Etiket arşivi: Milletvekili

Milletvekili Yalım’ın çağrılarına cevap, Bakan Dönmez’den geldi!

Uşak’ta meydana gelen patlamalarla ilgili Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Dönmez’e çağrıda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Uşak Milletvekili Özkan Yalım, Bakan Yardımcısı Bayraktar’ın konuyla ilgili Uşak’a doğru yola çıktığını duyurdu. Uşak’ta belediye ekiplerinin hatası sonucu şehre ana gaz akışını sağlayan boruda meydana gelen delinme neticesinde, Uşak’a bir süre doğal gaz verilemedi. Ana giriş hattının onarılmasının ardından, pazar akşam saatlerinde gaz akışı tekrar sağlandı. Ancak gazın şehre verilmesiyle beraber farklı noktalarda doğal gaz patlamaları meydana geldi. Konuyla ilgili CHP Uşak Milletvekili Özkan Yalım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir basın toplantısı düzenleyerek, çağrıda bulundu. “OLASI YENİ BİR PATLAMA DA SORUMLULUK HEPİMİZİN OLACAKTIR” Basın açıklamasında vatandaşları doğal gaz vanalarını kapatması yönünde uyaran Yalım, “Uşak’ta ard arda, yarım saat arayla Atatürk Mahallesi’nde Şekerevler bölgesinde 2 değişik evde patlamala meydana geldi. Maalesef 7 vatandaşımız yaralandı ve de yaralanan vatandaşlarımızdan 2 tanesinin durumunun ciddi olduğu bilgilerini aldım. Bu patlamalardan sonra tekrar dün mecliste Sayın Bakan’dan, özellikle Dışişleri Bakanı’ndan destek istedim. Tekrar Enerji Bakanlığından ek ekiplerin gelmesiyle alakalı. Ancak hala bir ekip gelmedi. Bu arada dün birçok vatandaşımızdan yine şikayetler geldi, hala doğal gazları açık değil. Bunun yanında UDAŞ yetkilileri ile görüştüm, doğal gaz firması yetkilileri. Birçok sokakta maalesef doğal gaz borularının gelen basınçtan dolayı patlamış olduğu ve çok değişik yerlerde doğal gaz kaçağının tespit edildiğinin bilgisini aldım. Bugün sabaha geldiğimizde bir patlama daha meydana geldi. Yani toplam üçüncü patlamamız oldu. Bir yaralımız var. Bu patlamaların çok daha fazla olmaması adına biraz önce, bugün biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşülmekte, söz aldım Meclis Başkanlığımızdan. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Bey’den destek istedim. Uşak’taki bu olayının bir an önce bilinçli profesyonel kişiler tarafından çözülebilmesi adına, bir an önce bunlara müdahale edilebilmesi adına ve de yeni patlamaların, yeni yaralanmaların olmaması adına AFAD’ı göreve davet ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcı’mızdan bunu istedim. Sayın Enerji Bakanı’ndan yeni ekiplerin, profesyonel ekiplerin Uşak’a gelmelerini, acilen talepte bulunuyorum, çünkü olası yeni bir patlama da sorumluluk hepimizin olacaktır” ifadelerini kullandı. ENERJİ BAKANI’NIN YARDIMCISI UŞAK’A GİDİYOR Konuyla ilgili Milletvekili Yalım, sosyal medya hesabından yeni bir açıklama yaparak, AFAD’ın bölgede çalışmaya başlaması ve çevre illerden ekiplerin gelmesi noktasında Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile görüştüğünü, Bakan Dönmez’in de yardımcısı Alparslan Bayraktar’ı görevlendirdiğini ve Bakan Yardımcısı’nın şu an Uşak’a doğru yolda olduğunu bildirdi. UŞAK – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

CHP Uşak Milletvekili Yalım, Tunus’a yapılacak 5 milyon dolarlık yardıma tepki gösterdi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Uşak Milletvekili Özkan Yalım, yazılı bir açıklama yaparak elektrik faturalarına eklenen yeni girdi ve Tunus’a COVİD – 19 pandemisi için yapılan 5 Milyon Dolar tutarındaki yardıma tepki gösterdi. Türkiye Cumhuriyet’i, COVİD – 19 salgını sebebiyle Tunus’a 5 milyon Dolar tutarın nakdi yardım yapacağını Resmî Gazete’de duyurdu. COVİD – 19 pandemisiyle beraber alınan önlemler neticesinde Türkiye’deki esnaf ve işletmecilerin zor günler yaşadığı biliniyor. Konuyla ilgili CHP Uşak Milletvekili Özkan Yalım yazılı bir açıklama yaparak, Resmî Gazete’de yayınlanan kararı eleştirdi. Yalım, elektrik faturalarına eklenen yeni girdilere de değindi. “BUGÜN NEFES ALMAK İÇİN BİN BİR ÇARE FIRSAT ARAYAN HALKA YARDIM EDİLMEZKEN, İKİ YENİ GELİŞME YAŞANDI” Esnafın zor durumda olduğuna vurgu yapan Milletvekili Yalım “Tüm Dünya, COVİD – 19 pandemisiyle beraber yeni önlemler alarak, bu süreçte en az zararla çıkmak için çabalarken, Türkiye’de de önlemler alındı. Önlemlerle beraber esnafımız, işletmecilerimiz zor bir döneme girdi. Gelir elde edemeyen vatandaş dükkanını, lokantasını, kahvehanesini kapatmak zorunda kaldı ve bu süreçte hükümet tarafından kendilerine yardım eli uzatılmadı. Yardımlar bir yana, yapılan zamlar, verilen krediler, ışığı dahi açılmadığı halde alınan vergi ve faturalar. Hepsi esnafın omuzlarına birer birer bindi. Bugün nefes almak için bin bir çare fırsat arayan halka yardım edilmezken, iki yeni gelişme yaşandı” dedi. “VATANDAŞIN CEBİNDEKİ 3 KURUŞ PARA DA TUNUS’A GİDİYOR Elektrik faturalarına eklenen girdi ve Tunus’a yapılan yardımı dile getiren Milletvekili Yalım, “Bunlardan ilki elektrik faturaları konusunda yapılan yenilik. Artık vatandaş, dağıtım şirketinin yediğini, içtiğini, gezdiğini kendi cebinden ödeyecek. Evet, alınan karar bu şekilde. TRT payının alt kısmında bir girdi daha olacak. Elektrik dağıtım şirketinin keyfi ve şahsi giderleri vatandaşın faturasına yansıyacak. Hükümet deyim yerindeyse kendi vatandaşının cebindeki 3 kuruşa göz dikti. Peki bu para nereye gidiyor? Vatandaşın cebindeki 3 kuruş para da Tunus’a gidiyor. Ekonomimiz çok iyi olduğu için, esnafımız, vatandaşımız bolluk içerisinde, dert tasa yaşamadan bir hayat sürdüğü için (!), Tunus’a COVİD – 19 pandemisinde destek olmak için 5 milyon dolar yardım yapılacak” ifadelerini kullandı. “TAKDİR YÜCE MİLLETİMİZİNDİR” Halkın seçimde cevap vereceğini belirten Yalım, “Geçim sıkıntılarıyla hayatına devam etmeye çalışan vatandaşa, dükkanına kilit vuran esnafa destek yok, hibe hiç yok, üstüne faturalara yeni girdiler var ama Tunus’a 5 milyon Dolar yardım yapılabiliyor. Bugün, kendilerinin o koltuklarda oturmasını sağlayan halkı unuttular ancak halk kendisine yapılanları unutmayacaktır. Takdir yüce milletimizindir” şeklinde konuştu. UŞAK – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “dere taşkın alanı ve fay zonuna asla konut yapmayın!”

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanlığı’nın 2021 Yılı Bütçesi üzerine konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, İzmir depremi sonrasında konut yapımı için belirlenen rezerv alanın Bornova fay zonu üzerinde bulunduğunu ve 1995 yılında 58 vatandaşın sele kapılarak yaşamını yitirdiği bir dere havzasında konut yapılmasının yaşamsal riskler barındırdığını söyledi.
“KARARI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİNİZ!”
Sel felaketlerinin yaşanabileceği alanlarda konutların yapılmasının büyük riskleri beraberinde getirdiğini söyleyen Sındır, “İzmir depremi sonrasında konut yapımı için belirlenen yer 375 hektar orman alanında kalan bir bölge. Burası Laka Deresi’nin 1.750 hektar olan su toplama havzasında kalan bir yer. 1995 yılındaki sel felaketi sonucu yitirilen 65 vatandaşımızın 58’i bu alan içerisinde yani bu dere havzası içerisinde oluşan sellere kapılarak yaşamını yitirdi. Sel sonrası da Orman İdaresince ağaçlandırma çalışmalarına başlandı. Burası bir orman ve bölgesel park alanı. Burası doğal sit alanı. Bu bölgenin 25.11.2020 tarihli Cumhurbaşkanı Kararıyla orman sınırları dışına çıkarılmasına karar verildi. ‘Devlet ormanları daraltılamaz’ diye Anayasal hüküm var. Bu alanın orman dışına çıkarılması kabul edilemez. Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nce yapılan açıklamada bu alanın MTA’nın Türkiye Diri Fay Haritasında Bornova fay zonu üzerinde olduğunu biliyor musunuz? Yapılaşmanın aynı zamanda Laka Deresi üzerinde, sel üreten bir havza kaynağının üzerinde yapılacağını biliyor musunuz? Bu kararı yeniden gözden geçiriniz. Dere taşkın alanı ve fay zonuna asla konut yapmayın. İnsan yaşamını riske atmayın” diyerek Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a uyarılarda bulundu.
“AVRUPA KONSEYİ TÜRKİYE’Yİ İZLEMEYE ALDI!”
Avrupa Konseyinin Mart ayında, Cumhurbaşkanına hakaret davaları nedeniyle Türkiye’yi izlemeye aldığını söyleyen Sındır, “Cumhurbaşkanına hakaretten Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi gereği birtakım hükümler veriliyor. Bugüne kadar 100 binden fazla soruşturma, 63 bin 41 kişiye de dava açılmış ve bu davalardan 9 bin 554 kişi mahkum olmuş.  Avrupa Konseyi geçtiğimiz Mart ayında Cumhurbaşkanına hakaret davaları nedeniyle Türkiye’yi izlemeye aldı. Avrupa Konseyi, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu belirtilerek bu davalar nedeniyle Türkiye’yi nitelikli izlemeye aldığını belirtti. Burada dikkat edilmesi gereken husus siyasi konuların da hakaret kapsamı içerisinde yer alması ve değerlendirilmesi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında dikkat çektiği husus şu; ‘kimsenin, diğer bütün insanlardan daha ayrıcalıklı şekilde korunamayacağı’. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı çok ciddi böyle bir konuya gereği için dikkatinizi çekmek isterim.” dedi.
“ASKERLERİMİZİN HAYATIYLA OYNANDIĞI SÖYLENİYOR!”
Savunma Sanayi Başkanlığı’nın CE Belgesi sahte olan taklit medikal ürün satın aldığına ilişkin iddiaları ve milli gemi projesiyle ilgili hak ediş ödemelerinde yapılan döviz kuru hatasını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sorarak sözlerine son veren Sındır, “bu medikal ürünün orijinalini üreten firma, Avrupa Komisyonu’na yazdığı mektubunda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullandığı ürün için ‘kanun dışı bir kopya’ ifadesini kullanmış. Savunma Sanayi Başkanlığı’nın orijinal olmayan bir medikal ürün aldığı ileri sürülerek; Ankara’da bir firmanın, ağır yaralanmalarda kan kaybını önleyen, patentli olan abdominal turnikenin sahtesini ürettiği, Başkanlığın satın aldığı 1.175 adet sahte turnikenin de TSK’nin envanterine girdiği iddia ediliyor. Bu konuda Ankara Milletvekilimiz Sn. Murat Emir’in de soru önergesi var. Nerede üretildiği belli olmayan, testleri yapılmamış sağlık ürünleriyle askerimizin hayatıyla oynandığı söyleniyor. Bu konuya lütfen açıklık getiriniz. Yine, Savunma Sanayi Destekleme Fon’una ilişkin 2019 yılı denetim raporunda, milli gemi projesiyle ilgili dikkat çeken tespitlere yer verilmiş. İlk ihalenin iptalinden sonra bu proje kapsamında yaptırılan 3’üncü ve 4’üncü gemilerle ilgili yükleniciye yapılan hak ediş ödemelerine esas oluşturan faturalarda döviz kurunun hesaplandığı tarihin hatalı alındığı bildirilmiş. Hak ediş ödemelerinde fatura büyük harfle yazıldığında yüklenici faturasının, küçük harfle yazıldığında ise alt yüklenici faturasının anlaşılması gerektiği yönünde yorum yapmış. Hiçbir kanunda, metinde böyle bir şey yok. Böyle bir yasal dayanak da olamaz. Yasal olmayan ve trajikomik bir dayanakla savunma yapılması kabul edilemez” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Ak Parti Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı: Dijital bağımlılıkla mücadele ediyoruz

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ve T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın düzenlediği, bu sene 4’üncüsü yapılan Kadın ve Adalet Zirvesi başladı. Açılış konuşmalarını T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk ve KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur GÜMRÜKÇÜOĞLU’nun yaptığı program, açılışın ardından panellerle devam etti.
“İnsan, İnsanın Gölgesinde Yetişir” başlıklı bir konuşma yapan Eski Milli Eğitim Bakanı ve Ak Parti Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, dijitalleşen dünyada insan ilişkilerinin önemine vurgu yaparak, “Teknolojilerle hayatın pek çok alanında bazı işleri daha kolay, daha hızlı, daha etkin yapabilir hale geldik, geliyoruz. Ama bu insanın insanla olan, başka hiçbir şeyle ikame edilemeyecek, yerine başka hiçbir şey konamayacak o fevkalade hususi münasebeti zedeleyemeyecek. Onun yerini alamayacak.” şeklinde konuştu.
Teknoloji bağımlılığının insanlarda oluşturduğu etkiye de dikkat çeken Avcı, şöyle dedi: “Teknolojilerin yaygınlaşmasıyla karşılaştığımız bir bağımlılık türü olan dijital bağımlılık, hepimizi bir şekilde etkisi altına alan bir bağımlılık türü. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda çalışmaları var. TBMM’deki komisyonumuz 6 ay boyunca çalıştı. Üniversitelerden, konuyla ilgili kurumlardan, STK’lardan, ilgili kamu kuruluşlarından uzmanları davet ederek dinledik. Özellikle, 3 yaş altındaki çocuklar için bu ilginin beyin zarında incelmelere yol açtığını gördük. Bazı bilgisayar oyunlarının gençleri ne tür tehlikeli maceralara sürüklediğini öğrendik. Sonunda bir eylem planı hazırladık. Ancak yaşanan pandemi süreci, yayınladığımız raporun tam aksini insanlara yaşattı. Konunun ehemmiyetine binaen Meclis’te kalıcı ihtisas komisyonu kuruldu. Komisyonun ismi Dijital Mecralar Komisyonu. Bu, mücadelenin devamlı ve başarılı olması için önemli.”
YENİ DİN: DATAİZM
Moderatörlüğünü felsefeci Dr. Esra Kartal Soysal’ın yaptığı “Dijital Çağda İnsan Olmak Ne Anlama Geliyor” panelinde ise konuşmacılar teknolojinin nereye gideceğini, gelecekte yapay zekanın insana olan etkisini tartıştı. Konuşmacılardan Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. Ahmet Dağ, “İnsanın Dönüşümü” üzerine hazırladığı konuşmasında, insanın teknoloji ile birlikte özgürleşmediğini, aksine akıl tutulması yaşadığını söyledi. Doç. Dr. Dağ konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Metafiziğin esasları olan ben, hakikat ve ölüm gibi unsurlar dijitalleşmiş dünyada tasfiyeye maruz kalmaktadır. Kendi varoluşundan vazgeçen ve sanalda olmayı bir meziyet zanneden insan, tüm birikimini, yani kültürünü kendi gerçekliğiyle birlikte sanal hale getirmektedir. Gerçekliğin dönüştürüldüğü, teknolojilerin imkanıyla inşa edilen sanal gerçeklik düzleminde insanlık yapay bir gerçeklik oluşturarak varlığını sürdürme gayreti içerisindedir. Yeni nesil insan maneviyatının gerçekleşmesini sağlayan bir ortam olan siber alemde ruhsal keşif ve ruhsal gelişim için bu alemle etkileşim içerisine girmiştir.”
Yapay gündemlerin, ortamların ve kişiliklerin üretildiği sanal alemin insanı gerçeklikten aşırı gerçekliğe sürükleyerek kendine yabancılaştırdığını söyleyen Dağ, asli duygularından, düşünüşlerinden uzaklaşan insanlığın, tarihin hiçbir döneminde görülmediği düzeyde hem doğadan hem tanrıdan kopuşu yaşadığı bir barbarlık ve paganlık içinde olduğunu söyledi.
PROF. DR. ACAR BALTAŞ: “YENİ BİR ÇAĞ BAŞLIYOR”
Zirvede, “Dijital Dünyanın Psikolojisi” başlıklı konuşmasını yapan Prof. Dr. Acar Baltaş, sınıf ayrılıklarının teknolojik gelişmelerle daha fazla açığa çıktığını ve tekin olmayan bir çağın başladığını ifade etti.
Birçok şeyin yeniden tanımlandığı bir döneme girdiğimizi söyleyen Baltaş, “İnsan yer yüzünde var olduğu günden beri iki sorunun cevabını aramış: Neden varım ve ne olacağım. Dolayısıyla tüm inanç sistemlerinde iki özel kurum kurmuşlar. Savunma sisteminin uzantısı olarak inanç sistemi. Burdan sonra ne oluyor. Bütün ürettiğimiz araçlar bedenimizin uzantısı oluyor. Yani gözlüğü gözümüzün, tekerliği ayağımızın yerine kullanıyoruz. Bilgisayarlar da zeka boyutunda işlem görüyorlar. İnsanın çok temel bir özelliği daha var, bilinç. Bu yapay zekada yok. Karanlık bir çağa mı giriyoruz? Mümkün, çünkü işlevsiz insanlar artıyor.” dedi.
Toplumsal sınıfların dönüştüğünü, bu nedenle bugün göçün dünyanın en önemli sorunlarından biri oluğunu vurgulayan Baltaş, göçün 21’inci yüzyılı şekillendireceğinin altını çizerek şöyle devam etti: “Doğa ekonomiye isyan ediyor. Dünya gelir dağılımındaki adaletsizliğe ve fırsat eşitsizliğine isyan ediyor. Bugün Amerika’da gördüğümüz olaylar aslında bir zenci vurulduğu için ortaya çıkan olaylar değil. Zenciler hep vuruluyordu. Ve hep aynı isyanlar oluyordu. Ama dengede duran fay hatları şimdi kırılıyor. Alttaki grupların gelir dağılımından aldığı pay ve üstteki grupların yaşamından haberdar olma imkanları, bunu sineye çekmeyi zorlaştırıyor. Globalleşme bütün dünyanın özlediği, beklediği çok önemli bir gelişme olarak sunulduğunda zenginlerin servetinin daha artmasına altta kalanların daha çok ezilmesine neden oldu. Sonuç olarak bugün dünyanın herhangi bir ülkesinde lüks bir alışveriş merkezine giderseniz aynı markaları görürsünüz. Bu durum düşük gelirle yaşayan insanları, ancak yaşar seviyesine gelmesine neden oluyor. Bu da bu kırılmaya neden oluyor. Bu noktadan itibaren biz hakikatin çok önemli ve özel bir döneminden geçiyoruz.”
ABDULA: “0 VE 1’LERDEN OLUŞUYORUZ”
Dijital dünyada pazarlama ve insana verilen değerler üzerinde konuşan Futurebright Kurucusu Akan Abdula, insanın kusurlarını ve kapitalizmin teknolojiyi nasıl kullandığını söyleyerek şöyle devam etti: “Neden bu teknolojileri bu raddeye getirdik? Beynin enerji harcamaması için tembellik yapması gerekiyordu. Biz de beynimiz rölantide çalışsın diye teknolojileri geliştirdik. Aldığımız kararların %95’i otopilot tarafından veriliyor. Bizim yerimize karar vermesini istediğimiz teknoloji dünyası kontrolden çıktı. Sosyal medyada her şey var, özgürlük yok. Orda kişiselleştirilmiş teknolojiler var. Teknolojiler sizi öngörülebilir insan yapmak istiyor. Biz bu dünyada 0 ve 1’lerden oluşuyoruz.”
Algoritmaların aslında beynimizin kusurunu çok iyi bilen ve bizimle aynı düşünenleri bir araya koyan bir yapıyla çalıştığını vurgulayan Abdulla, “Aynı insanlarla karşı karşıya geldikçe algoritmalar gelişimimizi durduruyor. Algılarınızı yönlendiriyor. Biz aynılaştırılıyoruz. Bu algoritmalar, bizim özgür irademizi çalıyor. Bir makine, beni yönlendirirken iyi ve ahlaklı olmayı nasıl seçebiliriz. İnsan hakları beyannamesi bile bu yaşadığımız dünyaya ait değil. Hala karar verme yetkisi bizde ama işler kontrolden çıkmaya başladı. 10 -15 sene kendi kodunu yazan yazılımlar olacak. Bu algoritmalar kendi yazılımlarını yazmaya başladıklarında dünya nereye gidecek. Türkiye’de 30 milyon kişinin indirdiği sosyal medya uygulaması, size ait hemen her şeye ulaşma imkanına sahip. Dijitale savaş açmanın bir anlamı yok. Bunu kullanmayı öğrenmeliyiz.” şeklinde konuştu.
PROF. BUNT: DİNDARLAR DİJİTAL MEDYADA GİDEREK AKTİFLEŞTİ
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekmel Geçer’in moderatörlüğünde Galler Trinity Saint David Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Garry R. Bunt, insanların motivasyonunu bozmak için üretilmiş sahte içeriği internette her zaman bulmanın mümkün olduğunu, İslam ile ilgilenmeye başladığında online platformda otorite boşluğu olduğunu fark ettiğini söyledi.
Dindar insanların özellikle İngiltere’de bazı grupların onlineda olma konusunda çekimser olduğunu, daha sonra kendilerinin görmezden gelindiğini fark ederek, din hakkında bilgi edinmek isteyenleri keşfettiklerini söyleyen Bunt, “Muhafazakarlık, nasıl tarif ettiğinize bağlı olsa da, on yıl önce sosyal medyada var olmayan pek çok insan bugün sosyal medyayı bilgi, bir araya gelme ya da dünyayı gözlemleme amaçlı kullanıyor artık.” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “Dış politika bir hükümet politikası değil devlet politikası olmalıdır”

CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 Yılı Bütçesi üzerine konuştu, dış politikanın bir devlet politikası olması gerektiğini, dış politikanın iç politikada siyaset malzemesi olarak kullanılmasının AKP iktidarında bir gelenek haline dönüştüğünü ve bu durumun Türkiye’ye derin zararlar verdiğini belirtti.
Sındır, “Dış politika kişisel hırs, ihtiras ve duygulardan uzak tutulmalı; tutarlı olmalı ve süreklilik arz etmelidir. Dış politika; iç politikanın da aleti olmamalı; barışçıl, tarafsız, adil ve akılcı olmalıdır” dedi.
“SON İKİ YILIN BÜTÇESİ ÜZERİNDEN BİR ERİME SÖZ KONUSU!”
Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe artışının son iki yılda merkezi bütçe artışının gerisinde kaldığını ifade eden Sındır, “2019 ile 2021 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesinde yüzde 24,83’lük bir artışa karşılık merkezi yönetim bütçesinde yüzde 41,8’lik bir artış var. Yani 2019’dan bugüne kadar geldiğimizde iki yılın bütçesi üzerinden ciddi bir erime söz konusu. Dışişleri Bakanlığı’nın görev, yetki ve sorumluluk alanında yapması gereken iş ve işlemler ortadayken bütçeden azalan oranda bir pay artışı kabul edilemez. Stratejik bir bakanlık olan Dışişleri Bakanlığı’ndaki bu düşüşün nedenlerini Sayın Bakan’ın açıklamasını bekliyoruz.” dedi.
“DIŞ POLİTİKA KİŞİSEL HIRS, İHTİRAS VE DUYGULARDAN UZAK TUTULMALIDIR!”
Dış politikanın bir devlet politikası olması gerektiğini ifade ederek sözlerine devam eden Sındır, “iktidar partisi bizlerin dış politikayı milli bir mesele olarak gördüğümüzü bilmeli. Dış politika bir hükümet politikası değil devlet politikası olmalıdır. Dış politikada; alınan her siyasal, diplomatik, ekonomik, sosyal ve kültürel dış politik kararlar bu ülke yurttaşı olan herkesin, hangi siyasal, sosyal, kültürel, etnik veya inanç temelinden gelirse gelsin arkasında durması, savunması ve hepsinden önemlisi gurur duyması gereken bir politika olmalıdır. Oysaki bugün dış politikamızın böylesi bir devlet politikasından gittikçe uzaklaştığını görüyor, AKP iktidarı döneminde süreklilik arz eden bir şekilde iç siyasetin bir malzemesi haline evrildiğini, tek bir kişinin düşüncelerine, tercihlerine, kişisel dostluklarına veya husumetlerine göre şekillenen bir politika halini aldığını üzülerek görüyoruz. Bu durum Türkiye’ye derin zararlar veriyor. Bugün Putin’le ‘kardeşim, dostum’, yarın Trump’la ‘kardeşim, dostum’ bir ona yüz çevirip diğerine sırt çeviren, ertesi gün tam tersini yapan; bir gün ‘Kardeşim Esad’, ertesi gün ‘Katil Esed’, böyle dış politika olmaz. Bugün Türkiye’deki dış politika devletlerarası teamüllerden uzak, mütekabiliyetten yoksun, alınan kararlarda sebat gösteremeyen, itibarı ve saygınlığı zedelenen bir durumdadır. İktidarı uyarmak bizim görevimiz; dış politika kişisel hırs, ihtiras ve duygulardan uzak tutulmalı; tutarlı olmalı ve süreklilik arz etmelidir. Dış politika; iç politikanın da aleti olmamalı; barışçıl, tarafsız, adil ve akılcı olmalıdır” dedi.
“OTOKRATİK BİR YÖNETİM SONUCUNDA BUNLARI YAŞIYORUZ!”
Türkiye’nin izlediği yanlış dış politika nedeniyle müttefik diyebileceği hiçbir ülkenin kalmadığını ifade eden Sındır, “Doğu Akdeniz’deki haklarımızı tabii ki savunacağız, Mavi Vatan hepimizin vatanı; buradaki haklarımızdan feragat etmeden, taviz vermeden savunacağız. Ama bu sürecin yanlış yönetimini de ifade etmek durumundayız. Sekiz yıldır Doğu Akdeniz’deki gelişmelere göz yumuldu, görmezden gelindi. Bu coğrafyadaki hemen hemen tüm ülkelerle sürekli çatışan, kavga eden, ilişkileri diplomatik çıkmazlara sürükleyen bir süreç sonrasında, tabii ki Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı savunan ve bunun artık çatışma ortamına evrilmesine neden olan bir süreçle karşı karşıya kaldık. Dış politikayı sıfır sorundan sırf soruna AKP iktidarı taşıdı. Dış politika, dostluklar üzerinden dense de esasen karşılıklı menfaatler çerçevesinde ilerler. Dış politikamızı yapılan ikili anlaşmalar üzerinden iki ülke insanının, yurttaşlarının yarar sağlayacağı bir sürece evirebiliriz. Fakat bunları göremiyoruz. Maalesef iç politikada da iktidarda kalabilmek uğruna insanlarımızın milli, manevi, kültürel inanç ve değerleriyle, toplumun şuuruyla oynanılarak, devlet demokrasiden uzaklaştırılarak, otokratik bir yönetim sonucunda bunları yaşıyoruz” dedi.
Sındır sözlerini şöyle tamamladı: “Dışişleri Bakanlığı bütçesini görüşürken aynı zamanda Avrupa Birliği Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu ve Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı, kurum ve kuruluşlarının da bütçelerini, çalışmalarını, faaliyetlerini değerlendirmek, konuşmak, görüşmek istiyorduk. Dışişleri Bakanlığı’nın bize sunduğunuz kitapçık içerisinde bu kurumlarla ilgili de çok daha detaylı açıklamalar beklerdik ancak göremedik. Bu büyük bir eksiklik Sayın Bakan.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “TCDD Taşımacılığı özelleştiriliyor mu?”

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 2021 Yılı Bütçesi üzerine konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na ‘TCDD A.Ş. tarafından kamusal hizmet olarak yürütülen yolcu ve yük taşımacılığı hizmetleri özelleştiriliyor mu?’ sorusunu yöneltti, Sayıştay raporlarına yansıyan yolsuzluklara ve usulsüzlüklere dikkat çekti.
“NİYE AÇIK İHALE YAPILMIYOR?”
Yap-işlet-devret modelini eleştirerek sözlerine başlayan Sındır, “Sağlık Bakanlığı kamu-özel iş birliği projelerinden vazgeçti ama görüyorum ki Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı vazgeçmiyor. Ulaştırma Bakanlığı, 2023 yılına kadar yap-işlet-devret modeliyle 2.242 kilometre uzunluğundaki 14 adet projenin yapımının gerçekleştirileceğini söylüyor. Karayolu yapmak özel nitelik gerektiren bir iş değil. 5-6 tane yandaş müteahhit firma var, hadi bilemediniz 10 olsun. İhaleye girseniz bu firmalar iştirak edecek, niye açık ihale yapılmıyor? Bu, yap-işlet-devret modeliyle yatırımlar neden Kamu İhale Kurumunun denetiminden kaçırılıyor, Kamu İhale Kanunu’ndan kapsam dışına alınıyor? İktidar Karayollarından 14 milyar 49 milyon, Sağlık Bakanlığından 16 milyar 392 milyon, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından 540 milyon TL yani toplamda 31 milyar lira yap-işlet-devretle 2021 yılı bütçesinden tüyü bitmemiş yetimin hakkı üzerinden bu paraları ödüyor. O tüyü bitmemiş yetimin büyüdüğünde yine ödemek zorunda bırakıldığı bedeller bunlar” dedi.
“MÜTEAHHİT ŞİRKETLERE NE VERİLDİ YA DA NE VERİLECEK?”
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nda işlerin yolunda gitmediğini, akçeli işlerde büyük sıkıntılar olduğunu, sürdürülebilir hizmet kalitesinden çok uzaklaşıldığını ifade eden Sındır, “TCDD’deki hurda yolsuzluğunu Sayıştay raporlarında görebilirsiniz. Yüksek hızlı tren hatlarından engellilere yüzde 14 kota sınırlaması getirildi, bu haksızlığa sessiz kalmamızı bekleyemezsiniz. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın, Avrasya Tüneli’ne verdiği geçiş garantisi kapsamında 2026 yılına kadar yapılacak toplam 963 milyon lira tutarındaki ödemeyi muhasebe kayıtlarına 31,2 milyon lira olarak geçirdiği, Avrasya Tüneli’nde 25 milyon araç garantisi verildiği ve muhasebe kayıtlarına alınmadığı, Karayolları Genel Müdürlüğü denetim raporunda rant ilişkilerine yönelik yap-işlet-devret müteahhitlerinden 568 milyon liralık alacak tahsil edilmediği gibi birçok sorun Sayıştay raporlarında yer alıyor. Yine Sayıştay raporlarına göre 25’i lüks olmak üzere 96 otomobil, 8 minibüs, 207 bilgisayar, 105 dizüstü bilgisayar, 165 tablet, 315 cep telefonu, 34 televizyon, 129 yazıcı, 23 projeksiyon cihazı, 8 cilt makinesi 12 evrak imha makinesi, 6 UPS ve 14 fotoğraf makinesi müteahhit şirketlere aldırılmış. Müteahhit şirketten bunlar alınabiliyorsa karşılığında müteahhit şirketlere ne veriliyor, ne verildi ya da ne verilecek?” dedi.
“TCDD YOLCU VE YÜK TAŞIMACILIĞI HİZMETLERİ ÖZELLEŞTİRİLİYOR MU?”
‘TCDD A.Ş. tarafından kamusal hizmet olarak yürütülen yolcu ve yük taşımacılığı hizmetleri özelleştiriliyor mu?’ sorusunu Karaismailoğlu’na yönelterek sözlerine devam eden Sındır, “TCDD internet sitesinden aldığım bir bilgi şöyle diyor: ‘TCDD Taşımacılık AŞ’nin bu yıl sonunda kamu hizmeti yükümlülüğü sona erecek. Söz konusu hizmet 2021 yılı itibarıyla açık ihale usulüyle ihale edilerek ihaleyi kazanan demir yolu tren işletmecisi tarafından yerine getirilecektir.’ Buradan şunu mu anlıyoruz? Kamu hizmeti yükümlülüğü gereği bu hizmeti yerine getiren Devlet Demiryolları Taşımacılık AŞ, 2021 yılından itibaren açık ihale usulüyle yetkili diğer 2 şirketin yanında ihaleye girmek zorunda kalacak ve bu hizmet özelleşecek midir? ‘TCDD Taşımacılığı özelleştiriliyor mu?’ Bu konuda kamuoyunu ivedilikle aydınlatınız sayın bakan” dedi.
“KİŞİ BAŞINA DÜŞEN FİBER ALTYAPI UZUNLUĞU İSTANBUL’DA 3,1, STOCKHOLM’DE 700 METRE”
Türkiye’deki Dijital Dönüşüm Endeksi’nin bugüne kadar gerçekçi bir şekilde hesaplanarak ortaya konulmadığını söyleyen Sındır, sözlerini şöyle sonlandırdı: “altyapıda seçili ülkeler arasında Türkiye kişi başına yıllık elektrik tüketiminde sondan 4’üncü sırada. ‘Kilobit per second’ cinsinden Türkiye’nin performansının en düşük olduğu alanlardan birisi de internet kullanıcısı başına uluslararası internet bant genişliği. Türkiye’nin değeri 94 bin 995 kb/s, 429 bin 665 kb/s olan dünya ortalamasının çok altında. Altyapı ve özellikle siber güvenlik konusunda zavallı bir durumdayız. Şehirler özelinde hesaplanan kişi başına düşen fiber altyapı uzunluk oranları konusunda İstanbul’da fiber altyapı uzunluğu kişi başına 3,1 metre, Ankara’da 4,3 metre, İzmir’de yaklaşık 4 metre. Stockholm gibi bir şehirde kişi başına fiber altyapı uzunluğu 770 metre. Bizim kentlerimizin 200 kat üzerinde. Övünüyorsunuz ama aslında yüz kızartıcı bir durumdasınız.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “tereddüt etmeden Türkiye’yi borç batağına sürüklüyorsunuz”

TBMM Genel Kurulunda CHP adına söz alan İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolüne İlişkin düzenlemeler içeren kanun teklifinin saray yönetiminin dayatması olduğunu söyleyerek AKP iktidarını sert sözlerle eleştirdi.
Sındır, “Bu kanun teklifi Tek Adam olarak ben milletin parasını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını çarçur ederim, yandaşlarıma dilediğim gibi dağıtırım, memleketi hiç tereddüt etmeden borç batağına da sürüklerim, hangi çılgın bana hesap soracakmış şaşarım. Hatta Yasamanın Bütçe Hakkı da neymiş, onu da tanımam diyen sarayın bir dayatmasıdır” dedi.
“TAM KANUNSUZLUK YAPILMAYA DEVAM EDİLİYOR”
Torba kanunun temel kanun niteliğinde görüşülmesini eleştirerek sözlerine başlayan Sındır, “Torba Kanun olmasına rağmen, yine temel kanun olarak görüşülüyor. Her zaman olduğu gibi, bu teklifin de tümü ve birçok maddesi Anayasa’ya aykırı olduğu halde, İç Tüzük madde 38’e göre “Anayasaya uygunluğun incelenmesi” hükmü maalesef yine uygulanmamıştır. Ayrıca, 5018 Sayılı Kanunun 14. Maddesi uyarınca teklife eklenmesi “zorunluluk” olan “mali yük, etki analizi” yine sunulmamış ve bir kez daha tam kanunsuzluk yapılmıştır” dedi.
“YÜCE MECLİSİMİZE VE MİLLETİN İRADESİNE BÜYÜK BİR SAYGISIZLIK”
Yeni düzenlemenin birçok sakıncayı ve belirsizliği beraberinde getirdiğini söyleyerek sözlerine devam eden Sındır, “Mali saydamlığın ve yapılan harcamaların proje bazında denetlenebilirliğinin ve Bütçe Hakkının uygulanabilirliğinin zorlaşacağı ortadadır. Fonksiyonel sınıflandırmanın nasıl yapılacağına açıklık getirilmemiştir. Kurumların teknik ve personel alt yapıları elverişli midir? Açıklık getirilmemiştir. Getirilen değişiklikten ne fayda sağlanacağı kuşkuludur. Getirilen sistem, özellikle uluslararası karşılaştırmalarda ve istatistiki veri paylaşımlarında sorun yaratabilecektir. Fonksiyonel sınıflandırmanın ortadan kaldırılması durumunda milli gelir hesaplarına dair detaylı ve sağlıklı veri üretmek güçleşecektir. Yeni düzenlemeyle elde edilecek verilerin eski serilerle karşılaştırılması zorlaşacaktır. Ayrıca Sayıştay’dan da tatminkar bir görüş alınmadığı da anlaşılmıştır. 2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin, Yüce Meclisimize sunulmasına yaklaşık bir hafta kala Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Sistemi açısından önemli sayılacak bu teknik düzenlemenin acele ile yasalaştırılmasını doğru bulmuyoruz. Teklif henüz kanunlaşmadan, kamu idarelerinin bütçelerini teklifteki öngörülen değişikliklere göre yapmış oldukları da anlaşılmaktadır. Böyle bir durumu kabul etmiyor ve yürütmenin bu davranışını Yüce Meclisimize ve milletin iradesine büyük bir saygısızlık olarak görüyoruz” dedi.
“BU TEKLİFİ TÜMÜYLE REDDEDİYORUZ”
Milletin bu iktidara artık ne güveni, ne de tahammülü kalmadığını ifade eden Sındır, “Bu teklifin Genel Gerekçesinde; ‘Kamu harcamalarında şeffaflığa ve hesap verilebilirliğe katkı sağlayacağı ve harcama önceliği geliştirmek suretiyle mali disiplini de destekleyeceği’ belirtiliyor. Allah aşkına, Sen Kalkacaksın; Bütçe uygulama sonuçları ve borçlanma limitinin neden aşıldığına ilişkin Milletvekilleri tarafından yöneltilen sorulara ve verilen önergelerin hiçbirisine cevap vermeyeceksin ya da geçiştireceksin. 5018 sayılı kanunun 14. Maddesi gereği teklifin getireceği mali yük hakkındaki zorunluluk hükmünü yerine getirmeyeceksin. KOİ projelerinin topluma gerçek maliyetini ve gelecek yıllarda kamu ekonomisine getireceği yükü, “Bütçe Hakkı” gereği bir zorunluluk olmasına rağmen, ne TBMM’ye, ne Sayıştay’a, ne de herhangi bir başka kamu kurumuna bildirmeyeceksin. Kamu İhale mevzuatını delik deşik edeceksin, Kamu İhale Kanunu’nun muafiyet ve istisnalar maddesini yüzlerce kez değiştirerek ihale süreçlerinden arkanda şaibe bırakarak kaçacaksın. Büyük hacimli inşaat ve yapım projelerini yandaşın olan 5 büyük müteahhit arasında paylaştıracaksın. Milli Gelir hesapları, tüketici fiyat endeksi, tüketici güven endeksi, işsizlik, büyüme vb göstergelerdeki veri setlerini ihtiyacına göre başkalaştıracak, manipüle edecek ve değiştireceksin. Devletin kariyer sistemine dahil denetim organlarını, kapatacak veya dışlayacak ve etkisizleştireceksin. TBMM’yi ayak bağı gibi görecek, yasamanın yürütme üzerindeki denge denetleme yetkisine dair süreçlerden sürekli kaçınacaksın. TBMM’nin bütçe hakkı adına kamu idarelerinin gelirlerini ve kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’dan rahatsız olacak ve görevini engellenmeye çalışacaksın. 4749 sayılı Kanun ile TBMM tarafından 2020 yılı için hükümete verilen 154 milyar TL Borçlanma yetkisini kimseye sormadan ve hesap vermeden 100 milyar TL’ye yakın aşacaksın, sonra hiç sıkılmadan yangından mal kaçırır gibi bu yetkinin iki katına çıkartılmasını isteyeceksin. Memleketi borç batağına sürüklemekten hiç tereddüt dahi etmeyeceksin. Kamu harcamalarında, Kredi Garanti Fonu, İşsizlik Sigorta Fonu vb bütçe dışı kaynakları kullanacak fakat bunları bütçe harcaması gibi göstermeye kalkacaksın. Kötü yönetimin ve israfın sonuçlarını Pandemiye bağlamaya çalışacaksın. Sonra kalkıp; ‘Kamu mali yönetim ve denetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirlikten bahsedeceksin.’ Şaka gibi değil mi? Bu düzenlemeye diyecek bir tek söz olabilir; hadi ordan sen de. Tereddüt etmeden Türkiye’yi borç batağına sürüklüyorsunuz, bu teklifi tümüyle reddediyoruz” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “siz kimden yanasınız, halktan mı yoksa ranttan mı?”

CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’dan Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ‘Acele Kamulaştırma’ kararlarına sert tepki gösterdi. Prof. Dr. Sındır, Manisa’nın Salihli İlçesi, Çapaklı köyünde alınan acele kamulaştırma kararı için, “köylünün mülkiyet hakkını ihlal ediyorsunuz. “sözde kamu yararı” atfederek yandaşlarınıza rant sağlama derdindesiniz” dedi.
“ÇAPAKLI’DA HANGİSİ SÖZ KONUSU!”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde Manisa, Çapaklı’da yaşanan acele kamulaştırma kararını Meclis Gündemine taşıyan Sındır; “Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Acele Kamulaştırma kararları kabul edilemez. ‘Yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda acele kamulaştırma ile taşınmazlara el konulabilmektedir’ denir. Ege Biyogaz Enerji Santralinin yapımı için Manisa’nın Salihli İlçesi, Çapaklı Köyü’nde yer alan bazı taşınmazların (köylünün tarlalarının) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması, kanunda belirtilen hangi maddeye dayanarak gerçekleştirildi? ‘Yurt savunma ihtiyacına’ yönelik olmadığı açık. Savaş, kıtlık, doğal afet gibi istisnai durumlarım söz konusu olmadığı malum. Manisa’da yapılan Acele Kamulaştırmada; devletin uzayabilecek kamulaştırma süreci için zaman kaybetmeden, ivedilikle işlemleri yapabilmesi adına özel kanunlarla öngörülen ‘olağanüstü durumların’ hangisi söz konusu? Açıklayın da öğrenelim” dedi.
“HUKUKA, ADALETE VE HAKKANİYETE UYGUN DEĞİLDİR”
Manisa’nın Salihli İlçesine bağlı Çapaklı köyünde yapılan ‘Acele Kamulaştırma’nın hukuka, adalete ve hakkaniyete uygun olmadığını ifade ederek sözlerine devam eden Sındır, “kanunda Cumhurbaşkanı’na aceleliği konusunda takdir yetkisi verilmiş olsa da özel sektör yatırımlarına yardımcı olmaya yönelik birçok kamulaştırma uygulamalarının ‘acele’ nitelikli olmadığı tüm çıplaklığıyla kamuoyunun malumudur. Manisa’daki örnekte olduğu gibi, taşınmazlar ile ilgili olarak çevre düzeni planında, nazım imar planlarında ve uygulama imar planlarında değişiklik yapılarak taşınmazın kullanım nitelikleri değiştirilmeden yapılan acele kamulaştırma kararları ile yaratılan arazi rantının, taşınmazın malikine değil, olmayan ‘sözde kamu yararı’ atfedilerek devredilen özel sektör yatırımcısına sağlanması hukuka, adalete ve hakkaniyete uygun değildir. Ve bu durum Anayasamızın 35. Maddesince öngörülen ‘mülkiyet hakkı’nın da ihlalini oluşturmaktadır. Bugün AKP iktidarı köylünün mülkiyet hakkını ihlal ediyor, sözde kamu yararı atfedilerek yandaşlarına rant sağlama derdine düşmüş” dedi.
“TOPRAK KORUMA KURUL KARARI, ÇED RAPORU NEREDE?”
Sındır, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Acele Kamulaştırma kararı alınan taşınmaz üzerinde yapılması düşünülen yatırımın, kamulaştırmanın ruhuna, yasal çerçevesine ve kamusal yarar ilkesine aykırı bir şekilde özel sektöre devredileceği açık bir şekilde anlaşılmakta. Tapu kayıtlarından anlaşıldığı üzere, Manisa Çapaklı’da acele kamulaştırılacak taşınmazların toplam alan büyüklüğünün yaklaşık 106 bin 799 m2 olduğu bilinmekte. Söz konusu taşınmazların tamamının tapu kayıtlarında tarla vasfında olduğu görülmektedir. Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu uyarınca tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılabilmesi şartlara bağlanmıştır. Söz konusu taşınmazlar için de Toprak Koruma Kurulu’nca alınmış herhangi bir karar bulunmakta mı yoksa yine göz göre göre verimli topraklar, çocuklarımızın geleceği yine ranta kurban mı edilecek? Acele Kamulaştırma kararı alınan taşınmaz üzerinde öngörülen yatırım için ve kamulaştırma öncesinde olumlu ÇED raporunun alınması gerekiyor. ÇED olumlu raporunun alındığına ilişkin yöre halkı bir bilgiye sahip değil, ÇED olumlu raporu alınamaması durumunda yapılacak kamulaştırma uygulaması kamu zararı olarak kayıtlara geçeceği bilinmelidir.”
Sındır, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye verdiği önergede şu soruları yöneltti:
1) Söz konusu acele kamulaştırmanın amacı nedir?
2) Bu acele kamulaştırma kararında “üstün kamu yararı” nedir? Acele Kamulaştırma kararı alınan taşınmaz üzerinde yapılması düşünülen yatırım, bir kamu yatırımı mıdır? Yoksa kamulaştırmanın ruhuna, yasal çerçevesine ve kamusal yarar ilkesine aykırı bir şekilde özel sektöre mi devredilecektir?
3) Yapılacak acele kamulaştırmanın, yurt savunması ile veya aciliyet gösteren bir doğal afet vb durum ile veya özel kanunlarla öngörülen bir başka “özel durum” ile herhangi bir ilgisi var mıdır?
4) Tapu kayıtlarından anlaşıldığı üzere, acele kamulaştırılacak taşınmazların toplam alan büyüklüğünün yaklaşık 106.799 m2 ( 106,8 dekar) olduğu anlaşılmaktadır. Oysa bu büyüklüğün daha önce öngörülen kamulaştırma alanının yaklaşık 3 kat daha fazlası olduğu iddiası doğru mudur?
5) Kamulaştırılacak alanın daha sonra genişletilerek büyütülmesi söz konusu mudur?
6) Bu alanda herhangi bir özel sektör kuruluşuna enerji üretim lisansı verilmiş midir? Verildiyse hangi şartlarda verilmiştir?
7) Taşınmazların 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında, 1/25.000 ve 1/5.000 ölçekli nazım imar planlarında ve 1/1.000 ölçekli uygulama imar planındaki niteliği nedir? Bu planlarda yeni kullanım fonksiyonuna bağlı olarak değişiklik öngörülmekte midir ve ne zaman ve hangi kurum tarafından değiştirilmesi planlanmaktadır?
8) Taşınmazlar, imar planlarında “Tarımsal” nitelikli alan statüsünde ise imar planlarında değişiklik yapılmadan, taşınmazın kullanım nitelikleri değiştirilmeden yapılan acele kamulaştırma kararları ile yaratılan arazi rantının, taşınmazın gerçek malikine değil fakat “kamu yararı” atfedilerek devredilen özel sektör yatırımcısına sağlanması ve gerçek sahibi köylülerin yaşayacağı mağduriyetler sizce hukuka, adalete ve hakkaniyete uygun mudur? Bu durumda Anayasamızın 35. Maddesindeki “mülkiyet hakkı” ihlal edilmiş olmaz mı?
9) Acele kamulaştırma kararı alınan taşınmazların tapu kayıtlarında vasfı (niteliği) “tarla” olarak görülmektedir. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu uyarınca tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılabilmesi şartlara bağlanmıştır. Söz konusu taşınmazlar için de Toprak Koruma Kurulu’nca alınmış herhangi bir karar bulunmakta mıdır?
10) Tapu kayıtlarında tamamının “Tarla” niteliğinde olduğu söz konusu taşınmazlarda hangi ürün/ürünler yetiştirilmektedir? Zeytin ağaçları veya herhangi bir başka meyve türü yetiştiriciliği yapılmakta mıdır?
11) Yapılacak kamulaştırmanın tahmini bedeli ne kadar düşünülmektedir? Hâlihazırda yapılan tarımsal üretimin Çapaklı köyü/mahallesine ve ülke ekonomimize katkısı değerlendirilmiş midir ve ne kadardır?
12) Bu alanda yapılması öngörülen Biyogaz tesisinin üretim kapasitesi ne olacaktır? Devletimize/kamuya sağlayacağı ekonomik ve sosyal fayda/katkı ne kadar olacaktır?
13) Bu yatırımın doğaya, çevreye, yöre insanlarının yaşam alanlarına herhangi bir olumsuz etkisinin olmayacağı mı düşünülmektedir?
14) Acele Kamulaştırma kararı alınan taşınmaz üzerinde öngörülen yatırım için ve kamulaştırma öncesinde sizce olumlu ÇED raporunun alınmış olması gerekmez mi?  ÇED olumlu raporu henüz yok ise bunun alınamaması durumunda yapılacak kamulaştırma uygulaması kamu zararına dönüşmüş olmaz mı?
15) Ya da ÇED olumlu raporunun 2009/7 sayılı Bakanlık Genelgesi uyarınca, daha önce birçok örnekte olduğu gibi, her halükarda verileceği mi düşünülmektedir?
16) Taşınmaz üzerinde öngörülen yatırım için yerel halka bilgi verilmiş midir, çevre halkının rızası alınmış mıdır? Civar alanlarda yapılmakta olan tarımsal üretim faaliyetlerine etkileri olacak mıdır? Önlemleri düşünülmüş müdür?
17) Çapaklı Köyü ve civar köylerin sakinlerinin acele kamulaştırma kararı hakkında önceden bilgilendirilmediği iddiası doğru mudur?
18) Acele kamulaştırma kararının Resmi Gazete’de yayınlamasının ardından kararı ilgilendiren bölgelerde çevre halkının bu karara karşı direnme haklarını kullanarak ve tamamen yasal çerçevede ortaya koydukları itiraz eylemlerinde adli kolluk tarafından zor kullanma, arbede, yaralanma vb. gibi durumların yaşandığı doğru mudur? Kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden köylü vatandaşlarımızın zor kullanılarak kendi yaşam alanlarından uzaklaştırıldığı doğru mudur?
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Akparti İzmir Milletvekili Cemal Bekle den 9 Eylül Mesajı

9 Eylül 2020. Bugün İstiklal ve İstikbal Savaşımızın başladığı ve bittiği şehrimizin kurtuluş yıldönümünü kutluyoruz. 98.yıl önce bugün, dünyaya Türk Milletinin yokluk ve imkansızlıklar içerisinde dahi neler yapabileceğini gösterdiğimiz gündür. 19 Mayıs 1919’da başlayan ve 9 Eylül 1922’de son bulan Kurtuluş Savaşımız; bir milletin İstikbal zaferidir. Dünya tarihine, Türk Milletinin vatan sevgisinin ve kahramanlık destanın yazıldığı 9 Eylül; Türkiye Cumhuriyeti’nin de müjdesi olmuştur. Bu vesile ile; son günlerde Doğu Akdeniz ve Ege’de yaptırım ve tehdit diliyle ülkemize yön vermeye çalışanlara 9 Eylül 1922 tarihini hatırlatmak istiyorum. Hiç kimsenin şüphesi olmasın! Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi; 1 asır önce dayatılan Sevr’i nasıl yırtıp attıysak yine dayatılmaya çalışılan tehditleri yırtıp geçeriz. Bizim hiç kimsenin hakkında gözümüz yoktur ancak kimseye de hakkımızı yedirmeyiz. Mavi Vatan ve Doğu Akdeniz’de hem yerleşik tahammüller gereği hemde uluslararası hukuktan doğan haklarımızı ne pahasına olursa olsun korumaya hazırız. Deniz sınırlarımız, Mavi Vatan ve Doğu Akdeniz konusunda birilerinin haydutluk yapmasına göz yummayacağımızı çok net ortaya koyduk. Oyun oynayacak birisi varsa karşılığını alacağını bilecektir. Mavi Vatan ve Doğu Akdeniz davamızdan geri adım atmayacağımızı da bir kez daha üstüne basa basa hatırlatmak istiyorum. Ecdadımızdan aldığımız emaneti canımız pahasına koruyacağımızı hatırlatmak istiyor; başta Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve kahraman silah arkadaşlarını, Hasan Tahsin’i, Yüzbaşı Şerafettin’i ve vatan uğruna şehadete yürüyen kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum İZMİR – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “ne yitirdiğimiz canları unuttuk ne de döktüğümüz gözyaşlarını!”

CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 98’incı, CHP’nin kuruluşunun 97’nci yılı sebebiyle yazılı açıklama yayınladı.
Sındır, “İzmir, işgalcilere ilk kurşunun sıkıldığı, bağımsızlığa giden yolda noktanın konulduğu yerdir. 9 Eylül sadece düşmanla değil yoklukla da savaşan bir milletin bağımsızlığa olan inancını tüm dünyaya haykırdığı gündür. Kutlu olsun” dedi.
“BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOLDA NOKTANIN KONULDUĞU YER!”
9 Eylül’ün asla kaybolmayacak tarihi bir dönüm noktası olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Sındır, “İzmir’in işgali Anadolu insanının direnişi noktasında milat olmuştur. İzmir’in işgali yurdun en ücra köşelerine kadar derinden hissedilmiş, bağımsızlık ateşini tüm yurtta körüklemiştir. İzmir, Samsun’dan başlatılan Anadolu’yu saran bağımsızlık ateşinin zaferle taçlandığı, Ata’sına, Cumhuriyet’ine bağlılığıyla akıllara kazınmış bir şehirdir. İşgalcilere ilk kurşunun sıkıldığı, bağımsızlığa giden yolda noktanın konulduğu yerdir. 9 Eylül sadece düşmanla değil yoklukla da savaşan bir milletin bağımsızlığa olan inancını tüm dünyaya haykırdığı gündür. 9 Eylül; İzmir’e ve İzmirlilere de Cumhuriyete sahip çıkma ve bağımsızlığını her seferinde haykırma karakterini hediye etmiştir” dedi.
“AZİZ HATIRALARI ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM”
Sosyal mesafeden ve pandemi kurallarından ödün vermeden her yıl olduğu gibi İzmir’in kurtuluşunun 98. yılını yine coşkuyla kutlayacaklarını ifade ederek sözlerini sürdüren Sındır, “Bağımsızlık için ne yitirdiğimiz canları unuttuk ne de döktüğümüz gözyaşlarını. İnsan üstü bir çaba, azim, kararlılık ve fedakarlık ile kurtuluş savaşımızı zaferle sonuçlandıranlara minnettarız. 1922 yılının 9 Eylül’ünün verdiği heyecandan bugün de bir şey kaybetmedik. Aynı coşku aynı heyecan aynı kararlılıkla bağımsızlığımızı sonsuza kadar sürdürmek ve milletimizi esenliğe kavuşturmak için yılmadan mücadele edeceğiz. Bize bu kutlu günü yaşatan şehitlerimizin, gazilerimizin ruhu şad olsun. Başta kurucumuz, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum” dedi.
“MİLLETİMİZİN YEGANE GÜVENCESİ!”
CHP’nin milletin güvencesi olduğunu vurgulayarak açıklamasını sonlandıran Sındır şöyle konuştu: “Kuvayi Milliye’nin devamı olan partimiz, bir asırlık tarihiyle çağdaşlığın, ilerlemenin, devrimlerin ve demokrasinin mimarı olmuştur. Partimizin varlığı, anlayışı ve örgütlü gücü; laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlılığı, milletimizin yegane güvencesidir. Milletimizin iradesini yok saymak isteyen, Cumhuriyetimizin kazanımlarını temelden sarsan, kişisel ikballerini her şeyin üstünde tutan siyasal anlayışa karşı mücadelemizden asla geri adım atmayacağız. Kurucu önderimizin izinden sapmaksızın, milletimizden ve tarihimizden aldığımız güç ile demokrasi ve adalet mücadelemize yılmadan devam edeceğiz. Sevgi ve hoşgörü temelli kardeşliği ve cumhuriyetimizin değerlerini çocuklarımıza bir bayrak gibi devredeceğiz” dedi.
İZMİR – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)