Yıllık arşivler: 2025

Sinan Damgacıoğlu ‘Japon Mutfağı İyi Niyet Elçisi’ ünvanı alan ilk Türk Şef oldu

Japon mutfağının tanıtılmasına yaptığı katkılarla dikkat çeken Uzakdoğu Mutfak Akademisi Kurucu Ortağı Şef Sinan Damgacıoğlu, Japonya Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanlığı (MAFF) tarafından Japon Mutfağı “İyi Niyet Elçisi” unvanına layık görüldü. Bu prestijli unvan, Japon mutfağı için verilen en önemli ödüllerden biri olup, ilk kez bir Türk şef tarafından kazanıldı.

 

Japon Hükümeti’nin Özel Eğitim Programına Katılan İlk Türk Şef

Sinan Damgacıoğlu, Japon Hükümeti’nin yabancı şefleri eğitmek için 2016 yılında açtığı ve dünya genelinde sadece 15 şefin kabul edildiği programa burslu olarak katılmaya hak kazandı. Japon mutfağının felsefesini, geleneklerini ve tekniklerini öğrenen ilk ve tek Türk şef olma başarısını gösterdi. Mezuniyeti ile birlikte yabancı şef eğitim programının ilk adımı olan “Bronze” unvanını aldı.

Damgacıoğlu, Japonya’nın ünlü şeflerinden Masahiro Kasahara’nın Tokyo’daki “Sanpi Ryoron Kaiseki” restoranında çalışarak, Japon tekniklerinin en seçkin örneklerinin uygulandığı kaiseki mutfağı üzerine yoğunlaştı. Japonya’da yaşadığı süreçte halkın günlük yemek kültürünü ve mutfak alışkanlıklarını da özümseme fırsatı buldu. Ayrıca Japon mutfağının sadece elit kesimlere değil, herkes için erişilebilir bir deneyim olması gerektiği fikrini de benimseyerek, menü tasarımlarında Japonların günlük tükettikleri yemeklere de yer verdi. Japon mutfağının geleneksel lezzetlerinin korunarak servis edilmesine odaklanan şef, Japonya’nın sokak lezzetlerinden geleneksel yemeklere kadar pek çok farklı alanda çalışmalar yaptı.

 

Japon Mutfağına Katkıları

Türkiye’ye dönüşü ile birlikte Japon mutfağının doğru tanıtılması için çalışmalarına başladı. Birçok atölye düzenledi ve üniversitelerde gastronomi öğrencileri ile buluştu. Katıldığı televizyon ve radyo programları, yazılı basında yer alan haberleri ile gerçek Japon mutfağının tanıtılmasında önemli rol oynadı.

Kurucu ortağı olduğu Uzakdoğu Mutfak Akademisi, Japon hükümetinden akredite edilen ilk kurum olarak büyük bir başarıya imza attı. Akademi, Türkiye’nin ilk Japon Mutfak Sanatları Programı’nı hayata geçirerek, 2024 itibarıyla 21 Bronze unvanlı Türk şefi mezun etti. Çalışmaları ile Japonya Başkonsolosluk Onur Ödülü’ne layık görüldü. Aynı yıl, zorlu bir sertifikasyon süreci olan Silver unvanını alarak, dünyada aynı unvana sahip 278 şeften biri oldu.

Damgacıoğlu, Japon mutfağı üzerine yaptığı çalışmalar hakkında şunları söyledi: “Japon mutfağı, sadece bir yemek kültürü değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Doğaya duyulan saygı, estetik ve denge anlayışı, mutfağın her detayında kendini gösteriyor. Bu unvanı almak benim için büyük bir onur ve Japon mutfağını daha geniş kitlelere tanıtmak için çalışmalarımı sürdüreceğim.”

 

Uluslararası ve Ulusal Düzeyde Yeni Projeler

Japonya Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanlığı’nın himayesinde Japon Mutfağı “İyi Niyet Elçisi” olarak görevlendirilen Sinan Damgacıoğlu, Japon mutfağının cazibesini uluslararası ve ulusal düzeyde yayma konusunda yeni projeler geliştirmeye devam edecek. Özellikle Türkiye’de Japon mutfağına ilgi duyan tüketicilere bilinçli ve doğru bilgiler aktarmayı hedefliyor.

Sinan Damgacıoğlu’nun bu başarısı, Türk gastronomi dünyasında bir gurur kaynağı olurken, Japon-Türk kültürel ilişkilerine de önemli bir katkı sağlıyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak: “DBS’de yeni gelişmeler ele alındı”

“Derin Beyin Stimülasyonu Derneği 1. Kongresi” alanında uzman isimleri bir araya getirdi

Alanında uzman isimleri bir araya getiren Derin Beyin Stimülasyonu Derneği 1. Kongresi, İstanbul Atlas Üniversitesi Vadi Kampüsünde gerçekleşti. Ulusal Derin Beyin Stimülasyonu Derneği Başkanı, İstanbul Atlas Üniversitesi Rektörü, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak, halk arasında “beyin pili” olarak bilinen Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) alanında çalışan farklı branştan bilim insanlarının bir araya geldiği kongrede yeni gelişmelerin ele alındığını ve kongrenin oldukça verimli geçtiğini söyledi. Kongreye beyin pili ameliyatlarının öncülerinden olan Uluslararası DBS Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdelhamid Benazzouz da katıldı.

Derin Beyin Stimülasyonu Derneği 1. Kongresi, 3-5 Ocak tarihlerinde İstanbul Atlas Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.

Beyin pili ameliyatlarının öncülerinden olan Uluslararası DBS Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdelhamid Benazzouz ve Maastricht Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı, Derin Beyin Stimülasyonu Dergisi Editörü Prof. Dr. Yasin Temel ve Fransa’dan katılan yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Elena Moro‘nun katıldığı kongrede Parkinson, tremor, epilepsi, distoni, obsesif kompulsif bozukluk, Tourette Sendromu ve ağır depresyon gibi pek çok farklı hastalıkta beyin pilinin kullanımı, tedavideki etkileri ele alındı.

Prof. Dr. Abdelhamed Benazzouz: “Parkinson’da belirgin fayda sağlanıyor”
İstanbul’da bulunmaktan ve kongreye katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Prof. Dr. Benazzouz, Uluslararası DBS Derneği’nin çalışmaları hakkında bilgi verdi. Parkinson’da artık hastaların çok belirgin fayda görebildiğini ve daha az ilaç ihtiyaçları olduğunu belirten Benazzouz, günümüzde esansiyel tremor, distoni, obsesif kompulsif bozukluk hastalarında ve depresyon hastalarında da derin beyin stimülasyonunun çok başarılı sonuçlar verdiğini söyledi.

Prof. Dr. Benazzouz,Türkiye’deki beyin cerrahlarının Parkinson hastalarına uygulanan derin beyin stimülasyonu ameliyatlarında çok başarılı olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak: “DBS öncelikle Parkinson hastalığında kullanılıyor”
Ulusal Derin Beyin Stimülasyonu Derneği Başkanı, İstanbul Atlas Üniversitesi Rektörü, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak, düzenledikleri kongre ile özellikle derin beyin stimülasyonu ameliyatlarının hangi endikasyonlarda yapıldığını ve ne gibi sonuçlar doğurduğunu, güncel sonuçları ele aldıklarını söyledi.

Derin Beyin Stimülasyonu Derneği’nde pek çok disiplin ve branşın bir araya geldiğini ifade eden Kocabıçak, “Halk arasında beyin pili olarak bilinen DBS nörolog, beyin ve sinir cerrahisi doktorlarımız, psikiyatristlerimiz, psikologlarımız ve diğer branşlardan hocaların, bilim insanlarının, nörobilimcilerin bir araya geldiği, tamamen multidisipliner yapıda olan ameliyat yöntemidir.  Derin beyin stimülasyonu uygulamaları öncelikle Parkinson hastalığı olmak üzere  el titremeleri (tremor) ve distonide de kullanılıyor.  Aynı zamanda epilepside, bazı psikiyatrik hastalıklarda kullanılan DBS, obsesif kompulsif bozukluk dediğimiz takıntı hastalığında ya da sürekli tiklerin olduğu Tourette Sendromunda, hatta ağır depresyon vakalarında kullanılan bir tedavi yöntemidir” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Başarılı oyuncu Ufuk Bayraktar ‘Dayı’ oldu

7 Şubat’ta vizyona girmek için gün sayan Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi filminin başrol oyuncusu Ufuk Bayraktar, kız kardeşi Sema Bayraktar sayesinde dayı oldu.

Film çekimleri sırasında doğum haberi alan Bayraktar, çekimlerin bitmesiyle soluğu yeğenlerinin yanında aldı. Mehmet Sarp ve Ahmet Pars isimlerini alan ikizler, ailenin en yeni fertleri oldu. İlk defa dayı olan Bayraktar, güzel havayı da fırsat bilerek yeğenleriyle keyifli bir gün geçirdi.

 

“Minik dayılar geldi”

Yönetmen koltuğunda Uğur Bayraktar’ın oturduğu Dayı 2: Bir Adamın Hikâyesi filminde Cevahir karakterine hayat veren Ufuk Bayraktar’ın yeğenleriyle çekildiği fotoğraf yakın çevresinde de esprilerin yapılmasına neden oldu. Kız kardeşinin ikiz bebekleri Mehmet Sarp ve Ahmet Pars’ı görenler minik dayılar geldi yorumunu yaptı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Şebo Müzikali” sokak hayvanlarının sesi oldu

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, tiyatrocular tarafından sokakta bulunan ve sahiplenilen bir köpeğin gerçek yaşam hikayesi olan “Şebo Müzikali”nin prömiyerini gerçekleştirdi. Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde prömiyer yapan müzikal, izleyicilerden tam not aldı.

 

BÜYÜK BEĞENİYLE İZLENDİ

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yeni yıla hızlı bir başlangıç yaptı. Şehir Tiyatroları, “Şebo Müzikali” ile izleyicileri hem duygusal bir yolculuğa çıkardı hem de çocuklara hayvan sevgisini aşılamayı hedefleyen gerçek bir öyküyü sahneye taşıdı. Süleyman Demirel Kültür Merkezi (SDKM) Büyük Sahne’de gerçekleşen prömiyer, salonu dolduran izleyiciler tarafından büyük beğeniyle izlendi.

 

BERNA ABİŞ’TEN AÇIK DAVET

Oyuncuların etkileyici performansları ve yaratıcı sahne tasarımı izleyicilerden alkış alırken, Şebo’nun hikayesi herkese unutulmaz bir deneyim yaşattı. Müzikali izleyenler arasında Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Berna Abiş de yer aldı. Müzikalin sonunda oyuncuları tebrik etmek için sahneye çıkan Berna Abiş, “Sosyal sorumluluk projesi olarak çok güzel bir oyun izledik. Müzikalde de anlatıldığı üzere petshoplardan değil sokaklardan ve barınaklardan hayvan sahiplenmeyi herkesi davet ediyoruz” dedi.

 

GERÇEK BİR HİKAYEYİ ANLATIYOR

Arzu Demirel’in yazıp Ersin Ayhan’ın yönettiği “Şebo Müzikali” tiyatrocular tarafından sokakta bulunarak sahiplenilen bir sokak köpeğinin gerçek hayat hikayesini konu alıyor. Oyunun kahramanı Şebo, iki yıl önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Aydın Sigalı’nın eşi tarafından sokağa terk edilmiş halde bulunuyor. Şebo, Sigalı çifti tarafından sahiplenildikten sonra hem ailenin hem de tiyatronun vazgeçilmez bir parçası haline geliyor. Müzikal, çocuklarda hayvan sevgisini pekiştirmeyi amaçlarken, hayvanların insanlarla kurdukları bağları kuklalar eşliğinde müzikal formda gözler önüne seriyor.

 

OYUNUN OYUNCU KADROSU

Sanat ve hayvan sevgisini bir araya getirerek fark yaratan müzikalde; Başar Alemdar, Işık Öztorun, Çiğdem Sarıhan Benli, Zeynep Dilara Saydam, Sezen Duzakar, Cansu Mengüç, Güliz Gençoğlu, Umut İsfen, Cüneyt Gürbüz, Sevcan Kuş Efe, Su Özdemir, Ahmet Buğra Karakoyun, İbrahim Aydın, Çağla Buldak Akarsu ve Onursal Yıldırım rol alıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gece Söyleyemedim oyunu büyük ilgi gördü

 Gece Söyleyemedim oyunu büyük ilgi gördü. Ayvalık Belediyesi Nejat Uygur Sahnesi’nde tiyatro severlerle buluşan oyunda iki kadın sanatçı; Buse Ertürk ve Burcu Yaşar Ceylan sahnede adeta devleşti. Bir saat boyunca oyunun temposunu bir an olsun düşürmeyen iki sanatçı performanslarıyla dikkat çekti.

      Aşık olmanın, hatta gülmenin ve ağlamanın bile yasaklandığı bir ülkede ve mecburen aynı evde yaşamak zorunda kalan iki kadının öyküsünün anlatıldığı oyun, kadın olarak zorluklarla mücadele edebilmenin ve tüm baskılara rağmen kadınların var edebilme gücünün önemini yüceltiyor. Sezon boyunca Nejat Uygur Sahnesi’nde gösterimlere devam edecek oyunu Can Ceylan yazdı ve yönetti.

     Reji asistanlığını Aydın Tosun’un yaptığı Gece Söyleyemedim’de, Ayvalık Belediye Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Erkan Cılak da dekor, ışık ve tasarımı üstlendi. Erkan Cılak, oyun sonrası yaptığı konuşmadı, “Yaşam dediğimiz şu hayatta Kadına yönelik her türlü baskı zulüm taciz ve şiddet bir mesel’dir ve bu mesel’de sıradan anlatılar cevap vermemektedir. Gece Söyleyemedim oyunu en az bu hayattaki bir kadının yaşadıkları kadar cesur yazılmış, bu gidişatın olası distopyasında bir gecede söylenemeyenleri anlatmaktadır. Keşke bunlar yaşanmasaydı bu oyun da oynanmasaydı” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yüzünüzü Ameliyatsız Gençleştirmeniz Mümkün

Ameliyat olmadan, sosyal hayattan kopmadan, yaşlanma belirtilerini ortadan kaldıran, gıdı ve yüz sarkmalarını tedavi eden birçok yöntem bulunuyor. Minimal invaziv olmaları, hızlı iyileşme süreleri ve genellikle daha uygun maliyetleriyle dikkat çeken bu yöntemleri “İğneli radyofrekans, fokus ultrason, ip uygulamaları, likid yani sıvı yüz germe” olarak sıralayan Liv Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Günay Mammadova, problemlerin farklı yöntemlerle çözülmesi gerektiğinin altını çizdi.

Yıllar içerisinde cildimiz güneş, yerçekimi ve çevre kirliliği gibi etkenler sebebiyle esnekliğini kaybeder, özellikle yüz ovalinde cilt sarkmaya, hacmini kaybetmeye başlar ve kırışıklıklar oluşur. Bu sorunun çözümü olarak karşımıza çoğu zaman cerrahi müdahaleler çıksa da son yıllarda ameliyatsız yüz gerdirme, süreci cerrahi seçeneklere çok daha kolay hale getirmesinden dolayı sıkça tercih edilen bir yöntem haline geldi. Hastanın beklentilerine ve uygulanacağı bölgeye göre farklılık gösteren yüz gençleştirme yöntemleri arasında; iğneli radyofrekans, fokus ultrason, ip uygulamaları, likid yani sıvı yüz germe bulunuyor ve bu noktada cilt problemi dikkate alınarak kişiye özgü yöntemler uygulanıyor. “Cildi gençleştirmek için kişinin yaşını ve cilt yapısını göz önünde bulundurarak hangi yöntemle maksimum derecede ciltte toparlanma sağlayabiliriz, aynı zamanda kolajenleri de uyararak hastanın cildine nasıl yatırım yapabiliriz sorularının cevabını arıyor ve aldığımız sonuçlara göre de kişiye özel yöntemler kullanıyoruz” şeklinde konuşan Liv Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Günay Mammadova farklı problemlerin farklı yöntemlerle çözülmesi gerektiğinin altını çizdi.

Kolajen üretimini uyarıyor

45 yaş altı için genellikle fokus ultrason, sıvı yüz germe gibi yöntemlerin ön planda olduğunu belirten Dr. Günay Mammodova, bu yöntemin daha çok kalın ve yağlı deriye sahip kişilerde kullanıldığını belirtiyor. Gözenek problemleri olan birinde ise önceliklerinin iğneli radyofrekans yöntemi olduğunu ifade eden Dr. Günay Mammodova, “Altın iğne, cildin alt katmanlarına mikro iğnelerle ince ve küçük delikler açarak doğal iyileşme sürecini tetikleyen ve kolajenlerin uyarılmasını hedefleyen bir tedavi yöntemi. Bu yöntemle cilt mikro travmalarla uyarılıyor, yeni hücrelerin üretimi artıyor ve derin kırışıklıklar, ince çizgiler gibi yaşlanma belirtileri azalıyor. Özetle aslında kolajen üretimini uyararak cildin daha genç, daha sıkı, daha pürüzsüz ve daha ışıltılı görünmesini sağlıyor. Tedavi sonrası ciltteki sıkılaşma, gerginlik genellikle birkaç hafta içerisinde belirginleşmeye başlıyor” dedi.

“Cilt yaşını yıllar önceki cilt yaşına geri çevirmeyi amaçlıyoruz”

İğneli radyofrekansı sadece yüz germe için değil akne izleri ve cilt lekelerinde de kullandıklarını belirten Dr. Mammodova sözlerine şöyle devam etti: “Sarkmadan farklı olarak kombine kullandığımız mezoterapi içerikleri değişiyor. Örneğin kuru ya da ince cilde sahipseniz bunu hyaluronik asit içeren mezoterapi ya da gençlik aşıları ile kombine tedavi şeklinde planlayarak uyguluyoruz. Özellikle yaş aldıkça yerçekiminin de etkisiyle, çene hattındaki ‘bulldog sarkmaları’nı tedavi ediyor, sarkmış göz kapaklarını düzeltiyor bunun haricinde gıdı toparlanması, çene hattının dolgu enjeksiyonu olmadan belirginleşmesini sağlayarak kişinin cilt yaşını yıllar önceki haline geri çevirmeyi amaçlıyoruz.”

Dr. Mammodova, ameliyatsız yüz germe tekniklerini ve uygulama yöntemlerini şöyle sıraladı;

Örümcek ağı ve ip tedavisi: Ortalama 30 dakika sürüyor. İşlem sırasında anesteziye gerek olmuyor ve uygulama lokalanestezik kremlerle, genellikle 35 ile 70 yaş arası gruba yapılıyor. Ancak yöntem 25’li yaşlarda da uygulanabiliyor. 

İğneli radyofrekans: Fraksiyonel radyo frekans cihazının altın iğne uçları ile sorunlu bölgedeki cilt altına yüksek radyo dalgaları verilmesiyle yapılıyor. Uygulama; ihtiyaca göre 35-40 dakika boyunca devam ediyor. Cildin durumuna göre ortalama 3 seans sonunda etki gösteriyor, ortalama 2-4 hafta ara ile yapılıyor.

Fokus ultrason: Tek seanslık bir uygulama olan fokus ultrason, hafif ve orta derecede cilt gevşekliği olan kişilerde tek seans da bile sonuç veriyor.  Klinik gözlemlere göre 1,5-2 sene kadar etkisini sürdüren bu uygulamada asıl sonuçlar vücudun doğal olarak kolajeni yeniden üreteceği 2-3 ay içinde gerçekleşiyor. 

Likid yüz germe: Bu işlemde, uygulama bölgesi anestezik krem sürülerek uyuşturuluyor. Çok ince uçlu iğneler kullanılarak daha önce belirlenen bölgelerden deri altına sıvı yüz germe enjekte ediliyor. Yaş ve cilt yapısına bağlı olarak bir ay arayla 2 seans şeklinde yapılan bu uygulamanın senede bir defa yaptırılması tavsiye ediliyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

David Schwimmer’ın Oyuncu Kadrosuna Dahil Olduğu ‘Goosebumps: The Vanishing’, Bugünden İtibaren Sadece Disney+’ta!

Anthony’nin (David Schwimmer) ikiz çocukları Devin ve Cece, yaz tatilini babalarının evinde geçirecektir. Babaları, onlara eğlenceli ve güven dolu bir tatil vaat ederken, tek bir uyarıda bulunur: Bodruma asla inmeyeceklerdir. Ancak o çevrede tanıştıkları ve arkadaş oldukları gençlerin, ikizlerin amcalarının 30 yıl önce kaybolan çocuklar arasında olduğunu ve işin içinde hayalet gibi gerçeküstü varlıkların yer aldığını söylemesi, yaz tatillerinin başındaki “güven dolu” sıfatını tamamen silecektir.

 

Rob Letterman ve Nicholas Stoller’ın yaratıcıları olduğu ve Justin Long’lu Goosebumps ile önemli bir seyirci kitlesine ulaşan dizi, bu sefer oyuncu kadrosuna dahil ettiği David Schwimmer ile ‘Goosebumps: The Vanishing’ olarak kaldığı yerden çok daha heyecanlı, gizemli ve tüyler ürpertici şekilde geri dönüyor. Cece ve Devin karakterlerinde genç ve performanslarıyla dikkat çekecek oyuncular Jayden Bartels ve Sam McCarthy’yi izleyeceğimiz dizi, özellikle doğaüstü, korku, fantastik ve macera türü severlere soluksuz bir seyir deneyimi yaşatacak. 

 

‘Goosebumps: The Vanishing’, bugünden itibaren sadece Disney+’ta yayında…

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Buca’da üniversitelilere de diyabet ölçüm sensörü dağıtılacak

Buca Belediye Başkanı Mimar Görkem Duman’ın hayata geçirdiği Diyabet Sensörü Destek Programı’nın kapsamı genişletildi. Belediye Başkanı Duman, ilk etapta 0-18 yaş için başlatılan programdan artık Buca’da öğrenim gören diyabet hastası üniversite öğrencilerinin de yararlanacağını söyledi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in, Tip 1 diyabet hastaları için çağrıda bulunduğu Diyabet Sensörü Destek Programı’nı hayata geçiren öncü belediyelerden Buca Belediyesi, ilçede yaşayan 72 Tip 1 diyabet hastası çocuğa diyabet ölçüm sensörlerini geçtiğimiz günlerde törenle dağıttı. İzmir Awards 2024 Yılın Enleri Ödül Töreni’nde “Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi” ödülünü alan çalışmanın kapsamını genişlettiklerini müjdeleyen Buca Belediye Başkanı Mimar Görkem Duman, bundan sonra Buca’da yaşayan Tip 1 diyabet hastası üniversite öğrencilerinin de diyabet ölçüm sensörlerine ücretsiz olarak kavuşacaklarını açıkladı.

“DAHA EŞİT BİR DÜNYA YARATMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Diyabetli çocuk ve gençler için daha eşit bir dünya yaratma hedefiyle çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, şunları söyledi:
“Daha önce tüm Türkiye’de örnek gösterilen projelerden biri olarak, 18 yaş altındaki Tip 1 diyabet hastası çocuklarımız için Diyabet Sensörü Programı’nı başlatmıştık. Bu çalışma ulusal ölçekte bir ödüle de değer bulunmuş ardından da Sosyal Güvenlik Kurumu 18 yaş altındaki çocuklar için diyabet sensörü uygulamasına başlamıştı. Konunun ülke geneline yayılmasına ve çocuklarımızın hayatını kolaylaştırmasına katkı sağladığımız için oldukça mutlu olmuştuk. Şimdi de projemizi genişleterek Buca’mızda üniversite okuyan diyabet hastası gençlerimize de bu sensörlerden dağıtma kararı aldık. Umarım bu çalışmamız da örnek alınır ve tüm yurda yayılır.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akbank Sanat & Eko Film “Film ve Sürdürülebilirlik” Gösterim ve Söyleşi Programı

Akbank Sanat ve EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu iş birliğiyle düzenlenen “Film ve Sürdürülebilirlik” Gösterim ve Söyleşi Programı, çevre dostu yapım süreçlerini teşvik etmeyi ve sinemada sürdürülebilirliği tartışmaya açmayı amaçlıyor. Gösterimler ve söyleşilerle dolu bu özel program, film yapımında çevresel etkileri azaltmanın yollarını ve geleceğin sinemasını şekillendirecek sürdürülebilir pratikleri ele alıyor.

Hızla büyüyen film ve televizyon sektörü, başarılarıyla birlikte çevreye olan etkilerini de artırıyor. Film yapım süreçlerinde ekolojik ayak izini azaltmak sadece sektörün geleceği için değil, aynı zamanda toplumda iklim değişikliği ve çevre farkındalığı yaratmak için de kritik bir adım. 

“Film ve Sürdürülebilirlik” Gösterim ve Söyleşi Programı, Akbank Sanat ve EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu iş birliğiyle sinemaseverlerle buluşuyor. Program kapsamında, Türkiye’de sürdürülebilir film yapımı konusunda bilinç oluşturulmasına öncülük eden EkoFilm Platformu’nun hazırladığı, çevre ve sürdürülebilirlik temalarına odaklanan film seçkisi program kapsamında Akbank Sanat’ta izleyicilerle buluşacak.

Programda ayrıca sinemaseverlere, sektör profesyonellerine ve eğitimcilere ilham vermeyi ve onları bilgilendirmeyi amaçlayan söyleşi serisiyle sürdürülebilir film yapımı ve eğitiminin detayları ele alınacak. Söyleşilerde enerji verimliliğinden atık yönetimine, karbon ayak izi hesaplamalarından sürdürülebilir hikâye anlatımına kadar geniş bir yelpazede konular ele alınacak. Geleceğin sineması için bugünden harekete geçmek isteyenlerin kaçırmaması gereken bu etkinlik, daha yeşil bir film sektörü için kolektif bir dönüşüm çağrısı yapıyor.

 

Film gösterimi

“Above Water”

14 Ocak 2025 Salı 

18:30-20:00                    

Nijerya, Fransa ve Belçika, 2021, Fransızca, Türkçe Altyazılı, 89 dakika

Yönetmen: Aïssa Maïga

 

Kuzey Nijer’de, küresel ısınmanın kurbanı olan Tatiste köyü suya erişim mücadelesi veriyor. Her gün, 14 yaşındaki Houlaye ve diğer gençler, köyün yaşamı için hayati önem taşıyan suyu getirmek için kilometrelerce yürüyorlar. Bu günlük görev, onların okula gitmesini de engelliyor. Su eksikliği, yetişkinleri her yıl kaynak bulmak için ailelerini bırakıp sınırların ötesine gitmeye zorluyor. Ancak bu bölgenin yeraltında birkaç bin kilometrekarelik bir akifer gölü bulunuyor. Köyün merkezine açılacak tek bir sondaj kuyusu, herkesin daha iyi bir yaşam sürmesini sağlayabilir.

 

Film gösterimi ve söyleşi

“Bir Zamanlar Gelecek: 2121”

21 Ocak 2025 Salı 

18:30-20:00                   

Türkiye, 2022, Türkçe, İngilizce Altyazılı, 92 dakika

Yönetmen: Serpil Altın

 

21.yüzyılın sonlarında, iklim krizi ve kıtlık nedeniyle yeryüzü yaşanamaz hale gelmiştir. Hayatta kalan az sayıda insan, yerin altına kurdukları kolonilerde yaşam mücadelesi verirken, Genç Yönetim’in dayattığı “Kıtlık Kanunları” acımasız bir düzeni zorunlu kılar: Yeni bir hayatın bedeli, yaşlı neslin yok edilmesidir. Yer altındaki evlerinde kadın, adam, çocuk ve büyükanne olarak yaşayan bir ailenin hayatı yeni doğacak bebek yüzünden değişir. Sinemamızın ilk eko-distopya örneklerinden biri olan Bir Zamanlar Gelecek: 2121, çarpıcı bir anlatımla “nasıl bir gelecek bizi bekliyor?” sorusunu ele alırken, insanlık, aile ve doğa arasındaki kopma noktasını etkileyici bir şekilde gözler önüne seriyor.

Gösterim sonrasında Yuvam Dünya Derneği İletişim Koordinatörü Merve Selamet’in moderatörlüğünde yönetmen Serpil Altın ile söyleşi yapılacaktır.

Film Gösterimi ve Söyleşi

“Neandria” 

28 Ocak 2025 Salı 

18:30-20:00                    

Türkiye, 2023, Türkçe, İngilizce Altyazılı, 90 dakika

Yönetmen: Reha Erdem

Neandria, antik kentin yakınlarındaki bir köyde, annesiyle birlikte yaşayan ve atletizm yarışlarına hazırlanan Suna adlı bir genç kadını odağına alıyor. Film, insanlık tarihinin kolektif hafızası ve doğayla olan ilişkisi üzerine etkileyici bir anlatı sunuyor. Görsel estetiği ve şiirsel diliyle tanınan Erdem, bu yapımda geçmişin izlerini günümüzün krizleriyle harmanlayarak, insanın doğadaki varoluşunu ve toplumsal değerleri sorguluyor. Doğa, tarih ve insan arasındaki kırılgan dengeyi konu edinen Neandria, seyirciyi hem görsel hem de düşünsel bir yolculuğa davet ediyor.

Gösterim sonrasında Yuvam Dünya Derneği İletişim Koordinatörü Merve Selamet’in moderatörlüğünde filmin Sürdürülebilir Yapım Sorumlusu Kiraz Erdem ile söyleşi yapılacaktır.

Film Gösterimi

“Animal”

 

4 Şubat 2025 Salı 

18:30-20:15                   

Fransa, 2021, Fransızca, Türkçe Altyazılı, 105 dakika

Yönetmen: Cyril Dion

 

Film insanlığın diğer canlılar arasındaki yerini sorguluyor. Daha önce TOMORROW ile kendi vizyonunu sunan Cyril Dion ve primatolog Jane Goodall’un öncülüğünde, iki genç diğer türlerle avcıdan çok ev arkadaşı gibi yaşamayı mümkün kılan başka bir yaşam biçimi bulmak için olağanüstü bir yolculuğa çıkarlar. Bunun için dünyayı dolaşarak bilim insanları ve aktivistlerle tanışırlar.

 

Söyleşi 

Çevre Dostu, Sürdürülebilir Film Yapımı

5 Şubat 2025 Çarşamba 

18:30-20:00     

Moderatör: Dr. Ekin Gündüz Özdemirci (EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu)

Konuklar: Nurten Bayraktar (EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu), Ersin Gök (Sinema-TV Sendikası), Zeynep Santıroğlu Sutherland (AZ Celtic Films)

 

Çevre dostu, sürdürülebilir film yapımının temellerini ve Türkiye’den örnek uygulamalar üzerinden sektörün dönüşümünü tartışıyoruz. 

 

Söyleşi

Film ve Dizilerde Çevre Dostu Hikâye Anlatıcılığı

6 Şubat 2025 Perşembe 

18:30-20:00     

Moderatör: Nurten Bayraktar (EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu)

Konuklar: Dr. Ekin Gündüz Özdemirci (EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu), Merve Selamet (Yuvam Dünya Derneği)

 

Hikâye anlatıcılığının iklim krizi farkındalığına etkisini yerli ve yabancı yapımlardan örneklerle ele alıyor, Türkiye’deki dizilerde başlayan farkındalık kampanyalarını konuşuyoruz.

 

Seminer

Film ve Medya Eğitiminde Sürdürülebilirlik

7 Şubat 2025 Cuma 

18:30-20:00      

Konuşmacılar: Dr. Ekin Gündüz Özdemirci & Nurten Bayraktar (EkoFilm: Sürdürülebilir Yapım Platformu)

  • Çevre dostu, sürdürülebilir film yapımı, film eğitiminin bir parçası haline nasıl getirilebilir?
  • Üniversite eğitimi, film ve medya sektöründe çevresel sürdürülebilirlik farkındalığının gelişimine nasıl katkı sağlayabilir?
  • Prodüksiyon ve içerik üretiminde çevre dostu uygulamalar, mevcut ders ve müfredatlara nasıl etkin bir şekilde entegre edilebilir?

Bu sorular üzerinden ilgili alanlardan akademisyenlerle bilgi ve deneyim paylaşımında bulunuyoruz.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uzaktan çalışma “kalabalık yalnızlık” duygusunu artırdı!

Yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 Yılının Kelimesi” seçilen “kalabalık yalnızlık” kavramını değerlendiren Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, yalnızlığın hissedildiği en önemli mekanlardan birinin de iş yerleri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Yüksek rekabetçi ortam ve tempoda çalışanlar kendilerini diğer çalışanların arasında yalnız hissediyorlar.” dedi. 

Aile içinde ‘ekransız akşam yemeği’ kuralı getirilebileceğini de ifade eden Prof. Dr. Erdoğan, “Sevdiklerimizle daha çok yüz yüze sohbet edebiliriz.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 Yılının Kelimesi” seçilen “kalabalık yalnızlık” kavramını değerlendirdi.

Kalabalıkların bir parçası ama yalnız!

Modern zamanı ‘insanlık tarihinde bireylerin hiç olmadıkları kadar geniş insan çevreleriyle etkileşim içinde olduğu ama aynı zamanda bir o kadar da kendilerini bu kalabalıklar içinde yalnız hissettiği bir dönem’ olarak tanımlayan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Türk Dil Kurumumun yılın kelimesi ilan ettiği ‘Kalabalık yalnızlık’ kavramı da tam bu durumu açıklıyor. Çağdaş insan dijital ya da fiziksel anlamda kalabalıkların parçası olsa da her geçen gün daha fazla içsel bir kopukluk ve yalıtılmışlık hissiyle yaşıyor.  Günümüzün büyük şehirlerinde yüksek nüfus, hızlı yaşam temposu, geleneksel mahalle ve komşuluk ilişkilerinin zayıflaması insanların birbirine yabancılaşmasına yol açtı. Aynı apartmanda, hatta aynı evde fiziksel olarak birbirine yakın bireyler arasında bile duygusal mesafeler büyüyor. Üstelik sosyal medya üzerinden yüzlerce ‘arkadaş’ a sahip olmak, her zaman derin bir paylaşıma karşılık gelmiyor; aksine çoğunlukla bu etkileşimler yüzeysel ve ‘zayıf’ bağlar ağına dönüşüyor. Bize ne güvence veriyor ne de bir sıcaklık.” diye konuştu.

Bağlantı sayısı artsa da ilişkilerin niteliği zayıflıyor!

Sanal ortamdaki bu ‘zayıf’ bağların derinlikten yoksun olduğunu çarpıcı biçimde gösteren olaylardan birinin 2010 yılında yaşandığını anlatan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “42 yaşındaki İngiliz bir kadın, Noel gecesi Facebook’taki 1082 arkadaşına ‘Bütün ilaçlarımı aldım, birazdan öleceğim, herkese elveda’ mesajını gönderdi. Mesajı gören hiçbir arkadaşı ne onun evine gitmiş ne de acil servisi aramıştı; bunun yerine 148 yorum yazarak durumu uzaktan ve çoğu kez yargılayıcı, alaycı ya da merak giderici şekilde tartışmışlardı. Bu trajik örnek, sosyal medya üzerinden kurulan onca ‘arkadaşlığın’ gerçek bir yardım, ilgi veya dayanışma arayışında ne denli yetersiz kalabileceğini gözler önüne seriyor. Fiziksel kalabalıklar içinde yaşanan kopukluk durumu, dijital dünyada da aynı paradoksu tekrarlıyor: Bağlantıların sayısı artarken ilişkilerin niteliği zayıflıyor. Diğerleri tarafından ‘anlaşılma’ ve ‘ait olma’ ihtiyaçlarımız karşılanamadıkça kendimizi kalabalıklar içinde yalnız hissediyoruz.” dedi.

Aile içinde ‘ekransız akşam yemeği’ kuralı getirilebilir

Kalabalıklar içinde yalnız hissetmemek için bireysel çaba kadar yapısal değişikliklere ve politikalara yön verecek kamu idaresinin desteğine ihtiyaç olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bireysel olarak aile içinde ‘ekransız akşam yemeği’ kuralı getirebiliriz, sevdiklerimizle daha çok yüz yüze sohbet edebiliriz. Arkadaşlarımızla düzenli olarak küçük buluşmalar ayarlamak, beraber yürüyüş yapmak, kitap kulüpleri gibi etkinliklere katılmak da yalnızlık duygusuna karşı iyi gelebilir. Ama ne yazık ki tüm bunlar yalnızlık duygusunu tamamen bitirmeye yetmez. Çünkü sorunun kökünde bazı yapısal meseleler var ve bunları aşmak için devletin, yerel yönetimlerin ve kurumların ciddi adımlar atması şart.” şeklinde konuştu.   

Mahalle buluşmaları, sokak şenlikleri ya da iftarları yapılabilir…

Büyük şehirlerde artık eskisi gibi “mahalle” kavramının pek kalmadığına da dikkat çeken Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Kentsel dönüşüm ve göç dalgaları derken yan komşumuzun kim olduğunu bile çoğu zaman bilmiyoruz. Mahalle buluşmaları, sokak şenlikleri ya da iftarları gibi etkinlikler düzenlense insanları bir araya getirmek daha kolay olur. Belediyeler bu konuda öncü olabilir; sadece asfalt dökmekle kalmayıp komşular arası kaynaşmayı sağlayacak kamusal alanlar ve etkinlikler yaratabilirler.” dedi.

Sosyal medya ortak ilgi alanları etrafında yüz yüze iletişim kurmayı teşvik edebilir

Dijital dünyanın içine de biraz düzen getirmek gerektiğini dile getiren Erdoğan, “Sosyal medyada çok takipçiye sahip olmak gerçek arkadaşlık bağları kurduğumuz anlamına gelmiyor. Biraz fantezi gibi ama sosyal platformlar kullanıcıları sadece çevrimiçi kalmaya değil fiziksel etkinliklerde buluşmaya, ortak ilgi alanları etrafında yüz yüze iletişim kurmaya teşvik edebilir. Bu tür uygulamalar zayıf bağları güçlü dostluklara dönüştürmenin yolunu açabilir.” ifadesinde bulundu.

Uzaktan çalışma kalabalık yalnızlık duygusunu artırdı

Yalnızlığın hissedildiği en önemli mekanlardan birinin de iş yerleri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Yüksek rekabetçi ortam ve tempoda çalışanlar kendilerini diğer çalışanların arasında yalnız hissediyorlar. İş yerlerinde çalışanların birbirini tanıyabileceği atölyeler, takım çalışmaları ve sosyal etkinlikler düzenlense ‘sabah gel, akşam çık’ döngüsü biraz kırılır. Uzaktan çalışma kalabalık yalnızlık duygusunu artırdı. Özellikle uzaktan ya da hibrit çalışanlar için düzenli yüz yüze toplantılar, ‘ekibin bir parçasıyım’ hissini güçlendirir.

Gönüllülük ve dayanışma projelerini de unutmamak lâzım. Sosyal yardımlaşma kuruluşlarına katılan, bir sivil toplum inisiyatifinde aktif görev alan kişi hem topluma faydalı olur hem de benzer değerleri paylaşan insanlarla tanışarak daha derin ve anlamlı bağlar kurar. Bu kültürü okul çağlarından itibaren çocuklarımıza kazandırmamız gerekir. Özetle devlet kurumlarından sosyal medyaya, belediyelerden iş yerlerine kadar tüm kurumların elini taşın altına koyması şart.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı