Bugüne kadar yazmış olduğu sosyal içerikli şiirlerin yanı sıra mesaj dolu türküleriyle tanınırlık elde eden şair ve halk ozanı Abdurrahman Delen, Covid-19 nedeniyle yatmakta olduğu hastanenin yoğun bakım servisinden çok anlamlı mesajlar paylaştı. Mesafe, Maske ve hijyen kuralının çok önemli olduğuna değinen; Abdurrahman Delen paylaşmış olduğu videoda ise; herkesin çok dikkatli olmasının gerektiğini ve nolursa olsun maskesiz dolaşarak insanlara sebep olunmamasının gerekli olduğunu dile getirdi.
Şair ve Halk Ozanı Abdurrahman Delen, Covid-19 tedavisinin yoğun bakımda devam ettiğini ve sağlık bakanlığından, sağlık personellerine ve doktorlara kadar herkesin koronavirüse karşı adeta seferber olduğunu dile getirirken çok büyük bir mücadele verildiğine de değindi. Toplum olarak artık herkesin elini taşın altına koymasının gerekli olduğun da değinen Abdurrahman Delen açıklanan kurallara uyulmasının gerekli olduğunu yineledi. Ünlü şair ve Halk Ozanı Abdurrahman Delen’in Covid-19 tedavisi yoğun bakımda devam ediyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: yoğun
Yoğun bakım servisinden çıktı!
Türkiye’nin eski başbakanlarından Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller’in tedavisi devam ediyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Başhekimi Dr. Cengiz Bavbek, Özer Uçuran Çiller’in sağlık durumuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“20 Kasım 2020 tarihinde iki omurga kırığı nedeniyle hastanemize başvuran Özer Uçuran Çiller’in omurga kırıklarına Omurga Sağlığı Merkezi ekibimiz tarafından ameliyat ile çimentolama işlemi yapıldı. Ameliyat sonrası gelişen akciğer enfeksiyonu nedeniyle yoğun bakım servisinde tedavisine devam edilen hastamız, enfeksiyonu kontrol altına alındıktan sonra hasta katına çıkartıldı. Göğüs solunum terapisinin yanı sıra ortopedik rehabilitasyon süreci devam eden hastamızın genel durumu iyidir. Kısa bir süre daha devamı beklenen rehabilitasyon sonrasında taburcu etmeyi planlıyoruz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
4. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi katılımcılardan yoğun ilgi gördü
KADEM ile T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın birlikte düzenlediği ve ‘Dijital Çağda İnsan Kalmak’ temasıyla online olarak düzenlenen 4. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi sona erdi. Ana sponsorluğunu Ziraat Katılım, iletişim sponsorluğunu ise Turkcell’in yaptığı ve 30’un üzerinde konuşmacının katıldığı zirve yoğun ilgi gördü. Zirvenin son gününde ise dijital çağın bilgiye ve finans sektörüne etkileri üzerinde duruldu.
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM)’in T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile birlikte düzenlediği 4’üncü Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi, ‘Dijital Çağda İnsan Kalmak’ temasıyla online olarak yapıldı.
Üç gün süren, yurt içi ve yurt dışından 30’un üzerinde konuşmacının yer aldığı zirve katılımcılardan yoğun ilgi gördü.
Ana sponsorluğunu Ziraat Katılım, iletişim sponsorluğunu ise Turkcell’in yaptığı ve dijitalin hayata etkilerinin paylaşıldığı zirvenin son gününde ise dijital çağın bilgiye ve finans sektörüne etkileri konuşuldu.
GELECEK SENARYOLARI
Zirvenin son günündeki ilk konuşmacı olan ve siber çağda varoluşun sürekliliği sorunundan bahseden İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi, yazar Prof. Dr. Ayhan Bıçak eşitsizlik, işsizlik, iklim değişikliği gibi çağımızın problemlerini anlatarak konuşmasına başladı. Dünya genelinde DNA ve insanımsılarla ilgili araştırmaların yapıldığını söyleyen Bıçak, 2050’lerde dünyada neler olabileceğiyle ilgili üç kurguyu şöyle ifade etti:
“Küresel güçler kendi aralarında anlaşarak dünya devleti şeklinde teşkilatlanabilirler. İnsanımsıları birinci sınıf vatandaş olarak konumlayabilirler. Bir başka senaryo iklim değişikliği beklendiği gibi güçlü olursa dünya kıtlık nedeniyle sarsılıp, küresel düzen bozulur. Böyle bir durumda nüfus, yüzbinlere inecektir. Üçüncü senaryo ise bir dünya devleti kurulması. Hiçbir ülke tek başına insanlık ve toplumların sorununu diğer ülkelerden bağımsız şekilde çözemiyor.
Devletler BM çerçevesinde barış anlaşması yapabilirler. Ama bu zayıf bir ihtimal. Ahlaklılık bu noktada önemli. İnsanlığın birbirine denkliğini ancak bu şekilde kabul edebiliriz.” Dedi.
VERİNİN DOĞRULUĞU
Dublin Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ray Walshe ise bilginin dijitalleştiği bir dünyada hakikate ulaşmak için hangi yollara başvurulması gerektiğini anlattı.
Önümüzdeki neslin robotik ve yapay zekayla iç içe olacağını söyleyen Walshe, verinin hızla büyüdüğünü, bunun kontrollü ortamda yapılmasının öneminin altını çizdi. Walshe şöyle konuştu:
“5G, nesnelerin interneti, yapay zeka konuşuluyor. Akıllı bir toplum karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla yapay zeka ile sahip olduğumuz bağlı olma durumuyla akıllı bir toplum oluşturabiliyoruz. Veri en önemli kaynak ve verinin kaliteli yönetilmesi de önemli. Ben bu noktada verinin doğruluğu konusunda standartların oluşturulmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.”
FİNTECH EKOSİSTEMİNİN GELECEĞİ
‘Dijital ödeme sistemleri ve fintech ekosistemi’ panelinin konuşmacılarından biri olan Ziraat Katılım Bankası Bilgi Teknolojileri ve Operasyon Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Said Gül, Ziraat Katılım olarak açık kaynaklı yazılımları ve teknolojileri nasıl kullandıklarını anlattı.
Fintechlerle ortaklık yaparak siber güvenlikten kimlik yönetimine kadar pek çok konuda çalışmalar yürüttüklerini dile getiren Gül, fintehcleri desteklemeyi sürdüreceklerinin de altını çizdi.
Türkiye’de dijital ödeme sistemleri alanında yaşanan gelişmelerden bahseden Türkiye Ödeme ve Elektronik Para Kuruluşları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Eliaçık ise finansal teknolojilerin kompleksleştiğine vurgu yaptı.
TEKNOLOJİ VE KADIN
Panelin hemen ardından ‘Kadın ve dijital dünya’ konulu bir konuşma yapan T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürü Gülser Ustaoğlu, kadınların kodlama, yazılım gibi alanlardaki mesleki eğitim ve becerilerinin geliştirilmesi, kadınların e-ticaret alanında güçlenmesini sağlayacak eğitim ve seminerler yapılması gibi hedeflerin 11. Kalkınma Planı’nda yer aldığını ifade etti. Bu konuda yapılan çalışmalardan örnekler veren Ustaoğlu, kadınların internet kullanımının erkekler seviyesinde olmasa da giderek arttığından bahsetti.
Kadın girişimciliğinin ekonomik büyümenin önemli bir bileşeni olacağının altını çizen Ustaoğlu, kadın girişimlerinin oranının daha da arttırılması konusunda önemli çalışmalar yapıldığını da aktardı.
Kadın lider sayısının artırılması için cam tavanların önüne geçecek çözümler oluşturulmasının şart olduğuna vurgu yapan Ustaoğlu, özellikle teknoloji alanında yeni kadın liderlerin oluşması için çalışmalar yapılması gerektiğini de belirtti.
MEDYA VE DİNDARLIK
Türkiye’de medya ve dindarlık konusunda konuşan Necmettin Erbakan Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Akgül ise din ve medya arasında vazgeçilmez tartışmalara medya dindarlığının da eklendiğini aktardı.
“Dini meseleler ve konular raflarda sergilenen ürünler gibi bireyin önünde. Hiçbir değerler skalası olmaksızın sosyal medyadan istediği düşünceyi satın alıyor, doğru olsun olmasın fikrini aktarıyor” diyen Akgül, bunun dijital dünyada dinlerin hakikat iddiasının izafileşmesini de beraberinde getirdiğinin altını çizdi.
Akgül, otorite olmadan dinin aslını muhafaza etmenin mümkün olmadığına da vurgu yaptı.
BİLGİ VE MANİPÜLASON
Zirvedeki Bilgi ve Manipülasyon panelinde söz alan İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Dr. İsmail Çağlar, yabancı devletler, medya kuruluşları ve Türkiye ile ilgili dezenformasyon politikalarını anlattı.
Aynı panelde konuşan Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Dr. Ali Taha Koç devletlerin dijital dünyaya yaklaşımını aktardı. Farklı kurumlarda ayrı ayrı sürdürülen e-devlet ve siber güvenlik çalışmalarının 2018’de tek çatı altında toplandığını dile getiren Koç, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi’nin dijital dönüşümün yol haritalarından da sorumlu olduğundan bahsetti. Veri konusunu önemine vurgu yapan Koç, ‘Veriniz kömür olsa bile doğru sınıflandırılarak işlendiğinde elmasa dönüştürülebilir” dedi ve amaçlarının kamunun verilerini elmasa çevirmek olduğunun altını çizdi. Yapay zekanın geleceğin manipülasyon aracı olduğunu sözlerine ekleyen Koç, verinin tekelleştirilmesi konusunun önemine de vurgu yaptı.
Panelde ‘Misenformasyonda söylem analizi: İslam karşıtlığı’ başlıklı bir konuşma yapan SETA Brüksel araştırmacılarından Zeliha Eliaçık, İslamofobinin arkasında irrasyonel bir hikaye olduğunu söyledi.
Farkındalığı yüksek, bilinçli nesillere ihtiyaç olduğunu ve bunu öncelikle kadınların benimsemesi gerektiğini ifade eden İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nilüfer Pembecioğlu, kadınların sürekli gelişmesi gerektiğini ifade etti. Dijitalleşmenin değerlerimizden, hatıralarımızdan, geleneklerimizden vazgeçmek olmadığını belirten Pembecioğlu, ancak dijital dünyada doğru bilgiye ulaşmanın zor olduğunu ve bunun için herkesin dijital okur yazarlık eğitimi almasının şart olduğunun altını çizdi.
ERKEKLER İŞ VE EĞİTİMDEN GERİ ÇEKİLİYOR
Zirvenin son konuşmasını ise Psikiyatr-Yazar Prof. Dr. Erol Göka yaptı. Tekno-Dijital dünyada gençler ile yüzleşmek başlıklı bir konuşma yapan Göka, küresel salgınla birlikte yetişkinlerin de dijitalin yerlileri haline geldiğine vurgu yaptı. Küresel salgın öncesi yaptığı gençlerle ilgili tespitlerini paylaşan Göka, şu bilgileri verdi:
“App Kuşağı, helikopter ebeveyne sahip. Hayattan ve somut insan ilişkilerinden öğrenmekten uzaklaşıyorlar. Anketlerde bencil ve mutlu görünmelerine rağmen ürkek ve çekingenler. Başka kültürü öğrenmek istiyorlar ve marka tutkunular. Tarih boyunca göremeyeceğimiz bir erkek nesli geliyor. Erkek işlerini teknoloji üstlendi. Artık erkekler de çalışmak istemiyor, dahası erkek öğrencilerin okul başarıları da giderek düşüyor. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre genç erkeklerin babasından daha az eğitim aldığı görülüyor.”
Başkasına bağımlı olmayı bir toplumsal başarısızlık değil, bir başarı olarak gören erkek kitlesinin olduğunu ifade eden Göka, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve obezitenin yeni nesil erkeklerin en büyük sorunları olduğunu söyledi.
“Dijital Çağda İnsan Kalmak” temalı 4. Kadın ve Adalet Zirvesi, Şirin Pancaroğlu & Bora Uymaz Topluluğu’nun verdiği kapanış konseriyle son buldu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Yılmaz Vural’ın tedavisi yoğun bakımda devam ediyor
Covid-19 tanısı aldığı 19 Kasım 2020 tarihinden itibaren tedavisi süren Teknik Direktör Yılmaz Vural, oksijen ihtiyacının artması üzerine, bugün, (27.11.2020), Acıbadem Altunizade Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesine alındı. Yılmaz Vural’ın tedavisi ventilatör (solunum cihazı) altında devam ediyor.
Acıbadem Altunizade Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, Teknik Direktör Yılmaz Vural’ın sağlık durumuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“19 Kasım’da Covid-19 tanısı alarak tedavisine başlanan Yılmaz Vural, ayaktan takip edilmekteyken nefes darlığı gelişmesi nedeniyle, 24 Kasım’da hastanemize yatırılmıştır. Hastanın oksijen ihtiyacının artması üzerine, bugün (27 Kasım) öğle saatlerinde yoğun bakım ünitesine alınarak ventilatör altında takibi devam etmektedir. Hastanın durumu ciddiyetini korumakta olup gelişmeler ailenin izniyle paylaşılacaktır.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Aris’e yoğun ilgi
Dünyaca ünlü Romanyalı şarkıcı Aris, yeni çıkardığı Lies adlı şarkısıyla büyük ilgi görmeye devam ediyor.
Süperkulüpmagazin’den Tarık SAYIN’ a konuşan güzel şarkıcı pandemi sonrası Türkiye’ye gelerek ünlü menajer Ümit Demir’le birçok proje yapacaklarınıda ekledi, Türkiye de ki fanları için yeni yıl mesajıda gönderen güzel şarkıcı sağlıklı yıllar diledi
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Prof. Dr. Özbaran, “Disleksinin tedavisi; kaliteli ve yoğun özel eğitimdir”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nazlı Burcu Özbaran, “5-11 Ekim Dünya Disleksi Haftası” kapsamında, halk arasında disleksi olarak bilinen özel öğrenme güçlüğünün nedenleri, teşhisi ve ailelerin dislektik çocuğa yaklaşımı gibi hastalığa dair önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Özbaran, disleksi tanısı konduktan sonra tedavisinin kaliteli ve yoğun özel eğitim olduğunu söyledi.
Disleksinin belirtilerinden ve tanısından bahseden Prof. Dr. Özbaran, “Özel öğrenme güçlüğü, dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme, matematik becerilerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle giden heterojen bir bozukluktur. Özel öğrenme güçlüğü olan çocuk ve gençler, zekâ düzeylerinin normal olmasına rağmen, öğrenmede ve okumada kronolojik yaşa göre beklenenden daha fazla güçlük, aşırı çabayla ya da yavaş sözcük okuma, okuduğunu anlamada güçlük yaşayabilirler” dedi.
“Kaliteli okul öncesi eğitim disleksi için koruyucu olabilir”
Özel öğrenme güçlüğünün, kliniği okuma zorlukları ile giden alt belirti kümesine “disleksi” dendiğini ifade eden Prof. Dr. Özbaran, “Genelde halk arasında disleksi özel öğrenme güçlüğünü ifade etmek için kullanılır ancak özel öğrenme güçlüğü üst başlığı altında disleksi yanı sıra; yazı biçim bozuklukları, bitişik yazma, sayfa ve paragraf düzenini sağlayamama, dilbilgisi ya da noktalama yanlışları gibi yazılı anlatım sorunları belirtileriyle giden ‘disgrafi’ ve sayısal (matematik) bozukluğu dediğimiz, çocukların sayı algısı, sayı gerçekleri ya da hesaplama güçlükleri yaşadığı, sayıları, bunların büyüklüğünü ve ilişkilerini anlamasının zor olduğu ‘diskalkuli’ de bulunmaktadır” diye konuştu.
Disleksinin nedenlerinin arasında en çok genetik etmenlerin ön plana çıktığının altını çizen Prof. Dr. Özbaran, “Disleksi nedenleri arasında en çok kalıtımsal, genetik etmenler ön plana çıkmaktadır. Erken doğum, doğumsal komplikasyonlar çevresel faktörler olarak sayılabilir. Yine İngilizce gibi saydam olmayan dillerde, yatkınlığı olan çocukların daha çok klinik belirti ortaya çıkarttığı da bilinmektedir. Kaliteli okul öncesi eğitimin disleksi yatkınlığı olan çocuklarda belirtilerin ortaya çıkmasında koruyucu ve önleyici olabileceği de bilinmektedir” dedi.
“Ebeveyn eğitimi hastalıkta önemli”
Anne, baba veya eğitmenlerin disleksi hastalarına yaklaşımı konusunda da açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Özbaran, “Anne babaya psikoeğitim vermek tedavinin başlangıcıdır. İyi bir özel eğitim programı oluşturmak, okul ortamının çocuğa destek verecek şekilde düzenlenmesi, okul içi bireysel eğitim programlarının özel eğitime paralel yürütülmesi önemlidir. Bir çocuk ve ergen psikiyatristinin takibinde olmak, olası çıkabilecek ek psikiyatrik ve psikososyal sorunları öngörüp çocuğu disleksisi nedeniyle travmatize olmayacağı ortamı sağlamak, eşlik eden psikiyatrik hastalıkların tedavisini düzenlemek ve bu şekilde çocuğun ve gencin ruh sağlığını korumak tedavinin temelidir” dedi.
“Dislekside en birincil tedavi: korumak”
Disleksi teşhisinde ve tanısında her zaman bir çocuk ve ergen psikiyatristinin muayenesi ve değerlendirmesinin esas olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özbaran, “Tanı için her zaman bir çocuk ve ergen psikiyatristinin muayenesi ve değerlendirmesi esastır. Detaylı gelişim, aile öyküsü ve anamnez alınması, çevresel ve genetik etmenlerin gözden geçirilmesi, ek psikiyatrik ve tıbbi bir hastalığının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Psikiyatrist gerek görürse tanı için yardımcı ölçek, test ve tıbbi inceleme isteyebilir” dedi. Dislekside en birincil tedavinin korumak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özbaran, “En birincil tedavi korumaktır. Erken yaşta ses farkındalığının oluşturulması, iyi bir okul öncesi eğitimi koruyucu olabilir. Disleksi tanısı konduktan sonra tedavisi; kaliteli ve yoğun özel eğitimdir. Eşlik eden psikiyatrik hastalıkların gözden kaçırılmaması ve psikiyatrik tedavisi, disleksi için alınacak özel eğitimden faydalanma oranını artıracaktır. Disleksiye çok yüksek oranlarda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) da eşlik ettiği bilinmektedir. Özel öğrenme güçlüğüne sıklıkla eşlik eden DEHB, depresyon, kaygı bozuklukları, otizm spektrum bozukluğu gibi hastalıkların tedavisi önemlidir” diye konuştu.
“EÜ olarak sosyal biliş ve beceri eğitimleri düzenleyeceğiz”
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Anabilim Dalında yürütücülüğünü üstlendiği “Özel Öğrenme Bozukluğu Olgularında Sosyal Biliş ve Dismorfolojik Özellikler” başlıklı uzmanlık tezinin yayın aşamasında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özbaran, “Bu çalışmada özel öğrenme güçlüğü olan çocukların hem tıbbi hem de sosyal biliş alanındaki defisitlerini detaylı inceledik. Önceden beri olan klinik gözlemlerimizi bir araştırmada çalışmak çok ufuk açıcı oldu. Sosyal beceri konusunda gereksinimleri olduğunu klinik olarak gördüğümüz bu grup çocukların, yaşıtlarına göre bazı zihin kuramı testlerinde daha geride olduğunu tespit ettik. Bu açıdan da Anabilim Dalı olarak sosyal biliş ve beceri eğitimleri düzenlemeyi planlamaktayız” diye konuştu.
Ayrıca bölümde özel öğrenme güçlüğü tanısı olan çocuk ve gençlerin özel alt birim polikliniklerinde çok yakından hem tıbbi hem psikososyal olarak takip edildiğini belirten Prof. Dr. Özbaran, “Yine erken tanılama polikliniğimizde de risk faktörü olan çocuklar, erken dönemde tespit edilip koruyucu ruh sağlığı olarak gerekli önlemler alınarak aile ve okul ile birlikte çalışılmaktadır” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
‘Rakamlar gerçek değil, insanlar yoğun bakım sırası bekliyor’
DEVA Partisi Sağlık Politikaları Başkanı Medeni Yılmaz, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kovid-19 verilerine ve sürecin yönetimindeki yanlışlara ilişkin açıklamalarda bulundu. ”Anadolu’dan birçok yerden aldığımız bilgiler Sağlık Bakanlığı’nın verdiği oranları doğrulamıyor” diyen Yılmaz, birçok kovid-19 hastasının yoğun bakım sırası beklediğini vurguladı. Yılmaz, DEVA Partisi’nin iktidardan ve Sağlık Bakanlığı’ndan cevaplarını beklediği soruları da kamuoyuyla paylaştı.
DEVA Partisi Sağlık Politikaları Başkanı Medeni Yılmaz’ın Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kovid-19 verilerine ilişkin yaptığı konuşmasından satır başları:
“Hastanelerde yatak sayılarında büyük sıkıntılar başladı. Yoğun bakımlar birçok yerde dolu. Birçok hastanede şu anda insanlar yoğun bakım için sıra bekliyor. Bu haberleri her yerden alıyoruz. Maalesef Sağlık Bakanlığı bu konuda hala yatak sayılarımızın çok yeterli olduğunu söyleyip, yoğun bakımlarda boş yatak oranları vermeye devam ediyor. Ancak Anadolu’dan birçok yerden aldığımız bilgiler maalesef bu oranları doğrulamıyor.”
‘Sağlık Bakanlığı süreci değil, algıyı yönetmeyi seçti’
“Maalesef Sağlık Bakanlığı başlangıçta kamuoyunda sağladığı sempati ve güveni haziran ayından sonra hızlı bir şekilde kaybetmeye başladı. Belli bir noktadan sonra süreci yönetmek yerine algıyı yönetmeyi tercih etti.
Uzun bir süredir her akşam Sağlık Bakanı’nın televizyon ekranlarında yaptığı açıklamalardaki rakamları görüyoruz. Herkes bu rakamları merakla izliyor. Bir hafta, bir gün öncesinden çok farklı rakamlar göremiyoruz. Ama sahada bunun böyle olmadığı da biliniyor. Bu, toplumda güven unsurunu büyük ölçüde zedeliyor. Devlet, hükümet şeffaf olmak zorundadır. Vatandaşa güven vermek mecburiyetindedir. Eğer bunları yapmazsa, yaptığı açıklamalar vatandaş nezdinde belli bir süre sonra değerini kaybeder.”
‘Sosyal alanların çok büyük kısmının tekrar kapatılması lazım’
“Şu anda ülkemizde şehirlerarası seyahatler çok rahatlıkla eskisinden daha fazla yapılıyorsa, sosyal alanlar eskisinden daha etkin kullanılıyorsa, turizm bölgelerinde yoğunluk eskisini aratmıyorsa, şehir içlerinde ve dışlarında hiçbir alanda hiçbir sınırlama yoksa, bu gerçekten bizi ürkütmelidir, korkutmalıdır.
Topluca kullanılan sosyal alanların çok büyük bir kısmının mutlaka tekrar kapatılması lazım. Tıpkı mart, nisan, mayıs aylarında olduğu gibi. Şehirler arası seyahatlerin ve ülke dışına giriş çıkışların mutlaka kontrol altına alınarak sınırlandırılması gerekiyor. En azından bu savaşta mücadeleyi yürüten sağlık personellerinin mağduriyetleri ‘meslek hastalığı’ olarak tanımlansın. Meslek hastalığı ile ilgili yasal düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor.”
DEVA Partisi’nin iktidardan yanıtını beklediği sorular
Yılmaz, yaptığı açıklamada DEVA Partisi’nin iktidardan ve Sağlık Bakanlığı’ndan cevaplarını beklediği soruları da kamuoyu ile paylaştı. Açıklamaya göre, DEVA Partisi hükümetten şu soruların yanıtını bekliyor:
1.Yoğun bakım için sırada bekleyen hastalar var mı? Varsa ne kadar?
2.Kovid-19’a yakalanan ve karantinada olan hastaların birlikte yaşadığı hane halkı talep etse dahi hastalık belirtisi göstermiyorsa test yapılmadığı doğru mu? Eğer doğruysa bunun tıbbi bir izahı var mı?
3.Kovid-19 tanısı konmuş ve evlerinde tedavileri önerilen pozitif hastaların evlerine toplu taşıma araçları ile gönderildiği doğru mu? Doğru ise hastalığın daha fazla yayılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
4.Karantinada olması gereken hastalar neden evlerinde bulunmuyor? Kontrol sistemi çalışmıyor mu, yetersiz mi?
5.Neden kovid-19 ile ilgili veriler şeffaf ve ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmıyor?
6.Kovid-19’dan dolayı ölen ve hastalığa yakalananlar ile ilgili olarak sağlık çalışanları, valiler ve il sağlık müdürlerinin açıklamaları ile Sağlık Bakanı’nın açıklamaları neden birbiriyle örtüşmüyor?
7.Neden kovid-19’dan ölenlerin ölüm sebebi farklı yazılıyor? Bu konuda Bakanlık’ın bir talimatı var mıdır?
8.Son üç haftadır kovid-19 verileri neden sisteme yüklenmiyor? Bir açıklaması var mı?
9.Test kitleri hangi firmadan, kaça ve hangi usulle alınıyor?
10.Haziran ayından itibaren adını açıkça koymadığımız sürü bağışıklığına geçtiğimiz açık. Neden bu konuda şeffaf davranılmıyor?
11.Diğer ülkeler ile kıyaslandığında entübe yoğun bakım hasta oranı neden bizde daha yüksek? Şeffaf veri paylaşımı yapılmadığı için oranlar farklı olabilir mi?
12.Neden Bilim Kurulu en baştan itibaren gerektiği şekilde oluşturulmadı? Neden 65 ilde şubesi bulunan, 101 bin doktor üyesi olan Tabip Odası’ndan temsilciler sivil inisiyatif olarak Bilim Kurulu’nda yer almıyor?
13.Bilim Kurulu kararları şeffaflığın kuralı olarak neden kamuoyu ile paylaşılmıyor?
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Adnan Başkan’ın “Değişen Hayatlar” kitabına yoğun ilgi
Pandemi döneminde kamuoyunda iş ve işverenlerin hakları konusundaki bilgilendirmeleri ile gündem olan Avukat Adnan Başkan’ın yazdığı “Değişen Hayatlar” adlı romanı kitapseverler tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı.
2018 yılında yaptığı bir Bosna-Hersek ziyaretinde karşılaşarak tanıştığı bir kadının dilinden dinlediği, dünyanın en büyük utançlarından biri olan 1995 yılında gerçekleşen Srebrenista katliamını dinledikten sonra tüylerinin diken diken olması üzerine savaşın insanların hayatını nasıl etkilediğini anlatan “Değişen Hayatlar” adlı kitabını kaleme alarak 2020 yılında yayınladı.
Adnan Başkan “Değişen Hayatlar” adlı kitabı hakkında “Srebsrenista katliamını yaşayan insanların hayatlarını anlatmaktaki amacım insanların bu katliamda neler yaşadığını ve savaşın var olan yıkıcı yüzleri olduğunu göstermekti. Aynı zamanda kitabımda anlattığım gerçek hayatlardan gerçek kesitler sunarak birçok insanın görmediği, televizyonlardan, gazetelerden ve sosyal medyadan takip ettiği yıkımların, aslında gerçekçi bir yaşamda nasıl bir etkisi olduğunu göstermek ve insanoğlunun savaş gibi büyük yıkımla nasıl yok olup, başka bir karaktere döndüğünü göstermek amacıyla kitabımı yazdım” diyerek ifade etti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)