Aylık arşivler: Nisan 2025

Organ naklinin duayenleri İstanbul’da buluştu

Memorial Bahçelievler Hastanesi, Avrupa’nın en prestijli cerrahi eğitimlerinden birine ev sahipliği yaptı. Türkiye, organ nakli cerrahisinde dünya çapında lider ülkelerden biri olarak, genç cerrahların uluslararası standartlarda eğitim almasına katkı sundu.

UEMS (European Union of Medical Specialists / Avrupa Tıp Uzmanları Birliği) tarafından düzenlenen Organ Nakli Cerrahisi EBSQ Sınavı’na Hazırlık Kursu, 27-28 Mart 2025 tarihlerinde İstanbul Memorial Bahçelievler Hastanesi’nde başarıyla gerçekleştirildi. İki gün süren program, Avrupa ve Türkiye’den transplant cerrahlarını bir araya getirerek çoklu organ çıkarımı, böbrek, pankreas ve karaciğer nakli konularında kapsamlı eğitimler sundu.

Avrupa Birliği ülkelerinden ve Türkiye’den alanında uzman transplant cerrahlarının katılımıyla gerçekleşen eğitim programı, transplant cerrahisi alanında mesleki standartları belirlemek ve en güncel bilgileri paylaşmak amacıyla düzenlendi. Memorial Bahçelievler Hastanesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen bu organizasyon, Türkiye’de organ nakli cerrahisinin dünya standartlarında ilerlemesine katkı sağlarken, genç cerrahların Avrupa Yeterlilik Sınavı’na hazırlanmasına olanak tanıdı.

Türkiye’nin organ nakli alanındaki küresel konumunu daha da güçlendiren kurs, EBSQ Sınavı’na girecek adayların bilgi ve becerilerini geliştirmeye yönelik interaktif eğitimlerle gerçekleşti. Sınavın bir sonraki aşaması, Avrupa Organ Nakli Derneği (ESOT) kongresi kapsamında Londra’da düzenlenecek ve başarılı olan cerrahlar uluslararası yeterlilik belgesi almaya hak kazanacak.

Büyük gurur duyuyoruz

Organizasyonun düzenleyicisi olan Memorial Ankara Hastanesi Böbrek Nakli Bölümü’nden Prof. Dr. Acar Tüzüner, kursun başarısını şu sözlerle değerlendirdi: “Türkiye, organ nakli cerrahisinde dünya çapında güçlü bir konuma sahip. Uluslararası standartlarda eğitim sunarak genç cerrahların mesleki gelişimine katkıda bulunmaktan büyük gurur duyuyoruz. Bu tür organizasyonlar, bilgi ve deneyim paylaşımını artırarak hem ülkemizde hem de küresel ölçekte organ nakli alanında yeni ufuklar açıyor.”

Memorial Sağlık Grubu’nun bilimsel gelişime sunduğu destek, dünya çapında uzmanların bilgi ve deneyimlerini paylaşarak sağlık alanında daha ileriye gitmeyi amaçlıyor. Bu önemli kurs, genç cerrahların eğitimini güçlendirirken, Türkiye’nin sağlık alanındaki küresel iş birliklerine de katkı sağladı.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Teknoloji, bilgiyi hafızada tutma becerisine ihtiyacı azaltıyor!

Yapay zekâ ve dijital teknolojilerin bilgiye ulaşımı kolaylaştırdığını belirten uzmanlar, bu durumun hafıza ve öğrenme üzerinde olumsuz etkiler yaratabildiğini söylüyor. 

Bilgiye kolay erişimin dikkat, öğrenme ve kalıcı bilgi edinme süreçlerini zayıflatabileceğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Bir bilgi bir tıklama uzağımızdaysa, o bilgiyi kalıcı olarak öğrenme ve hatırlama ihtimalimiz azalıyor.” dedi. ‘Google etkisi’ ve ‘dijital amnezi’ gibi kavramlarla unutma eğiliminin arttığına da dikkat çeken Taşkın, bilgiye sahip olmanın yeterli olmadığını, bilgiyi eleştirel ve etik bir süzgeçten geçirmenin önemine işaret etti.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, yapay zekâ ve teknolojinin hafıza üzerindeki etkilerini ele aldı.

Önemli olan teknolojinin kullanılış biçimi

Yapay zeka ve teknolojinin hafızamıza çift yönlü etkisi olabileceğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Bu teknoloji bilgiyi depolama açısından büyük fayda sağlar, evimizdeki eski ansiklopedilerin yerini aldı. Artık bilgiye ulaşım çok ciddi boyutta kolaylaştı diyebiliriz. Ama bir diğer yandan da yeni bilgiye olan bağımlılığımızı arttırdı, bu da hafızada tutma becerisine ihtiyaç duymamamızı sağlıyor.” dedi.

Önemli olanın kişilerin teknolojiyi kullanış biçimi olduğunu hatırlatan Taşkın, tembelleşmemek adına alınan bilgiyi sindire sindire ele alıp, geçerlilik ve güvenilirlik süzgecinden geçirmemiz gerektiğini dile getirdi.

Kolay ulaşılan bilgiyi öğrenmek ve hatırlamak zorlaşıyor

Bilgiye kolay erişimin hafızamız üzerindeki pozitif ve negatif süreçlerini gösteren etkiye ‘Google etkisi’ denildiğini aktaran Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Dijital amnezi, dijital cihazlarınıza kaydettiğiniz bilgileri unutma, Google etkisi ise internetten ulaşabileceğiniz bilgileri unutma eğilimidir.” dedi.

“Araştırmalar, bilgiye internet üzerinden kolayca erişebileceğimizi bildiğimizde, o bilgiyi hafızamızda saklama ihtimalimizin düştüğünü göstermiştir.” diyen Taşkın, “Yani, bir bilgi bir tıklama uzağımızdaysa, o bilgiyi kalıcı olarak öğrenme ve hatırlama ihtimalimiz azalıyor. Bu, günlük yaşamda birçok pratik avantaj sağlasa da, derinlemesine öğrenme ve kalıcı bilgi edinme açısından bazı dezavantajları da beraberinde getiriyor.” şeklinde konuştu.

Dikkat, öğrenme ve hatırlama süreçleri için gerekli!

Dikkat ve hafıza arasında çok güçlü bir ilişki olduğuna vurgu yapan Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, şunları söyledi:

“Yaşadıklarımızın hafızamıza kaydedilmesi için onlara dikkat etmemiz ve önem vermemiz gerekir. Dikkat, bilgiyi zihnimize almak ve onu işlemek için bir kapı görevi görür. Eğer bir bilgiye yeterince dikkat etmezsek, o bilginin hafızamızda uzun süreli olarak kalması zorlaşır. Bu nedenle, öğrenme ve hatırlama süreçlerinde dikkati odaklamak ve bilgiyi anlamlandırmak büyük önem taşır.”

Sadece bilgiye sahip olmak yetmez, onu nasıl kullanacağımızı bilmek önemli!

Her şeyi öğrenebileceğimiz bir dünyada, aklımızda kalması gereken en önemli şeyin çok yönlü düşünme becerileri olduğunun altını çizen Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Bilgiye erişim kolaylaştıkça, doğru bilgi ile yanlış bilgiyi ayırt edebilme yeteneğimiz daha da önemli hale geliyor. Ayrıca, öğrendiğimiz bilgileri ahlaki değerler kapsamında nasıl kullanacağımızı bilmek de kritik.” dedi.

Eleştirel düşünme ve etik değerlerin, bilgiyi sadece öğrenmekle kalmayıp, onu doğru ve faydalı bir şekilde uygulanması için gerekli rehberler olduğunu da ifade eden Taşkın, “Öğrendiğimiz bilgileri, toplum yararına ve etik kurallar çerçevesinde kullanabilmek, bilgiyi gerçekten anlamlı ve değerli kılar. Sadece bilgiye sahip olmak yetmez; onu nasıl kullanacağımızı bilmek, bizi bilgi çağında daha bilinçli ve sorumlu bireyler yapar.” diyerek sözlerini tamamladı.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Parkinson’un Fark Edilmeyen Belirtilerine Dikkat…

Koku Duyusunda Azalma, Kabızlık, Uykuda Konuşma Parkinson’un Erken Evre Belirtileri Olabiliyor”

 

Dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen Parkinson hastalığı, nörolojik rahatsızlıklar arasında en yaygınlarından biri olarak öne çıkıyor. Yapılan araştırmalara göre, 65 yaş ve üzerindeki bireylerde görülme sıklığı yüzde 1 civarındayken, ileri yaşlarda bu oranın daha da yükseldiğini söylen Nöroloji Uzmanı Yüksel Dede, “Türkiye’de ise yaklaşık 150 bin Parkinson hastası bulunuyor ve bu sayının giderek arttığı belirtiliyor.” Diye konuştu. Uzm. Dr. Dede, hastalığın erken teşhis edilmesi halinde yaşam kalitesinin önemli şekilde yükseldiğini belirterek Parkinson’un uyarıcı olabilecek işaretlerine dikkat çekti. 

 

Yaşlanan nüfusla birlikle dünya genelinde Parkinsonlu hasta sayısının artacağının öngörüldüğüne işaret eden Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi, Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, hastalığın belirtileri ve risk faktörlerine yönelik önemli bilgiler verdi. 

Parkinson’u “beyindeki dopamin üreten hücrelerin zamanla azalmasıyla ortaya çıkan, ilerleyici bir sinir sistemi hastalığı” olarak tanımlayan Uzm. Dr. Yüksel Dede, dopamin eksikliğine bağlı hareketlerde yavaşlama, titreme, kas sertliği ve denge sorunları görülebileceğini anlattı. 

 

AİLESİNDE PARKİNSON HASTALIĞI ÖYKÜSÜ OLANLARDA HASTALIK DAHA ERKEN YAŞLARDA GÖRÜLEBİLİR

Parkinson’un yaşla birlikte artmakla birlikte sadece yaşlı kişilerde görülen bir hastalık olmadığının altını çizen Uzm. Dr. Dede, “Parkinson, genetik yatkınlığı olan kişilerde daha erken yaşta ortaya çıkabilir. Ayrıca pestisitler gibi kimyasallara uzun süre maruz kalmak da hastalığın gelişiminde rol oynayabilir. Özellikle ailesinde Parkinson öyküsü bulunan bireylerin belirtilere karşı daha dikkatli olmaları gerekir.” Diye konuştu. 

Hastalığın görülme sıklığının cinsiyetler arasında da farklılık gösterdiğini anlatan Uzm. Dr. Dede, “Genel olarak erkeklerde kadınlara göre yüzde 1.5–2 kat daha sık görülür. Bu farkın hormonal, genetik ve çevresel faktörlerden kaynaklandığı düşünülmektedir.” Dedi. 

ERKEN EVRE BELİRTİLERE DİKKAT!

Bazı belirtilerin yıllar öncesinden başlamasına karşın erken fark edilmediğinde hastalığın uzun süre sessizce ilerleyebildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Dede, erken evre sinyallerine yönelik şu bilgileri verdi: 

“Koku duyusunda azalma, kabızlık, depresif duygu durum, uykuda konuşma, kavga etme gibi sorunları içeren uyku bozuklukları gibi hareket sistemini doğrudan etkilemeyen bulgular hastalığın erken belirtileri olabilir. Bu bulgular katılık, yavaşlık titreme gibi bulgulardan çok daha önce başlayabilirler. Bu belirtiler zamanla ilerleyerek daha belirgin hale gelir. Fark edilmezse uzun yıllar sinsice ilerler.”

Uzm. Dr. Dede, “Bu belirtiler genellikle göz ardı ediliyor. Ancak hareketlerde yavaşlama, kas sertliği ve titreme gibi klasik semptomlar ortaya çıktığında teşhis genellikle konulmuş oluyor. Erken dönemde bir nöroloğa başvurmak, hastalığın ilerleyişini yavaşlatmak açısından çok önemli.” Diye ekledi.

 

TEDAVİDE ÖNEMLİ GELİŞMELER VAR

Son yıllarda Parkinson tedavisinde önemli gelişmeler yaşandığının altını çizen Uzm. Dr. Dede, “Daha uzun etkili ve yan etkisi azaltılmış ilaçlar, medikal tedavinin yeterli gelmediği durumlarda devreye girebilecek hareket bozukluklarını dengeleyen infüzyon pompaları ve seçilmiş hastalarda uygulanabilen derin beyin stimülasyonu (beyin pili) gibi cerrahi yöntemler bu önemli gelişmeler arasına sıralanabilir. Özellikle son dönemde birçok alana girmiş olan yapay zeka destekli uygulamalar Parkinson hastalığının takip ve tedavisini desteklemek amacıyla da kullanılmaktadır.” dedi. 

 

“BEYİN PİLİ TEDAVİSİNDE UYGUN HASTA SEÇİMİ ÖNEMLİ”

Belirtileri ilaçlarla yeterince kontrol altına alınamayan, ilaç tedavisine yanıt verse de hareketliliğinde günlük yaşamı kısıtlayacak derecede dalgalanmalar yaşayan, genç yaşta Parkinson hastalığı tanısı almış hastalar için beyin pili tedavisinin uygun bir seçenek olabileceğini anlatan Uzm. Dr. Dede, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu tedavi ile hareketle ilgili belirtilerde başarılı şekilde düzelme sağlanır, konuşma problemleri gibi bazı belirtilerde etki sınırlıdır. Bu açıdan tedaviye uygun hasta seçimi büyük önem arz etmektedir.”

 

KÖK HÜCRE TEDAVİSİ UMUT VADEDİYOR

Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, son yıllarda Parkinson tedavisi için de adından söz edilen kök hücre tedavisi konusunda şu bilgiyi aktardı: “Kök hücreden elde edilen dopamin hücreleriyle yapılan klinik çalışmalar sürüyor. Henüz deneme aşamasında olan ve klinik kullanıma girmemiş bu tedaviler, gelecekte Parkinson hastalığının seyrini değiştirebilir.”

 

HASTALARIN YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRABİLECEK ÖNERİLER

İlaçların düzenli kullanımı, sağlıklı beslenme alışkanlıkları ya da egzersiz yapmak gibi basit görülebilecek ama etkili önlemler ile hastaların yaşam kalitesini artırabileceğini hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi, Nöroloji Uzmanı Dr. Yüksel Dede, konuyla ilgili şu önerilerde bulundu: “Parkinson hastalığında ilaç uyumu çok önemlidir. Hastaların ilaçlarını hekimlerinin önerdiği şekilde düzenli kullanımı, öğünlerine dikkat etmesi gerekir.   Parkinson hastalarının ilaçlardan gördükleri yararı ve de yan etkileri takip etmeleri ve hekimlerine bildirmeleri tedaviyi düzenlemek açısından çok yardımcı olacaktır. Parkinson hastalığında yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyen önemli faktörlerden biri düzenli egzersizdir (özellikle yürüyüş, pilates ve dans). Denge, yürüme, konuşma ve hatta yutma açısından ihtiyaç duyan hastaların fizik tedavi ile desteklenmeleri günlük hayatlarında büyük fark yaratmaktadır. Beslenme parkinson hastalığında önemli bir yer tutmaktadır. Kabızlıkla mücadele edebilmek için liften zengin beslenmek, bol su içmek ve olabildiğince hareket etmek önemlidir. Dengeli beslenme ile kilo kaybı önlenmeli, kilo alımından kaçınılmalıdır.   Parkinson hastalarını günlük hayatlarının içinde sosyal hayata katılıma davet etmek hem ruhsal hem de fiziksel sağlıklarına katkı yapacaktır. Hasta ve yakınlarının desteklenmesi, bilgilendirilmesi için dernekler ve kamu kurumları aracılığıyla eğitim ve sosyal faaliyetler düzenlenmekte, bu faaliyetlere katılımın hem hastalar hem de hasta yakınları için faydalı olacağını düşünüyorum.”

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Dikili’de 3. Etap Doğal Gaz Çalışmaları Başlıyor

Dikili Belediyesi ile İZMİRGAZ  iş birliğinde yapılan anlaşma kapsamında 2021 yılında başlayan doğal gaz çalışmalarının 3. Etabı için düğmeye basıldı.

3. Etap Kazı İzni Ruhsat Belgesi,  Dikili Belediye Başkanı Adil Kırgöz tarafından İZMİRGAZ  Kamusal İlişkiler Yöneticisi Halil Canatar’a imzalanarak teslim edildi.

Başkan Kırgöz:  “Dört yıl içerisinde Dikili merkez mahallerimizi doğal gaza kavuşturmuş olacağız.”

Dikili için yine güzel bir karara imza attıklarını belirten Başkan Kırgöz şu açıklamalarda bulundu “ İZMİRGAZ ile yaptığımız anlaşma doğrultusunda 2021 yılında Gazipaşa Mahallemizden başlayarak güzel ilçemizi doğal gazla buluşturmuştuk. Ardından ikinci etap olarak Barışkent bölgesinde doğal gaz çalışmalarımızı tamamladık. Bugün itibarı ile de yine Gazipaşa, Salimbey ve İsmetpaşa Mahallelerimizin belirli kısımlarında, toplam 18 km uzunluğunda yeni hatlarla 3. Etap olarak doğal gaz çalışmalarımıza başlamış bulunuyoruz. Bu çalışmalar bittiğinde Gazipaşa Mahallemizin tamamı, Salimbey Mahallemizin büyük bir kısmı, İsmetpaşa Mahallemizin ise belirli bir kısmı doğal gaz ile buluşmuş olacak. Bugüne kadar yaklaşık 5.000 aboneye ulaşmıştık ve bugün başladığımız 3. Etap çalışmasıyla da yine abone sayımızı artırıp toplamda 10.000 aboneye ulaşmış olacağız. Bugüne kadar Dikili’mizin birçok eksiğini tamamladık. Söz verdiğimiz gibi, Dikili’mizi doğal gazla buluşturduk ve planlı, programlı bir şekilde hiç kimseyi mağdur etmeden süreç içerisinde Dikili’mizin tüm merkez mahallelerine doğal gazı ulaştırmış olacağız. Bu hizmetimizin hayırlı olmasını diliyor, çalışmalar esnasında göstereceğiniz sabır ve destek için siz sevgili komşularımıza şimdiden teşekkür ediyorum.”

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Makat çatlağına 6 doğal çözüm

Anal fissür, halk arasında bilinen adıyla makat çatlağı, en sık karşılaşılan boşaltım sistemi problemlerinden biri. Dışkının atıldığı organ anüs ve çevresindeki dokularda yani makat bölgesinde yırtık ve çatlak meydana gelmesiyle oluşan bu rahatsızlığın tüm yaş ve cinsiyet gruplarında görülebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Vafi Atalay, “Anal fissürün yol açtığı en belirgin şikâyet, dışkılama sonrasında makatta hissedilen ve cam kesiğine benzetilen ağrıdır. Ağrının yanı sıra bölgede kaşıntı, çatlak görünüm ve dışkılama sonrası kanama da tipik belirtiler arasında” dedi.

 

Oluşan makat çatlağının temel nedeni aşırı kasılmadır. Ikınarak zorla yapılan dışkılamayla mukoza yırtılır ve yara oluşur bu yüzden de bu sağlık probleminin genellikle kabızlıktan kaynaklandığını dile getiren Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Vafi Atalay, “Ancak kabızlık olmasa bile; doğum, ağır kaldırma, bağırsak hastalıkları veya uzun süre oturma sonucu makat bölgesinin tahriş olması gibi faktörlerle de anal fissür oluşabileceği bilinmeli. Büyük bir çoğunluk doğal yöntemlerle tamamen iyileşebilse de inatçı vakalarda botoks veya cerrahi yöntemlerden faydalanmak şart” dedi.

 

Yüzde 60’tan fazla hasta cerrahiye gerek kalmadan iyileşebiliyor

Spazm makat çatlağına sebep oluyor, oluşan çatlak da spazmları artırıyor diyen Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Vafi Atalay, “Yırtık oluştuktan sonra bölgeyi besleyen ince damarlar yine bu kasılmalar nedeniyle basıya maruz kalıyor ve makattaki yarayı tam olarak kanlandıramıyor yani iyileştiremiyor ve kronik ülser oluşabiliyor. Çatlağın neden olduğu ağrı da reflekse yol açarak anüste spazmı arttırıyor ve böylece kısır döngüye giriliyor” dedi.

Anal fissürü olan çoğu hastaya ameliyat önermediklerini dile getiren Prof. Dr. Vafi Atalay, “Hastaların yüzde 60’tan fazlası sıcak su banyosu, beslenme değişikleri ve makat kasındaki spazmı çözen lokal kremlerle tamamen iyileşebiliyor. Bu yaşam değişiklikleri ve kremlere rağmen bir tedavi sağlanamıyorsa cerrahiyi o noktada gündemimize alıyor ve ilgili kası keserek spazmı ortadan kaldırıyoruz” şeklinde konuştu.

 

Ameliyat olmak istemeyenler botoks düşünebilir

Ameliyatın çok küçük bir kesi ile yapıldığını ve kısa bir operasyon süresiyle aynı gün taburcu olunabildiğini paylaşan Prof. Dr. Vafi Atalay, “Başarı oranı çok yüksek olan cerrahi yöntemde, genellikle operasyondan sonraki üç hafta içinde iyileşme sağlanıyor. Ancak iç kas yerine dış kas kesilirse gaz ve dışkı kaçırma problemleri yaşanabileceği için bu işlemin deneyimli cerrahlar tarafından yapılması önemli. Cerrahiden kaçan, daha önce ameliyat olmuş veya doğum travması gibi nedenlerle makat kası hasarlı hastalarda ise botoks enjeksiyonu düşünülebilir. Kesin başarısı ameliyat kadar yüksek olmasa da uygun hastalar için botoks da etkili bir çözümdür. Makat içine botoks enjeksiyonu ile kasta geçici bir felç yaratılır böylece kan akışı normale döner ve spazmlar önlenerek yaraya iyileşme fırsatı tanınır. İşlem sonrası birkaç ay boyunca gaz ve dışkı kaçırma doğaldır” dedi.

 

Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Vafi Atalay, anal fissüre karşı evde uygulanabilecek doğal tedavi yöntemlerini sıraladı:

 

  1. Sıcak suya oturma banyosu yapın. Sabah ve akşam dayanılacak derecedeki sıcak suyun içinde 15 dakika oturmak anlık rahatlama sağlar, ağrıyı azaltır ve iyileşmeyi hızlandırır.
  2. Kabızlıktan korunun. Lif içeriği zengin meyve ve sebzelerle beslenmek dışkının yumuşak olmasını sağlar, probiyotik takviyesi almak bağırsak hareketlerini düzenler.
  3. Tuvalette uzun süre oturup aşırı ıkınmaktan kaçının. Özellikle de telefonla nedeniyle uzayan tuvalet süresi dışkılamaya konsantrasyonu engelleyerek makattaki baskıyı artırır bunun sonucunda da çatlak derinleşir ve iyileşme gecikir.
  4. Tuvalet ihtiyacını uzun süre bekletmeyin. Dışkılama ihtiyacını uzun süre bekletmek fissürü kötüleştirir. Genellikle tüm günü dışarda geçireneler dışkılama için eve gitmeyi bekler ancak bu sağlıklı bir alışkanlık değildir.
  5. Bol su için ve düzenli fiziksel aktiviteye dikkat edin. Bağırsak sağlığını desteklemek kabızlık oluşumunu engelleyerek makat çatlağının iyileşmesine yardımcı olur.
  6. Makatı tahriş etmeyin. Yumuşak tuvalet kağıtları tercih edin ve bölgeyi ılık suyla temizlemeye özen gösterin.

 

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Menopoz sonrası sıcak basması normal sanılıyor, ancak!

Kadınlarda son görülen adet döngüsü menopoz olarak tanımlanıyor.  Bir yıl boyunca adet görmeyen kadınlar artık menopoz sonrası dönem, yani postmenopozal dönemde oluyor. Ülkemizde kadınlar ortalama 48-49 yaşında son kez adet görüyor ve menopoz sonrası döneme giriyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır,  menopozun bazı toplumlarda ve ülkemizde kadınlığın bitmesi olarak algılandığını belirterek, “Aslında bu dönem sadece artık gebe kalamayacağınızın bir göstergesidir. Yani, biten tek şey doğurganlık olup, hayatın yeni bir sayfası açılmıştır” diyor. Ancak, toplumda menopozla ilgili doğru sanılan bazı hatalı bilgiler kadınları “Artık yaşlandım” düşüncesiyle baş başa bırakabiliyor. Kadınlar, menopozun fizyolojik hormon değişiklikleri karşısında kendilerini çaresiz hissedip, birçok semptomla yaşamak zorunda olduklarını düşünüyorlar. Şu an için güncel olmayan bilgilerle, hormon yerine koyma tedavisi almaktan korkup, uzun dönem kronik hastalıklara yatkın hale geliyorlar. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır, menopoz sonrasıyla ilgili doğru sanılan 12 hatalı bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu! 

 

 

Menopoza girdiğim için yaşlandım ve kadınlığım bitti. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Menopoz  kadının yaşam döngüsünde ergenliğe girmek ve adetlerin başlaması gibi doğal bir olay. “Menopozu bir yaşlanma süreci olarak görmekten çok bir yaşam evresi olarak görmeyi tercih etmenizi öneririm” diyen Dr. Selcen Bahadır, sözlerine şöyle devam ediyor:  “Yaş almak da doğal fizyolojik bir süreç olup, nasıl yaşadığımız veya yaşamaya devam ettiğimizle doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla, menopoz tek başına yaşlanmanın ölçütü değildir. Menopoz sonrası dönem ise doğurganlığın bittiği,  yani gebe kalamayacağınız bir dönemdir. Öte yandan kadın kimliği ise son nefese kadar devam eder.”

 

Menopoz sadece 50’li yaşlardaki kadınlarda başlar. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Her ne kadar dünyada ortalama menopoz yaşı 50-51 ve ülkemizde 48-49 olsa da menopoz bazı kadınlarda 45 yaşından önce, hatta kimi kadınlarda 40 yaşından önce başlayabiliyor. Erken yaşlarda başlayan menopoz ilerleyen yıllarda kalp ve damar hastalığı, osteoporoz ile demans gibi kronik hastalıklarla daha fazla ilişkili olabiliyor. Bu nedenle erken yaşta menopoz süreci yaşayan kadınların tedavilerini aksatmamaları büyük bir önem taşıyor. 

 

Annem 50 yaşından sonra menopoza girmiş, ben de o yaşta girerim. YANLIŞ! 

DOĞRUSU: Menopozal semptomlar (menopoz yaşı) genetik özellikler taşıyor ve kabaca annemize benzer yaşta bu döneme giriyoruz.  Ancak bu kesin bir kural değildir! Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır, “Yaşam koşulları, stres, sigara, alkol kullanımı, otoimmun hastalıklar ve geçirilmiş bazı cerrahiler, menopozla daha erken tanışılmasına neden olabilmektedir” diyor. 

 

Menopoz her kadın için aynıdır. YANLIŞ! 

DOĞRUSU: Yeryüzündeki her kadın menopozu, semptomlarını ve bu semptomların ciddiyetini farklı şekilde yaşıyor. Kimi kadınlar çok ciddi sıcak basması sorunu yaşarken, bazı kadınlarda ise bu bulguya hiç rastlanmıyor.  Yine, vajinada kuruluk, kalp ve damar hastalıkları, demans gibi menopoz ve yaş almanın uzun dönem bulguları da kadından kadına farklı seviyelerde ciddiyet gösterebiliyor. 

 

Menopoz semptomları zamanla kendiliğinden geçer. YANLIŞ! 

DOĞRUSU: Birçok kadın menopozla ilgili şikayetlerin birkaç yıl içerisinde kendiliğinden geçeceğini düşünüyor. Ancak yaygın inanışın aksine, bu semptomlar uzun süre devam edebiliyor ve sizi kronik hastalıklarla baş başa bırakabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır, “Sıcak basması ve gece terlemesi genelde menopoz sürecinin erken dönem bulgusu olmakla birlikte, 10 yıla kadar devam eden hastalar gözlenmiştir. Yine hormonal değişiklikler süreç içerisinde osteoporoz (kemik erimesi), sarkopeni (kas kaybı), demans, kalp ve damar hastalıklarıyla ilişkilidir. Dolayısıyla, bu dönemde yaşadığınız semptomlar hayat kalitenizi bozuyorsa muhakkak bir doktora başvurmanızı, hayat kalitenizi artıracak ve sizi bazı kronik hastalıklardan koruyacak tedaviler almanızı öneririm” diyor. 

 

Menopoza girdim kesin kilo alacağım. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Östrojen seviyesindeki düşüş özellikle bel çevresinin yağlanmasına yol açabiliyor. Bunun yanında, kilo almak tek başına menopoz ve menopoz sonrası dönemle değil, aynı zamanda yaş almakla ilişkili oluyor. Dolayısıyla bu yaş grubundaki kadınların sağlıklı beslenmeye ve fiziksel aktiviteye daha fazla önem vermeleri gerekiyor. 

 

Menopozda kullanılan hormonlar meme kanseri yapıyor. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çoğu kadın menopoz döneminde hormon yerine koyma tedavisi ve kanser ilişkisi hakkında çok fazla endişe yaşıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır, yaygın inanışın aksine, menopoz sürecinde kişiye özel şekilde kullanılan hormonların meme kanserine yol açmadığına  işaret ederek, “Bu bilgi, 2002 yılında yayınlanan ve yanlış yorumlanan bir çalışmanın menopozda hormon tedavisine bomba gibi düşmesiyle ilişkilidir. Bu yanlış, tüm dünyada, belki de 20 yıl, hem doktorların hem de kadınların hormon tedavisinden uzak durmalarına neden olmuştur. Ancak yapılan bilimsel ve güncel çalışmalar; kişiye özgü, uygun yaşta, uygun dozda ve formda kullanılan hormon tedavisinin kanser, özellikle de meme kanseriyle  ilişkisinin olmadığını ortaya koymuştur” diyor.

 

Hormon tedavisi kilo aldırıyor. YANLIŞ! 

DOĞRUSU: Yapılan çalışmalarda; menopozal hormon yerine koyma tedavisi alan kadınlar ve almayan kadınlar arasında kilo açısından bir fark bulunamamış. Yaş almak, yaşam koşulları, diğer medikal faktörler, fiziksel aktivite ve yeme alışkanlıklarımız kilo almakla daha çok ilişkili oluyor. 

 

Sıcak basması yaşamak normaldir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Sıcak basması, menopoz öncesi dönemde ve menopozun erken dönemlerinde kadınların en sık yaşadıkları, en çok şikayetçi oldukları ve gerçek anlamda hayat kalitesini etkileyen semptomların başında geliyor.  Sıcak basması özellikle kandaki östrojen seviyesinde azalma ve bu azalmanın beyindeki termoregulatuar merkez yanıtını etkilemesiyle oluşuyor. Yapılan çalışmalar; sıcak basmasını sık ve yoğun yaşayan kadınların ileriki yıllarda kalp damar hastalıkları ile Alzheimer’a (demans) daha fazla yakalandıklarını gösteriyor. Sıcak basması, hayat kalitesini bozan ve kalp damar hastalıkları ile Alzheimer gibi riskleri arttıran bir semptom olarak, dünyadaki tüm menopoz derneklerinin önerisiyle, menopozda hormon yerine koyma tedavisinin en önemli endikasyonudur. Kişiye özgü uygun hormon yerine koyma tedavisiyle bu riskleri minimize etmek mümkün oluyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır, “Dolayısıyla sıcak basması sorununda mutlaka doktorun uygun gördüğü tedavinin alınması gerekmektedir” diyor. 

 

Hormon yerine koyma tedavisi almadığım / alamadığım için yapacak başka hiçbir şeyim yok. YANLIŞ! 

DOĞRUSU: Bazı risk faktörlerinde kadınlar hormon yerine koyma tedavisi alamıyor veya tercih etmiyorlar. Ancak bu durum menopoza karşı yapacak hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelmiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Selcen Bahadır“Bu dönemde sigarayı ve alkolü bırakmak, kafein  kullanımını kısıtlamak, sağlıklı beslenmek, yeterli fiziksel aktivitede bulunmak, sağlıklı vücut kitle indeksinde olmak gibi yaklaşımlar ve gıda takviyeleri ile vitaminlerin kullanımı, yeterli ve kaliteli uyumanızı, kalp ve damar hastalıklarına, kemik ve kas kaybına karşı korunmanızı sağlayabilmektedir” diyor. 

 

Menopoza girdim ve cinsel hayatım bitti. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Menopoz sonrası dönemde bazı cinsel sorunlar (cinsel istekte azalma, vajinal ıslanmada zorluk ve ağrılı cinsel ilişki gibi) görülse de cinsel yaşam bitmiyor. Hekiminizle bu sorunları paylaşmanız ve gerekiyorsa hormonal veya hormon dışı yöntemlerden yararlanmanız önem taşıyor. Özellikle ilerleyen dönemlerde östrojen seviyesinin azalmasına bağlı olarak cinsel ilişki sırasında vajinada ciddi ağrı, yanma, hatta kanama gibi sorunlar gelişebiliyor. Cinsel ilişki sırasında yaşanan bu zorluklar zamanla kadının cinsellikten kaçınmasına, cinsel isteksizlik yaşamasına ve cinsellikten haz almamasına neden olabiliyor. Dr. Selcen Bahadır, bu şikayetlerin tedaviden büyük ölçüde fayda gören semptomlar olduğunu belirterek,  “Semptomlar hafifse, vajinal kayganlaştırıcıların cinsel ilişki esnasında ve vajinal nemlendiricilerin cinsel ilişkiden bağımsız olarak belirli periyotlarla kullanımı, ilk basamak yaklaşımdır. Meme kanseri olmayan kadınların uygun formda östrojen içeren vajinal krem, jel veya tabletlerini kullanmaları en başarılı ve bilimsel tedavidir. Pelvik taban egzersizleri de bu dönemde önem arz etmektedir” bilgisini veriyor.  

 

Artık hamile kalamayacağıma göre korunmama gerek yok. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Son adet tarihinin üzerinden 12 ay geçtikten sonra gebeliğe karşı korunmanıza gerek kalmıyor. Yani, doğum kontrol hapları veya rahim içi araç (spiral) gibi yöntemleri artık kullanmayabilirsiniz. Öte yandan, cinsel ilişkide korunmak sadece gebeliğe karşı bir korunma değildir. Bu nedenle kondom kullanımı, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar açısından, menopoz sonrası dönemde de çok önem taşıyor. 

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Parkinson hastaları sporla hayata bağlanıyor

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Parkinson hastalarına yönelik Antalya Spor ve Fitness Merkezleri (ASFİM) bünyesinde verdiği ücretsiz egzersiz programı hem moral hem de umut oluyor. Haftada iki gün 1’er saatlik özel egzersiz programında yürüme, denge kavrama gücü ve kas egzersizleriyle Parkinson hastalarının, hareketlilik ve yaşam kalitesi yükseliyor.

 

11 Nisan her yıl Dünya Parkinson Günü olarak kutlanıyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi de Parkinson hastalarına destek olmak amacıyla özel egzersiz programı düzenliyor. Atatürk ASFİM Kurs Merkezinde görevli profesyonel eğitmenler eşliğinde uygulanan egzersiz programında Parkinson hastalarına refleks ve kaslarını güçlendirme eğitimleri veriliyor. 2 aylık kurs dönemleri bulunan Parkinson Hastaları Egzersiz Kursları, Atatürk ASFİM Merkezi’nde haftanın 2 günü, 1’er saatlik dersler halinde gerçekleştiriliyor. Kursa devam etmek isteyen hastalar, sonraki kurs döneminde de yeniden kayıt olabiliyor.

YAŞAM KALİTESİ ARTIYOR

Antalya Büyükşehir Belediyesi Parkinson Hasta Egzersizi Eğitmeni Yeliz Durak, amaçlarının hem hastaların hem de yakınlarının yaşam kalitesini arttırmak olduğunu söyleyerek, “Burada yaptırdığımız egzersizlerle motor fonksiyonlarını daha işlevsel hale gelmesini sağlıyoruz. 30 kursiyerimizle haftada 2 gün gruplar halinde egzersiz yapıyoruz. Özellikle yürüme, kas denge ve kavrama gücü egzersizleri yapıyoruz. Bakıcısı ya da elinde asa ile egzersizlere gelen vatandaşlarımız eğitimler sürdükçe yardımsız yürüyemeye başlıyorlar ve psikolojik olarak rahatlıyorlar” dedi.

HAYATA BAĞLANIYORUZ

72 yaşındaki Parkinson hastası emekli öğretmen Emine Demir, “ASFİM bizi hayata bağlıyor. Buraya başlamadan önce hareket yetkim azdı merdiven bile çıkamıyordum ama şimdi merdiven çıkabiliyorum. Ev ve sosyal hayatım olumlu anlamda değişti. Burada olmaktan çok memnunum” diye konuştu.

TERAPİ OLUYORUZ

Egzersiz programına katılan 73 yaşındaki İlyas Şalbaz, şöyle konuştu:“ASFİM’e gelince daha önce spor yapmadığımı bir sürü eksiklerim olduğunu gördüm. Burada eğitmenimiz bizlere hareketleri doğru şekilde yaptırıyor, her seansta yeni hareketler öğreniyoruz. Fiziksel egzersizler ile hareketlerim eskiye göre çok hızlandı. Burada geçirdiğim zaman bana terapi gibi geliyor.” 

SPOR SAYESİNDE HASTALIĞIM İLERLEMİYOR

7 yıldır Parkinson hastası olan 73 yaşındaki Ayşe Şahin, “ASFİM’de böyle bir eğitim olduğunu öğrenince hemen başvurdum 1 aydır spor yapıyorum. Eğitmenimiz vücudumuzun farklı ve daha önce çalışmayan kaslarını çalıştırıyor. Haftada 2 gün ASFİM’e geliyorum, çok rahatlıyorum” dedi.

4 yıldır ASFİM’in egzersiz programına devam ettiğini söyleyen Battal Şaşmaz, “Burada moralimiz yükseliyor sosyal ilişkiler arkadaşlıklar kuruyoruz. Benim hastalığım ilk olarak el titremesiyle başlamıştı, ASFİM’e başladığımdan beri hastalığımda ilerleme olmadı çok faydasını gördüm. Düzenli spor yapıyor monotonluktan kurtuluyoruz” diye konuştu.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Uzun süre oturmak hayati tehlikeyi tetikleyebilir

Vücudun bir kısmında ya da tamamında hareket kaybıyla kendini gösteren inme (felç), günümüzde kalp hastalıklarından sonra en sık ölüm nedeni olarak öne çıkıyor. Uzmanlar, yaşlanan nüfus, yaşam süresinin uzaması ve hareketsiz yaşam tarzı nedeniyle inme riskinin her geçen yıl arttığına dikkat çekiyor.     

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Uzm. Dr. Gülnaz Emin, inmenin dünya genelinde giderek artan bir sağlık problemi olduğunu vurguladı. Uzm. Dr. Emin, “İnme, tüm dünyada yüksek görülme sıklığı ve ölümcül etkisi nedeniyle hayatta kalanlarda da kalıcı özürlülüğe yol açan önemli bir nörolojik problem” diyerek, beyin damarlarına giden kan akışının aniden kesilmesinin, zihinsel ve fiziksel yeti kayıplarına neden olduğunu belirtti.

İnme belirtileri ani başlıyor

İnme belirtilerinin erken fark edilmesinin hayati önem taşıdığını belirten Uzm. Dr. Emin, bu belirtilerin çoğunlukla aniden ortaya çıktığını ifade etti. Yüz, kol veya bacakta güçsüzlük, hissizlik ya da hareketsizlik, konuşma bozuklukları, bilinç bulanıklığı, hafıza kaybı, yutma güçlüğü, denge kaybı ve ani başlayan şiddetli baş ağrısı, inmenin öncü sinyalleri arasında yer alıyor. “Bu tür belirtiler görüldüğünde vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurmak, kalıcı hasar ya da ölüm riskini azaltmak açısından büyük önem taşır” dedi.

Risk faktörleri iki grupta toplanıyor

İnme riskini artıran faktörlerin değiştirilebilen ve değiştirilemeyen olmak üzere iki gruba ayrıldığını belirten Uzm. Dr. Gyulnaz Emin, yaş, cinsiyet ve genetiğin değiştirilemeyen faktörler arasında yer aldığını söyledi. İleri yaş, erkek cinsiyet ve ailede inme öyküsü olan bireylerde riskin daha yüksek olduğunu vurguladı.

Değiştirilebilen risk faktörlerinin ise bireysel çabalarla azaltılabileceğine dikkat çeken Uzm. Dr. Emin, “Yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, diyabet, kolesterol yüksekliği, sigara, alkol, obezite, hareketsizlik ve yanlış beslenme inme riskini artırıyor. Bu faktörlerin kontrol altına alınması, inme riskinin azaltılmasında çok önemli bir yer tutuyor” diye konuştu.

Beslenme alışkanlıkları inme riskini etkiliyor

Uzm. Dr. Emin, alınabilecek bazı önlemlerle sadece inme değil, kalp ve damar hastalıklarının da önüne geçilebileceğini söyledi. “Risk faktörlerini kontrol altına almak, yaşam tarzı ve beslenme düzenini değiştirmek, hekim tarafından önerilen ilaçların düzenli kullanımı inme riskini azaltmada önemli rol oynar” dedi.

Beslenme konusunda özellikle Akdeniz tipi diyetin önemine değinen Uzm. Dr. Gülnaz Emin, tuzun azaltılması ve sodyum alımının kısıtlanmasını önererek, “Meyve, sebze, kuruyemiş, tam tahıllar, lifli besinler, zeytinyağı, balık ve kümes hayvanları gibi gıdalara ağırlık verilmelidir. Rafine şeker, işlenmiş ve yüksek sodyum içeren ürünler, trans yağlar ve yüksek glisemik indeksli gıdalardan kaçınılması gerekir” dedi.

Oturma süresi arttıkça risk de artıyor

Hareketsiz yaşam tarzı ve uzayan oturma süresinin inme ve kalp-damar hastalıkları riskini artırdığına dikkat çeken Uzm. Dr. Emin, gün içinde kısa süreli hareketliliğin bile faydalı olduğunu vurguladı. “Ev işi, bahçe işi ya da kısa bir yürüyüş bile riski azaltmaya katkı sağlar. Kılavuzlar haftalık 150 dakika orta yoğunlukta egzersiz öneriyor. En basitinden, günde 20 dakikalık tempolu yürüyüş bile anlamlı bir fark yaratabilir” diye belirtti.

Egzersiz kapasitesi sınırlı olan bireylerde ise mevcut hastalıklara göre fiziksel olarak aktif kalınmasının önemine değinen Uzm. Dr. Emin, “Hareket etmek her birey için mümkün olan en iyi iyileşme stratejisidir” dedi.

Rehabilitasyon süreci bütüncül yaklaşım gerektiriyor

İnme sonrası fizik tedavi ve rehabilitasyon sürecine mümkün olan en erken dönemde başlanması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Emin, bu sürecin multidisipliner bir yaklaşım gerektirdiğini belirtti. Son yıllarda yapılan araştırmaların, erişkin beynin yeniden yapılanma kapasitesine sahip olduğunu ortaya koyduğunu söyleyen Emin, “Nöroplastisite adı verilen bu durum, beynin hasar sonrası yeni görevler üstlenerek fonksiyon kazanabilmesi anlamına geliyor” dedi.

Bu süreçte görev-odaklı öğrenme kavramının öne çıktığını belirten Uzm. Dr. Emin, “Sürekli tekrarlar ve yoğun eğitimlerle günlük yaşam aktiviteleri yeniden öğrenilebilir. Rehabilitasyonda kullanılan robotik yürüme cihazları, hastaların normal yürüyüşe yakın hareketlerle çalışmasını sağlar ve iyileşme sürecini hızlandırır” dedi.

Ruh sağlığı da unutulmamalı

Uzm. Dr. Gülnaz Emin, rehabilitasyon sürecinde en az fiziksel gelişim kadar hastanın motivasyonunun da önemli olduğuna dikkat çekerek, inme sonrası depresyonun sık görülen ancak çoğu zaman göz ardı edilen bir durum olduğunu ifade etti. “Hastanın içe kapanması, aşırı talepkâr ya da bağımlı hale gelmesi durumunda mutlaka uygun tıbbi destek sağlanmalıdır” dedi.

Rehabilitasyon süreci ne zaman sona erer?

İnme sonrası rehabilitasyonun ömür boyu sürebilecek bir süreç olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Gyulnaz Emin, bu sürecin kişinin topluma katılımını sağlamayı, komplikasyonları ve inmenin tekrarını önlemeyi hedeflediğini vurguladı. “Riskleri belirleyip en aza indirerek daha iyi bir yaşam mümkün” diyerek sözlerini tamamladı.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Başkan Çırpanoğlu’ndan tiyatrocu öğrencilere destek

Kahramankazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu, Dünya Tiyatro Günü münasebetiyle düzenlenen Ortaokul ve Liseler Arası Tiyatro Yarışması’nın ödül törenine katıldı.

 

 

 

27 Mart Dünya Tiyatro Günü kapsamında Kahramankazan Kaymakamlığı ve Kahramankazan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından ilçe genelinde Ortaokul ve Liseler Arası Tiyatro Yarışması düzenlendi. Ortaokul ve lise düzeyinde eğitim gören öğrenciler birbirinden renkli anlara sahne olan tiyatro gösterileriyle oyunculuk yeteneklerini sergilediler. Öğrencilerin gösterilerinin ardından puanlama usulü ile belirlenen birinci, ikinci ve üçüncü okullar 15 Temmuz Şehitleri ve Demokrasi Müzesi’nde yapılan törenle ödüllerini aldılar.

 

 

 

Ödül törenine Kahramankazan Kaymakamı Abdullah Selim Parlar, Kahramankazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu, Kahramankazan İlçe Milli Eğitim Müdürü Kemal Yıldırım, ilçe protokolü, öğretmenler ve veliler katıldı.

 

 

 

BAŞKAN ÇIRPANOĞLU, EĞİTİME DESTEĞİNİ SÜRDÜRÜYOR

 

 

Tören saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Açılış konuşması ile devam eden törende “İlham Veren Öğretmenler” video serisinden ‘’Tiyatro Festivali’’ konulu hikaye seyircilerin izlenimine sunuldu. Geleceğin tiyatro oyuncuları ve meraklılarının fikir edinmesine katkıda bulunan video gösterimi sonrasında Kahramankazan İlçe Milli Eğitim Müdürü Kemal Yıldırım selamlama konuşması yaptı. Öğrencilere verilen ödüllere sponsor olmasından dolayı Kahramankazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu’na teşekkür eden İlçe Milli Eğitim Müdürü Yıldırım, sanatsız bir toplumun var olamayacağına vurgu yaparak konuşmasını tamamladı.

 

 

 

SEYİRCİDEN TAM NOT ALDILAR

 

 

Şehit Ali Anar Anadolu Lisesi öğrencilerinin “Komşu Köyün Delisi” isimli tiyatro gösterimi ile devam eden törende, öğrenciler seyircilerin coşkulu enerjisi eşliğinde oyunlarını sergiledi. Yöresel halk müzikleri ile birlikte sahneler arasında geçiş yapan öğrenciler, oyunları boyunca alkış, tempo ve ıslıklarla seyircilerden tam not aldı.

 

 

 

Gösterinin ardından yarışmada dereceye giren okul ve en iyi kadın-erkek oyuncu ödülleri sahiplerini buldu. Ödüller sırasıyla şu şekilde;

 

 

Ödül Alan Liseler

 

Şehit Ali Anar Anadolu Lisesi (10 Bin TL)

Mustafa Hakan Güvençer Fen Lisesi (7 Bin 500 TL)

Fuat Erkmen Anadolu İmam Hatip Lisesi (5 Bin TL)

 

 

Ödül Alan Ortaokullar

 

Şehit Ömer Takdemir Ortaokulu (10 Bin TL)

Şahin Ortaokulu (7 Bin 500 TL)

Yıldırım Beyazıt Ortaokulu (5 Bin TL)

 

 

Ödül Alan Lise ve Ortaokul En İyi Erkek ve Kadın Öğrenciler (Çeyrek Altın)

 

 

Ödüllerini Kahramankazan Kaymakamı Abdullah Selim Parlar, Kahramankazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu ve Kahramankazan İlçe Milli Eğitim Müdürü Kemal Yıldırım’ın ellerinden alan öğrenciler, eğitim alanında her zaman yanlarında olan Kahramankazan Belediye Başkanı Selim Çırpanoğlu’na memnuniyetlerini dile getirdiler.

 

 

 

Ödül töreni jüri üyelerine plaket takdim edilmesiyle sona erdi.

 

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Osmangazi Belediyesi Bursa Kitap Fuarı’nda yerini alacak

Osmangazi Belediyesi, bu yıl 22’incisi düzenlenecek olan Bursa Kitap Fuarı’nda tüm yayınlarıyla birlikte batı kapısı F400 numaralı stantta yerini alacak. Fuar süresince imza günlerine ve söyleşilere ev sahipliği yapacak olan Osmangazi Belediyesi standında,  Türkiye’nin önde gelen yazarları ve şairleri kitapseverler ile buluşacak. 

 

Bu yıl 22’incisi düzenlenecek olan Bursa Kitap Fuarı, 12 Nisan Cumartesi günü kapılarını kitapseverlere açıyor. 12-20 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek olan Bursa Kitap Fuarı, panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapacak. Osmangazi Belediyesi, bünyesinde çıkan yayınlar ile Bursa Kitap Fuarı’ndaki yerini alacak. Osmangazi Belediyesi’nin stanttı, imza günü ve söyleşi gibi çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapacak.

 

Osmangazi Belediyesi’nin standında kitapseverlerle buluşacak olan yazar ve şairlerin söyleşi ve imza programları belli oldu. 12 Nisan Cumartesi saat 13.00 Nevzat Çelik, 13 Nisan Pazar saat 15.00 Serhan Asker, 14 Nisan Pazartesi saat 17.00 Ayşen Işık, 16 Nisan Çarşamba saat 14.00 Şenal Sarıhan, 18 Nisan Cuma saat 15.00’ta ise Necdet Saraç ve Birsen Saraç, sevenleriyle Osmangazi Belediyesi’nin standında bir arada olacak.

 

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı