Aylık arşivler: Nisan 2025

Toplumun güvenini ve verimliliğini bozan sessiz tehdit: Mobbing!

 

Toplumun güvenini ve verimliliğini bozan sessiz tehdit: Mobbing!

Mobbing en fazla sağlık sektöründe gözlemleniyor!

Mobbingin, duygusal taciz, bezdiri ya da yıldırma anlamına gelen ve toplumda özellikle iş ortamında sıklıkla karşılaşılan bir olgu olduğunu dile getiren uzmanlar, çalışma hayatının her alanında mobbing olgusunun kendini gösterdiğini söylüyor.

Mobbingin en fazla sağlık sektöründe gözlemlendiğini ifade eden İnsan Kaynakları Yönetimi uzmanı Doç. Dr. Serkan Yılmaz, “Bunun nedenleri arasında, sağlık çalışanlarının, bir taraftan iyi yönetilemeyen bir sağlık sisteminin sonucu olarak, giderek ağırlaşan koşullarda sağlık hizmeti sunmaya zorlanması, diğer taraftan aynı sistemin mağduru olan hasta yakınları tarafından mobbingin de ötesine geçen şiddete uğraması olarak gösterilebilir.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümü’nden Doç. Dr. Serkan Yılmaz, mobbing olgusunun iş ortamlarından başlayarak toplumun geniş dinamiklerine kadar nasıl yayıldığını ve olumsuz etkilerini değerlendirdi.

Mobbing, özellikle iş ortamında sıklıkla karşılaşılan bir olgu haline geldi

Mobbingin, duygusal taciz, bezdiri ya da yıldırma anlamına gelen ve toplumda özellikle iş ortamında sıklıkla karşılaşılan bir olgu olduğunu kaydeden İnsan Kaynakları Yönetimi uzmanı Doç. Dr. Serkan Yılmaz, “Mobbing uygulamaya yatkın bir kişiliği aile içinden başlayarak, yaşadığı mahalle, eğitim gördüğü kurumlar, toplumsal ilişkiler ile toplumun ve örgütlerin yönetim biçimine kadar uzanan dinamikler besler. Baskıcı bir aile ortamında yetişen bireyler, olumsuz duygularını diğer aile bireyleri ile mahalle ve okul ortamlarında ilişki kurdukları diğer bireylere yansıtmaktadırlar.” dedi.

Sağlık çalışanları hem mobbinge hem şiddete uğruyor

Çalışma hayatında mobbingin en yaygın görüldüğü sektörler veya meslek grupları olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapan Doç. Dr. Serkan Yılmaz, “Esasında çalışma hayatının her alanında mobbing olgusu kendini gösterir. Bununla birlikte mobbingi en fazla sağlık sektöründe gözlemlemekteyiz. Bunun nedenleri arasında, sağlık çalışanlarının, bir taraftan iyi yönetilemeyen bir sağlık sisteminin sonucu olarak, giderek ağırlaşan koşullarda sağlık hizmeti sunmaya zorlanması, diğer taraftan aynı sistemin mağduru olan hasta yakınları tarafından mobbingin de ötesine geçen şiddete uğraması olarak gösterilebilir.” diye konuştu.

Kadın erkeğe göre mobbinge karşı daha savunmasız 

Toplumumuzda genel olarak kadınlar aleyhine var olan cinsiyet eşitsizliğinin açık bir gerçek olduğunu da söyleyen Doç. Dr. Serkan Yılmaz, “Ataerkil ya da erkek egemen bir kültürle beslenen yetiştirme tarzı ileriki yaşamda kadının erkeğe göre mobbinge karşı daha savunmasız bırakmaktadır. Bununla birlikte mobbinge maruz kalan bireylerin zarar görme oranı, cinsiyetten bağımsız olarak, kişilik özelliklerine göre de farklılık gösterebilir. Örneğin, bütün olumsuz toplumsal koşullara rağmen, güçlü bir kişilik ve sağlam duygusal dayanıklığa sahip bir kadının bu anlamda daha zayıf olan bir erkeğe göre mobbingden daha az etkileneceği beklenebilir.” ifadesinde bulundu.

Mobbingin yaygın olduğu toplumlar bireylerin ruh sağlığını bozuyor

Mobbingin yaygın olduğu toplumlarda bireylerin sürekli tedirgin bir ruh haliyle yaşamlarını sürdürdüklerini de anlatan Doç. Dr. Serkan Yılmaz, şöyle devam etti:

“Bu olumsuz ruh hali, bireylerin kimi zaman şiddetli, genelde yaygın olarak kronik yani düşük düzeyde ama sürekli stres yaşamalarına neden olur. Özellikle kronik stres kişinin diğer toplum bireyleriyle besleyici ilişkiler kurmasının önünde engel oluşturur. Kişinin olumsuz ruh hali iletişim içinde olduğu diğer bireylere bulaşır, böylelikle hem özel hem de iş yaşantısına kaçınılmaz olarak yansır. Kişisel ve sosyal ilişkilerinde mobbinge maruz kalan bir bireyin çalışma yaşamında yüksek verimlilik göstermesi beklenemez. Çünkü olumsuz ruh hali kişiyi hem fiziksel hem de bilişsel olarak felce uğratır; kişi ne düzgün davranabilir ne de düzgün düşünebilir. Beynimizin yapısı gereği duygu, düşünce ve davranışlarımız bir bütün olarak çalışır ve birbirlerini güçlü biçimde etkiler. Huzursuz toplum bireyleri huzursuz örgütlerin de bir parçası olurlar. Kimden nasıl bir duygusal taciz geleceğini öngöremeyen bireylerin birbirlerine güven duymaları beklenemez.”

Uzaktan çalışma modelleri çalışan üzerinde duygusal baskı oluşturuyor!

Birçok olumlu yönü olmakla birlikte uzaktan çalışmanın, kişinin iş yaşam dengesi kurmasını zorlaştırdığını kaydeden Yılmaz, “Çalışma saatleri uzadı ve belirsizleşti. Pratik olması nedeniyle çevrimiçi yapılan toplantıların sayısı ve süresi arttı. Aynı işyerinde çalışan bireyler arasındaki iletişimin kalitesi düştü. Sürekli ulaşılabilir olmak ve evde işe ayırılan zamanın yöneticiler tarafından sürekli denetlenme gereksinimi, doğrudan mobbing olarak tanımlanamasa da uzaktan çalışan örgüt bireyleri üzerinde duygusal bir baskı oluşturduğu açıktır.” şeklinde konuştu.

Mobbing kişide kronik strese neden olabiliyor

Çalışan bireylerin yaşamlarının önemli bir bölümünü iş yerinde geçirdiklerini ve iş yerlerinin kişinin sadece geçimini sağlamak için ücret karşılığı çalıştığı bir yerin ötesinde anlamı olan yapılar olduğunu dile getiren Doç. Dr. Serkan Yılmaz, “Kişi, günün en verimli saatlerini geçirdiği kurumun duygusal ve sosyal gereksinimlerini karşılayacağı bir ortam olmasını da bekler. Bu doğal insani gereksinimlerini karşılamak bir yana, üstüne bir de mobbinge maruz kalıyorsa, bu kişinin olumsuz ruh halini sosyal ilişkilerine ve aile yaşantısına yansıtmamakta çok zorlanır. Çünkü duygular bulaşıcıdır. Sürekli maruz kaldığı mobbing kişide kronik strese neden olabilir. Bu durum, kişinin ruh halini bozduğu gibi fiziksel sağlığını da bozabilir. Günümüzde kronik stres birçok hastalığın nedenleri arasında sayılmaktadır.” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Seranın Özel Konukları Çiçek Dikti

Seranın Özel Konukları Çiçek Dikti

Keçiören Belediyesi bünyesinde Ovacık Mahallesi’nde hizmet veren sera, özel gereksinimli bireylere ev sahipliği yaptı. Düzenlenen gezide Keçiören Gündüz Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışmanlığı Merkezi’nden hizmet alan özel bireylere çiçek dikimi öğretilerek bitkilerin tanıtımı yapıldı. Ziraat mühendislerinin eşlik ettiği sera gezisinde özel bireyler kendilerine hediye edilen çiçekleri saksılara dikerek büyütmek üzere evlerine götürdü.

Sosyal hayata katılmaları şart

Engelli bireylerin sosyal hayata katılımını artırmak için belediyenin tüm imkanlarını seferber ettiklerini kaydeden Keçiören Belediye Başkanı Dr. Mesut Özarslan, “Özel gereksinimli bireylerimiz başımızın tacıdır. Onların sosyal hayata katılmaları şart. Bu noktada, engelli vatandaşlarımıza hizmet etmek üzere açtığımız Engelli Müdürlüğümüz hizmetlerine başladı. Sosyal belediyecilik anlayışıyla her kesimi kucaklayan hizmet ve projelerimizi halkımızla buluşturmaya devam edeceğiz” dedi. 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Satranç Ustaları Manisa’da Buluşacak

Satranç Ustaları Manisa’da Buluşacak

Bu yıl 485’inci kez gerçekleştirilecek olan Uluslararası Manisa Mesir Macunu Festivali’nde, uluslararası satranç sporcuları Manisa’da düzenlenecek turnuvada buluşacak. 21-26 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Uluslararası Manisa Mesir Açık Satranç Turnuvası ile dünyadan ve Türkiye’den önemli satranç sporcuları Manisa’da stratejileriyle şampiyonluk için hamle yapacak.

Manisa, dünyadan ve Türkiye’den önemli satranç sporcularını bir araya getirecek. 485’inci kez düzenlenecek Uluslararası Manisa Mesir Macunu Festivali kapsamında, Uluslararası Manisa Mesir Açık Satranç Turnuvası ile Mesir Hızlı Satranç Turnuvası düzenlenecek. Manisa Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Satranç Federasyonu iş birliğiyle ilk kez gerçekleştirilecek olan Turnuva, 21-26 Nisan 2025 tarihleri arasında Anemon Grand Manisa Otel’de düzenlenecek. Toplam ödülün 700 bin lira olarak belirlendiği uluslararası turnuvaya başvurular 17 Nisan 2025 Perşembe günü saat 17.00’ye kadar www.mesiropen.tsf.org.tr

adresinden yapılabilecek. Turnuva, sporcuların ELO ve UKD puanlarına göre 3 farklı kategoride gerçekleştirilecek.

A Kategorisi:

2000 ve üzeri ELO puanına sahip sporcular,

ELO puanı olmayan ancak 2000 ve üzeri UKD puanına sahip sporcular.

B Kategorisi:

1700-1999 arasında ELO puanına sahip sporcular,

ELO puanı olmayan ancak 1700-1999 arasında UKD puanına sahip sporcular.

C Kategorisi:

1400-1699 arasında ELO puanına sahip sporcular,

ELO puanı olmayan ancak 1400-1699 arasında UKD puanına sahip sporcular,

ELO puanı olmayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan sporcular.

7-12 Yaş Arası Sporcular İçin Mesir Hızlı Satranç Turnuvası

Uluslararası Manisa Mesir Macunu Festivali etkinlikleri çerçevesinde Manisa Büyükşehir Belediyesi Mesir Hızlı Satranç Turnuvası da düzenlenecek. 20 Nisan 2025 Pazar günü gerçekleştirilecek turnuva, Gediz Satranç Salonu’nda İsviçre sistemiyle oynanacak. 15 dakika +10 saniye eklemeli zaman temposuyla oynanacak turnuva; 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 yaş kategorilerinde düzenlenecek. Her kategoride 32 kontenjan sınırının olacağı ve toplam 50 bin TL ödüllü turnuvaya başvurular, 17 Nisan 2025 Perşembe günü saat 17.00’ye kadar www.mesiropen.tsf.org.tr adresinden yapılabilecek.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Canik’te Nisan Ayı Dolu Dizgin

Canik’te Nisan Ayı Dolu Dizgin
Canik Belediyesi, Nisan ayında gerçekleştireceği birbirinden özel programlarla
alkışları topladı.
Canik Belediyesi, ilçede bilim ve teknoloji yarışmalarından, tarih, kültür ve farkındalık
programlarına kadar çocukları ve vatandaşları birbirinden özel etkinliklerle buluşturmaya
devam ediyor. Nisan ayı program takvimiyle göz dolduran Canik Belediyesi, Nisan ayı
boyunca birbirinden özel etkinlikler düzenleyecek. Canik Belediye Başkanı İbrahim Sandıkçı,
çocukların ve gençlerin yeni nesil teknolojilerle buluştuğu etkinlikler ve yarışmalarla birlikte
ayrıca her yaştan vatandaşa hitap eden programlar tertip etmeye devam ettiklerini söyledi.
Gençler Yeni Nesil Teknolojilerle Tanışacak
Canik’te birçok alanda örnek programlar gerçekleştirdiklerini ve bu programlara
vatandaşların yoğun ilgiyle katılmaya devam ettiğini dile getiren Başkan İbrahim Sandıkçı,
“Canik’imizde her yaştan vatandaşımıza hitap eden programlara ve farkındalık etkinliklerine
imza atmaya devam ediyoruz. Nisan ayı programlarımızla çocuklarımızı ve gençlerimizi yeni
nesil teknolojilerle tanıştıracak, hemşehrilerilerimizi farkındalık etkinliklerimizde
ağırlayacağız. CANİKFEST ile bilim ve teknoloji dolu günlerde çocuklarımızın ve gençlerimizin,
yeni ufuklara yelken açtığı anlara şahitlik edeceğiz. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramımızda düzenleyeceğimiz programlarla çocuklarımızın bayram coşkusuna ortak
olacağız” şeklinde konuştu.
CANİKFEST Kapılarını Aralıyor
Canik Belediyesi’nin Nisan ayı etkinlik takvimi gözleri dolduruyor. Canik Belediyesi hazırladığı
etkinlik takvimiyle ilçede 8 Nisan’da Dünya Romanlar Günü programı, 10 Nisan’da
Kütüphanede Kuşak Buluşmaları Söyleşi programı, 11 Nisan’da ROBOSAM Robot Yarışması,
17 Nisan’da Ulusal Kanser Tarama Söyleşi programı ve Kütüphanede Kuşak Buluşmaları
Söyleşi programı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlama programı, 24
Nisan’da Kütüphanede Kuşak Buluşmaları Söyleşi programı ve 24-25-26 Nisan tarihlerinde
Canik Bilim Kültür ve Sanat Festivali (CANİKFEST) gerçekleştirecek. Canik Belediyesi ayrıca,
14-15 Nisan’da düzenlenecek olan Orta Karadeniz Kariyer Fuarı’nda (OKAF) yer alan Siber
Güvenlik ve Yapay Zekâ stantlarında vatandaşları ağırlayacak. Programlara ilişkin detaylı bilgi
ve etkinlik takvimi, Canik Belediye Başkanı İbrahim Sandıkçı ve Canik Belediyesi sosyal medya
hesaplarında yer alıyor.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Karabağlar Belediyesi, Muzaffer İzgü’nün Mirasını Çocuk Oyunu Yazma Yarışması ile Yaşatıyor

 

Karabağlar Belediyesi, Muzaffer İzgü’nün Mirasını Çocuk Oyunu Yazma Yarışması ile Yaşatıyor

Karabağlar Belediyesi Kent Tiyatrosu, yaşamının son yıllarını Karabağlar’da geçiren Türk edebiyatının usta kalemi Muzaffer İzgü’nün anısını yaşatmak amacıyla anlamlı bir projeye imza atıyor. Türk tiyatrosuna yeni yazarlar kazandırmayı hedefleyen ve İzgü’ye bir saygı duruşu niteliği taşıyan “Çocuk Oyunu Yazma Yarışması” tüm ülkeden başvurulara açık olarak düzenleniyor.

Yarışmanın jüri başkanlığını Prof. Dr. Semih Çelenk üstlenirken, jüride ayrıca Prof. Dr. Tülin Sağlam, Dr. Öğretim Üyesi Rasim Aşın, oyun yazarı Behiç Ak, oyun yazarı, oyuncu ve yönetmen Nilbanu Engindeniz, oyun yazarı ve dramaturg Haluk Işık ile oyun yazarı Özlem Saraç Özcan yer alıyor.

Sonuçlar 26 Ağustos tarihinde açıklanacak

Başvurular için son tarih 15 Mayıs 2025 olarak belirlenirken, yarışmanın sonuçları Muzaffer İzgü’nün ölüm yıldönümü olan 26 Ağustos 2025’te açıklanacak. Ödüller ise 2025-2026 sanat sezonunun açılışında sahiplerini bulacak.

Yarışmada dereceye girenlere para ödülleri yanı sıra birinci seçilecek oyun aynı zamanda Karabağlar Belediyesi Kent Tiyatrosu tarafından da sahnelenecek.

Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay “Eserleriyle çocukluğumuzdan bugüne bizlere ışık tutan kıymetli yazarımız Muzaffer İzgü’yü böyle anlamlı ve uzun yıllar sürecek bir yarışmayla anmaktan onur duyuyoruz” dedi.

Yarışmanın detaylı şartnamesine Karabağlar Belediyesi’nin resmi internet sitesinden ulaşılabilir.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uzun yaşamın sırrı ‘akıl tepsisinde’

Uzun yaşamın sırrı ‘akıl tepsisinde’

Mutlu ve uzun yaşamanın ilacı denge!

Esprili ve olumlu bir yaşam tarzının uzun yaşamla ilişkili olduğunu ifade eden Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, NPİSTANBUL Yönetim Kurulu Başkanı, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, uzun ve sağlıklı bir yaşam için sadece beden sağlığına değil, zihinsel aktivitelere de önem verilmesi gerektiğini söyledi. 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: 

“Vücudumuzda müthiş bir eczane var. Bu eczaneyi iyi kullanırsak Longevity’i, uzun yaşamı sağlamış oluruz.” 

Bencil kişilerin zihinsel esnekliği yapamadığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “İnatçı kişiler mutlu olamazlar. İnatçı kişiler Longevity’i iyi yapamazlar. Burada akıl tepsisi çok önemli. Akıl tepsisinde ne var? Sağlık, varlık ve bilgelik dengesi.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, NPİSTANBUL Yönetim Kurulu Başkanı, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Longevity (sağlıklı uzun ömürlülük) kavramını değerlendirerek, “Ruh, beyin, beden üçgeninde Longevity” konusunu ele aldı.

157 yaşına kadar yaşayan Zara Ağa, hep esprili bir hayatı olduğunu söylüyor!

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Longevity”, uzun yaşam kavramının yeni bir konu olmadığını dile getirdi. Tarhan, “Zara Ağa’yı biliyor musunuz? 157 yaşında vefat etmiş. O kadar uzun yaşadığı için o zaman Amerika’da Londra’da Budapeşte’de uzun yaşamanın sırları ile ilgili davet edilmiş, konuşmuş, fotoğraflar çekilmiş. 1777, Bitlis doğumlu, İstanbul’da hamallık yapmış. İstanbul Belediyesi’nde çalışmış. Kendisine sormuşlar ‘bunu neye borçlusun?’ diye. Zara Ağa, hayatında asla içki, tütün içmediğini söylüyor. Yoğurt, süt ile beslendiğini ve hep esprili bir hayatı olduğunu söylüyor.” dedi.

Esprili ve olumlu bir yaşam tarzının önemi…

Esprili ve olumlu bir yaşam tarzının uzun yaşamla ilişkili olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Nobel Ödülü almış olan nöropsikiyatrist Eric Kandel ile Los Angeles’taki bir konferansta sohbet ettim. O da şu anda 95 yaşında… O bana; ‘Her şeyden keyif alırım’ dedi.  Viyana doğumlu. Holokost’tan kaçan ailelerden. Esprili, küçük şeylerden mutlu olmayı başarmış birisi.” diye konuştu.

Uzun yaşamın sihirli kavramı keyifli ve mutlu yaşam…

Longevity’nin (uzun yaşamın) sihirli kavramının keyifli ve mutlu yaşam olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Esprili yaşa. Stres altında olsa bile hayata olumlu bakmayı başarabilmek, uzun ömürlü olmanın en önemli sırlarından biri olabilir. Hücrelerimiz nasıl yaşlanıyor? Nasıl ölüyor? Bu Longevity de çok önemli. Programlanmış hücre ölümleri var. Kendi kendine çoğalıyor ve zamanı gelince hücre ölümü oluşuyor. Bu süreçte otofaji de önemli bir rol oynar. Açlık da aynı şekilde… Hücrelerin yaşlanmasını yavaşlatıyor ve otofaji yapıyor. İnsan aç kaldığı zaman yaşam kalım programı beyinde harekete geçiyor.   Vücudumuzdaki sistem kendini yenilemeye başlıyor.” ifadesinde bulundu.

 

Modernizmin getirdiği hızlı, haz odaklı, sorumsuz ve sınırsız yaşantının vücudun çalışan akıllı sistemini bozduğunu anlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir iş adamı ‘Ben bir milyar dolar bütçeyi yönetiyorum ama tansiyonumu yönetemiyorum’ dedi. Bu bir panik bozukluk. O derece kontrol duygusu yüksek ki her şeye hükmetmek, her şeyi kontrol etmek, her şeyi domine etmek istiyor. Kapital sistem de bunu destekliyor. Daha çok ekonomik hareketlilik olsun diye… Ama insanlar bir şekilde kullanılmış oluyorlar. Bunun farkına varabilenler, sedanter yaşayabilenler daha mutlu olabiliyorlar, daha uzun yaşayabiliyorlar.” şeklinde konuştu.

Beyin de kas gibi çalışıyor ve kullandıkça zihinsel kapasitesi artıyor

Yaşam stilinin önemine de işaret eden Prof. Dr. Tarhan, sağlıklı bir yaşam için koruyucu ve riski azaltıcı faktörlere dikkat edilmesi gerektiğini, bunlar arasında ideal kilo kontrolü, düzenli fiziksel egzersiz, dengeli beslenme ve zihinsel aktivitelerin yer aldığını, beynin de kas gibi çalıştığını ve kullandıkça zihinsel kapasitenin arttığını anlattı.

Bazı insanların süper yaşlılar olarak adlandırıldığını, bu kişilerin 80 yaşında olmalarına rağmen zihinsel performanslarının 55 yaş seviyesinde olabildiğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, aktif bir yaşam tarzı, sosyal gelişim ve zihinsel egzersizlerin önemli olduğunu, uzun ve sağlıklı bir yaşam için sadece beden sağlığına değil, zihinsel aktivitelere de önem verilmesi gerektiğini söyledi. 

İdeal olan sağlıklı yaş almak

Telomer uzunluğunu muhafaza etmenin sağlıklı yaşam ve uzun yaşam anlamına geldiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti: 

“Telomerler, bize doğuştan verilmiş bir kredi gibidir. Bu krediyi bir günde de tüketebilirsiniz, 80 yılda da… İnsanlar doğuştan eşit telomerde doğuyor. Kendine iyi bakan biri uzun yıllar yaşayabilirken, iyi bakamayan hızlı yaşlanıyor. Obezite, diyabet, tansiyon, Alzheimer gibi hastalıklar da telomeri hızla tüketiyor. İnsan vücudunun hızı ve ritmi doğanın hızı ve ritmine uygun olmalı ve doğru kullanılmalı. Uzun yaşama daha önce antiaging deniyordu. Yaşlanma karşıtı deniyordu. Artık yaşlanma karşıtı olmak yerine sağlıklı yaşlanabilmek, sağlıklı uzun yaşanabilmeyi hedefleniyor.  İdeal olan sağlıklı yaş almaktır.” 

Uzun ömürlülük için genel yaşam tarzı da önemli!

Uzun ömürlülük için stres yönetimi, beslenme, egzersiz ve genel yaşam tarzının önemine işaret eden Prof. Dr. Tarhan, insan gelişiminde genetikten çok epigenetik mekanizmaların devreye girdiğini, ancak epigenetik mekanizmaların da kişinin isteğine bağlı olarak değişebildiğini ifade etti.

Beynin plastik bir organ olduğunu ve devamlı değişebildiğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, heykeltraş gibi beynin işlenmesi gerektiğini, beynin nöroplastik organ olduğunu söyledi.

Vücut müthiş bir eczane!

Nörobilime göre beynin dopaminle haz ve keyif yakaladığını, spor esnasında beynin endorfin salgıladığını ve endorfinin de keyif ve ağrı kesici özelliği olduğunu, mitokondrilerin vücudun sobası gibi işlev gördüğünü anlatan Prof. Dr. Tarhan, şunları kaydetti:

“Spor yaparken vücut adenozin salgılıyor. Adenozin de günde beş bin adım atan kişilerde, belli bir ritimde yaşayan kişilerde stabil şekilde oluyor. Vücudumuzda müthiş bir eczane var. Bu eczaneyi iyi kullanırsak longevitiyi, uzun yaşamı sağlamış oluruz. Keyif vücutta kısa vadeli etki ama anlam arama, ideal peşinde olma mutluluk hormonu ve bağlanma hormonu salgılatıyor. Mutluluk hormonu seratonin… İnsan haz odaklı yaşarsa, makam, şöhret, para gibi kısa vadeli zevkler düşünürse beyin devamlı dopaminle mutlu olmaya çalışır. Anlam arayan, soyut düşünen, bir fikri ideal haline getiren insanlar uzun vadede serotonini beyinde harekete geçirdikleri için iç huzur yakalıyorlar. Manevi yaşamı yakalayan kişilerde de bunlar salgılanıyor. Çünkü onlar büyük bir anlamın parçası olmayı hedefliyorlar. Yüksek bir güce bağlanmayı hedefliyorlar. Bağlanma hormonu oksitosin salgılanıyor. Bağlanma hormonu en çok emziren annelerde salgılanır.”

Bağışıklık hücreleri için hamur işlerine dur demek gerekiyor

Yüksek güce, yüksek bir anlama, bir yaratıcıya bağlanma duygusunun da beyne oksitosin salgılattığını söyleyen Prof. Dr. Tarhan, bağışıklık sisteminin de önemli olduğunu, düşüncelerle bağışıklık sisteminin iletişim içinde olduğunu, beyin ile bağırsağın birbirini etkilediğini, karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin bu iletişimi bozduğunu, bağışıklık hücreleri için hamur işlerine dur demek gerektiğini kaydetti.

Sağlıklı nefes almak zihinsel sağlığı da olumlu etkiliyor

“Sağlıklı nefes almak çok önemlidir. Doğru nefes teknikleri sadece beden sağlığımızı değil, zihinsel sağlığımızı da olumlu etkiler. Derin nefes almak stresi azaltır.” diyen Prof. Dr. Tarhan, “Sağ elinizi kalbin üzerine koyuyorsunuz. Sol elinizi karna koyuyorsunuz. Rahat bir yere yaslanıyorsunuz. Gözleri kapatıp bir, iki diyecek kadar nefes, üç, dört diyecek kadar tutuyorsunuz, beş, altı, yedi, sekiz diyecek kadar veriyorsunuz. Bunu herhangi bir stres altında yapın. Beynin oksijenlenmesi artıyor. Otonom sinir sistemini eğitmiş oluyoruz. Parasempatik sistemi devreye giriyor, rahatlıyorsunuz. Basit bir egzersiz hemen stres hormonunu azaltan, kasları gevşeten bir egzersiz.” dedi.

Baldır kasları kalbin yükünü azaltıyor

Baldır kaslarının ikinci kalp işlevi gördüğünü de dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Kanada’daki bir üniversitede yapılan bir araştırmada, altı ay boyunca bir saat tempolu yürüyüş yapıyorlar, yalnızca yürüyüşle egzersiz yapılıyor. Kadınların beyninin düşünme, hafıza fonksiyonunda hacim artışı olduğu görülüyor. Yürüyüş yapıldığında baldır kasları kasılıyor, kanı pompalıyor. Kalbin önündeki yükü azaltıyor. Kalbin yükü hafifletiliyor. Adrenalin salgılanıyor yürüyüş yaparak ve vücuttaki enerji seviyesi artıyor. En güzeli tempolu yürüyüş. Hızlıya yakın yürüyüş. Bu sadece beden için değil beyin için de çok faydalı.” diye konuştu.  

Uzun ve mutlu yaşayanların ortak özelliği sosyal desteklerinin yüksek olması

Beyin için folik asit, B12 ve D vitaminin de çok önemli olduğunu, beyni koruduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Sosyal etkileşim de çok önemli. Yaşlılarda erken ölümle ilgili bir risk faktörü de yalnızlık. Sosyal bağları çok olanların ortalama yaşları daha uzun oluyor. Harvard’ın 75 yıl sürmüş bir çalışması var. Bu raporda uzun ve mutlu yaşayanların ortak özelliği sosyal desteklerinin yüksek olması. Sosyal ağı, sosyal bağları güçlü olan kişiler, ortalama ömürleri daha uzun olan kişiler. Sosyal izolasyonun toksik etkisi var. Dünyada yalnızlık epidemisi var. İngiltere’de, Japonya’da yalnızlık bakanlığı kuruldu. Dünya Sağlık Örgütü dünyada bekleyen üç büyük tehlikeden birisi olarak yalnızlığı gösteriyor.” diye anlattı. 

Değişim yapma ve ezber bozmanın da faydalı olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “İş yerinize hep aynı yoldan gitmeyin, farklı yollardan gidin. Hep aynı yerden alışveriş yapmayın, başka yerlerden yapın. Beynin her tarafını, bütün bölgelerini çalıştırın. Değişim yapmak önemli.” diye konuştu. 

Koku hafızayı güçlendiriyor

Kokuları kullanmanın da önemine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “Koku hafızayı güçlendiren bir şey. Ders çalışırken, bir şey yaparken güzel kokuyla çalışırsanız, o koku beyni aktive ediyor o anda. Muskat ve tarçın kokuları verimliliğini arttırır.” ifadesinde bulundu. 

Uyku esnasında beyin toksinleri temizliyor

Beyin egzersizi yapmanın, 5N1K düşünmenin zinde kalmak için çok önemli olduğunu, günde 8 saat uykunun da gerektiğini ve uykunun beynin bir nevi şarj olduğu zamanlar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Beyinde lenfatik sistem yok. Lenfatik sistem vücuttaki toksinleri, yorgunluk maddelerini, atık maddeleri temizliyor. Bütün vücutta biriken şeyleri lenf çalışır toplar damara atar, karaciğer temizler. Beyinde böyle bir yol yok, lenfatik sistem yok. Uykuda beyin hafif küçülüyor. Damarların etrafında boşluk oluşuyor, oradan boşalıyormuş. Uyku esnasında beyin toksinleri temizliyor. Uyumazsak eğer beynimizde yorgunluk maddelerinin, toksik maddelerin hepsi birikir. Onun için bol su içmek de çok önemli beyindeki toksinleri atabilmek için.” şeklinde konuştu.   

Yaşam tarzı, ruh sağlığı açısından büyük önem taşıyor

Karanlığın beş atlısı “kin, öfke, nefret, kıskançlık, düşmanlık” duygularının beyinde kimyasallar salgıladığını ve beyinde hasar oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, stres yönetiminin önemine işaret etti.

Stressiz bir hayatın mümkün olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Yaşam tarzımız, ruh sağlığımız açısından büyük önem taşıyor. Özellikle stresle olan ilişkimizi belirleyen en temel faktörlerden biri yaşam tarzımızdır. Modernizm hayatımızı pek çok açıdan kolaylaştırdı, ancak aynı zamanda beklentilerimizi yükseltti ve insanlar arasındaki rekabeti acımasız bir hâle getirdi. Bu durum, psikiyatrik hastalıkların artmasına neden oldu. Dünyada intihar oranlarının, narsisizmin ve bağımlılıkların artması bir tesadüf değil. Günümüzde, depresyona neden olan bir virüs olup olmadığı bile araştırılıyor. Aslında böyle bir virüs var: Bunun adı ‘hedonizm virüsü’ yani hazcılık virüsü. Sürekli haz peşinde koşan bireyler, haz duygusunu yaşamadıklarında daha büyük bir boşluğa düşüyor ve kendilerine zarar veriyorlar.” dedi.

Kauçuk kişilikler darbelere karşı dayanıklıdırlar ve kolay kolay kırılmazlar

İnsanların farklı stresle başa çıkma biçimlerine sahip olduklarını ve kişilikleri de “sünger, teflon ve kauçuk kişilikler” olarak üçe ayrılabildiğini anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Sünger kişilikler, her şeyi içlerine çeker, sürekli şikâyet eder ve hep mutsuzdurlar. Onları cennete koysanız bile bir şeylerden şikâyet edeceklerdir. Hep kurban rolünü benimserler, devamlı ağlar ve kendilerini acındırırlar. Teflon kişilikler, dışarıdan zarar görmez gibi görünseler de temas ettikleri insanları yakarlar. Özellikle evlilikte, eşini yıpratan ancak kendisi umursamaz görünen tiplerdir. Bu kişiler narsisttir; başkalarını incitir, ancak kendileri için özel ve güçlü olduklarını düşünürler. Kauçuk kişilikler ise en sağlıklı olanlardır. Esneklik gösterirler, darbelere karşı dayanıklıdırlar ve kolay kolay kırılmazlar.” şeklinde konuşmasına devam etti.

Stresten korkmayın!

Psikolojik sağlamlık, zihinsel esneklikle ilgili özelliklerin strese karşı esneyebilmek, dağılmamak ve yeniden toparlanabilmek anlamına geldiğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, stresten korkmamak gerektiğini söyledi.

Mutlu ve uzun yaşamanın ilacı denge

Mutlu ve uzun yaşamanın ilacının denge olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“Bu dengeyi sağlamak için duygusal pozitifliğin sağlanması gerekir. Burada pozitif düşünce ile pozitif duygu arasında fark vardır. Olumlu düşünce bazen aşırı iyimserlik veya Polyannacılık gibi algılanabilir, ancak en zor olayda bile pozitif odaklı yaşayacaksınız. Bunu yapabilmek, zihinsel esneklikle ilgili bir kavram. Bencil kişiler zihinsel esnekliği yapamıyorlar. Zihinsel esnekliğin karşıtı nedir? İnatçılık. İnatçı kişiler mutlu olamazlar. İnatçı kişiler Longevity’i iyi yapamazlar. Bu nedenle doğrularda sebat etmek güzel bir şeydir ama yanlışta ısrar etmek, yanlış olduğunu bile bile devam etmek kör bir inattır bu. Uçuruma götürür kişiyi. Burada akıl tepsisi çok önemli. Akıl tepsisinde ne var? Sağlık, varlık ve değerler. Üçü bir arada. Sağlık, varlık ve bilgelik dengesi. Akıl tepsisinde üçü de bir arada olacak. Sadece sağlık odaklı olacağım, Longevity önemli diye yaşarsanız tepsinin dengesi bozulur. Sadece zenginlik peşinde koşarsanız bozulur. Bilgelik, yaşam bilgeliği de gerekiyor.”

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Hüseyin Karagöz’den Tarihe Tanıklık Eden Öyküler

‘Kilitli Hatıralar’ kitabı Kırmızı Kalem etiketiyle raflarda yerini aldı

Yazar ve yönetmen Hüseyin Karagöz, ilk öykü kitabı “Kilitli Hatıralar” ile edebiyat dünyasına giriş yaptı. Kilitli Hatıralar kitabı, Türkiye tarihine damgasını vurmuş olaylarla kurguyu, ustaca harmanlayarak okuyucularına unutulmaz bir deneyim vadediyor.

Hüseyin Karagöz, “Kitabım İstanbul’un altı farklı dönemine ait gerçek olay ve kişilerden ilham alarak kurgulanmış altı öyküden oluşuyor ve okuyucularıma tarihsel dokusunda uzun, nostaljik bir yolculuk sunuyorum” dedi.

Kilitli Hatıralar kitabı, “Lebon’da Her Şey Yolunda” öyküsüyle 1850 lerin İstiklal Caddesi’nde, Vallaury Pastanesi’nde bir pazar gününe uzanırken, “Şem-i Aşk” ile Boğaz’da lale yetiştiren Afrikalı bir hadımağanın hikayesini anlatıyor. Kitap, “İki Yabancı” ile İngiliz İşgali öncesi İstanbul’unu, “Küle Yazılan” ile Büyük Tatavla Yangını’nı, “Ben Mübeccel Değilim” ile genç cumhuriyetin kültür ve sanat çevresini gözler önüne seriyor. Son öykü ise Ertem Eğilmez’in Tatlı Dillim filminin Tarık Akan’ın canlandırdığı Ferit karakterinin gözünden yeniden yorumlanmasıyla 1972’lere, politik olayların gölgesindeki bir aşk hikayesine odaklanıyor.

Kitabın kapağındaki 1839 şifreli kilit, öykülerin temelinin Tanzimat Fermanı’na dayandığına işaret ederek, Karagöz’ün tarihi olayları farklı bir bakış açısıyla ele aldığını vurguluyor. Usta isim, kendine özgü üslubu ve anlatımıyla tarihin derinliklerine inerek okuyucuyu sarsan ve araştırmaya teşvik eden bir edebiyat deneyimi sunuyor.

 

Yazar ve yönetmen Hüseyin Karagöz:

1963 yılında Hereke’de doğdu. Lise öğrenimini Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamladı. ODTÜ Şehircilik Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans diplomaları aldı. Bir süre akademik kadroda yer aldıktan sonra televizyon programları yönetmeye başladı. Halen özel bir kanalda yarışma programı yönetiyor.

Karagöz’ün belgesel ve çeşitli tanıtım filmi senaryolarıyla başlayan yazım deneyimi kısa bir süre önce kurgu yazımına odaklandı. Nalan Barbarosoğlu, Jale Sancak ve Semih Gümüş’ün atölyelerine katılan Hüseyin Karagöz’ün çevrimiçi ve basılı dergilerde çıkan öyküleri bulunuyor. Kilitli Hatıralar Kitabı yazarın ilk kitabı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi, Mart 2025

 

Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi, Mart 2025

Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık %23,50 arttı, aylık %1,88 arttı

Yİ-ÜFE (2003=100) 2025 yılı Mart ayında bir önceki aya göre %1,88 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %7,23 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %23,50 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %35,23 artış gösterdi.

Yİ-ÜFE değişim oranları(%), Mart 2025

Mart 2025 Mart 2024 Mart 2023
Bir önceki aya göre değişim oranı 1,88 3,29 0,44
Bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranı 7,23 11,59 6,25
Bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı 23,50 51,47 62,45
On iki aylık ortalamalara göre değişim oranı 35,23 45,28 113,73

 

Yİ-ÜFE yıllık değişim oranı(%), Mart 2025

Yİ-ÜFE imalat ürünlerinde yıllık %23,14 arttı

Sanayinin dört sektörünün yıllık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında %30,89 artış, imalatta %23,14 artış, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında %21,15 artış ve su temininde %58,02 artış olarak gerçekleşti.

Ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara mallarında %19,78 artış, dayanıklı tüketim mallarında %32,91 artış, dayanıksız tüketim mallarında %30,89 artış, enerjide %16,98 artış ve sermaye mallarında %23,14 artış olarak gerçekleşti.
 

Yİ-ÜFE yıllık değişim oranları (%), Mart 2025

Sektörlere göre Yİ-ÜFE yıllık değişim oranları (%), Mart 2025

Yİ-ÜFE imalat ürünlerinde aylık %2,12 arttı

Sanayinin dört sektörünün aylık değişimleri; madencilik ve taş ocakçılığında %1,52 artış, imalatta %2,12 artış, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında %0,87 azalış ve su temininde %2,92 artış olarak gerçekleşti.

Ana sanayi gruplarının aylık değişimleri; ara mallarında %2,28 artış, dayanıklı tüketim mallarında %2,19 artış, dayanıksız tüketim mallarında %2,26 artış, enerjide %1,17 azalış ve sermaye mallarında %2,53 artış olarak gerçekleşti.
 

Yİ-ÜFE aylık değişim oranları (%), Mart 2025

Sektörlere göre Yİ-ÜFE aylık değişim oranları (%), Mart 2025

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

1 yılda 13.700 kg’lık kilo kaybı sağlandı

Büyükşehir, “Obezite ile Mücadele Programı” ile sağlıklı yaşamın kapılarını aralıyor. Program sayesinde kadınlar, sağlıklı ve zinde bir hayata ‘merhaba’ diyor

 

Kocaeli Büyükşehir, obezite ile mücadelede çok kararlı;

1 yılda 13.700 kg’lık kilo kaybı sağlandı

 

Büyükşehir Belediyesi, “Obezite ile Mücadele Programı” ile vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olan kadınlara sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazandırmayı ve kilo kaybının yanı sıra fiziksel ve psikolojik sağlıklarını iyileştirmeyi amaçlıyor. Bu kapsamda Kocaeli genelinde son bir yıl içinde 13.700 kg’lık bir kilo kaybı sağlandı.

 

OBEZİTE İLE MÜCADELEDE YENİ ADIM

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin toplumun obezite ile mücadele konusunda bilgi düzeyini artırmak, yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazanmaya teşvik etmek amacıyla uyguladığı “ Obezite ile Mücadele Programı” kararlılıkla sürüyor. Anne Şehir Sağlıklı Yaşam Programı içerisinde yer alan katılımcılara yönelik 3 aylık takip sürecini içeren “Obezite ile Mücadele Programı”, vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olan kadınlara yönelik olarak düzenleniyor ve katılımcılarına sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazandırmayı amaçlıyor. Bu kapsamlı program, sadece kilo kaybı sağlamıyor, aynı zamanda katılımcıların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını iyileştiriyor.

 

KİŞİYE ÖZEL BESLENME VE SAĞLIK TAKİBİ

“Obezite ile Mücadele Programı” katılımcıların sağlık durumlarının ölçülmesiyle başlıyor. Kan parametreleri ölçülüp, alanında uzman diyetisyenler tarafından kişiye özel beslenme programları hazırlanıyor. Program sadece fiziksel sağlık değil, duygusal sağlık da göz önünde bulundurularak yürütülüyor. Kilo verme sürecinde zorlanan katılımcılar, psikolojik destek alarak, yaşadıkları duygusal engelleri aşmaları için yönlendiriliyor. İki haftada bir yapılan kontrollerle katılımcıların ilerlemesi yakından takip ediliyor.

 

13.700 KG’LIK BİR KİLO KAYBI SAĞLANDI

Katılımcılar, haftada üç gün pilates, step-aerobik, zumba ve yürüyüş gibi fiziksel aktivitelerle destekleniyor. Diğer üç gün ise kendilerine verilen adım sayaçları ile günlük 6 bin-10 bin arasında adım atmaya adım atmaya teşvik ediliyor. Bu sayede hem fiziksel sağlıkları güçlendirilmiş oluyor hem de sağlıklı alışkanlıklar kazanılıyor. Bu kapsamda Kocaeli genelinde son bir yıl içinde 13.700 kilogramlık bir kilo kaybı sağlanması gelinen başarıyı gözler önüne seriyor.

 

BURCU AYTEKİN’İN BİR BAŞARI HİKAYESİ

Obezite ile Mücadele Programı’ndaki başarı hikâyelerinden biri de Burcu Aytekin’in azmiyle yazıldı. 1,5 yıl içinde 102 kilodan 59 kiloya düşen Aytekin, sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da büyük bir değişim yaşadı. Bipolar bozukluktan kurtulan ve özgüven kazanan Aytekin, sosyal yaşamda da daha aktif bir birey haline geldi. “En önemlisi anne olmayı öğrendim” diyen Aytekin, hayatındaki bu büyük dönüşümü paylaştı.

 

SAĞLIKLI YAŞAMIN YENİ ADRESİ BÜYÜKŞEHİR

“Obezite ile Mücadele Programı” sadece kilo kaybı sağlamakla kalmıyor, katılımcıların yaşamlarını köklü bir şekilde değiştiriyor. Kocaeli genelinde sağlıklı yaşamı teşvik eden bu program, katılımcıların sağlıklarını iyileştirirken, doktorlar ve uzmanlar tarafından da takdirle karşılanıyor. Kocaeli, sağlıklı yaşam yolunda büyük bir adım atıyor ve bu program şehrin her köşesinde yankı buluyor.

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

AIDS, Artık Bildiğimiz AIDS Değil!

AIDS, Artık Bildiğimiz AIDS Değil!

 

AIDS hastalığının son dönemdeki ilaç alanındaki gelişmelerle çehre değiştirdiğinin altını çizen VM Medical Park Gebze Hastanesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Erdem Gürel, “AIDS tedavisinde zaman ve teknoloji ilerledikçe, günde 10-15 adet hap kullanımı sadece 1 adet hap alımına kadar azalmıştır. Günlük bir hap ile artık bu hastalığın önüne geçilebilmesi, ilaç kullanıldığı sürece onu ölümcül olmaktan çıkarıp yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi kronik bir hale gelmesini sağlamıştır” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Erdem Gürel, son dönemde yeni gelişmelerin olduğu AIDS hastalığı hakkında merak edilenlerden bahsetti.

KRONİK BİR HALE GELDİ

Halk arasında AIDS olarak bilinen HIV’in, tedavideki son gelişmelerle artık ölümcül bir hastalık olmaktan çıkıp neredeyse kronik bir hastalığa dönüştüğünü belirten VM Medical Park Gebze Hastanesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Erdem Gürel, “AIDS, ağızdan ilaç kullanımı ile kontrol altına alınabilmektedir. Hastalığın meydana çıkışından kısa bir süre sonra çeşitli ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır. Zaman ve teknoloji ilerledikçe günde 10-15 adet hap kullanımı sadece 1 adet hap alımına kadar azalmıştır. Günlük bir hap ile artık bu hastalığın önüne geçilebilmesi, ilaç kullanıldığı sürece onu ölümcül olmaktan çıkarıp yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi kronik bir hale gelmesini sağlamıştır” ifadelerini kullandı.

 TÜRKİYE’DE HIV TAŞIYAN 40 BİN KİŞİ VAR

Hastalığın tanımını yapan Uzm. Dr. Gürel, “Türkçesi Edinsel İmmün Yetmezlik Sendromu olan AIDS, H(Human)  I(Immunodeficiency)  V(Virüs)ünün yaptığı hastalığın adıdır. 1981 yılında ilk kez tanımlanmıştır. 2024 yılı itibariyle dünyada bu virüsle enfekte olarak yaşayan 40 milyon insan bulunmaktadır. Türkiye’deki resmi rakam ise yaklaşık 40 bin kişidir” diye konuştu.

GECE TERLEMESİ VE ATEŞ GÖRÜLÜR

Belirtilerden bahseden Uzm. Dr. Gürel, “Virüs vücuda girdikten sonra belirti vermesi için geçen süre birkaç gün ile 2-4 hafta arasında değişebilir. Bu süre sonunda akut HIV enfeksiyonu belirtileri denilen ateş, gece terlemesi, döküntü, baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, kilo kaybı, lenf bezi büyümesi, eklem ve kas ağrısı ve en önemlisi cinsel organlarda ağrılı yaralar (ülserasyonlar) yapar. Bu belirtiler görülmeden hafif, grip benzeri bir tablo olarak da atlatılabilir. Sonrasında belirtisiz (asemptomatik) dönem başlar. Bu süreçte hastada herhangi bir şikâyet olmadığı için etrafına bulaştırabilir. 10-15 sene sürebilen bu dönemin sonunda önce bağışıklık sisteminin zayıflaması ile enfeksiyon ve kanserlerin görüldüğü AIDS dönemi ve sonra da ileri / son dönem HIV hastalığı oluşur” dedi.

BÖCEK VE SİNEK SOKMASIYLA BULAŞMAZ

Bulaşma yollarından bahseden Uzm. Dr. Gürel, “HIV en çok korunmasız cinsel ilişki ve kan yolu ile bulaşır. Bunun dışında, hamile kadınlardan bebeklerine, damardan uyuşturucu kullananlarda ortak iğne kullanımı ile sağlık çalışanlarında tıbbi kesici ve delici yaralanmalar da bulaş yollarındandır. Sosyal yaşamda ise tokalaşma, sarılma, aynı tabak, kaşık, bardak, çatalın kullanımı, yüzme havuzu, banyo, tuvalet, böcek ve sinek sokmaları vb. ile bulaşmaz” açıklamasında bulundu.

TANI KONMA SÜRECİ 

Tanının, kan testi ile konulduğunu söyleyen Uzm. Dr. Gürel, “Şüpheli bir cinsel ilişkiden en erken 7-10 gün sonra, en hızlı sonuç veren HIV RNA testi yapılabilir. Ondan sonra 4. kuşak testler ile 15-25 gün arası ve Anti HIV testleriyle de 45. günde kesin tanı koyulabilir. Hastanın kendisine bulaş olduğundan şüphesi varsa ve/veya belirtileri bulunuyorsa doktora başvurup kan tetkiki yaptırması gereklidir” dedi.

KUAFÖRLERDE DİKKAT EDİN

Partnerin durumu bilinmiyorsa korunmalı cinsel ilişkinin öneminden bahseden Uzm. Dr. Gürel, “Kan ile bulaş olabilecek manikür, pedikür, kesici traş malzemeleri, berberlerde kullanılan kan taşları, dövme yapılmasında kullanılan aletlerin vb. durumu mutlaka sorgulanmalıdır. Gebe hastalar ise bebeğe bulaşın önlenmesi için mutlaka doktorlarına konu hakkında bilgi vermelidir. Sağlık personeli kesici delici alet kullanımında dikkatli olmalıdır” dedi.

TEDAVİ SEÇENEKLERİ

Tedavi yollarını anlatan Uzm. Dr. Gürel, “AIDS, ağızdan ilaç kullanımı ile kontrol altına alınabilmektedir. Hastalığın meydana çıkışından kısa bir süre sonra çeşitli ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır. Zaman ve teknoloji ilerledikçe günde 10-15 adet hap kullanımı sadece 1 adet hap alımına kadar azalmıştır. Günlük bir hap ile artık bu hastalığın önüne geçilebilmesi, ilaç kullanıldığı sürece onu ölümcül olmaktan çıkarıp yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi kronik bir hale gelmesini sağlamıştır” dedi.

GELECEKTE TAMAMEN ORTADAN KALKABİLİR

Yeni çalışmalarda umut olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Gürel, “Senede sadece 2 kez iğne ile tedaviye devam edilebilecek ilaçların 2025 yılı başında yeni çalışmaları yayınlanmıştır.   Aynı ilaçların senede bir kez yapılması, hasta olmayan kişilere bulaşı da önleyebilmektedir. Bunlar gibi yeni ilaçlar ve aşı çalışmalarıyla ileride bu hastalığın tamamen ortadan kalkması mümkün olabilecektir” ifadelerini kullandı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı