Yazar arşivleri: admin

Çayı ve kahveyi şekerli içiyorsanız dikkat! Sıcak içeceklerdeki şeker asidik hale gelerek dişleri daha fazla aşındırıyor!

Diş minesinin farlı faktörlere bağlı olarak aşındığı durumlarda dentin tabakasının ortaya çıkabileceğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Açığa çıkan dentin tabakasında bulunan dentin tübülleri sinirsel iletim sağlar. Bu nedenle sıcak-soğuk içeceklerin tüketilmesi durumunda açıkta olan dentin tübülleri sıcak-soğuk iletimine neden olarak dişte hassasiyet hissedilmesine sebep olur.” dedi. Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz ayrıca, sıcak içeceklerin hem diş dokuları hem de restoratif materyalleri genleştirebileceğine ve bu durumun çatlaklara neden olabileceğine dikkat çekti.

Üsküdar Üniversitesi Üsküdar Diş Hastanesi Periodontoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, sıcak içecek tüketiminin dişlere olan etkilerinden bahsetti ve diş hassasiyeti hakkında bilgi verdi.

Şeker sıcak içecekler mine tabakasının incelmesine neden oluyor!

Diş minesinin, dişlerin en dış tabakası olduğunu ve yüksek oranda mineral içerdiğini hatırlatan Periodontoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Mine tabakası dişlerimizi soğuk, sıcak ve asitli yiyeceklerden korur.” dedi.

Çay ve kahve gibi sıcak içeceklerin içerisine şeker ilave edildiği durumlarda asidik hale geldiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Bu asidik içecekler, diş minesini aşındırarak zayıflamasına, mine tabakasının incelmesine ve sık tüketildiği durumlarda minede erozyon oluşumuna neden olabilirler. Aynı zamanda çay ve kahve gibi içecekler içerisinde bulunan çeşitli maddeler nedeni ile diş yüzeyinde sarı-siyah-kahverengi renklenmeler oluşturabilirler.” şeklinde konuştu.

Dentin tabakası açığa çıktıysa hassasiyet görülür!

Dişlerin kron kısmını kaplayan mine tabakası veya kök kısmını kaplayan sement tabakasının çeşitli faktörler ile aşınabileceğine ve buna bağlı olarak dişin dentin tabakasının açığa çıkabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, “Dentin tabakası aşırı sert diş fırçalama, çok sert kıllı diş fırçası kullanımı, dişeti çekilmesi, diş eti hastalığı, asitli yiyecek ve içeceklerin tüketimi, diş çürükleri gibi nedenler ile açığa çıkabilir. Açığa çıkan dentin tabakasında bulunan dentin tübülleri sinirsel iletim sağlar. Bu nedenle sıcak-soğuk içeceklerin tüketilmesi durumunda açıkta olan dentin tübülleri sıcak-soğuk iletimine neden olarak dişte hassasiyet hissedilmesine sebep olur.” açıklamasını yaptı.

Sıcak içecekler dişlerin çatlamasına neden olabilir!

Diş dokularının ve ağzı içerisindeki restoratif materyallerin sıcaklığa bağlı olarak genleştiğine vurgu yapan Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, şöyle devam etti:

“Sıcak içecekler ile oral bölge termal bir irritasyona maruz kalır. Hem diş dokuları hem de restoratif materyaller ağızda meydana gelen bu sıcaklık artışı ile genleşir. Sıcaklık değişimleri, restoratif materyaller ile diş dokularının arsındaki ısısal genleşme katsayılarının farklılığından dolayı dişlerde bir stres meydana getirir. Bu stres sonucunda restoratif materyallerde kırık veya kenar sızıntıları meydana gelebilir.”

Sıcak içecek tüketiminin ardından ağız çalkalanmalı…

Sıcak içeceklerin, şeker ilave edilerek tüketilmesi halinde hem ağız içerisinde oluşan asidik ortamı nötralize etmek hem de diş yüzeylerindeki renklenmeyi engellemek için ağzın çalkalanması ve dişlerin fırçalanmasını tavsiye eden Dr. Öğr. Üyesi Sedanur Yavuz, sözlerini şöyle tamamladı:

“Kişide dişeti hastalığı mevcutsa sıcak içeceklerin tüketimi sırasında diş hassasiyeti meydana gelebilir. Buna yönelik olarak gerekli dişeti tedavilerinin yapılması gerekir. Dişeti çekilmesine bağlı kök yüzeylerinde hassasiyetin bulunduğu durumlarda da kök yüzeyi kapatma cerrahilerinin yapılması önerilebilir. Diş çürüklerine bağlı hassasiyet hissedilen durumlarda gerekli restorasyonların yapılması, hatalı diş fırçalama veya sert kıllı diş fırçası kullanımına bağlı oluşan hassasiyet problemlerinde ise doğru fırçalama tekniği ve diş fırçalama için doğru araçların kullanımının anlatılması gereklidir. Aynı zamanda dentin tübüllerini tıkayarak sinirsel iletimi önlemesi için hastalara çeşitli hassasiyet giderici diş macunları önerilebilir veya diş hekimleri tarafından diş yüzeylerine çeşitli hassasiyet giderici ajanlar uygulanabilir.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

‘Yeniden Başlamak’ 27 Aralık 2024’te Sinemalarda!

“The İmam” filminin devamı niteliği taşıyan “Yeniden Başlamak” filmi vizyon için gün sayıyor. 27 Aralık’ta sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanan filmin fragmanı görücüye çıktı.

Yapımcılığını Marmara Film Yapım Eşref Ziya’nın yaptığı, yönetmen koltuğunda Kemal Yıldız’ın oturduğu, senaryosunu ise Eşref Ziya’nın kaleme aldığı “Yeniden Başlamak” filmi, zengin oyuncu kadrosuyla sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Başrollerini Eşref Ziya, Öykü Çelik ve Batuhan Ekşi’nin paylaştığı “Yeniden Başlamak” filminin fragmanı yayınlandı.

Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide geçen derin bir hikâyeye kapı aralayan film, bir motor kazası sonrası hastaneye kaldırılan Emre’nin (Eşref Ziya) bedeniyle ruhunun ayrıldığı kritik anlarda, çevresindeki tüm sesleri ve yüzleri astlar dünyasında yeniden canlandırıyor. Bu büyülü düzlemde yalnızca başkalarının değil, kendi geçmişiyle de yüzleşme fırsatı buluyor.

“Yeniden Başlamak” filmi, izleyicileri derin bir yolculuğa davet ederken, yaşamın ve ölümün sınırlarını keşfetmemizi sağlıyor. Fragmanı ile ilgi uyandıran bu film, sinema severlerin merakla beklediği yapımlar arasında yer alıyor.

  

Yeniden Başlamak oyuncu Kadrosu:

Eşref Ziya, Öykü Çelik, Batuhan Ekşi’ye Ali Buhara Mete, Mehmet Ali Tuncer, Halil Necipoğlu, Nazan Diper, Osman Alkaş, Ahmet Yenilmez, Burak Alp Yenilmez, Kimya Gökçe, Zekeriya Akman, Duru Mualla Sargut, Görkem Birsen gibi birçok başarılı oyuncu eşlik ediyor.

 

Yeniden Başlamak Konusu:

Bir motor kazası sonrası hastaneye kaldırılan başkarakter, bedeniyle ruhunun ayrılmaya başladığı bu kritik anlarda, çevresindeki tüm sesleri ve yüzleri astral dünyasında yeniden canlandırır. Yaşam ve ölüm arasındaki bu büyülü düzlemde, yalnızca başkalarının değil, kendi geçmişiyle de yüzleşir. “Yeniden Başlamak”, hem bir kurtuluş hem de bir hesaplaşma hikâyesi olarak izleyicilere eşsiz bir deneyim sunuyor.

 

Yönetmen Görüşü: Kemal Yıldız

“Bu film, ölümle burun buruna gelmiş bir insanın hayatta kalma mücadelesinin ötesinde, ruhsal bir uyanışın hikâyesi. Her sesin, her yüzün bir anlam taşıdığı astral düzlemin büyüsünü izleyicilere hissettirmek istedik.”

 

Yeniden Başlamak Filmi Künye:

Yapım: Marmara Film Yapım

Yapımcı: Eşref Ziya

Senarist: Eşref Ziya

Yönetmen: Kemal Yıldız

Görüntü Yönetmeni: Cahit Erşan

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yalçın Konuk’un Sinematik Albümü ‘Le Soleil Noir’ Tüm Platformlarda Yayımda

Besteci ve multidisipliner sanatçı Yalçın Konuk, yeni albümü “Le Soleil Noir” ile müzikseverleri hayali bir neo-noir filmin dünyasına davet ediyor. On Air Music Co. markasıyla yayımlanan bu proje, var olmayan bir filmin orijinal müzikleri olarak tasarlandı ve dinleyicileri post-savaş Paris’inin karanlık atmosferine taşıyor.

Albüm, eski bir dedektif olan Victor Renard’ın geçmişiyle yüzleşmesini ve suç dünyasına dönüşünü konu alan kurgusal bir hikâyeyi müzikle anlatıyor. Paris’in caz kulüplerinden dar arka sokaklarına kadar uzanan bu yolculuk, dinleyicilere sinematik bir deneyim sunmayı amaçlıyor.

Hikâyenin duygusal derinliklerini yansıtan La Rencontre au Café ve geçmişle hesaplaşmayı betimleyen L’Ombre du Passé gibi eserler, albümün öne çıkan parçaları arasında yer alıyor. Her eser, yalnızca müzikal bir deneyim değil, aynı zamanda hayali bir hikâyenin ruhunu dinleyiciye aktarıyor.

Apple Music, fizy gibi platformların editör listelerine ve Spotify’ın özel listelerinden “New Movie Music” playlistinde yer alan “Le Soleil Noir”i tüm dijital platformlardan dinleyebilirsiniz.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Gastronomi tarihine ışık tutan “Arif Olmak” belgeseli GAİN izleyicileriyle buluştu

Hikayesi 1912 yılında Gaziantep’teki 30 metrekarelik bir dükkânda başlayan, ardından Samatya’daki şubesiyle İstanbullularla da buluşan Develi restoran, bugün 16 şubesi, yaklaşık bin çalışanı, yerli-yabancı müdavimleri ve çok sevilen lezzetleriyle bir dünya markası. 2 yaşında babasını kaybeden Gaziantepli Arif Develi’nin, henüz 6 yaşındayken çalışmaya başladığı bu ünlü restoranın dünden bugüne hikayesi, GAİN izleyicisiyle buluşan “Arif Olmak” belgeselinde…

Geçtiğimiz ekim ayında kaybettiğimiz Arif Develi, gastronomi tarihine ışık tutan bu önemli yapımda kebap yapmayı öğrenme sürecini, işini büyütme vizyonunu ve fıstıklı kebap gibi özgün lezzetlerle gastronomi dünyasına getirdiği yenilikleri anlatıyor. Develi restoranın küçücük bir dükkândan uluslararası başarılara uzanan öyküsünün çalışanlar ait röportajlarla zenginleştirildiği belgeselde Arif Develi’nin müşteri ilişkilerinde izlediği yol ve oluşturduğu sadık müdavim kitlesinin hikayeleri de yer alıyor.

 

Arşiv niteliğinde bir yapım

 

Gaziantep mutfağının önemli temsilcilerinden İmam Çağdaş’ın sahibi Burhan Çağdaş, Develi’yi “Beyaz örtülü masalarda servis yapılan ilk lüks kebapçı” olarak tanımlıyor. Müzisyen Kenan Doğulu ise çocukken ailesiyle birlikte hemen her pazar Samatya şubesine gittiklerini aktarıp “Orada geçirdiğimiz zamanlar, annemin neşesi… Bazen restoran kapandığı zaman devam ederdik. Babam çalmaya söylemeye başlardı; neşelenirdik, eğlenirdik, şarkılar türküler söylerdik. Ettiğimiz sohbetler, yediğimiz yemekler benim için anılarımın en güzel taraflarında kaldı” diyor. Ünlü mücevher tasarımcısı Sevan Bıçakçı ise esnaflığı Arif Develi’den öğrendiklerini anlatıp “Develi bir okuldu ve Arif Develi de başöğretmendi” diye ekliyor.

Nuri Develi’nin babası Arif Develi’ye duyduğu minnettarlığın bir nişanesi olarak hayata geçirdiği, yönetmenliğini Mesut Gengeç’in üstlendiği, Okan Bayülgen’in seslendirdiği “Arif Olmak” belgeseli, gastronomi meraklıları için unutulmaz bir seyir deneyimi sunuyor. Arşiv niteliğindeki bu önemli yapım Develi’nin hikâyesi aracılığıyla yalnızca bir markanın değil, aynı zamanda Anadolu’nun köklü lezzet mirasının da altını çiziyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tüik: Ticaret satış hacmi yıllık %7,2 arttı, perakende satış hacmi yıllık %15,0 arttı

Ticaret satış hacmi aylık %1,9 azaldı, perakende satış hacmi aylık %0,2 arttı

Ticaret satış hacmi (2021=100) 2024 yılı Ekim ayında bir önceki aya göre %1,9 azaldı. Aynı ayda motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin toptan ve perakende ticareti ile onarımı için satış hacmi %1,4 arttı, toptan ticaret satış hacmi %3,4 azaldı, perakende ticaret satış hacmi ise %0,2 arttı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tüik: Toplam ciro yıllık %41,2 arttı

Toplam cironun alt detaylarına bakıldığında; 2024 yılı Ekim ayında yıllık sanayi sektörü ciro endeksi %29,5 arttı, inşaat ciro endeksi %63,7 arttı, ticaret ciro endeksi %42,3 arttı, hizmet ciro endeksi %51,7 arttı.

Toplam ciro aylık %1,3 arttı

Sanayi, inşaat, ticaret ve hizmet sektörleri toplamında ciro endeksi (2021=100), 2024 yılı Ekim ayında aylık %1,3 arttı.

Toplam cironun alt detaylarına bakıldığında; 2024 yılı Ekim ayında aylık sanayi sektörü ciro endeksi %1,1 arttı, inşaat ciro endeksi %0,1 azaldı, ticaret ciro endeksi %0,9 arttı, hizmet ciro endeksi %3,6 arttı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Tüik: İnşaat maliyet endeksi yıllık %37,94 arttı, aylık %1,48 arttı

Bina inşaatı maliyet endeksi yıllık %39,06 arttı, aylık %1,33 arttı

Bina inşaatı maliyet endeksi, bir önceki aya göre %1,33 arttı, bir önceki yılın aynı ayına göre %39,06 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi %1,52 arttı, işçilik endeksi %0,96 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi %32,29 arttı, işçilik endeksi %54,69 arttı.

Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksi yıllık %34,43 arttı, aylık %1,96 arttı

Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksi, bir önceki aya göre %1,96 arttı, bir önceki yılın aynı ayına göre %34,43 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi %2,38 arttı, işçilik endeksi %1,04 arttı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi %25,85 arttı, işçilik endeksi %59,04 arttı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bilinçsizce Kullanılan Vitamin Takviye Edici Gıdalar Tehlike Saçıyor!

Dr. Açık, gıda takviyelerinin ilaç olmadığını vurgulayarak, “Gıda takviyeleri, normalde vücudumuzun ihtiyaç duyduğu vitamin, mineral ve diğer besin öğelerini almak için kullanılır.

Ancak, bunların bilinçsiz kullanımı, bazı sağlık problemlerine yol açabilir” dedi. Takviyelerin, özellikle sosyal medya ve influencerların etkisiyle çok yaygın bir şekilde kullanıldığını belirten Dr. Açık, “Pandemi dönemiyle birlikte insanlar, bağışıklıklarını güçlendirebilmek adına her türlü takviyeyi almaya başladılar. Ancak bu durum, bazı ciddi sağlık risklerini de beraberinde getiriyor” şeklinde konuştu.

‘Sosyal medya üzerinden verilen önerilere kulak asılmamalı’

Dr. Hasan Açık, özellikle sosyal medya üzerinden yayılan yanlış bilgilerle gıda takviyelerinin gereksiz yere kullanılmasının sağlık açısından tehlikeli olabileceğine dikkat çekti. “Doğru takviyeyi doğru kişi ve doğru zamanda alırsanız bir zararı yoktur. Ancak, kendi kendine yapılan yanlış kullanımlar, uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir” diyen Açık, örnek olarak şunları verdi:

  • Uzun süreli selenyum kullanımı, kemik iliği kanserine yol açabilir.
  • Aşırı C vitamini alımı, böbrek taşı ve ishal gibi sorunlara neden olabilir.
  • Yanlış magnezyum türevleri mide problemlerine yol açabilir.
  • Kan sulandırıcı etkisi olduğu için, kanama problemi olan kişilerde ciddi sağlık risklerine neden olabilir.
  • Aşırı dozda kullanımı, kan pıhtılaşmasını artırarak felç veya kalp krizi riskini yükseltebilir.

‘Hekim kontrolü önemli’

Dr. Açık, “Bireylerin vitamin ve mineral takviyesi almadan önce bir uzmandan onay alması büyük önem taşır. Özellikle internet ve sosyal medya üzerinden yayılan bilgilerle hareket edilmemeli, doktorlar ve diyetisyenlerle bu konuda görüşülmelidir” şeklinde uyardı.

Dr. Açık, insanların sağlıklı kalma ve güzel yaşlanma isteği gibi psikolojik faktörlerin, gıda takviyesi kullanımını tetiklediğine dikkat çekti. “Birçok insan, sağlıklı kalmak ve yaşlanmayı ertelemek için bu takviyelere başvuruyor. Kendilerini araştırdıklarını ve sağlık okuryazarlıklarının yüksek olduğunu düşünüyorlar. Ancak, sosyal medya ve influencerlar üzerinden yapılan tanıtımların çok doğru olamayabileceğini unutmamak gerekir. Bu kişiler, geride kalmama isteğiyle, bazen doğru veya yanlış olmasına bakmadan bu takviyeleri almaya başlıyorlar” diye belirtiyor, vitamin takviyesi ile ilgili süreçleri şu şekilde açıklıyor:

“Biz genellikle vitamin takviyesi önerdiğimizde, hastalarımız öncelikle bir şikayetle başvururlar. Şikayetin ardından, hastaya ikincil olarak kan tetkikleri yapıyoruz. Bu tetkikler sayesinde hangi vitaminin eksik olduğunu ve hastada herhangi bir kansızlık olup olmadığını belirliyoruz. Yorgunluk, halsizlik, unutkanlık, uyuşma gibi semptomlar, bu eksikliklerin işareti olabilir. Bu durumda, gerekli ilaçları yazıyoruz. Ancak bazı hastalarda, kan tahlillerinde vitamin seviyeleri normal olsa da şikayetler devam edebiliyor. Bu gibi durumlarda, normal dozların yetersiz olduğunu düşünerek, örneğin B12 veya magnezyum gibi takviyeleri normal seviyenin biraz üzerine çıkararak eklemeyi tercih edebiliyoruz. Bu, hastanın şikayetlerini daha hızlı çözebilmek için önemli bir yaklaşımdır.”

‘Bilinçsizce kullanılan takviyeler organ hasarına yol açabiliyor’

“Doğru takviyeyi, doğru kişi ve doğru zamanda aldığınızda teknik olarak zararı yoktur. Örneğin, D vitamini doğru dozajda alındığında bir zarar oluşturmaz. Ancak, son yıllarda sıkça karşılaştığımız bir örnek olan selenyum takviyesi hakkında uyarıda bulunmak gerekir. Selenyum, kronik kullanımda kemik iliği kanserlerine yol açabilir. Bu yüzden takviye kullanımı kişiye özel ve doktor önerisiyle yapılmalıdır.

C vitamini, gereksiz şekilde fazla alındığında böbrek taşı ve ishal gibi sorunlara neden olabilir. İnsanlar, daha sağlıklı olmak adına C vitamini dozlarını gereksiz yere artırabiliyorlar. Oysa, vücut günde 1 gramın üzerinde C vitamini almadığında bu vitamini emememektedir. Bir diğer sık karşılaşılan hata ise magnezyum türevlerinin yanlış kullanımıdır. Özellikle bazı eski form magnezyum formları mideyi rahatsız eder, ancak insanlar buna rağmen kullanmaya devam edebiliyorlar.

Omega-3 yağ asitleri ise kan pıhtısını azaltıcı etkisiyle bilinir. Ancak, kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalar, doktor onayı olmadan omega-3 kullanmamalıdır. Ayrıca son yıllarda popüler olan D ve K vitamini kombinasyonları, doğru kullanıldığında kemik sağlığına faydalıdır. Ancak menopoz sonrası dönemde veya kalp krizi geçirmiş, felç geçirmiş kişilerde yanlış kullanım pıhtılaşmayı artırarak kalp krizi veya felç riskini tetikleyebilir.

A vitamini ise aşırı kullanıldığında karaciğer hasarına yol açabilir. Bu sebeple, göz sağlığı ve cilt sağlığı için A vitamini kullanan kişilerin düzenli olarak karaciğer enzimlerini kontrol ettirmeleri gerekmektedir.

Son olarak, yüksek dozda kalsiyum ve D vitamini kullanan kişilerde böbrek taşı ve böbrek hasarı gelişebilir. Bu takviyeler, kemik sağlığını artırmak amacıyla kullanılsa da, fazla alındığında böbreklerde birikim yaparak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.”

Dr. Hasan Açık, vitamin takviyelerinin bilinçli ve doktor önerisiyle kullanılmasının son derece önemli olduğunu vurguluyor. Takviyeler hakkında yapılan araştırmaların her zaman doğru olmayabileceğini belirterek, vatandaşların internet üzerinden aldıkları bilgileri profesyonel bir sağlık uzmanına danışarak değerlendirmeleri gerektiğini ifade ediyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kalpte ritim bozukluğuna PFA yöntemi!

Kalpte en sık görülen ritim bozukluğu olan “atriyal fibrilasyon”  kalbin küçük odacıklarının (kulakçıklar) ritminin tamamen bozulması sonucu kalp atımlarında hızlanma ile düzensizlik olarak kendini gösteren ve ölümcül olabilen bir hastalık.

 Toplumda yüzde 1-2 oranında izlenirken, ilerleyen yaşla beraber görülme sıklığı giderek artıyor. 2020 yılında tahminen dünyada 50 milyon kadar atriyal fibrilasyon hastası olduğu belirtiliyor. Atriyal fibrilasyon ritim bozukluğunun en önemli riski ise kalpte pıhtı oluşumuna ve bunun sonucunda felce yol açabilmesi. Hastalık aynı zamanda kalp büyümesi ve yetersizliğine de neden olabiliyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Duhan Fatih Bayrak, nabız düzensizliği ve hızlanması, nefes darlığı ile çarpıntının bu hastalığın en belirgin sinyalleri olduğuna dikkat çekerek, “Özellikle minimal hareketle kalp hızının artması ve hastaların yürüyememeleri tipik bulgulardandır. Ancak atriyal fibrilasyon hastaların yüzde 10-15’inde sessiz seyredebildiğinden tanı konulması gecikebiliyor. Bu nedenle özellikle 50 yaşından itibaren rutin kardiyoloji muayenesi yaşamsal önem taşıyor” diyor.  Aslında erken tanı ve tedaviyle felç ve kalp yetmezliği riskleri azaltılabiliyor, hatta ortadan kaldırılabiliyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Duhan Fatih Bayrak, atriyal fibrilasyonun tedavisinde dünyada 2021 yılından bu yana ülkemizde de bir yıldır uygulanan PFA (Pulsed Field Ablasyon) yönteminin ön plana çıktığını belirterek, “Ritim bozukluğunu tetikleyen odakların ortadan kaldırılmalarına yönelik uygulanan bu yöntem çevre dokulara zarar vermemek ve bu sayede tedaviye bağlı oluşabilecek ciddi komplikasyonları önlemek ve işlem süresini kısaltmak gibi son derece önemli avantajlar sağlıyor” diyor. 

En önemli risk kalpte pıhtı oluşumu! 

Normalde kalbimiz bir dakikada 60-100 arasında atarken, atriyal fibrilasyonda bu sayı 120 – 150’ye kadar çıkabiliyor.  Atriyal fibrilasyon ritim bozukluğunun getirdiği en önemli risk ise ‘kalpte pıhtı’ oluşumu! Kalp kulakçıklarının ritim bozukluğu nedeniyle düzgün kasılamamaları kalp içinde pıhtı oluşumuna ve pıhtının kan dolaşımıyla beyne gitmesi sonucu felce neden olabiliyor. Üstelik bu hastalıkta inme riski normal popülasyona göre 5 kat artıyor! Ayrıca atriyal fibrilasyon süresi uzadıkça kalpte zamanla yapısal bozukluklar oluşuyor, bu tablo da kalp kulakçıklarında büyüme nedeniyle kalp yetersizliğiyle sonuçlanabiliyor. 

Amaç kalp ritmini normale çevirmek, pıhtı riskini azaltmak! 

Atriyal fibrilasyon günümüzde başarıyla tedavi edilebilen bir hastalık.  Tedavisinde temel amaç kalp ritmini normale çevirmek ve pıhtı riskini azaltmak. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Duhan Fatih Bayrak, ritim bozukluğuna karşı çeşitli tedavi yöntemlerine başvurulduğunu belirterek, “Pıhtı riski kan sulandırıcı ilaçlar ile azaltılıyor. Ritmi normale çevirmek için de ritim bozukluğuna yönelik ilaçlar, kalbin elektriksel şoklaması ve ablasyon yöntemleri kullanıyor. Isı bazlı ablasyon yöntemleri; kriyobalon ile dondurma ve radyofrekans ile ısıtma esasına dayanarak uygulanıyor. Burada amaç ritim bozukluğunu tetikleyen odakların ortadan kaldırılması. Bu alanda yeni geliştirilen teknoloji de PFA (Pulsed Field Ablasyon) yöntemidir” diyor.

PFA yöntemiyle kısa sürede yüksek enerji!  

Ritim bozukluğunu tetikleyen odakların ortadan kaldırılmasına yönelik uygulanan yeni ablasyon yöntemi olan PFA (Pulsed Field Ablasyon) hastalara sağladığı önemli yararlar ile ön plana çıkıyor. Dünyada ilk kez 2021 yılında, ülkemizde de 2024 yılı içerisinde sınırlı sayıda uygulanmaya başlanan PFA (Pulsed Field Ablasyon) yöntemi ısı ya da soğuk enerji kullanan klasik ablasyon yöntemlerinden farklı olarak kalpte ritim bozukluğu oluşturan dokuya yüksek frekanslı ve kısa süreli yüksek enerji uygulamaları yaparak etkili oluyor. 

Hastanede sadece 1 gece yatış gerekiyor

PFA (Pulsed Field Ablasyon) yöntemi genel anestezi ya da derin sedasyon altında, hastanın girişimi hatırlamayacağı veya hissetmeyeceği şekilde uygulanıyor. Klasik anjiyografi yöntemlerine benzer şekilde,  sıklıkla sağ kasıktan toplardamar içine giriliyor ve ablasyon kateteri kalp içine ilerletiliyor.  Ardından hatalı odakların olduğu bölgelere PFA enerjisi veriliyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Duhan Fatih Bayrak, atriyal fibrilasyon tedavisinde, diğer yöntemlerle benzer şekilde yüzde 80 civarında başarı elde edildiğini belirterek, “Hasta işlemden sonra bir gece hastanede yatıyor ve ertesi sabah taburcu oluyor. En fazla bir hafta sonra ise günlük yaşamına geri dönebiliyor” bilgisini veriyor. 

Çevre dokulara zarar vermiyor, önemli komplikasyonlar görülmüyor! 

PFA (Pulsed Field Ablasyon) yöntemi hastaya pek çok yarar sağlıyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Duhan Fatih Bayrak, PFA yönteminin kalp dokusunda ısı etkisi oluşturmadığı için diğer ablasyon yöntemlerinden farklı olarak kalp dokusuna spesifik etki gösterdiğine ve bu sayede çevre dokulara zarar vermediğine işaret ederek, “Dolayısıyla işlem sonrasında, hayati tehlikeye neden olabilen kalp fistülü oluşması, diyafram felci ve ablasyon bölgesinde toplar damar darlıkları gibi önemli komplikasyonlar PFA yönteminde görülmüyor” diyor. İşlem süresini bir saatten 30 dakikaya kadar kısaltan bu yöntem ritim bozukluğu oluşturan odakları ortadan kaldırıp atriyal fibrilasyonun tekrarlama riskini azaltıyor. Bunların yanı sıra bu ritim bozukluğunun daha sık izlendiği ileri yaş hastalarında da kısa işlem süresi ve güvenlik özellikleri sayesinde rahatlıkla kullanılabiliyor. 

Hastalar bunlara dikkat etmeli

Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Duhan Fatih Bayrak, işlem sonrasında hastanın dikkat etmesi gereken kuralları ise şöyle anlatıyor: “Yöntemin başarısını arttırmak için hastanın yüksek tansiyon, diyabet ve uyku apnesi gibi hastalıklarının uygun şekilde tedavi edilmesi büyük bir önem taşıyor. İşlem sonrasında kan sulandırıcıların en az 2 ay, ritim bozukluğu ilaçlarının 3 ay civarında alınması gerekiyor. İşlem kasıktan girilerek yapıldığı için bir hafta spor yapılmaması, ıkınmak gerektiren işlerden uzak durulması ve ilk günlerde araç kullanılmaması, dikkat edilmesi gereken diğer kuralları oluşturuyor. Düzenli ve orta şiddette egzersiz yapılması, alkol tüketiminin kısıtlanması ve kilo verilmesi de yine önerilen kurallar arasında yer alıyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Orta Kulak İltihabı Tedavi Edilmezse Yüz Felci Yapabilir!

Soğuk havalar pek çok hastalığın oluşumuna zemin hazırlıyor. Özellikle orta kulak iltihabı sağlığı tehdit eden rahatsızlıkların başında geliyor. Kulak zarı ve iç kulak duvarı arasında kalan ve işitmede iletimi sağlayan bölüm olan orta kulak boşluğunda meydana gelen enfeksiyon, orta kulak iltihabı olarak tanımlanıyor. Ateş, işitme problemleri ve kulak akıntısı ile gelebilen orta kulak iltihabı, erken tanı, tedavi ve düzenli takip ile kontrol altına alınabiliyor. Memorial Antalya Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Op. Dr. Zekiye Kabaş, orta kulak iltihabı ve tedavisi hakkında bilgi verdi. 

Çocuklarda daha sık görülüyor!

Orta kulak iltihapları sıklıkla aniden ortaya çıkar ve bu tablonun ardından orta kulakta sıvı oluşumu görülebilir. Genellikle çocuk yaş grubunda görülür. Orta kulaktan hava, sıvı ve mikrobiyal alışveriş genze açılan östaki tüpü vasıtasıyla olur. Çocuklarda bu organ erişkinlere göre daha yatay yerleşimli olduğundan orta kulağa mikrobiyal geçiş daha kolay, aksi yönde bir geçiş ise daha zor olmaktadır. Ayrıca çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonları, alerjik tablolar erişkinlere göre daha sık izlenmektedir. Yine geniz eti büyüklüğü çocuklara has bir durumdur. Tüm bu sebeplerle çocuklarda, orta kulak iltihabı daha sıktır. 

Ani başlangıçlı orta kulak iltihabında yüksek ateş, şiddetli ağrı, geçici işitme azalması veya kulakta dolgunluk hissi, kulak zarında delinme olmuşsa akıntı izlenebilmektedir. Kronik orta kulak iltihabı da genellikle ani başlangıçlı orta kulak iltihabının komplikasyonu olarak ortaya çıkar. En sık izlenen şekli orta kulakta sıvı oluşumudur. Bu tabloda ağrı ve ateş görülmez ancak; işitme azlığı, kulakta dolgunluk ve tıkanıklık hissi gelişir.

Kış mevsimi orta kulak iltihabına ortam sağlıyor

Sonbahar ve kış aylarında orta kulak iltihabı geçirme riski ve sıklığı artar. Bu aylarda; nezle, grip, sinüzit, farenjit ve bademcik iltihapları daha sık olmaktadır. Tüm bu enfeksiyonlar hem östaki tüpünün çalışmasını bozarak, hem de mikrobiyal geçişi artırmak yoluyla klinik tabloya neden olabilmektedir. Tedavi edilmeyen orta kulak iltihapları ciddi sorunlara yol açabilir. Kulak zarında çökme ve/veya yapışmalar, kulak zarı delinmeleri, işitmeyi sağlayan kemikçik zincirde erimeler, kalıcı işitme kayıpları, sürekli iltihabi akıntılar, kolesteatom oluşumu (iltihap sonucu oluşan ve kemik yapılarda erezyon yapabilen doku), yüz felci, denge bozukluğu ve baş dönmeleri, menenjit, beyin absesi gelişimi görülebilir. Bu tip komplikasyonların gelişimini önlemede tedavi sırasında ilaç kullanımının yanı sıra; düzenli takip de çok önemlidir.

Altta yatan sebep araştırılmalı!

Yılda 3-4 defadan fazla olan veya 3 ay boyunca tüm tedavilere rağmen iyileşmeyen orta kulak iltihaplarında altta yatan sebepler belirlenmelidir. Geniz eti, alerjik nezle, kronik sinüzit, sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirme en sık sebeplerdir. Erişkin hasta grubunda ise başlangıç döneminde ya da ilk kez olsa bile, altta mutlaka geniz kanserinin olup olmadığının anlaşılması gerekmektedir. Sık geçirilen veya iyileşmeyen orta kulak iltihaplarında ilaç tedavisinden çok cerrahi müdahale önerilmektedir. Bunlar arasında; kulak zarına mikroskobik küçük kesiyle drenaj (miringotomi), kulak zarına tüp konulması, geniz eti operasyonu sayılabilir. Hastalığın seyri ve cerrahın tercihine göre tedavi şekillendirilmekle birlikte, komplikasyon oluşumunu önlemede çok önemlidir. Başlangıç döneminde tedavinin gecikmesi durumunda ise kliniğin tipi ve seyri ağırlaşmakta, tedavide işitmeden çok hastanın yaşamını sorunsuz idame etmesini hedefleyen ağır cerrahiler gerekebilmektedir. 

Korunmak için önleminizi alın

Orta kulak iltihabından korunmada öncelikle sık el yıkama, havlu gibi ortak eşyaları kullanmama, hasta kişilerle temasın önlenmesi, klimadan uzak durmak, düzgün beslenmek, grip salgınlarında toplu ortamlardan uzak durmak, grip aşısı olmak, tedavide gecikmemek gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunma önlemlerinin alınması önemlidir. Alerji, kronik sinüzit gibi süregelen rahatsızlıkların tedavisi, sigara içmemek, çocukların pasif içici olmalarını engellemek, hava kirliliğinden uzak durmak ve reflünün tedavi edilmesi orta kulak iltihabından korunmada fayda sağlamaktadır. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı