Covid-19 tanısı aldığı 19 Kasım 2020 tarihinden itibaren tedavisi süren Teknik Direktör Yılmaz Vural, oksijen ihtiyacının artması üzerine, bugün, (27.11.2020), Acıbadem Altunizade Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesine alındı. Yılmaz Vural’ın tedavisi ventilatör (solunum cihazı) altında devam ediyor.
Acıbadem Altunizade Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, Teknik Direktör Yılmaz Vural’ın sağlık durumuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“19 Kasım’da Covid-19 tanısı alarak tedavisine başlanan Yılmaz Vural, ayaktan takip edilmekteyken nefes darlığı gelişmesi nedeniyle, 24 Kasım’da hastanemize yatırılmıştır. Hastanın oksijen ihtiyacının artması üzerine, bugün (27 Kasım) öğle saatlerinde yoğun bakım ünitesine alınarak ventilatör altında takibi devam etmektedir. Hastanın durumu ciddiyetini korumakta olup gelişmeler ailenin izniyle paylaşılacaktır.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: tedavisi;
Hemoroidin ağrısız ve hızlı tedavisi mümkün
Hemoroid hastalığının lazerle tedavisini anlatan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İsmail Özsan, “Yaklaşık 10 dakikalık ağrısız bir işlemin sonunda hastalarımız aynı gün içinde taburcu oluyor ve kısa sürede hemoroid problemleri ortadan kalkıyor” dedi.
Hemoroid hem erkeklerde hem de kadınlarda yaygın karşılaşılan bir hastalık. Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İsmail Özsan, hastaların yaşam konforunu bozanhemoroid hastalığı ve bu hastalığın pratik tedavisi hakkında ilgili bilgi verdi.
Halk arasında basur olarak da isimlendirilen hemoroid hastalığının, anal bölgenin sonunda yer alan genişlemiş damarların sarkmasıyla oluştuğunu belirten Op. Dr. İsmail Özsan,“Bacaklarda oluşan ve varis olarak bilinen damar genişlemesinin makat bölgesinde görülen halidir. Hemoroid hastalığı, iç ve dış hemoroid olarak ikiye ayırılır. Makat bölgesinde yanma, ağrı, kaşıntı, akıntı gibi hislerle ve ele gelen memeler şeklinde kendini gösterir” dedi.
Hemoroid hastalığının bilindiği gibi sadece 50 yaş üstünde değil genç yetişkinlerde de sık görüldüğünü aktaran Dr. Özsan,“Hemoroid aslında, sosyal olarak topluma katkısı olan üretim çağındaki bireylerin karşılaştığı bir hastalıktır. Ayakta çok sık durmak, çok oturmak, kronik kabızlık gibi nedenlerle hemoroid hastalıkları oluşabilmektedir” dedi.
10 DAKİKALIK İŞLEM
Özellikle genç hasta grubunda son yıllarda eski yöntemler yerine hastanın günlük hayata hemen dönebileceği, ağrısız ve hızlı çözümlerin gündeme geldiğinden bahseden Op. Dr. İsmail Özsan lazerle hemoroid tedavisi hakkında şunları söyledi:
“Müdahale etmemiz gereken hasta grubu genç yaş olduğu için, artık eskisi gibi ağrılı,iyileşme süreci daha geç olan ameliyatlı tedavi yöntemlerinden uzak durmaya başladık. Bu dönemde en sık uyguladığımız ameliyat yöntemlerinden bir tanesi lazer kullanılarak yapılan işlemlerdir. Aslında lazer bir hemoroidektomi tekniği değildir. Buradaki damarların özel lazer propları ile yapıştırılarak yukarı doğru çekilmesinin sağlanmasını içeren ve hastaya ağrı vermeden yapılan bir işlemdir. İşlem yaklaşık 5 ila10 dakika sürmektedir. Bağırsak temizliği yapılmasına gerek olmaz. Anestezi gerekmemekte, aynı gün taburcu olan hastamız günlük hayatına hemen dönebilmektedir. Lazerle hemoroid uygulaması sonrasında şişen ve genişleyen damarlar kısa süre içinde küçülerek hastanın şikayetleri ortadan kalkmaktadır.”
HEMOROİD ÖNLENEBİLİR Mİ?
Op. Dr. İsmail Özsan hastaların hemoroid problemleri yaşamaması için yaşam alışkanlıklarında bazı değişiklikler yapabileceğini de belirterek şu önerilerde bulundu:
“Kabızlık hemoroide neden olan unsurlardan bir tanesi. Bu nedenle sindirim sisteminin düzgün çalışmasına yardımcı olmak adına lifli gıdalar tüketilmelidir. Kabızlığın bir nedeni de yeterli su içilmemesidir; bunun için de günlük su tüketimine dikkat edilmelidir. Hareketsiz yaşam birçok hastalığa neden olduğu gibi hemoroid sorunlarına da yol açar. Her gün 30-45 dakikalık düzenli yürüyüş yapılmasını herkese önermekteyiz. Uzun süreler tuvaleti tutmak veya çok uzun süre tuvalette oturur pozisyonunda beklemek de yine hemoroid açısından sakıncalı olabilmektedir.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Prof. Dr. Özbaran, “Disleksinin tedavisi; kaliteli ve yoğun özel eğitimdir”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nazlı Burcu Özbaran, “5-11 Ekim Dünya Disleksi Haftası” kapsamında, halk arasında disleksi olarak bilinen özel öğrenme güçlüğünün nedenleri, teşhisi ve ailelerin dislektik çocuğa yaklaşımı gibi hastalığa dair önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Özbaran, disleksi tanısı konduktan sonra tedavisinin kaliteli ve yoğun özel eğitim olduğunu söyledi.
Disleksinin belirtilerinden ve tanısından bahseden Prof. Dr. Özbaran, “Özel öğrenme güçlüğü, dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme, matematik becerilerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle giden heterojen bir bozukluktur. Özel öğrenme güçlüğü olan çocuk ve gençler, zekâ düzeylerinin normal olmasına rağmen, öğrenmede ve okumada kronolojik yaşa göre beklenenden daha fazla güçlük, aşırı çabayla ya da yavaş sözcük okuma, okuduğunu anlamada güçlük yaşayabilirler” dedi.
“Kaliteli okul öncesi eğitim disleksi için koruyucu olabilir”
Özel öğrenme güçlüğünün, kliniği okuma zorlukları ile giden alt belirti kümesine “disleksi” dendiğini ifade eden Prof. Dr. Özbaran, “Genelde halk arasında disleksi özel öğrenme güçlüğünü ifade etmek için kullanılır ancak özel öğrenme güçlüğü üst başlığı altında disleksi yanı sıra; yazı biçim bozuklukları, bitişik yazma, sayfa ve paragraf düzenini sağlayamama, dilbilgisi ya da noktalama yanlışları gibi yazılı anlatım sorunları belirtileriyle giden ‘disgrafi’ ve sayısal (matematik) bozukluğu dediğimiz, çocukların sayı algısı, sayı gerçekleri ya da hesaplama güçlükleri yaşadığı, sayıları, bunların büyüklüğünü ve ilişkilerini anlamasının zor olduğu ‘diskalkuli’ de bulunmaktadır” diye konuştu.
Disleksinin nedenlerinin arasında en çok genetik etmenlerin ön plana çıktığının altını çizen Prof. Dr. Özbaran, “Disleksi nedenleri arasında en çok kalıtımsal, genetik etmenler ön plana çıkmaktadır. Erken doğum, doğumsal komplikasyonlar çevresel faktörler olarak sayılabilir. Yine İngilizce gibi saydam olmayan dillerde, yatkınlığı olan çocukların daha çok klinik belirti ortaya çıkarttığı da bilinmektedir. Kaliteli okul öncesi eğitimin disleksi yatkınlığı olan çocuklarda belirtilerin ortaya çıkmasında koruyucu ve önleyici olabileceği de bilinmektedir” dedi.
“Ebeveyn eğitimi hastalıkta önemli”
Anne, baba veya eğitmenlerin disleksi hastalarına yaklaşımı konusunda da açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Özbaran, “Anne babaya psikoeğitim vermek tedavinin başlangıcıdır. İyi bir özel eğitim programı oluşturmak, okul ortamının çocuğa destek verecek şekilde düzenlenmesi, okul içi bireysel eğitim programlarının özel eğitime paralel yürütülmesi önemlidir. Bir çocuk ve ergen psikiyatristinin takibinde olmak, olası çıkabilecek ek psikiyatrik ve psikososyal sorunları öngörüp çocuğu disleksisi nedeniyle travmatize olmayacağı ortamı sağlamak, eşlik eden psikiyatrik hastalıkların tedavisini düzenlemek ve bu şekilde çocuğun ve gencin ruh sağlığını korumak tedavinin temelidir” dedi.
“Dislekside en birincil tedavi: korumak”
Disleksi teşhisinde ve tanısında her zaman bir çocuk ve ergen psikiyatristinin muayenesi ve değerlendirmesinin esas olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özbaran, “Tanı için her zaman bir çocuk ve ergen psikiyatristinin muayenesi ve değerlendirmesi esastır. Detaylı gelişim, aile öyküsü ve anamnez alınması, çevresel ve genetik etmenlerin gözden geçirilmesi, ek psikiyatrik ve tıbbi bir hastalığının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Psikiyatrist gerek görürse tanı için yardımcı ölçek, test ve tıbbi inceleme isteyebilir” dedi. Dislekside en birincil tedavinin korumak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özbaran, “En birincil tedavi korumaktır. Erken yaşta ses farkındalığının oluşturulması, iyi bir okul öncesi eğitimi koruyucu olabilir. Disleksi tanısı konduktan sonra tedavisi; kaliteli ve yoğun özel eğitimdir. Eşlik eden psikiyatrik hastalıkların gözden kaçırılmaması ve psikiyatrik tedavisi, disleksi için alınacak özel eğitimden faydalanma oranını artıracaktır. Disleksiye çok yüksek oranlarda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) da eşlik ettiği bilinmektedir. Özel öğrenme güçlüğüne sıklıkla eşlik eden DEHB, depresyon, kaygı bozuklukları, otizm spektrum bozukluğu gibi hastalıkların tedavisi önemlidir” diye konuştu.
“EÜ olarak sosyal biliş ve beceri eğitimleri düzenleyeceğiz”
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Anabilim Dalında yürütücülüğünü üstlendiği “Özel Öğrenme Bozukluğu Olgularında Sosyal Biliş ve Dismorfolojik Özellikler” başlıklı uzmanlık tezinin yayın aşamasında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özbaran, “Bu çalışmada özel öğrenme güçlüğü olan çocukların hem tıbbi hem de sosyal biliş alanındaki defisitlerini detaylı inceledik. Önceden beri olan klinik gözlemlerimizi bir araştırmada çalışmak çok ufuk açıcı oldu. Sosyal beceri konusunda gereksinimleri olduğunu klinik olarak gördüğümüz bu grup çocukların, yaşıtlarına göre bazı zihin kuramı testlerinde daha geride olduğunu tespit ettik. Bu açıdan da Anabilim Dalı olarak sosyal biliş ve beceri eğitimleri düzenlemeyi planlamaktayız” diye konuştu.
Ayrıca bölümde özel öğrenme güçlüğü tanısı olan çocuk ve gençlerin özel alt birim polikliniklerinde çok yakından hem tıbbi hem psikososyal olarak takip edildiğini belirten Prof. Dr. Özbaran, “Yine erken tanılama polikliniğimizde de risk faktörü olan çocuklar, erken dönemde tespit edilip koruyucu ruh sağlığı olarak gerekli önlemler alınarak aile ve okul ile birlikte çalışılmaktadır” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)