Analiz programı Zoom Webinar üzerinden gerçekleşti. Dizi psikolojik, sosyolojik ve yapım gibi konuların çerçevesinde ele alındı. Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, birçok konuda artık geleneksel kalıpların yıkıldığını söyleyerek, “Şimdilerde de başka bir şeyle karşı karşıyayız. Psikolojik bağlamda bizi baskı altına alan endişeler ve kaygılar var. Türkiye’de kültürler birbirine karıştı ve fay hatları yeni baştan çizilmeye başlandı. Bu dizi de bu durumun başlangıcına ayna tutmak üzere geldi. Alışa geldiğimiz o geleneksel kalıpların yıkıldığı, yeni bir takım fay hatlarının ortaya çıkmaya başlayacağı bir yerde geldi” dedi.
Moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın yaptığı programın konukları Üsküdar Üniversitesi Psikoloj Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Meltem Narter, Sosyoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Aydın Öztürk ve Gazeteci – Televizyon Yapımcısı Elif Dağdeviren oldu.
Arıboğan: “Geleneksel kalıplar yıkılıyor, yeni fay hatları ortaya çıkıyor!”
Dizilerin insanların yaşamına, görüş ve davranışlarına çok fazla etki ettiğine ve bazı dizilerin toplumda büyük yankı uyandırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan; “Bir Başkadır dizisi ilginç bir biçimde çok büyük bir seyirci kitlesine ulaştığı gibi üzerinde çok tartışılan, yazılan ve çok kafa yorulan bir şeye dönüştü. Bazı diziler hakikaten hayatımıza girdiği zaman hayatımızı sallayabiliyorlar. Bu dizi belki de zamanın ruhunu yansıtıyor. Hatırladığım kadarıyla Kurtlar Vadisi de ilk başladığı zaman ders olarak bile işlenmişti. Belli bir nesli hakikaten yönlendirdi ve onların kafasındaki devlet algısını şekillendirdi. Siyasete bakışı, mafyayı ya da illegal devlet yapılarının nasıl şekillendiği üzerine yorum yapmalarına imkan sağladı. Daha sonra Osmanlı dizileri başladı ve hala daha var hayatımızın içerisinde. Bir anda bizim kendi yaşamlarımızı, dünyalarımızı Osmanlı’ya taşıdı. Hep beraber eski tarihlerde yaşar duruma geldik. Bu örnekte olduğu gibi dizilerle tarihin içine gömülmek de mümkün olabiliyor. Şimdilerde de başka bir şeyle karşı karşıyayız. Bizi baskı altına alan psikolojik bağlamda endişeler ve kaygılar var. Türkiye’de kültürler birbirine karıştı ve fay hatları yeni baştan çizilmeye başlandı. Bu dizi de bu durumun başlangıcına ayna tutmak üzere geldi. Alışa geldiğimiz o geleneksel kalıpların yıkıldığı, yeni bir takım fay hatlarının ortaya çıkmaya başlayacağı bir yerde geldi” dedi.
Elif Dağdeviren: “Sinema ve televizyonların değiştirici ve dönüştürücü etkisi var!”
Gazeteci- TV Yapımcısı Elif Dağdeviren, sinema ve televizyonların toplumlar üzerinde değiştirici ve dönüştürücü bir etkisinin olduğunu söyledi. Dağdeviren; “Sinemanın ana hedefi insanları hem birbirlerine hem kendilerine göstermektir. Başarılı dediğimiz filmlerin bir çoğunun seyirciler karşısında bu kadar etkili olmasının en önemli nedeni ya empati kurmaları ya da kendi çaresizliklerini veya kendi güçlerini anti kahramanlar üzerinden temize çekmeye çalışmaları. Başarılı dediğimiz filmler bunları gerçekleştiren filmlerdir. Sinema ve televizyonların toplumlar üzerinde değiştirici ve dönüştürücü etkisini çok çok iyi biliyoruz. Mesela Hulusi Kentmen’in o çok severek izlediğimiz zengin kız fakir oğlan tarzı aşk filmlerinin çok ciddi bir zarar verdiğini düşünüyorum. Biz kendimizi geliştirebiliriz ve bu gelişimin içinde elbette üniversite okumak, kariyer sahibi olmak ve elbette para kazanmak da var. Bunda da kötü bir şey yok. Para kazanabiliriz ve bu parayı nasıl harcadığınızla ilgili sorunlar ortaya çıkabilir. Bu tip hikayeler tehlikeli çünkü bizim kendimizi ileri götürmek için motivasyona ihtiyacımız var. Ve bu motivasyonun içinde de zenginler hep kötüdür kendini okumaya verenler aslında çok kötü hale gelirler hiç kimseyi anlamazlar anlayışı çok yanlış” İfadelerini kullandı.
Narter: “Dizilerin psikoloji ile ilgili olmasının büyük nedenlerinden biri de merak”
Dizilerde psikoloji konusunun işlenmesinin nedeni insanların psikolojiden medet ummasından kaynaklı olduğunu ve dizilerde halkın bunu görmek istediğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Meltem Narter sözlerini şöyle sürdürdü:
“Psikoloji son dönemlerde hem eğitim açısından tercih edilen hem de yüksek lisans programları açısından çok yüksek düzeyde tercih edilen bir alan. Bunun nedeni insanların psikolojiden medet ummaları ile alakalı. Zaten psikoloji bir medet umma alanıdır. İnsanlara iyilik vermek, insanların ruhsal sağlığını yerine getirmek gibi bir gayreti vardır. Genel olarak baktığımızda halkın istediği şey budur. Özellikle ulusal kanallarda yayınlanan dizilerin çoğunun psikoloji ile ilgili olmasının büyük nedenlerinden biri de meraktır. Bir Başkadır dizisi çok güzel bir zamanlamaya denk geldi. Bu mesleğin ne kadar güç olduğunu, insan ruh sağlığının uzun zaman içerisinde ve çok büyük evrelerden geçerek ciddi hastalıklar doğurabildiğini göstermesi açısından da son derece kıymetli buluyorum. Fakat eleştirilecek tarafları şüphesiz var.”
Öztürk: “Ayakkabısını çıkarıp terliği giydiği anda işte budur dedim”
Bir Başkadır dizisinin gerçeği yansıttığını, gerçek hayattan izleri çokça taşıdığını ve izlemesinin sebebinin tamamen bu olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Aydın Öztürk; “Mutlaka konuşulması gereken bir dizi. Fark etmeden film dememiz bile film kalitesinde bir dizi olduğunu gösteriyor. Gittikçe bir kitlenin özellikle televizyon dizilerinden uzaklaştığı bir dönemde belki de ilaç gibi geldi. Mahalle ve mekân farklılığı, gördüğümüz o kişinin yelek giymesi, çocukların durumu, onları okuldan gidip almak ve benzeri sahneler çok etkileyiciydi. Aslında benim ilk ben bu diziyi izlerim dediğim sahne Meryem karakterinin İstanbul’un daha kırsal diyebileceğimiz bir kısmından yola çıkarak akbilini basıp otobüse binmesi, üstgeçitten geçmesi ve bambaşka bir rezidans hayatına gittiğinde ayakkabısını çıkarıp terliği giydiği andı. O zaman ‘İşte budur!’ dedim. Dizi gerçeği çokça yansıtıyor” ifadelerini kullandı.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: ortaya
“Güvenli bağlanma olmayınca yalnızlık ortaya çıkıyor”
Kocaeli’nin Darıca ilçesinde 18 yaşındaki Furkan Celep, sosyal medyada yazdığı bir notun ardından hayatına son verdi. Furkan Celep’in intiharına ilişkin değerlendirmede bulunan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Celep’in yoğun bir yalnızlık yaşamış olabileceğine dikkat çekti. Kişiyi hayata bağlayan, yaşamasına anlam katan şeyin güvenli bağlanma olduğunu belirten Tarhan, aileyle kurulan yakın ilişkinin önemine işaret etti. Gençlere bilgelik eğitiminin verilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençlerin maddi amaçlardan çok iyi insan olma gibi hedeflere yönlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Darıca’da sosyal medyada yazdığı notun ardından yaşamına son veren Furkan Celep’in intiharına ilişkin değerlendirmede bulundu.
Batı’da bu tip intiharlar daha yoğun
18 yaşındaki gencin ölümünden önce sosyal medyada paylaştığı mektubun çok manidar olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mektupta içki ve uyuşturucu etkisinde olmadığını, haftalardır düşündüğünü söylüyor. Böyle bir kararı alırken ‘Artık hayatımı bir araba ve ev için yaşamak çok anlamsız’ diyor. En altta da annesinin, babasının ve abisinin suçu olmadığını ama babası ve abisi ile dertleşemediğini, şefkat hissedemediğini söylüyor. Şimdi bu aslında şu anda Batı’da, Hollanda’da, Belçika’da, İngiltere’de rutin olan bir olay. Hemen hemen her gün bir olay var. Hatta İngiltere’de 16-24 yaş arasındaki kişilerin trafik kazasına bağlı ölüm oranından daha çok intiharlı ölümler var” dedi.
Güvenli bağlanma duygusu eksikliği olabilir
Mektuptan görüldüğü üzere intihar eden gencin yalnızlık yaşadığının anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Güvenli bağlanma duygusu çok önemli. Çünkü insanı hayata bağlayan, yaşamasına anlam katan şey güvenli bağlanma duygusunu yaşamasıdır. Bu güvenli bağlanma duygusu küçük yaşta anneyle başlar. Daha sonra erkek çocuk, babasıyla, abisiyle, dayısıyla, amcasıyla kurabiliyor. Ama bağlanma duygusu için kişinin yalnızlığını gidermesi gerekiyor. Güvenli bağlanma yaşayamayan gençlerde üç türlü tepki oluşuyor. İlk tepkide depresyona giriyorlar ve psikiyatrik tedavi görüyorlar, ikinci tepkide alkol veya başka maddeye yöneliyorlar bağlanma duygusunu tatmin için. Üçüncü tepkide ise bu gençte olduğu gibi intihar ediyorlar. Bağlanma duygusu olmadığı zaman kişi kendini yalnız, korumasız ve savunmasız hissediyor. Gündüz işinde veya dersini çalışıyor ama akşam evine geldiğinde yalnızlık hissediyor.”
Gençler ev ve araba dışında amaçlara yönlendirilmeli
Kişilerin hayatında soyut amaçların bulunması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Örneğin Batı’da buna Çek Cumhuriyeti de dahil gençler yürüyüş yapıyorlar, yürüyüşte açılan pankartlarda ‘Hayatta uğrunda çabalayacağımız bir şey yok, neden yaşayalım?’ yazıyor. Gençlere baktığımızda böyle feryatlar var. Uğrunda yaşanacak amacımız yok diyorlar. Bu ne demektir? Bu gençlere aileleri ev ve arabadan başka amaç koymamış. Bu hayatın sonuna geldiklerinde nasıl bir insan olacakları ile ilgili amaç sunulmamış. Anne ve babalar koymadığı gibi, eğitim sistemi de böyle bir amaca yönlendirmemiş. ‘Hayattaki amacın evin ve arabana sahip olmaktır’ diyorlar. Ancak insanın hayattaki amacı, anlam arayışı bu gençlere lisede, ilkokulda, ortaokulda öğretilemez mi? Eğitim sistemimizin bunu öğretmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Pozitif psikoloji dersleri duygusal zekâyı yükseltiyor
Son yıllarda Mutluluk Bilimi diye yeni bir bilim dalının ortaya çıktığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerine şöyle devam etti:
“Batı dünyası bunu keşfetti. Bunun resmi karşılığı da Pozitif Psikoloji. 2015’te Harvard Üniversitesi, 2017 yılında Yale Üniversitesi ve 2019’da Bristol Üniversitesi ders olarak işlemeye başladı. İngiltere’deki Bristol Üniversitesi’nin web sayfasında ‘İntihar salgınına karşı çözüm olarak bu dersi koyduk’ yazıyor. Biz Üsküdar Üniversitesi olarak bu dersi Harvard Üniversitesi’nden önce yani 2013’te işlemeye başladık. Bu dersi okuyan öğrencilerin ön testlerini ve son testlerini yaptık. Bu dersi aldıktan sonra öğrenciler, babalarıyla, arkadaşlarıyla ilişkilerinin düzeldiğini, öfke ve sinirlerini daha iyi kontrol edebildiklerini, kendilerini daha iyi hissettiklerini belirttiler. Derslerde bu çocukların duygusal zekâlarının yüzde 20 yükseldiğini tespit ettik. Pozitif psikolojinin ders içeriğine baktığımız zaman kendini tanıma, öz bilinç, başkalarını tanıma, sosyal bilinç, empati, özyönetim, ilişki yönetimi, minnettarlık eğitimi gibi konular var.Bu konuların yanı sıra uzlaşmacılık modülü, bağışlayıcılık modülü, motivasyon modülü gibi modüller var. Bu modüllerle biz çocuklara akademik başarı ile birlikte hayat başarısını da veriyoruz. Bilgelik eğitimi bu bağlamda çok önemli. Toplum olarak ve eğitim sistemi olarak bunu başarabilmemiz gerekir”
Duygusal sorunların yönetimi önemli
İntihar eden gencin duygularını yönetememiş olabileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Geride bıraktığı mektubundan da anlaşılacağı üzere duygusal sorunları ile ilgili çözümler üretememiş gibi. Duygusal zeka, duygusal sorunlarına zekice çözüm üretebilme kapasitesidir. Mantıksal zeka ise hayattaki problemlere karşı zekice çözümler üretebilme özelliğidir. Duygusal zekâda sorunların çözümü için stratejiler geliştirme, zekice çözüm üretebilme, duygular yerine başka duygular koyabilmek gerekir. Bunun öğrenilmesi gerekiyor” dedi.
Önlem alınmazsa benzer örnekler artabilir
Gerekli önlemler alınmazsa bu tip olayların artış gösterebileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Önlem alıp bu tür olayları aşağı çekebildiğimiz kadar çekeceğiz ya da önümüzdeki on yıllarda bu tür olaylarla karşılaşacağız. İntihar eden gencimizin ümit duygusunu kaybettiğini de gözlemliyoruz. Ümit duygusu bilgelik eğitiminde çok önemli. Kişinin ümidini ayakta tutabilme ve yükseltme becerisini öğretmeye çalışıyoruz. Bunun için olayları doğru yorumlamak gerek. Otantik mutluluk öğretiliyor. Otantik mutlulukta her şartta umudunu kaybetmemeyi ve mutlu olmayı başarabilmek var. Bu konuda gencimiz tamamen rehbersiz kalmış. Gencimizin belki bir psikiyatrik yardım alamamış ama en azından birinin rehberliğine ihtiyacı vardı” şeklinde konuştu.
Gençler için tek seçenek spor değil
Bu olaydan ailelerin, öğretmenlerin ve eğitim camiasının, gençlik politikalarını belirleyenlerin dersler çıkarması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gençleri sadece sporla mutlu edemeyiz. Şu anda gençlik deyince, gençler spora kendisini verince mutlu olacak sanılıyor. Tamam o bir seçenek ama her genç buna uygun değil ki. Bazı gençler felsefi sorgulamalar yapıyorlar, varoluşu sorguluyorlar. Her genci spor yapmaya sevk edemeyiz, o seçeneklerden biridir ama tek seçenek o değildir” diye konuştu.
Varoluş bunalımı mı?
Furkan Celep’in yazdığı nottan düşünen ve sorgulayan bir genç olduğunun anlaşılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İyi bir mecraya girseydi, belki iyi bir felsefeci olacaktı. Sorunları fark etmiş aslında. 20, 30, 40 yaşında pek çok kişinin fark ettiği sorunları bu yaşta fark etmiş. Bu kişi aslında varoluş bunalımı yaşamış, çözememiş. Gençlere varoluş problemini çözmeyle ilgili hayatın anlamını çözmeyle ilgili yardım etmek ve rehber olmaya ihtiyaç var. Gençlik politikalarını belirleyenlerin bunu ele alıp benzer olayların tekrarlamaması için çalışma yapmaları gerekiyor” dedi.
Bu olayın ardından sosyal medyada iyilik-kötülük meselesinin tartışıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Niye kendine kıydın diyorlar. Kötü olanlar suç makinası oluyor, çıkarcı oluyorlar. Kapitalist ahlak oluyor. ‘Acımasız olsaydın, neden karıncaya merhametli oluyorsun. Bak kendine kötülük yaptın’ diyorlar. İşte Batı’nın bulduğu çözüm bu. Böyle kişilere ‘Acımasız ol, merhametsiz ol. Özgül ol, savaşçı ol’ deniyor. Bu da toplumsal huzuru bozan bir şeydir. Gençlerin çoğu böyle olduğu zaman, böyle durumlarda ne oluyor? Annesiz babasız, sokaklarda ölen, evlenmeyen ve toplumsal faydası olmayan kendi çıkarı peşinde koşan kişi ortaya çıkıyor” dedi.
Bu gence toplumsal fayda öğretilebilirdi
“Furkan Celep’e ne tavsiye edilebilirdi?” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bize bir şekilde gelseydi bu çocuğa mentorlük yapılırdı. İyi bir mentorlükle bu gence hayatta üreterek mutlu olmanın, toplumsal fayda ile bireysel fayda arasında denge sağlayarak mutlu olmanın, kendisi ile barışık olmanın yolları öğretilirdi. Bunun karşıtı ‘Acımasız ol, zalim ol, savaşçı ol ve sadece kendi çıkarını düşün.’ Buna karşı önerilen çözüm, Batı’nın çözümü bu. Bu çözüm sonucunda da ne oluyor? Toplumsal barış bozuluyor. Zaten onu yapan kişi mutlu olamıyor. Acımasız oluyor ama bir noktada duruyor, suç işliyor. Suça becerikli oluyor. Pişmanlık duymadığı şeyler yapıyor” dedi.
Fazla eleştiriyle büyütülen çocuklarda benlik algısı düşük oluyor
Bu çocuğun acımasız olması halinde çevresine çok fazla zarar verebileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ya bağımlılığa yönelirdi ya istismar olaylarına yönelirdi. Toplumda bakıyorsunuz birçok ihmal ve istismar vakaları var. Bu çocuk başkasına zarar vermektense kendine zarar verip hayatını bitirmek istemiş. Ama buna zalimce bir çözüm bulsaydı, başkasını öldürürdü, zevk alırdı. Ondan tatmin olurdu. Bu çocuğun benlik algısı düşük olabilir. Fazla eleştiriyle büyütülen çocuklarda bu olur. Eleştiriyle büyütülen çocuklarda kendine güven düşer. Eğer hayatta anlam yoksa da böyle durumlar ortaya çıkar. Çünkü çocuk kendini değersiz ve yetersiz görüyor. Yetiştirildiği ortamda özgüvenini besleyici eğitim verilmemiş olabiliyor. Her şeyden sen sorumlusun tarzında bir eğitim vurgulamak istediğim. Eleştirinin dozu kaçmış bir eğitim verilmiş olabilir. Elbette büyüdüğü şartları bilmiyoruz, genelleme yapıyorum. Bu çocuklar yalnız kaldığı için yalnızlığa karşı kendi çözümünü üretemiyor. Çözüm üretemediği için de dışardan gelen her yanlıştan kendini sorumlu tutuyor. Kendinin sebebiyet verdiğini düşünmek tarzında yanlış bir zihinsel algısı olabilir” diye konuştu.
Aile Sağlığı merkezlerinde uzman psikolog olmalı
Böyle olayların önlenmesinde iyi bir rehberlik hizmetinin etkili olabileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu konuda sosyal destek önemli. Bu genç intihar edeceğine ilişkin mutlaka bir ipucu vermiştir. Bir uzmana götürülmüş mü, sosyal çalışmacıdan destek almış mı şu an bilemiyoruz. Şu an İngiltere’de böyle bir sistem var. İngiltere’de her bölgeden sorumlu psikiyatrist var. Orada biri intihar ettiği zaman ‘Bu kişi sana geldi mi?’ diye o uzmandan bilgi isteniyor.İngiltere çözüm olarak bunu üretmiş. Bizim Aile Sağlığı merkezlerinde birer klinik psikolog gönderilmesi ve bununla ilgili bir çalışma yapılması gerekiyor. Arşiv çalışması yapılması gerekiyor. Böyle bir durumda devlette nereye başvuracağı çocuğun aklına gelmemiş olabilir. Bu durumdaki kişilerin yardım için başvuracağı bir sistem kurmamız lazım. Kendini böyle hisseden kişinin Aile Sağlığı Merkezi’ndeki psikoloğa gidebilmesi lazım. Kısa vadede bu yapılabilir. Orta ve uzun vadede de bununla ilgili eğitimler verilebilir” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)