Yıllık arşivler: 2025

Örgü Tutkunu Kadınlar Bu Festivali Çok Sevecek

Gölcük Belediyesi; 11-12 Şubat tarihlerinde Kavaklı Kongre Sarayı’nda düzenlenecek olan Örgü Festivali ile el emeği ve hayal gücünün buluştuğu büyük bir etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

 

Gölcük Belediyesi, el emeği ve hayal gücünün buluştuğu büyük bir etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 11-12 Şubat tarihlerinde, Kavaklı Kongre Sarayı’nda düzenlenecek olan Örgü Festivali’nde katılımcılar ve ziyaretçiler; kendi malzemeleri ile katılarak hünerlerini sergileyebilecek. Festival boyunca GÖLMEK ile gönüllü eğitmenler, farklı teknik ve modellerin tanıtıldığı atölyelerde katılımcılara kapsamlı bilgiler sunacak.

 

BU FESTİVALDE HAYAL GÜCÜNÜN SINIRI YOK

Örgü Festivali’nde düzenlenecek yarışmalar, defileler ve sergiler de renkli görüntülere sahne olacak. Hayal gücünün sınırlarının olmadığı festivalde örgü ile üretilen ürünlerin sergilenerek; hem görsel bir şölen yaşanacak hem de katılımcılar birbirleriyle fikir alışverişinde bulunma fırsatı yakalayacak.

 

EL SANATLARININ YAYGINLAŞMASINA KATKI SUNULACAK

Örgüye ilgi duyan herkesin davetli olduğu bu festival, hem el sanatlarını yaygınlaştırmayı hem de kadınların el emeğini destekleyerek sosyalleşmesine olanak sağlamayı hedefliyor. Örgü meraklıları, iki gün boyunca renkli ve keyifli atölyelerde deneyimlerini paylaşacak, yeni teknikler öğrenip zanaatlarını geliştirecekler.

 

KÜLTÜR SANAT KENTİ GÖLCÜK

Etkinlik ile geleneksel el sanatlarını yaşatmayı ve gelecek nesillere aktarmayı amaçlayan Gölcük Belediyesi, ilçedeki kültür-sanat faaliyetlerine önemli bir katkı sunacak.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Longines, ACE OF M.I.C.E. Awards ‘En İyi Halkla İlişkiler Etkinliği’ Kategorisinde Ödül Kazandı

İsviçreli lüks saat markası Longines, köklü tarihini tanıttığı Longines Heritage Conference etkinlikleriyle 22si düzenlenen ACE OF M.I.C.E. Awards kapsamında “En İyi Halkla İlişkiler Etkinliği” kategorisinde ödüle layık görüldü.

1832 yılında kurulan ve iki asırlık zengin bir geçmişe sahip olan Longines, İstanbul ve İzmir’de gerçekleştirdiği miras konferanslarıyla marka dostlarına unutulmaz bir deneyim sundu. Longines Marka Direktörü Özlem Kıroğlu Geylan’ın ev sahipliğinde düzenlenen bu etkinliklerde, Longines Marka Miras Departmanı Direktörü Daniel Hug, markanın tarihindeki önemli dönüm noktalarını ve saatçilikteki öncülüklerini paylaştı.

Etkinliğin başarısına dair konuşan Longines Marka Direktörü Özlem Kıroğlu Geylan duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Longines Heritage Conference ile 1832 yılında kurulan markamızın tarihte attığı birçok öncü adımı paylaşma fırsatı bulduk. Bu zengin mirası marka dostlarımızla böylesine görkemli davetlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Emeklerimizin karşılığını böyle prestijli bir ödülle almak ise bizler için ayrıca gurur verici.”

Longines’in PR çalışmalarını yürüten Bizce İletişim’in CEO’su Esra Dalgıç, şu ifadeleri kullandı: “Böylesine köklü bir tarihe sahip bir marka ile çalışıyor olmak bizim için büyük bir şans. Etkinliği organize ederken hepimiz büyük bir heyecanla çalıştık ve başarılı bir sonuç elde edeceğimizden emindik. Bugün bu ödülü almış olmak, Longines gibi bir marka ile uyum içinde çalışmamızın bir göstergesi ve bizler için büyük bir gurur kaynağıdır.”

Longines, 1832’den beri İsviçre’nin Saint-Imier kentinde faaliyet göstermektedir. Saat işçiliğindeki uzmanlığı, geleneğe, zarafete ve performansa olan güçlü bağlılığını yansıtır. Çok uzun yıllardır dünya şampiyonalarının resmi zaman tutucusu olan ve uluslararası spor federasyonlarıyla işbirlikleri gerçekleştiren Longines, spor dünyasıyla uzun yıllara dayanan sağlam ve uzun soluklu ilişkiler kurmuştur. Saatlerinin zarafetiyle tanınan Longines, dünyanın önde gelen saat üreticisi The Swatch Group ailesinin bir üyesidir. Kanatlı kum saati logosu taşıyan Longines’in 150’yi aşkın ülkede satış noktaları bulunmaktadır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

BAŞKAN “Ev Hapsi”nin çekimleri başladı!

Oktay Kaynarca’nın başrolde olduğu BAŞKAN “Ev Hapsi”nde siyasi drama kara mizahla buluşuyor!

Oktay Kaynarca’nın başrolünü üstlendiği, ev hapsine mahkûm edilen bir belediye başkanının hikâyesini konu alan “BAŞKAN: Ev Hapsi” dizisinin çekimlerine başlandı. Kadrosu ve öyküsüyle merak uyandıran diziden ilk kareler de yayınlandı. Yakında GAİN izleyicisiyle buluşacak dizi, ihanet ve entrikalarla dolu bir dünyada, “Kim dost, kim düşman” sorusuna yanıt arıyor.

GAİN’in yeni dizisi “BAŞKAN: Ev Hapsi”nin çekimlerine başlandı. Kara mizah unsurları barındıran siyasi drama türündeki “BAŞKAN: Ev Hapsi”, iddialı oyuncu kadrosu, etkileyici senaryosu ve çok katmanlı hikâyesiyle 2025’in en çok konuşulan dizilerinden biri olmaya aday!

Oktay Kaynarca’nın başrolünde olduğu dizide ünlü oyuncuya Rojda Demirer, Kadriye Kenter, Hakan Boyav, İpek Çiçek, Hakan Karsak, Çiğdem Batur, Ziya Kürküt, Egemen Uysal, Gizem Terzi ile Mustafa Alabora gibi başarılı isimler eşlik ediyor. KYN Yapım imzalı “BAŞKAN: Ev Hapsi”nin senaryosunu Ercan Mehmet Erdem kaleme alırken yönetmenliğini ise Mustafa Şevki Doğan üstleniyor.

İstanbul’da bir ilçe belediye başkanı olan Aziz Saygın, yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla tutuklanır ve soruşturma sürecini ev hapsinde tamamlamasına karar verilir. Ancak bu durum Aziz Saygın için bir son değil, siyasetin ve aile içindeki oyunların başlangıcıdır. Hem itibarını geri kazanmak hem de ailesiyle kopan bağlarını onarmak için zorlu bir savaşa giren Aziz Saygın, siyasetin ve aile hayatının kirli gerçekleriyle yüzleşirken, adalet ve etik kavramlarını sorgulamak zorunda kalacaktır.

“BAŞKAN: Ev Hapsi” yakında sadece GAİN’de!

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Cem Özer’den şaşılacak performans

Yapımını Diopter Film, Ubay Film Yapım ve Net Sanat’ın üstlendiği aksiyon dolu devam filmi “Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi” vizyon için gün sayıyor. Yönetmen koltuğunda Uğur Bayraktar’ın oturduğu film, ilk yapımıyla büyük beğeni toplayan serinin devamı olarak 7 Şubat‘ta sevenleriyle buluşacak.

Başrolünde Ufuk Bayraktar’ın yer aldığı ve zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken “Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi” filminin kötü karakteri Cem Özer, rolüyle sevenlerini şaşırttı. Genellikle iyi karakterleri canlandıran usta isim, bu filmde karanlık bir karaktere dönüş yaparak izleyicileri şaşırtacak bir performans sergiledi. Özer’in canlandırdığı Adnan karakteri, kötülükleriyle Cevahir’in (Ufuk Bayraktar) hayatını altüst edecek. Özer’in bu beklenmedik performansı, filmin en çok konuşulan anlarından biri olmaya aday oldu.

“Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi” filminde Ufuk Bayraktar’a, Reha Özcan, Cem Özer, Yıldıray Şahinler, Ergül Miray Şahin, Recep Çavdar, Yüksel Arıcı, Bora Karakul, Sabahattin Yakut, Gizem Erdem, Serkan Genç, Umut Oğuz, Süleyman Kadim Kabaali, Arın Kuşaksızoğlu, Kadir Toprak Karaman, Pınar Şenol, Ebru Karanfilci, Şükrü Yıldız, Şenol Önder, Emre Ertunç, Önder Yalçın, Selim Güler, Ömer Sina Bayraktar, Deniz Felder, Sinan Çağala, Charles Carroll, Scott Wells ve Michel Qissi gibi birçok başarılı oyuncu eşlik ediyor.

2025 yılının en iddialı projesi Dayı 2: Bir Adamın Hikayesi” oldu.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Masa başında çalışan kadınlar en çok boyun ağrısından şikayetçi…

Özellikle kadınlarda sık rastlanan boyun ağrılarının, masa başı çalışma koşullarıyla doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çeken Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, “Masa başı çalışırken çoğu zaman sağlıklı postür kaybedilir, sırt kambur, baş önde bir duruş gelişir. Sadece bu pozisyonda çalışmanın bile yaşam kalitesini olumsuz etkilediği saptanmıştır.” dedi. Miyofasiyal ağrı sendromu ve karpal tünel sendromu gibi rahatsızlıkların da uzun süreli aynı pozisyonda çalışmaktan kaynaklandığına vurgu yapan Prof. Dr. Nihal Özaras, basit ergonomik düzenlemeler ve düzenli egzersizlerle bu sorunların önüne geçmenin mümkün olduğunu söyledi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, ofis çalışanlarının en sık karşılaştığı kas ve iskelet sistemi hastalıkları hakkında bilgi verdi.

Masa başında kaybedilen postür gelecekte ciddi problemlere neden olabilir!

Kas iskelet sistemi rahatsızlıklarının doktora en sık başvurma nedenleri arasında yer aldığına dikkat çeken Prof. Dr. Nihal Özaras, “Kas iskelet sistemi rahatsızlıkları ofis çalışanlarında da sıklıkla görülür. Bu rahatsızlıklar yaşam kalitesini bozar, iş yaşamında verimliliği olumsuz etkiler ve iş gücü kaybına neden olur.” dedi.

Boyun ağrıları, sırt/bel ağrıları, omuz, kol ve el bileği/el ağrılarının ofis çalışanlarında en sık görülen kas iskelet sistemi yakınmaları olduğunu dile getiren Prof. Dr. Nihal Özaras, “Boyun ağrıları özellikle masa başı çalışanlarda ve bilgisayar kullananlarda çok sık görülür. Kadınlarda daha sık olduğu bildirilmiştir. Masa başı çalışırken çoğu zaman sağlıklı postür kaybedilir, sırt kambur, baş önde bir duruş gelişir. Sadece bu pozisyonda çalışmanın bile yaşam kalitesini olumsuz etkilediği saptanmıştır. Ayrıca bu şekilde uzun süre çalışan kişilerin gelecekte ciddi problemlere maruz kalabileceği düşünülmektedir.” şeklinde konuştu.

Tekrarlayan hareketler ağrı oluşumu için risk faktörü… 

Ofis çalışanlarında görülen bir diğer rahatsızlığın da miyofasiyal ağrı sendromu olduğunu aktaran Prof. Dr. Nihal Özaras, “Aynı  hareketlerin tekrar tekrar yapılması, aynı pozisyonda uzun süre kalınması ile gelişir. Kasların uzun süre kasılı kalması kanlanmayı bozar, buna bağlı olarak kasların içinde sert bantlar ve ağrılı tetik noktalar oluşur. Çalışırken sık sık pozisyon değiştirmek ve bazı basit egzersizleri yapmak bu hastalığın gelişimini engeller.” dedi.

Omuz bölgesindeki ağrıların da ofis çalışanlarında oldukça yaygın olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Nihal Özaras, şöyle devam etti:

“Ağır klasörler ve benzeri cisimleri omuz seviyesinin üstünde bir yüksekliğe kaldırmak en önemli risk faktörü olarak bildirilmiştir. Tek bir büyük yaralanmadan çok, tekrarlayan hareketlerin oluşturduğu kümülatif travmanın omuz problemlerinde önemli olduğu düşünülmektedir. Basit ergonomik düzenlemeler ile risk faktörleri ortadan kaldırılabilir.”

“Fizik tedavi yöntemleri karpal tünel tedavisinde oldukça etkili…” 

Karpal tünel sendromu da ofis çalışanlarında sık görüldüğünü ifade eden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, “El parmaklarının sinirsel beslenmesini sağlayan median sinir el bileğinde karpal tünelden adı verilen bir alandan geçer. El bileğinin sık hareketleri median sinirin bu alanda sıkışmasına neden olur ve ilk 3 parmakta ağrı, uyuşma, yanma, karıncalanma şikayetleri ile seyreden karpal tünel sendromu ortaya çıkar. Şikayetler gün içinde el bileğinin yoğun kullanımı ile artar ve çalışmayı zorlaştırır. Fizik tedavi yöntemleri bu hastalığın tedavisinde oldukça etkilidir.” bilgisini paylaşarak sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Aktivite ve Eğlence Dolu Sömestr Tatili Şile Gönen Hotel’de başlıyor

Şehrin yoğun temposundan uzaklaşıp ailenizle birlikte unutulmaz bir tatil deneyimi yaşamak ister misiniz? İstanbul’un hemen yanı başında, kolay ulaşılabilir konumuyla Şile Gönen Hotel, modern mimarisi ve huzur dolu atmosferiyle bambaşka bir dünyaya davet ediyor.

Doğayla iç içe vakit geçirebileceğiniz özel aktiviteler ve çocuklar için tasarlanmış eğlenceli programlarla hem sizin hem de sevdiklerinizin tatil keyfi ikiye katlanacak. Şile’nin büyüleyici doğasında, bambaşka deneyimler için hazır olun! Kolay ulaşılabilir konumu sayesinde yolculuk stresini geride bırakın, tatilin keyfini doyasıya çıkarın.
 
Şile Gönen Hotel, misafirlerine doğanın kalbinde deniz havasını soluyarak keyifli yürüyüşlere çıkabilecekleri, yerel pazarların renkli atmosferini keşfedebilecekleri eşsiz bir tatil deneyimi sunuyor. Özenle planlanmış özel sömestr paketi ise tatil keyfinizi ikiye katlıyor.
 
Sömestr Tatiline Özel Avantajlar
 
Şile Gönen Hotel’in “4 Gece Kal, 3 Gece Öde” kampanyası ile deniz manzaralı odalarda eşsiz bir tatil fırsatı sizi bekliyor. Tatilinize zengin sabah kahvaltıları ve lezzetli akşam yemekleri eşlik ederken, 0-12 yaş arası çocuklar ücretsiz konaklama ayrıcalığından faydalanıyor. Minik misafirler özel sinema gösterimleri ve eğlenceli aktiviteler ile hayallerindeki tatili yaşama fırsatını yakalıyor. Siz ise deniz suyu ile doldurulmuş kapalı ısıtmalı havuzda dinlenebilir, ses yalıtımlı odalarda huzurun tadını çıkarabilir ve World Luxury Spa Awards ödüllü Qualia Wellness & Spa’da kendinizi yenileyebilirsiniz.
 
Doğayla iç içe vakit geçirmek isteyenler için Şile Gönen Hotel, çeşitli aktivitelerle zenginleştirilmiş unutulmaz bir sömestr tatili sunuyor. Hotelin hemen karşısında, yürüme mesafesindeki Şile Spor Akademisi, 6-12 yaş grubu çocuklar için voleybol, basketbol, tekvando, jimnastik ve rafting dersleriyle eğlenceli ve öğretici bir deneyim sağlıyor. Yetişkinler ise her Cuma, otelden alınarak özel trekking hocaları eşliğinde düzenlenen doğa yürüyüşlerine katılabiliyor
 
Bunun yanı sıra, Şile Gönen Hotel’e sadece 10 dakika uzaklıktaki King Çiftliği, doğayla baş başa zaman geçirmek isteyenler için ideal bir seçenek. Sömestr boyunca ücretsiz shuttle hizmetiyle kolayca ulaşılabilen bu özel çiftlik, ahşap dekorasyonu ve doğal yaşamı koruma hassasiyetiyle dikkat çekiyor. Çiftlikte hayvan dostları ziyaret edebilir, ata binebilir ya da ATV ile safarilere katılarak unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz. Üstelik Şile Gönen Hotel misafirlerine %15 özel indirim ayrıcalığı sunuluyor.
 
Şile Gönen Hotel, her detayı titizlikle düşünülmüş odaları, güler yüzlü hizmet anlayışı ve doğayla iç içe atmosferiyle sizi ve ailenizi huzurun kucağına davet ediyor. Hayata keyifli bir mola vermek için şimdi rezervasyon yapın, tatilinizi ayrıcalıklarla taçlandırın! Detaylı bilgi ve rezervasyon için silegonen.com adresini ziyaret edebilir ya da sosyal medya hesaplarımızı (@silegonenhotel) takip edebilirsiniz.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Türkiye uyguladığı sıkı para politikasıyla 2025’te pozitif ayrışabilir

Küresel piyasalar gelecek yılın enflasyon ve büyüme dinamiklerine odaklanırken, TCMB’nin sıkı para politikasını sürdürmesi ve enflasyonda kalıcı düşüşün devamıyla birlikte ekonomik istikrarın artacağını söyleyen Hedef Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Namık Kemal Gökalp, 2025 beklentilerini açıkladı.

 

ABD’de başkan değişimi, küresel merkez bankalarının faiz indirim süreçleri ve jeopolitik gelişmelerle birlikte, 2025 yılı finansal piyasalar açısından oldukça hareketli bir yıl olacak. Türkiye adına 2025 yılında ekonomik istikrarın ve öngörülebilirliğin artacağını belirten Hedef Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Namık Kemal Gökalp, yeni yıla ilişkin beklentilerini paylaştı.

 

“ABD’de Donald Trump’ın seçim zaferi ardından yaşanan siyasi geçiş süreci ve özellikle Fransa, Almanya gibi ülkelerde yaşanan politik çalkantılar ABD ekonomisinin Avrupa’ya göre dirençli kalacağını bir kez daha teyit etti. Doların güçlü duruşu özellikle gelişen ülkeler adına baskı yaratma potansiyeli taşısa da Türkiye, sıkı para politikası devamıyla pozitif bir ayrışma yaşayabilir. Burada elbette Fed’in aksiyonları da belirleyici olacak. ABD’de, getirilmesi beklenen tarifeler nedeniyle daha düşük büyüme ve yapışkan enflasyon görülebilir.

 

Diğer bir önemli unsur, Çin’in gidişatı ve ABD’nin Çin’e uygulayacağı politikalar olacak. Çünkü Avrupa düşük büyüme ve yüksek bütçe açıklarıyla boğuşurken Çin de Japonya gibi uzun süreli bir yavaşlama döngüsüne girme tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. 

 

“Yılın ikinci yarısında sermaye girişi hızlanabilir”

 

Yurt içine baktığımızda TCMB son Para Politikası Kurulu toplantısında faiz indirimlerine devam edeceği sinyali verse de sıkı duruşun korunacağı mesajının altını çizerek piyasanın beklentilerinin üzerinde bir şahin bir duruş sergiledi. Bu da ekonomi için enflasyonla mücadelede kararlılık ve TL’de reel değerlenme temasının devamı anlamına geliyor. Bu gelişmeler doğrultusunda Türkiye’nin, gelişen ülkeler içerisinde pozitif ayrışabileceğini düşünüyoruz. 

 

Diğer taraftan Türkiye’ye sermaye girişleri devam ederken, TL’deki cazip getiriyle rezervler güçlü kalmaya devam edecek. Mevcut politika faiz oranını bileşikte yıllık yüzde 64,8 olarak kabul edersek, reel faizimiz yüzde 9,3 ile gelişen ülkelerden oldukça ayrışıyor. Özellikle yılın ikinci yarısından sonra, Merkez Bankası’nın swap kanallarını açması gibi konular da gündeme gelebilir. Bu da Türkiye adına sermaye girişlerinin hızlanması anlamı taşır ve Türk varlıklarına pozitif etki yaratır. Para piyasası fonlarının cazibesi devam ederken hem toparlanan bilançoların etkisi hem de yurt dışından artan ilgiyle birlikte borsa tarafında da yılın ikinci yarısında ciddi bir ivmelenme görebiliriz. 

 

Faiz indirim döngüsü borsaya katalizör olabilir 

 

Tüm bu değerlendirmelerimizin yanında, grup şirketlerimizden İnfo Yatırım’ın 2025 Strateji Raporu da hem yurt içi hem de yurt dışına yönelik önemli bir perspektif çiziyor. 

 

Raporda, küresel merkez bankalarının faiz indirim döngülerine devam edeceği, enflasyon tarafında dengelenme, büyüme tarafında ise yavaşlama görüleceği vurgulanırken, Türkiye için 2025’te yüzde 3 büyüme ve yüzde 28 seviyesinde bir enflasyon öngörülüyor.

 

Ayrıca raporda, Türkiye’de faiz indirim döngüsü ile yüksek faizlerden getiri elde eden yabancı yatırımcıların riskli varlıklara geçişinin hızlanabileceği de aktarılıyor. Bununla beraber, kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışlarının, swap kanallarının açılma beklentisinin, BIST 50’deki açığa satış yasağının kaldırılması ve CDS’te geri çekilme beklentisinin BIST’te katalizör etkisi yaratabileceği vurgusu yapılıyor. Bu kapsamda BIST 100 endeksindeki 2025 yıl sonu hedefi ise 14.500 seviyesi olarak belirtiliyor.’’

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Obezite Tedavisinde Çığır Açan Gelişme: Medikal Yöntemlerle Yeni Dönem

Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla yayılan obezitenin ülkemizdeki görülme oranı yüzde 30’lara ulaştı. Obezite tedavisi denildiğinde akla ilk gelen cerrahi müdahaleler olsa da son dönemde geliştirilen medikal tedaviler de başarılı sonuçlar veriyor. Kimi medikal tedavilerin kilo kaybını yüzde 24’e kadar çıkardığını hatta kimilerinin bariyatrik (obezite) cerrahinin sağladığı kilo kaybına yakın kayıplara ulaşabildiğinin altını çizen Liv Hospital Vadistanbul Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Berçem Ayçiçek, öte yandan bu tedavilerin yan etkilerine dikkati çekerek “Söz konusu riskler konusunda hastaların dikkatlice bilgilendirilmesi ve tedavi sürecinin uzman bir hekim gözetiminde sürdürülmesi gerekiyor” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kalp damar hastalıkları başta olmak üzere çeşitli ciddi rahatsızlıklara neden olan, küresel sağlık sorunu obezitenin görülme sıklığı 1975’ten bu yana üç katına, Türkiye’de ise yüzde 30’lara kadar ulaşmış durumda…Yüksek kalori içeren; işlenmiş, endüstriyel gıda tüketiminin, porsiyon boyutlarının, fiziksel hareketsizliğin, psişik/fiziksel stresin artması obezite oranlarının yükselmesinde önemli rol oynarken; genetik yatkınlığın yanı sıra son yıllarda yapılan araştırmalar da obezitenin nesilden nesle aktarımına sebep olarak “Epigenetik Etki”ye işaret ediyor. Yarattığı sağlık sorunlarına ek olarak sağlık hizmeti harcamalarının da artmasına neden olan obezite, ABD verilerine göre, hekim ziyaretlerinin ve ayakta tedavi masraflarının yüzde 27’sini, yatarak tedavi masraflarının yüzde 46 ve reçeteli ilaç harcamalarının ise yüzde 80’ini oluşturuyor. Buna karşın son yıllarda obezite tedavisinde kullanılan medikal tedavi seçenekleri hızla artıyor. Bu seçeneklerin tedavi başarısını artıran etkin bir yaklaşım olduğunu söyleyen Liv Hospital Vadistanbul Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Berçem Ayçiçek, obezite ilaçlarından beklenenler arasında, dozla ilişkili olarak etkili kilo kaybı sağlamaları, hedeflenen kilonun sürdürülebilirliğini desteklemeleri ve uzun süreli kullanımda güvenilir olmalarının bulunduğunu belirtiyor. Aynı zamanda, bu ilaçların tolerans geliştirmemesi, kötüye kullanım veya bağımlılık riskine neden olmaması gibi özelliklerinin de oldukça önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayçiçek’e göre bu beklentiler, obezite tedavisinde hem etkinlik hem de güvenlik açısından hasta ihtiyaçlarına uygun ideal tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde kritik rol oynuyor.

Kilo kaybını yüzde 24’e kadar artıran ilaçlar mevcut

Obezite tedavisindeki başarı, hastaların kilo kaybı sürecini süreklilikle destekleyen medikal yöntemlerle artırılabiliyor. Küçük oranlardaki kilo kayıplarının (yüzde 5-10) dahi metabolik sağlık üzerinde büyük fark oluşturabileceğini belirten Prof. Dr. Ayçiçek, “Örneğin, semaglutid ve liraglutid gibi GLP-1 reseptör agonistleri, kilo kaybını yüzde 7 ile 17 arasında sağlarken, kan şekeri kontrolü ve kardiyovasküler sağlık üzerinde de olumlu etkiler gösteriyor. GLP-1 reseptör agonistleri, gastrointestinal sistemdeki GLP-1 reseptörlerine bağlanarak, iştahı baskılıyor, mide boşaltımını geciktiriyor ve insülin salgısını artırıyor. Dual agonist ilaçlar dediğimiz ilaçlar, GLP-1 reseptör agonistlerinin yanı sıra başka bir hedefe daha etki ediyor, genellikle GIP (gastrik inhibitör polipeptid) veya GLP-1 kombinasyonunu içeriyor. Tirzepatid bu sınıfta yer alıyor ve klinik araştırmalarda kilo kaybı oranlarını yüzde 20’ye kadar yükselttiği gözlemleniyor. Ayrıca, kardiyovasküler sağlık üzerinde de fayda sağladığı görülüyor. Çok yakın zamanda tedavi seçeneklerimiz arasına girmesini beklediğimiz Triple agonistler, GLP-1, GIP ve glucagon gibi üç reseptör üzerinde etkili olup, kilo kaybı artırıcı etkisi ile şu ana kadar ki medikal tedaviler içinde listenin en üst sırasına yer alacağa benziyor. Retatrutid, bu gruptaki yeni ilaç ve klinik denemelerde (Faz 1-2) oldukça umut verici sonuçlar ortaya koyuyor. Kilo kaybını yüzde 24’e kadar artırdığı gözlemlenen bu ilaç, insülin salgısını artırarak glikoz kontrolünü desteklerken, yağ metabolizmasını da iyileştiriyor” dedi.

Hangi durumlarda GLP-1 reseptör agonistleri kullanılmamalı?

GLP-1 reseptör agonistleri, bazı durumlarda güvenli olmayabiliyor ve kullanılmaması gerekiyor. Bu durumları gebelik, pankreatit öyküsü, medüller tiroid kanseri öyküsü, kolelitiazis (safra taşı), ve ağır böbrek yetmezliği olarak sıralayan Prof. Dr. Ayçiçek, bu tür klinik tabloların, tedavi riskini artırabileceğinden, hastanın durumu dikkatlice değerlendirilerek alternatif tedavi seçeneklerinin tercih edilmesi gerektiğini kaydediyor. GLP-1 ilaçlarının diyabeti olan ve göz problemi yaşamış kişilerde dikkatle kullanılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ayçiçek sözlerine şöyle devam etti: “Kan şekerini hızlı düşürmek, gözdeki sorunları kötüleştirebilir. Bu ilaçlar tedavi için etkili olabilir ama karar verirken hem yararları hem de riskleri iyi değerlendirmek gerekir. Özetle, şu durumda ‘yavaş ve dikkatli ilerlemek’ göz sağlığını korumak için önemlidir. Semaglutid’in, gözde sinir hasarına yol açabilen Non-Arteritik Anterior Ischemic Optic Neuropathy (NAION) riskini artırdığına dair bazı yayınlar mevcut. JAMA’daki çalışmada, bu riskin yüzde 7,5 olduğu bildirilmiş olsa da verilerin güvenilirliği tartışmalı, çünkü gözlemlenen vakalar çok nadir kalıyor. Yaklaşık 16 bin hasta içinde yalnızca 20 vakadan söz ediliyorsa, bu tür nadir yan etkilerin sıklığını ve etkinliğini tam olarak bilmek oldukça zordur. Retrospektif vaka kontrol çalışmaları gibi bu tür araştırmalarda, veri güvenilirliği bazen sorunlu olabilir. Bu tür araştırmalarda, kontrol grubu seçimi ve demografik eşleştirme süreçleri, sonuçları yanıltıcı hale getirebilir. Bu bakımdan uzun dönemli kanıt düzeyi daha yüksek çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikardır.”

Medikal tedaviler cerrahi müdahaleye yakın kilo kaybı sağlıyor

Obezite tedavisinde son yıllarda kullanılan ilaçlar, etkili kilo kaybı sağlama konusunda önemli bir rol oynuyor. Öte yandan bu ilaçların yan etkileri ile ilgili bazı kaygıları gerek doktorların gerekse hastaların dikkatle değerlendirmesi gereken bir konu olduğunu belirten Prof. Dr. Ayçiçek, “Bilimsel çalışmalar, yeni medikal tedavilerin, bariyatrik (obezite) cerrahinin sağladığı kilo kaybına yakın düzeyde olduğuna işaret ediyor. Ancak uzun dönemde gerek bariyatrik cerrahi sonrasında gerekse de medikal tedavilerin uzun süreli kullanımı sonrasında takip ve önlem alınmaz ise mikronütrient eksiklikleri, kas kaybı, psikolojik sorunlar ve kırık riski gibi ciddi bazı yan etkiler meydana gelebiliyor. Örneğin, GLP-1 reseptör agonistlerinin yaygın yan etkileri arasında bulantı, kusma ve karın ağrısı yer alırken, nadiren iskemiye bağlı optik nöropati gibi ciddi komplikasyonlar da görülüyor” diye konuştu. 

Obezite tedavisinde, tedavi başarısını sürdürmek ve yan etkileri en aza indirmek için endokrinolog takibin de gerekli olduğunu savunan Prof. Dr. Ayçiçek, bunun nedenlerini de şöyle sıraladı: “GLP-1 reseptör agonistlerinin kullanımı sırasında doktor, tedaviye uyumu artırabilir, yan etkileri takip edebilir ve komplikasyonları önceden belirleyebilir. Uzun dönemde izlem, tedavi sürecinde oluşabilecek sağlık sorunlarına hızlı müdahale edilmesini sağlar. Sonuç olarak, bu ilaç grubunun obezite tedavisindeki etkileri oldukça umut verici olsa da bu tedavi seçenekleriyle ilgili herhangi bir yan etki riski söz konusu olduğunda, hastaların dikkatlice bilgilendirilmesi ve tedavi sürecinin uzman bir hekim gözetiminde sürdürülmesini gerekli kılıyor.”

Obeziteyi engellemek tedaviden daha avantajlı

Obeziteye ilişkin tedavi seçenekleri artıyor olsa da obezitenin önlenmesi, tedaviye kıyasla çok daha avantajlı olmayı sürdürüyor. Erken yaşlarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılmasının, fiziksel aktivitenin teşvik edilmesinin ve toplumda obezite farkındalığının artırılmasının hastalığın yükünü azaltmada önemli stratejiler olduğunu belirten Prof. Dr. Ayçiçek, “Sağlıklı gıdalara erişimin kolaylaştırılması, okul beslenme programlarının düzenlenmesi ve fiziksel aktiviteyi artırmaya yönelik şehir planlamaları gibi önlemler obeziteyi önleme çabalarının temel taşlarıdır” şeklinde konuştu. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gıda intoleransı anksiyete sebebi

Günümüzde giderek artan sağlık sorunlarının önemli nedenlerinden biri olan gıda intoleransı, sıklıkla gıda alerjisiyle karıştırılabiliyor.

Gıda alerjisinin daha ani ve kısa sürede ortaya çıktığını, gıda intoleransının ise daha uzun süreçte kendini gösterdiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Laboratuvar Hizmetler Koordinatörü ve Klinik Biyokimya Direktörü Doç. Dr. Serkan Tapan, “Gıda hassasiyetinde belirtiler genellikle yavaşça oluşur ve birkaç saat ile birkaç gün arasında seyredebilir. Vücuttaki pek çok sistem bu durumdan etkilenebilir; hatta sinir sisteminin etkilenmesi anksiyeteye bile zemin hazırlayabilir” dedi.

Gıda intoleransı, vücudun bazı gıdalara karşı aşırı hassasiyet göstermesi olarak özetlenebilir. Bu durumun daha çok bir enzimin eksikliği ya da etkisizliğinden kaynaklandığını paylaşan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Laboratuvar Hizmetler Koordinatörü ve Klinik Biyokimya Direktörü Doç. Dr. Serkan Tapan, “Kişinin vücudunun tepki verdiği gıdayı tüketmeye devam etmesi, kronik enflamasyona ve ardından bazı semptomların alevlenmesine neden olabilir. Yumurta beyazı, bezelye, inek sütü, arpa, kazein, maya, agar agar, mısır ve gluten en çok gıda intoleransı gösterilen gıdalar arasında sayılabilir” açıklamasında bulundu.

Geçmeyen yorgunluğun sebebi gıda intoleransı olabilir

Gıda intoleransının sindirim, iskelet ve sinir sistemleri, cilt sağlığı ve metabolizma düzeni üzerinde çeşitli rahatsızlıklara yol açtığını hatırlatan Doç. Dr. Serkan Tapan, “Gıda hassasiyeti sindirim sisteminde karın ağrısı, şişkinlik, gaz, mide bulantısı, ishal veya kabızlığa neden olurken; dermatolojik olarak döküntü, kaşıntı, egzama ve kızarıklığa yol açıyor. Sinir sisteminde ise migren tarzı baş ağrıları, Alzheimer ve anksiyeteye sebep olurken; kas ve iskelet sisteminde eklem ağrıları, iltihaplanma ve kronik yorgunluk olarak ortaya çıkabiliyor. Bunlara ek olarak obezite, diyabet ve haşimato gibi metabolizma hastalıkları da gündeme gelebiliyor. Bu belirtilerin varlığında gıda duyarlılığından şüphelenilmeli ve zaman kaybetmeden bir sağlık uzmanına danışılmalı” önerisinde bulundu. 

Kesin tanı için test önemli

Hastalığın eliminasyon diyeti aracılığıyla teşhis edilebildiğini belirten Tapan, “Bu diyet planı, kişide duyarlılığa sebep olabilecek gıdaların belirli sürelerle beslenme düzeninden çıkartılıp, sonrasında yavaş yavaş tekrar dahil edilerek vücut reaksiyonlarının gözlenmesidir. Bu tür bir diyet, bireylerde hangi yiyeceklerin bahsedilen semptomlara neden olduğunu belirlemeye yardımcı olur” şeklinde konuştu. 

Ancak kesin tanının, ileri teknoloji mikroarray testleriyle konabildiğinin altını çizen Doç. Dr. Serkan Tapan, “Her sağlık merkezinde bulunmayan bu testlerin tecrübeli yerlerde, uzman hekimler kontrolünde yaptırılması kıymetli. Bu testler sayesinde hastadan kan örneği alındıktan sonra ortalama 10 gün içinde kesin sonuca ulaşılabiliyor” açıklamasında bulundu.

 

Tedavide multidisipliner yaklaşım şart

Kronik inflamatuar hastalığı ya da irritabl bağırsak sendromu gibi fonksiyonel sindirim sistemi bozukluğu olan kişilerde gıda intoleransının daha sık görüldüğünü paylaşan Tapan, “Tanı ve tedavide birden fazla uzmanlık alanının iş birliği gerekli. Rahatsızlığın çeşitli boyutları ve etkilerinden dolayı doğru tanı koyabilmek ve etkili tedavi yöntemleri geliştirebilmek için farklı alanlardaki profesyonellerin birlikte çalışması önemli” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Heyecan Dolu Dizi ‘High Potential’ Yeni Bölümleriyle 7 Ocak’tan İtibaren Her Salı FX Ekranlarında!

Heyecan dolu dizi High Potential, yüksek IQ’ya sahip üç çocuklu bekâr bir anne olan Morgan’ın, temizlikçi olarak çalıştığı polis departmanında çözülemeyen bir suçun çözülmesine yardımcı olması ardından, deneyimli dedektif Karadec ile birlikte çalışması için danışman olarak görevlendirilmesini konu alıyor. 

‘High Potential’, yeni bölümleriyle 7 Ocak’tan itibaren her Salı 21.30’da FX ekranlarında devam ediyor.

Dramadan korkuya, animasyondan bilim kurgu ve fantastiğe, polisiyeden aksiyondan ve komediye kadar birçok farklı kategoride yapıma ev sahipliği yapan FX; renkli ve çeşitli bir dünyanın kapılarını aralıyor. FX kanalı; D-Smart, KabloTV, S Sport Plus, Tivibu ve TV+ platformlarından izlenebiliyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı