Koronavirüs nedeniyle evde kaldığımız bugünlerde beslenmenin bozulması, fiziksel aktivitenin azalması ve yanlış bilgilendirme sonucu ilaçların bırakılması sonucunda kontrol altına alınamayan hipertansiyonun artığını belirten Biruni Üniversite Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Emrah Özdemir, hipertansiyon ve hipertansiyon riski olan hatalara önemli uyarılarda bulundu.
Dr. Öğretim Üyesi Emrah Özdemir yaptığı açıklamada, koronavirüs ile alakalı ülkemizde ve dünyada yapılan çalışmalar bakıldığında, Covid-19 kaynaklı ölümlerin daha çok 65 yaş üstü olduğu ve hayatını kaybeden kişilerde en çok rastlanan ek hastalığın hipertansiyon olduğunu belirtti.
HİPERTANSİYON İLAÇLARI BIRAKILMAMALI
Bu süreçte hipertansiyon ilaçları hekimin bilgisi dışında bırakılmamalı ve düzenli hekim kontrolleri ihmal edilmemelidir. Hipertansiyon hastaları Covid-19 enfeksiyonundan korunmak için sosyal mesafe, hijyen ve maske kullanımına mutlaka riayet etmeli, özellikle 65 yaş üstü ve ek hastalığı (diyabet, kalp yetmezliği, akciğer hastalığı gibi) olan hipertansiyon hastaları bu dönemi mümkün olduğunca evinde geçirmelidir.
Hipertansiyon hastaları ve hipertansiyon açısından risk taşıyan bireyler beslenmelerine dikkat etmeli, kilo almamalı, sigara ve alkolden uzak durmalı, gereksiz ağrı kesici ilaçlar kullanmamalı, kullandığı hipertansiyon ilaçlarını bırakmamalıdır.
BU BELİRTİLER VARSA DİKKAT
Hipertansiyon sıklıkla enseden başlayan ve yukarı doğru yayılan baş ağrısı, burun kanaması, kulaklarda çınlama, halsizlik, çabuk yorulma, sık ya da az idrara çıkma ve bacaklarda şişlik şeklinde belirtiler verebilir. Göğüs/sırt ağrısı, nefes darlığı, şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, denge kaybı gibi yakınmalar varsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.
HİPERTANSİYON YAŞI DÜŞTÜ
Yaş ilerledikçe hipertansiyon görülme sıklığı artmasına ve geçmişte hipertansiyonun yaşlılık hastalığı olarak bilinmesine rağmen son yıllarda özellikle gençlerde görülen düzensiz beslenme, fiziksel aktivite azlığı, obezite, yoğun sigara ve alkol kullanımı neticesinde hipertansiyon maalesef çok daha erken yaşlarda görülmeye başlanmıştır.
Hipertansiyon risk faktörleri; ailede hipertansiyon hikayesi, obezite ( şişmanlık ), sigara, diyetteki tuz miktarının yüksek olması stres, ırk ( Afro-amerikan, Slav halkları ve Türklerde yüksek hipertansiyon oranı vardır), cinsiyet (Ülkemizde kadınlarda hipertansiyon daha fazla), yaş, diyabet ve hiperlipidemi sayılabilir. Bu risk faktörlerine sahip olan kişilerin hipertansiyon açısından daha dikkatli olması gerekir.
DÜZENLİ VE DOĞRU TANSİYON ÖLÇÜMÜ ÖNEMLİ
Hipertansiyon; kan basıncımızın 140/90 mmhg’nın üstü olması olarak tanımlanabilir. En az 2 farklı günde yapılan ölçümlerde tansiyon değerlerinin 140/90 mmhg’nın üstünde çıkması hipertansiyon olarak adlandırılır. Tansiyon ölçmenin belli başlı kuralları vardır. Öncelikle ilk defa ölçüm yapılacak kişilerde her 2 koldan da ölçüm yapılmalıdır. Genelde sağ kolda tansiyon biraz yüksektir. Ancak bu yükseklik farkı 10 mmhg’yyı ( en fazla 15 mmhg ) geçmez. Eğer 2 koldaki tansiyon farkı daha yüksekse altta yatan ve düşük ölçülen kol damarında veya aort damarında daralamaya neden olabilecek bir damar sertliği hastalığının araştırılması gerekir. Tansiyon her zaman yüksek çıkan koldan ölçülmelidir. Tansiyon ölçmeden önce hasta idrarını yapmalı, oturur vaziyette ve en az 5 dakika dinlenmiş halde olmalıdır. Ölçümden en az 30 dakika öncesine kadara sigara ve kahve gibi tansiyon ve kalp hızını etkileyecek maddeler içilmemiş olmalıdır. Yemek öncesi aç karına ölçümler yapılmalı ve ölçüm yapılırken bacak bacak üstüne atılmamalı ve konuşulmamalıdır. Dijital ölçüm yapılan cihazlar kullanılacaksa koldan ölçüm yapanlar tercih edilmelidir.
TEDAVİDE İLK KURAL “YAŞAM ŞEKLİ” DEĞİŞİKLİĞİ
Hipertansiyon tanısı koyulduğunda ilk yapılması gereken yaşam tarzı değişikliğidir. Hastalar ideal kilonun üzerindeyse yeterli ve dengeli bir diyet programı ile normal kilolarına dönmesi önerilir. Tuz tüketimi kısıtlanmalı Meyve, sebze tüketimi artırılmalı. Tansiyonu düzenleyici etkisi olduğu bilinen limon, sarımsak, kekik, maydanoz tüketimi arttırılmalı Margarin, tereyağı ve kuyruk yağı gibi doymuş yağ oranı yüksek besinlerden uzak durulmalı Sıvı yağ özellikle zeytinyağı kullanılmalı, katı yağlardan uzak durulmalı Omega 3 alımının artırılması için düzenli balık tüketilmeli Sigara ve alkol kullanımından kesinlikle uzak durulmalı Stresten uzak bir yaşam sürülmeli Haftada 5 gün, yarım saat düzenli egzersiz yapılmalı
Yaşam tarzındaki değişikliklere uyum sağlayarak ilaç kullanılmadan hipertansiyon tedavi edilebilir. Ancak tüm bu önlemlere rağmen tansiyon değerleri hala yüksek seyreden hastalara ilaç tedavisi başlanır. Kronik bir hastalık olan hipertansiyon yaşam boyu belirli aralıklarla doktor kontrolü gerektirir. Hipertansiyon doktor ve hastanın beraber uyum içerisinde hareket ederek tedavi edebileceği bir hastalıktır. Ancak unutulmamalıdır ki; çoğu zaman sadece doktorunuzun verdiği ilaçları alıp gerekli yaşam tarzı değişikliklerini yapmamak hipertansiyon tedavisinde tek başına yeterli olamayabilir.
TEDAVİ EDİLMEDİĞİNDE CİDDİ SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇABİLİR
Hipertansiyon damar sertliği olarak bilinen aterosklerozun en önemli nedenlerindendir. Hipertansiyon tedavi edilmezse kalp krizi, kalp yetmezliği, pıhtı veya beyin kanamasına bağlı gelişebilen inme, böbrek hastalıkları, aort damar genişlemesi ve yırtılmaları, bacak damarlarında tıkanmalar, görme bozuklukları, hafıza sorunları ( Alzheimer hastalığı ) ve cinsel fonksiyon bozukluklarına neden olabilir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: uyarısı
Endokrin Hastalarına Covid-19 Uyarısı
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 virüsünün kronik hastalıklara olan etkisi en çok merak edilen konular arasında yer alıyor. Genel olarak yaşlı bireylerde ve erkek cinsiyette Covid-19 enfeksiyonunun daha ağır seyrettiği bilinmekle beraber, her geçen gün artan vaka sayıları özellikle kronik hastalıkları bulunanları tedirgin ediyor. Diyabet, obezite, tiroid ve hipertansiyon gibi kronik hastalıklarda da Covid-19 virüsünün farklı etkiler gösterdiğini belirten Memorial Ankara Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Ethem Turgay Cerit, bu rahatsızlıklarda Covid-19 virüsünün etkileri ve yapılması gerekenler ile ilgili 4 önemli soruya yanıt verdi:
1-Endokrinolojik hastalıklar Covid-19 enfeksiyonu riskini artırır mı?
DİYABET: Diyabet hastalarının en çok merak ettiği konulardan biri diyabetin koronavirüse yakalanma riskini artırıp artırmadığıdır. Pandeminin başında ilk çıkan makaleler bu yönde veriler ortaya koymuş olsa da daha sonra yayınlanan güvenilir bilimsel veriler ışığında diyabetli hastaların Covid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin diyabetli olmayan bireylerden fazla olmadığını göstermektedir.
OBEZİTE: Güncel veriler ışığında obezitesi olan bireylerin normal kilolu bireylere göre Covid-19’a yakalanma riskinin daha fazla olduğu söylenebilmektedir. Bilindiği gibi Covid-19 virüsü vücuda ACE2 reseptörleri aracılığıyla giriş yapmaktadır. Obezitede yağ dokusu artışına paralel artan ACE2 düzeyi ve Covid-19’un ACE2’ye olan afinitesi nedeniyle obezlerde normal kilolu hastalara göre daha yoğun viral yüke maruz kaldıkları söylenebilir. Obezitesi olan bireylerde sıklıkla eşlik eden başka hastalıkların olması ve immün yanıt oluşturma kapasitelerinin normal kilolu bireylere göre düşük olması Covid 19’a yakalanma açısından ek bir risk oluşturmaktadır. Ayrıca bağışıklık sistemi üzerinde çok önemli role sahip olduğu bilinen vitamin D düzeylerinin obezitesi olan bireylerde yaygın olarak düşük görülmesi de Covid-19 açısından obez bireyler için ek bir risk faktörü olarak düşünülebilir.
HİPERTANSİYON: Yapılan araştırmalar ışığında hipertansiyon hastası olmanın ya da kullanılan antihipertansif ilaçların Covid-19’a yakalanma riskini artırmadığını söyleyebiliriz.
TİROİD: Tiroid hastalığı olan kişilerde Covid-19 enfeksiyonu riskinin arttığına dair veri bulunmamaktadır.
BÖBREKÜSTÜ BEZİ VEYA HİPOFİZ HASTALIKLARI: Böbrek üstü bezi veya hipofiz hastalığı olan hastaların Covid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskinin toplum genelinden fazla olduğuna dair veri bulunmamaktadır. Ancak örneğin kortizol fazlalığı ile seyreden cushing hastalığı ve cushing sendromunun bağışıklık sistemini baskılayarak bireyi enfeksiyonlara karşı daha duyarlı hale getirme potansiyeli olduğu akılda tutulmalıdır.
2-Endokrinolojik hastalıklar Covid-19 enfeksiyonunun seyrini nasıl etkiler?
DİYABET: Diyabet hastalarında her türlü enfeksiyon daha şiddetli seyretmektedir. Diyabet hastalarında bağışıklık sistemi dengesi bozulurken, inflamatuar sitokin yanıtının arttığı görülmüştür. Artan bu aşırı sinyallerin virüse bağlı akciğer hastalığını alevlendirmesi ve çoklu organ yetmezliği riskini artırması mümkün olmaktadır. Yapılan çalışmalar kontrolsüz diyabetilerin Covid-19 enfeksiyonlarının daha ağır seyrettiğini ve ölüm oranlarının daha yüksek olduğunu göstermiştir.
OBEZİTE: Pandemi süresince farklı ülkelerde yapılan çalışmalarda obezite varlığında hastalık seyrinin daha kötü olduğu, yoğun bakım ihtiyacının ve ölüm oranlarının normal kilolulara göre yüksek olduğu gösterilmiştir.
HİPERTANSİYON: Hipertansiyonu olan hastalarda Covid-19 enfeksiyonunun daha ağır seyretme ihtimali bulunmaktadır.
TİROİD: Tiroid hastalığına sahip olmanın Covid-19 enfeksiyonu seyrini olumsuz etkilediğine dair veri bulunmamaktadır.
BÖBREKÜSTÜ BEZİ VEYA HİPOFİZ HASTALIKLARI:Böbreküstü bezi veya hipofiz hastalıkları olanlarda özellikle hastalığın kontrol altında olmadığı durumlarda Covid-19 enfeksiyonunun daha şiddetli seyredebileceği düşünülebilir.
3-Covid-19 enfeksiyonu endokrin hastalıklara yakalanma riskini artırır mı?
DİYABET: Ortaya çıkan her türlü enfeksiyon metabolik kontrolü bozmaktadır. Dolayısıyla zaten başlangıçta metabolik kontrolü iyi olmayan prediyabet (şeker hastalığı riski yüksek bireyler) olgularında Covid-19 enfeksiyonu nedeniyle kan şekeri düzeyleri daha da bozulup aşikar diyabet ortaya çıkabilmektedir. Covid-19 enfeksiyonu sırasında ani kan şekeri yükselmesi ve geçici veya kalıcı diyabet görülmesi mümkün olabilmektedir.
OBEZİTE: Karantina ve pandemik yaşam koşullarının yol açtığı hareketsizliğin obezite riskini artırması kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
HİPERTANSİYON: Covid-19 enfeksiyonu seyri sırasında kontrolsüz tansiyon yükseklikleri ile karşılaşılabilmektedir.
TİROİD: Covid-19 enfeksiyonu sırasında veya sonrasında tiroid bezinde subakut tiroidit benzeri bir iltihaplanma, ağrı ve tiroid fonksiyon bozuklukları görülme ihtimali artmaktadır.
BÖBREKÜSTÜ BEZİ VEYA HİPOFİZ HASTALIKLARI:Hipofiz bezi ACE2 eksprese edebildiğinden virüs için direkt hedef organ haline gelebilmektedir. Covid-19 enfeksiyonunun hipofiz ve böbrek üstü bezi fonksiyonlarında bozukluğa yol açabilme potansiyeli bulunmaktadır.
4-Covid-19 sürecinde endokrinolojik hastalığı bulunanlar nelere dikkat etmelidir?
DİYABET: Covid-19 sürecinde diyabet hastalarının ilaçlarını düzenli kullanmaları, kan şekerlerini evde daha sık takip etmeleri, yeterli sıvı tüketmeleri, sağlıklı beslenme önerilerine uymaları ve imkan varsa bahçede yoksa evde günde 5 bin adım olacak şekilde yürüyüş yapmaları önerilmektedir. Bu öneriler sayesinde bir yandan kan şekeri regülasyonu,diğer yandan hem kilo kontrolü, hem de kişilerin psikolojik olarak kendilerini daha iyi hissetmeleri sağlanır. Kan şekerinin sürekli olarak 250-300 mg/dl’nin üzerinde seyretmesi, ayakta yeni gelişen yara, göğüste şiddetli baskı hissi veya ağrı, kontrol edilemeyen tansiyon yükselmesi gibi ihmal edildiği takdirde ciddi sorunlara yol açabilecek belirtiler konusunda diyabetli bireylerin dikkatli olmaları ve hastaneye gitmekten çekinmemeleri gerekmektedir.
OBEZİTE: Obezitesi olan hastalara pandemi sürecinde yüksek kalorili beslenme düzeninden kaçınması, kalori kısıtlaması ile hafif de olsa kilo kaybı sağlamaya çalışması önerilmektedir. Ayrıca hafif-orta düzeyde egzersiz ile sedanter yaşam tarzından kaçınılması gibi yaklaşımlar da vücudun bağışıklık sisteminin virüse karşı daha dirençli olmasına katkı sağlayabilmektedir.
HİPERTANSİYON: Mevcut veriler ışığında kullanılan tansiyon ilaçlarının hiçbirinin Covid-19 enfeksiyonuna yakalanma riskini artırmadığını ya da hastalığın daha ağır seyretmesine yol açmadığını söyleyebiliriz. Bu nedenle hipertansiyon ilacı kullanan hastaların ilaçlarını kesmeden aynı şekilde devam etmeleri gerekir. Ayrıca her zamanki tuzsuz sağlıklı beslenme önerilerine uymaları da son derece önemlidir.
TİROİD: Tiroid hastalıkları için kullanılan ilaçlar bağışıklık sistemini zayıflatmaz. Covid-19 için verilen genel öneriler tüm tiroid hastaları için de geçerli olmaktadır.
Tiroid bezinin az çalıştığı bir durum olan hipotiroidide tiroid hormonu (levotiroksin) alan hastalar eğer ilaç dozlarında yakın dönemde bir değişiklik yapılmadıysa ilaç dozlarını değiştirmeden rutin kontrollerini ileri bir tarihe erteleyebilir. Doz değişikliği yapılan hastalar ise kontrol zamanlarını hekimleri ile görüşerek belirlemelidirler.
Tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarda (graves hastalığı, hipertiroidi) ve antitiroid ilaç (metimazol, propiltiyourasil) kullananlarda zamanında tiroid fonksiyon testleri yapılarak ilaç dozu ayarlamak gerekmektedir. Uzun süre test yaptırmadan antitiroid ilaçların kullanılması doğru olmamakla birlikte, hastalar ilaçlarının dozlarını kendileri değiştirmemeli ve doz değişikliği kararını kendilerini takip eden hekimlere bırakmalıdırlar.
Hipertiroidi nedeniyle antitiroid ilaç (metimazol, propiltiyourasil) kullanan hastalar; boğaz ağrısı, ateş yüksekliği, gribal enfeksiyon gibi bulgular olursa ilaçlarını kesip en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak, kan sayımı (özellikle nötrofil) testlerini yaptırmalı ve kendilerini takip eden hekimler ile irtibata geçmelidirler.
Tiroid kanseri tedavisi için tiroid cerrahisi uygulanmış hastalar (sonrasında radyoaktif iyot almış veya almamış olabilir) Covid-19 enfeksiyonu açısından ilave risk taşımamaktadır. Tiroid kanserlerinde kemoterapi ve radyoterapiye (ışın) çok çok nadir durumlarda gereksinim duyulmaktadır Tiroid kanseri metastazı nedeniyle ışın tedavisi almış, halen kemoterapi alan hastalarda Covid-19 enfeksiyonu riski biraz artabilmektedir. Bu hastaların koruyucu tedbirleri daha sıkı uygulaması gerekmektedir.
BÖBREKÜSTÜ BEZİ VEYA HİPOFİZ HASTALIKLARI:Addison (böbrek sütü bezi yetmezliği) ve hipofiz yetmezliği olan hastalar hayati önemi olan steroid tedavilerini ve almakta oldukları diğer ilaçları kesmemeli ve düzenli kullanmaya devam etmelidir.Bu hastaların olası bir Covid-19 enfeksiyonu veya şüphesi durumunda aldıkları steroid ilaçlarının dozları artırılmalıdır. Bu nedenle hastalık tanılarını mutlaka Covid-19 tedavi planını yapacak olan sağlık ekibi ile paylaşmaları son derece önemlidir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Uzmanından anne adaylarına kilo uyarısı
Koronavirüs nedeniyle evde olduğumuz bu günlerde uzun süre hareketsiz kalmak anne adaylarının sağlığını olumsuz etkileyebilir.
Evde hareketsiz geçirilen sürenin uzaması ve değişen beslenme alışkanlıkları nedeniyle, anne adaylarının normalden fazla kilo alabileceğini belirten Biruni Üniversite Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Nadide Korkut, “ Gebelik döneminde normalden fazla kilo artışı; diyabet, gebelik tansiyonu, erken doğum gibi riskleri beraberinde getirerek anne adayı ve bebek açısından önemli sağlık sorunları oluşturabilir” uyarısında bulundu.
Op. Dr. Nadide Korkut, “Hamilelikte kilo artışı anne adayında diyabet gelişmesine yani anne adayının kan şekerinin yükselmesine neden olur. Annenin kan şekeri yükseldiğinde bebeğe de plasenta yoluyla fazla miktarda şeker geçişi olur. Kontrol altına alınmayan gebelik diyabeti de bebek açısından birçok olumsuz durumun oluşmasına zemin hazırlar. Normal doğum zorlaşabilir; doğum esnasında bebekte omuz çıkığı, doğum travması veya sinir sıkışmaları görülebilir. Ayrıca bu bebeklerde hayatları boyunca şeker hastalığı gelişme riski yükselir. Kilo artışının neden olduğu diğer bir komplikasyon da gebelikte ortaya çıkan tansiyon yüksekliği yani preeklamsidir. Preeklamsi anne adayında gebelik zehirlenmesi denilen durumun oluşmasına, bebeğin de yetersiz kan akışı nedeniyle gelişememesine neden olabilir” uyarılarında bulundu.
AYDA 4 KİLODAN FAZLA ALMAK RİSK FAKTÖRÜ
Hamilelikte ideal kilo artışının ortalama 12 kg civarında olması gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. Nadide Korkut “1 ayda 4 kg’dan fazla almak risk faktörlerini beraberinde getirir. Bu nedenle anne adaylarının kilo artışı yakından takip edilmeli ve uygun beslenme programı ile kontrol altına alınmalıdır ”dedi.
HEKİM KONTROLÜ İHMAL EDİLMEMELİ
Bu süreçte koronavirüs endişesi ile birçok gebenin rutin kontrollerini ihmal ettiğini vurgulayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Nadide Korkut “Gebelerin, maske ve diğer korunma önlemlerine dikkat ederek kontrollerini ihmal etmemeleri, hekim tarafından hamilelik süreçleri değerlendirilmeli, kan tahlilleri zamanında yapılmalı ve ultrasonda bebeğin durumu yakından takip edilmelidir. Böylece çıkabilecek sorunlara karşı erken dönemde aldığımız önlemlerle istenmeyen durumların önüne geçebiliriz” uyarısında bulundu.
HAREKETSİZ KALMAK KİLO ARTIŞINA NEDEN OLUYOR
Op. Dr. Nadide Korkut “Gebelerde kilo artışının nedenlerinden biri uzun süre hareketsiz kalmak. Hareket, kilo kontrolünde ve bebeğin sağlıklı gelişimi açısından önemlidir. Hareket ve fiziksel aktivite kan dolaşımının hızlanmasına ve plasenta yolu ile bebeğe giden kan miktarının artmasını sağlar. Hareket aynı zamanda kasları güçlendirerek normal doğumu kolaylaştırır. Sokağa çıkma yasağı günlerinde anne adayları ev içinde yürüyüşler ve hafif egzersizler yapmalıdır. Ayrıca hekimlerine danışarak yoga ve pilates yapabilirler” dedi.
EV İÇİNDE YÜRÜYÜŞLER YAPILMALI
Sağlıklı bir hamilelik süreci için anne adaylarına önerilerde bulunan Op. Dr. Nadide Korkut “Sağlıklı beslenme, hareket, stresten uzak bir yaşam biçimi ve koronavirüs korunma önlemleri ile hamilelik sürecini rahat ve sağlıklı geçirmek mümkün. Anne adayları protein, sebze-meyve ağırlıklı beslenmeli, karbonhidrattan uzak durmalı, bol sıvı almalıdır. Hamilelik boyunca sık görülen ödem oluşmasını önlemek için tuz alımı kısıtlanmalıdır. Evde kalınan süre zarfında ev içinde kısa yürüyüşler ve egzersizler yapılmalı, bunun dışında tüm önlemleri alarak toplu alanlardan uzak, sosyal mesafeye dikkat ederek açık hava yürüyüşleri de tercih edilmelidir. Unutulmamalıdır ki bebeğin sağlığı annenin sağlığı ile yakından ilgilidir” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Anne Adaylarına Diyabet Uyarısı
Günümüzde giderek artan diyabet birçok hastalığa sebep olan ciddi bir kronik rahatsızlıktır. Bu nedenle diyabet hastası olan anne adaylarının, gebelikleri sürecinde hem kendi sağlığı hem de bebeğin sağlığı için çok daha dikkatli olması gerekiyor.
14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla diyabetten korunmanın önemine dikkat çeken Biruni Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Oğr. Üyesi Hazel Çağın Kuzey, diyabet hastası anne adaylarına önemli tavsiyelerde bulundu.
“Şeker hastalığı yani diyabet, toplumun %14’unu etkileyen ve ömür boyu tedavi gerektiren önemli bir sağlık sorunu. Türkiye’de her 100 kişiden 14’ünün şeker hastası olduğu düşünüldüğünde, bu sayı 7 milyona ulaşmaktadır.
Hamilelik öncesinde diyabet kontrol altına alınmalı
Diyabet, kandaki şeker seviyesi kontrol altında tutulduğu sürece kişinin normal yaşantısı için bir engel değildir. Bu nedenle anne olmak isteyen şeker hastaları için de bir yasak yoktur. Ancak diyabet hastalarının gebeliği planlı olmalı ve öncesinde şeker seviyesi kontrol altına alınmalıdır.
Diyabet hem anne adayını hem de bebeği etkileyebilir
Kontrol altına alınmayan diyabet anne adayı için ne kadar tehlikeli ise anne karnındaki bebeğe ve gelişimi üzerinde de olumsuz etkileri vardır.
Hamileliğin ilk aylarında yüksek kan şekeri bebek için toksik etki yaratarak anomalileri tetikleyebilir.
Büyüme ve gelişim geriliği, iri doğum ağırlıklı bebek, yeni doğan bebekte ani gelişen kan şekeri düzensizlikleri, erken doğum ve prematüreye bağlı gelişen problemlerden; anne karnında ani bebek kaybına kadar gidebilecek birçok soruna neden olabilir.
Doğum esnasında kontrol altına alınamayan kan şekeri düzensizlikleri sezaryen gibi müdahaleli doğum oranlarının artmasına neden olabilir. Yine kontrolsüz kan şekeri erken doğum oranlarını arttırıp prematüritiye bağlı oluşabilecek komplikasyonlara neden olabilirler.
Gebelik takibi bütüncül yaklaşımla yapılmalı
Hamilelikte diyabet tedavisi bütüncül yaklaşımla yapılmalıdır. Tek başına gebeyi takip eden kadın doğum uzmanının bunu yönetmesi çok da uygun değildir. Kadın doğum uzmanı, perinatolog yani riskli gebelikler uzmanı, endokrinoloji uzmanı ile eş zamanlı olarak gebeliğin başından doğuma kadar hatta doğum sonrası da anne adayını birlikte işbirliği içinde takip etmelidir.
Kan şekeri kontrol altında tutulmalı
Hamilelikte açlık kan şekeri ölçümlerinin 90-95 değerinde, 1.saat tokluk kan şekeri ölçümlerinin ise 140-145 olması beklenir. Kan şekeri ve tansiyon ölçümleri de gebelikte kabul edilebilecek sınırlarda tutulmalıdır. Gebe kaldıktan sonrada kadın doğum uzmanı, riskli gebelikler uzmanı ve endokrinoloji uzmanı ile koordineli bir şekilde gebeliği takip edilip doğum için en uygun zaman belirlenmelidir.
Hamilelikte ortaya çıkan diyabet ve yüksek tansiyon doğum sonrası devam etmese bile ilerleyen yaşlarda yüksek tansiyon ve diyabet hastası adayı olduklarını unutmayıp yaşamlarını, diyet ve egzersizlerini ona göre düzenlemelidirler.
Temel kural yeterli ve dengeli beslenme
Anne adayları yeterli ve dengeli beslenmeye özen göstermelidir. Beslenme programında proteinden zengin, karbonhidrattan fakir beslenme tarzı benimsenmeli, mevsimine uygun sebze ve meyve tercih edilmeli, kan şekerini dengeleyen lifli gıdalara yer verilmelidir.
İdeal kilo kontrolü sağlanmalıdır
Diyabette aşırı salınan insülin daha çok acıkmaya, daha çok yemeye ve atıştırmaya neden olarak kilo artışına yol açar. Ancak aşırı kilo diyabet açısından ciddi bir risk faktörüdür. Diyabeti olan anne adayları için kilo kontrolü özellikle önem taşımaktadır.
Hekim kontrolünde egzersiz diyabeti kontrol altına almaya yardımcı olur
Hekim kontrolünde egzersiz ve fiziksel aktivite diyabeti kontrol altına almada etkilidir. Anne adayları özellikle bu dönemde sosyal mesafe, maske ve korunma önlemleri ile kalabalık olmayan yerlerde düzenli yürüyüşler yapmalıdır.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
AHEF’ten güneş çarpması uyarısı
Halk arasında “güneş çarpması” olarak da nitelendirilen sıcak çarpması, sıcak ve nemli yaz günlerinde oldukça sık karşılaşılabilecek acil sağlık sorunları arasında yer alıyor. Güneş çarpmasında, vücut alarm sisteminin ısı artışı nedeniyle dengesi bozuluyor bir başka deyişle ısı regülasyonu bozuluyor. AHEF, sıcak havalarda güneş çarpmasına karşı uyarıyor.
Etkin bir ısı kaybı olmaksızın yüksek ortam ısısına maruz kalmak ısı kramplarına ve güneş çarpmasına neden olabiliyor. Örneğin 3-4 saat şiddetli efor veya sıvı alımı olmadan terleme ile aşırı sıcağa maruz kalmak sıcak çarpmasına yol açabiliyor. Nem ne kadar yüksek olursa vücut ısı kaybının etkinliği de o kadar az oluyor. Yani terlemenin serinletici etkisi azalıyor. Ek olarak uzun süreli güçlü egzersiz yapılması da sıcak çarpması riskini arttırıyor.
Güneş çarpması genellikle ani bir başlangıçtan önce baş ağrısı, baş dönmesi ve halsizlik ile kendini gösteriyor. Buna karşın terleme ise genellikle azalıyor. AHEF Basın Komisyonu üyelerinden Dr. Emine Gezer Özden şöyle anlatıyor: “Deri sıcak, kızarık ve kurudur. Nabız atımları artmıştır. Solunum hızı artar. Bilinç kaybı ve oryantasyon bozukluğu da gelişebilir. Bulantı, anksiyete ve aşırı terleme ise daha çok sıcak bitkinliğinde ortaya çıkar. Semptomları biraz farklı da olsa sıcak bitkinliği de yine vücut ısı mekanizmalarının uygun olmayan durumu sonucu oluşmaktadır. Genellikle sıcak yaz günlerinde öğle vakitlerinde güneş ışınlarının dik olduğu zamanlarda gerçekleşir. Tatil nedeniyle deniz kıyısında farkında olmadan uzun vakit geçirme de normalin üzerinde sıcaklığa maruz kalmamıza neden olabilir.”
Dr. Emine Gezer Özden, sıcak ya da güneş çarpması durumunun en çok 65 yaş üzeri ve 5 yaş altı çocuklarda, obezite problemi olanlarda, yüksek tansiyon ve kalp hastalarında, diyabet (şeker) hastalığında, kronik böbrek yetmezliğinde, kanser hastalarında, kronik alkolizm ve çoklu ilaç kullanan kişilerde, düşkünler ve de gebelerde daha fazla risk oluşturduğunu söylüyor. “Bu kişilerin yaz günlerinde daha fazla dikkat etmeleri gerekmektedir. Sıcak çarpması acil bir durumdur. Mutlaka tedavi edilmesi gereklidir. Kişi öncelikle mutlaka sıcak ortamdan uzaklaştırılmalı, sıcaklığı düşürmek için ıslak battaniye ile sarılmalı ya da soğuk su ile ıslatılmış bezlerle kompres yapılmalıdır. Hastanın bilinci açık ise sıvı verilebilir, bilinci açık değilse sıvı verilmemeli takip ve tedavi amaçlı derhal en yakın sağlık kuruluşuna götürülmelidir.”
Bu durumdan kaçınmak için kişiler sıcak yaz günlerinde kişisel önlemlerini alarak rahat bir mevsim geçirebilirler. AHEF bu önlemleri şu şekilde sıralıyor:
– Özellikle güneş ışınlarının dünyaya dik olarak geldiği öğle saatlerinde mümkün olduğunca dışarı çıkılmamalı,
– Güneşe çıkmadan önce şapka, gözlük veya şemsiye gibi aksesuarlarla ışınlardan korunmaya çalışılmalı,
– Mutlaka önceden güneş kremi kullanılmalı,
– İnce, terletmeyen, sentetik olmayan kumaşlardan yapılmış açık renkli, bol giysiler kullanılmalı,
– Özellikle sıcak günlerde ağır ve yorucu egzersizlerden kaçınılmalı,
– Sıvı tüketimine mutlaka dikkat edilmeli,
– Mümkün olduğunca ılık duş almalı,
– Ağır, yağlı, sindirimi zor yemekler yerine sindirimi kolay hafif yiyecekler tercih edilmeli.
Özellikle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de korona pandemisi ile mücadele sürecinde iken maske ve mesafeli yeni sosyal hayatımızda alacağımız kişisel tedbirler ve kurallara azami uyum gösterme ile daha rahat ve sorunsuz bir yaz mevsimi geçirebiliriz. Unutmayalım ki hem kişisel hem de toplum sağlığı için her birimizin yapabileceği birçok şey vardır.