, yalnızca hastalar için değil, sağlık sisteminin geneli için de önemlidir. Erken tanı sayesinde hastaneye yatışlar, eklem cerrahileri ve yaşamı tehdit eden komplikasyonlar büyük ölçüde önlenebilir. Bu nedenle hem sağlık profesyonellerinin hem de halkın hemofili belirtilerini tanıması, bilinçli yaklaşım sergilemesi gereklidir.”

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Enerjisa Enerji, ‘Yatırımcı ve Analist Günü’nde uzun vadeli stratejilerini paylaştı

Enerjisa Enerji, Türkiye’nin enerji dönüşümüne liderlik etme vizyonu doğrultusunda; üç ana faaliyet alanının işleyiş mekanizmalarını ve uzun vadeli büyüme potansiyelini ‘Yatırımcı ve Analist Günü’nde katılımcılarla paylaştı. Şirketin üst yönetiminin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte; elektrik dağıtımı, perakende satış ve müşteri çözümleri işlerindeki faaliyetlerin işleyiş mekanizmalarını açıklayan eğitsel sunumların yanı sıra şirketin uzun vadeli potansiyeli ve stratejisini açıklayan bir CFO sunumu yapılarak şirketin faaliyetleri yatırımcı ve hisse senedi analistleriyle detaylı bir biçimde paylaşıldı. Yatırımcı ve analistlerin yoğun ilgi gösterdiği toplantıda, Enerjisa Enerji’nin sürdürülebilir ve regüle iş modeliyle uzun vadeli değer yaratma potansiyeli öne çıktı

 

Türkiye’nin içinde olduğu enerji dönüşümünün özel sektördeki öncüsü olan Enerjisa Enerji, 15 Nisan 2025 tarihinde düzenlediği Yatırımcı ve Analist Günü kapsamında, iş kollarının işleyişini ve itici güçlerini katılımcılara aktardı. Lider pozisyonunda olduğu elektrik dağıtım, perakende satış ve müşteri çözümleri alanları ile ilgili bilgilendirici oturumları gerçekleştirdi.

 

Şirket, Analist ve Yatırımcı Günü kapsamında operasyonel mükemmellik ve sürdürülebilir büyüme yaklaşımıyla yatırımcı güvenini pekiştirirken, aynı zamanda faaliyetlerinin işleyiş detaylarıyla ilgili akıllarda kalan soru işaretlerini giderdi. Etkinliğe aracı kurumlar ve portföy yönetim şirketlerinden 70’e yakın yatırımcı ve analist katıldı.

 

Açılış konuşmalarında Enerjisa Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Kıvanç Zaimler ve CEO Murat Pınar, küresel enerji dönüşümünde Türkiye’nin rolüne ve şirketin bu alandaki stratejik liderliğine dikkat çekti. CFO Dr. Philipp Ulbrich, uzun vadeli değer yaratma potansiyeli ve stratejisini katılımcılarla paylaşırken; Dağıtım Şirketleri Genel Müdürü Oğuzhan Özsürekci ve Perakende Satış Şirketleri Genel Müdürü Ersin Esentürk de kendi iş kollarındaki gelişmeleri aktardı. Toplantının sonunda yöneticiler, katılımcıların sorularını da yanıtladı.

 

Pınar: Yalnızca bugünü değil, geleceği de yönetiyoruz

Toplantıda açılış konuşmasını yapan Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar, “Enerji sektörü, küresel dönüşümün merkezinde yer alıyor. Sektördeki bu yapısal değişim; dijitalleşme, altyapı modernizasyonu ve regülasyonlara uyum ekseninde yeniden tanımlanıyor. Türkiye, enerji dönüşümünün hızlandığı bu dönemde ciddi bir yatırım potansiyeline sahip. Enerjisa Enerji olarak biz de bu süreci güçlü insan kaynağımız ve çok iş kollarına yayılan entegre yapımızla bir büyüme fırsatına çeviriyoruz.Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi yeni nesil uygulamalar, enerji altyapısının dönüşümünü hızlandırırken, verimli, dijital ve çevik çözümler sunabilen oyuncuları farklılaştırıyor. Müşteri çözümleri iş kolumuzda sunduğumuz dijital enerji yönetimi uygulamaları ve dağıtım altyapısına yaptığımız yatırımlar sayesinde hem uyumu sağlıyor hem de yeni iş modelleri geliştiriyoruz.  ‘Herkes için daha iyi bir gelecek’ vizyonumuzla yalnızca bugünü değil, geleceği de yönetiyoruz. Bu vizyon, Enerjisa Enerji’yi yalnızca uyum sağlayan değil, dönüşüme yön veren bir şirket haline getiriyor” dedi.

 

Ulbrich: Finansal dayanıklılığımız büyümenin teminatıdır

Gerçekleştirdiği sunum ile tüm detaylara tek tek değinen ve katılımcıların sorularını yanıtlayan Enerjisa Enerji CFO’su Philipp Ulbrich, “Enerjisa Enerji olarak, iş modelimizin temelinde yer alan öngörülebilir ve regüle gelir yapısı sayesinde, belirsizlikler yaşandığında dahi güçlü ve dayanıklı bir finansal performans sunuyoruz. Bu istikrar, yatırımcılarımız için hem güvenli bir zemin hem de uzun vadeli değer yaratımı açısından önemli bir avantaj sağlıyor. Finansal stratejimiz, yalnızca sağlam maliyet ve bilanço yönetimi ve değişmeyen temettü politikamızla değil, aynı zamanda Türkiye’nin uzun vadeli büyüme potansiyeliyle kurduğu güçlü uyumla da dikkat çekiyor. Dağıtım ve perakende satış iş kollarımızdan elde ettiğimiz istikrarlı nakit akışları ile bu potansiyeli desteklerken, müşteri çözümleri iş kolumuzla sunduğumuz dijital enerji yönetimi hizmetleri ve e-mobilite yatırımlarında da tüm fırsatları değerlendiriyoruz. Ayrıca enerji dönüşümünde kritik rol oynayan yenilenebilir enerji yatırımları ve enerji verimliliği uygulamalarıyla hem çevresel hem de finansal sürdürülebilirliğe katkı sağlıyoruz. Sürdürülebilirlik bizim için yalnızca bir sorumluluk değil; kalıcı finansal değer yaratmanın temeli olarak faaliyet gösterdiğimizin iş kollarının merkezinde yer alıyor. Enerjisa’nın yatırım tezi dört temel unsurla öne çıkıyor: faaliyet gösterdiğimiz pazarlardaki güçlü büyüme potansiyeli, enflasyona karşı korumalı ve düzenlemeye tabi gelir yapısı, sürdürülebilirliği stratejik odağımıza yerleştirmiş olmamız ve cazip hisse getirileri. Bu unsurlar sayesinde, Türkiye’nin mevcut ortamında güçlü bir yatırım hikayesi olmaya devam ediyoruz” dedi.

 

Yatırımlarda öncelik: Altyapı, dijitalleşme ve sürdürülebilirlik

Enerjisa Enerji, lider dağıtım şirketleri Başkent EDAŞ, Ayedaş ve Toroslar EDAŞ ile bugün itibarıyla 14 ilde 10,8 milyon müşteriye kesintisiz, kaliteli ve sürdürülebilir elektrik dağıtım hizmeti sunarken, 22 milyonu aşkın kullanıcıya elektrik enerjisi sağlıyor. ‘Herkes için daha iyi bir gelecek’ vizyonuyla hareket eden şirket; dijitalleşme, altyapı modernizasyonu ve sürdürülebilirlik odağında gerçekleştirdiği yatırımlarla, Türkiye’nin enerji dönüşümüne liderlik etmeye devam ediyor.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı