Yıllık arşivler: 2025

Obezite Tedavisinde Çığır Açan Gelişme: Medikal Yöntemlerle Yeni Dönem

Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla yayılan obezitenin ülkemizdeki görülme oranı yüzde 30’lara ulaştı. Obezite tedavisi denildiğinde akla ilk gelen cerrahi müdahaleler olsa da son dönemde geliştirilen medikal tedaviler de başarılı sonuçlar veriyor. Kimi medikal tedavilerin kilo kaybını yüzde 24’e kadar çıkardığını hatta kimilerinin bariyatrik (obezite) cerrahinin sağladığı kilo kaybına yakın kayıplara ulaşabildiğinin altını çizen Liv Hospital Vadistanbul Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Berçem Ayçiçek, öte yandan bu tedavilerin yan etkilerine dikkati çekerek “Söz konusu riskler konusunda hastaların dikkatlice bilgilendirilmesi ve tedavi sürecinin uzman bir hekim gözetiminde sürdürülmesi gerekiyor” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kalp damar hastalıkları başta olmak üzere çeşitli ciddi rahatsızlıklara neden olan, küresel sağlık sorunu obezitenin görülme sıklığı 1975’ten bu yana üç katına, Türkiye’de ise yüzde 30’lara kadar ulaşmış durumda…Yüksek kalori içeren; işlenmiş, endüstriyel gıda tüketiminin, porsiyon boyutlarının, fiziksel hareketsizliğin, psişik/fiziksel stresin artması obezite oranlarının yükselmesinde önemli rol oynarken; genetik yatkınlığın yanı sıra son yıllarda yapılan araştırmalar da obezitenin nesilden nesle aktarımına sebep olarak “Epigenetik Etki”ye işaret ediyor. Yarattığı sağlık sorunlarına ek olarak sağlık hizmeti harcamalarının da artmasına neden olan obezite, ABD verilerine göre, hekim ziyaretlerinin ve ayakta tedavi masraflarının yüzde 27’sini, yatarak tedavi masraflarının yüzde 46 ve reçeteli ilaç harcamalarının ise yüzde 80’ini oluşturuyor. Buna karşın son yıllarda obezite tedavisinde kullanılan medikal tedavi seçenekleri hızla artıyor. Bu seçeneklerin tedavi başarısını artıran etkin bir yaklaşım olduğunu söyleyen Liv Hospital Vadistanbul Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Berçem Ayçiçek, obezite ilaçlarından beklenenler arasında, dozla ilişkili olarak etkili kilo kaybı sağlamaları, hedeflenen kilonun sürdürülebilirliğini desteklemeleri ve uzun süreli kullanımda güvenilir olmalarının bulunduğunu belirtiyor. Aynı zamanda, bu ilaçların tolerans geliştirmemesi, kötüye kullanım veya bağımlılık riskine neden olmaması gibi özelliklerinin de oldukça önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayçiçek’e göre bu beklentiler, obezite tedavisinde hem etkinlik hem de güvenlik açısından hasta ihtiyaçlarına uygun ideal tedavi seçeneklerinin belirlenmesinde kritik rol oynuyor.

Kilo kaybını yüzde 24’e kadar artıran ilaçlar mevcut

Obezite tedavisindeki başarı, hastaların kilo kaybı sürecini süreklilikle destekleyen medikal yöntemlerle artırılabiliyor. Küçük oranlardaki kilo kayıplarının (yüzde 5-10) dahi metabolik sağlık üzerinde büyük fark oluşturabileceğini belirten Prof. Dr. Ayçiçek, “Örneğin, semaglutid ve liraglutid gibi GLP-1 reseptör agonistleri, kilo kaybını yüzde 7 ile 17 arasında sağlarken, kan şekeri kontrolü ve kardiyovasküler sağlık üzerinde de olumlu etkiler gösteriyor. GLP-1 reseptör agonistleri, gastrointestinal sistemdeki GLP-1 reseptörlerine bağlanarak, iştahı baskılıyor, mide boşaltımını geciktiriyor ve insülin salgısını artırıyor. Dual agonist ilaçlar dediğimiz ilaçlar, GLP-1 reseptör agonistlerinin yanı sıra başka bir hedefe daha etki ediyor, genellikle GIP (gastrik inhibitör polipeptid) veya GLP-1 kombinasyonunu içeriyor. Tirzepatid bu sınıfta yer alıyor ve klinik araştırmalarda kilo kaybı oranlarını yüzde 20’ye kadar yükselttiği gözlemleniyor. Ayrıca, kardiyovasküler sağlık üzerinde de fayda sağladığı görülüyor. Çok yakın zamanda tedavi seçeneklerimiz arasına girmesini beklediğimiz Triple agonistler, GLP-1, GIP ve glucagon gibi üç reseptör üzerinde etkili olup, kilo kaybı artırıcı etkisi ile şu ana kadar ki medikal tedaviler içinde listenin en üst sırasına yer alacağa benziyor. Retatrutid, bu gruptaki yeni ilaç ve klinik denemelerde (Faz 1-2) oldukça umut verici sonuçlar ortaya koyuyor. Kilo kaybını yüzde 24’e kadar artırdığı gözlemlenen bu ilaç, insülin salgısını artırarak glikoz kontrolünü desteklerken, yağ metabolizmasını da iyileştiriyor” dedi.

Hangi durumlarda GLP-1 reseptör agonistleri kullanılmamalı?

GLP-1 reseptör agonistleri, bazı durumlarda güvenli olmayabiliyor ve kullanılmaması gerekiyor. Bu durumları gebelik, pankreatit öyküsü, medüller tiroid kanseri öyküsü, kolelitiazis (safra taşı), ve ağır böbrek yetmezliği olarak sıralayan Prof. Dr. Ayçiçek, bu tür klinik tabloların, tedavi riskini artırabileceğinden, hastanın durumu dikkatlice değerlendirilerek alternatif tedavi seçeneklerinin tercih edilmesi gerektiğini kaydediyor. GLP-1 ilaçlarının diyabeti olan ve göz problemi yaşamış kişilerde dikkatle kullanılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ayçiçek sözlerine şöyle devam etti: “Kan şekerini hızlı düşürmek, gözdeki sorunları kötüleştirebilir. Bu ilaçlar tedavi için etkili olabilir ama karar verirken hem yararları hem de riskleri iyi değerlendirmek gerekir. Özetle, şu durumda ‘yavaş ve dikkatli ilerlemek’ göz sağlığını korumak için önemlidir. Semaglutid’in, gözde sinir hasarına yol açabilen Non-Arteritik Anterior Ischemic Optic Neuropathy (NAION) riskini artırdığına dair bazı yayınlar mevcut. JAMA’daki çalışmada, bu riskin yüzde 7,5 olduğu bildirilmiş olsa da verilerin güvenilirliği tartışmalı, çünkü gözlemlenen vakalar çok nadir kalıyor. Yaklaşık 16 bin hasta içinde yalnızca 20 vakadan söz ediliyorsa, bu tür nadir yan etkilerin sıklığını ve etkinliğini tam olarak bilmek oldukça zordur. Retrospektif vaka kontrol çalışmaları gibi bu tür araştırmalarda, veri güvenilirliği bazen sorunlu olabilir. Bu tür araştırmalarda, kontrol grubu seçimi ve demografik eşleştirme süreçleri, sonuçları yanıltıcı hale getirebilir. Bu bakımdan uzun dönemli kanıt düzeyi daha yüksek çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikardır.”

Medikal tedaviler cerrahi müdahaleye yakın kilo kaybı sağlıyor

Obezite tedavisinde son yıllarda kullanılan ilaçlar, etkili kilo kaybı sağlama konusunda önemli bir rol oynuyor. Öte yandan bu ilaçların yan etkileri ile ilgili bazı kaygıları gerek doktorların gerekse hastaların dikkatle değerlendirmesi gereken bir konu olduğunu belirten Prof. Dr. Ayçiçek, “Bilimsel çalışmalar, yeni medikal tedavilerin, bariyatrik (obezite) cerrahinin sağladığı kilo kaybına yakın düzeyde olduğuna işaret ediyor. Ancak uzun dönemde gerek bariyatrik cerrahi sonrasında gerekse de medikal tedavilerin uzun süreli kullanımı sonrasında takip ve önlem alınmaz ise mikronütrient eksiklikleri, kas kaybı, psikolojik sorunlar ve kırık riski gibi ciddi bazı yan etkiler meydana gelebiliyor. Örneğin, GLP-1 reseptör agonistlerinin yaygın yan etkileri arasında bulantı, kusma ve karın ağrısı yer alırken, nadiren iskemiye bağlı optik nöropati gibi ciddi komplikasyonlar da görülüyor” diye konuştu. 

Obezite tedavisinde, tedavi başarısını sürdürmek ve yan etkileri en aza indirmek için endokrinolog takibin de gerekli olduğunu savunan Prof. Dr. Ayçiçek, bunun nedenlerini de şöyle sıraladı: “GLP-1 reseptör agonistlerinin kullanımı sırasında doktor, tedaviye uyumu artırabilir, yan etkileri takip edebilir ve komplikasyonları önceden belirleyebilir. Uzun dönemde izlem, tedavi sürecinde oluşabilecek sağlık sorunlarına hızlı müdahale edilmesini sağlar. Sonuç olarak, bu ilaç grubunun obezite tedavisindeki etkileri oldukça umut verici olsa da bu tedavi seçenekleriyle ilgili herhangi bir yan etki riski söz konusu olduğunda, hastaların dikkatlice bilgilendirilmesi ve tedavi sürecinin uzman bir hekim gözetiminde sürdürülmesini gerekli kılıyor.”

Obeziteyi engellemek tedaviden daha avantajlı

Obeziteye ilişkin tedavi seçenekleri artıyor olsa da obezitenin önlenmesi, tedaviye kıyasla çok daha avantajlı olmayı sürdürüyor. Erken yaşlarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılmasının, fiziksel aktivitenin teşvik edilmesinin ve toplumda obezite farkındalığının artırılmasının hastalığın yükünü azaltmada önemli stratejiler olduğunu belirten Prof. Dr. Ayçiçek, “Sağlıklı gıdalara erişimin kolaylaştırılması, okul beslenme programlarının düzenlenmesi ve fiziksel aktiviteyi artırmaya yönelik şehir planlamaları gibi önlemler obeziteyi önleme çabalarının temel taşlarıdır” şeklinde konuştu. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gıda intoleransı anksiyete sebebi

Günümüzde giderek artan sağlık sorunlarının önemli nedenlerinden biri olan gıda intoleransı, sıklıkla gıda alerjisiyle karıştırılabiliyor.

Gıda alerjisinin daha ani ve kısa sürede ortaya çıktığını, gıda intoleransının ise daha uzun süreçte kendini gösterdiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Laboratuvar Hizmetler Koordinatörü ve Klinik Biyokimya Direktörü Doç. Dr. Serkan Tapan, “Gıda hassasiyetinde belirtiler genellikle yavaşça oluşur ve birkaç saat ile birkaç gün arasında seyredebilir. Vücuttaki pek çok sistem bu durumdan etkilenebilir; hatta sinir sisteminin etkilenmesi anksiyeteye bile zemin hazırlayabilir” dedi.

Gıda intoleransı, vücudun bazı gıdalara karşı aşırı hassasiyet göstermesi olarak özetlenebilir. Bu durumun daha çok bir enzimin eksikliği ya da etkisizliğinden kaynaklandığını paylaşan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Laboratuvar Hizmetler Koordinatörü ve Klinik Biyokimya Direktörü Doç. Dr. Serkan Tapan, “Kişinin vücudunun tepki verdiği gıdayı tüketmeye devam etmesi, kronik enflamasyona ve ardından bazı semptomların alevlenmesine neden olabilir. Yumurta beyazı, bezelye, inek sütü, arpa, kazein, maya, agar agar, mısır ve gluten en çok gıda intoleransı gösterilen gıdalar arasında sayılabilir” açıklamasında bulundu.

Geçmeyen yorgunluğun sebebi gıda intoleransı olabilir

Gıda intoleransının sindirim, iskelet ve sinir sistemleri, cilt sağlığı ve metabolizma düzeni üzerinde çeşitli rahatsızlıklara yol açtığını hatırlatan Doç. Dr. Serkan Tapan, “Gıda hassasiyeti sindirim sisteminde karın ağrısı, şişkinlik, gaz, mide bulantısı, ishal veya kabızlığa neden olurken; dermatolojik olarak döküntü, kaşıntı, egzama ve kızarıklığa yol açıyor. Sinir sisteminde ise migren tarzı baş ağrıları, Alzheimer ve anksiyeteye sebep olurken; kas ve iskelet sisteminde eklem ağrıları, iltihaplanma ve kronik yorgunluk olarak ortaya çıkabiliyor. Bunlara ek olarak obezite, diyabet ve haşimato gibi metabolizma hastalıkları da gündeme gelebiliyor. Bu belirtilerin varlığında gıda duyarlılığından şüphelenilmeli ve zaman kaybetmeden bir sağlık uzmanına danışılmalı” önerisinde bulundu. 

Kesin tanı için test önemli

Hastalığın eliminasyon diyeti aracılığıyla teşhis edilebildiğini belirten Tapan, “Bu diyet planı, kişide duyarlılığa sebep olabilecek gıdaların belirli sürelerle beslenme düzeninden çıkartılıp, sonrasında yavaş yavaş tekrar dahil edilerek vücut reaksiyonlarının gözlenmesidir. Bu tür bir diyet, bireylerde hangi yiyeceklerin bahsedilen semptomlara neden olduğunu belirlemeye yardımcı olur” şeklinde konuştu. 

Ancak kesin tanının, ileri teknoloji mikroarray testleriyle konabildiğinin altını çizen Doç. Dr. Serkan Tapan, “Her sağlık merkezinde bulunmayan bu testlerin tecrübeli yerlerde, uzman hekimler kontrolünde yaptırılması kıymetli. Bu testler sayesinde hastadan kan örneği alındıktan sonra ortalama 10 gün içinde kesin sonuca ulaşılabiliyor” açıklamasında bulundu.

 

Tedavide multidisipliner yaklaşım şart

Kronik inflamatuar hastalığı ya da irritabl bağırsak sendromu gibi fonksiyonel sindirim sistemi bozukluğu olan kişilerde gıda intoleransının daha sık görüldüğünü paylaşan Tapan, “Tanı ve tedavide birden fazla uzmanlık alanının iş birliği gerekli. Rahatsızlığın çeşitli boyutları ve etkilerinden dolayı doğru tanı koyabilmek ve etkili tedavi yöntemleri geliştirebilmek için farklı alanlardaki profesyonellerin birlikte çalışması önemli” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Heyecan Dolu Dizi ‘High Potential’ Yeni Bölümleriyle 7 Ocak’tan İtibaren Her Salı FX Ekranlarında!

Heyecan dolu dizi High Potential, yüksek IQ’ya sahip üç çocuklu bekâr bir anne olan Morgan’ın, temizlikçi olarak çalıştığı polis departmanında çözülemeyen bir suçun çözülmesine yardımcı olması ardından, deneyimli dedektif Karadec ile birlikte çalışması için danışman olarak görevlendirilmesini konu alıyor. 

‘High Potential’, yeni bölümleriyle 7 Ocak’tan itibaren her Salı 21.30’da FX ekranlarında devam ediyor.

Dramadan korkuya, animasyondan bilim kurgu ve fantastiğe, polisiyeden aksiyondan ve komediye kadar birçok farklı kategoride yapıma ev sahipliği yapan FX; renkli ve çeşitli bir dünyanın kapılarını aralıyor. FX kanalı; D-Smart, KabloTV, S Sport Plus, Tivibu ve TV+ platformlarından izlenebiliyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Egeli akademisyen beyin hastalıklarının tanı ve tedavisine yönelik inovatif proje ile İspanya’da araştırma yürütecek

Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Akkaya’nın NARNIA (Neurovascular Coupling and Neuronal Infraslow Activity) başlıklı araştırma projesi, Avrupa Birliği tarafından desteklenen ve en rekabetçi ve prestijli fonlarından bir tanesi olan Ufuk Avrupa – Marie Sklodowska Curie Aksiyonları HORIZON-MSCA-2023-PF-01 çağrısı kapsamında desteklenmeye uygun bulundu. Proje ile beyin aktivitesinin sürdürülmesi ve hasarların önlenmesinde önemli rol oynayan serebral otoregülasyon ve nörovasküler eşleşme arasındaki ilişkinin görüntüleme yöntemlerine yenilikçi bir alternatif sunulması amaçlanıyor.

Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Akkaya’yı makamında ağırlayan Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Ege Üniversitesinin en stratejik hedeflerinden olan uluslararasılaşma misyonunda, yurt dışına yönelik gerçekleştirilen projeler önemli bir rol oynuyor. Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Akkaya hocamızın NARNIA başlıklı projesi de bu kapsamda desteklenen uluslararası projelerimiz arasında yerini aldı. Hocamızı ve ekibini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.

“Proje, yeni ufuklar açabilecek potansiyele sahip”

Proje hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Akkaya, “Projemiz kapsamında; beyin aktivitesinin sürdürülmesinde ve geri dönüşü olmayan hasarın önlenmesinde kritik bir rol oynayan serebral otoregülasyon ve nörovasküler eşleşme arasındaki ilişkinin, çoklu-modalite görüntüleme yöntemleriyle yenilikçi bir şekilde gerçekleştirilmesine yönelik araştırmalar yapılacak. Nörogörüntüleme yöntemlerindeki devrim niteliğindeki ilerlemelere rağmen, serebral hemodinami (kan akışı, oksijenlenme, vasküler düzenleme) ile nöronal aktivite arasındaki ilişki ve karşılıklı etkileşimler hakkında hâlâ birçok soru bulunmaktadır. Projemiz ile bu karmaşık ilişkiyi çözmek amacıyla, 32-64 kanallı grafen bazlı çözelti ile kapılı alan etkili transistörler (gSGFET) ve yeni yüksek-yoğunluklu Benek Zıtlık Tomografisi kullanarak yüksek uzamsal-zamansal çözünürlüklü, çok-modlu bir kortikal nöronal aktivite ve hemodinamik görüntüleme sistemi geliştireceğiz. Araştırmamız, nörovasküler bilimlerde üniversitemizin uluslararası iş birliğini güçlendirecek ve dünya çapındaki bilim insanlarına yeni araştırma fırsatları sunacak. Ayrıca, bu araştırma, beyin hastalıklarının anlaşılması ve tedavisinde yeni ufuklar açabilecek potansiyele sahip” dedi.

Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Akkaya, bilimsel çalışmalarını İspanya’nın Barcelona şehrinde bulunan Fotonik Bilimler Enstitüsü’nde (Institute of Photonic Sciences, ICFO) yürütecek.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Rahim Ağzı Kanseri Gençlerde de Artış Gösteriyor

Rahim ağzı (serviks) kanseri, genellikle HPV (Human Papilloma Virus) adı verilen virüs nedeniyle rahim ağzındaki hücrelerin anormal şekilde çoğalması sonucu oluşuyor.

Düzenli pap smear testleri ve HPV aşıları, rahim ağzı kanseri riskini azaltmada önemli rol oynuyor. Erken teşhis önem taşıyor çünkü tedavi şansını artırabiliyor. Doç. Dr. Gökhan Demirayak “Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Farkındalık Ayı” kapsamında “Rahim ağzı kanseri taramaları ve HPV aşılarının önemi” hakkında bilgi verdi.

Belirtiler kanserin evresi ilerledikçe ortaya çıkıyor

Rahim ağzı (serviks) kanseri gelişmemiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanser iken,gelişmiş ülkelerde tarama testleri ve aşılamalar sayesinde 3. sıraya gerilemiştir. Rahim ağzı kanserinin erken evrelerinde belirtiler genellikle belirgin değildir. Ancak hastalık ilerledikçe aşağıdaki belirtiler ortaya çıkabilir:

• Menopoz sonrası dönemde veya cinsel ilişki sırasında görülen kanama

• Cinsel ilişki sırasında ağrı veya rahatsızlık hissi

• Pelvik bölgede sürekli veya geçici ağrı

• Kokulu, kanlı veya renkli vajinal akıntı

Rutin jinekolojik muayenelerini ve tarama testlerini yaptırmayan kadınlarda sıklıkla anormal kanama ve kötü kokulu akıntı şikayetiyle hekime başvurulmakta ve maalesef rahim ağzı kanseri ileri evrelerde saptanmaktadır. İleri evre hastalıklarda büyük cerrahiler, kemoterapi ve radyoterapi tedavileri gerekmekte ve bu süreç hastalar için çoğu zaman oldukça yıpratıcı olmaktadır. Hastalığın evresi ilerledikçe nüks riski de artmaktadır. Bu sebeple her kanser türünde olduğu tarama testleri ve erken teşhis büyük önem taşımaktadır.

Tarama testleri büyük önem taşıyor

Rahim ağzı kanseri taramasında 21 yaşından sonra ya da ilk cinsel ilişkiden 3 yıl sonra başlamak üzere 30 yaşına kadar 3 yılda bir Pap Smear testi, 30 yaşından sonra ise 5 yılda bir Pap Smear ve yüksek riskli Human Papilloma Virus (HPV) DNA testi önerilmektedir. Bu tarama testlerinin amacı kanser öncesi lezyonlar olan CIN2 ve CIN3’ü saptamak ve kansere dönüşmeden önce bu lezyonları içerecek şekilde rahim ağzını LEEP ya da konizasyon adı verilen işlemle çıkarmak ve böylece kanseri önlemektir. Ülkemizde bu tarama testi aile hekimlikleri, Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) be Toplum Sağlığı Merkezleri tarafından yaygın olarak yapılmaktadır. Böylece birçok kadın kanser öncesi aşamada yakalanmakta ve tedavi edilmektedir.

HPV aşıları kanser riskini azaltmada etkili rol oynuyor

Rahim ağzı kanserini önlemede ikinci önemli araç ise HPV aşılarıdır. HPV aşıları, özellikle serviks kanseri riskini azaltmada etkili bir rol oynar. Çünkü serviks kanserinin büyük bir çoğunluğu HPV enfeksiyonlarına bağlı olarak gelişir. 9’lu HPV aşısı ülkemizde uygulanmaktadır. Birçok ülkede rutin aşılama programında yer alan bu aşı maalesef ülkemizde rutin aşılama programında yer almamaktadır. 9-26 yaş aralığındaki tüm kız çocuğu/kadın ve erkeğe önerilmektedir. 15 yaşına kadar 2 doz önerilirken, 15 yaş ve üzerinde toplam 3 doz aşı gerekmektedir. Hekimliğin ana görevlerinden biri hastalıkları oluşmadan önlemektir. Bu sebeple rahim ağzı (serviks) kanseri tarama testleri ve HPV aşılarının mutlaka yaptırılması gerekmektedir.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akbank’ın Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışmaları Uluslararası Düzeyde Örnek Gösterildi

Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi (UNEP FI) ve Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi (UN Women) tarafından oluşturulan 2024 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu’na Türkiye’den dâhil olan tek banka olan Akbank, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi alanlarındaki öncü çalışmalarıyla örnek gösterildi. 

 

Akbank, çalışma grubuna katılan bankaların ortak geliştirdiği, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi ve Kadının Güçlenmesi: Bankalar için Hedef Belirleme Rehberi”nde ‘iyi uygulama örneği’ ile yer alan tek Türk bankası oldu.  Bankanın bu rehberde yer alarak uluslararası düzeyde örnek gösterilmesinde sürdürülebilir finansman, KOBİ destekleri ve uluslararası borçlanma projelerinde kadınları önceliklendiren çalışmaları etkili oldu.

 

Konuya ilişkin yaptığı açıklamada Akbank Genel Müdürü Kaan Gür; “Akbank olarak sürdürülebilirliği sadece çevreyle sınırlamıyor; insanı, toplumu ve hayatın her alanını içine alan kapsamlı bir stratejiyle hareket ediyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi, bu çalışmalarımızın kritik bir parçasını oluşturuyor. Kararlılıkla yürüttüğümüz girişimlerimizin bir sonucu olarak, UNEP FI ve UN Women’ın bu önemli rehberinde Türkiye’den yer alan tek banka olarak hem sektörümüzü hem de ülkemizi uluslararası arenada temsil etmekten büyük bir gurur duyuyoruz” dedi.

 

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu, bankacılıkta toplumsal cinsiyet eşitliğine bütüncül bir bakış geliştirerek, insan kaynaklarından finansal sağlık ve kapsayıcılığa, toplumsal yatırımlardan tedarik zincirine kadar geniş bir yelpazede rehberlik sunma amacıyla bir araya geldi. Grup tarafından hazırlanan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi ve Kadının Güçlenmesi: Bankalar için Hedef Belirleme Rehberi” ise cinsiyete duyarlı liderlik ve işyeri ortamı, portföy dönüşümü, finansal kapsayıcılık ve ekosistem dönüşümü gibi kritik alanlarda finans kurumları için yol haritalarını içeriyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çocuklarda Bağışıklığı Kuvvetlendirmenin 10 Etkili Yolu!

Son günlerde 7’den 70’e soğuk algınlığı ve solunum yolu enfeksiyonları yaygınlaşırken, özellikle çocuklarda mide ve bağırsak enfeksiyonlarına da sık rastlanıyor. Dondurucu soğuklarla birlikte kapalı ve kalabalık ortamlarda geçirilen uzun saatler virüsler ve bakterilerin kolayca ve hızlıca kişiden kişiye bulaşmasına yol açarken, bağışıklık sistemi yeterince güçlü olmayanları yatağa düşürebiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Süheyla Yeldan Vatansever “Son dönemde soğuk algınlığı virüsleri ve bazı bakterilerin neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonlarının yanı sıra mide ve bağırsak enfeksiyonları şikayetleri de oldukça fazla görülüyor. Rotavirüs, Norovirüs, Adenovirüs gibi virüsler ve bazı bakterilerin neden olduğu mide-bağırsak enfeksiyonları (Gastroenterit) ishal, kusma, karın ağrısı, halsizlik, hafif ateş ve sıvı kaybı gibi şikayetlere neden oluyor” diyor. Çocuklarda bağışıklık sisteminin güçlü olmasının, enfeksiyonlardan korunmada son derece önemli olduğunu vurgulayan Dr. Vatansever, çocuklarda bağışıklığı kuvvetlendirmenin ve hastalıklardan korunmanın 10 etkili yolunu anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

  • Bu besinleri tüketmesine özen gösterin

Çocukların abur-cuburdan ve fast-food türü beslenme tarzından, şekerli ve işlenmiş gıdalardan uzak tutulması gerekir. Et, balık, yumurta, baklagiller gibi protein kaynakları bağışıklık hücrelerinin yapımı için önemlidir. Özellikle C vitamini (portakal, mandalina, kivi, brokoli) ve A vitamini (havuç, aspanak) açısından zengin gıdalar tüketilmelidir. Bağırsak sağlığı bağışıklığın yüzde 70’ini etkilediğinden bağırsak sağlığını desteklemek için yoğurt ve kefir gibi fermente gıdaların tüketimi özendirilmelidir. Ceviz ve badem gibi kuruyemişler de beslenmeye dahil edilmelidir. 

  • Yeterli ve kaliteli uyumasına dikkat edin

Uyku sırasında bağışıklık sistemi onarım ve yenilenme süreçlerinden geçer. Çocukların yaşlarına uygun (1-3 yaş: 11-14 saat, 3-6 yaş: 10-13 saat, 6-12 yaş: 9-12 saat) sürelerde uyuması bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde hayati öneme sahiptir. Yetersiz ve kalitesi uyku bağışıklığı zayıflatır. Uyku ortamı karanlık, sessiz ve rahat olmalıdır. 

  • Spora teşvik edin

Fiziksel aktivite, kan dolaşımını artırarak bağışıklık hücrelerinin daha etkin çalışmasını sağlar. Stres seviyesini düşürerek genel sağlığı iyileştirir. Çocukların açık havada oynaması hem fiziksel hem de ruhsal sağlık için faydalıdır. Çocukların günde en az 1 saat açık havada oyun oynaması sağlanmalı, yaşa uygun spor etkinliklerine katılmaları teşvik edilmelidir. 

  • Hijyen kurallarını öğretin

El hijyeni enfeksiyon riskini büyük ölçüde azaltır. Özellikle yemek öncesi, tuvalet sonrası ve dışarıdan geldikten sonra el yıkama alışkanlığı mutlaka kazandırılmalıdır. El hijyeninin sağlanması, gün içerisinde ellerin yüze, gözlere ve ağıza götürülmemesi mikropların vücuda girişini engeller ve enfeksiyon riskini azaltır.  

  • Aşılarını ihmal etmeyin

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Süheyla Yeldan Vatansever “Bağışıklık sistemini hastalıklara karşı hazırlayan en önemli yöntemlerden biri aşıdır. Aşılar, çocukların bağışıklık sistemini belirli hastalıklara karşı hazırlayarak koruma sağlar. Çocukların aşı takvimi düzenli olarak takip edilmeli ve varsa eksik aşılar tamamlanmalıdır. Özellikle grip, zatürre gibi mevsimsel hastalıklara karşı koruyucu aşılar düşünülmelidir” diyor. 

  • Aile içi huzur ve destekleyici ortam sağlayın

Çocukların stresli durumlarda bağışıklık sistemleri zayıflar. Aile içi huzur ve destekleyici bir ortam sağlamak önemlidir. Sanat ve oyun gibi aktivitelerle rahatlamaları teşvik edilebilir. Stresin dozunda yaşandığında kişiyi tehlikelerden korumaya katkı sağladığı ama aşırı stresin sağlığa zarar verdiği öğretilmeli, stresi yönetmeyi öğretmesi konusunda gerekirse uzman desteği alınmalıdır. 

  • Sigara ve kimyasal maddelerin zararlarına karşı bilinçlendirin

Sigara dumanına maruz kalmak, çocukların bağışıklığını zayıflatır ve solunum yolu enfeksiyonlarına zemin hazırlar. Evde ve çocuğun bulunduğu ortamlarda sigara içilmemesi kritik öneme sahiptir. Sigaranın ve kimyasal maddelerin zararlarına karşı bilinçlendirme çok önemlidir. 

  • Yeterli su tüketmesine destek olun

Vücudun su dengesinin korunması, bağışıklık hücrelerinin etkin çalışması için gereklidir.  Çocuğun yaşına uygun miktarda su içmesi sağlanmalıdır. Su, toksinlerin vücuttan atılmasını ve bağışıklık hücrelerinin etkin çalışmasını destekler.

  • Kış güneşinden faydalandırın

D vitamini eksikliği bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açabilir. Günde 15-20 dakika güneş ışığı almak faydalıdır. Güneş ışığı, D vitamini üretimini, D vitamini ise bağışıklık hücrelerini destekler. Kış güneşinden mutlaka faydalandırın. Gerekirse doktor kontrolünde D vitamini takviyesi yapılabilir.

  • Gelişigüzel vitamin vermeyin!

Dr. Süheyla Yeldan Vatansever “Çocuklarda vitamin kullanımı, sağlıklı büyüme ve gelişim için gerekli olabilir; ancak bu süreç dikkatle yönetilmelidir. Anne-babalar çocuklarının bağışıklık sistemlerini güçlendirmek amacıyla arkadaşlarından, internetten ya da çevrelerinden duyduklarıyla vitamin ve mineral takviyesinde bulunabiliyor. Oysa doktora danışılmadan ve çocuğun ihtiyacı olmayan bir takım ürünlerin verilmesi bazen bağışıklık sistemini fazla çalıştırarak otoimmün hastalıkları tetikleyebilir! Çocuğun ihtiyacı kan tahlilleri ve sağlık durumu değerlendirilerek belirlenmelidir. Bazı vitaminlerin uzun süre yüksek doz kullanımı vücutta birikerek zehirlenmelere yol açabilir. Bu durum, özellikle büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar için ciddi sağlık riskleri oluşturabilir” diyor.  

xxxxxxxxx Kutu Bilgisi xxxxxxxxxxx

Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçının 

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Vatansever, antibiyotiklerin gereksiz yere kullanılmasının bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini ve bağırsak florasını bozabildiğini belirterek şöyle diyor: “Her soğuk algınlığı veya öksürükte antibiyotik kullanılmamalı, antibiyotikler sadece doktor önerisiyle kullanılmalıdır. Gereksiz antibiyotik kullanımı, bağışıklık sistemini zayıflatır ve dirençli bakterilerin oluşmasına yol açar.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Fazıl Say’dan “50. yılda” muhteşem İzmir prömiyeri

Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, “Piyano Başında 50. Yıl” konseri ile İzmirli sanatseverlerle buluştu. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) düzenlenen konserde, Say’ın yeni piyano eserlerinin İzmir prömiyeri yapıldı. Özel geceye İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay da eşi Öznur Tugay ile birlikte katıldı.

Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, dünyaca ünlü sanatçı Fazıl Say’ı ağırladı. Ünlü besteci ve piyanistin yeni eserlerinin yer aldığı “Piyano Başında 50. Yıl” İzmir prömiyerine, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay ve eşi Öznur Tugay da katıldı. Biletlerin kısa sürede tükendiği konsere, İzmirli sanatseverler yoğun ilgi gösterdi.  Say, 75 dakika boyunca sahnede kaldığı konserin bitiminde, İzmirliler tarafından ayakta alkışlandı.

Yeni eserlerini icra etti

Konserde Fazıl Say’ın kahinlerin ve kehanetlerin merkezi kabul edilen Klaros’u güçlü müziğiyle betimlediği yeni eseri Kehanetler Tapınağı “Klaros”, Samed Behrengi’nin eserinden esinlenerek bestelediği “Küçük Kara Balık” ve çok sevilen eseri İnsan İnsan’ın piyano versiyonu İzmirli dinleyici ile buluştu. İzmir prömiyerinde yer alan diğer yeni eser ise Say’ın flüt ve piyano için bestelediği “Bosphorus Romance” oldu. Bu parçada, Fazıl Say’ın güçlü piyanosuna başarılı flüt sanatçısı Aslıhan And eşlik etti. Prömiyer eserlerinin yanı sıra Say’ın “Karatoprak” ve F. Schubert’in “Arpeggione” sonatı da konserde seslendirilen eserler arasında yer aldı.

“Bin yıllar öncesine hayali yolculuk”

Konserde sanatseverlere seslenen Say, “İzmirli dostlar, bu özel konsere hoş geldiniz. Piyano başında tamı tamına 50’nci yıl… 5 Ocak 1975 ve 5 Ocak 2025… Türkiye’nin bu en güzel akustikli salonunda, bütün kayıtlarımızı yaptığımız salonda olmak benim için de bir ayrıcalık. Eserlerin çoğunu ilk kez dinleyeceksiniz. İzmir’de ilk kez çalıyoruz. İlk eser, İzmir ile hayli alakalı olan 2024 yılında bestelediğim Kehanetler Tapınağı Klaros. Klaros, Menderes ilçesine yakın bir yerdeki antik kent. 3 bin, 3 bin 500 yıllık bir hikâyesi olan, kahinlerin, kehanetlerin başkenti olarak bilinen, çok enteresan hikâyelerin beraberinde geldiği Klaros, beni çok etkilemişti. Klaros üzerine deneysel bir beste yapma, piyano ile kehanetler, kahinler dünyasını çağdaş bir eser olarak anlatma fikri olmuştu. Amacım bin yıllar öncesine hayali bir yolculuk yapmaktı” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Burhaniye’de “Önce Sağlık”

Burhaniye Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü, “Önce Sağlık” sloganı ve geniş bir hizmet yelpazesiyle 2024 yılında da vatandaşlara kapsamlı sağlık hizmetleri sunarak önemli bir başarıya imza attı.

Burhaniye Belediyesi Ferit Çakıroğlu Sağlık Merkezi, evde bakım, diyetisyen hizmeti, fizyoterapi hizmeti, laboratuvar, cenaze hizmetleri, mezarlık hizmetleri, taziye ziyaretleri, sokak hayvanları bakımevi, uçkun ve haşere ilaçlama, “Hoş Geldin Bebek” ve “Yalnız Değilsiniz” projeleri gibi pek çok alanda hizmet veren Burhaniye Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü, 2024 yılında da vatandaşlara kesintisiz destek sağladı.

RAKAMLARLA 2024 YILI SAĞLIK HİZMETLERİ

2024 yılı boyunca Burhaniye Belediyesi Ferit Çakıroğlu Sağlık Merkezi bünyesinde gerçekleştirilen tedavi ve reçete hizmetleri kapsamında 46.197 vatandaşa ulaşılırken, sağlık merkezine ulaşamayan 2.663 vatandaş ise evde bakım ve sağlık hizmetlerinden yararlandı. Burhaniye Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü bünyesinde bulunan sağlık ocaklarında 6.434 vatandaşa sağlık hizmetleri sunuldu. 2024 yılı boyunca Burhaniye Belediyesi bünyesinde gerçekleşen diyetisyen ve beslenme danışmanlığı hizmeti kapsamında gerçekleştirilen 1.901 randevu ile toplamda 2.013 kilo (2 ton) kaybı sağlandı.

“Hoş Geldin Bebek” projesi kapsamında 92 bebek ile anneye sağlık ve bakım hizmeti sağlanırken, taziye ve cenaze hizmetleri kapsamında 734 vatandaşın defin işlemleri gerçekleştirildi. Bunun yanı sıra, 253 taziye ziyareti ve 97 “Yalnız Değilsiniz” ziyaretleri ile vatandaşların zor zamanlarında yanlarında olundu.
Hasta nakil, cenaze nakli, reçete yazımı gibi hizmetlerin yanı sıra, sokak hayvanlarının sağlığına yönelik çalışmalara da büyük önem verildi. Burhaniye Belediyesi Alida Nedim Eraslan Sokak Hayvanları Bakımevi’nde 2024 yılı boyunca 3.582 hayvanın tedavisi ve barınma hizmeti sağlanırken, sokak hayvanları için düzenli mama ve su desteği ile kısırlaştırma işlemleri gerçekleştirildi. İnsan sağlığını tehdit eden uçkun ve haşerelere karşı çevre dostu ilaçlama sistemleri ile düzenli mücadele yürütüldü.

“HER ALANDA ÖNCE SAĞLIK”

Sağlığın her alanda öncelikli bir konu olduğunu ifade eden Burhaniye Belediye Başkanı Ali Kemal Deveciler, “Sağlık hizmetlerimizi hemşehrilerimiz için aralıksız sürdürüyoruz. Vatandaşlarımızla hastalıkta ve sağlıkta her zaman el ele olacağız. ‘Her Alanda Önce Sağlık’ anlayışıyla, Sağlık İşleri Müdürlüğümüzün çalışmaları sayesinde daha sağlıklı bir Burhaniye için hizmetlerimize kesintisiz devam edeceğiz.”

Burhaniye Belediyesi, sağlık hizmetleriyle de ülkenin örnek belediyeleri arasında adından sık söz ettirerek, bu alanda da örnek belediyecilik anlayışı sergilemeye devam ediyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Okay Temiz’in enstrümanları Nilüfer MEM’de

Anadolu müziğini dünyaya tanıtan caz sanatçısı Okay Temiz, kendi yaptığı ve müziklerinde kullandığı 21 enstrümanı Nilüfer Belediyesi Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol Müzik Enstrümanları Müzesi’ne bağışladı. Okay Temiz, sergi açılışının yapıldığı gecede Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol, Bulut Gülen ve Kağan Yıldız ile birlikte muhteşem bir konser de verdi.

 

Geçmişten günümüze yüzlerce enstrümanın bulunduğu Nilüfer Belediyesi Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol Müzik Enstrümanları Müzesi, her geçen gün koleksiyonunu büyütüyor. Caz müziğinin duayenlerinden Okay Temiz, kendi yaptığı ve müziklerinde kullandığı 21 enstrümanı müzeye bağışladı. Aynı zamanda Osmanlı dönemi yapımı tarihi bir piyano ile özel üretim bir çeng de müzeye kazandırıldı. Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, eşi Nuray Özdemir, Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin ile Zerrin Güleş, Bursa Büyükşehir Başkan Vekili Mehmet Aydın Saldız açılış öncesi müzenin küratörü, besteci ve akademisyen Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol ile müzeyi gezdi.

Gecede konuşan Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Nilüfer’in kültürüyle, sanatıyla apayrı bir kent olduğuna vurgu yaptı. Başkan Şadi Özdemir, 2021 yılında açılan müzeye Sanlıkol ailesinin verdiği emeklerden dolayı teşekkür ederek, “Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol’un dünyanın birçok yerinden getirdiği eserleri burada sergiliyoruz. Müzemize yeni enstrümanlar da eklenmeye devam ediyor. Sanatçı Okay Temiz, 21 enstrümanını da bağışladı. Kendisine de teşekkür ederiz” dedi. Başkan Şadi Özdemir, müzenin büyümesi için katkı sağlamaya devam edeceklerini söyledi.

 

MÜZEYE TARİHİ BİR PİYANO VE ÖZEL ÜRETİM ÇENG DE EKLENDİ

Müzenin proje direktörü ve küratörü Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol da, ana koleksiyonun babası Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol’a ait olduğunu hatırlattı. O dönem Nilüfer Belediye Başkanı olan Mustafa Bozbey ile müzenin oluşumu için yola çıktıklarını ifade eden Sanlıkol, “Biz zaman zaman buraya eklemeler de yapıyoruz. Bunun yanı sıra bizi arayıp kıymetli eserlerini bağışlayanlar da var. Nafia Eser Teker de tarihi bir piyano hediye etti. Türkiye tarihine ışık tutan bir enstrüman” dedi. Müzeye, özel üretim bir çengin de kazandırıldığını dile getiren Sanlıkol, “Ceng sazı, eski bir Osmanlı arpi. O zamanlar yaygın bir saz. Aynı zamanda hocam olan Robert Labaree’ye ait enstrüman da müzemizde yerini aldı” diye konuştu.

 

“BABAM, SÜREKLİ YAŞAMASINI İSTERDİ”

Mehmet Ali Sanlıkol, sanatçı Okay Temiz’in de enstrümanlarının da müzeye kazandırıldığını belirterek şöyle konuştu: “Okay Temiz’i, Türk filmlerinde ben kendisini tanımadan onun müziklerini duydum. Aklıma kazınmış. Sonradan öğrendim. Sonradan Okay abi ile beraber birçok konser de yaptık.”

3-4 ay önce gazetede Okay Temiz’in bir röportajını gördüğünü ve enstrümanlarını sergileyeceği bir müze arayışı içinde olduğunu öğrendiğini anlatan Sanlıkol, “Ben de bunun üzerine hemen aradım. Biz bundan şeref duyarız. Babamın vizyonu da böyle bir vizyondu. Buranın sürekli yaşaması isterdi” dedi.

Sanatçı Okay Temiz ise konuşmasında kendisi için çok özel ve mutlu bir gün olduğunu söyledi. Nilüfer Belediyesi’nin örnek bir belediye olduğuna vurgu yapan Temiz, belediyeye destekleri için teşekkür etti.

 

AÇILIŞA ÖZEL KONSER

Konuşmaların ardından Okay Temiz açılışa özel bir konser verdi. Temiz’e piyano ve vokalde, besteci ve akademisyen Prof. Dr. Mehmet Ali Sanlıkol, trombonda Bulut Gülen ve akustik basta Kağan Yıldız’ın eşlik ettiği muhteşem bir konser verdi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı