Garanti BBVA tarafından kurulan Salt, mimarlık arşivleri üzerine çalışan araştırmacı ve uzmanları bir araya getiren “Kaydetmenin Nasılı: Mimarlık Arşivlerine Metodolojik Yaklaşımlar” başlıklı bir panel düzenliyor. 31 Mayıs Cumartesi saat 14.00’te Salt Galata’daki Oditoryum’da gerçekleştirilecek program, mimarlık alanında arşiv, hafıza, unutma kavramları ile kayıt altına alma pratikleri ve metodolojilerini odağına alıyor.
Akademisyen ve yazar Alev Erkmen, “Arşiv ve Mekânları” başlıklı sunumunda bir mimarlık tarihçisi olarak yürüttüğü araştırmalar üzerinden arşivlerin oluşum süreçlerine ilişkin notlarını aktaracak. Özge Kurban, “Kayıt ve Unutma: Arşivler Neyi Dışarıda Bırakır?” başlıklı sunumunda kayıt altına alınmayanları ve hafızadaki boşlukları araştırmacı perspektifinden ele alacak. Salt Araştırma ve Programlar ekibinden Orkun Dayıoğlu, “Arşivcinin Gözlemi: Mimarın Arşivi ve Mimari Gözlemcilik” başlıklı sunumunda mimarlık arşivlerine dair değerlendirmelerini paylaşacak. Panelin moderatörlüğünü üstlenen mimar-araştırmacı Melis Cankara ise “Hafızayı Güncellemek: Mimari Temsildeki Değişimin Arşivdeki İzleri” başlıklı sunumunda 1980’lerden bugüne dijital araçlarla üretilmiş mimari belgelerin korunmasına ilişkin sorunlar ve bu konudaki güncel tartışmalar üzerinde duracak.
Panelin ardından saat 16.30’da akademisyen Murat Cankara, Lewis Hyde’ın Unutmanın Elkitabıadlı yayınının Türkçe çevirisini üstlenen Emine Ayhan ile bir söyleşi gerçekleştirecek. Söyleşide Hyde’ın, “geçmişi unut, anı yaşa” ve “asla unutma” söylemleri arasında sıkışmış görünen baskın hafıza rejimine yaptığı incelikli müdahaleler ele alınacak. Herkesin katılımına açık ve ücretsiz program hakkında ayrıntılı bilgi için: saltonline.org.
Salt Araştırma Mimarlık Arşivi, Kalebodur tarafından desteklenmektedir.
Sevginin, ilginin ve hatta normal bir iletişimin ardına saklanan görünmez bir güç: Duygusal manipülasyon. Çoğu zaman fark edilmesi zor olan bu psikolojik baskı, bireyin öz benliğini titizlikle hedef alır, özgüvenini adeta kemirir ve karar mekanizmalarını ele geçirir. İster özel ilişkilerde, ister iş hayatında; manipülasyon her yerde kendini gösterebilir. Kadınların ve erkeklerin farklı rollerde sergilediği bu stratejik davranışlar, mağdurun ruhunda derin ve kalıcı izler bırakabilir. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Klinik Psikolog F. Arzu Beyribey, duygusal manipülasyonun anatomisini, etkilerini ve korunma yöntemlerini tüm detaylarıyla anlattı.
Derin psikolojik izler bırakabiliyor
Son dönemlerde toplumda adını sıkça duyuran duygusal manipülasyon, görünürde bir şiddet içermese de, mağdur üzerinde derin psikolojik izler bırakabilen aslında bir psikolojik şiddet biçimidir. Bu manipülasyon türü, bireyin düşüncelerini, duygularını ve kararlarını dolaylı yollarla kontrol etmeye yönelik bir stratejidir. Manipülasyon çoğu zaman ‘normal’ ya da ‘ilgi’ gibi görünen davranış kalıplarıyla gizlenir; fakat etkileri zamanla bireyin öz benliğini sarsacak düzeye ulaşabilir. Oldukça sık karşılaşılan bu durum, özellikle narsisistik, borderline ya da antisosyal özellikler taşıyan bireylerde yaygın görülmektedir.
Manipülatörün kullandığı 4 savunma mekanizması
Duygusal manipülasyon, psikolojide genellikle gaslighting, taşımalı suçlama, sessiz muamele, idealleştirme-değersizleştirme döngüsü, kurban rolüne bürünme gibi davranış örüntüleriyle tanımlanmaktadır. Manipülatör kişi, genellikle mağdurun en hassas noktalarını tanımlayarak, onu suçluluk, utanç veya değersizlik duygularıyla kontrol altına almaktadır. Bu süreçte manipülasyonu uygulayan kişinin kendisine ait kullandığı savunma mekanizmaları bulunmaktadır. Bu savunma mekanizmaları arasında en belirgin olanlar şunlardır:
Yansıtma (Projeksiyon): Kendi kabul edemediği duyguları karşı tarafa suçlayarak yansıtır.
İnkar ( Denial): Gerçekliği kabul etmeme yoluyla sorumluluktan kaçar.
Devalüasyon: Önce aşırı yüceltip, ardından değersizleştirerek karşı tarafı kendine bağımlı hale getirir.
Rasyonalizasyon: Yaptığı manipülasyonu, mantıklı gerekçelerle haklı göstermeye çalışır.
Toplumsal rollerin de etkisiyle, erkek manipülatörler genellikle daha direkt ve kontrol edici bir yapı sergiler. Bunlar arasında öne çıkanlar şöyle sıralanabilir:
Koruma maskesiyle kontrol: “Senin iyiliğin için söylüyorum” diyerek karşı tarafın özgürlük alanını daraltmak.
Sessiz manipülasyon: Karar alma süreçlerinde mağduru değersiz hissettirmek, onun fikirlerini sürekli eleştirmek.
Kıskançlık ve denetim: Partneri izlemek, sosyal çevresini sınırlandırmak ve bu davranışları “aşk” olarak meşrulaştırmak.
Bu tip davranışlar, zamanla mağdurun özgüvenini ve karar verme becerisini zayıflatır, bireyin benlik algısında çatlaklara neden olur.
Kadınların Duygusal Manipülasyonu
Kadın manipülatörlerde ise daha çok dolaylı, pasif-agresif ve duygusal cezalandırıcı tutumlar ön plana çıkar. Bu örüntüler şunları içerebilir:
Kurban rolüne bürünme: Tüm sorunların mağduru olduğunu ima ederek, karşı tarafın suçluluk duymasını sağlamak.
İdealleştirip sonra değersizleştirme: Önce aşırı sevgi, bağlılık ve hayranlık gösterip, ardından küçümseyen ve mesafe koyan tutumlar sergilemek.
İnce duygusal şantaj: “Sen beni sevseydin, bunu yapmazdın” gibi ifadelerle karar mekanizmasını etkilemek.
Kadın manipülatörler çoğu zaman mağdura ‘duygusal borç’ hissettirerek, onların davranışlarını yönetir. Bu, mağdurun sınırlarını koruyamamasına ve içsel çatışmalar yaşamasına yol açar.
İş Yaşamında Duygusal Manipülasyon
Manipülasyon yalnızca özel ilişkilerde değil, iş hayatında da oldukça yaygındır. Özellikle hiyerarşik yapılarda, güç sahibi bireyler, bu gücü duygusal manipülasyon aracı olarak kullanabilir.
-Yöneticilerin Manipülatif Davranışları:-
Mükemmeliyet tuzağı: Sürekli daha fazlasını istemek, çalışanın yaptığı işleri yeterli görmemek ve motivasyonunu düşürmek.
Psikolojik gaslighting: Çalışanın algılarını sorgulamasına neden olacak şekilde yorum yapmak (“Sen bu toplantıda hiç katkı sunmadın” gibi, oysa kayıtlar aksini gösteriyordur).
İzolasyon: Çalışanı sosyal çevresinden izole etmek, toplantılardan dışlamak, görünmez hale getirmek.
Bu tür manipülasyonlar bireyde tükenmişlik sendromu, özgüven kaybı ve hatta depresif belirtiler ortaya çıkarabilir.
-Çalışanların Manipülasyonu:-
Sadece yöneticiler değil, çalışanlar da üstlerini ya da ekip arkadaşlarını manipüle edebilir. Örneğin:
Mağduriyet stratejisi: İş yükünden kaçmak için sürekli sağlık sorunları, ailevi problemler dile getirilir.
Bağlılık kisvesi altında kontrol: Fazla yakın ilişkiler kurup, diğer çalışanları dışlamaya çalışmak.
İş yerinde dedikodu: İmaj zedeleme, algı yönlendirme amacıyla bilgi kirliliği yaratmak.
Bu tür manipülasyonlar ekip içi güveni zedeler ve kurum kültürünü olumsuz etkiler.
Bu belirtilere dikkat!
Klinik gözlemlere göre, manipülasyona maruz kalan bireylerde en sık gözlenen belirtiler şunlardır:
Bu belirtiler zamanla kronikleşirse depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu ya da travma sonrası stres bozukluğu gibi klinik tablolara evrilebilir.
Manipülasyona maruz kalma durumu çocukluk sürecine bağlı olabilir
İnsanların manipülasyonlara maruz kalmaları çoğu zaman bireyin erken çocukluk yaşantılarında gizlidir. Özellikle koşullu sevgi deneyimlemiş, sınır çizme becerisi gelişmemiş veya duygusal ihmale uğramış bireyler, manipülasyona daha açık hale gelebilmektedir. Bağımlı kişilik özellikleri ya da aşırı empatik yapılar da manipülatörlerin ilgisini çekmektedir.
Bağlanma kuramına göre, kaygılı-bağlı bireyler onay alma ihtiyacıyla sınırlarını ihlal ettirirken, kaçıngan-bağlı bireyler manipülasyonu fark etse bile, çatışmadan kaçınma eğiliminde oldukları için tepki vermemektedir. Bu durum da manipülasyonu uygulayan kişiler tarafından fark edilmektedir.
Duygusal Manipülasyona Karşı 5 Adım!
İş hayatında, arkadaşlıklarda ve ilişkilerde duygusal manipülasyona karşı savunmasız olmamak için, bazı temel psikolojik becerilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bular şöyle sıralanabilir:
Kendini tanıma: Kendi sınırlarını, kırılganlıklarını ve güçlü yanlarını bilmek.
Duygusal farkındalık: Ne hissettiğini, neden hissettiğini anlayabilmek.
Net sınırlar koymak: “Hayır” deme becerisi geliştirmek.
İlişkileri gözden geçirme: Kendini sürekli kötü hissediyorsan, bu ilişkiyi sorgulamak.
Profesyonel destek almak: Uzun süreli manipülasyon mağdurları için psikoterapi kaçınılmazdır.
Uzman yardımı almaktan çekinmeyin
Duygusal manipülasyon, görünmeyen ama çok güçlü bir psikolojik baskı biçimidir. Hem bireysel hem de kurumsal düzeyde yarattığı yıkım küçümsenemez. Kadın ve erkek rollerindeki manipülasyon farklılıkları, ilişkilerin doğasını ve güç dinamiklerini şekillendirir. İş yaşamında ise, verimliliği düşüren, tükenmişliği artıran görünmez bir tehdittir. Bu nedenle, bireylerin duygusal farkındalıklarını artırmaları, sınır koyma becerilerini geliştirmeleri ve gerekirse profesyonel yardım almaktan çekinmemeleri çok önemlidir.
Pestisitler, tarımda zararlı böcekleri, otları ve mantarları yok etmek için kullanılan kimyasal maddelerdir. Özellikle gelişmekte olan bağışıklık ve sinir sistemleri nedeniyle çocuklar pestisitlere karşı çok daha hassastır; bu maddeler çocuklarda öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hormonal bozulmalara yol açabilir.
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Malbora, çocukların pestisitlere maruziyetinin bağışıklık sistemlerini olumsuz etkileyebileceğini ve bazı kanser türleriyle ilişkilendirilebileceğini belirterek önemli açıklamalarda bulundu.
Küçük Çocuklar Pestisite Nasıl Maruz Kalır?
Küçük çocuklar pestisitlere (tarım ilaçlarına) çeşitli yollarla maruz kalabilirler. En yaygın maruz kalma şekillerinden biri, pestisit kalıntılarının meyve, sebze ve tahıllarda bulunmasıdır; özellikle iyi yıkanmamış veya kabuğu soyulmamış ürünlerin tüketilmesiyle çocukların vücuduna pestisitler geçebilir. Ayrıca, emziren annelerin vücudundaki pestisitler anne sütü yoluyla bebeklere ulaşabilir. Pestisitler aynı zamanda tarım alanlarından sızarak içme sularına karışabilir; bu durum özellikle kırsal bölgelerdeki kuyu ve kaynak suları için risk oluşturur.
Solunum yoluyla maruziyet ise, pestisit spreylerinin uygulandığı alanlarda çocukların havadaki kimyasalları soluması veya kurumuş pestisit kalıntılarının rüzgarla taşınarak solunmasıyla gerçekleşebilir. Deri yoluyla maruz kalma da önemli bir diğer yoldur; pestisit bulaşmış oyuncaklar, halılar, yüzeyler veya evcil hayvanlar ve bitkilerle temas eden çocuklar bu kimyasallara doğrudan temas edebilirler. Ev ve bahçe ortamında kullanılan böcek ilaçları ve bitki spreyleri de çocukların kolayca ulaşabileceği yerlerde bulunarak maruziyeti artırabilir. Son olarak, tarım işçisi ebeveynlerin kıyafetleri veya ayakkabılarıyla eve taşıdığı pestisitler dolaylı olarak çocuklara bulaşabilir. Tüm bu yollar, küçük çocukların pestisitlere karşı hassasiyetini artırarak sağlık risklerini beraberinde getirmektedir.
Çocuklar pestisitlere karşı neden daha hassastır?
Çocukların pestisite karşı daha hassas olmasının birkaç önemli nedeni bulunur. Öncelikle, çocukların vücut ağırlığı yetişkinlere göre çok daha düşük olduğu için, aynı miktarda pestisit maruziyeti onların bedeninde daha yüksek doz etkisi yaratır. Ayrıca, çocukların organ sistemleri, özellikle sinir sistemi, hormon dengesi ve bağışıklık sistemi, hala gelişme aşamasındadır ve bu nedenle pestisitlerin olumsuz etkilerine karşı daha savunmasızdırlar; bu etkiler kalıcı sağlık sorunlarına yol açabilir. Bunun yanı sıra, çocukların davranışsal özellikleri de maruziyeti artırır; örneğin ellerini sık sık ağızlarına götürmeleri ve yerde oynamaları, pestisitlerin vücutlarına geçme riskini yükseltir. Tüm bu faktörler çocukların pestisitlere karşı daha hassas olmalarının temel sebepleridir.
Anneden çocuğa rahim ve emzirme yoluyla pestisit geçebilir mi?
Anneden çocuğa hem hamilelik (rahim içi) hem de emzirme yoluyla pestisitler geçebilir. Özellikle yağda çözünen ve uzun ömürlü pestisitler plasentayı geçerek fetüse ulaşabilir ve anne sütü yoluyla bebeğe geçiş gösterebilir.
Hamilelikte bazı pestisitler (örneğin organoklorlu bileşikler ve bazı organofosfatlar) fetüsün kan dolaşımına geçer; bu durum düşük doğum ağırlığı, nörolojik gelişim sorunları ve hormonal bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. Emzirme döneminde ise organoklorlu bileşikler anne sütüne geçer ve bebeğe aktarılabilir. Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF, anne sütünün faydalarının pestisit riskinden genellikle daha ağır bastığını vurgulasa da, özellikle tarım işçisi annelerde dikkatli olunmalıdır.
Organoklorlular hem plasentadan hem anne sütünden geçerken, organofosfatlar daha çok plasenta yoluyla geçiş gösterir. Piretroitler sınırlı geçiş yapar, herbisitlerin geçişi ise tartışmalıdır.
Pestisit maruziyeti hangi hastalıklara ve sağlık sorunlarına yol açar?
Pestisit maruziyeti, kısa ve uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Özellikle çocuklar, hamileler, yaşlılar ve tarım işçileri gibi hassas gruplar daha yüksek risk altındadır. Yüksek dozda pestisite maruz kalındığında nefes darlığı, bulantı, kas seğirmeleri, bilinç kaybı ve cilt tahrişi gibi akut zehirlenme belirtileri görülebilir. Aşırı maruziyet, solunum yetmezliği gibi ölümcül sonuçlara yol açabilir. Örneğin, tarım işçilerinde görülen akut pestisit zehirlenmeleri dünya genelinde her yıl binlerce ölüme neden olmaktadır (WHO verileri).
Düşük dozda ancak sürekli pestisit maruziyeti ise uzun vadede kanser, nörolojik ve hormonal bozukluklar gibi ciddi hastalıklara yol açabilir. Glifosat ve malathion gibi bazı pestisitler Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafından “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırılmıştır. Bu kimyasallar lösemi, lenfoma, beyin tümörleri gibi kanser türleriyle ilişkilidir. Ayrıca, Parkinson, Alzheimer, DEHB, öğrenme güçlükleri ve düşük IQ gibi nörolojik hastalıklarla da bağlantılıdır. Klorpirifos gibi bazı pestisitler çocuklarda nörogelişimsel bozukluklara neden olabilir.
Bazı pestisitler hormon sistemini etkileyerek tiroid bozuklukları, diyabet, erken ergenlik, doğurganlık sorunları ve doğum kusurlarına yol açabilir. Bu maddeler hormonları taklit ederek vücutta östrojen/testosteron dengesini bozar. Aynı zamanda bağışıklık sistemini zayıflatarak otoimmün hastalıklar, astım ve karaciğer-böbrek hasarına neden olabilir.
Çocuklar, gelişim dönemlerinde oldukları için pestisitlere karşı daha hassastır. Gelişimsel gecikmeler, otizm spektrum bozuklukları ve davranış problemleri gibi etkiler anne karnındaki maruziyetle ilişkilidir. UC Berkeley çalışması, pestisitlere maruz kalan çocukların IQ seviyesinin ortalama 7 puan daha düşük olduğunu göstermiştir.
Farklı pestisit türleri farklı hastalıklarla bağlantılıdır. Örneğin organofosfatlar (klorpirifos, malathion) nörotoksisiteye ve Parkinson’a, organoklorinler (DDT, lindane) kansere ve hormonal bozukluklara, glifosat gibi herbisitler ise lenfomaya yol açabilir.
Türkiye’de Pestisit Maruziyetinde Artış Var mı?
Türkiye’de pestisit kullanımı son yıllarda belirgin şekilde artış gösteriyor. TÜİK verilerine göre, 2010’da 45 bin ton olan tarımsal pestisit kullanımı 2023’te 63 bin tona ulaştı. En çok kullanılanlar arasında glifosat içeren herbisitler, fungusitler ve böcek öldürücüler bulunuyor. Bu artışa paralel olarak gıdalarda limit üstü kalıntılara sıkça rastlanıyor; özellikle çilek, üzüm, biber ve yeşilliklerde pestisit kalıntılarına dair uyarılar dikkat çekiyor. Tarım bölgelerinde kanser vakalarının artması ve çocuklarda dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü gibi nörolojik etkilerin görülmesi, pestisit maruziyetinin sağlık üzerindeki etkilerine dair endişeleri artırıyor.
Mevsimlik tarım işçileri, eğitim ve ekipman eksikliği nedeniyle en yüksek risk altındaki grup olarak öne çıkıyor. Her yıl yüzlerce işçi, pestisit zehirlenmesi nedeniyle hastanelere başvuruyor. Endüstriyel tarımın yaygınlaşması, denetim eksiklikleri ve çiftçilerin bilinçsiz pestisit kullanımı bu tabloyu derinleştiriyor. Türkiye’de bazı pestisitler yasaklansa da organik tarım oranı hâlâ düşük seviyede. Uzmanlar, pestisit maruziyetini azaltmak için daha sıkı denetimler, organik tarımı teşvik ve kamu bilinci artırıcı çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Pestisit maruziyetini azaltmak için özellikle gıda seçiminde dikkatli olmak büyük önem taşıyor. Çilek, ıspanak, elma gibi kalıntı riski yüksek ürünlerde mümkünse organik tercihler yapılmalı; sebze-meyveler karbonatlı ya da sirkeli suda bekletilerek iyice yıkanmalı veya soyularak tüketilmeli. Mevsiminde, yerel ürünleri tercih etmek de riski azaltır. Evde kimyasal böcek ilaçları yerine doğal çözümler kullanılabilir; lavanta, nane yağı, boraks gibi maddelerle zararlılara karşı etkili ve güvenli yollar izlenebilir.
Çocuklar ve hamileler pestisitlere karşı daha hassas olduğundan özel önlemler alınmalı; özellikle bebek gıdaları organik seçilmeli, ilaçlanan alanlardan uzak durulmalı. Tarım işçileri koruyucu ekipman kullanmalı, içme suyu kaynakları ise düzenli analizlerle kontrol edilmeli. Toplumsal ölçekte ise organik pazarların desteklenmesi, belediyelerden pestisitsiz tarım projeleri talep edilmesi ve Tarım Bakanlığı’nın denetimlerinin yakından takip edilmesi gerekiyor.
Pestisitten Korunmak İçin En Etkili 5 Önlem
1. Organik gıda tüketin.
2. Sebze-meyveleri karbonatlı/sirkeli suyla yıkayın veya soyarak yiyin.
3. Evde kimyasal böcek ilacı yerine doğal yöntemler kullanın.
4. Tarım işçisiyseniz koruyucu ekipman (maske, eldiven) takın.
5. Su kaynaklarınızı test ettirin, arıtma kullanın.
Unutmayın: Pestisitlerden tamamen kaçınmak mümkün olmasa da, maruziyeti %90’a varan oranda azaltabilirsiniz. Küçük değişikliklerle uzun vadeli sağlık risklerini önleyebilirsiniz.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Fen Fakültesi yürütücülüğünde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında “II. Ulusal Temel Bilimler Gençlik Sempozyumu ve Bilim Sanat Şenliği” düzenlendi. Fen Bilimleri alanında eğitim gören lisans öğrencilerinin bitirme tezleri, araştırma projeleri ve benzeri çalışmaları ile liselerde TÜBİTAK projeleri ya da okul müfredatı kapsamında geliştirilmiş projeler üzerinde çalışan öğrencilerin sözlü veya poster bildirilerle katıldığı programda; 53 sözlü, 85 poster bildiri yarıştı.
İzmir’in köklü yükseköğretim kurumlarından biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında II. Ulusal Temel Bilimler Gençlik Sempozyumu ve Bilim Sanat Şenliği’ne ev sahipliği yaptı. İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Buca Kaymakamlığı iş birliğinde DEÜ Fen Fakültesi Konferans Salonu ve Fuaye Alanı’nda 21-22 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen etkinliğe; DEÜ Rektörü Prof. Dr. Bayram Yılmaz, Buca Kaymakamı Mahmut Nedim Tunçer, DEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Caner Çavdar, DEÜ Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aylin Alın, TÜBİTAK 2009 kapsamında proje üreten farklı illerdeki yükseköğretim kurumlarının Fen veya Fen-Edebiyat fakültelerinden lisans öğrencileri, lise öğrencileri, öğretmenler ve akademisyenler katıldılar.
Öğrencilerin akranları ve alanında uzman araştırmacılarla bilgi paylaşımı yapmasına, gençler arasında temel bilimlerin önemi konusunda farkındalık oluşmasına ve ortaöğretim ile üniversite düzeyinde öğrenci, akademisyen ve öğretmenler arasında iletişim ve iş birliğinin güçlenmesine önemli katkılar sunan etkinlikte, bilim ve sanat atölyeleriyle katılımcı gençlerin bilimsel meraklarını ve yaratıcılıklarını teşvik edecek ortamlar sunuldu.
“ÖĞRENCİ PROJELERİNDE LİDERİZ”
Etkinliğin kapanış oturumuna katılan Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Bayram Yılmaz,
sağlıktan yapay zekaya, sürdürülebilirlikten tarıma, teknolojiden iklim değişikliğine kadar geniş bir yelpazede sunumların yapıldığı şenlik sayesinde öğrencilerin eğitim ve araştırma yeteneklerini güçlendirme yolunda önemli olanaklar elde ettiğini belirtti. Rektör Yılmaz, öğrencileri DEÜ Fen Fakültesi öğrencisi olmaya davet ederek, “Türkiye’nin sayılı Araştırma Üniversitelerinden biri olan Dokuz Eylül Üniversitemizin ne kadar gelişmeye açık olduğunu, alanında donanımlı, üretken akademisyenlerden oluştuğunu, öğrenciye ne kadar önem verdiğini burada bir kez daha görüyoruz. Bilindiği üzere Üniversitemiz, öğrenci projeleri bakımından da Türkiye’de birinci olmuş bir yükseköğretim kurumu. Bu açıdan öğrencilerimiz fikirlerini yalnızca fikir aşamasında bırakmayıp, düşüncesinden emin bir biçimde fikrini savunan kendinden emin gençlerden oluşuyor. Öğrencilerimizin fikirleri farklı platformlarda proje olarak kabul görülüyor ve ödüllendiriliyor. Ben programımıza katkı sunan ve ödül kazanan tüm öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Yolları açık olsun. Ayrıca Fen Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Aylin Alın’ı, bölüm hocalarımızı ve öğrencilerimizi başarılarından dolayı kutluyorum” dedi.
“GENÇLERİN HEYECANINI PAYLAŞTIK”
Etkinlikte konuşan DEÜ Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aylin Alın ise ikincisi gerçekleştirilen sempozyumda lisans ve lise düzeyindeki gençlerin birbirinden değerli araştırmalarına, keşiflerine tanık olmaktan mutluluk duyduğunu kaydetti. Sempozyumu düzenlerken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözünden yola çıktıklarını belirten Alın, “Geleneksel hale getirdiğiniz ve devamlılığını sağlamak istediğimiz etkinlimizde Kocaeli’den Bitlis’e Eskişehir’den Zonguldak’a farklı illerimizden katılımlar oldu. Bu da bizleri çok mutlu etti. Onların bu heyecanlarını paylaşmak, çabalarını desteklemek ve beslemek bizler için önemli bir sorumluluktu. Sempozyumumuzda sunumlarıyla yarışan tüm gençlerimizi tebrik ediyorum. Hayat yolculuklarında başarılar diliyorum. Gençlerin gelişebileceği, merakın kutlandığı, bilim ve sanatın bir araya geldiği bu sempozyumu mümkün kılan Rektörümüz Prof. Dr. Bayram Yılmaz’a, sempozyum düzenleme kurulunun başkanına, tüm üyelerine, görev alan öğrencilerimize, Milli Eğitim Bakanlığımıza, Buca Kaymakamlığına, Kurumsal İletişim Koordinatörlüğümüze, Fakültemizdeki personelimize, davetli konuşmacılarımıza ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyoruz” ifadesinde bulundu.
ÖDÜL TÖRENİ YAPILDI
Farklı bilimsel alanlardaki sunumların yarıştığı etkinlikte, kazanan öğrencilere ödüllerini DEÜ Rektörü Prof. Dr. Bayram Yılmaz verdi. Lisans kategorisinde en iyi poster sunum DEÜ Fen Fakültesi Matematik Bölümü öğrencilerinin “Mathematical Modeling of a Three Axis Robotic Arm” isimli bildirisi olurken, lisans kategorisinde en iyi sözlü sunum ise DEÜ Fen Fakültesi Bilgisayar Bilimleri öğrencilerinin “Turizm Destinasyonları İçin Llm Destekli Bulaşıcı Hastalık Danışma Sistemi: Amerika Birleşik Devletleri Için Bir Uygulama” isimli bildirisi oldu.
Ortaöğretim kategorisinde ise en iyi poster sunum kazananı İzmir Özel Eraslan Anadolu Lisesi öğrencilerinin “Yeni Nesil Petek” isimli bildirisi olurken, sözlü sunum kazananları ise İzmir Atatürk Lisesi öğrencilerinin “LSTM Model Kullanılarak Grönland Bölgesindeki Yağışlara Bağlı Ortalama Alg Sayısı ve Yüzey Albedosu Tahminleri” isimli bildirisi oldu.
Etkinlikte ayrıca, TÜBİTAK 2209 kapsamında proje desteği almaya hak kazanan öğrencilere ve danışman hocalarına tebrik belgeleri takdim edilirken, FEDEK akreditasyonu almaya hak kazanan DEÜ Matematik ve Fizik bölümlerinin başkanlıklarına, akreditasyon belgeleri yine Rektör Prof. Dr. Bayram Yılmaz tarafından verildi. Rektör Yılmaz, Fakülte bahçesinde stant kuran DEÜ öğrenci topluluklarının proje ve araştırmalarını da inceleyerek faaliyetleri hakkında bilgi aldı.
2011 yılından bu yana düzenlenen ve Türkiye’nin dört bir yanında binlerce kişiyi sağlıklı yaşam etrafında buluşturan Geleneksel Yeşilay Bisiklet Turu’nun 12’ncisi için geri sayım başladı. T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Türkiye Bisiklet Federasyonu iş birliğiyle hayata geçirilen etkinlik, 1 Haziran Pazar günü 81 ilde eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek.
Türkiye Sigorta, Ziraat Katılım, Bisan ve Kahve Dünyası’nın katkılarıyla düzenlenen etkinlikte, Yeşilay şubeleri, Yeşilay Spor Kulüpleri, gönüllüler ve bisiklet tutkunları bir araya gelecek. Türkiye genelinde 10 bini aşkın katılımcının pedal çevirmesinin beklendiği organizasyon, bağımlılıklara karşı farkındalık yaratırken, sağlıklı ve hareketli yaşam bilincinin toplumda yaygınlaşmasına katkı sağlayacak.
İstanbul etabında tur, Sepetçiler Kasrı’ndan başlayarak sırasıyla Yedikule sahil yolu (Kennedy Caddesi), Edirnekapı, Ayvansaray, Balat, Unkapanı ve Eminönü güzergahı üzerinden ilerleyerek Sepetçiler Kasrı’nda sona erecek. Diğer illerde ise şehirlerin önemli merkezlerinden geçen parkurlarla katılımcılar sağlıklı yaşam için pedal çevirecek.
Etkinliğe her yaştan profesyonel ve amatör bisiklet severin katılımı bekleniyor.
Yeşilay Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Siret ALBAYRAK, bisiklet turunun anlam ve önemine ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “Sağlıklı yaşam tarzını teşvik etmek ve bağımlılıklardan arınmış bir gelecek için ortak bir irade ortaya koymak amacıyla, 1 Haziran Pazar sabahı ülkemizin 81 ilinde 12’ncisini gerçekleştireceğimiz Geleneksel Yeşilay Bisiklet Turu’nda bir araya gelecek olmanın heyecanını yaşıyoruz. Bilindiği üzere, bağımlılıklarla mücadele etmek için pedalları çevireceğimiz bu anlamlı organizasyon; 2011 yılından bu yana geleneğe dönüşmüş ve bugün Yeşilay’ın sembol etkinliklerinden biri hâline gelmiştir. Özellikle geçen yıl, Türkiye genelinde toplamda 13.945 katılımcıyla Türkiye’nin en yüksek katılımlı bisiklet organizasyonu olarak öne çıkan Yeşilay Bisiklet Turumuz, bu yıl da aynı coşkuyla daha fazla kişiye ulaşmayı hedefliyor. Yeşilay Bisiklet Turu, sadece bir spor faaliyeti değil; aynı zamanda sağlıklı yaşam kültürünü toplumun her kesimine yayma hedefimizin, bağımlılıklara karşı yürüttüğümüz kararlı mücadelenin ve birlikte inşa ettiğimiz bağımsız bir geleceğin simgesidir.”
Türkiye Bisiklet Federasyonu Genel Sekteri Mehmet Sedat Fırat, Geleneksel Yeşilay Bisiklet Turu ile ilgili düşüncelerini aktardı:“Bu yıl, Geleneksel Yeşilay Bisiklet Turu’nu 12. kez düzenlemenin heyecanını yaşıyoruz. Toplumda bisiklet kullanımının yaygınlaşması, 7’den 70’e herkes için hayatın her anında kullanılabilir bir ulaşım ve spor aracı olduğunu göstermek ve sağlıklı yaşam bilincini artırmak amacıyla düzenlenen bu tur, son derece anlamlı bir organizasyondur. Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile iş birliği içinde gerçekleştireceğimiz bu etkinlik, bisikletin Türkiye’de toplumun her kesimi tarafından benimsenmesine katkı sunmayı hedefliyor. Federasyon olarak, bisiklet sporunun gelişimi için önemli organizasyon ve yarışlara ev sahipliği yapıyoruz. Geçtiğimiz ay düzenlediğimiz 60. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun gururunu yaşarken; yol, pist, dağ ve paralimpik branşlarda da faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Yeşilay iş birliğiyle hayata geçireceğimiz bu tur, sadece sportif bir etkinlik olmanın ötesinde; bisikletin toplum genelinde yaygınlaşmasını teşvik ederek, özellikle çocuklar ve gençler başta olmak üzere bireyleri kötü alışkanlıklardan uzak tutmayı amaçlıyor.”
Bu yıl 23-26 Mayıs 2025 tarihleri arasında ‘Mutluluk’ teması ile düzenlenen 2. Alaçatı Fotoğrafçılar Maratonu başladı. Maratonda, Türkiye’nin dört bir yanından gelen amatör ve profesyonel fotoğrafçılar, “mutluluk” kavramını yaratıcı fotoğraf kareleriyle anlatacak.
Çeşme Belediyesi ev sahipliğinde Alaçatı Turizm Derneği tarafından bu yıl ‘Mutluluk’ teması ile ikincisi düzenlenen Alaçatı Fotoğrafçılar Maratonu başladı. Bu yıl 23-26 Mayıs 2025 tarihleri arasında Alaçatı’nın tarihi taş sokaklarında, yel değirmenlerinin gölgesinde ve begonvillerle bezenmiş atmosferinde gerçekleşen maratonda, Türkiye’nin dört bir yanından gelen amatör ve profesyonel fotoğrafçılar, Alaçatı’nın eşsiz dokusunu objektiflerine yansıtarak “mutluluk” kavramını yaratıcı fotoğraf kareleriyle anlatacak.
Sergilerden söyleşilere pek çok etkinlik yer alacak
Maraton, yalnızca bir yarışma değil; aynı zamanda Alaçatı’nın kültürel mirasını belgeleyen ve görsel hafızasını oluşturan güçlü bir sanat buluşması niteliği taşıyor. Program kapsamında, Serkan Turaç küratörlüğünde açılan “Histanbul” sergisi, Haluk Çobanoğlu’nun “Bir Görsel Hikâye Nasıl Anlatılır?” söyleşisi, Prof. Dr. Emre İkizler ile “Teknolojinin Farklı Bakış Açılarına Etkisi” başlıklı oturum ve Merih Akoğul, Hüseyin Yılmaz gibi alanında uzman isimlerin katıldığı etkinlikler, Alaçatı’da fotoğraf ve düşünce ekseninde zengin bir paylaşım ortamı sunuyor.
Kartepe Sanat Evi, Mektebim Okulları ilkokul, ortaokul ve lise kademelerinde eğitim gören 57 öğrencinin hazırladığı karma resim sergisine ev sahipliği yaptı. Öğrenciler; karakalem, tuval üzerine akrilik ve kâğıt üzeri pastel gibi farklı tekniklerle hazırladıkları eserleri sanatseverlerin beğenisine sundu.
Serginin açılışına katılan Kartepe Belediye Başkanı Av.M. Mustafa Kocaman, tüm eserleri tek tek inceleyerek öğrencilerle sohbet etti, çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Başkan Kocaman eserlerinden dolayı öğrencileri tebrik ederek “Sanat, bir toplumun duygu dünyasını ifade etmesinin en özel yollarından biridir. Bugün burada, her biri ayrı bir yetenek olan evlatlarımızın rengârenk dünyasına tanıklık ettik. Onların duygularını, hayallerini resme dönüştürdüğü bu değerli sergiye ev sahipliği yapmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Eğitime ve sanata verdiğimiz destek, çocuklarımızın ve gençlerimizin daha aydınlık bir geleceğe hazırlanmasındaki en büyük teminatımızdır” dedi.
Sanat dolu etkinlik sonunda öğrenciler ve veliler hatıra fotoğrafları çektirerek bu anlamlı günü ölümsüzleştirdi.
Antalya Büyükşehir Belediyesi ASAT Genel Müdürlüğü, son yıllarda gerçekleştirdiği büyük ölçekli yatırımlarla şehri daha temiz, daha sağlıklı ve daha çevre dostu bir hale getirmeyi hedefliyor. ASAT, 2019-2025 yılları arasında atıksu arıtma altyapısını güçlendirmek için büyük ölçekli yatırımlara imza attı. Son 6 yılda gerçekleştirilen yatırımların toplam maliyeti 5,96 milyar TL’yi aşarken, bu süreçte 5 yeni atıksu arıtma tesisi inşa edildi, 3 tesisin kapasitesi artırıldı ve 1 deniz deşarj hattı tamamlandı.
Antalya Büyükşehir Belediyesi ASAT Genel Müdürlüğü’nün kent genelinde bulunan 36 adet atıksu arıtma tesisi ile günlük ortalama 770.000 metreküp atıksu biyolojik olarak arıtılırken, 2024 yılında sadece işletme için harcanan toplam miktar 1,5 milyar TL’yi buldu. ASAT bu yatırımlar ile sadece Antalya’nın altyapısını güçlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda vatandaşların yaşam kalitesini de doğrudan etkiliyor. Yapılan yatırımlarla, Antalya’nın kıyı bandındaki mavi bayraklı plajlarının korunması sağlanırken, bölgedeki arıtma altyapısı uzun yıllar boyunca hizmet verecek şekilde modernize ediliyor. TEMİZ ÇEVRE VE MAVİ BAYRAKLAR ASAT’ın arıtma yatırımları sayesinde, Antalya sahillerindeki 233 mavi bayrağın korunması sağlanıyor. Bu da sadece turistlerin değil, tüm halkın daha temiz denizlerde yüzebilmesi anlamına geliyor. Ayrıca mavi bayraklı plajlar, çevre dostu Antalya’nın simgesi olurken yerli ve yabancı turistlerin de Antalya’yı tercih etme nedenleri arasında başı çekiyor. ÇEVRE DOSTU YATIRIMLAR VE SIFIR ATIK
ASAT’ın 2019 yılından bu yana yapımına başlayıp tamamladığı tesisler arasında Serik Atıksu Arıtma Tesisi, Kemer-Çamyuva Atıksu Arıtma Tesisi, Gazipaşa Deniz Deşarj Hattı, Akseki-Murtiçi ve Akseki-Güçlüköy’de yapılan atıksu arıtma tesisleri bulunuyor. Yapılan projelerle, atıksu arıtma süreçlerinden çıkan atıklar sadece çevreye zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda enerji geri kazanımı sağlanarak sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunuluyor. Serik, Kemer, Gazipaşa gibi ilçelerde yapılan yeni atıksu arıtma tesisleri, 2040 yılına kadar bölgedeki tüm su temizlik ihtiyaçlarını karşılayacak kapasiteye sahip olarak hayata geçirildi. Bu sayede, bölge halkı ve çevresel koşullar uzun yıllar boyunca temiz ve sağlıklı suya erişim imkanı bulacak.
ALT YAPI PROJELERİ SÜRÜYOR
ASAT Genel Müdürlüğü, atıksu yönetimi alanındaki yatırımlarını sürdürerek, Antalya’nın temiz çevre ve sürdürülebilir altyapı hedeflerine ulaşmasını amaçlıyor. Planlanan projeler tamamlandığında, Antalya’nın atıksu arıtma kapasitesi ve çevresel koruma çalışmaları daha da ileriye taşınacak. Devam eden projeler arasından yer alan Lara Atıksu Arıtma Tesisi kapasite artışı kapsamında 1,5 milyar TL yatırım ile tesis kapasitesi yüzde 100 artırılarak 1 milyon kişiye hizmet verecek seviyeye çıkarılacak. Adrasan Atıksu Arıtma Tesisi ve Deniz Deşarj Sistemi, 100 milyon TL yatırım ile Adrasan koyunun temizliğini güvence altına alacak. Manavgat, Finike, Demre ve Çolaklı’da 2025-2026 yılları arasından tamamlanması hedeflenen yeni deniz deşarj hatları ile atıksu arıtma süreçleri daha verimli hale getirilecek. Çamur Yakma ve Enerji Geri Kazanım Tesisi, 2 milyar TL’lik yatırımla atıksu arıtma tesislerinden çıkan çamurdan enerji üretecek.
Kartepe Belediyesi gençleri sanatla buluşturan etkinliklerine devam ediyor. Gençlik ve Spor Müdürlüğü iş birliğiyle düzenlenen etkinlikte, Yıldız Entegre Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencileri seramik atölyesinde buluştu.
Etkinliğe, profesyonel futbol kariyerini bırakarak seramik sanatına yönelen seramik sanatçısı Caner Güner de katıldı. Güner, öğrencilere seramik sanatının inceliklerini uygulamalı olarak göstererek deneyimlerini paylaştı.
Etkinlikte gençler, seramik sanatının temellerini öğrenerek kendi tasarımlarını hayata geçirme fırsatı buldu. Hem eğlenen hem öğrenen öğrenciler, atölye çalışmasıyla el becerilerini geliştirirken yaratıcılıklarını da ortaya koydu.
Kartepe Belediyesi’nin gençlere yönelik kültürel ve sanatsal faaliyetlere verdiği destekle düzenlenen bu etkinlik, öğrencilerin kişisel gelişimlerine katkı sağlarken aynı zamanda üretkenliği teşvik eden keyifli bir deneyim sundu.
Rapora göre yıllık bazda konut reel satış fiyatlarındaki değişim negatif seyretmeye devam etti. Buna göre Nisan 2025 itibarıyla yıllık reel fiyat değişimi ülke genelinde -8,9, İstanbul’da -8,6, Ankara’da -2,8, İzmir’de ise -5,9 seviyelerinde gerçekleşti. Enflasyon etkisiyle cari fiyatlarda değişim yaşanırken, Mart 2025’e göre 0,3 puan azalışla, yıllık bazda ülke genelinde konut cari fiyat değişimi %25,6 seviyesinde kaydedildi. Satılık konut arzında, ilan yaşı ülke genelinde, İstanbul, Ankara ve İzmir’de yükseldi. Konut talep endeksi ise Nisan 2025’te %22,2 artarak güçlü bir yükseliş gösterdi.
Yıllık bazda reel kira değişimi ise ülke genelinde %-1 oldu. Kiralık konut arzında, ilan m² fiyatlarındaki yıllık artış oranı Nisan ayında düşerek %36,5 seviyesinde gerçekleşti. Kapatılan ilan yaşı da ülke genelinde ve üç büyükşehirde azaldı.
Kiralık konut talep endeksi, Mart ayına göre %22,9 artarak güçlü bir yükselişini sürdürdü; geçen yılın aynı ayına göre %7,9 daha yüksek seviyede gerçekleşti.
Reel konut fiyat endeksinde düşüş devam ediyor
2020 Mayıs’tan itibaren sürekli artan ülke genelindeki reel konut fiyat endeksinin 2023 Temmuz’dan bu yana gösterdiği düşüş, 2024 Kasım ve Aralık’ta yerini sınırlı bir artışa bıraktı. 2025’in ilk çeyreğinde ise bu sınırlı artışın devam etmediği ve endeksin yeniden düşüşe geçtiği görüldü. Nisan 2025’te ise reel konut fiyat endeksi düşüş ile 154,8 seviyesine geriledi.
Şekil 1: Türkiye genelinde reel konut fiyat endeksi (2017 Eylül=100)
Üç büyükşehirde reel satılık konut endeksinde düşüş
Ülke genelinde olduğu gibi üç büyükşehirde de yaklaşık bir yıldır devam eden reel fiyat düşüşü, 2024’ün son aylarında sona ermiş ve hem Kasım hem de Aralık ayında artış gözlenmişti. Mart ayında konut reel satılık fiyat endeksi paralel olarak seyretti. Mart’tan Nisan’a, reel konut fiyat endeksinde İstanbul’da 1,4 puan, Ankara’da 2,8 puan, İzmir’de ise 2,2 puanlık bir düşüş kaydedildi. Nisan ayında reel konut fiyat endeksi (Eylül 2017=100) İstanbul’da 152,3, Ankara’da 184,6, İzmir’de ise 166,4 olarak gerçekleşti.
Şekil 2: Üç büyük ilde reel satılık fiyatları (2017 Eylül=100)
Reel fiyatlarda yıllık değişim negatifte devam ediyor
Büyük depremin etkisiyle Şubat 2023’te geçici olarak yükselen yıllık reel fiyat artışı, Mart 2023’ten itibaren yeniden azalmaya başlamıştı. 2024’ün başından itibaren ise reel fiyatlar mutlak olarak düşüş gösterdi. Nisan 2025’te yıllık fiyat değişimi oranı, Mart 2025’e kıyasla 0,1 puan azalarak yüzde -8,9 seviyesinde kaldı ve negatif bölgede kalmaya devam etti. Bununla birlikte, reel fiyatlardaki yıllık düşüşün Haziran 2024’ten itibaren ivme kaybettiği dikkat çekti.
Şekil 3: Türkiye genelinde satılık konut reel fiyatlarının yıllık değişimi (%)
Yıllık reel fiyat artışında gerileme üç büyükşehirde de görülüyor
Ülke genelinde olduğu gibi, üç büyükşehirde de reel satış fiyatlarındaki yıllık artışlar aynı dönemde hızla azaldı. En çarpıcı düşüş İstanbul’da gerçekleşti. Temmuz 2022’de yüzde 89,8 ile zirveye ulaşan yıllık reel fiyat artışı, çok sert bir gerilemeyle Haziran 2024’te yüzde -23,8’e kadar düştü ve Nisan 2025 itibarıyla yüzde -8,6 seviyesine geldi. İzmir’de yıllık reel fiyat artışları Temmuz 2023’ten itibaren düşüşünü sürdürerek Nisan 2025’te yüzde -5,9 olarak kaydedildi.
Ankara’da yıllık reel fiyatlar, İstanbul ve İzmir’e kıyasla biraz farklı bir seyir izledi. 6 Şubat depreminin de etkisiyle Nisan 2023’e kadar yükselmeye devam eden reel fiyatlar, Temmuz 2023’ten itibaren hızlı bir şekilde düşmeye başladı. Nisan 2025’te Ankara’da yıllık reel fiyat değişimi yüzde -2,8 oldu. Türkiye genelinde gözlemlenen ivme kaybının, üç büyükşehirdeki reel fiyat düşüşü açısından da geçerli olduğu görülüyor.
Şekil 4: Üç büyük ilde satılık konut reel fiyatlarının yıllık değişimi (%)
Cari fiyatlarda enflasyon etkisi
Cari fiyatlarda ise yıllık değişim oranlarında 2023’ün başından itibaren belirgin bir yavaşlama yaşanıyor. Yıllık konut fiyatı değişimi, Türkiye genelinde enflasyonun etkisiyle değişim gösterse de bu değişimin temposunda güçlü bir yavaşlama dikkat çekiyor. Ülke genelinde ortalama bir konutun cari fiyatlarla yıllık değişim oranı Nisan 2025 itibarıyla yüzde 25,6 olarak kaydedildi.
Cari fiyatlardaki yıllık değişimler, üç büyükşehir için Nisan 2025’te de enflasyon etkisiyle devam etti. İstanbul’da zirve Temmuz 2022’de yüzde 240,9 ile görülmüş ve ardından düşüşe geçmişti; Nisan 2025’te yıllık fiyat değişimi yüzde 26 olarak gerçekleşti. Ankara ve İzmir’de zirve Eylül 2022’de sırasıyla yüzde 205,6 ve yüzde 183,1 ile yaşandı. Nisan 2025’te bu iki şehirde yıllık değişim oranları sırasıyla yüzde 34 ve yüzde 29,8 seviyesinde kaydedildi.
Şekil 5: Türkiye ve üç büyük ilde satılık konut ilan fiyatlarının yıllık değişimi (%)
Konut talebinde sert yükseliş
Şubat 2023’te meydana gelen depremin ardından düşüşe geçen konut talep endeksi, Kasım 2023’te 88,7 seviyesine kadar geriledi. Aralık 2023’ten itibaren yukarı yönelen endeks, Kasım 2024’te yeniden düşüş yaşadı. Bu eğilim Nisan 2025’te tersine döndü. Endeks, Mart’tan Nisan ayına yüzde 22,2’lik sert bir artışla 172 seviyesine yükseldi. Geçen yılın Nisan ayına kıyasla ise endeks yüzde 62,9 daha yüksek seviyede gerçekleşti.
Şekil 6: Talep göstergesi (2020 Nisan=100)
Reel kirada yıllık değişim negatif alanda
Türkiye genelinde, enflasyondan arındırılmış reel kiralardaki yıllık değişim oranları uzun süredir azalma eğilimindeydi. Ortalama reel kirada yıllık değişim oranı, Şubat 2023’te yüzde 86,6 ile zirve yaptıktan sonra düşüşe geçti. Şubat 2024 itibarıyla negatif seviyelere inen yıllık reel kira değişimi, Mayıs ayında yaklaşık yüzde -15 olarak kaydedildi. Mayıs’tan sonra reel kiralardaki düşüş hızı azaldı ve bu durum Ağustos’tan itibaren daha belirgin hale geldi. Nisan 2025 itibarıyla kiralık konut reel fiyatları yıllık bazda yüzde 1 azalış gösterdi.
Kiralık konut talep göstergesi, geçen yılın Ağustos ile Kasım ayları arasında düşüş yaşadıktan sonra Aralık ayından itibaren hafif bir artış eğilimine girdi. Mayıs ayından itibaren belirgin bir artış gösteren konut talep endeksi, Ağustos ve Kasım ayları arasında sert bir düşüş yaşadı. Aralık ayında artışa geçen kiralık konut talep endeksi, Nisan 2025’te bir önceki aya kıyasla yüzde 22,9 artarak 197,3 seviyesine yükseldi. Geçen yılın Nisan ayına kıyasla talep yüzde 7,9 daha yüksek seviyede gerçekleşti.
BETAM tarafından sahibinden.com verileri ile hazırlanan kira endeksi ile TÜİK’in açıkladığı TÜFE kira endeksinin hesaplama yöntemlerinin farklı olduğunu belirtmek gerekir. BETAM tarafından yayınlanan kira endeksinde, “yeni kiraya verilmek üzere ilan edilen” konutların “talep edilen kira fiyatlarındaki” artışı dikkate alınıyor. Ancak, ilan edilen fiyatlardan bir kiralamanın gerçekleşip gerçekleşmediği ve gerçekleştiyse hangi fiyattan gerçekleştiği bilgisi bilinemiyor. Bu nedenle, doğrudan enflasyon hesabına yönelik bir kira endeksi hesabı yapmak uygun değil. Öte yandan, TÜİK’in Hanehalkı Bütçe Anketi ile izlemekte olduğu kira fiyatı endeksi ise “aynı evde oturmaya devam eden kiracıların yaşadığı” fiyat artışını yansıtıyor.
Şekil 7: Türkiye reel kira fiyatlarının yıllık değişimi (%)
Raporun devamına buradan ulaşabilirsiniz.
sahibinden.com hakkında
Aksoy Group bünyesinde 2000 yılında kurulan sahibinden.com, AR-GE merkezinde geliştirdiği yenilikçi ürün ve hizmetlerle Türkiye’nin lider teknoloji şirketlerinden biri olmaya devam ediyor. Nisan 2025 itibarıyla ayda 62,8 milyon kullanıcının 560 milyon kez ziyaret ederek, 17,4 milyar sayfa görüntülediği sahibinden.com; yaklaşık 1.000 çalışanı, 8 milyondan fazla aktif ilan ve yüz binlerce ürün çeşidiyle Türkiye’nin en büyük elektronik ticaret ve ilan platformlarından birisi olma özelliğini taşıyor.