Pandemi nedeniyle zor şartlarda geçirdiğimiz 2020 yılı, çocuklar için de farklı tecrübelerin yaşandığı bir yıl oldu. Çocukların yüz yüze eğitime ara verilmesi nedeniyle arkadaşlarından uzak kaldığını ve bu durumun sosyalleşme süreçlerini etkilediğini belirten uzmanlar, pandemi sürecinde en çok ekrana bakma süreçlerinde artış ve yeme bozukluğu görüldüğüne dikkat çekiyor. Uzmanlar pandemi sürecinin ruhsal dayanıklılık ve esnekliğin öneminin anlaşılmasında da etkili olduğunu vurguluyor.
Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, yeni yıla sayılı günler kala 2021 için önemli tavsiyelerde bulundu.
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2020 yılının pandemi nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de zorlukla geçtiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, bu dönemden çocukların da olumsuz şekilde etkilendiğini söyledi.
Sosyalleşmeden uzak kaldılar
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, çocukların özellikle sosyalleşmeden uzak kaldıklarına dikkat çekerek “Çocuklar açısından zor bir yıl oldu. Özellikle okulların yüz yüze eğitime geçmesi nedeniyle çok etkilendiler. Her şeyden önce arkadaşları ile görüşmeleri azaldı, okul ortamındaki sosyalleşmeden uzak kaldılar. Uzaktan eğitimde dikkatlerini vermekte zorlandılar. Bu dönem hem çocuk hem aile için bir sosyal izolasyona neden oldu ve çocuklar sadece arkadaşlarından değil, akrabalarından da uzak kaldılar. Bununla beraber eğer bir kayıp yaşanmışsa bu durumun da çocuklar üzerinde etkileri oldu. Sevenlerini, akrabalarını vedalaşamadan kaybeden çocuklar oldu” diye konuştu.
Aileleri daha fazla zaman geçirdiler
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Çocuklar için en olumlu taraflarından biri, aileleri ile daha fazla paylaşım yapacakları zamanları oldu. Ancak bu durum beraberinde bazı aileler için çatışmaların artmasına da neden oldu” dedi.
Her çocuk farklı etkilendi
Çocukların bu dönemde etkilenmelerinin yaş dönemlerine göre farklılık gösterdiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, altta yatan ruhsal rahatsızlıkları bulunan çocukların bu dönemde daha çok etkilendiğini kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, şunları söyledi:
“Okul öncesi dönemde bulunan çocukların ebeveynlerinin ruhsal durumundan etkilenmesi daha fazla oldu. Özellikle altta yatan ruhsal rahatsızlıkları olan çocuklar pandemi döneminde daha çok etkilendi. Örneğin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan ya da özel öğrenme güçlüğü bulunan çocuklar uzaktan eğitimden yaşıtları kadar faydalanamadılar. Dikkatlerini sürdürmekte zorlanma, daha fazla ekrana maruz kalma, ev içinde dikkatlerini dağıtan şeylerin fazla olması, ev ortamında okul disiplinin uygulanmasının zor olması, öğretmenle kurulan ilişkinin azlığı bunun nedenleri arasında gösterilebilir.
Yeme bozukluklarında artış görüldü
Öncesinde depresyon, kaygı bozukluğu benzeri rahatsızlığı bulunan çocukların yaşadıkları sosyal izolasyon nedeniyle şikayetlerinde artış olmuş olabilir. Yine yeme bozukluklarının arttığını gördük. Duygusal yeme ihtiyacı bulunan çocukların içinde bulundukları stresli ortam nedeniyle yeme alışkanlıkları değişti. Çocukların uyku alışkanlıkları değişti. Ekrana bakma süreleri arttı. Bu durum internet bağımlılığına yatkın çocuklar için oldukça sorun teşkil etti.”
Ruhsal dayanıklılık ve esnekliğin önemi anlaşıldı
Pandemi sürecinde ruhsal dayanıklılık (resilience) olarak adlandırılan kavramın öneminin anlaşıldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Rezilyans zor durumlar karşısında esneyebilme, dayanıklı olma ve durumla başa çıkma kapasitesidir. Gerek çocuk gerek yetişkin olsun, yeniliklere daha kolay adapte olan, stresli ortamlarda şartlarını dönüştürerek yeni rutinler yaratabilen kişilerin pandemi ile daha kolay başa çıktığını gördük. Belki her zaman bir pandemi olmayabilir ancak çocuklar zaman içerisinde birçok stresli olaya maruz kalacaklar. Bu nedenle çocukları rezilyansı kuvvetli bireyler olarak yetiştirmek önemli” dedi.
Sosyal desteğin kıymeti anlaşıldı
Bununla beraber iletişimin, paylaşımın, sosyal desteğin ne kadar önemli olduğunun hatırlandığına da dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Kişiler olumsuz ruh halinin yakınları ile paylaşımda bulundukça azaldığını, sosyal desteğin daha az hissedildiği zamanlarda arttığını deneyimlediler” dedi.
Ebeveynler çocuklarına daha çok zaman ayırmalı
“Hayata ne olursa olsun devam edebilmek, üretmek, elinden geleni yapmak, çabalamak hayata anlam katan uğraşılardır” diyen Yüksel, “2021 yılında da önlemlerini alan, kendi sorumluluklarını bilen, olumsuz koşullara rağmen çabalayan, uğraşan ebeveynler çocuklarına iyi birer rol model olacaktır. Ebeveynler çocukları ile beraber geçirdikleri vaktin kıymetini bilmeli, onları dinlemeli, beraber etkinlikler yapmalı. Evde bir düzen olması, eğitim uzaktan da olsa çocukların uyku alışkanlıklarının yaşlarına uygun olması, ekran sürelerinin ruh sağlıklarını bozmayacak sınırda tutulmasına özen gösterilmesi gereklidir” tavsiyesinde bulundu.
Yaşanan sorunlar için uzmana başvurulmalı
Yrd. Doç. Dr. Mine Elagöz Yüksel, “Ebeveynler bu süreçten çocuklarının etkilendiğini düşünüyorlarsa vakit kaybetmeden bir çocuk psikiyatri uzmanından destek almalıdırlar. Pandemi döneminde tedavilerin aksatıldığına çok şahit olduk. Tedavilerin aksaması problemlerin kronikleşmesine ve ileride daha zor çözüm bulunmasına neden olabiliyor” uyarısında bulundu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: Çocuklar
Çocuklar “ayrımcılığı” ve “eşitsizliği” anlattı
İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından, Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında düzenlenen “Çocuklarla ve Çocuklar İçin Kapsayıcı ve Katılımcı Bir Dünya” temalı online seminer dizisinin ilk ayağı “Çocukların Perspektifinden Eşitsizliklerle Mücadele” oturumu çocukların katılımıyla gerçekleştirildi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA) ve İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’nun işbirliğiyle gerçekleştirilen seminerde söz çocuklardaydı
İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi tarafından, Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında düzenlenen “Çocuklarla ve Çocuklar İçin Kapsayıcı ve Katılımcı Bir Dünya” temalı online seminer dizisinin ilk ayağında Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin dört temel ilkesinden biri olan “ayrım gözetmeme” ilkesi ele alındı.
Moderatörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi’nden Gözde Durmuş’un yürüttüğü panelde açılış konuşmasını İstanbul İsveç Başkonsolosluğu’ndan Peter Ericson ile İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama Ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci yaptı. Prof. Dr. Uyan Semerci, “Bugün bu etkinliği iki önemli kavram olan ‘kapsayıcılık’ ve ‘katılımcılık’ çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Pandeminin var olan eşitsizlikleri giderek artırdığı bugünlerde çocukların gözünden yaşanan ayrımcılık ve eşitsizlikleri dinlemek çok kıymetli. Çocuğun üstün yararını ve çocuk haklarını gözeten bir çocuk katılımını çok önemsiyoruz” diyerek sözü çocuklara bıraktı.
Çocuklarla birlikte “eşitsizliklerle” mücadele için “çocuk katılımı”
Çocuklarla birlikte eşitsizliklerle mücadele edebilmek için gerçek bir çocuk katılımının sağlanması şarttır. Yunanistan Çocuk Ombudsmanlığı’ndan 15 yaşındaki Angela Korkovelou da konuşmasında Avrupa düzeyinde çocuk hakları ile ilgili katıldığı büyük etkinliklerde ve içinde yer aldığı organizasyonlardaki çocuk katılımına dair deneyimlerini paylaştı. Korkovelou, “Çocuk katılımının sağlanabilmesi adına çocukların kendilerini güvende hissetmeleri ve fikirlerini özgürce ifade edebilecekleri bir platforma sahip olmaları önem taşıyor” dedi.
“Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olmalısınız”
Türkiye Girl Up Hareketi’nden 17 yaşındaki Selin Özünaldım, “Bir parçası olduğum He for She Hareketi için çalışırken özellikle ergenlik çağındaki kız çocuklarının özgüvenlerinde büyük bir düşüş gözlemledim. Biz kızlar olarak içimizdeki gücün ve potansiyelin farkına varamayabiliyoruz. Cinsiyetçi önyargılardan korunabilmek için kızlar olarak birbirimize destek olmalıyız” şeklinde konuştu. Girl Up Hareketi’ni Türkiye’ye getirerek liseler arasında yaygınlaşması için çalışan Selin, “Türkiye Girl Up, kızların kendi liderlik becerilerini keşfedebilecekleri ve kendi tutkularının peşinden koşabilecekleri bir platform yaratmak amacıyla var. Toplumsal cinsiyet eşitliğinden politikaya, iklim krizinden sanat ve spora kadar birçok farklı alanda verilen kapsamlı eğitimlerle kızların daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi hedefleniyor” dedi. Konuşmasına Gandhi’nin “Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi olmalısınız” sözüyle devam eden Selin, “Eğer toplumda bir değişim, ilerleme yaratmak istiyorsak herkesin desteğine ihtiyacımız var. Değişim adına atılan hiçbir adım küçük ya da değersiz değildir” dedi.
Kız çocuklarının ev içindeki görev ve sorumlulukları eğitimin önüne geçiyor
Hayata Destek Derneği Şanlıurfa Toplum Merkezi Çocuk Komitesi’nden 15 yaşındaki Sidra Hami, çocukların yaşama ve gelişme hakkı ile eğitim hakkının önemi üzerine yaptığı konuşmasında, kız ve oğlan çocuklarının eşit eğitim hakkına sahip olması gerektiğini vurguladı. Sidra Hami, “Çocukların mutluluğu için ayrımcılığa dur denmesi gerekiyor. Özellikle eğitim konusunda çocuklar arasında çok büyük fırsat eşitsizlikleri yaşanıyor. Biz 4 kardeşiz ancak evimizde bir tane cep telefonu olduğundan sadece bir kişi online eğitim alabiliyor. Maalesef online eğitim için gerekli teknolojik araçlara sahip olamayan binlerce çocuk var” şeklinde konuştu. Sidra, özellikle etrafındaki kız arkadaşlarının ev içindeki görev ve sorumluluklarının da pandemiyle birlikte çok fazla arttığına ve bu nedenle eğitimlerine ara vermek zorunda kaldıklarına dikkat çekti.
Pandemide eğitim materyalleri düzenlenirken özel gereksinimli bireyler düşünülmüyor
Engelli Çocuk Hakları Ağı Çocuk Savunuculuk Grubu’ndan 15 yaşındaki Şevval Koç, “engelli” kavramının yerini “özel gereksinimli birey” kavramının aldığını belirterek, “Özel gereksinimli çocukların bazı düzenlemeler ile derslere ve hayata aktif katılımı kolaylaştırılabilir. Ancak hem yetişkinler hem de çocuklar özel gereksinimli bir bireyle aynı ortamda bulunduğunda onu ötekileştirmeyi tercih edebiliyor. Pandemi döneminde herkes gibi özel gereksinimli bireyler de süreçten olumsuz etkilendi. İhtiyaç duyulan kaynaklara, öğretmenlerin paylaştıkları içeriklere ve canlı derslerde anlatılanlara tam olarak erişemiyoruz. Eğitim kaynakları düzenlenirken maalesef özel gereksinimli bireylerin ihtiyaçları göz önünde bulundurulmuyor ve bu durum bizlerin gelişmesini durma noktasına getirdi” dedi.
Online seminer dizisi bugün düzenlenecek “Pandeminin Çocuklar Arasındaki Eşitsizliklere Etkisi: Türkiye ve İsveç Deneyimi” ile “Çocuklar Arasındaki Farklı Eşitsizliklerle Mücadele Etmek: Sahadan Deneyimler” başlıklı iki oturumla devam edecek.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Kadıköy’de çocuklar haklarını biliyor
Kadıköy Belediyesi’nin 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü kapsamında düzenlediği çevrimiçi atölyede, çocuklara sahip oldukları hakları oyunlar eşliğinde anlatıldı.
Kadıköy Belediyesi’nin, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü kapsamında her yıl düzenlediği farkındalık çalışmaları, bu yıl koronavirüs salgınının oluşturduğu riskleri önleme kapsamında çevrimiçi platforma taşındı.
Kadıköy Belediyesi Sosyal Hizmet Merkezleri Müdürlüğü ve Kültür Sosyal İşler Müdürlüğü’nün çocuk hakları odağında hazırladığı “Çocuğum Haklarım Var” atölyesi 8 – 10 ve 11 – 13 yaş arası çocukların katılımıyla gerçekleşti. Uzaktan erişimle Kadıköy Belediyesi Halis Kurtça Çocuk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen programa katılan çocuklara “Oyun”, “Eşitlik”, “Sağlık” ve “Eğitim” başlıkları altında sahip oldukları hakların neler olduğu anlatıldı. Müzik, dans, kısa film gösterimleri, oyunlar eşliğinde gerçekleşen atölyede çocuklar hem eğlendiler, hem de haklarını öğrendiler.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Rönesans’tan İzmirli depremzede çocuklar için “Duygu Paylaşım Evi”
Rönesans Holding grup şirketi, Rönesans Gayrimenkul Yatırım, İzmir’de yaşanan deprem sonrasında yaraların bir nebze olsun sarılması için Türk Psikologlar Derneği (TPD) ile bir iş birliği başlattı. Hilltown Karşıyaka ve İzmir Optimum AVM’lerde afetten etkilenen çocuklara kaygılarını gidermek ve psikolojik durumlarını iyileştirmek amacıyla uzman psikologlar tarafından terapi desteği veriliyor. Destek programı süresince, haftanın her günü, alanında uzman psikologlar tarafından çocuk ve ergen terapisine yönelik grup ve yüz yüze seanslar gerçekleştiriliyor.
Afet sonrası yapılan iyileştirme faaliyetlerinin en önemlilerinden biri de afetten doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen kişilere verilen psikolojik destek. Bu bilinçle hareket eden Rönesans Gayrimenkul Yatırım, İzmirli depremzede çocuklara yönelik bir psikolojik destek programı başlattı. Türk Psikologlar Derneği iş birliği ile başlatılan destek programı süresince, haftanın her günü 12:00 – 20:00 saatleri arasında uzman psikologlar tarafından grup ve yüz yüze terapiler gerçekleştiriliyor.
5 Kasım 2020 tarihinde başlayan terapiler, Hilltown Karşıyaka ve İzmir Optimum AVM açık oyun alanlarının yanına kurulan ve bu destek programı için özel tasarlanmış konteynerlerde yürütülüyor. Programla çocukların deprem travmalarını daha kolay atlatıp normal yaşamlarına uyum sağlayabilmeleri, ortaya çıkabilecek psikolojik hasarların belli ölçüde ortadan kaldırılması ve kaygıyla baş etme becerilerinin artırılması hedefleniyor.
TPD İzmir Şube Başkanı Klinik Psikolog Samet Baş “Duygu Paylaşım Evi” projesi ile ilgili şunları söyledi: “İzmir depremi sonrasında psikososyal destek çalışmaları çoğunlukla Bayraklı, Bornova ve Buca çevresinde yoğunlaştı. Oysaki İzmir’in geri kalanı da depremden oldukça etkilendi. Bu nedenle Karşıyaka’da yer alan Hilltown Karşıyaka ve Gaziemir’de bulunan Optimum AVM’lerde yapılacak psikososyal destek çalışmalarını da çok önemsiyoruz. Rönesans Gayrimenkul iş birliğiyle hayata geçirdiğimiz bu çalışma, önemli bir açığı dolduruyor. Çalışmalar kapsamında, deneyimli psikologlarımız “Duygu Paylaşım Evleri”nde çocuklar ve yetişkinlerle travma odaklı bireysel görüşmeler ve grup çalışmaları yürütüyor. Deprem sonrası çocuklarda görülebilecek duygusal ve davranışsal tepkilere yönelik ebeveynlere yönelik bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri sağlarken bir yandan da oyun ve hikayelerin gücünden yararlanarak çocukların yaşadıkları zorluklara destek olmaya çalışılıyor.”
Tüm Türkiye’nin İzmir için tek yürek olduğu bugünlerde, gerçek bir dayanışma örneği ile Rönesans Gayrimenkul Yatırım ve Türk Psikologlar Derneği ile hayata geçirilen “Duygu Paylaşım Evi” projesinde, Evidea, Toyzz Shop, Anayurt Yayınları da çocuklar için harekete geçerek bu projenin bir parçası oldu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Çocuklar ve Ergenlerde Ultraviyole Tehdidi!
Çocukluk ve ergenlik dönemindeki güneş yanıklarının, ileri ki yaşlarda gelişebilecek deri kanserleri açısından çok riskli olduğunu dile getiren Dermatoloji Uzmanı Burak Sezen, güneşten korunmanın yollarını anlattı.
Yaz aylarında maruz kalınan güneş ışınlarının deri kanserine kadar yol açabileceğini anlatan İzmir Özel Ata Sağlık Hastanesi’nde görevli Dermatoloji Uzmanı Burak Sezen, açık tenli kişilerde güneş yanığı olasılığının daha fazla olduğunu ve özellikle çocukluk çağında güneş yanıklarına çok dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Yalnızca açık ve güneşli havalarda değil, bulutlu ve kapalı günlerde de ultraviyole(UV) ışınlarının yüzde 80’inin dünya yüzeyine ulaştığına değinen Sezen, “Plajda şemsiye altında oturulurken bile kumdan yüzde 25 oranında yansıyan ışınlar, kolayca güneş yanığına neden olabilir;aynı şekilde kar örtüsü de yüzde 50-95 oranında ultraviyole yansımalarına yol açabileceğinden dikkatli olmak gerekmektedir” dedi.
Nasıl Korunmalı
Ultraviyole ışınlardan nasıl korunulacağı ile ilgili bilgi veren Sezen, şu ifadelere yer verdi: “Giyinmek halen en etkili ve en ucuz güneşten korunma yoludur..Sıkı dokumalılar, beyazlatılmamış pamuklular, ipekliler, likra gibi sentetik giysiler, koyu renkliler UV’yi daha az geçirirler. Solmuş veya ıslanmış giysilerin koruyucu özelliği daha düşüktür. Güneşten korunmada dikkat edeceğimiz en önemli basamak özellikle güneş ışıklarının en dik olduğu saatler olan 10:00-14:00 arasında güneşten kaçınmaktır. Dışarıda olduğumuz saatlerde de daima gölgede durmak tercih edilmelidir. UV’nin zararlı etkilerini azaltan antioksidanlar kullanılmalı. (Vitamin A, vitamin C, vitamin E, betakaroten, koenzim Q10, nikotinamid, yeşil çay, üzüm çekirdeği ekstresi, lipoik asit, melatonin, gingko biloba , limon ve lavanta yağı,vb..)”
Güneş Koruyucu Neye Göre Seçilir?
“Güneşten korunma hakkında bilgi sahibi olmak ve cildimize uygun güneşten koruyucuları kullanma alışkanlığı kazanmak önemlidir” diyen Sezen, güneş koruyucuların, güneşe karşı önemli bariyerler olduğunun da altını çizdi. Güneş koruyucu seçerken koruma faktörüne dikkat etmek gerektiğini ifade eden Sezen, “Güneş koruma faktörü (=SPF) 2-12 olan ürünler minimal, SPF 12-30 olan ürünler orta derecede, SPF 30’un üstündeki ürünler yüksek koruma sağlar. Ortalama güneş alan bölgelerde kış aylarında SPF 15 kullanımı yeterli olsa da, yaz aylarında bu değer yetersiz kalır. SPF 15’ in altında koruma kullanılmamalı, yaz ayları için en az 30 koruma faktörlü kremler kullanılmalıdır. Fakat bu değer sadece UVB korunması değerini göstermektedir. Bu nedenle güneşten koruyucu seçerken hem UVA hem de UVB’ye karşı koruma sağlayan geniş spektrumlu ürünler seçilmelidir” şeklinde konuştu.
Güneşten koruyucular nasıl kullanılmalıdır?
Güneşten koruyucuların, dışarı çıkmadan 30 dakika önce vücutta ultraviyole ışınlara maruz kalacak tüm bölgeye yeterli kalınlıkta, katman oluşturacak şekilde ovalamadan uygulanması gerektiğini anlatan Sezen, “Denizde, suda uzun süre kalınacağı dönemlerde suya dayanıklı formüller tercih edilmelidir. Güneşten koruyucular sürekli güneşte kalınacaksa 2-4 saatte bir; buna ek yüzme, aşırı aktivite ve kurulanma sonrası tekrar uygulanmalıdır. İdeal olarak kremler 2 mg/cm2 sürülmelidir. Bu miktar sadece yüz dikkate alındığında kabaca 1/3 çay kaşığı kadardır” ifadelerine yer verdi.
Bronzlaşma D Vitamini Üretimini Azaltır
Güneşten koruyucu kullanımının D vitamini sentezine engel olacağı düşüncesinin hastaların aklındaki en büyük yanlış olduğunu da hatırlatan Sezen, sadece yüz ve el sırtlarının güneşe günde 10-20 dakikalık maruziyetinin, düzenli güneş koruyucu kullanılsa dahi en yüksek D vitamin üretimini sağladığını belirtti. Sezen ayrıca, bronzlaşmanın da, D vitamini üretimini azalttığını dile getirdi ve Amerikan Dermatoloji Akademisi ve Deri Kanseri Vakfı’nın ‘Hiç bir şekilde sağlıklı bronzluk yoktur! uyarısını hatırlattı. Artan yaşla birlikte de deriden D vitamini sentezinin ileri derecede azaldığını anlatan Sezen, “D vitamini eksik olduğu takdirde, sentezi için kansere yol açabildiğinin kesin olarak bilinen güneş ışınları yerine, dışarıdan D vitamini desteği alınması daha uygundur” dedi.
Çocuklara dikkat!
Çocukluk çağında, bir ya da daha fazla su kabarcıklı güneş yanığının, deri kanseri geliştirme olasılığını iki kattan fazla arttırdığının bilindiğini söyleyen Sezen, “Kişiler tüm yaşamları boyunca alacakları toplam UV’nin yüzde 50’sine yaşamlarının ilk 20 yılında maruz kalmaktadır. Bu nedenle özellikle çocukların güneşten korunması, ileri yaşlarda gelişebilecek deri kanserlerinin önlenmesi açısından çok önemlidir” şeklinde konuştu.
Bayram Harçlıkları Otizmli Çocuklar İçin Eğitime Dönüşüyor
Bu bayram harçlıklarınız otizmli çocuklar için özel eğitime dönüşüyor; bir gün değil, bir ömür yüzleri gülüyor. Tohum Otizm Vakfı tarafından 4129Grey desteğiyle hayata geçirilen #EnDeğerliHarçlık kampanyasına destek olmak için TOHUM yazıp 5290’a yollayın, otizmli çocuklar için bayramı, hayat boyu yüzlerinde taşıyacakları bir gülümsemeye dönüştürün.
Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen gelişimsel bir farklılık olan otizmin nedeni günümüzde hala bilinmemekle beraber bilinen tek çaresi, erken tanı ile yoğun, sürekli, özel eğitimdir! Eğitim her çocuğun anayasal hakkıdır ama otizmli çocuklar için eğitim haktan da öte tek çaredir. Tohum Otizm Vakfı tarafından 4129Grey desteğiyle hayata geçirilen #EnDeğerliHarçlık kampanyası, bayram harçlıklarını otizmli çocukların tek tedavileri olan özel eğitime dönüştürecek. Kurban Bayramında Tohum Otizm Vakfı’nda okuyan otizmli çocuklar için bağışlanan harçlıklar ile otizmli çocukların bir gün değil, bir ömür yüzleri gülecek. TOHUM yazıp 5290’a SMS atarak 10 TL harçlık bağışlayabilir, bu bayramı otizmli çocukların bayramı yapabilirsiniz.
Otizmin bilinen tek çaresi, erken tanı ile yoğun, sürekli, özel eğitim!
Otizmin başlıca belirtileri arasında; başkalarıyla göz teması kurmamak, ismi söylendiğinde bakmamak, konuşmada gerilik, parmağıyla ile istediği şeyi gösterememek, akranlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermemek, sallanmak, çırpınmak, parmak ucunda yürümek, dönen nesnelere karşı aşırı ilgi ve takıntılı davranışlar sayılabiliyor. Ailelerin çocuklarında aynı yaştaki diğer akranlarından farklı davranışlar ve belirtiler gözlemleniyorsa vakit kaybetmeden otizm konusunda uzman bir çocuk ergen psikiyatristine başvurmaları gerekiyor. Otizmin günümüzde bilinen tek çaresi, tek ilacı erken tanı ve sürekli, yoğun, özel eğitimdir. Bilimsel araştırmalar, erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtilerinin kontrol altına alınabildiğini, gelişim sağlanabildiğini, hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmadığını gösteriyor.
Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer, vakfın kuruluş amacının da erken tanı ve eğitimle otizmli çocukları topluma, eğitim hayatına, sosyal hayata kazandırmak ve bağımsız bireyler haline getirebilmek olduğunu söylüyor. Betül Selcen Özer “Bayram harçlığı almış bir çocuğun yüzündeki gülümsemeyi bir düşünün. Biz de vakfımızda okuyan otizmli çocukların eğitim burs fonuna destek için bayram harçlıklarınıza talibiz.İçinden geçtiğimiz bu zor dönemde üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirirken, dayanışma ve beraberliğin her zamankinden çok daha önemli olduğunu biliyor ve herkesi #EnDeğerliHarçlık kampanyasını desteklemeye davet ediyoruz.Haydi, siz de TOHUM yazıp 5290’a SMS atarak 10 TL bağışlayın… Bu bayramı, otizmli çocukların bayramı yapalım…” dedi.
Tohum Otizm Vakfı Hakkında:
Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı, “Otizm Spektrum Bozukluğu” olan çocukların erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılmasına öncülük edilmesi ve bunun yurt çapında yaygınlaştırılması amacıyla, kar amacı gütmeyen ve kamu yararını gözeten bir sağlık ve eğitim vakfı olarak 15 Nisan 2003 tarihinden bu yana çalışmalarını yürütmektedir.