Yıllık arşivler: 2025

Kadınlar ve erkekler hastalık sürecini neden farklı yaşıyor?

Kadınlar ve erkekler, aynı hastalığı geçirseler bile farklı tepkiler verebiliyor. Kadınlar ciddi hastalıklarda bile güçlü durmaya çalışırken, erkeklerin basit bir soğuk algınlığında yatak döşek yatması sıkça eleştiriliyor. Uzmanlara göre, kadınlar ve erkeklerin hastalıklara karşı farklı tepkiler vermesi yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyo-kültürel faktörlerle de şekilleniyor.

Toplumun erkeklerden güçlü ve dayanıklı olmalarını beklemesine rağmen, hastalık karşısında daha kırılgan görünmelerinin altında psikolojik ve sosyal dinamikler yattığını ifade eden Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, “Çocukluk çağından itibaren erkekler, duygularını bastırmaları ve güçlülüklerini kanıtlamaları yönünde yönlendirilirken, hastalık gibi kontrol dışı bir durum karşısında bu beklentiyi sürdüremeyebilirler.” dedi. Kadınların ise bakım verici rollerinin etkisiyle kendi sağlıklarını ihmal edebildiklerine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, kadınların öncelikli olarak başkalarının iyilik halini gözetmeleri ve kendi sağlıklarını ihmal etmelerinin psikolojik olarak da kendini ihmal etme davranışıyla ilişkilendirilebileceğini söyledi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, hastalıklar karşısında kadınların ve erkeklerin farklı tepkiler göstermelerinin altında yatan nedenleri değerlendirdi.

Toplumsal beklentiler, cinsiyetlere yüklenen roller ve psikolojik süreçler hastalığa verilen tepkiyi etkiliyor…

Sağlığa bakış açısının bireylerin yalnızca cinsiyet farklılıklarına ve biyolojik durumlarına değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyo-kültürel faktörlere de bağlı olarak şekillendiğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, “Kadınlar ve erkekler arasında hastalıklara karşı verilen tepkilerde gözlenen farklılıklar da yalnızca biyolojik bir temele dayanmaktan çok daha öte, toplumsal beklentiler, cinsiyetlere atfedilen roller ve psikolojik süreçlerin bir bileşimi olarak ele alınmalıdır. Diğer türlüsü okuyanın da nasıl yorumlayacağına bağlı olarak, cinsiyetleri kendi arasında ötekileştirmek, değersizleştirmek gibi durumlara yol açacaktır.” dedi.

Kadınlar dayanıklı olmaya teşvik ediliyor…

Araştırmaların, erkeklerin ağrıya ve hastalık semptomlarına karşı daha hassas olabileceğini öne sürerken, kadınların ise daha karmaşık bir bağışıklık sistemine sahip olması nedeniyle hastalıklara karşı farklı yanıtlar verebildiğini gösterdiğini aktaran Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, “Bu görüş biyolojik farklılığa dayanırken; acının, ağrının, hastalığın algılanış biçimi de büyük ölçüde toplumsal normlarla ilişkilidir. Kadınların çocukluktan itibaren daha fazla dayanıklılık göstermeye teşvik edilmesi, toplumdaki rolünü birçok zorlu koşulda sürdürmesinin beklenmesi, erkeklerin ise duygusal ifadeleri konusunda daha kısıtlı bir sosyal alana sahip olmaları, hastalık süreçlerindeki davranışlarını da etkileyebilir.” açıklamasını yaptı.

Hastalık sürecinde erkeklerin kırılgan olmalarının nedeni bastırılan duygular…

Toplumun erkeklerden güçlü ve dayanıklı olmalarını beklemesine rağmen, hastalık karşısında daha kırılgan görünmelerinin çelişkili gibi görünse de, bu durumun altında psikolojik ve sosyal dinamikler yattığını ifade eden Bal, şunları söyledi:

“Çocukluk çağından itibaren erkekler, duygularını bastırmaları ve güçlülüklerini kanıtlamaları yönünde yönlendirilirken, hastalık gibi kontrol dışı bir durum karşısında bu beklentiyi sürdüremeyebilirler. Herhangi bir hastalık halinde bedenin, organizmanın bütünlüğü bozulur ve stabil kalamamak olağandır. Bununla birlikte duygusal ihtiyaçların da karşılanması beklentisiyle ilgi, sevgi görmek erkekler için hastalığın ikincil kazancı olabilir. Dolayısıyla, erkeklerin hastalık sürecinde şikayetlerini daha fazla dile getirmeleri, hem biyolojik duyarlılıkla hem de içsel olarak destek arayışıyla ilişkili olabileceğini söylemek mümkündür.”

Kendini ihmal eden kadınlar psikolojik sorunlarla karşılaşabilir!

Geleneksel toplumlarda kadınların, aile içinde bakım verici rolü üstlenmeye yatkın olduklarını hatırlatan Sedef Koç Bal, “Aile kültürü ile aktarılan öğretiler olduğu gibi bu şekilde bir yaşam tarzını benimseyen kadınların kişilik özellikleri de etkendir. Söz konusu tutum, onların kendi sağlıklarını geri planda tutmalarına ve hastalıklarını ayakta geçirme eğiliminde olmalarına neden olabilir.” dedi.

Kadınların, öncelikli olarak başkalarının iyilik halini gözetmesi ve kendi sağlıklarını ihmal etmelerinin, psikolojik olarak da kendini ihmal etme davranışıyla ilişkilendirilebileceğine dikkat çeken Bal, ilerleyen yıllarda ise çeşitli psikolojik rahatsızlıkların görülmesinin beklendik bir sonuç olacağını söyledi.

Kadınlar, toplumsal rollerin etkisiyle güçlü görünmeye çalışıyor…

Psikolojik dayanıklılığın, kişinin stres ve zorluklarla başa çıkma kapasitesiyle ilişkili olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, “Kadınların hastalıklara rağmen günlük sorumluluklarını sürdürme eğiliminde olmaları, dayanıklılıklarından ziyade, toplumsal rollerin onlara yüklediği sorumluluklardan kaynaklanıyor olabilir.” dedi.

Bir bireyin beden olarak veya ruhsal olarak bir sağlık sorunu yaşamasının normalin dışına çıkıldığı anlamına geldiğinin altını çizen Uzman Klinik Psikolog Sedef Koç Bal, sözlerini şöyle tamamladı:

“Kişi zorlanıyordur ve her şeyin aynı düzende devam etmesi normal olmayan bir beklentidir. Bu durum, kadınların sağlıklarını ihmal etmelerine ve uzun vadede daha ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmalarına yol açabilir.

Sonuç olarak, hastalık süreçlerinde kadınlar ve erkekler arasında gözlenen farklılıkların yalnızca biyolojik temelli olmadığı, psikolojik ve kültürel faktörlerin de önemli bir rol oynadığı görülüyor. Bu nedenle, bireylerin sağlık süreçlerinde toplumsal cinsiyet rollerinin farkında olunması ve her bireyin ihtiyacına yönelik destekleyici yaklaşımlar geliştirilmesi büyük önem taşır.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sevginin günü Konak’ta Love Fest ile kutlandı

Konak Belediyesi’nin Sevgililer Günü’ne özel düzenlediği LoveFest, sevenleri Alsancak’ta bir araya getirdi. Festival, renkli etkinliklerle dolu programı sayesinde sokakları hareketlendirerek esnafa da can suyu oldu. Başkan Mutlu, “Sevgili komşularım, biliyorsunuz eskiden Alsancak böyle neşeli, şenlikli olurdu. Keyifli, güzel günlerdi. Biz dedik ki ülke olarak en çok ihtiyacımız olan şey, neşe. Neşemizi çalmalarına izin vermeyelim” dedi.

 

İzmirliler Sevgililer Günü’nde Konak Belediyesi’nin Dora Magazin’in katkılarıyla düzenlediği Love Fest’te buluştu. Alsancak 1382 Sokak (Gül Sokak), Dr. Mustafa Enver Bey Caddesi, Ümran Baradan Sokak ve Meksika Sokak’ta eş zamanlı olarak gerçekleştirilen etkinlikler, sevenlere eşsiz bir Sevgililer Günü yaşatırken, Alsancak esnafı da yaşanan hareketlilik sayesinde rahat bir nefes aldı. Alsancak’ın eski neşeli, şenlikli hallerinin yeniden anımsandığı etkinliğe Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu da eşi Necip Mutlu’yla birlikte katılarak İzmirlilerin sevgi kutlamasına eşlik etti.

 

Mutlu: Neşemizi çalmalarına izin vermeyelim

Etkinliklerin gerçekleştiği sokakları tek tek gezerek çiftlerin Sevgililer Günü’nü kutlayan Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu, ülke olarak en çok neşeye ihtiyaç olduğunu ifade ederek, “Sevgili komşularım, biliyorsunuz eskiden Alsancak böyle neşeli, şenlikli olurdu. Gece yağmurun altında bile defileler olurdu, izlerdik. Özel indirimler yapardı mağazalar. Keyifli, güzel günlerdi. Biz dedik ki ülke olarak en çok ihtiyacımız olan şey, neşe. Neşemizi çalmalarına izin vermeyelim. Dora Magazin’in de bize katkılarıyla eski Alsancak’ı, eski şenliği yaşatalım istedik. İki gün boyunca hep birlikte, sevgiyi, aşkı, birlikteliği kutlayacağız” diye konuştu.

 

Elles: Love Fest’e büyük bir alkış

Ünlü oyuncu ve manken Wilma Elles de Love Fest’e katılanlar arasında yer aldı. Elles, “Ne kadar güzel şey sevmek ve ne kadar güzel insanlar var burada. Love Fest’e büyük bir alkış, bize harika bir etkinlik hediye ettiniz. Bu harika tasarımları hazırlayan Ayla Ölçer’e teşekkürler. İzmir Konak’ı çok seviyorum, burada evlenmiştim” dedi.

 

Esnaftan güne özel indirim

Love Fest kapsamında Alsancak sokaklarında konser ve söyleşiler, birbirinden renkli dans gösterileri, DJ performansları, spor ve kitap imza etkinlikleri ile defileler gerçekleştirildi. Dr. Mustafa Enver Bey Caddesi üzerinde kurulan sahnede program akışı bir an olsun durmazken, Alsancak ziyaretçileri de etkinliklere katıldı. Öte yandan esnaf da festivale özel indirimlerle 14 Şubat coşkusuna hareket kattı. 14 Şubat’ı kutlayan İzmirliler, Love Fest’in yanı sıra Dominik Caddesi’nde düzenlenen kermesi de gezerek sevdiklerine el emeği hediyeler aldı.

 

Etkinlikler sürüyor

14 Şubat’ta başlayan Love Fest 15 Şubat’ta da 12.00-23.30 saatleri arasında 1382 Sokak (Gül Sokak), Dr. Mustafa Enver Bey Caddesi, Ümran Baradan Sokak ve Meksika Sokak’ta gerçekleştirilecek. Dominik Caddesi’nde kurulan ‘Sevgi’ temalı kermesi ise 15 Şubat’ta 11.00-18.00 saatleri arasında açık kalacak.  Konak, 16 Şubat’ta ise Sevdiğine Koş koşusuna ev sahipliği yapacak.  Kadınlar Levent Marina’dan, erkekler Cumhuriyet Meydanı’ndan koşuya başlayacak, Karantina Meydanı’nda (Demokrasi Şehitleri Meydanı) seven sevdiğine kavuşacak. Koşuya katılmak isteyenler etkinlik tarihine kadar Dominik Caddesi’nde ve Love Fest alanında; etkinlik günü ise başlangıç noktalarında kayıt yaptırabilecek.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İzmir’in kitap kurtlarına Ercan Kesal’lı sürpriz

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kütüphanelerinden 2024 yılında en çok kitap ödünç alıp iade eden yetişkin ve çocuk okuyucular kitap hediyesinin yanı sıra konser ve tiyatro bileti ile ödüllendirildi. Ünlü yazar ve oyuncu Ercan Kesal da buluşmaya katılarak Kent Kütüphanesi’nde bir araya gelen kitap kurtlarına sürpriz yaptı. Çok okuyunca yazmaya başladığını ve sinemaya da senaryo yazdıktan sonra adım attığını belirten Kesal, “Kütüphanelere gidip kitap okumasaydım oyuncu olamazdım, yönetmenlik yapamazdım” dedi.

İzmirli kitapseverler, hem ödünç kitap almak, hem ders çalışmak, hem de birbirinden eğitici atölye çalışmalarına katılmak için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kütüphanelerini ziyaret etmeye devam ediyor. Vatandaşları okumaya teşvik etmek amacıyla pek çok proje yürüten İzmir Büyükşehir Belediyesi Kütüphaneler Şube Müdürlüğü, 2024 yılında kütüphanelerden en çok kitap ödünç alıp iade eden okuyucularını Kent Kütüphanesi’nde düzenlediği organizasyonla ödüllendirdi. Ünlü yazar ve oyuncu Ercan Kesal’ın sürpriz yaparak katıldığı ödül törenine İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Pınar Okyay ve Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Sedat Kirt de katıldı. En çok kitap okuyan kitapseverlere beşer adet kitabın yanı sıra yetişkin okuyuculara Birsen Tezer konseri, çocuk okuyuculara da Kukuli tiyatro oyunu bileti hediye edildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Pınar Okyay, okuyucularla tek tek sohbet ederek kütüphane hizmetlerini aktardı.

“Kitapların enflasyonu yok”
Okuyucularla kitap okumanın önemine ilişkin sohbet eden Ercan Kesal, kütüphanelerin hayatındaki rolüne değindi. Kitaplarla tanıştıran mekânlar olduğu için kütüphanelere şükran duyduğunu söyleyen Kesal, “Çağ değişti, kitapların yerini başka şeyler aldı. Çocuklar artık cep telefonları ile vakit geçiriyor ama kitabı hissettikleri an bırakamayacaklar. Kelimelerin gücünü fark edecekler. O gücü fark edince hikâyeyi anlayacaklar. Hikâyesi olan insan, bu dünyadaki varlık nedenini keşfetmiş insandır. Hikâyesi olmayanın işi zor. Hepimiz bu dünyaya bir hikâye bulmaya, hikâye anlatmaya geldik. Kalıcı olan, kelimelerdir ve bizden öncekilerin bize bıraktıklarıdır. Çünkü onlara hiçbir şey olmuyor. Kitapların enflasyonu yok. Dostoyevski’nin Ecinniler’inin enflasyonu yok. Kemal Tahir’i, Sabahattin Ali’yi, Victor Hugo’yu hep anacağız, hep okuyacağız. Kütüphaneler o yüzden çok önemli” diye konuştu.

Kesal, Drina Köprüsü hikâyesini anlattı
Babasının ilkokul mezunu bir çiftçi olduğunu, annesinin de okuma yazma bilmediğini söyleyen Kesal, henüz çocukken babasından kitap istediğini, memleketi Nevşehir’de kitapçı olmadığı için babasının Kayseri’den İvo Andriç’in Drina Köprüsü kitabını aldığını dile getirdi. Çocukken o kitabı çok sevdiğini kaydeden Kesal, 40 yıl sonra senaryosunu yazdığı Bir Zamanlar Anadolu’da filminin Cannes Film Festivali’nde ödül aldığını ve festivalde Emir Kusturica ile tanıştığını anlattı. Kusturica’nın kendisini ve filmin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan’ı Belgrad Küstendorf’ta bulunan evine davet ettiğini belirten Kesal, “Davetin ardından Emir Kusturica, bir hediye verdi. Verdiği hediye, Sırp yazar İvo Andriç’in Drina Köprüsü’ydü. Babamın aldığı kitapla Kusturica’nın aldığı kitabı yan yana koydum. Babam 40 yıl önce beni zaten Küstendorf’a göndermiş. O yolun taşlarını döşemiş. Kitaplar yolun taşlarını döşer. ‘Ben de okudum’ demek için kitap okunmaz. O kitapları okuduğunuzda dünya ile olan ilişkiniz değişir. O kitap kapanır ve artık başka biri olursunuz. Bu müthiş bir şey. Not almak, sınıf geçmek için değil, değişmek ve dönüşmek için yaşarsın. Kitaplar bize dünyayı bağışlamış olur” ifadelerini kullandı.

“Yazar olmasaydım sinemaya giremezdim”
Yazmak eyleminin önemine de değinen Kesal, “Yazan insan her şeyi yapabilir. Avukat olun, doktor olun; yazmakla ilgili bir işi becerebilen, her işi becerir. Ben doktorum. 48 yaşındayken kameralarla tanıştım. Sinemaya girdiğimde yaşlıydım. Benden nasıl artist oldu? Sinemaya nasıl girdim? Ben bu işe yazarak girdim. Yazar olmasaydım sinemaya giremezdim. Çok okuyan, yazmaya başlar. Yazdıklarının bir kısmı senaryo olur, senaryolar filme çekilir. Ben senaryom filme çekilirken ‘Oynar mısın?’ dedikleri için oyuncu oldum. Başlangıcı edebiyattır. O kütüphanelere gidip kitapları okumasaydım oyuncu olamazdım, yönetmenlik yapamazdım. Çok okuyan, önünde sonunda yazar” diyerek sinemaya adım atma hikâyesini de anlattı.

Çocuk yazarlığı projesi geliyor
Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Sedat Kirt de çocukları kitap yazmak için teşvik etmek gerektiğini söyleyerek “Okumanın devamında yazmak gelmeli. Çocuk yazarlığı üzerine İzmir’de özel çalışmalar planlıyoruz. Çocuklara yazdırmamız lazım. Kendilerini ifade etmeleri açısından bu çok önemli” dedi.

“Kitaplar sayesinde kendimi toparladım”
Kent Kütüphanesinden 2024 yılı içinde 59 kitap alıp iade eden Mukaddes Arabul, yetişkin okuyucular arasında birinci oldu. Kütüphaneye kaydolmanın çok kolay olduğunu, kayıt olduğu ilk günden itibaren kitap almaya başladığını belirten Arabul, “Kitap okumayı seviyorum. Çocukluğumdan beri kitap okumayı hayal ediyordum. 20 yıl çalışıp emekli oldum. Çocuklarım, torunlarım oldu. Eşimi kaybettim ve kitaplar sayesinde bunalımdan çıktım. Kitaplar sayesinde kendimi toparladım. Kitap okumak bana iyi geldiği için sürekli kitap okuyorum. Buradaki hizmetten çok memnunum. Ne zaman gelsem güler yüzle karşılanıyorum” diye konuştu.

“Bazı kitaplar gerçekten çok güzel”
Şato Kütüphanesi’nden yıl içinde 36 kitap ödünç alıp teslim eden 10 yaşındaki Göktürk Arslan da çocuk okuyucular arasında birinci oldu. Felsefe konularına ilgisinin olduğunu söyleyen Arslan, “Bazı kitapları çok seviyorum. Özellikle Çıtır Çıtır Felsefe serisini seviyorum. 5 yaşından beri okuyabiliyorum. Okula başlamadan önce okumayı annem ve babam öğretti. Bu sene kütüphaneden 36 kitap aldım ama evde de çok kitap okudum” sözlerine yer verdi.

“Gurur verici”
Göktürk Arslan’ın annesi Gülbahar Arslan da şunları söyledi: “Göktürk’ün kütüphaneden en fazla kitap alıp okuyan çocuk olması gurur verici. Biz elimizden geldiğince onu yönlendirmeye çalıştık. O da hevesli olduğu için bizi zorlamadı. Kütüphaneler bize faydalı olsun diye onu kütüphanelere götürüyordum. O da çok sevdi. Kitap bittikçe alıyoruz. Kütüphane görevlileri de bize çok yardımcı oluyor. Göktürk, telefon ve tabletten oyun oynuyor ama belli bir süre zarfında oynuyor. Onu daha çok kitaba yönlendirmeye çalışıyoruz.”

“Kitap okumayı çok sevmeye başladım”
Ödül töreninde Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Pınar Okyay’ın kitaplarla olan ilişkilerini sorması üzerinde söz alan Fatih Dağ isimli çocuk okuyucu, Yahya Kemal Beyatlı Kütüphanesi’nden yıl içinde 29 kitap ödünç alıp teslim ettiğini söyledi. Dağ, “Ben kitap okumayı sevmiyordum, annem kütüphaneye gitmemi önermişti. Ben kütüphaneye gidip istediğim kitapları alınca günde iki kitap okumaya başladım ve sürekli kitap okuma isteği oluştu. Kitap okumayı çok sevmeye başladım” dedi.
Niymet Oral da Yahya Kemal Beyatlı Kütüphanesi’nden yıl içinde 31 kitap ödünç alıp teslim ettiğini belirterek “Beni ‘Kız çocukları okumaz’ diyerek okutmadılar. Babam sonradan pişman oldu ama sonra kitap okumaya başladım ve çok sevdim” sözlerine yer verdi. Şato Kütüphanesi’nden yıl içinde 48 kitap ödünç alıp teslim eden Ferah Uz ise “Ben bir kitap avcısıyım. Bu sıralar Jack London’un kitaplarını okuyorum. Kütüphanelerde de London’ın epey kitabı var” ifadelerini kullandı.

Dokuz okuyucu, toplam 330 kitap okudu
Ödül töreninde ayrıca Kültür 68 Kütüphanesi’nden yıl içinde 42 kitap alıp iade eden İlhami Erbaş, Işılay Saygın Kütüphanesi’nden 35 kitap alıp iade eden Özcan Çucu isimli yetişkin okuyucular, Kültür 68 Kütüphanesi’nden yıl içinde 32 kitap alıp iade eden Emircan Sevim ve Işılay Saygın Kütüphanesi’nden 18 kitap alıp iade eden Dilruba Güvenç isimli çocuk okuyucular da ödül aldı. Beşi yetişkin, dördü çocuk olmak üzere toplam dokuz okuyucu, yıl içinde toplam 330 kitap ödünç aldı.  

Beş kütüphaneden 15 bin 857 ödünç kitap alındı
İzmir Büyükşehir Belediyesi, yedisi yerleşik ve ikisi gezici olmak üzere dokuz kütüphanesiyle İzmirlilere kent genelinde hizmet veriyor. İzmir kütüphaneleri, Türkçe ve yabancı kaynaklarının yoğunluğu ile dikkat çekiyor. 2024 yılında Kent Kütüphanesi, Şato Kütüphanesi, Kültür 68 Kütüphanesi, Yahya Kemal Beyatlı Kütüphanesi, Işılay Saygın Kütüphanesi olmak üzere beş kütüphaneyi toplam 3 bin 785 kişi ziyaret etti ve 15 bin 857 ödünç kitap alındı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Osmangazi Belediyesi’nden sevgilileri buluşturan konser

Osmangazi Belediyesi, 14 Şubat Sevgililer Günü’ne özel düzenlediği konserde, sevenleri bir araya getirerek sevgi dolu bir gece yaşattı. 

Düzenlediği kültür, sanat etkinlikleriyle toplumun her kesimine dokunan Osmangazi Belediyesi, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde sevgilileri unutmadı. Panorama 1326 Fetih Müzesi’nin ev sahipliğinde Sevgililer Günü’ne özel düzenlenen gecede, Konservatuvar Mezunları Derneği ve KKTC Çağdaş Müzik Derneği üyelerinden oluşan koro, Türk Sanat Müziği konseri verdi. Konsere katılan müzik severler, konsere bilet yerine kitap bağışı yaparak katıldı. Toplanan kitaplar, İsmail Hakkı Tonguç Bağış ve Şiir Kütüphanesi’ne bağışlandı. Sunuculuğunu Elif Neslihan Hanoğlu’nun yaptığı konserin Koro Şefliğini ise KKTC Çağdaş Müzik Derneği Başkanı Ersin Tünay yaptı. Kemal Alevli’nin konuk sanatçı olarak sahne aldığı gecede, 11 solist birbirinden güzel 26 Türk Sanat Müziği eseri seslendirdi. Konsere katılan sanat severler, söylenen şarkılara hep bir ağızdan eşlik ederek Sevgililer Günü’nü kutladı. 

14 Şubat Sevgililer Günü’nü muhteşem bir konser ile kutlayan Osmangazili sanat severler, kendilerine bu güzel geceyi yaşatan Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’a teşekkür etti. Konserin sonunda Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir, dernek başkanlarına ve koro şeflerine gecenin anısına teşekkür plaketi takdim etti. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, vatandaşları kültür ve sanat etkinlikleri ile buluşturmaya devam ediyor.

Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 14 Şubat Sevgililer Günü konserinde Pamela ve Ümit Besen şarkılarını Aydınlılar için seslendirdi. Atatürk Kent Meydanı’nda düzenlenen konserde Pamela ve Ümit Besen, Aydınlılara unutulmaz bir akşam yaşattı.

 

Vatandaşlar Başkan Çerçioğlu’na teşekkür etti

 

Konsere katılan vatandaşlar, Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ücretsiz etkinliklerden memnuniyet duyduklarını belirterek Başkan Çerçioğlu’na teşekkür etti.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Baldız için geri sayım başladı

Komedi filmi Baldız’ın çekimleri tamamlandı. Filmin oyuncuları ve yapım ekibi, yemekte bir araya gelerek başarılarını kutladı.

Yapımcılığını Berton Medya’nın üstlendiği, senaryosunu Kamuran Süner’in kaleme aldığı, Hamdi Alkan’ın hem yönetmen koltuğuna oturduğu hem de rol aldığı, kadrosunda Oya Başar, Asuman Dabak, Ayşegül Asar, Emel Müftüoğlu, Damla Aslanalp ve Pedro Karami gibi oyuncuları buluşturan ‘Baldız’ filminin çekimleri tamamlandı. Hikayesi ve oyuncu kadrosuyla şimdiden merak uyandıran Baldız’ın Beykoz Kundura Fabrikası’nda gerçekleşen çekimleri, yaklaşık 4 hafta sürdü. 2025 yılında seyirciyle buluşması planlanan filmin kutlama yemeği önceki akşam Kanyon Serafina’da yapıldı.

 

“İlk defa baldız oldum”
“Ölene kadar bırakmayacağım”

Kutlama yemeğinde kameraların karşısına geçen oyuncular, muhabirlerin sorularını yanıtladı. Filmde ‘Baldız’ karakterini canlandıran Oya Başar, “Ben kaynana oldum, kayınvalide oldum, ilk defa baldız oldum. Şimdi bunu deniyorum. Hepsinin ayrı ayrı düşünceleri, karakterleri oluyor. Aile yapısı içinde çok farklılar. Burada daha farklı bir şey yaptık. Biz severek oynadık. İyi olacağını düşünüyoruz” diye konuştu. Bir röportajda kendisine yöneltilen “Oyunculukta emekli olmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna cevap veren Oya Başar, sorunun hatırlatılması üzerine “Ölene kadar bırakmayacağım. İşimi yaptığım için o kadar mutluyum ki. Bazı işlerin emekliliği olabilir ama sanatçının çok zordur. Biz sağlığımız elverdiğince oynamaya çalışırız, bundan keyif alırız. Hep demişimdir yaş 68 yolun yarısı eder. Çünkü yaş dediğiniz şey rakamdan ibaret. Önemli olan beynin ve bedenin hissettikleridir.” İfadelerini kullandı.

 

“Sanatçı doğduk sanatçı olarak ölmek isteriz”

Oyunculukta yaşın önemli olmadığını vurgulayan Asuman Dabak da Oya Başar’ın sözlerine destek çıktı. Dabak, “Biz sanatımıza aşığız. Dünyaya yeniden gelecek olsan yeniden oyuncu olmak isterdim. Bunun yaşla hiçbir ilgisi yok. Biz sanatçı doğduk ve sanatçı olarak ölmek isteriz. Biz hancıyız yolcu değiliz” şeklinde konuştu.

Filmde rol alan Ayşegül Asar, “Bu kadar usta oyuncuyla bir arada olduğum için kendime şanslı hissediyorum. O kadar keyifli çalıştık ki hiç zorluk çekmedim” dedi.

 

“Türkçeyi öğrenmekte zorlandım”

İlk kez bir sinema projesinde yer alan Pedro Karami, “Bu benim aktör olarak ilk işim. Çok sevdim. Türkçeyi öğrenmekte çok zorladım. En çok Hamdi Akan ve Damla yardımcı oldu” diye konuştu. Filmde Türk kızına aşık bir İtalyan erkeği canlandırdığını söyleyen Karami, “ Türk kızına âşık oluyorum ve ablası çok zorluyor” diye ekledi. 

Filmde baldızın kız kardeşini canlandıran Damla Aslanalp ise “Hamdi hoca sayesinde hiç zorlanmadım. Çekimler çok keyifli geçti. Değerli ustalarımızla çalışma fırsatı bulduk” dedi.

 

Sürpriz kutlama

Kutlama yemeğinde sürpriz bir doğum günü kutlaması gerçekleşti. Baldız filminin oyuncuları yeni yaşına giren rol arkadaşları Oya Başar’ın doğum gününü pasta keserek kutladı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Longines Yeni Marka Elçisi Henry Cavill

Longines yeni Zarafet Elçisi Henry Cavill’i gururla sunar. Markanın “zarafet bir duruştur” anlayışı, ünlü oyuncunun eşsiz asaletinde ve doğallığında vücut buluyor.

Longines hem mesleki başarısında hem kişisel duruşunda gerçek zarafeti yansıtan isimlerle iş birliğine gitme geleneğini sürdürüyor. Şimdi de Zarafet Elçisi sıfatıyla Henry Cavill, 1832 yılında kurulduğundan bu yana markayla bütünleşen o zamansız kültürü temsil etmeye başlayacak.

Longines CEO’su Matthias Breschan, yeni iş birliğini içten bir heyecanla karşıladı: “Marka değerlerimizin Henry’de adeta canlandığını görüyoruz. Kültürlü duruşu, içten sıcaklığı ve çok yönlü kişiliğiyle kendisi, günümüzde zarafet kavramının vücut bulmuş hali. Beyaz perdede efsanevi yapımlara imza atarken veya havacılık ve binicilik tutkusundan heyecanla bahsederken büründüğü içtenlik ve zarafetle, Longines ruhunu iliklerimize kadar hissettiriyor.”

“Beni Longines’e çeken şey, markanın mütevazı zarafeti. Gerçek kalitenin gösterişe ihtiyacı yoktur. Zaten her detayda, her adımda kendini gösterir. Nesilden nesile sürdürülen hassas bir işçilikle ve sanatla yaşatılan bu felsefe, benim inandığım değerlerle de birebir örtüşüyor.”

Henry Cavill, çok yönlülüğüyle döneminin öne çıkan aktörlerinden biri olarak tanınıyor. DC evreninde çok sevilen Superman karakteriyle, Görevimiz Tehlike serisinin altıncı filmi “Yansımalar’daki performansıyla ve Guy Ritchie yönetmenliğindeki Kod Adı: U.N.C.L.E. filmindeki rolüyle, oyunculuk yelpazesinin ne kadar geniş olduğunu kanıtlamıştı. Şu sıralar Amazon Prime Video adına Warhammer 40,000 adlı video oyununun dizi uyarlamasında baş yapımcılığı ve başrol oyunculuğunu üstlenen Cavill, kendisinin ilgi alanlarına hitap eden projeleri tercih ederek sanatçı kimliğini geliştirmeye devam ediyor. Ünlü aktör ayrıca, Amazon MGM Stüdyolarının yeni Voltron filminde de başrolü üstleniyor.

Cavill, beyaz perdenin ötesinde de sınırları zorlamasıyla tanınıyor. Video oyunlarına tutkusuyla da bilinen başarılı oyuncu, elini attığı her işe aynı kararlılık ve ustalıkla yaklaşıyor. Nitekim anlamlı, etkili, özgün hikayeler anlatmayı hedeflediği yapım şirketi Promethean Productions da bu felsefeyle büyüyor.

Longines, yeni bir döneme adım atarken yoğun programına ve projelerine ara vererek markanın köklü tarihine yolculuk yapacak olan Cavill’i İsviçre, Saint-Imier’deki merkezinde ağırlayacak. Cavill burada İsviçre kökenli saat markasının neredeyse iki yüz yıldır koruduğu usta işçiliğe ilk elden tanıklık etme fırsatını yakalayacak.

 

Longines Hakkında

1832 yılında İsviçre’nin Saint-Imier kasabasında kurulan Longines’in uzmanlığı gelenek, zarafet ve performans üzerine inşa edilmiştir.  İsviçreli saat markası, dünya spor şampiyonalarının Resmi Zaman Tutucusu ve Uluslararası Spor Federasyonlarının iş ortağı olarak uzun yıllara dayanan deneyimiyle spor dünyasıyla güçlü ve uzun soluklu ilişkiler kurmuştur. Saatlerinin zarafetiyle tanınan Longines, dünyanın önde gelen saat üreticisi Swatch Group Ltd’nin bir üyesidir. Longines markası, kanatlı kum saati amblemiyle 150’den fazla ülkede faaliyet göstermektedir.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ofis Çalışanlarını Bekleyen Gizli Tehdit

Günümüzde bilgisayar ve akıllı cihazların yoğun kullanımı, kas, bağ ve tendon gibi yumuşak dokularda çeşitli rahatsızlıklara yol açıyor. Özellikle uzun süreli fare kullanımı, el ve bileklerde tekrarlayan hareketler nedeniyle yumuşak doku hasarlarına neden olabilir. Ofis çalışanları arasında sıkça rastlanan bu rahatsızlıklar, çalışma ortamının ergonomik düzenlemeleri ve doğru ekipman kullanımı ile önlenebilir. Çakmak Erdem Hastanesi’nde görev yapan Fizik Tedavisi ve Rehabilitasyon Prof. Dr. Hasan Dursun, çalışma ve yaşam şartlarının ergonomik ilkelere göre düzenlenmesinin, kümülatif travmalara bağlı yumuşak doku hasarlarının azaltılmasında önemli olduğunu vurguluyor. 

Yumuşak doku nedir?

Yumuşak dokuların önemine dikkat çekilmesi gerektiğini belirten Dursun, dokular beceri gerektiren ince veya kuvvet gerektiren kaba hareketleri sağlar, denge ve postürü korurlar. İster hareket edelim, isterse hareketsiz duralım, bu dokular sürekli bir gerilim ve stres altındadırlar. Bu nedenle sıklıkla yaralanırlar. Bu yaralanmalar genellikle ağrılıdır. Eklem ağrıları daha çok bu dokuların yaralanmalarından kaynaklanır ve “romatizma” terimi de genellikle bu yaralanmaları tanımlamak için kullanılır.

‘Yumuşak doku’ dendiğinde eklemlerin çevresindeki dokular anlaşılır. Bu dokular ve görevleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

  • Kas (adale): Kısalıp uzayarak eklemleri hareket ettirir.
  • Fasya (kas kılıfları ve cilt altı doku): Kasları sararak birbirine ve deriye bağlar.
  • Tendon (kiriş): Kası kemiğe bağlar, gerilimi kemiğe aktarır.
  • Ligament (bağ): İki kemiği birbirine bağlar.
  • Aponevroz ve retinakulum: Tendona veya ligamente benzer fasya.
  • Kapsül: Eklem boşluğunu çevreler ve kemikleri birbirine bağlar. Ligamente benzer.
  • Bursa (kese): Kemik ve tendon arasında bulunan yastıklar, tendonu sürtünmeye ve sıkışmaya karşı korur.
  • Periferik sinir ve sinir kökleri: Duyu ve hareketle ilgili sinyalleri ileten kablolar.

 

Yumuşak dokular neden veya nasıl yaralanırlar?

Yaralanmanın nedeni bezen yüksekten atlamak veya çok ağır bir cismi kaldırmak gibi zorlu aktiviteler olabilir. Aşırı zorlanmaya bağlı ağrılar aniden veya kısa bir süre içinde ortaya çıkar ve nedeni tahmin edilebilir. Diğer yandan oldukça hafif ve yorucu olmayan aktiviteleri çok sık tekrarlamak, uzun süre devam ettirmek veya uzun süre hareketsiz kalmak da bu dokuların yaralanmasına neden olabilir. Bu durumda ağrının nedeni fark edilemeyebilir. Yumuşak dokular metabolik veya sistemik hastalıklardan (iltihaplı eklem romatizmaları, diyabet, vitamin/mineral eksiklikleri gibi) olumsuz etkilenebilirler. Ancak bu durumların başka belirti ve bulguları da vardır.

Yumuşak doku yaralanmaları nasıl anlaşılır?

Yumuşak doku yaralanmaları genellikle muayene ile anlaşılabilir. Ağrı bu konuda yol göstericidir. Ancak muayene bulguları kafa karıştırıcı olabilir. Şüphe varsa manyetik rezonans görüntüleme (MRI) veya ultrasonografi (US) gerekir. Bazen kan tetkiki de gerekebilir.

Yumuşak doku yaralanmaları en sık nerelerde görülür?

Eğer bir eklemde ağrı varsa, genellikle yumuşak doku yaralanmasından söz edilebilir. Yaralanma herhangi bir bölgede olabilir ve yumuşak dokulardan herhangi birini veya birkaçını etkileyebilir. Ancak yaşam şekline, yapılan işe ve yaşa bağlı olarak bazı bölgelerde yaralanma daha sıktır. Mesela bilgisayar kullananlarda, el-el bileği, dirsek ve omuz, boyun ve sırt ağrıları daha sık görülür. Ayakta çalışanlarda ve ağırlık kaldıranlarda ise bel, kalça, diz ağrıları daha sıktır.

Yumuşak doku yaralanmalarında ne yapılmalıdır?

Prof. Dr. Hasan Dursun’a göre; bu yaralanmalar lokal ağrı, enflamasyon, dejenerasyon ve işlev bozukluğu gösteren klinik tablolar. Genellikle aşırı kullanım veya zorlamadan kaynaklanırlar. Yumuşak doku yaralanmasından şüphe edilen bir hastada tedaviye laboratuvar veya radyolojik bir testten önce öncelikle aşağıdaki işlemler yapılarak başlanabilir:

Ağrıyı arttıran faktörlerden kaçınmak: Ağrının oluşmasından önceki olaylar ve aktiviteler, ağrının nüksetmesine de neden olabilir. Yanlış istirahat, oturma ya da çalışma pozisyonu varsa düzeltilmeli, işten kaynaklanan gerinim, yeni bir hobi veya tekrarlayan zorlu görevler varsa yük azaltılmalıdır, yapısal bozukluklar (örn. düz taban veya iri göğüsler) varsa düzeltilmeli, eklemleri koruma yöntemleri tavsiye edilmelidir.

Hastalığın ne olduğunu açıklamak: Romatoid artrit veya kanser gibi daha ciddi hastalıklar yerine yumuşak doku yaralanması olduğunu söylemek hastayı rahatlatır. Ayrıca problemlerinin “gerçek” olduğunu ve tedavi edilebileceğini bilmek hastanın endişesini giderebilir.

Ağrıyı tedavi etmek: Ağrı, kas spazmını teşvik edebilir, artan ağrı ve spazm kısır döngüsüne yol açabilir. Akut yaralanmalarda RICE rejimi yararlı olabilir:

  • Rest- İstirahat
  • Ice- Buz tatbiki
  • Compression- Yaralı dokunun sıkıştırılması
  • Elevation- Yaralanan dokunun askıya alınması
  • Bunlara ek olarak antiromatizmal ilaç ve kremler kullanılabilir. Eğer basit önlemler yeterli olmamışsa, etkilenen bölgeye bir kortizon ve lokal anestetik karışımı enjekte etmek yararlı olabilir. Akupunktur, ağrıyı hafifletmek için kullanılan başka bir yöntemdir. Ancak klinik değeri tartışmalı olabilir. Botulinum toksin enjeksiyonları, daha ucuz ajanların enjeksiyonundan üstün değildir.
  • Olay yeni ise ilk muayenede, ev programı şeklinde bir fizik tedavi ve egzersiz programı verilmelidir. Aerobik egzersizler, kuvvet antrenmanı ve germe programını birleştiren bir tedavi programı önerilmelidir.
  • Kronik yaralanmalarda bir fizik tedavi merkezinde formal bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı gerekir. Tedavi programının esası yine uygun bir egzersiz programıdır. Ancak aşağıdaki ajanlar yaralı dokunun iyileşmesine katkıda bulunabilir:
    • Yüzeyel sıcak veya soğuk (Hotpack, infraruj, kriyoterapi gibi)
    • Diatermi (terapötik US, Hilterapi, kısa dalga, radar, manyetik alan tedavisi gibi)
    • Elektroterapi (Alçak ve orta frekanslı alternatif akımlar, galvanik akım)

Lokal kortizon ve lokal aneljezik enjeksiyonu kronik yaralanmalarda da etkili olabilir. Ayrıca bu hastalarda proloterapi, ozon enjeksiyonu, PRP (plateletten zengin plazma) enjeksiyonu gibi yöntemler de denenebilir.

Ameliyat ne zaman gerekir?

Yumuşak doku yaralanmalarının tedavisinde genellikle ameliyatsız yöntemler tercih edilse de bazı durumlarda cerrahi müdahale kaçınılmaz olabiliyor. Konuyla ilgili bilgi veren Çakmak Erdem Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Hasan Dursun, yumuşak doku yaralanmalarında cerrahi müdahalenin ne zaman gerekli olabileceğini şu sözlerle açıkladı: “Bazı durumlarda, baskı altında sıkışan dokuyu rahatlatmak veya tamamen kopmuş bir dokuyu onarmak için ameliyat gerekebilir. Cerrahi müdahale bazen ilk tedavi yöntemi olabilir ya da acil durumlarda kaçınılmaz hale gelebilir. Ancak çoğu hastada ameliyatsız yöntemler etkili sonuçlar verir ve cerrahi seçenek, yalnızca bu tedavilerden fayda görmeyen hastalar için değerlendirilmelidir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

NKT Oyun Yazma Programı ana seçkisi belli oldu

Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun 2024 Oyun Yazma Programı’nda, ana seçki için eserler belirlendi. Atölye sürecinden geçen dört oyun; kitap olarak basılarak, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde yazarlarına takdim edilecek.

Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun, oyun yazarlığını teşvik etmek ve yerli tiyatro repertuvarına nitelikli eserler kazandırmak amacıyla düzenlediği Oyun Yazma Programı 2024 kapsamında, yürütülen atölye süreci tamamlandı ve ana seçkiye giren oyunlar belirlendi. Geçen yılın Nisan ayında başlayan ve büyük ilgi gören programda, ön seçkiden geçen dört taslak metin, yoğun bir atölye sürecini ardından ana seçkiye yükseldi.
Prof. Dr. Tülin Sağlam, Doç. Dr. Süreyya Karacabey, Dr. Öğr. Üyesi Banu Çakmak ve Kazım Güçlü’den oluşan jüri tarafından değerlendirilen 55 başvuru arasından seçilen dört eser, Doç. Dr. Süreyya Karacabey’in yürütücülüğünde gerçekleşen atölyelerde Nilüfer Kent Tiyatrosu oyuncularıyla buluştu. Oyunların okunup tartışıldığı, karşılıklı fikir alışverişlerinin yapıldığı atölye çalışmalarıyla metinler geliştirilerek, son haline getirildi.
Nilüfer Kent Tiyatrosu Oyun Yazma Programı 2024 Ana Seçkisi’ne; Fulden Aytaç’ın “Bugün Bugün”, Meltem Uzunkaya’nın “Düşmüşler Evi”, Salihcan Sezer’in “Galeyan” ve Kadir Samet Karaman’ın “Godot 2.0” isimli eserleri seçildi.
27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde düzenlenecek etkinlikte, Nilüfer Belediyesi’nin desteğiyle basılacak bu dört oyunun kitapları, yazarlarına hediye edilecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

5 Oscar Adaylığına Sahip Michelle Williams’ın Başrolünde Olduğu Mini Dizi ‘Dying for Sex’, Tüm Bölümleriyle 4 Nisan’dan İtibaren Disney+’ta!

Molly ile tanışın; 4. evre meme kanseri teşhisiyle yüzleştiğinde sebze suyu içmek, yogaya başlamak veya destek grubuna katılmak yerine radikal bir hamlede bulunup 15 yıllık eşini terk ederek flört uygulaması indiriyor ve aşk ile cinselliği yeniden keşfediyor. En yakın arkadaşı Nikki ile birlikte Wondery adlı bir podcast kanalı açan ve tüm deneyimlerini paylaşan Molly, yepyeni bir serüvene atılarak büyük bir cesaret sergiliyor. 

 

Son olarak ‘Fosse/Verdon’ adlı mini diziyle yine Disney+’taki yerini alan 5 kez Oscar’a aday gösterilen başarılı oyuncu Michelle Williams, Molly karakterinin ilham verici öyküsünü izleyicilerle buluşturacak olan ‘Dying For Sex’le platforma geri dönüyor. Kim Rosenstock Elizabeth Meriwether tarafından yaratılan ve 8 bölümden oluşan mini dizide Molly olarak izleyeceğimiz Williams, Emmy ve Altın Küre ödüllerine göz kırpan bir performansla izleyici karşısına çıkıyor. 

 

Molly’nin yaşamındaki kırılma anından sonraki cesaret verici hamleleri, Nikki ile olan dostluğu, sadece benzer süreci deneyimleyip atlatmayı başarmış olan kadınları değil; dostluk, aşk, cinsellik, kadın-erkek ilişkileri ve gündelik hayata bakış açısı yönünden tüm izleyicileri derinden etkileyecek. 

 

‘Dying For Sex’te Williams’a Jenny Slate, Emmy ödüllü Jay Duplass, Emmy adayı Rob Delaney, Kelvin YU, David Rasche, Esco Jouléy ve Oscar ödüllü oyuncu Sissy Spacek eşlik ediyor. 8 bölümlük mini dizinin tüm bölümleri 4 Nisan’dan itibaren Disney+’ta seyredilebilecek. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı