Yazar arşivleri: admin

Yaşlılarda Su Eksikliği: Görünmeyen Tehlike

Yapılan çalışmalara göre yaşlı bireylerin yaklaşık yüzde 40’ı kronik susuzluk ve yol açtığı sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Yaşlılıkta su tüketiminin azalmasının ciddi sorunlara yol açabileceğini belirten Prof. Dr. Mehtap Kaçar, “Vücut susuz kalınca beyin susuzluk sinyali gönderir ve su içme ihtiyacı doğar. Ancak yaşlanma ile birlikte sinir sisteminin bu işlevi de zayıflıyor ve yaşlılar susadıklarını hissettiklerinde, büyük ihtimalle zaten uzun bir süredir susuz kalmış oluyorlar” dedi. 

 

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve aynı zamanda Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehtap Kaçar, yaşlılıkta su tüketiminin önemine ilişkin bilgi verdi. 

 

Su Vücudun Düzgün Çalışmasını Sağlar

“Su yaşamın kaynağıdır. Bu nedenle su tüketimini diğer bütün gıdalardan ayrı bir yerde konumlandırmak gerekir” diyen Prof. Dr. Kaçar, “Vücudumuzun yüzde 60’ı sudan oluşmaktadır. Su vücudumuzdaki hücrelere besin ulaştırmaya yardımcı olur, vücut sıcaklığını ve kan basıncını düzenler, enfeksiyonları önler ve organların düzgün çalışmasını sağlar. Bu nedenle, iyi su içen yetişkinlerin daha sağlıklı görünmesi ve daha az kronik rahatsızlık geliştirmesi şaşırtıcı değildir” ifadelerini kullandı. 

 

Yaşlılıkta Susuzluk Hissi Azalıyor

Yaşlı yetişkinlerin yeterince su içmekte zorluk çektiğine dikkat çeken Mehtap Kaçar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu sorunun temel nedeni, susuzluk hissinin yaşla birlikte azalmasıdır. Susuz kalmak vücutta dehidratasyona yani vücut suyunun azalmasına yol açar. Fizyolojik olarak bu durum beynimizdeki susuzluk merkezini uyararak susuzluk hissetmemize ve yine beynimizin vücudumuzun ilgili bölgelerine gönderdiği uyarılar ile su içme davranışını gerçekleştirmemize neden olur. Ancak yaşlanma ile birlikte sinir sisteminin bu işlevi de zayıflıyor ve yaşlılar susadıklarını hissettiklerinde, büyük ihtimalle zaten uzun bir süredir susuz kalmış oluyorlar. Diğer nedenler de susuzluk hissettiğinde yutak ve boğaz kaslarındaki zayıflamalar nedeniyle suyu güvenli bir biçimde içmelerinin de mümkün olmaması, demans, diyabet gibi hastalıklarının olması veya kullandıkları ilaçlar nedeniyle su atılımının artmış olmasıdır.” 

 

“Kronik Rahatsızlıkları Kötüleştirebilir”

Kaçar susuzluğun belirtilerine ilişkin şunları söyledi:

“Susuzluğun belirtileri arasında koyu sarı renkte idrar, halsizlik, yorgunluk, düşük tansiyon, baş dönmesi, sinirlilik, gerginlik, bilinç bulanıklığı, yakın hafızada kayıplar, ağız kuruluğu, kabızlık ve kas krampları bulunur. Uzun süre susuzluk olması yaşlılarda kronik rahatsızlıkları kötüleştirebilir veya yaşlılar için daha ciddi sağlık sorunları yaratabilir. Örneğin; pıhtı oluşumu, sıcak çarpması, böbrek taşları, kan hacminde azalma, safra kesesi taşları, elektrolit dengesizliğinden kaynaklanan epilepsi nöbetleri, şok, idrar yolu enfeksiyonları.”

 

Günlük Su Tüketimi Ne Olmalı?

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mehtap Kaçar, günlük su tüketimi miktarlarını da anlattı:

 “Susuzluğu önlemek için, gün boyunca kademeli olarak sıvı tüketilmelidir. Erkekler günde ortalama 15 su bardağı, kadınlar ise 12 su bardağı su içmelidir. Bu miktar yaşa, cinsiyete, havanın sıcak olup olmamasına, fiziksel aktiviteye bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Yaşlılar için önerilen su tüketimi miktarı değişir, ancak genellikle vücut ağırlıklarına göre su içmeye çalışmalıdırlar. Örneğin, 67 kg ağırlığında bir yaşlı birey günde 1500-2250 mililitre su içmeyi hedeflemelidir.”

 

“Aile Desteği Önemli”

Yaşlıların susuz kalmasını önlemede ailelerin ve profesyonel bakıcıların önemli rol oynadığına işaret eden Kaçar, şu önerilerde bulundu: 

“Daha fazla su içmelerini sağlamak zor olsa da, meyveler, şekersiz içecekler veya dondurulmuş atıştırmalıklar gibi yeni sıvı-su kaynakları sunarak yaratıcı olabilirsiniz. Yaşlınızın yanına bir su şişesi koyun, böylece gün boyunca sık sık yudumlayabilirler ve günlük tüketilen miktarı takip etmek kolaylaşır. Eğer soğuk su içmeyi tercih ediyorsa buzdolabında bir sürahi suyu hazır bulundurun. Suya limon, taze nane yaprağı ekleyerek daha lezzetli hale getirebilirsiniz. Öğle yemeğinde veya atıştırmalık olarak ev yapımı çorbalar veya sıvı içecekler tercih edebilirsiniz. Özellikle sıcak havalarda hem suyu hem de meyveyi birleştiren smoothie’ler, limonata veya kompostolar yapılabilir. Yaşlı kişinin ilaçla birlikte bir bardak su içmesini sağlayın. Şekerli içecekleri suyla değiştirin. En sevdiği içeceği bulun. Kavun, çilek, turunçgiller, marul, domates, biber ve salatalık gibi su içeriği yüksek meyve ve sebzeleri tüketin. Kadınlar için günde bir, erkekler içinse iki içkiyle alkolü sınırlayın. Çay-kahve tüketimini günde 1-2 fincan ile sınırlayın. Saatinizi saatlik su molası için ayarlayabilirsiniz ve yemeklerle veya atıştırmalıklarla her zaman su için. Bir su içme rutini oluşturun.”

 

“Aspirasyon için Önlem Alın”

Prof. Dr. Mehtap Kaçar, yaşlı bireylerde aspirasyon (gıdaların soluk borusuna ve akciğere kaçması) riskinin dişlerin kaybı, yaşlanma ile ilişkili olarak çiğneme ve yutak kaslarında güç ve koordinasyon kayıpları, sinir iletiminde bozulmalar ve var olan diğer kronik hastalıkları nedeniyle arttığını ve aspirasyonun belirtilerini takip etmenin ve önlem almanın da çok önemli olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti: 

“Eğer kişi yeme içme sırasında öksürük, boğulma hissi, öğürme, kusma gibi belirtiler gösteriyorsa ve sık sık boğazını temizleme ihtiyacı duyuyorsa büyük ihtimalle gıdaları aspire ediyordur. Yemek yerken ve özellikle su içerken aspirasyon riskini en aza indirmek için şu önlemler alınabilir: Su içerken pipet kullanmak, su içerken başı hafifçe öne eğmek, genel olarak yavaş yemek ve içmek, yemek yerken ya da su içerken konuşmamak ve başı çevirmemek, yemek yiyip içerken telefonla konuşmak veya televizyon izlemek gibi dikkat dağıtıcı şeylerden kaçınmak gibi bazı davranış değişiklikleri kazandırılmalıdır. Diğer yandan yemeği küçük, lokma büyüklüğünde parçalara bölerek yemek, yutmadan önce iyice çiğnemek, yemek yedikten veya bir şeyler içtikten sonra en az 1 saat dik pozisyonda durmak, ince çorbalar yerine daha yoğun kıvamlı çorbalar tercih etmek de faydalı olacaktır.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akbank MSCI Sürdürülebilirlik Notunu AA ile Liderlik Seviyesine Yükseltti

Akbank, şirketlerin uzun vadeli çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) risklerine dayanıklılığını ölçen MSCI derecelendirmesinde notunu AA ile liderlik seviyesine yükseltti. 

 

Akbank Genel Müdürü Kaan Gür konuyla ilgili yaptığı açıklamada; “Akbank olarak MSCI sürdürülebilirlik notumuzu AA seviyesine yükselterek küresel liderler arasına girmekten dolayı mutluluk duyuyoruz. Bu başarının, hem yerel hem de küresel düzeyde, sürdürülebilirlik alanındaki öncülüğümüzü bir kez daha teyit ettiğine inanıyoruz. 2024 yılında, sürdürülebilir finansman alanına getirdiğimiz yeniliklerden dönüşümü öncelikli sektörler için 2030 yılı emisyon azaltım hedeflerimiz doğrultusunda attığımız adımlara, insan odaklı sürdürülebilirlik anlayışıyla geliştirdiğimiz sosyal yatırımlardan şeffaf yönetişim anlayışımızla hayata geçirdiğimiz iyileştirmelere, pek çok farklı alanda önemli ilerlemeler kaydettik. Ülkemizin düşük karbonlu ve kapsayıcı bir ekonomiye geçişine destek olarak, sürdürülebilir bir gelecek için çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

 

MSCI ÇSY derecelendirmeleri, kurumların çevresel, sosyal ve yönetişim risklerini ve fırsatlarını yönetme yetkinliğini değerlendiriyor. Kurallara dayalı bir metodoloji kullanarak, global çapta kurumları ÇSY risklerine maruz kalma düzeylerine ve bu riskleri sektöründeki diğer kurumlara kıyasla nasıl yönettiklerine göre derecelendiriyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Heartland Veterinerleri” 16 Aralık Pazartesi saat 20.00’de National Geographic WILD Ekranlarında Başlıyor

Schroeder’lar, büyük küçük tüm canlıları tedavi etmek için Amerika’nın kalbinin attığı toprakları geçerken kamyonlarıyla binlerce kilometre yol kat ediyorlar.

“Heartland Veterinerleri” 16 Aralık Pazartesi saat 20.00’de National Geographic WILD ekranlarında başlıyor.

Ödüllü yönetmenlerden nefes kesen belgeselleri, vahşi yaşamın gözler önüne serildiği kaliteli yapımları Türk izleyicisi ile buluşturan National Geographic WILD kanalını 

D-Smart, Digiturk ve TOD, KabloTV, Tivibu ve TV+ platformlarından izleyebilirsiniz.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tuik: Gayrisafi Yurt İçi Hasıladan 2023 yılında en yüksek payı %30,4 ile İstanbul aldı

İstanbul’u, 2 trilyon 538 milyar 686 milyon TL ve %9,6 pay ile Ankara, 1 trilyon 614 milyar 161 milyon TL ve %6,1 pay ile İzmir izledi. İl düzeyinde GSYH hesaplarında son üç sırada 22 milyar 13 milyon TL ile Tunceli, 19 milyar 407 milyon TL ile Ardahan ve 13 milyar 214 milyon TL ile Bayburt yer aldı.

GSYH’den en yüksek payı alan ilk beş il, 2023 yılında toplam GSYH’nin %54,02’sini oluşturdu.

Kocaeli, kişi başına GSYH’de 2023 yılında 516 bin 460 TL ile ilk sırada yer aldı

Kişi başına GSYH’de 2023 yılında, Kocaeli 516 bin 460 TL ile ilk sırada yer aldı. Kocaeli’yi, 510 bin 733 TL ile İstanbul ve 438 bin 242 TL ile Ankara izledi. İl düzeyinde kişi başına GSYH hesaplamalarında, 116 bin 767 TL ile Şanlıurfa, 110 bin 553 TL ile Ağrı ve 108 bin 21 TL ile Van son üç sırada yer aldı.

Kişi başına GSYH, 2023 yılında on üç ilde Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleşti.

İstanbul, “tarım, ormancılık, balıkçılık” ve “diğer hizmet faaliyetleri” hariç, tüm faaliyetlerde en yüksek payı aldı

GSYH’yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2023 yılında cari fiyatlarla GSYH’den en yüksek payı alan İstanbul; tarım, ormancılık, balıkçılık ile diğer hizmet faaliyetleri dışındaki faaliyetlerde de ilk sırada yer aldı. İstanbul’un bilgi ve iletişim faaliyetleri toplamından aldığı pay %64,8, finans ve sigorta faaliyetleri toplamından aldığı pay %62,5, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri toplamından aldığı pay %45,9, hizmetler sektörü toplamından aldığı pay %40,4, inşaat sektörü toplamından aldığı pay %28,9 olarak gerçekleşti. Konya %6,2 pay ile tarım, ormancılık, balıkçılık sektöründe 81 il içinde ilk sırada yer alırken, Ankara %45,4 pay ile diğer hizmet faaliyetlerinde ilk sırada yer aldı.

GSYH’den en büyük pay alan ilk beş il için iktisadi faaliyet kollarına göre il payı, A10(1) düzeyinde, cari fiyatlarla, 2023

İstanbul’un toplam GSYH’si içinde en yüksek payı %35,7 ile hizmetler sektörü aldı

İstanbul, 2023 yılında hizmetler sektörü toplamından %40,4 pay alırken, ilin toplam GSYH’si içinde hizmetler sektörünün payı %35,7 olarak gerçekleşti. İstanbul’un toplam GSYH’si içinde sanayi sektörü %17,2 pay ile ikinci sırada iken mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri %7,8 pay ile üçüncü sırada yer aldı.
 

Zincirlenmiş hacim endeksiyle GSYH, 44 ilde, bir önceki yıla göre Türkiye ortalamasının üzerinde büyüdü

Yıllık GSYH,  zincirlenmiş hacim endeksiyle 2023 yılında bir önceki yıla göre %5,1 artarken, 44 ilde Türkiye ortalamasının üzerinde artış gerçekleşti. Bir önceki yıla göre 2023 yılında en yüksek artış gösteren ilk üç il sırasıyla %18,9 değişim oranı ile Şırnak, %18,2 ile Siirt ve %15,8 ile Samsun oldu. Bir önceki yıla göre en yüksek azalış gösteren üç il ise sırasıyla %6,9 ile Zonguldak, %10,4 ile Bayburt ve %16,0 değişim oranı ile Artvin oldu.

İstanbul %1,65 ile, 2023 yılı Türkiye GSYH büyümesine (%5,1) en fazla katkı sağlayan il oldu

Yıllık GSYH’nin, zincirlenmiş hacim endeksiyle bir önceki yıla göre %5,1 artışına en fazla katkı veren il %1,65 ile İstanbul oldu. İstanbul’u %0,96 ile Ankara ve %0,27 ile Kocaeli izledi. Yıllık GSYH büyümesine 2023 yılında negatif yönlü katkı veren illerin başında %0,03 ile sırasıyla Zonguldak, Artvin ve Gaziantep yer aldı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tüik: Toplam enerji akışları 19 bin 612 petajul(1)olarak hesaplandı

Fiziksel enerjinin varış yerleri itibarıyla en büyük pay ekonomik faaliyetlerin oldu

Ekonomik faaliyetler, 2022 yılında fiziksel enerjinin varış yerleri itibarıyla %52,7 ile en büyük payı aldı. Nihai enerji tüketicisi olan hanehalklarının oranı ise %8,7 olarak hesaplandı. Ekonomik faaliyetler içerisinde ise en büyük pay %39,9 ile imalat sanayinin oldu.

Enerji ürünlerinin nihai kullanımı 5 bin 550 petajul oldu

Enerji ürünlerinin nihai kullanımı 2022 yılında bir önceki yıla göre %0,2 azalarak 5 bin 550 petajul oldu. Nihai enerji kullanımında en büyük payı %31,2 ile imalat sanayi aldı. Sektörel olarak imalat sanayini %27,1 ile ticaret, hizmetler ve kamu sektörü takip ederken hanehalklarının payı ise %30,7 oldu.

Enerji ürünlerinin nihai kullanımında en çok petrol ürünleri tüketildi

Enerji ürünlerinin nihai kullanımında 2022 yılında petrol ürünleri %41,5 ile ilk sırayı aldı. Petrol ürünlerini sırasıyla, %22,9 ile doğal gaz, %21,4 ile elektrik, %8,5 ile kömür ürünleri, %4,4 ile ısı ve %1,3 ile diğer ürünler takip etti.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tiroit problemleri kalbi olumsuz etkileyebilir

Tiroit bezi hastalıklarının, toplumda en yaygın görülen hastalıklardan biri olduğunu belirten Medical Park Tokat Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Faruk Kutlutürk, “Neredeyse her dört kişiden biri yaşamları boyunca tiroit ile ilgili bir sorun yaşamaktadır. Normal olmayan tiroit hormon değerleri kalp, sindirim sistemi, kilo kontrolü, saç dökülmesi, kansızlık gibi aklınıza gelecek her organda hastalık belirtilerine neden olabilmektedir” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Faruk Kutlutürk, tiroit hastalıklarının insan metabolizmasını etkileyen faktörleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirmelerde bulundu.

HER 4 KİŞİDEN BİRİNDE TİROİT SORUNU VAR

Tiroit bezi hastalıklarının, toplumda en yaygın görülen hastalıklardan biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kutlutürk, “Neredeyse her dört kişiden biri yaşamları boyunca tiroit ile ilgili bir sorun yaşamaktadır. Normal olmayan tiroit hormon değerleri, kalp, sindirim sistemi, kilo kontrolü, saç dökülmesi, kansızlık gibi aklınıza gelecek her organda hastalık belirtilerine neden olabilmektedir. Hekimler, hasta ne şikâyetle gelirse gelsin tiroit kaynaklı bir sorun olup olmadığını anlamak için tiroit testlerinin normal olduğunu görmek isterler. Tüm vücudu etkileyen ve birçok organla ilgili hastalık bulgusu veren tiroit hastalıklarına erken tanı konulması ve uygun tedavi edilmesi, kısa sürede yüz güldürücü sonuçlar alınmasıyla sonuçlanır” diye konuştu.

SAÇ DÖKÜLMESİ, CİLTTİ KURUMA VE HALSİZLİĞE DİKKAT!

Tiroit bezinin boyun ön tarafında kelebeğe benzeyen bir endokrin organı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kutlutürk, “Tiroit bezinde T3 ve T4 hormonları üretilir. Tiroit bezinin hormon üretimi, hipofiz bezinden salgılanan Tiroit Sitimülan Hormonu (TSH) tarafından düzenlenir. Böylece, tiroit ve hipofiz bezi hastalıklarında bu hormonların (T3, T4, TSH) kandaki düzeyleri etkilenir. Tiroit bezi hastalıkları; tiroit hormonlarının az veya çok salgılanmasıyla ilgili fonksiyonel hastalıkları veya tiroit iltihabı, tiroit nodülü, tiroit kanseri gibi yapısal hastalıkları kapsamaktadır. Tiroit hormonu metabolizmayı düzenleyen hormondur, eksikliği veya fazlalığında metabolizma etkilenmesi; vücut ağırlığındaki beklenmeyen değişimler, duygu durum değişiklikleri, ishal-kabızlık gibi sindirim sistemi bulguları, ciltte kuruma, adet düzensizlikleri, saç dökülmesi, halsizlik, yorgunluk gibi durumlarla sonuçlanır” dedi.

ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE DE NADİR DE OLSA GÖRÜLEBİLİR

Tiroit hormonlarına anne karnından ölüme kadar yaşamın her anında ihtiyaç duyulduğunu aktaran Prof. Dr. Kutlutürk, “Yenidoğan her çocuğa topuk testi yapılır ve tiroit hormonlarının normal olduğu teyit edilir. Çocukluk dönemlerinde de erişkinlere göre daha nadir olsa da tiroit hastalıkları görülmektedir. Tiroit hastalığı olan gebeler, bebeğin sağlıklı gelişiminin etkilenmesinden kaygı duyarlar. Gebelerde özellikle ilk 12 haftada bebeğin annenin tiroit hormonlarına ihtiyaç duyması nedeniyle, gebelik öncesi ve gebelikte sıkı takip ve ilaç doz ayarlaması yapılır. Tiroit hastası olan gebelerde ilaçların uygun dozda kullanılmasıyla sorunsuz bir gebelik dönemi, doğum ve sağlıklı bir bebek dünyaya gelmesi mümkündür     “ açıklamasında bulundu.   

HALSİZLİK VE YORGUNLUK OLABİLİR

Tiroitle ilgili hastalıklardan bahseden Prof. Dr. Kutlutürk, “Tiroit fonksiyonuyla ilgili hastalıklar iki türlüdür; bunlar az çalışan tiroit hastalığı (Hipotiroidizm) ve ‘zehirli guatr’ olarak da adlandırılan çok çalışan tiroit hastalığıdır (Hipertroidizm). Tiroit bezinin az çalışması doğuştan olabileceği gibi, tiroit bezi iltihabı (Hashimoto tiroiditi), iyot eksikliği, ameliyat gibi farklı sebepleri de olabilir. Tiroit hormonun vücutta da yeteri kadar olmaması, halsizlik yorgunluk, kilo alımı, ciltte kuruması, saç dökülmesi, kabızlık, adet düzensizlikleri gibi birçok belirtiye neden olur” dedi.

KAN TAHLİLİYLE TANI KONULABİLİR

Tiroit hastalıklarında tanı için çoğu zaman kan tahlilinin ve ultrasonografinin yeterli olduğunu anlatan Prof. Dr. Kutlutürk, “Bazı tiroit nodülü olan ve fazla çalışan tiroit bezi hastalarında sintigrafi tetkiki de gerekmektedir. Tiroit nodülü başlı başına ayrı bir hastalık olup, iyi huylu kötü huylu ayırımı için tiroit biyopsi yapılması ve sonucuna göre tedavi planı yapılması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

TEDAVİ YOLLARI

Tedavi yollarına değinen Prof. Dr. Kutlutürk, şu bilgileri paylaştı: 

“Tiroit hastalıklarında diyet, ilaç, radyoaktif iyot (atom tedavisi) veya ameliyat gibi tedaviler hastalığın türüne göre değişir. Tiroitle ilişkili diyetler değişkenlik göstermektedir. Örneğin, iyot eksikliğine bağlı tiroit hormonu azlığında iyot tedavisi önerilirken, aşırı hormon üreten tiroit hastalıklarında iyot kullanımı yasaklanır. Tiroit hormon eksikliğinde tedavide tiroit hormonları kullanılırken, tiroit bezinin çok hormon ürettiği durumlarda ise ilaçlarla hormon üretiminin durdurulması, radyoaktif iyot tedavisi ve ameliyat seçenekleri bulunmaktadır.”

TİROİT VE OBEZİTE İLİŞKİSİ

Tiroit hastalıkları ve obezite ilişkisinin güncel bir konu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kutlutürk, “Tiroit hastalıklarının bazal metabolizmayı etkilemesi sonucu az hormon salgılaması obeziteye neden olabilirken, çok hormon salgılaması durumunda vücut ağırlığında azalmaya neden olabilmektedir. Beklenmeyen kilo alımı, kilo vermekte zorlanma veya istemsiz kilo kayıpları durumlarında tiroit hastalıkları akla gelmelidir. Tiroit bezi, boyut ve ağırlık olarak nispeten küçük endokrin bezlerden biri olmasına rağmen, çok çeşitli belirti ve hastalıklara neden olmakta, doğru tanı ve etkili tedaviyle başarılı şekilde tedavi edilebilmektedir” şeklinde konuştu. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bu proje ile C. Difficile Enfeksiyonu PCR testi ile erkenden saptanacak

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Gülhadiye Avcu’nun yürütücülüğünü yaptığı “Hematolojik Malignite Nedeniyle Yatarak Tedavi Gören Çocuk Hastalarda Clostridium Difficile Enfeksiyonu İçin Risk Faktörlerinin Prospektif İzlem İle Değerlendirilmesi” başlıklı proje TÜBİTAK 1002-B Acil Destek Modülü  programı kapsamında desteklenmeye uygun bulundu.

Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, Doç. Dr. Gülhadiye Avcu’yu makamında ağırlayarak tebrik etti. Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, “Araştırma üniversitemiz bünyesinde görev yapan araştırmacılarımız önemli projeler hazırlamaya devam ediyorlar. Tıp Fakültemiz Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülhadiye Avcu hocamız antibiyotiklere karşı direnç gösteren C. Difficile bakterisine bağlı gelişen  enfeksiyonların PCR testi ile daha kısa sürede saptanabilmesine yönelik önemli bir proje hazırladı. Proje TÜBİTAK tarafından da destek almaya hak kazandı. Ekibimizi tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum” diye konuştu.

Proje ile ilgili bilgi veren Doç. Dr. Gülhadiye Avcu ise “C.difficile   antibiyotik ile ilişkili ishal ve kolitlerin en önemli nedenidir ve  en yaygın görülen sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonlardan biridir. C.difficile enfeksiyonları hematolojik-onkolojik malignite nedeniyle takip edilen çocuk hastalarda önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Rutin kültür yöntemi ile saptanmasında  güçlükler yaşanan bu etkenin tanısında PCR önemli yer teşkil etmektedir. PCR testi ile birkaç saat gibi kısa sürede etkenin saptanabilmesi, ampirik olarak başlanan antibiyotik tedavilerinin hedefe yönelik düzenlenmesine olanak sağlayacaktır” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

16. yıl onuruna muhteşem yeni yıl konseri AASSM’de Kerem Görsev Quartet gecesi

Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi (AASSM), çok renkli bir yeni yıl konseri ile sanatseverlerle buluşacak. Kuruluşunun 16’ncı yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Senfoni Orkestrası & Kerem Görsev Quartet Yeni Yıl Konseri’ne ev sahipliği yapacak. Hakan Şensoy yönetiminde düzenlenecek yeni yıl konseri, 28 Aralık saat 20.00’de yapılacak.

Birçok başarılı konserde birbirinden önemli şef ve solistlerle çalışan İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Senfoni Orkestrası, AASSM’nin 16’ncı kuruluş yıl dönümünde 2024’ün son konserine imza atacak. Hakan Şensoy yönetiminde ve Kerem Görsev Quartet eşliğinde düzenlenecek yeni yıl konseri, 28 Aralık saat 20.00’de Büyük Salon’da gerçekleştirilecek. Müzikseverlere renkli bir akşam yaşatacak konserin biletleri, kultursanat.izmir.bel.tr adresinin yanı sıra Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, İsmet İnönü Sanat Merkezi ve Konak Vapur İskelesi gişelerinden satışa sunuluyor. 

Kerem Görsev Quartet
Türkiye’nin yurt dışında en çok tanınan müzisyenlerinden Kerem Görsev, başta Saint Petersburg Filarmoni, Londra Filarmoni, Prag Filarmoni Orkestrası olmak üzere dünyaca ünlü birçok orkestra ile birlikte çaldı. Kerem Görsev, 1995 senesinden günümüze kadar 22 albüm kaydı yaparak trio için düzenlediği bestelerinden, filarmoni orkestrası aranjmanlarına kadar akustik jazz müziğinin farklı formatlarını dinleyenleri ile paylaşıyor. Kerem Görsev’in piyanosu, Engin Recepoğulları’nın saksafonu, Volkan Hürsever’in kontrbası ve Ferit Odman’un davulundan oluşan Kerem Görsev Quartet, dinamik performansı ve yüksek enerjisi ile müzikseverlere jazz dolu bir deneyim yaşatıyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Menopozda sağlıklı yaşam için 10 öneri!

Kadınların hayatında önemli dönemeçlerden biri olan menopoz bir hastalık değil doğal bir süreç olmasına rağmen buruk bir şekilde karşılanabiliyor. 

Bu dönemde sıcak basmalarından anksiyeteye, kas ve eklem ağrılarından sinirliliğe ve kemik yoğunluğunda azalmaya dek psikolojik ve fiziksel bazı sorunlar ortaya çıkabiliyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Süheyla Ayşe Mutlu, menopozun sağlıklı bir şekilde geçirilip ‘ikinci bahar’a dönüştürülebilmesi için; genç yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme, fazla kilodan kaçınma, spor yapma ve sigara içmemenin önemli olduğunu belirtirken, menopozla birlikte yaşanabilecek sorunlara karşı da bazı önlemler alınabileceğini söylüyor. Dr. Süheyla Ayşe Mutlu, menopozu ikinci bahara dönüştürmek için bazı basit ama etkili 10 önlemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

 

 

  • Doğal bir süreç olduğunu kabullenin

 

 

Öncelikle bunun yaşlanmak değil doğal bir süreç olduğunu bilin. Hatta birçok açıdan önemli avantajları da bulunuyor; artık bir doğum kontrolü yöntemine gereksinim duymayacaksınız, tatil dönemlerini adet kanamalarına göre ayarlamak zorunda kalmayacaksınız, yanınızda pet, tampon taşımayacaksınız, adet sancısı ya da adet öncesi gerginlik durumlarını yaşamayacaksınız. O nedenle bu doğal sürecin avantajlarını göz ardı etmeyin.

 

 

  • Sağlık kontrollerinizi aksatmayın!

 

 

Düzenli sağlık kontrolü menopoz döneminde çok daha fazla önem taşıyor. O nedenle “Zaten menopoza girdim, artık adet de görmüyorum, sağlık muayenesine gerek yok” gibi yanlış bir düşünceye kapılarak, jinekolojik muayenelerinizi aksatmayın. 65 yaşına dek smear kontrolleriniz yapılacak, meme muayeneleriniz devam edecek. Hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklarınızın takip edilmesi de menopoz döneminde önem taşır.

 

 

  • Sağlıklı ve dengeli beslenmeye çalışın

 

Menopozla birlikte artan osteoporoz riskini azaltabilmek, kemiklerinizi güçlendirmek, menopozun yol açtığı sıkıntıları hafifletebilmek ve kalp ve dolaşım sistemi risklerinden korunmak için; yağlı balık, kuru bakliyat, kırmızı/beyaz et, süt ve süt ürünleri, sebze ve meyve, ceviz, badem, kuru incir, yeşil sebzeler ve tam tahıllı ürünler tüketmeniz son derece yararlı olur. Doymuş yağları doymamış yağlarla değiştirmeniz de büyük fayda sağlar. Örneğin; tereyağı gibi hayvansal yağları kullanmak yerine zeytinyağı, susam yağı gibi bitkisel yağ seçeneklerini tercih edebilirsiniz. Ayrıca beyaz ekmek gibi rafine karbonhidratlardan kaçınıp, beslenmenize tam tahıldan üretilen karbonhidratları koyabilirsiniz. 

 

 

  • Aşırı kafeinden kaçının

 

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Süheyla Ayşe Mutlu “Menopozda pek çok kadın sıcak basması ve terleme gibi sorunlardan rahatsızlık duyuyor. Sıcak basmasını azaltabilmek için kafein, alkol ve baharatlı yiyecek tüketimini sınırlayabilirsiniz. Kafein tüketimini azaltmak aynı zamanda uykusuzluk gibi sorunların da önüne geçebilir” diyor.

 

 

  • Östrojenden zengin besinler tüketin

 

Menopozda östrojen hormonu azaldığı için, bu dönemde östrojeni artırıcı besinler tüketmek önemli. Beyin hücrelerinden cilde, hafızadan ruhsal sağlığa dek birçok faydası bulunan östrojenin azalması; hafıza sorunlarına, duygusal dengesizliklere, sıcak basmasına, kemiklerin zayıflamasına dek birçok soruna yol açabiliyor. Bu nedenle menopozda, östrojen içerikleri zengin olan nohut, mercimek, soya fasulyesi, keten tohumu, susam gibi bakliyat ve tohumlar diyetinizde yer almalıdır.  

 

 

  • Düzenli egzersiz yapın

 

Günümüzün yoğun koşuşturmacasında yorgunluk ve kendine zaman bulamamak gibi gerekçelerle egzersiz yapmak ihmal edilebiliyor. Ancak menopozda hareket çok önemli. Bunun için öncelikle egzersiz yapma alışkanlığınız yoksa hafif egzersizlerle bu alışkanlığı kazanmayı deneyebilirsiniz. Örneğin; hafif tempolu yürüyüşler, yoga, pilates gibi egzersizler hem kilo alımının hem de ani duygu değişikliklerinin önüne geçebilir. Ayrıca düzenli hareket etmek başta kalp sağlığı olmak üzere bütünsel sağlığınıza da olumlu etkide bulunur. Haftada üç gün günde 30 dk, 1-2 kg ağırlığında bir çanta vb taşıyarak yürümek yararlı bir egzersizdir.

Ayrıca ani ve sık idrara çıkma, idrar kaçırma gibi problemleri önleyebilmek için düzenli olarak Kegel egzersizi yaparak pelvik taban kaslarınızı güçlendirebilirsiniz.

 

  • Sigara ve alkolden uzak durun

 

Yapılan çalışmalar; sigara ve alkolün menopozda sıcak basması gibi semptomları artırabildiğini, ayrıca kalp hastalıklarından osteoporoza dek bir çok ciddi soruna yol açabildiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle sigara veya alkol tüketiyorsanız menopozla birlikte bu alışkanlıklardan uzaklaşmaya çalışın. 

 

 

  • Cinsel yaşamınıza devam edin!

 

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Süheyla Ayşe Mutlu “Birçok kadın menopozu cinsellikten uzaklaşılan bir süreç olarak görerek cinsel aktiviteye ilgisini kaybedebiliyor. Yaşanılan hormonal değişiklikler bazı cinsel problemlere yol açabiliyor. Vajinal kuruluk cinsel ilişkinin ağrılı olmasına neden olabilirken, düşük hormon seviyeleri cinsel organlardaki hassasiyeti ve kan akımını azaltabiliyor. Tüm bunlara bağlı olarak cinsel istekte azalma olabiliyor. Ancak menopoz sonrasında sağlıklı bir cinsel yaşamın faydaları çok fazladır ve bu değişiklikler aktif bir cinsel yaşam ile azaltılabilir” diyor. 

 

 

  • Uyku düzeninize dikkat edin

 

Menopozun tetikleyebileceği uykusuzluk sorununa karşı her gün aynı saatlerde uyuyup uyanmaya ve uyku kalitenizi düşürecek etkenlerden uzak durmaya gayret edin. Örneğin; uyumadan birkaç saat önce telefon, TV gibi mavi ışığa maruz bırakan cihaz kullanımını bırakmanız ve uyuduğunuz odanın ışık almaması büyük önem taşıyor. 

 

 

  • Hekiminizle sorunlarınızı paylaşmaktan çekinmeyin!

 

 

Dr. Mutlu “Toplumsal yapımız gereği sağlıkla ilgili olsa da bazı konuları hekimlerle bile paylaşmaktan, bilgi vermekten kaçınabiliyoruz. Oysa menopoz döneminde ihtiyacınız olduğu zaman kullanabileceğiniz tedaviler hakkında hekiminizden bilgi almanız önemlidir. Hormon tedavileri, fitoestrojenler, biyoeşdeğer hormon kullanımı ve takibi, vitamin, mineral takviyeleri, vajinal kuruluk ya da idrar kaçırma gibi durumlarda uygulanabilecek güncel tedavi yöntemlerini konuşmaktan kaçınmamalısınız” diyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

DEÜ’lü uzman uyardı: Kronik hastalar ve yaşlılar daha fazla risk altında!

Soğukların artması ve kış mevsiminin etkisini göstermeye başlamasıyla birlikte solunum yolu enfeksiyonlarında ciddi bir artış gözlemleniyor. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Muammer Çelik, özellikle kronik hastalar ve 65 yaş üstü bireyler için bu dönemin daha zorlu geçebileceği konusunda uyardı. Dr. Çelik, sağlığı korumak için basit ama etkili önlemlerin önemine dikkat çekerek, “Bu kış hem kendi sağlığınızı hem de çevrenizdekilerin sağlığını korumak için basit ama etkili önlemler alabilir ve hastalıkların önüne geçebilirsiniz” dedi.

 

Soğukların artması ve kış mevsiminin etkisini göstermeye başlamasıyla birlikte artan enfeksiyonel hastalıklara ilişkin açıklamalarda bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Muammer Çelik, bu dönemin kronik hastalar ve 65 yaş üstü bireyler için daha zorlayıcı olabileceği konusunda uyardı. Sıcaklıkların düşmesiyle birlikte, özellikle grip ve COVID-19 gibi solunum yolu virüslerinin neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının sıklığında belirgin bir artış gözlemlendiğini kaydeden Dr. Çelik, bu artışın temel nedenleri arasında kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi ve doğal bağışıklık sisteminin zayıflamasının yer aldığını belirtti.

 

“HASTANE YATIŞINA SEBEP OLABİLİR”

Solunum yolu virüslerinin nezle gibi hafif seyreden soğuk algınlığından, zatürre gibi solunum yetmezliğine yol açabilen ciddi tablolara kadar geniş bir klinik periyotta çeşitli hastalıklara neden olabileceğine dikkat çeken Dr. Çelik, “Bu durum, kişinin yaşam kalitesinde bozulmaya, işe devamsızlığa, sağlık kuruluşlarına başvuruya ve hatta hastaneye yatışa neden olabilir. Özellikle küçük çocuklar, hamileler, diyabet, hipertansiyon, kalp hastalığı ve KOAH gibi kronik hastalıkları olanlar, sigara kullanan bireyler, bağışıklığı zayıf kişiler ve geriatrik hastalar için bu hastalıklar daha ağır seyredebileceği gibi çok daha ciddi sonuçlara yol açabilir” bilgisini paylaştı.

 

“VAKİT KAYBETMEDEN HASTANEYE GİDİLMELİ”

Dr. Çelik, solunum yolu enfeksiyonlarının en sık görülen belirtisinin halk arasında nezle olarak bilinen soğuk algınlığı olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Bu durumda genellikle burun akıntısı, burun tıkanıklığı ve boğaz ağrısı gibi hafif semptomlar görülür ve hastalık genellikle 3-5 gün içinde kendiliğinden iyileşir. Gribal enfeksiyonlarda ise burun akıntısı ve boğaz ağrısına ek olarak; yüksek ateş, kas-eklem ağrıları ve halsizlik gibi daha belirgin belirtiler görülür. Risk gruplarında, solunum yolu virüslerine bağlı ya da bakteriyel enfeksiyonlar sonucu zatürre gelişebilir. Bu durumda uzun süreli yüksek ateş, şiddetli öksürük, balgam, nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkar. Böyle durumlarda vakit kaybetmeden bir hastaneye gidilmesi ya da en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması hayati önem taşır.”

 

GEREKSİZ ANTİBİYOTİK KULLANIMINA DİKKAT

Kış aylarında görülen enfeksiyonların çoğunun virüs kaynaklı olduğunu belirten Dr. Çelik, gereksiz antibiyotik kullanımı konusunda uyarıda bulundu: “Bu tarz hastalıkların tedavisinde antibiyotik yerine ağrı kesici-ateş düşürücü gibi ilaçların kullanılması önerilir. Yine dengeli beslenme, sıvı tüketiminin arttırılması ve istirahat dikkat edilmesi gereken başlıca konulardır. Gribal enfeksiyonu olan yüksek riskli kişilere vücudun hastalığa neden olabilecek belirli virüslerle ve viral enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı olmak amacıyla antiviral tedavi verilebilir. Virüslere bağlı gelişen solunum yolu enfeksiyonlarında gereksiz antibiyotik kullanımı, kişiye hiçbir fayda sağlamadığı gibi yan etki gelişimine sebep olabilir ve toplumda antibiyotik direnci gelişimine sebep olur. Antibiyotik tedavisi, sadece bakteriyel zatürre gibi hastalıklarda doktor gözetiminde kullanılmalıdır. Bu sebeple doktorunuza danışmadan antibiyotik kullanmayınız.”

 

“HASTALIKTAN KORUNMAK BİR TOPLUM SAĞLIĞI MESELESİ”

Enfeksiyon hastalıklarından korunmanın bir toplum sağlığı meselesi olduğunu kaydeden Dr. Çelik, “Bu kış, sağlığınızı korumak için basit ama etkili önlemler alarak hem kendi sağlığınızı hem de çevrenizdekilerin sağlığını koruyabilirsiniz. Örneğin temel hijyen konusunda dikkatli olmak, birçok hastalık için temel bir engelleyicidir. El hijyenine özen gösterin. Sık sık ellerinizi sabun ve suyla yıkayın veya alkol bazlı el dezenfektanı kullanın. Kalabalık ve kötü havalandırılmış ortamlardan mümkün olduğunca kaçının. Bir diğer önemli husus ise bağışıklığınızı güçlendirmek olacaktır. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku bağışıklık sisteminizi destekler” şeklinde konuştu.

 

“AŞI VE MASKE KULLANIMI RİSKLERİ AZALTIR”

Maske kullanımının sadece pandemi döneminde bir zorunluluk hali olmasının dışında toplum sağlığının korunması noktasında önleyici bir tedbir olarak görünmesi gerektiğini ifade eden Dr. Çelik, “Ateş yüksekliği, öksürük, kas ağrısı gibi şikayetleri olan kişilerin kapalı ortamlarda diğer kişilere virüs bulaştırmamak için maske kullanması önerilir. Maske takmayan kişilerin öksürme ve hapşırma durumunda bir mendil veya peçete ile ağzını burnunu kapatması veya kolunun iç kısmı ile ağzını kapatması gerekmektedir. Özellikle ek hastalıkları olan, ileri yaş ve bağışıklığı baskılanmış kişilerin aynı ortamda hasta olan biri varsa veya kalabalık ortamlarda bulunacaksa maske takmaları çok önemlidir. Son olarak risk grubundaki kişilerin her yıl sıcaklıkların düşmeye başlamasıyla birlikte grip aşısı olması; gribal virüslere bağlı ağır enfeksiyon gelişimi, hastaneye yatış ve ölümleri önlemektedir” dedi.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı