Aylık arşivler: Şubat 2025

Skolyoz Erken Tanı ile Kontrol Altına Alınabilir

Skolyozun nedenlerine dikkat çeken VM Medical Park Gebze Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi (Nöroşirürji) Uzmanı Op. Dr. Ercan Kaya, “Adölesan idiopatik skolyoz, en sık ergenlik döneminde, yani 10-18 yaş arasında ortaya çıkar. Bu yaş aralığı, hızlı büyüme ataklarının yaşandığı dönem olduğundan, omurganın dengede kalmakta zorlanması eğriliğin ilerleme riskini artırabilir. Erken teşhis edilen ve doğru şekilde tedavi edilen vakalarda eğrilik, cerrahi müdahaleye gerek kalmadan kontrol altına alınabilir” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi (Nöroşirürji) Uzmanı Op. Dr. Ercan Kaya, duruş bozuklukları ve çocuklarda skolyoz hakkında açıklamalarda bulundu.

Duruş bozukluklarının ne olduğundan bahseden Op. Dr. Kaya, “Duruş bozuklukları, genel olarak yapısal olmayan ve yapısal olmak üzere ikiye ayrılır. Yapısal olmayan duruş bozuklukları; genellikle yanlış oturma alışkanlıkları, ağır sırt çantaları veya kas dengesizliklerinden kaynaklanır. Bu tür duruş bozuklukları, doğru duruş alışkanlıkları, düzenli egzersizler ve yaşam tarzı değişiklikleriyle düzeltilebilir. Yapısal duruş bozuklukları ise; omurga yapısındaki kalıcı değişikliklerden kaynaklanır. Bu grupta en sık karşılaşılan sorun skolyozdur” diye konuştu.

Skolyozun tanımını yapan Op. Dr. Kaya, Skolyozun, omurganın sağa veya sola doğru, “S” veya “C” şeklinde anormal bir eğrilik göstermesi durumu olduğunu dile getiren Op. Dr. Kaya, “Omurların kendi ekseni etrafında dönmesiyle sırtın asimetrik bir görünüm almasına yol açar. En yaygın türü olan Adölesan İdiopatik Skolyoz (AIS), ergenlik döneminde ortaya çıkar. Diğer skolyoz türleri arasında doğumsal anomalilerden kaynaklanan konjenital skolyoz, sinir-kas hastalıklarına bağlı nöromüsküler skolyoz ve 10 yaş öncesinde görülen erken başlangıçlı skolyoz yer alır” şeklinde konuştu.

GENETİK FAKTÖRLERDEN KAYNAKLANABİLİR

Adölesan idiopatik skolyozun kesin nedeni tam olarak bilinmese de genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığının düşünüldüğünü söyleyen Op. Dr. Kaya, “Ailede skolyoz öyküsü olan çocuklarda risk daha yüksektir. Hormonal değişiklikler, sinir-kas dengesizlikleri ve hızlı büyüme döneminde omurganın dengede kalmakta zorlanması da olası nedenler arasında yer alır” dedi.

BU BELİRTİLERE DİKKAT EDİLMELİ

Skolyozun belirgin bir ağrıya yol açmadığı için ilerleyişinin farkedilmeyebileceğine değinen Op. Dr. Kaya, skolyozda görülebilecek belirtileri şöyle sıraladı:

  • “Omuzların, kalçaların veya kürek kemiklerinin asimetrik duruşu,
  • Bir omuzun diğerinden daha yüksek olması,
  • Bel çizgisinin dengesiz görünmesi,
  • Öne eğilme sırasında sırtta bir çıkıntının fark edilmesi”

10-18 YAŞ ARALIĞINDA ORTAYA ÇIKAR

Skolyozun hangi yaşlarda daha sık görüldüğünü belirten Op. Dr. Kaya, “Adölesan idiopatik skolyoz en sık ergenlik döneminde, yani 10-18 yaş arasında ortaya çıkar. Bu yaş aralığı, hızlı büyüme ataklarının yaşandığı dönem olduğundan, omurganın dengede kalmakta zorlanması eğriliğin ilerleme riskini artırabilir. Kız çocuklarında hem görülme sıklığı hem de eğrilik derecesinin ilerleme riski erkeklere kıyasla daha yüksektir” açıklamasında bulundu.

TEŞHİS SÜRECİ

Skolyozun kendiliğinden düzelmediğini ve doğrudan önleme yöntemlerinin olmadığına dikkat çeken Op. Dr. Kaya, şu bilgileri paylaştı:

“Erken teşhis edilen ve doğru şekilde tedavi edilen vakalarda eğrilik, cerrahi müdahaleye gerek kalmadan kontrol altına alınabilir. Teşhis, muayene ve görüntüleme yöntemleri ile konur. Hekim çocuğun omuz, kalça ve bel hizasını kontrol eder. Öne eğilme ile omurgadaki asimetriler gözlemlenir. Skolyozun kesin teşhisi ve eğrilik derecesinin ölçülmesi için röntgen çekilir. Gerek görülen bazı hastalarda omuriliği değerlendirmek için MR da çekilebilir.”

FİZİK TEDAVİ UYGULANABİLİR

Tedavi yollarına bahseden Op. Dr. Kaya, “Tedavi, eğriliğin derecesine, çocuğun yaşına ve büyüme potansiyeline göre değişir. Her aşamada fizik tedaviyle desteklenmekle birlikte; hafif skolyoz vakaları, düzenli kontrollerle takip edilir. Orta dereceli eğriliklerde, omurganın eğrilik derecesinin ilerlemesini önlemek için skolyoz korsesi kullanılır. İleri skolyoz vakalarında ise omurganın düzeltilmesi için cerrahi operasyon gerekir” dedi.

AİLELERE DÜŞEN GÖREVLER

Son olarak ailelere düşen görevleri anlatan Op. Dr. Kaya, “Aileler, çocuklarının sırtını düzenli olarak çıplak vaziyette hem dik hem de öne doğru eğilmiş halde gözlemeliler. Omurgasının düz bir hat üzerinde olup olmadığı ve yukarıdaki belirtilerin olup olmadığını kontrol etmeliler. Herhangi bir asimetri farkettiklerinde bir omurga cerrahına başvurmalılar” ifadelerini kullandı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akbank’tan 315 Milyon Dolarlık Teknoloji Yatırımı

Akbank dijital çözümler, yapay zekâ ve servis bankacılığı uygulamaları başta olmak üzere yenilikçi teknolojiler ile hem müşteri deneyimini iyileştiren hem de operasyonel süreçleri hızlandıran çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.

Modern mimari ve mühendislik pratikleri, bulut tabanlı dönüşüm stratejisi ve yeni veri merkezi yatırımlarıyla dayanıklı ve güvenli hizmet altyapısını güçlendiren Akbank, büyük dil modeli ve ‘Agentic AI’ çalışmalarıyla bankacılık sektöründe yapay zekâ uygulamalarında yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Banka, teknoloji ve inovasyonu odağına alan bu çalışmaları için 2025 yılında senelik ortalama teknoloji yatırımını %50’den fazla artırarak 315 milyon dolar seviyesine taşıyacak. 

 

Akbank Teknoloji, inovasyon ve dijitalleşme yatırımlarıyla bugün büyük ölçekli bir teknoloji şirketi hacminde faaliyet gösteriyor. Böylece Akbank, müşterilerine sunduğu deneyimi zenginleştirirken bankacılığın sınırlarını da genişletiyor. 

 

Son dönemde yapay zekâ, servis bankacılığı ve bulut tabanlı dönüşüm çalışmalarına yoğunluk veren Akbank, 2025 yılında 315 milyon dolar teknoloji yatırımı gerçekleştirecek ve böylece bankanın son 5 yılda bu alana yaptığı toplam yatırım 1 milyar doları aşacak. 

 

Çevik, inovatif ve üretken olma misyonu

Akbank’ın bu çalışmalarıyla yalnızca finans ekosistemi için değil, teknoloji ve inovasyon dünyası için de öncü bir rol üstlendiğini belirten Akbank Teknoloji Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Gökçay; “Bugün Akbank Teknoloji olarak küresel ve yerel trendler ışığında, müşteri ihtiyaçları doğrultusunda yenilikçi finansal çözümler geliştiriyor, çalışmalarımızı çevik, inovatif ve üretken olma misyonuyla sürdürüyoruz. 2.500 teknoloji profesyonelimiz, 240’tan fazla çevik takımımız ve güçlü mühendislik kaslarımızla, bankacılığın geleceğini şekillendiriyoruz. Alanında öncü, yapay zekâ destekli çözümlerimizle müşterilerimize daha akıllı, hızlı ve güvenilir hizmet sunarken, bulut tabanlı mimarimiz ve güçlü veri merkezi altyapımızla güvenilir ve sürdürülebilir bir teknoloji altyapısı inşa ediyoruz. Benimsediğimiz mühendislik ve çalışma pratikleri, modern mimari yaklaşımlar ve dayanıklılık mühendisliği gibi küresel iyi uygulama örneklerinin bir sonucu olarak son 2 yılda müşterilerimize sunduğumuz çözümleri %60 oranında artırırken, proje tamamlama hızımızı ise %25 iyileştirdik” dedi.

 

 

Bir önceki yıla göre %50’den fazla artışla 315 milyon dolar teknoloji yatırımı

Akbank, dijital bankacılık ve teknoloji altyapısına yaptığı yatırımları her geçen yıl artırarak sürdürüyor. 2025 yılında yatırımlarını bir önceki yıla göre %50’den fazla artışla 315 milyon dolar seviyesine yükseltmeyi planlayan Akbank’ın gündemindeki temel odak alanları çalışanlarının gelişimi, teknoloji üretim merkezi, bulut tabanlı dönüşüm ve yenilikçi ürün ve servisler olacak. 

 

Akbank Teknoloji’nin bulut tabanlı dönüşüm stratejisi kapsamında, mimari ve altyapıda yürüttüğü dönüşüm çalışmalarından sonra ana bilgisayar altyapısını da bulut tabanlı mimariye taşınması hedefleniyor. Bu yatırımın sektör açısından önemine dikkat çeken Gökhan Gökçay, “Geleceğin bankacılığı yapay zekâ, servis bankacılığı gibi yenilikçi teknolojilerle şekillenirken, bu çözümler ise bulut tabanlı platformlar üzerine inşa edilebilecek. Biz de Akbank Teknoloji olarak bu dönüşümün merkezinde yer alıyoruz. Bu doğrultuda başlattığımız stratejik yatırımlarımızla daha hızlı ve ölçeklenebilir bir kabiliyet sağlarken, daha dayanıklı bir altyapıya da ulaşıyoruz. Bu dönüşüm aynı zamanda sektörümüzde ilk uygulamalardan biri” dedi.

 

Dijitalleşme ile 12,5 milyon dijital müşteri

Akbank, yeni nesil hizmetleriyle dijital bankacılık alanında sağladığı büyümeyi sürdürüyor. Banka, 2021’den bu yana dijital müşteri sayısını %89’lik bir artışla 12,5 milyona yükseltti. Bu gelişimde önemli bir rol oynayan Akbank Mobil ise ayda 700 milyon etkileşimle müşterilerin dijital bankacılık deneyiminde yanlarında yer almaya devam ediyor.

 

Gökhan Gökçay, bu başarıyı şu sözlerle değerlendirdi: “Bugün her bir müşterimiz ayda ortalama 30 kez mobil uygulamamıza giriş yapıyor. Bu, müşterilerimize sunduğumuz güvenin, hızın ve kesintisiz hizmetin göstergesi. ‘Geleceğin Bankacılığını Geleceğin Teknolojisi ile şekillendirme’ hedefimiz doğrultusunda yeniliklere imza atmaya devam edeceğiz.” 

 

Yüzlerce analitik ve bilişsel model ile akıllı bankacılık

Akbank, yapay zekâ yatırımlarını dört ana alanda yürütüyor: Görüntü işleme, ses işleme, doğal dil işleme ve ileri analitik. Banka bu alandaki çalışmalarla bugün 400’den fazla ileri analitik model ve 100’e yakın bilişsel yapay zekâ modeli ile ortaya koyduğu çözümlerle operasyonel süreçlerden müşteri hizmetlerine, nakit yönetiminden müşterilere sunulan kişiselleştirilmiş hizmetlere kadar birçok alanda fark yaratıyor. Aynı zamanda bankacılık hizmetlerinde yapay zekânın sunduğu avantajları en üst seviyeye taşımak için büyük dil modeli ve üretken yapay zekâ çözümleri geliştiriyor. 

 

Gökhan Gökçay, bu dönüşümle ilgili olarak şunları söyledi: “Yapay zekâ çözümlerimizi kredi süreçlerinden operasyonel verimliliğe, güvenlikten kişiselleştirilmiş müşteri deneyimine kadar geniş bir yelpazede kullanıyoruz. Bunun en güçlü örneklerinden biri olan Akbank Asistan ile müşterilerimizin günlük bankacılık işlemlerini sesli ya da yazılı iletişimle saniyeler içinde tamamlamasını sağlıyoruz. Öte yandan üretken yapay zekâ ile geliştirdiğimiz Akbanklı Asistan, çalışma arkadaşlarımıza hız ve verimlilik kazandırmaya devam ediyor. Ayrıca Akbanklıların kendi ihtiyaçlarına göre özelleştirebilecekleri ve özel asistanlarını yaratabilecekleri, tüm verileri güvence altına alan modüler çözüm ortamları da geliştiriyoruz. Büyük dil modelimiz ise 65 milyar token ile eğitilmiş, Türkçe ve bankacılık alanında uzmanlaşmış bir doğal dil işleme kabiliyeti sunuyor. Alanında öncü olan ve bugün yaygın dil işleme çözümlerine göre %35 daha iyi doğruluk oranı sunan büyük dil modelimizi sürekli iyileştirmeye devam ediyoruz.” 

 

Bankacılıkta otonom dönem başlıyor: ‘Agentic AI’

Akbank, yapay zekâ ve üretken yapay zekâ teknolojileriyle bankacılık süreçlerini yeniden tanımlarken, 2025 itibarıyla devreye alacağı ‘Agentic AI’ çözümleriyle bu dönüşümü bir adım ileri taşımayı hedefliyor. Böylece müşteri hizmetleri ve operasyonel süreçlerde daha özerk ve proaktif yapay zekâ çözümleri devreye alınacak. Kullanıcı taleplerine gerçek zamanlı olarak yanıt veren, ihtiyaçları önceden tahmin ederek kişiselleştirilmiş öneriler sunan ve müşteri deneyimini daha akışkan hale getiren otonom bir sistem inşa edilecek. 

 

Akbank’ın geliştirdiği ‘Agentic AI’ çözümlerinin 2025 itibarıyla müşteri iletişim süreçleri başta olmak üzere banka hizmetlerinde kullanılacağını belirten Gökhan Gökçay, “Yapay zekâ çözümlerinin yalnızca hız ve verimlilik kazandırmakla kalmayıp, bankacılık hizmetlerini kişiye özel ve kesintisiz iletişim sunan bir yapıya taşıma potansiyeli var. Agentic AI yatırımlarımızla bu potansiyeli açığa çıkaracağız ve dünyanın sayılı, Türkiye’nin öncü uygulamalarına imza atacağız” dedi.

 

Akbank dayanıklı altyapı ve güvenli bankacılık için veri merkezi yatırımlarını sürdürüyor

Akbank, güçlü teknoloji altyapısıyla kesintisiz hizmet sunabilmek adına veri merkezlerine önemli yatırımlar yapıyor. 250 milyon dolarlık yatırımla, 2019 yılında hizmete başlayan Akbank Veri Merkezi, dünyanın en ileri teknolojiye sahip finansal veri merkezlerinden biri olarak faaliyet gösteriyor. Yüksek güvenlikli ve ölçeklenebilir mimarisi sayesinde bankanın dijital işlem hacmini barındırırken, operasyonel verimliliği ve sürdürülebilirliği en üst düzeye çıkarıyor.

 

Bankanın ikincil veri merkezi ise olağanüstü durumlarda hizmet vermeye hazır bulunuyor. Tüm bankacılık sistemleri için %100 veri ve sistem yedeği sağlayan bu merkez, Akbank Veri Merkezi ile tam uyumlu çalışarak kesintisiz hizmet güvencesi sunuyor.

 

Akbank, artan işlem hacmine uyum sağlamak ve operasyonel sürekliliği daha da güçlendirmek amacıyla olağanüstü durum merkezini taşıyacağı yeni bir veri merkezi yatırımına da başladı. Ankara’da inşa edilen yeni veri merkezi, Akbank Veri Merkezi ile eşzamanlı çalışarak hız, esneklik ve verimlilik sağlayacak. Merkezin 2025 yılının ikinci çeyreğinde altyapısının tamamlanması ve yıl sonuna dek tam kapasiteyle faaliyete geçmesi planlanıyor.

 

Bu yatırıma ilişkin Gökhan Gökçay, “Veri merkezimiz, yeni nesil bankacılık hizmeti sunma çalışmalarımızı güçlendirirken, veri yönetimi ve hizmet sürekliliğinde de önemli bir rol üstlenecek” ifadelerini kullandı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uzmanından Öneriler! Ramazan’da Ara Öğün ile Enerjinizi Koruyun!

Ramazan’a sayılı günler kala Uzman Diyetisyen Melek Elmas, oruç tutarken sağlıklı kalmak için temel beslenme tüyolarını paylaştı. Ramazan’da doğru beslenmeyle enerjiyi yüksek tutmanın mümkün olduğunu söyleyen Elmas, “ İftar ve sahur arasına mutlaka ara öğün koyulmalı. İftardan 2 saat sonra meyve, yoğurt ve kuruyemiş tüketilmeli. Susuzluğu dengelemek için ise iftarla sahur arasında en az 8-10 bardak su içmeye özen gösterilmeli” dedi.

Küçükçekmece Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü Uzman Diyetisyeni Melek Elmas, Ramazan’da aç kalmadan, bilinçli beslenmenin önemine dikkat çekerek, sahur ve iftar için altın önerilerde bulundu.

“Sahurda protein açısından zengin gıdalarla beslenilmeli”

Sahurda protein açısından zengin ve tok tutan yiyeceklerin tüketilmesi gerektiğini söyleyen Elmas, “ Ramazan ayı manevi yönü olduğu kadar beslenme düzenimizin tamamen değiştiği bir zaman dilimi. Enerjimizi yüksek tutabilmek için mutlaka sahur yapılmalı. Sahurda yumurta, peynir, süt ve yoğurt gibi besinler tercih edilmeli. Tok tutan yiyeceklerden bazıları da tam tahıllı ekmek ve yulaf gibi besinler. Badem, ceviz ve zeytini de öneriyorum” diye konuştu.

“İftarda ağır yiyeceklerden kaçınmak gerekiyor”

Uzman Diyetisyen Melek Elmas, iftarda ise hafif beslenmenin daha sağlıklı olduğunu söyleyerek, “Su ve hurma ile oruç açtıktan sonra çorba ve zeytinyağlılara yavaş yavaş geçilmeli. Sonrasında 10 dakika bekledikten sonra ana menüye geçilebilir. Protein açısından ise kırmızı elma, tavuk, balık ve kuru baklagiller tercih edilmeli. Kan şekerini dengelemek diğer önemli konu. Bunun için karbonhidrat grubundan tam tahıllı ekmek, bulgur gibi yiyecekler tercih edilebilir. Yağ içeriği yüksek, baharatlı besinlerden ise uzak durulması gerekiyor” dedi.

“Sindirimi kolaylaştırmak için gece yürüyüşüne çıkılabilir”

Ramazanda kilo vermenin değil sağlıklı beslenmenin temel hedef olması gerektiğini söyleyen Uzman Diyetisyen Melek Elmas, “Amacımız kilo vermek değil, kilomuzu korumak ve sağlıklı beslenebilmek. Bu sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da iyi hissetmemizi sağlar. İftardan sonra sindirimi kolaylaştırmak için gece yürüyüşleri ve hafif egzersizler de öneriyoruz” şeklinde konuştu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Erken Evrede Yakalanan Skolyozu Egzersizle Kontrol Altına Almak Mümkün”

Erken teşhisin, skolyozun ilerlemesini durdurmak ve daha başarılı bir tedavi süreci sağlamak için kritik olduğunu vurgulayan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu, “Skolyozu erken evrede tespit ettiğimizde, uygun egzersiz tedavisi ile omurgadaki eğriliğin ilerlemesini durdurabilir ve hatta normal sınırlara döndürebiliriz.” dedi. Hastaya uygun egzersiz programı verilmediği takdirde bunun tam tersi bir tabloyla karşılaşılabileceğini belirtti.

 

Skolyoz özellikle adölesan çağında sık karşılaşılan önemli bir sorun. 10-18 arasındaki adölesanlarda idiyopatik yâni nedeni bilinmeyen skolyozun görülme sıklığının yaklaşık yüzde 2-4 arasında olduğunu hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu, “10 derece ve üzeri skolyoz oranı yüzde 2-4 iken, 20 derece ve üzeri skolyoz görülme oranı yüzde 0.3-0.5 civarındadır.” Kız çocuklarında skolyoz ilerleme riskinin erkeklere göre 8-10 kat daha fazla olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Gökşenoğlu, bu nedenle özellikle ergenlik döneminde düzenli taramaların önemine işaret etti. 

ERGENLİKTE ÇOK HIZLI İLERLİYOR

Son yayınlanan literatür araştırmalarına göre, skolyozun yüzde 80 civarında büyük bir kısmının henüz nedeni belirlenememiş (idiopatik) tipte olduğunu ve daha çok boy uzamasının hızlı olduğu ergenlik döneminde oluştuğunu söyleyen Doç. Dr. Gökşenoğlu, “Bu dönemde çocukların gelişimleri çok hızlı olduğu için skolyozun da aynı hızla büyüyebildiğini tespit eden çalışmalar vardır. Bu yüzden erken müdahale skolyoz tedavisinin olmazsa olmazı diyebiliriz.” Diye konuştu. 

“EGZERSİZLE ESNEKLİK VE DÜZELME MÜMKÜN”

Skolyoz tedavisinde egzersizin etkinliğini destekleyen çok sayıda bilimsel çalışma bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Gökşenoğlu, şu bilgileri paylaştı: “Omurga eğriliklerinde esneklik kaybı sık karşımıza çıkıyor. Hawes, esnekliği korumanın ve artırmanın önemini vurgulayan çalışmalar yapmıştır. Egzersizler, skolyozun ilerlemesini durdurmaya, eğriliğini azaltmaya, kozmetik görünümü iyileştirmeye ve eğer kullanılıyorsa korsenin olumsuz etkilerini azaltmaya yardımcı olur. Erişkinlerde ise skolyoza özel egzersizler, ağrı tedavisinde başarılı sonuçlar vermektedir.” 

“HER SKOLYOZ HASTASINA AYNI EGZERSİZ PROGRAMI UYGULANMAZ”

Skolyoz tanısı alan çocuklar için egzersiz programlarının nasıl olması gerektiğini Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu şu cümlelerle anlattı: “Skolyoz tanısı alan çocuklarda, hekim tedavi programını ve hedefleri belirler. Bu konuda deneyimli bir fizyoterapist ile birlikte çalışır. Burada en önemli olan nokta, skolyoz tedavisinin kişiye özel olduğu ve her egzersizin kişiye özel olarak verilmesi gerektiğidir. Her skolyoz hastasında aynı egzersiz programı uygulanmayabilir.”

 

“DOĞRU EGZERSİZLE CERRAHİ ÖNCESİNDE DE SKOLYOZ DERECESİ DÜŞÜRÜLEBİLİYOR”

Doğru egzersiz programı ile cerrahinin başarı oranının da yükseltilebildiğine işaret eden Doç. Dr. Gökşenoğlu, “Cerrahi müdahale öncesinde egzersiz uygulaması yapıldığında skolyoz derecesinde azalma gerçekleşen vakalarımız olduğundan, cerrahinin de başarı oranını yükseltebiliyoruz. Bazı vakalarda ise cerrahiye gerek kalmadan egzersiz ile olumlu sonuçlar alabiliyoruz.” Diye konuştu. 

SKOLYOZA KARŞI ETKİLİ EGZERSİZLER

100 yıldan fazla bir süredir skolyoz tedavisinde özel egzersizlerin uygulandığını belirten Doç. Dr. Gökşenoğlu, şu yaklaşımları sıraladı: “Schroth, Schroth Best Practice, Lyon, Skolyoz için Bilimsel Egzersiz Yaklaşımı, Barcelona Skolyoz Fizik Tedavi Okulu, Dobomed, Side Shift ve Skolyozun Fonksiyonel Bireysel Tedavisi. “Bunlar arasında en yaygın kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış yöntem Schroth metodudur. Son araştırmalar, Schroth Best Practice egzersizlerinin en etkili yöntemlerden biri olduğunu göstermektedir.” 

“EBEVEYNLERİN TUTUMU ÖNEMLİ”

Skolyoz tedavisinde ebeveynlerin rolüne dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabitasyon Uzlanı Doç. Dr. Gökşenoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Aileler bazen ilerlemesinden korktukları için ya da sıkı takip etmek amacıyla çocuklarına baskı yaparak egzersiz yaptırabiliyor veya sürekli dik durmalarını söyleyebiliyorlar. Ancak bu yaklaşım çocuklar için yorucu olabilir. Çocukların, skolyozdan korkmadan bunun düzeltebileceğini bilerek özveri ile egzersiz yapması ve günlük yaşamını bu şekilde düzenlemesi gerekir. Bizler fiziksel tıp ve rehabilitasyon ekibimizle beraber aile eğitimini önemsiyoruz. Çocuklara egzersizi zorla değil de sevdirerek, onların yaşamlarının bir parçası haline getirerek egzersiz yaptırmayı hedefliyoruz.”

ÇOCUKLARIN OMUZLARINDAKİ ASİMETRİYE DİKKAT!

Skolyozda erken tanıyla yüz güldürücü sonuçlar alınabildiğini ve bu noktada ebeveynlerin çok dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatan Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Aileler, çocuklarının yamuk oturmasına sık sık denk geliyorsa, kıyafetlerinin orantısız durduğunu düşünüyorsa ya da kamburluğunun arttığını ve omuzlarının asimetrik durduğunu fark ederlerse vakit kaybetmeden ilgili hekimlere başvurmalarını öneririm.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Erken Evrede Yakalanan Skolyozu Egzersizle Kontrol Altına Almak Mümkün”

Erken teşhisin, skolyozun ilerlemesini durdurmak ve daha başarılı bir tedavi süreci sağlamak için kritik olduğunu vurgulayan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu, “Skolyozu erken evrede tespit ettiğimizde, uygun egzersiz tedavisi ile omurgadaki eğriliğin ilerlemesini durdurabilir ve hatta normal sınırlara döndürebiliriz.” dedi. Hastaya uygun egzersiz programı verilmediği takdirde bunun tam tersi bir tabloyla karşılaşılabileceğini belirtti.

 

Skolyoz özellikle adölesan çağında sık karşılaşılan önemli bir sorun. 10-18 arasındaki adölesanlarda idiyopatik yâni nedeni bilinmeyen skolyozun görülme sıklığının yaklaşık yüzde 2-4 arasında olduğunu hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu, “10 derece ve üzeri skolyoz oranı yüzde 2-4 iken, 20 derece ve üzeri skolyoz görülme oranı yüzde 0.3-0.5 civarındadır.” Kız çocuklarında skolyoz ilerleme riskinin erkeklere göre 8-10 kat daha fazla olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Gökşenoğlu, bu nedenle özellikle ergenlik döneminde düzenli taramaların önemine işaret etti. 

ERGENLİKTE ÇOK HIZLI İLERLİYOR

Son yayınlanan literatür araştırmalarına göre, skolyozun yüzde 80 civarında büyük bir kısmının henüz nedeni belirlenememiş (idiopatik) tipte olduğunu ve daha çok boy uzamasının hızlı olduğu ergenlik döneminde oluştuğunu söyleyen Doç. Dr. Gökşenoğlu, “Bu dönemde çocukların gelişimleri çok hızlı olduğu için skolyozun da aynı hızla büyüyebildiğini tespit eden çalışmalar vardır. Bu yüzden erken müdahale skolyoz tedavisinin olmazsa olmazı diyebiliriz.” Diye konuştu. 

“EGZERSİZLE ESNEKLİK VE DÜZELME MÜMKÜN”

Skolyoz tedavisinde egzersizin etkinliğini destekleyen çok sayıda bilimsel çalışma bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Gökşenoğlu, şu bilgileri paylaştı: “Omurga eğriliklerinde esneklik kaybı sık karşımıza çıkıyor. Hawes, esnekliği korumanın ve artırmanın önemini vurgulayan çalışmalar yapmıştır. Egzersizler, skolyozun ilerlemesini durdurmaya, eğriliğini azaltmaya, kozmetik görünümü iyileştirmeye ve eğer kullanılıyorsa korsenin olumsuz etkilerini azaltmaya yardımcı olur. Erişkinlerde ise skolyoza özel egzersizler, ağrı tedavisinde başarılı sonuçlar vermektedir.” 

“HER SKOLYOZ HASTASINA AYNI EGZERSİZ PROGRAMI UYGULANMAZ”

Skolyoz tanısı alan çocuklar için egzersiz programlarının nasıl olması gerektiğini Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu şu cümlelerle anlattı: “Skolyoz tanısı alan çocuklarda, hekim tedavi programını ve hedefleri belirler. Bu konuda deneyimli bir fizyoterapist ile birlikte çalışır. Burada en önemli olan nokta, skolyoz tedavisinin kişiye özel olduğu ve her egzersizin kişiye özel olarak verilmesi gerektiğidir. Her skolyoz hastasında aynı egzersiz programı uygulanmayabilir.”

 

“DOĞRU EGZERSİZLE CERRAHİ ÖNCESİNDE DE SKOLYOZ DERECESİ DÜŞÜRÜLEBİLİYOR”

Doğru egzersiz programı ile cerrahinin başarı oranının da yükseltilebildiğine işaret eden Doç. Dr. Gökşenoğlu, “Cerrahi müdahale öncesinde egzersiz uygulaması yapıldığında skolyoz derecesinde azalma gerçekleşen vakalarımız olduğundan, cerrahinin de başarı oranını yükseltebiliyoruz. Bazı vakalarda ise cerrahiye gerek kalmadan egzersiz ile olumlu sonuçlar alabiliyoruz.” Diye konuştu. 

SKOLYOZA KARŞI ETKİLİ EGZERSİZLER

100 yıldan fazla bir süredir skolyoz tedavisinde özel egzersizlerin uygulandığını belirten Doç. Dr. Gökşenoğlu, şu yaklaşımları sıraladı: “Schroth, Schroth Best Practice, Lyon, Skolyoz için Bilimsel Egzersiz Yaklaşımı, Barcelona Skolyoz Fizik Tedavi Okulu, Dobomed, Side Shift ve Skolyozun Fonksiyonel Bireysel Tedavisi. “Bunlar arasında en yaygın kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış yöntem Schroth metodudur. Son araştırmalar, Schroth Best Practice egzersizlerinin en etkili yöntemlerden biri olduğunu göstermektedir.” 

“EBEVEYNLERİN TUTUMU ÖNEMLİ”

Skolyoz tedavisinde ebeveynlerin rolüne dikkat çeken Yeditepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabitasyon Uzlanı Doç. Dr. Gökşenoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Aileler bazen ilerlemesinden korktukları için ya da sıkı takip etmek amacıyla çocuklarına baskı yaparak egzersiz yaptırabiliyor veya sürekli dik durmalarını söyleyebiliyorlar. Ancak bu yaklaşım çocuklar için yorucu olabilir. Çocukların, skolyozdan korkmadan bunun düzeltebileceğini bilerek özveri ile egzersiz yapması ve günlük yaşamını bu şekilde düzenlemesi gerekir. Bizler fiziksel tıp ve rehabilitasyon ekibimizle beraber aile eğitimini önemsiyoruz. Çocuklara egzersizi zorla değil de sevdirerek, onların yaşamlarının bir parçası haline getirerek egzersiz yaptırmayı hedefliyoruz.”

ÇOCUKLARIN OMUZLARINDAKİ ASİMETRİYE DİKKAT!

Skolyozda erken tanıyla yüz güldürücü sonuçlar alınabildiğini ve bu noktada ebeveynlerin çok dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatan Doç. Dr. Gökşen Gökşenoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Aileler, çocuklarının yamuk oturmasına sık sık denk geliyorsa, kıyafetlerinin orantısız durduğunu düşünüyorsa ya da kamburluğunun arttığını ve omuzlarının asimetrik durduğunu fark ederlerse vakit kaybetmeden ilgili hekimlere başvurmalarını öneririm.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

National Geographic NOW Seç-İzle Servisi’nin Mart Ayı Teması ‘Yılanlar’…

Nefes kesen yapımların ve soluksuz izlenen belgesellerin yer aldığı, National Geographic’in zengin arşivini her ay meraklılarıyla buluşturan National Geographic NOW seç-izle servisi Mart ayında ‘Yılanlar’ teması ile izleyicilerle buluşuyor. 

Dünyada 3.000’den fazla yılan türü bulunuyor. Dünyanın en ölümcül sürüngenlerinden olan yılanlar, karada ve suda yaşamlarını sürdürürken en etkileyici yeteneklerini sergiliyorlar. Tehlikeli oldukları kadar bir o kadar merak uyandıran olağanüstü canlılar olan “Yılanlar”ın hikayelerinin anlatıldığı en beğenilen belgeseller ve en dikkat çekici bölümler Mart ayı boyunca ‘Yılanlar’ teması altında National Geographic NOW’da!

National Geographic NOW ile National Geographic’in zengin içerik arşivine TOD, KabloTV, KabloWebTV ve S Sport Plus platformları üzerinden erişebilirsiniz.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

National Geographic NOW Seç-İzle Servisi’nin Mart Ayı Teması ‘Yılanlar’…

Nefes kesen yapımların ve soluksuz izlenen belgesellerin yer aldığı, National Geographic’in zengin arşivini her ay meraklılarıyla buluşturan National Geographic NOW seç-izle servisi Mart ayında ‘Yılanlar’ teması ile izleyicilerle buluşuyor. 

Dünyada 3.000’den fazla yılan türü bulunuyor. Dünyanın en ölümcül sürüngenlerinden olan yılanlar, karada ve suda yaşamlarını sürdürürken en etkileyici yeteneklerini sergiliyorlar. Tehlikeli oldukları kadar bir o kadar merak uyandıran olağanüstü canlılar olan “Yılanlar”ın hikayelerinin anlatıldığı en beğenilen belgeseller ve en dikkat çekici bölümler Mart ayı boyunca ‘Yılanlar’ teması altında National Geographic NOW’da!

National Geographic NOW ile National Geographic’in zengin içerik arşivine TOD, KabloTV, KabloWebTV ve S Sport Plus platformları üzerinden erişebilirsiniz.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sahurda Sağlıklı Beslenmenin 6 Püf Noktası!

‘Ben akşamdan yiyip yatıyorum, uykum da bölünmemiş oluyor’, ‘sahura kalkmama gerek yok, açlığa dayanıyorum’, ‘sahur yapınca daha çok acıkıyorum’, ‘vücudum alışık, sahursuz da rahat oruç tutuyorum”…

Bu ve benzeri söylemleri Ramazan’da çok sık duyuyoruz. Ancak dikkat! Sahura kalkmadan oruç tutmak, gün içerisinde baş ağrısından kan şekeri düşüklüğüne, sindirim sorunlarından halsizliğe ve konsantrasyon kaybına dek bazı sorunlara neden olabiliyor. Tabi sahurda tüketilen besinlerin seçimi de büyük önem taşıyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Aybala Dönmez “Oruç sürecinde vücudumuz için en önemli öğünlerden biri olan sahura kalkmak, sağlıklı bir Ramazan geçirmenin temel taşlarındandır. Bununla birlikte oruç tutan kişilerin gün boyu enerjilerini koruyabilmesi, susuzluk hissini hafifletmesi ve açlıkla başa çıkabilmesi için sahurda doğru gıda seçiminin yapılması da son derece önemlidir” diyor. Sağlıklı ve dengeli bir sahur alışkanlığının Ramazan boyunca kişiyi daha enerjik ve sağlıklı tutacağını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Aybala Dönmez, sahurda sağlıklı beslenmenin 6 püf noktasını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

 

  • Tok tutan besinleri tercih edin

Sahurda yüksek lifli, protein açısından zengin ve sağlıklı yağlar barındıran peynir, domates, salatalık, yoğurt, tam tahıllı ekmekler, ceviz, badem ve zeytinyağı gibi gıdalar tüketmek tokluk hissi sağlayarak uzun süreli açlığa karşı dayanmayı kolaylaştırır. Sebzeler, meyveler, tam tahıllı ürünler ve baklagiller lif açısından zengindir ve sindirimi yavaşlatarak tokluk hissini artırır. Örneğin; bir kase yoğurt ve yulaf ezmesi üzerine dilimlenmiş meyve ve badem eklenmesi veya bir dilim ekşi maya ekmeği üzerine haşlanmış yumurta, peynir ve avokado dilimleri ile tercih edeceğiniz alternatifler ile gün boyunca tok kalma sürenizi ve enerji seviyelerinizi koruyabilirsiniz.

 

  • Yağlı ve şekerli gıdalardan kaçının

Sahurda yağlı yiyecekler ve şekerli besinler tüketmek, sindirim sistemini zorlar ve mide problemlerine yol açar. Ayrıca, bu tür yiyecekler kan şekerini yükseltip ardından düşüreceği için daha erken acıkmanıza, gün boyunca halsizlik ve baş ağrılarına sebep olur. Özellikle kavrulmuş, kızarmış yiyecekler yerine haşlama veya ızgara tarzı pişirme yöntemlerini kullanabilirsiniz. Doğal tatlılar (hurma veya kuru kayısı) ve sağlıklı yağlar (zeytinyağı gibi) tercih edin.

 

  • Protein kaynakları tüketin

Beslenme ve Diyet Uzmanı Aybala Dönmez “Protein açısından zengin besinler, uzun süre tok tutar ve enerji seviyenizi yükseltir. Yumurta, peynir, yoğurt, süt, baklagiller gibi protein kaynakları sahur için ideal besinlerdir” diyor.

 

  • Kompleks karbonhidratlar tercih edin

Kan şekerini hızlı bir şekilde yükselten beyaz ekmek veya hamur işi yerine tam buğday ekmeği, yulaf, esmer pirinç gibi kompleks karbonhidratlar, sindirimi yavaşlatarak uzun süre tokluk sağlar. Bu tür besinler, kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olur ve posa içeriği ile tokluk süresini uzatır.

 

  • Bol su için

Vücudun su ihtiyacını karşılamak için sahurda en az 2-3 bardak su içmek çok önemlidir. Sahurda tüketilen su, gün boyunca yaşanabilecek dehidrasyonu (susuzluk) önler. Sahurda kahve, çay ya da kafeinli içecekler tüketmek, idrar söktürücü özelliği nedeni ile oruç sırasında daha fazla su kaybına yol açar. Bu nedenle su, kafeinsiz içecekler veya bitki çayları daha doğru seçimler olacaktır. Ayrıca iftardan sahur bitimine kadar düzenli aralıklarla 2 litre su tüketmeye çok dikkat edin. 

 

  • Aşırı tuzdan kaçının

Beslenme ve Diyet Uzmanı Aybala Dönmez “Sahurda aşırı tuzlu gıdalar (zeytin, tuzlu peynir gibi) tüketmek, vücudun su kaybetmesine neden olur ve susuzluk hissini artırır. Bu nedenle, tuz alımını mutlaka sınırlandırın” diyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ramazan’da kilo almamak için mutlaka sahura kalkılmalı!

Ramazan ayında öğün sayısının artırılması, dengeli besin tüketimi, sıvı alımına dikkat edilmesi ve porsiyon kontrolünün sağlanmasının önemine dikkat çeken Beslenme Uzmanı Öğr. Gör. Kübra Şahin, “Sahurda en iyi menü kahvaltılık tarzı beslenmedir. Mideye doygunluk hissi verecek çorba menüye dahil edilmelidir.” dedi.

 İftar ve sahur arasındaki sürede sık sık ve azar azar beslenmek için en az 2 ara öğün yapılması önerisinde bulunan Şahin, “Metabolizma hızını arttırıp, kilo almamak için mutlaka sahura kalkılmalıdır” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğr. Gör. Kübra Şahin, Ramazan ayında sağlıklı beslenme konusunda önemli uyarılarda bulundu.

İftar, sahur ve ara öğünler dengeli olmalı!

Öğün sayısının artırılması, dengeli besin tüketimi, sıvı alımına dikkat edilmesi ve porsiyon kontrolünün sağlanmasının önemine dikkat çeken Beslenme Uzm. Kübra Şahin, Ramazan ayında öğün sayısının iftar, mutlaka sahur ve 2 küçük ara öğün ile en az toplam 4 öğünü bulacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Şahin, “Her gün 4 temel besin grubunu (peynir/yumurta/et/tavuk/balık gurubu, süt/yoğurt gurubu, sebze-meyve grubu ve tahıl grubu) belirli miktarlarda iftar, sahur ve gece öğünlerinde eşit ve dengeli bir biçimde tüketilmeye çalışılmalı.” dedi.

Çorbasız Ramazan olmaz!

Çorbaların Ramazan sofralarının en önemli başlangıç besini olduğunu da kaydeden Beslenme Uzm. Kübra Şahin, “Ana öğünlerde; çorba, et-tavuk veya balık gibi yağsız-derisiz et çeşitleri, sebze ve kuru baklagil yemekleri, çeşitli sebzelerden oluşan salatalar, bulgur, tarhana, erişte gibi tam tahıllılar, çavdar, tam buğday veya karışık çok tahıllı ekmekler ve mutlaka hazmın kolaylaşması için komposto veya hoşaf tercih edilmelidir. İlk oruç açıldığında çorba ile başlayıp, bir süre ara verildikten sonra etli sebze yemeği gibi hafif yemeklerle yemeğe başlanılması; yavaş sindirime zaman tanıyarak 15-20 dakika sonra az yağlı / ızgara et yemeği, kuru baklagil, sebze yemeği, salata, ayran, cacık gibi yemeklerle devam edilmelidir. Bu durum hem doygunluk hissinin sağlanması hem de sindirim problemlerinin önlenmesi açısından etkili olacaktır.” diye konuştu.

Sahurda en iyi menü kahvaltı!

Ana yemek olarak etli veya etsiz sebze yemekleri, haftada 1-2 gün kırmızı et, 3-4 gün beyaz et, 1-2 günde kuru baklagil yemekleri tercih edilmesi önerisinde bulunan kaydeden Şahin, şöyle devam etti:

“Sahurda en iyi menü kahvaltılık tarzı beslenmedir. Mideye doygunluk hissi verecek çorba menüye dahil edilmelidir. Protein içeriği yüksek besinler tüketildiğinde tokluk süresini artırmaktadır. Örneğin, haşlanmış yumurta veya biberli, domatesli bir menemen sahur için gayet uygun besinlerdir. Normal ekmek yerine tam buğday unundan, çavdar ekmeği, kepekli ekmek gibi posa ve lif içeriği yüksek ekmek ürünleri tüketilirse tokluk hissi artacaktır. Ayrıca süt tüketimi hem tokluk hissi vermesi hem de sıvı içeriği açısından önemlidir. Öğünlerde de yoğurt, cacık, ayran gibi protein ve kalsiyumu yüksek besinlere de yer verilmelidir.”

İftar ve sahur arasında en az 2 ara öğün yapılmalı

Kan şekerini hızla yükselten beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı, glisemik indeksi düşük besilerin tercih edilmesi gerektiğine dikkat çeken Şahin, “Ara öğünlerde ise; taze mevsime uygun meyveler, çorba, dondurma, sütlü tatlılar, kuru meyve ve yağlı tohumlar gibi besinler tercih edilmelidir. İftar ve sahur arasındaki sürede sık sık ve azar azar beslenmek için en az 2 ara öğün yapılmalı.” ifadesinde bulundu.

Günde en az 2 porsiyon meyve çiğ ya da komposto olarak tüketilmeli

Günde en az 2 porsiyon meyvenin çiğ ya da komposto olarak tüketilmesi gerektiğini de söyleyen Şahin, “Şeker içeriği yüksek gıdalar kan şekerini hızla yükseltirler ve hızla düşürürler, bu da ertesi gün çok çabuk acıkılmasına ve kan şekerinin çok daha çabuk düşmesine sebep olacaktır. Şerbetli tatlılar yerine; sütlü veya meyveli tatlılar tercih edilmelidir. Tok tutacağına inanılan hamur işleri denilen mantı, makarna, börek, gözleme, ekmek ve kızartma ağırlıklı besinleri sahurda fazla miktarda tüketmek tehlikelidir. Çünkü bu tür besinler uyanıldığında midede ağırlık, yanma ve ekşime hissettirebilmektedir.” şeklinde konuştu.

Çay, yemekten 2 saat sonra içilmeli!

Vücudun ihtiyacı olan suyun; metabolik su, günlük içilen sıvılar (çay, kahve, taze sıkılmış meyve suları, ayran, komposto suyu gibi) ve yenilen yiyeceklerle sağlandığını kaydeden Öğr. Gör. Kübra Şahin, “İftar ve sahur arasında sıvı gereksinimini karşılamak için ortalama 2–2,5 litre su tüketilmelidir. Yemekten hemen sonra çay, kahve içmek doğru değildir. Çay ve kahvenin içerisinde bulunan maddeler demirin emilimini azaltmaktadır. Bu yüzden yemekten en az 2 saat sonra çay veya kahve içilmelidir.” dedi.

Tokluk sinyaline dikkat! 

Ramazan’da bütün gün oluşan açlıktan sonra, kişilerin iftarda çok hızlı bir şekilde ve çok miktarda besin tükettiğine işaret eden Öğr. Gör. Kübra Şahin, “Bu alışkanlık kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olur. Beyin, ilk yemek yemeğe başladığı süreden en az 20 dakika sonra tokluk sinyali oluşturur. Bu yüzden hızlı yemek yemeniz tokluk sinyali oluşuncaya kadar daha çok miktarda besin tüketilmesine ve kilo alınmasına neden olacaktır. Sahurdan iftara kadar olan sürede aç kalındığı için metabolizma hızı zamanla yavaşlar. Kişi önce biraz kilo verir ancak bir süre sonra kilo verme durur ve sonrasında kilo artışı gerçekleşir. Bu olumsuzluklardan korunmak için, öğün sıklığı arttırılmalıdır.” diye konuştu.

Kilo artışını önlemek için sahur…

Dengeli ve sağlıklı beslenme ile kilo artışını önlemek için öncelikle alınan enerjinin azaltılması gerektiğini ifade eden Beslenme Uzm. Kübra Şahin, “Uzun süre açlıktan sonra sadece tek öğünde tüm besinlerin tüketilmesi doğru değildir. O nedenle az miktarda, öğünleri bölecek şekilde tüketilmesi gerekmektedir. Metabolizma hızını artırmak için en önemli nokta az az sık sık beslenmektir. Metabolizma hızını arttırıp, kilo almamak için mutlaka sahura kalkılmalıdır. Sahur yemekleri azar azar, iyice çiğneyerek tüketilmelidir. Çiğ sebze, domates, salatalık, biber gibi hem enerjisi düşük hem de sıvı içeriği yüksek olan, C vitamini açısından zengin yiyeceklere mutlaka sahurda yer verilmelidir. Sahurda fazla yeme isteği olmadığı durumlarda ise 1 bardak süt ve 1 porsiyon meyve kan şekerini dengede tutmak için yeterli olacaktır.” ifadesinde bulundu.

İftarda hafif yemekler tercih edilmeli

Metabolizma hızını artırmak için bir diğer yolun ise iftarda birden tüm besinleri yemek yerine bölerek ve ara vererek tüketmek olduğunu kaydeden Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğr. Gör. Kübra Şahin, “Hafif yemekler tercih edilmelidir. Yemek üzerine hemen tatlı, meyve, kuruyemiş tarzı besinler tüketilmemelidir. Bunlar 1 saat aralıklı olarak tüketilmelidir. Oruç tutulan günde harcanılan enerji ile normal günde harcanılan enerji farklıdır. Bu yüzden dengeli bir beslenme programınızın olması özellikle vücuttaki yağ miktarının artmasına engel olacaktır.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Enerjisa enerji 2024 yılı finansal hedeflerinin tamamını gerçekleştirdi

Türkiye’nin enerji dönüşümünün özel sektördeki itici gücü Enerjisa Enerji, altyapı yatırımlarına 2024 yılında da devam etti. Liderlik ettiği elektrik dağıtım, perakende satış ve müşteri çözümleri sektörlerinde öncü uygulamaları hayata geçiren Enerjisa Enerji, 2024 yılı sonu finansal sonuçlarını yatırımcıları ile paylaştı.

2024 mali hedeflerinin tamamını gerçekleştiren Enerjisa Enerji’nin, zorlu piyasa koşullarına rağmen operasyonel mükemmelliğe olan bağlılığı ve sürdürülebilir büyümeye odaklanması, yatırımcılarının güvenini pekiştirdi.

 

 

Enerjisa Enerji, 2024 yılı için belirlemiş olduğu mali hedeflerini sene başında yatırımcıları ile paylaşmıştı. Elektrik dağıtım, perakende satış ve müşteri çözümlerini içeren sağlam iş modeli sayesinde, Enerjisa Enerji paylaştığı dört kalemde de hedeflerine başarıyla ulaştığını duyurdu.

Globalde ve ülkemizde süregelen zorlu şartlara rağmen Enerjisa Enerji, 2024 yılı faaliyet gelirini geçen yılın aynı dönemine göre reel olarak 2,2 milyar TL yükselterek 41,2 milyar TL’ye ulaştırdı.

 

2024 yılında da tüm iş kollarında yatırımlarına devam etti

 

Enerjisa Enerji ana faaliyet alanlarından Dağıtım iş kolunda, 2024 yılında, 13 milyar TL’yi aşan bir yatırım ile aynı sektöre sürdürülebilir bir katkı sunmaya devam etti. İş modelinin sağlamlığı ve operasyonel mükemmeliyetin ön planda olduğu bu başarı, yatırımcıların güvenini pekiştirdi. Akıllı şebeke yatırımları ve teknolojinin etkin kullanımını tecrübesiyle bir araya getiren Enerjisa Enerji, 2025 yılında da Türkiye’nin enerji dönüşümüne hız kazandıran yatırımlarına devam edecek. 

Düşük enerji fiyatları sebebiyle elektrik perakende satış alanında beklentiye paralel olarak karlılıkta düşüş yaşayan şirket, diğer yandan düzenlemeye tabi ve serbest piyasalardaki satış hacmini sırasıyla %7 ve %32 artırarak sektördeki rekabet gücünü gösteriyor. 

 

Güneş enerjisi kurulu gücünde %250 artış ile rekor  

 

2018 yılından bu yana varlık gösterdiği ve pazar lideri olduğu Müşteri Çözümleri iş kolunda da 2024 yılı boyunca güçlü bir performans sergilendiği görülüyor. Müşterilerine güneş enerjisi santrali kurulumu yapan şirket, tamamladığı projeler sonucunda güneş enerjisi kurulu gücünün artırılmasıyla birlikte 2023 yılında 1,5 milyar TL olan brüt kârını 2024 yılında 5,9 milyar TL’ye yükseltmiş durumda. Güneş enerjisi santrali projelerinin yıllık kurulu kapasitesi yaklaşık %250 artışla 102,4 MWp’ye ulaştı. Enerjisa Enerji’nin %100 iştiraki Eşarj, e-mobilite sektöründeki en fazla hızlı şarj istasyonuna sahip şirket olarak büyümeye devam ediyor. Eşarj’a yapılan yatırım ile 2023 yılında 1.780 olan şarj soketi sayısı %44 artışla 2.563’e ulaştı.

 

Pınar: “Ülkemizin enerji ihtiyacını karşılamak ve sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlamak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.”

 

Türkiye’nin enerji dönüşümünün özel sektördeki itici gücü olarak, sürdürülebilir enerji ve altyapı yatırımlarına olan bağlılıklarını bir kez daha kanıtladıklarını belirten Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar, “İş kollarımızdaki başarılar, Türkiye’nin enerji güvenliği ve sürdürülebilirliği hedeflerine olan katkımızı da gösteriyor Enerjisa Enerji olarak dağıtım iş kolundaki altyapı yatırımlarımıza hız kesmeden devam ederken, Müşteri Çözümleri şirketimiz ile 102,4 MWp’ye ulaşan Güneş enerjisi santrali kurulu gücümüz ile yenilenebilir enerji yatırımlarımızı ve enerji verimliliği projelerimizi de sektöre liderlik ederek genişletiyoruz.  Güneş enerjisi ve e-mobilite gibi alanlarda elde ettiğimiz önemli başarılar, enerji sektöründe çevresel duyarlılığı artırma ve karbon ayak izini azaltma yönündeki stratejik adımlarımızdan biri olmanın yanı sıra, en önemli ithalat kalemi enerji olan Türkiye için de oldukça elzem. Bizler, enerjide dönüşümünü sağlamanın sadece finansal başarılarla değil, aynı zamanda çevresel ve toplumsal sorumluluklarla mümkün olduğuna inanıyoruz. Çevik ve yenilikçi yaklaşımlarımız sayesinde, Türkiye’nin enerji geleceğine katkıda bulunmayı ve tüm paydaşlarımıza değer yaratmayı sürdüreceğiz. Gelecekte de ülkemizin enerji ihtiyacını karşılamak ve sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlamak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Yalnızca bugünün değil, yarının da enerji şirketi olarak, Daha İyi Bir Gelecek için çalışmaya kararlıyız” dedi.

 

ULBRICH: “Sürdürülebilir büyüme hedefimiz ve rekabetçi temettü taahhüdümüz ile yatırımcılarımız için benzersiz bir değer yaratmaya devam edeceğiz.”

 

Türkiye’nin karbonsuzlaşma yolculuğunun bel kemiği olan enerji sektörüne doğru teşviklerin ve yatırımların akması gerektiğinin altını çizen Enerjisa Enerji CFO’su Philipp Ulbrich: “2024 yılı, finansal performansımız açısından önemli bir yıl oldu. Enflasyona endekslenmiş faaliyet gelirimizi yıllık bazda %6 artırarak 41,2 milyar TL’ye yükselttik ve enflasyonun üzerinde bir büyüme kaydettik. Ayrıca, perakende tarife yükünün hafifletilmesiyle serbest nakit akışımızda yıllık bazda 2,4 milyar TL’lik bir iyileşme gördük. Bunun yanı sıra müşteri çözümleri iş kolumuzda da güçlü bir büyüme sağladık. Öte yandan, artan finansman giderleri ve enflasyon muhasebesinden kaynaklanan yüklere rağmen, 2024 mali hedeflerimizi, enflasyona karşı korunan iş modelimiz ve planlandığı şekilde kesintisiz olarak ilerleyen operasyonlarımız sayesinde başarıyla tamamladık ve yatırımcılarımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirdik. Hatta yatırımcılarımızın beklentilerini karşılayacak şekilde 2,87 TL temettü teklifini de sunduk. Yüksek enflasyon ve faiz ortamında dahi devam eden güçlü finansal yapımızla, önümüzdeki dönemlerde sürdürülebilir büyüme stratejimiz ve rekabetçi temettü taahüdümüz ile yatırımcılarımız için benzersiz bir değer yaratmaya devam edeceğiz” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı