Etiket arşivi: değil

Kan Bağışı Hafta Sonu Kısıtlaması Kapsamında Değil

COVID-19 pandemisi nedeniyle hafta sonu alınan sokağa çıkma kısıtlamasından kan bağışçıları muaf tutuldu. Kızılay’ın www.kanver.org sitesinden randevu oluşturan vatandaşlar kan bağışı için Kızılay Kan Bağış Merkezlerine gidebilecek
Covid-19 pandemisiyle mücadele kapsamında aylardır ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımların yanı sıra kan ve immün plazma bağışı alarak hastaların şifa bulmasını sağlayan Türk Kızılay’ın ulusal kan stokları, pandeminin yeniden yükselişe geçmesi ve kış koşularının hissedilmeye başlaması ile düşüş eğilimine girdi.
Gerek hastanelerde acil kan bekleyen hastalar gerekse COVID-19 pandemisi nedeniyle yoğun bakımlarda immün plazma bağışı bekleyen hastaların sıkıntı yaşamaması için kan ve plazma bağışçıları, hafta sonları için alınan sokağa çıkma kısıtlamasından muaf tutuldu.
İsteyenler Hafta Sonu Kan Bağışında Bulunabilir
Kan bağış merkezlerinin hastane olmadığını ve son derece hijyenik ortamlar olduğunu hatırlatan Türk Kızılay, maske ile sosyal mesafe kurallarına titizlikle uyulduğunu belirtti. Kızılay, hafta içi vakit bulamayan vatandaşların hafta sonu kısıtlamaya dâhil olmadan bağışta bulunabileceklerini ifade etti. Hafta sonu kan bağışında bulunmak isteyenlerin, Türk Kızılay’ın www.kanver.org sitesinden alacakları randevu sonrasında telefonlarına gelen mesaj ile kısıtlamaya dâhil olmadan kan bağışı birimlerine başvurabilecekleri vurgulandı.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “Dış politika bir hükümet politikası değil devlet politikası olmalıdır”

CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 Yılı Bütçesi üzerine konuştu, dış politikanın bir devlet politikası olması gerektiğini, dış politikanın iç politikada siyaset malzemesi olarak kullanılmasının AKP iktidarında bir gelenek haline dönüştüğünü ve bu durumun Türkiye’ye derin zararlar verdiğini belirtti.
Sındır, “Dış politika kişisel hırs, ihtiras ve duygulardan uzak tutulmalı; tutarlı olmalı ve süreklilik arz etmelidir. Dış politika; iç politikanın da aleti olmamalı; barışçıl, tarafsız, adil ve akılcı olmalıdır” dedi.
“SON İKİ YILIN BÜTÇESİ ÜZERİNDEN BİR ERİME SÖZ KONUSU!”
Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe artışının son iki yılda merkezi bütçe artışının gerisinde kaldığını ifade eden Sındır, “2019 ile 2021 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesinde yüzde 24,83’lük bir artışa karşılık merkezi yönetim bütçesinde yüzde 41,8’lik bir artış var. Yani 2019’dan bugüne kadar geldiğimizde iki yılın bütçesi üzerinden ciddi bir erime söz konusu. Dışişleri Bakanlığı’nın görev, yetki ve sorumluluk alanında yapması gereken iş ve işlemler ortadayken bütçeden azalan oranda bir pay artışı kabul edilemez. Stratejik bir bakanlık olan Dışişleri Bakanlığı’ndaki bu düşüşün nedenlerini Sayın Bakan’ın açıklamasını bekliyoruz.” dedi.
“DIŞ POLİTİKA KİŞİSEL HIRS, İHTİRAS VE DUYGULARDAN UZAK TUTULMALIDIR!”
Dış politikanın bir devlet politikası olması gerektiğini ifade ederek sözlerine devam eden Sındır, “iktidar partisi bizlerin dış politikayı milli bir mesele olarak gördüğümüzü bilmeli. Dış politika bir hükümet politikası değil devlet politikası olmalıdır. Dış politikada; alınan her siyasal, diplomatik, ekonomik, sosyal ve kültürel dış politik kararlar bu ülke yurttaşı olan herkesin, hangi siyasal, sosyal, kültürel, etnik veya inanç temelinden gelirse gelsin arkasında durması, savunması ve hepsinden önemlisi gurur duyması gereken bir politika olmalıdır. Oysaki bugün dış politikamızın böylesi bir devlet politikasından gittikçe uzaklaştığını görüyor, AKP iktidarı döneminde süreklilik arz eden bir şekilde iç siyasetin bir malzemesi haline evrildiğini, tek bir kişinin düşüncelerine, tercihlerine, kişisel dostluklarına veya husumetlerine göre şekillenen bir politika halini aldığını üzülerek görüyoruz. Bu durum Türkiye’ye derin zararlar veriyor. Bugün Putin’le ‘kardeşim, dostum’, yarın Trump’la ‘kardeşim, dostum’ bir ona yüz çevirip diğerine sırt çeviren, ertesi gün tam tersini yapan; bir gün ‘Kardeşim Esad’, ertesi gün ‘Katil Esed’, böyle dış politika olmaz. Bugün Türkiye’deki dış politika devletlerarası teamüllerden uzak, mütekabiliyetten yoksun, alınan kararlarda sebat gösteremeyen, itibarı ve saygınlığı zedelenen bir durumdadır. İktidarı uyarmak bizim görevimiz; dış politika kişisel hırs, ihtiras ve duygulardan uzak tutulmalı; tutarlı olmalı ve süreklilik arz etmelidir. Dış politika; iç politikanın da aleti olmamalı; barışçıl, tarafsız, adil ve akılcı olmalıdır” dedi.
“OTOKRATİK BİR YÖNETİM SONUCUNDA BUNLARI YAŞIYORUZ!”
Türkiye’nin izlediği yanlış dış politika nedeniyle müttefik diyebileceği hiçbir ülkenin kalmadığını ifade eden Sındır, “Doğu Akdeniz’deki haklarımızı tabii ki savunacağız, Mavi Vatan hepimizin vatanı; buradaki haklarımızdan feragat etmeden, taviz vermeden savunacağız. Ama bu sürecin yanlış yönetimini de ifade etmek durumundayız. Sekiz yıldır Doğu Akdeniz’deki gelişmelere göz yumuldu, görmezden gelindi. Bu coğrafyadaki hemen hemen tüm ülkelerle sürekli çatışan, kavga eden, ilişkileri diplomatik çıkmazlara sürükleyen bir süreç sonrasında, tabii ki Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı savunan ve bunun artık çatışma ortamına evrilmesine neden olan bir süreçle karşı karşıya kaldık. Dış politikayı sıfır sorundan sırf soruna AKP iktidarı taşıdı. Dış politika, dostluklar üzerinden dense de esasen karşılıklı menfaatler çerçevesinde ilerler. Dış politikamızı yapılan ikili anlaşmalar üzerinden iki ülke insanının, yurttaşlarının yarar sağlayacağı bir sürece evirebiliriz. Fakat bunları göremiyoruz. Maalesef iç politikada da iktidarda kalabilmek uğruna insanlarımızın milli, manevi, kültürel inanç ve değerleriyle, toplumun şuuruyla oynanılarak, devlet demokrasiden uzaklaştırılarak, otokratik bir yönetim sonucunda bunları yaşıyoruz” dedi.
Sındır sözlerini şöyle tamamladı: “Dışişleri Bakanlığı bütçesini görüşürken aynı zamanda Avrupa Birliği Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu ve Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı, kurum ve kuruluşlarının da bütçelerini, çalışmalarını, faaliyetlerini değerlendirmek, konuşmak, görüşmek istiyorduk. Dışişleri Bakanlığı’nın bize sunduğunuz kitapçık içerisinde bu kurumlarla ilgili de çok daha detaylı açıklamalar beklerdik ancak göremedik. Bu büyük bir eksiklik Sayın Bakan.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Siyah lateks ve kumaş maskeler kesinlikle koruyucu değil!

Pandemi başladığı günden bugüne hangi maskelerin koruyucu olduğu, kullanım süreleri, hangilerinin kullanılması ve kullanılmaması gerektiği konusu gündemde yerini koruyor. Tekstil firmalarının ürettiği, yıkanarak 20 kez kullanılabileceğini iddia ettiği kumaş ve siyah lateks maskelerin kesinlikle koruyucu olmadığını belirten uzmanlar, Sağlık Bakanlığı tarafından marka ve barkod onaylı cerrahi maskelerin kullanılmasını tavsiye ediyor. Uzmanlar, maskelerin baş ağrısı, mide bulantısı ve kusma gibi rahatsızlıklara yol açma ihtimalinin de oldukça düşük olduğunu ifade ediyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer, Covid-19’a karşı hangi maskelerin kullanılabileceği, hangilerinin koruyucu özelliğinin olmadığı ve ideal kullanım süreleri ile ilgili önemli bilgiler paylaştı.
Maksimum kullanım süresi 4 saat olmalı
Dr. Songül Özer, “Maskenin uzun süre takılmasının kişide her hangi bir hastalığa veya belirtiye yol açtığını söyleyemeyiz” diyerek sözlerine şöyle devam etti:
“Uzmanlar olarak bizler de çok fazla sayıda ve uzun süre maske kullandık. Pandeminin başladığı zamandan bu yana aylardır herkese cerrahi maske öneriyoruz ancak biz uzmanlar N-95 ve N-99 tipi kullanıyoruz ve o maskelerin içine hava girmesi çok zor, kullanan kişiler solunum yetersizliği hissettiği için de uzun süre kullanılamıyor. Cerrahi maskelerin standart kullanım sürelerini açıklamıştık. Altta yatan bir hastalığı yoksa sağlıklı bir insan, 4 saat boyunca maske ile rahatlıkla nefes alabilir. Zaten gözenekleri olduğu için kenarları kapalı bile olsa burun ve ağıza hava girişi sıfır değil. Cerrahi maskeler dışarıdan içeriye girişi engellemez, içeriden yani takan kişiden dışarı çıkmasını engeller. Cerrahi maskenin 4 saatten fazla süre ile takılmasını önermiyoruz. Ancak önermememizin nedeni kişiye zarar vermesi değil, maskenin koruyucu özelliğinin bitmesidir. O gözenekler tıkanabilir, hele ki kişi de mikroorganizma varsa daha çabuk tıkanır ve asıl görevini yapamaz duruma gelir. Artık bulaştırıcılığı engelleyememeye başlar. Bu nedenle değiştirilmesini öneriyoruz.”
Herkes maske takmalı
Normal şartlarda aslında hasta olan kişinin cerrahi maske takması gerektiğini belirten Özer, “Ancak biz bu pandemide kimin hasta olduğunu bilemediğimiz için herkes takmalı diyoruz.Her ne kadar vaka olarak kabul edilmese de asemptomatik yani belirtisiz taşıyıcıların bulaştırıcı olduğunu bildiğimiz için onlara ‘Belirti göstermeyebilirsin ama sende Covid pozitif olabilir, o yüzden maske tak’ diyoruz. Bir yanlış anlaşılma var. Hem hasta olanlar takmalı, dışarıya çıkışı engelliyor diyoruz ama öte yandan ‘Ben hasta değilim neden takmalıyım’ diye düşünenler de var. O kişilere de asemptomatik olabileceklerini söylüyoruz” diye konuştu.
Bulantı ve kusmaya yol açma ihtimali zayıf
Maskelerin bulantı ve kusmaya neden olabileceğine ihtimal vermediğini söyleyen Özer, “Böyle bir vaka olduğu söylendi ama bulantı ve kusma olduysa da o maskeden dolayı olmamıştır. İçerisinde ne kadar zehirli madde olursa olsun bulantı, kusma ve baş ağrısı gibi sorunlara yol açması çok zayıf ihtimallerdir” ifadelerini kullandı.
Maske bir aksesuar değil, tıbbi bir üründür
“Piyasada elek gibi çok ince olan maskeler var” uyarısında bulunan Dr. Songül Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Maske ışığa doğru tutulduğunda arkası çok net bir şekilde görülebiliyorsa koruyuculuğu olmadığını anlayabiliriz. Bazı maskeler gerçekten kalın, insanlar onların 3 katlı olduğuna inanabiliyor. Üfleme testi de yapılabilir. Üflendiğinde nefesin dışarıya çıkmaması gerekiyor ya da en azından çok az çıkıyor olmalı. Ocak ayından bu yana kumaş maskelere karşı olduğumuzu hep dile getiriyoruz. Bu maskeler için yıkanabilir, kurulanabilir ve ütülenebilir deniyor ama kesinlikle biz bunlara karşıyız. Bütün tekstil firmaları farklı desenli, kıyafetlerle uyumlu bir aksesuar gibi maskeler üretiyor. Üzerlerinde 20 yıkamalık oldukları yazıyor ama kimin neye göre test ettiğini bilmiyoruz. Bir deney sonucu var mı bununla ilgili? Sadece sözel bir şekilde söyleniyor ve insanlar bu ifadelere inanıyor. Kumaş maskelere olduğu gibi siyah lateks maskeleri de kesinlikle önermiyoruz. Maske tıbbi bir üründür, güzelliği veya çirkinliği bir kenara bırakılmalı.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

CHP’li Sındır, “gençlik hayatından memnun değil!”

CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 2021 Yılı Bütçesi üzerine konuştu. Sındır, bu ülkede yaşayan genç nüfusun mutlu bir hayat sürmesi gerekliliğinin altını çizerek Gençlik ve Spor Bakanı Muharrem Kasapoğlu’na gençlerin gelecek kaygılarını, işsizlik problemlerini ve umutsuz olduklarını hatırlattı.
Gençlerin, başta işsizlik olmak üzere ülkede yaşanan tüm olumsuzluklar nedeniyle yurtdışına gitmek istediklerini belirten Sındır; “Gelecekte iş bulabilecek miyim? Mutlu, huzurlu ve ekonomik sıkıntısız bir yaşama sahip olabilecek miyim? Kendi ülkemde onurlu ve mutlu bir yaşama sahip olabilecek miyim?” diye soruyor, bu soruların yanıtını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yoksa “Bu ülkede yaşanmaz, yurt dışına kaçayım.” derdine mi düşmüş” diyerek gençlerin duyduğu endişeleri dile getirdi.
 
“HER ÜÇ GENÇTEN BİRİ BOŞTA”
Resmi rakamlara göre ülkede genç işsizlik oranın yüzde 25,7 olduğunu söyleyen Sındır; “Genişletilmiş işsizlik oranı bunun çok daha üzerinde- Üniversiteli işsizlik oranı yüzde 20’nin üzerinde. Her üç gençten 1’i ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor; boşta” dedi.
 
“GENÇLERİN YÜZDE 76’SI YURTDIŞINA YERLEŞMEK İSTİYOR”
Yeditepe Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre gençlerin yüzde76’sının yurtdışına yerleşmek istediğini ve 15-29 yaş arası gençlerin yüzde 64’ü vatandaşlık sunulduğu takdirde başka bir ülkede yaşamak istediklerine dikkat çeken Sındır, “Soruların yanıtı aslında bu araştırmanın sonuçlarında. Ve her iki gençten 1’i yaşadığı hayattan mutsuz. İşsizlik sorunu, parasızlık, ekonomik sorunlar, borç ve gelecek güvensizliği ve tabii ki çoğu zaman da yetersiz eğitim nedeniyle özgüven yoksunluğu -tabii bu, araştırmada verilen bir yanıt değil ama mutsuzluğun temel nedenlerinden bir tanesi de bu- Tabii Gençlik ve Spor Bakanlığının yanı sıra Millî Eğitim Bakanlığının da çok büyük sorumluluğu var bu konuda” şeklinde gençliğin sorunlarını ve sorumluları ortaya koydu.
 
CUMHURBAŞKANI YENİ BİR GENÇLİK YARATMA PEŞİNDE
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Ekim’de İbn Haldun Üniversitesinin açılışında söylediği sözleri değerlendiren Sındır, şöyle konuştu: “Bakın, Sayın Erdoğan’ın 19 Ekimde İbn Haldun Üniversitesinin açılışında sözleri var, Sayın Cumhurbaşkanının:  ‘Genç bir nüfusa sahibiz ama medeniyet tasavvurumuzu hayata geçiremiyoruz. Medyamız -bizim medyamız- bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. Dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. Bunun için de fikrî iktidarımızı da hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim. Zihinler, popüler kültür ve sapkın hezeyanlarla doldurulmuştur. Kuşaklar boyunca maruz kaldığımız fikrî istila vardır’ Çok tehlikeli sözler. Anlaşılan, Sayın Erdoğan kendince yeni bir devlet ideolojisi kurma peşinde ”
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın misyon ve vizyonunu akıl, bilim ve çağdaşlıktan uzak olarak değerlendiren Sındır, “Ülkemiz gençliğini ve sporunu günümüz gerekleriyle uyumlu, geleceğin meydan okumalarına karşı hazırlıklı…” Yani işte ‘Yerli değerlere duyarlı’ diyorsunuz ama evrensel değerlere duyarlılık yok. Çağdaşlık vurgusu yok. Akıl ve bilim vurgusu yok. Yarışmacı ve rekabetçi bir gençlik yaratılmaya çalışılıyor. Tabii ki rekabet… İçinde bulunduğumuz koşullarda rekabetçi koşullara uyum sağlayabilmek önemli ama bedensel, ruhsal ve zihinsel gelişim ve sosyal varlık olarak sağlıklı bir gençlik tanımı misyon da yer almıyor.  Bütün bunlara rağmen bütçenizin, sağlıklı, çağdaş, sorgulayan, analiz yeteneğine sahip ve aydın bireyler yetiştirilmesi için kullanılmasını ve hayırlı olmasını diliyorum”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Babacan: “Anayasa Mahkemesinin aldığı kararın tanınmaması kimsenin haddine değil”

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı parti genel merkezinde ziyaret etti. İki lider yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından basının karşısına geçti.
DP Genel Başkanı Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ı DEVA Partisi Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Uysal’a eşlik eden heyette DP Genel Başkan Yardımcıları Ahmet Uyanık, Melih Aktaş, Bülent Şahinalp ve Muhtar Maramlı yer aldı. DEVA Partisi heyetinde ise genel sekreter Sadullah Ergin ile genel başkan yardımcıları İdris Şahin ve Nazlı Seda Vural bulundu.
Alt mahkemenin kararı kendi inisiyatifiyle alıp almadığı masaya yatırılmalı
Babacan, görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin Enis Berberoğlu’yla ilgili verdiği karar üzerine şu ifadeleri kullandı:
“Bir ülkenin hukuki güvenliği, o ülkenin istikrarı açısından en önemli unsurlardan bir tanesidir. Anayasa Mahkemesi, anayasal sistemimizde en üst yargı organıdır. Bu yargı organının aldığı kararlar, bütün organlar için geçerlidir. Tüm yargıyı da bağlar, yürütmeyi de bağlar, hatta TBMM’nin çıkarttığı yasalarda Anayasaya aykırılık varsa, Meclis’i bile bağlar.
Böylesine son derece önemli bir kurumun aldığı kararın, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak alt mahkeme tarafından tanınmaması ve uygulanmaması kabul edilemez. Hiç kimsenin haddine değil. Bu ülkenin anayasal düzenini bozmaya çalışan, bu ülkenin istikrarına zarar verir. Alt mahkemenin bu kararı kendi inisiyatifiyle, hür ve bağımsız olarak alıp almadığını da ayrıca masaya yatırmak lazım.”
‘Işık’ polemiği eski Türkiye’nin kalıntısı
Babacan, Anayasa Mahkemesi ile İçişleri Bakanlığı arasındaki “ışık” tartışmasına ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:
“Dün akşamdan beri yaşanan polemiklere bakacak olursak, bunlar memleketin sorunlarını çözecek işler değil. Bunlar boş işler, eski Türkiye’nin kalıntıları. Bu ülkenin sorunları büyük. Ben herkesi hukuk sınırlarının içinde kalmaya davet ediyorum. Sistem örselenirse, bu ülkenin istikrarı bozulursa dikiş tutturmak çok zor olur. Herkese yazık olur.
Yargı, hükümetin elinde kullanacağı bir araç değildir, olamaz. Hukuk devletinde Anayasa Mahkemesi bağımsız ve tarafsız hareket eder. Verdiği kararlar nihaidir ve herkes için bağlayıcıdır.”
“Vatandaşlarının kullandığı dilden korkan bir anlayış kabul edilemez”
Babacan, Dario Fo’nun ‘Yüzsüz’ adlı oyununun Kürtçe uyarlaması olan ‘Bêrû’nun yasaklanması üzerine gelen bir soruyu ise şu sözlerle yanıtladı:
“Bu tiyatro oyunu, Nobel Ödüllü bir sanatçının eseri. Detaylarına tabii ki bakmak lazım ama ilkeler üzerinden gitmek istiyorum. Kürt vatandaşlarımızın dilinin bu kadar mesele olması kabul edilebilir bir durum değil. Kürtçe, Kürt vatandaşlarımızın anadilidir. Türkiye’nin en parlak döneminde bu tip meseleler aşılmıştır. Kimse Türkiye’yi 1990’lı yıllara geri döndürmeye çalışmasın. Kendi vatandaşlarının kullandığı dilden korkan bir yönetim anlayışı kabul edilemez. Özgüvenli, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye inanan hiçbir yönetim bu meselelerle uğraşmaz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Romatizma kaderiniz değil, iyileşebilir

Sonbaharın gelişi ve havaların soğuması, romatizma hastaları için ağrıların artış dönemidir. Romatizmal hastalıklar alevlenme ve sönmeler ile gelen bir hastalıktır ve kış aylarında bu alevlenmeler daha da artar. Kanser ve diyabet gibi toplum sağlığını ciddi şekilde tehdit eden hastalık gruplarından biri olan romatizmal hastalıkların toplumda son derece yaygın olduğuna dikkat çeken Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, “Romatizmal hastalıklar otoimmün hastalıklardır. Burada problem bağışıklık sistemindedir ve bu noktada beslenme şekli son derece önemlidir. Havalar daha da soğumadan önlem alınması, beslenme şeklinin çok hızlı değiştirilmesi hastaya fayda sağlar” dedi.
Romatizma hastalığı tedavi edilebilir
Romatizma hastalığını beslenme düzeni ile tedavi etmenin mümkün olduğunu belirten Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, “Romatizma hastalığında beslenmenin önemi nedense hep göz ardı edilir. Eğer bir romatizma hastası iseniz hayatınızdan şekeri, işlenmiş gıdaları ve gluten içeren tahılları tamamen çıkarmalısınız. Romatizma hastalarının diyetinin başköşesinde kolajen zengini kemik suyu ve kemik suyuyla pişmiş yemekler olmalı. Özellikle ağrıların arttığı ve yangınların şiddetlendiği dönemlerde hastaların romatizma orucu yapmaları, oruç boyunca patlıcan, domates, biber ve patates gibi besinleri tüketilmemeleri tedavi sürecinin devamlılığı için önem taşır” dedi.
D vitamini, Probiyotik ve Ozon terapi ile romatizma ağrıları azalır
Romatizmanın bir kronik hastalık olduğunu belirten Dr. Ümit Aktaş, “Bu hastalık ancak sabırla tedavi edilebilir. Her ağrıda bir ağrı kesici ya da bir romatizma ilacı yutarsanız belki kısa bir süreliğine rahatlarsınız ama uzun vadede durumunuz daha da kötüleşir ve hiç aklınıza hayalinize gelmeyen ciddi sağlık problemleriyle karşılaşırsınız. Romatizma ağrıları çekenlerin D vitamini takviyesi almaları, probiyotik yoğunluklu beslenmeleri ve ozon terapisinden faydalanması tedavi süreci için önemlidir’’ dedi.
Romatizmal hastalıklardan korunmak için probiyotik takviyelerin önemine dikkat çeken Dr. Ümit Aktaş beslenme önerilerinde bulundu. “Probiyotikleri takviye etmeden, romatizmal hastalıklardan korunabilmek veya bunları tedavi edebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, bol bol probiyotik zengini gıda ile beslenmek gereklidir. Ev turşusu, ev yoğurdu, mandıra yoğurdu, kefir, doğal mayalanmış sirke, şıra, doğal mayalanmış peynir ve çökelek probiyotik gıdalardır. Hazır mayadan uzak durmak gerekir. Açma, paskalya çöreği, simit gibi mayalı pastane ürünlerinde, ekmek, pide gibi fırın ürünlerinde, pizzada, sokak simidinde hazır maya bulunur. Peynirlerin çoğunda hazır maya bulunur. Hazır mayayla yapılmış peynirden de uzak durmak gerekir.’’
 
Romatizma ağrılarına iyi gelecek kereviz kürü
Kök ve yaprak kerevizi ince ince kıyın. İki mandalinanın kabuklarını ekleyin. Yarım litre suyun içinde kısık ateşte 7 dakika kaynatın. Cam bir kavanoz veya sürahiye süzüp, buzdolabına kaldırın. Her sabah taze olarak hazırlayıp, aynı gün içinde 3 seferde tüketin. Yemeklerden 30 dakika önce için ve içtikten sonra 30 dakika boyunca hiçbir şey yiyip içmeyin.
Ağrı kesici yerine bitkisel çaylar tüketin
Eklem, kas ve romatizmal ağrılarda ciddi yan etkileri olan ağrı kesiciler yerine bitkisel çaylar tüketilmesi önerisinde bulunan Dr. Ümit Aktaş, “Özelikle romatizma hastalarına bol bol bitkisel çaylar tüketmelerini öneriyorum. Romatizma tedavisinde etkili olan takviyelerin ancak ve ancak doğru bir beslenme modeliyle etkili olabileceğini unutmayın!’’ diyor.
Romatizma tedavisinde etkili 6 bitki!
·         Isırgan: Son derece kuvvetli yangı ve ağrı giderici etkisi vardır. Güvenli bir bitkidir.
·         Kuşburnu: Yangı gidericidir ve yüksek miktarda C vitamini içerir.
·         Papatya: Yangı giderici ve sakinleştiricidir.
·         Zencefil: Kuvvetli yangı gidericidir. Mide bulantısını giderir.
·         Zerdeçal: Kuvvetli yangı giderici özelliği yanında, Karaciğer üzerinde kuvvetlendirici ve kan yağlarını düşürücü etkisi vardır.
·         Meyan kökü: Yangı gidericidir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

‘Rakamlar gerçek değil, insanlar yoğun bakım sırası bekliyor’

DEVA Partisi Sağlık Politikaları Başkanı Medeni Yılmaz, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kovid-19 verilerine ve sürecin yönetimindeki yanlışlara ilişkin açıklamalarda bulundu. ”Anadolu’dan birçok yerden aldığımız bilgiler Sağlık Bakanlığı’nın verdiği oranları doğrulamıyor” diyen Yılmaz, birçok kovid-19 hastasının yoğun bakım sırası beklediğini vurguladı. Yılmaz, DEVA Partisi’nin iktidardan ve Sağlık Bakanlığı’ndan cevaplarını beklediği soruları da kamuoyuyla paylaştı.
DEVA Partisi Sağlık Politikaları Başkanı Medeni Yılmaz’ın Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kovid-19 verilerine ilişkin yaptığı konuşmasından satır başları:
“Hastanelerde yatak sayılarında büyük sıkıntılar başladı. Yoğun bakımlar birçok yerde dolu. Birçok hastanede şu anda insanlar yoğun bakım için sıra bekliyor. Bu haberleri her yerden alıyoruz. Maalesef Sağlık Bakanlığı bu konuda hala yatak sayılarımızın çok yeterli olduğunu söyleyip, yoğun bakımlarda boş yatak oranları vermeye devam ediyor. Ancak Anadolu’dan birçok yerden aldığımız bilgiler maalesef bu oranları doğrulamıyor.”
‘Sağlık Bakanlığı süreci değil, algıyı yönetmeyi seçti’
“Maalesef Sağlık Bakanlığı başlangıçta kamuoyunda sağladığı sempati ve güveni haziran ayından sonra hızlı bir şekilde kaybetmeye başladı. Belli bir noktadan sonra süreci yönetmek yerine algıyı yönetmeyi tercih etti.
Uzun bir süredir her akşam Sağlık Bakanı’nın televizyon ekranlarında yaptığı açıklamalardaki rakamları görüyoruz. Herkes bu rakamları merakla izliyor. Bir hafta, bir gün öncesinden çok farklı rakamlar göremiyoruz. Ama sahada bunun böyle olmadığı da biliniyor. Bu, toplumda güven unsurunu büyük ölçüde zedeliyor. Devlet, hükümet şeffaf olmak zorundadır. Vatandaşa güven vermek mecburiyetindedir. Eğer bunları yapmazsa, yaptığı açıklamalar vatandaş nezdinde belli bir süre sonra değerini kaybeder.”
‘Sosyal alanların çok büyük kısmının tekrar kapatılması lazım’
“Şu anda ülkemizde şehirlerarası seyahatler çok rahatlıkla eskisinden daha fazla yapılıyorsa, sosyal alanlar eskisinden daha etkin kullanılıyorsa, turizm bölgelerinde yoğunluk eskisini aratmıyorsa, şehir içlerinde ve dışlarında hiçbir alanda hiçbir sınırlama yoksa, bu gerçekten bizi ürkütmelidir, korkutmalıdır.
Topluca kullanılan sosyal alanların çok büyük bir kısmının mutlaka tekrar kapatılması lazım. Tıpkı mart, nisan, mayıs aylarında olduğu gibi. Şehirler arası seyahatlerin ve ülke dışına giriş çıkışların mutlaka kontrol altına alınarak sınırlandırılması gerekiyor. En azından bu savaşta mücadeleyi yürüten sağlık personellerinin mağduriyetleri ‘meslek hastalığı’ olarak tanımlansın. Meslek hastalığı ile ilgili yasal düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor.”
DEVA Partisi’nin iktidardan yanıtını beklediği sorular
Yılmaz, yaptığı açıklamada DEVA Partisi’nin iktidardan ve Sağlık Bakanlığı’ndan cevaplarını beklediği soruları da kamuoyu ile paylaştı. Açıklamaya göre, DEVA Partisi hükümetten şu soruların yanıtını bekliyor:
1.Yoğun bakım için sırada bekleyen hastalar var mı? Varsa ne kadar?
2.Kovid-19’a yakalanan ve karantinada olan hastaların birlikte yaşadığı hane halkı talep etse dahi hastalık belirtisi göstermiyorsa test yapılmadığı doğru mu? Eğer doğruysa bunun tıbbi bir izahı var mı?
3.Kovid-19 tanısı konmuş ve evlerinde tedavileri önerilen pozitif hastaların evlerine toplu taşıma araçları ile gönderildiği doğru mu? Doğru ise hastalığın daha fazla yayılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
4.Karantinada olması gereken hastalar neden evlerinde bulunmuyor? Kontrol sistemi çalışmıyor mu, yetersiz mi?
5.Neden kovid-19 ile ilgili veriler şeffaf ve ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmıyor?
6.Kovid-19’dan dolayı ölen ve hastalığa yakalananlar ile ilgili olarak sağlık çalışanları, valiler ve il sağlık müdürlerinin açıklamaları ile Sağlık Bakanı’nın açıklamaları neden birbiriyle örtüşmüyor?
7.Neden kovid-19’dan ölenlerin ölüm sebebi farklı yazılıyor? Bu konuda Bakanlık’ın bir talimatı var mıdır?
8.Son üç haftadır kovid-19 verileri neden sisteme yüklenmiyor? Bir açıklaması var mı?
9.Test kitleri hangi firmadan, kaça ve hangi usulle alınıyor?
10.Haziran ayından itibaren adını açıkça koymadığımız sürü bağışıklığına geçtiğimiz açık. Neden bu konuda şeffaf davranılmıyor?
11.Diğer ülkeler ile kıyaslandığında entübe yoğun bakım hasta oranı neden bizde daha yüksek? Şeffaf veri paylaşımı yapılmadığı için oranlar farklı olabilir mi?
12.Neden Bilim Kurulu en baştan itibaren gerektiği şekilde oluşturulmadı? Neden 65 ilde şubesi bulunan, 101 bin doktor üyesi olan Tabip Odası’ndan temsilciler sivil inisiyatif olarak Bilim Kurulu’nda yer almıyor?
13.Bilim Kurulu kararları şeffaflığın kuralı olarak neden kamuoyu ile paylaşılmıyor?
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)