“Zaten meyvemi, sebzemi, yumurtamı yiyorum, ne gerek var multivitamin almaya… Hem ben zaten C vitamini içiyorum, kendimi çok yorgun hissedince demir iğnesi yaptırıyorum. Hem multivitaminler iştah açıyor, kilo mu alayım durduk yere…” Bu ve bunun gibi sözleri mutlaka duydunuz, belki siz de söylediniz. Peki bu düşüncelerin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış.. Vitamin ve mineraller hakkında doğru bilinen yanlışlara dikkat çeken Eczacı Ayşen Dincer, vücudun ihtiyacı olan minerallerin doğru beslenme ve vitaminlerden alınacağını belirterek, multivitaminlerin kilo aldırıcı etkisi olmadığını ve ortaya çıkan enerji artışını dengelemenin önemini vurguluyor.
Vitamin ve mineraller, daha sağlıklı bir yaşam sürmemiz için olmazsa olmazımız… Vitamin ve mineraller bağışıklık sisteminin güçlenmesinden saç sağlığımıza, kan yapımından toksinlerin vücudumuzdan temizlenmesine ve hatta ruh sağlığımızın korunmasına kadar etkili… Örneğin D vitamini eksikliği yorgunluğa, kramplara, kalp hastalıklarına, romantizmaya yol açabiliyor. B12 eksikliğinde unutkanlık, odaklanma sorunları, ağızda yaralar, kalp çarpıntısı; demir eksikliği halinde eklem ağrıları, saç dökülmesi, baş ağrıları, depresyon, uykusuzluk gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu gibi örnekleri çoğaltmamız mümkün… Bu nedenle vücudumuzun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri günlük ve düzenli şekilde almamız gerekiyor. Yani düzenli ve yeterli beslenme şart!
Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması besin tüketim verilerine göre özellikle vitamin ve mineral alım miktarlarının yetersizliklerinin önemli boyutlarda olduğuna dikkat çeken Ecz. Ayşen Dincer, lif ağırlıklı gıdalar, protein zengini besinler, süt ve süt ürünlerini gibi olmazsa olmazları da tükettiğimiz durumlarda bile günlük ihtiyacımız olan vitamin ve mineralleri almakta zorlandığımıza dikkat çekiyor. Bu durum vitamin ve mineral desteği gereksinimini ortaya çıkarıyor.
Peki bu kadar vitamin ve minerali nasıl tek tek alacak, miktarını nasıl ayarlayacağız? Ecz. Ayşen Dincer, bu sorunun yanıtını şöyle veriyor: “Çocukların, ergen bireylerin, yetişkinlerin ve yaşlıların vitamin ve mineral ihtiyacı farklıdır. Üstelik bu, cinsiyete göre de değişir. Örneğin hamile bir kadının demir ihtiyacı ile bir erkeğinki aynı değildir. Bu nedenle vitamin ve mineral takviyelerini cinsiyete, yaşa ve ihtiyaca uygun seçmeli. Çoğumuz genellikle bunu bilmediğimiz için kulaktan dolma bilgilerle, komşumuzun, arkadaşımızın önerisiyle vitamin alıyoruz. Bazen de bu yüzden tam da ihtiyacımızı karşılamayacak bir vitamini yanlış sürelerde ve dozlarda kullanabiliyoruz. Oysa vitamin ve mineral desteği alırken tekli ve yüksek doz tercih etmek yerine yaşa ve cinsiyete yönelik olarak uygun dozda hazırlanmış vitaminlerin günlük kullanılması daha doğru. Nasıl ki bir gün boyunca sadece ıspanak, ya da sadece et veya sadece yoğurt tüketmiyorsanız, sofranızda karma besinler alıyorsanız; kullandığınız takviyelerin de ihtiyaca göre karma ve çoklu içerik içermesi önem taşıyor.”
Multivitamin kullandığımızda günlük ihtiyacımız olan vitamin ve mineralleri yeterli miktarda alabiliyoruz. Bu da daha dinç, sağlıklı yani daha iyi hissetmemizi sağlıyor. Çoğu kişi bu nedenle “Artık ihtiyacım kalmadı. İyiyim” düşüncesiyle bir ya da iki kutu multivitamin tükettikten sonra kullanımı bırakabiliyor. Ecz. Aysen Dincer, bunun çok yanlış bir düşünce olduğunun altını çizerek vücudumuzun bu vitamin ve minerallere her zaman ihtiyaç duyduğuna dikkat çekiyor. Dincer, “Dünya Sağlık Örgütü sağlıklı yaşam için her gün en az 2.5 litre su tüketmemizi, 10 bin adım atmamızı, günde 5-9 porsiyon sebze meyve tüketmemizi, günde 7 saatten fazla uyumamızı, haftada 3’den fazla alkol tüketmememizi ve sigara kullanmamamızı öneriyor. Bunu 3 ay yapıp sonra ara verin demiyor. İhtiyacınıza yönelik kullanılacağınız bir multivitamin için de aynı şey geçerli. Bu takviyeler yaşam boyu alınmalı. Fakat seçerken çok dikkat etmelisiniz. Koruyucu, glüten, maya içermeyen, cinsiyetininize ve ihtiyacınıza özel dozlar içeren, güvenilir markaların ürünlerini tercih etmeye özen gösterin.”diyor.
Toplumda sürekli multivitamin kullanımının gereksiz olduğuna, kilo yaptığına ve fazla takviye almanın zararlı olduğuna dair yanlış inanışlar da bulunuyor. Ecz. Aysen Dincer, beslenme risklerinin tüm dünyada sigaradan sonra ömrü kısaltan 2. Risk faktörü olduğuna dikkat çekiyor. Eğer herkes alması gereken dozda vitamin ve minerali besinlerden alabilseydi böyle bir risk var olmazdı. Multivitaminler kilo yapar inanışına ise Dincer’in cevabı şöyle: “Hayır, multivitaminler kilo aldırmaz. Eğer multivitamin kullanmaya yeni başladıysanız, ilk 2 hafta sizin iştah artışı diye yorumladığınız fakat aslında enerji artışı olan bir etki göreceksiniz. Bu vücudunuzda vitamin mineral rezervlerinizin düşük olduğunun da bir kanıtıdır. O nedenle özellikle 2-3 hafta sabredin ve beslenme alışkanlığınızı değiştirmeyin. Sonrasında herşeyin düzene girdiğini göreceksiniz. Burada tek istisna çok yüksek doz B Kompleks vitamini içeren markaların ürünledir. Onları kullanmak yerine yaşınıza, cinsiyetinize ve ihtiyacınıza özel hazırlanmış bir multivitamin kullanarak bu süreci daha rahat geçirebilirsiniz.’’
Aynı anda birden fazla multivitamin kullanılmaz. Peki, bu ne kadar doğru bir düşünce? Ecz. Aysen Dincer, bu konuya ilişkin şunları söylüyor: Eğer aldığınız multivitamin doğru formülde ise aynı anda birden fazla mutltivitamin almanıza gerek yoktur. Fakat C vitamini günde 1000 mg ve D Vitamini günde minimum 1000 unite ayrı olarak alınmalıdır. Multivitaminler içerisinde aldığınız C ve D vitamini dozlar yeterli olmayacaktır.”
“Vitamin alırken alkol ya da sigara tüketmek zararlı mı?” sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: “Alkol ve sigara sağlığımız için birçok risk oluşturan, kullanmamamız gereken maddeler… Aldığınız multivitaminin alkol ve sigaranın vücudunuzda tükettiklerini karşılamak adına da önemi var. Bu nedenle multivitamin kullanmayı bırakmayın ama alkol ve sigaradan vazgeçmek için elinizden geleni yapmanızı öneririm.”
Piyasada birçok multivitamin ve vitamin bulunuyor. Pek çok kişi pahalı olan vitaminin en iyisi olduğunu düşünüyor. Acaba gerçekten en pahalı vitamin en iyi vitamin mi? Ecz. Ayşen Dincer, bu yanılgıya sadece vitaminler için değil birçok konuda düştüğümüze dikkat çekiyor. “Önemli olan fiyat değil günlük ihtiyacınızı karşılayabilecek içeriğe sahip olması” diyen Dincer, vitamin tercih ederken firmasına ve ne kadar süredir vitamin ürettiklerini bakmanızı öneririm. Artık tüm bilgiler internette var. Özellikle pandemi sonrası çok fazla firma ve marka türedi. Burada vücudunuzu destekleyeceğim derken zarar vermeyin ve uzun yıllardır vitamin üreten firmaları tercih edin.’’diye belirtti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: Doğru
Doğru benlik algısını öğretmek, ebevynin en önemli görevidir
Benlik duygusunun insanın içsel çekirdeği olduğunu ve buna referans merkezi denildiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir referans merkeziyle doğuyoruz ben ve diğerleri diye. Daha sonra aile içinde gittikçe şekilleniyor. Kişi doğru şekillendirirse yıllar içinde doğru bir kimlik ve kişilik çıkıyor. Yanlış şekillendirirse yanlış kimlik ve kişilik çıkıyor. Bu nedenle benliğimize yapılan yatırım bir insanın hayatta kendine yapacağı en büyük yatırımdır” diye konuştu. Çocuğa benlik algısını öğretmenin anne ve babanın görevi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğa doğru benlik algısı öğretmek ebeveynin en önemli vazifelerinden birisidir. ‘Sen ayrı bir insansın, ayrı bir bireysin’ mesajının verilmesi önemlidir” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, psikolojide önemli çalışma alanlarından biri olan benlik ve benlik algısı konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Benlik algısının temelinin çocukluk yıllarında atıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Benlik, psikolojideki en önemli çalışma alanlarından bir tanesi. Benlik algısı, benlik tasarımı diye geçiyor. Bu çalışmalarda insanın psikolojik gerçekliğini anlamak için ben kavramını yerine oturtmak gerekiyor. Burada bize en çok fikir veren çalışmalar çocuk çalışmaları. Çocukları gözlemleme ile ilgili çalışmalar. Çocukta ben duygusu yoktur. Annem ve ben vardır. Çocuk, annesi olmadığı zaman müthiş bir şekilde krize girebilir. Anne yoksunluğu sendromu vardır. Çoğunlukla 1 yaş civarında bazen 2 yaşında da görülebiliyor. Anne çocuğun yanından uzun süre ayrılırsa çocukta anne yoksunluğu sendromu olabiliyor. Bu bebeklik depresyonudur. Böyle bir durumda çocuk devamlı ağlıyor. Yanına biri yaklaştığında, hareket olduğunda susuyor. Bakıyor annesi değil yine ağlamaya başlıyor. Hatta ileri yaştaki bazı kişiler bunu bilir, annesi yokken ağlayan çocuğa annesinin kıyafetini vs. verir. Çocuk annesinin kokusunu alsın da sussun diye. Çocuk annesini ve kendisini bitişik görüyor. Bu benlik algısının çocuk seviyesindeki durumu. Hepimiz bu dönemden geçiyoruz.”
Anneyle kaliteli ve güvenli ilişki önemli…
Bebeklik ve çocukluk döneminde annenin her şey demek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İlk 3 yılda annenin yerini hiçbir şey tutmuyor. Anne veya annenin yerine geçen birisi. Önemli olan birisiyle kaliteli ve güvenli, tutarlı, devamlı bir ilişkinin olması. Bu durum diğer canlılarda yok. Mesela ördek. Doğar doğmaz yürümeye başlıyor, hemen suya giriyor. Hatta yılan balıkları var Meksika Körfezi’nde yaşıyorlar. Bunlar Kıta Avrupa’sına gidiyorlar, orada doğuyorlar, orada yaşıyorlar tekrar Meksika Körfezi’ne gelip orada ölüyorlar. Anne çocuk hiç birbirini görmüyor. Onlarda anne çocuk ilişkisi yok” diye konuştu.
Benlik algısı yerinde olan kişi özeleştiri yapabilir
İnsanın psikolojik olarak prematüre doğduğunu ve zamanla geliştiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, benlik algısı yerinde olan kişinin kendini eleştirebileceğini belirterek şunları söyledi:
“Erken doğuyor insan. Hayvanlar anne karnında olgunlaşıyor ve doğar doğmaz hayata atılıyor. Ama insan 10-15 sene başkasının yardımına muhtaç olarak doğuyor. İnsanı sosyal ben yapan bu. Benlik algısı, kişinin ‘Ben kimim?’ sorusunu sorabilmesidir. Bilimsel terminolojide benlik tasarımı, self concept diye geçiyor. İdeal ben var, gerçek ben var. Bir de kişinin tasarladığı, algıladığı ben var. Kişi, algıladığı beni nasıl algılıyorsa kişinin benlik algısı veya benlik tasarımı sağlıklı veya sağlıksız denebilir. Kendi benliğini olduğu gibi algılıyorsa, kendi hatalarını kendi gerçekleriyle, kendi güçlü ve zayıf yönleriyle yüzleşebiliyorsa, bir eleştiri olduğu zaman hemen karşı çıkmak yerine onun kritiğini yapabiliyorsa, analiz edebiliyorsa, sorgulama yapıp öyle karar veriyorsa benlik algısı, benlik saygısı yerindedir diyebiliriz. Yani benlik algısı gerçek bene uygundur diyebiliriz.”
Hedef için nerede olduğunuzu bilmeniz önemli
Osmanlı’da vakkaf diye bir kavram olduğunu ifade eden Tarhan, “ Yani durup bir gerçeği tekrar kabul etmektir. Hatta Hz. Ömer’in sıfatlarından birisidir. Karar vermiş, birine ceza vermeye gidiyor, bir haber geliyor öyle değil böyle diye. Hemen fikrini değiştirebiliyor. Ben bir defa karar verdim demiyor. Adaleti sağlamak için. Hz. Ömer’in adalette lider olmasının en büyük nedeni bu. Hakikati arama dürtüsü ve kendine karşı da bağımsız, tarafsız olması. Kendi dürtü, istek ve arzularına karşı da bağımsız olabilmesi insanın benlik algısının yüksek olduğunu gösteriyor. Gerçeklerle yüzleşebildiği gibi kendisiyle de yüzleşebiliyor. Bu şuna benziyor; bir harita düşünün, haritada bir hedefiniz var, bir yere gideceksiniz. Ama nerede olduğunuzu bilmiyorsanız gidemezsiniz” diye konuştu.
Güçlü ve zayıf yönleri bilmek benlik saygısı oluşturuyor
Kişinin kendini bilmesi halinde psikolojik hedeflerine doğru yol çizebileceğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yol haritasını çizebilmesi için nerede olduğunu bilmesi gerekir. Hayat yolunda da benlik algısı önemli. Anadolu’da bir söz vardır; Başkasının yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu batman sanır diye. Benlik algısını çok güzel anlatan bizim kültürümüzdeki sözlerdendir. Kişinin güçlü ve zayıf yönlerini bilmesi benlik saygısını oluşturuyor” dedi.
Tıpkı genler gibi kişiliğin de bazı temelleri olduğunu ve değişmesinin mümkün olmadığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsan özgürdür ama genlerimizin sınırlandırdığı kadar özgürüz. Mesela gözümüzü kahverengiyken mavi yapamayız. Kişilik de aynı. Temel kişiliğimiz %30-40’tır. %60-70’i sonradan kazanılır. 12 tane kişilik tipi var. Bazıları içe kapanıktır, bazıları dışa dönüktür, bazıları titizdir, bazıları çok sosyaldir. Bunlar içsel zekâ, sosyal zekâ olarak da tanımlanıyor. Biraz genetik mirasımızla ilgili. İnsanın kendini olduğundan daha güçlü göstermesi, kendini tanımamasının en önemli işaretlerinden birisidir. Kendini tanıyan bir insan aynaya baktığı zaman gerçek kendisini görür “ dedi.
Bazı kişilerin ise aynadan korktuklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Daha doğrusu psikolojik anlamda yüzleşmekten korkarlar. Bu tarz kişiler olması gereken benleri ile gerçek benleri arasındaki farkı bilmiyorlar. İdeal beni var. Kafasında ben böyle olmalıyım, şöyle davranmalıyım diye düşünüyorlar ve gerçeği o zannediyorlar” dedi.
İdeal bene yakın kişi kendisiyle de barışık oluyor…
Hâlbuki kişinin ideal beni kendisine ne kadar yakınsa kişinin kendisiyle o kadar barışık olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişi hayatta kendi konfor alanında kalmaz. Genele açıktır, girişimden korkmazlar. Merak ve hayret duygusunu çok yaşayan kişilerdir. Bir insanın yeni deneyimlere açık olması için kabuğundan çıkması lazım” diye konuştu.
Çocuğa benlik algısını öğretmenin anne ve babanın görev, olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir çocuk annesinin yanından ayrılmıyorsa, anne de buna fazla fırsat vermiyorsa bu çocuk anne bağımlısı bağımlı bir çocuk olur ve o çocuk ergenlikle birlikte anneye karşı öfke ve sevgiyi aynı anda yaşar. Çocuğa doğru benlik algısı öğretmek ebeveynin en önemli vazifelerinden birisidir. ‘Sen ayrı bir insansın, ayrı bir bireysin’ mesajının verilmesi önemlidir” dedi.
Çocuk, hayata uyum sağlayacak şekilde yetiştirilmeli
Ancak burada verilecek mesajın ölçülü olması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ben var öteki var ama ‘Ben onlardan üstünüm’ ya da ‘Sen herkesten üstünsün’ duygusuyla bilgisiyle yetiştirilen çocuklarda ideal ben ve gerçek ben arasındaki makas açılıyor. Açıldığı zaman da çocuk, hayatın gerçekleriyle karşılaştığında birisi onu eleştirdiği zaman rahatsız oluyor. Anne ve baba, çocuğu sera çiçeği gibi büyütürse bir fırtına çıktığı zaman rahatlıkla yıkılır. Bu nedenle hayata uygun yetiştirmek gerekiyor. Annelik, babalık yapmak çocuğumuzu korumak değil, onu hayata hazırlamaktır” dedi.
Benliğe yapılan yatırım, en büyük yatırımdır
Benlik algısının ve ideal benliğin ayrımını iyi yapabilmenin kişinin kendisiyle barışık olması anlamına geldiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aynı zamanda bu kişi hayatta kendini geliştirebilen biri oluyor. Benlik duygusu diğer canlılarda araştırılıyor. Diğer canlılarda ben diye bir şey yok. Temel ihtiyaçlarını karşıladığınız zaman bir şey olmuyor. Ama insanda hep benlik tasarımı var. Onun için benlik insanın içsel çekirdeği ve buna referans merkezi deniyor. Doğar doğmaz içimizde bir referans merkeziyle doğuyoruz ben ve diğerleri diye. Daha sonra aile içinde gittikçe şekilleniyor. Kişi doğru şekillendirirse yıllar içinde doğru bir kimlik ve kişilik çıkıyor. Yanlış şekillendirirse yanlış kimlik ve kişilik çıkıyor. Bu nedenle benliğimize yapılan yatırım bir insanın hayatta kendine yapacağı en büyük yatırımdır” diye konuştu.
Bireyselleşmek ayrı, bencilleşmek ayrı
Bir kişinin bir başkasıyla karşılaştığında dış görünüşüyle karşılandığını ama iç görünüşüyle uğurlandığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bireyselleşmek ve bencilleşmek arasında önemli bir fark olduğunu kaydederek şunları söyledi:
“Onun için insanı insan yapan fiziksel görünümü değildir. Onun huyu, karakteri, insanlığıdır. Yani içerisindeki suretidir. Suret fiziksel görünümdür siret iç görünümdür. İç görünümümüzü ihmal ettik. Modernizmin bize yaptığı en büyük kötülüklerden birisi de bu. Seküler anlayışın sunduğu her şeyi dünyasallaştıran bir yaklaşımı bize sundu. Hatta çift terapisi için Batı’da eğitim almış psikolog arkadaşlardan görüyoruz. ‘Sen önemlisin aile önemli değil, birey kutsaldır aile değil’ diyor. ‘Ben kutsalsam en önemliysem neden eşimin çocuğumun kahrını çekeyim? Bu dünyaya bir defa geldim’ diyor. Bireyselleşmek ayrı bencilleşmek ayrı. Bireyselleşmek birey olmak güzel bir şey ama bireyci olmak güzel bir şey değil. Bireyci olduğun zaman dünyayı kendi etrafında dönüyor gibi görüyorsun. Bu benlik gelişiminin en alt basamağıdır. Freud burada çok güzel bir tespit yapmış. Çocuk primer narsistir diyor. Şizofren sekonder narsistir. Primer narsisizmde çocuk sadece kendini sever, dünya kendi etrafında dönüyor zanneder. En bencil varlık kimdir deseniz çocuk der. Başka hiçbir şeyi tanımıyor çünkü. Sevgi yatırımını önce kendisine sonra annesine büyüdükçe insanlara, doğaya, evrene, yaratıcıya yapıyor. Ne kadar doğru ve adil bir sevgi yatırımı yaparsa hayatın sonunda heybesinde o olacak. Ama şizofren kişide sekonder narsisizm oluyor yani sevgi yatırımını tekrar kendine yöneltiyor. Kendini birinci planda tutuyor ama hayattaki zorluklarla mücadele etmeyi başaramıyor içine kapanıyor. Zihninde bir alan oluşturuyor orada kendi dünyasında savaşlar çıkarıyor, yağmurlar yağdırıyor. Mesela yağmur yağıyor benim moralim bozuk olduğu için yağmur yağıyor, güneş açıyor neşeliyim ondan güneş açtı diyor.”
Benlik algısında üç gerçeklik karışmaz
Üç türlü benlik algısı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Psikolojik sağlıkta da bu önemlidir. Birinci benlik kişinin fiziksel gerçekliğidir. Bu yumuşaktır, sıcaktır ya da soğuktur gibi. İkincisi hayali gerçeklik. Hayal dünyası bulutlar, zihin dünyası çamurlu su gibidir. Hayal dünyamızı temizlersek zihnimizdeki su temizlenir. Onun için hayal dünyamızı güzel yapmamız gerekiyor. Hayal dünyamız kirliyse zihnimizden kirli suları atamayız. Diğer gerçeklik de rüya gerçekliğidir. Şizofrenlerin en büyük özelliği bu üç gerçekliğin sınırlarını ayırt edememesidir. Hayal kuruyor, hayali gerçek zannediyor ve inanıp ona göre yaşıyor. Ya da rüya görüyor, uyanır uyanmaz ona inanıyor. Benlik algısı olan kimse bu üç gerçekliği karıştırmaz. Onun için benlik algımız insanın elindeki en önemli fenerdir, aydınlatır. Kendini aydınlatır, etrafını aydınlatır. Ve benlik algımızı geliştirmek bizi insan yapan durumdur. Diğer canlılarda bu özellik yok. Yemek içmek üremek yetiyor. İnsanların keşfetme, yeni deneyimlere açık olma geni var. İnsan zamanı algılıyor. İnsan dışındaki hiçbir canlının zaman ve mekân algısı yoktur. Bunlar insanları diğer canlılardan ayıran soyut kavramlar üretmemizi sağlayan genlerdir” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Rektör Hotar’dan doğru iletişim ve empati çağrısı
Türkiye genelinde yarın düzenlenecek Engelli Kamu Personel Seçme Sınavı’nın (E-KPSS) sorunsuz tamamlanması için İzmir’de bütün önlemlerin alındığını kaydeden Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, sınav görevlilerinin adaylarla doğru iletişim kurmaları için DEÜ Eğitim Fakültesi tarafından hazırlanan bilgi notlarını, www.deu.edu.tr internet üzerinden paylaştıklarını açıkladı. Rektör Hotar, sınav görevlilerinin bu çalışmayı, empati kurarak okumalarının insani ve hukuki sorumluluklar açısından önemli olduğunu söyledi.
Öğrenci, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından Türkiye genelinde 15 Kasım 2020 tarihinde düzenlenecek olan Engelli Kamu Personel Seçme Sınavı (E-KPSS) öncesi; kritik bir çalışmaya imza atan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörlüğü, adaylarla doğru iletişim kurma yöntemlerine yönelik hazırlanan bilgi notlarını kurumun internet sayfası üzerinden yayınladı.
İzmir genelinde 80 binada gerçekleştirilecek ve 4 bin adayın katılmasının beklendiği sınavda, engel durumuna göre kişilere nasıl davranılması gerektiğinin aktarıldığı bu çalışma ile hem adayların hem de sınav görevlilerinin yaşayacağı olası sorunların önüne geçilmesi hedefleniyor. DEÜ Eğitim Fakültesi’ndeki öğretim üyeleri tarafından; Engelsiz Dokuz Eylül Koordinatörlüğü’nün desteği ile oluşturulan bilgi notlarının bireysel empati kanallarının geliştirilmesine de katkı sağlayacağını ifade eden DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar, bunun insani ve hukuki sorumlulukların anlaşılması açısından da önemli olduğunu vurguladı.
İzmir KPSS Koordinasyon Kurulu olarak geçtiğimiz günlerde yaptıkları toplantıda son kontrolleri gerçekleştirdiklerini hatırlatan Rektör Hotar, “Devletimizin farklı kurumlarında görev alacak vatandaşlarımızın girdiği E-KPSS öncesi hem üniversite hem de kurul olarak, bütün hazırlıklarımızı tamamladık; bir sorun yaşanmaması adına önlemlerimizi aldık. Kamu hizmetlerinde çalışacak bireylerin bu görevlere adil ve eşit şekilde ulaşabilmeleri adına gerçekleştirilen bütün sınavlar, toplum hayatı açısından da büyük önem taşıyor. Bu nedenle kamusal sorumlulukları bulunan üniversite olarak, bizler de, engelli adaylarımızın sınav stresi ve sıkıntısı yaşamamalarını istedik. Böylece alanında uzman hocalarımızdan oluşan ve ilgili birimlerimizden gelen mensuplarımızın katkılarıyla bir komisyon oluşturduk. Burada yapılan değerlendirmeler neticesinde sınav görevlilerinin engelli adaylarla doğru iletişim kurma ve empati oluşturma noktasında referans alacakları bilgilerin bir araya getirildiği bir çalışma hazırladık” dedi.
BİLGİLER İNTERNETTE
Titizlikle yürütülen bu çalışmayı üniversitenin resmi internet sitesi üzerinden yayınladıklarını açıklayan Rektör Hotar, “Öncelikle sınava katılacak adaylarımızın engel durumlarına göre bir planlama yapıldı. Buna göre; görme ve işitme engeli olan; dil ve konuşma bozukluğu veya fiziksel engeli bulunan ya da yaygın gelişimsel bozukluğu ve özel öğrenme güçlüğü olan adaylar için sistematik bir ihtiyaç tablosu oluşturuldu. Bu tespitlere göre de sınav görevlilerine nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin bilimsel tavsiyeler şekillendirildi. Böylece bu çalışma meydana getirildi” ifadesinde bulundu. Küresel salgın nedeniyle bu bilgilerin en hızlı şekilde iletilmesini sağlamak amacıyla internet mecrasını kullandıkları bilgisini veren Rektör Hotar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sınava katılacak bütün görevlilerin bu çalışmayı okumalarını özellikle arzuluyoruz. Bu paylaşımın önümüzdeki dönemde, sınav ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile sınav uygulama usul ve esaslarına ilişkin hazırlayacağımız akademik çalışmalara yön verecek. Bunları da ilgili kişi ve kurumlarla paylaşacağız. Adaylarımıza sınavlarında başarılar; görevlilerimize de kolaylıklar diliyoruz”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
‘BULUNDUĞU İDDİA EDİLEN REZERV DOĞRU DEĞERLENDİRİLMELİ’
DEVA Partisi Genel Merkezi tarafından, Fatih Sondaj Gemisi’nin, 20 Temmuz 2020 tarihinden bu zamana kadar Zonguldak’ın ortalama 170 kilometre kadar açıklarında Tuna-1 araştırma kuyusunda yürüttüğü çalışmanın hemen sonrasında denizin 1.400 metre altında, 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervinin bulunduğu açıklandığı anımsatılarak, ”
Fatih Sondaj Gemisi’nin, 20 Temmuz 2020’den bu yana Zonguldak’ın yaklaşık 170 kilometre açıklarında Tuna-1 araştırma kuyusunda yürüttüğü çalışmanın ardından denizin 1400 metre altında, 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervinin bulunduğu açıklandı. Doğalgaz arama faaliyetleri için bir ay gibi oldukça kısa sürede gerçekleşen bu keşif, kamuoyuna “müjde” olarak sunuldu.
DOĞALGAZ ÇIKARMANIN MALİYETİ FATURALARA YANSIYABİLİR
Rezerv boyutunun kazılan tek bir kuyuyla belirlenmesi mümkün değil. Hatta rezerv büyüklüğü tanımı için bir kuyu açılması yetmez, en az 3 kuyu açılmalı. Üstelik açıklanan rezervin toplam rezerv mi, yoksa üretilebilir rezerv mi olduğu da belirtilmedi. Kesin rezervin hesaplanmasına ilişkin çalışmaların yapılması, bu çalışmalar sonucunda doğalgaz çıkarmanın ekonomik bulunması halinde yatırım planlamasının yapılarak ivedilikle söz konusu doğalgazın ekonomiye kazandırılması gerekir.
Doğalgazın Ağustos 2020 uluslararası piyasadaki fiyatı 70 dolar civarındayken, bugüne kadar tüm araştırmalar için Akçakoca’ya yapılan 610 milyon tutarındaki yatırım maliyeti dikkate alındığında buradan üretilen bin metreküp doğalgaz bedeli 510 dolara yükseliyor. Öyle gözüküyor ki doğalgaz çıkarmanın maliyeti faturalara yansıyabilir.
GERÇEK TABLO ORTAYA KONULMALI
Sadece doğalgaz rezervini bulmakla eksen değişikliği yaşanmıyor. Üretim ve yatırım maliyetlerinin de doğru hesaplanması gerekiyor. Bulunan rezerv bahsedildiği gibi eksen kayması sağlayacak, cari açığı kapatacak hatta cari fazlaya geçecek bir ekonomik değere sahip değil, sadece cari açığa azaltmada az bir miktar olumlu katkı sağlayabilir.
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde 320 milyar metreküplük rezervde açması gereken tespit kuyularının faaliyetlerinden sonra nihai yatırım kararı verilecek ve bölgeye dev bir platform kurulacak. Açık denizde kurulacak bu platform vasıtası ile 3 bin 500 metre derinlikteki gaz yüzeye çıkartılacak.
Evlerdeki doğalgaz faturalarını yükselten bir diğer durum da yapılan kötü anlaşmalar. Bahsedilen rezervin değeri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın ifadesiyle ülkemizin aldığı gaz fiyatlarından hesaplanırsa 65 milyar doları buluyor. Ancak dünya piyasasındaki gaz fiyatları daha düşük olup bu rakamlar baz alındığında rezervin değeri yaklaşık 35 milyar dolara kadar düşüyor. Yani doğalgaz rezervine sahip olan ülkelerle yaptığımız anlaşmalar, dünya ortalamasına göre yaklaşık 2 kat daha pahalı doğalgaz tüketmemize sebep oluyor.
ÜRETİMİN 2023 SEÇİMLERİNE ENDEKSLİ PLANLANMASI ZARAR GETİRİR
Karadeniz’de bulunan doğalgazın, bir sonraki başkanlık ve genel seçimin olası tarihi 2023’te ekonomiye kazandırılacağı söyleniyor. Ancak ülkemizin bulmuş olduğu rezerv için ihtiyatlı bir tahmin olarak en az 5 yıllık bir süre öngörmek gerekiyor. Doğalgaz üretiminin 2023 seçimlerine endeksli şekilde planlanması projenin maliyetini yükseltir, hatta zarar getirir. Ayıca 5 yıldan daha uzun bir süre Türkiye’nin çıkarlarını negatif yönde etkileyebilir.
Türkiye’nin yüksek fiyattan imzaladığı gaz kontratları sırasıyla Azerbaycan ile 2021’de, Cezayir ile 2024’te, Rusya ile 2025’te, İran ile 2026’da son buluyor. Özellikle Rusya ve İran ile yapılan anlaşmaya göre yıllık toplam 25.6 milyar metreküp doğalgaz ithal ediyoruz. Yıllık toplam ithal ettiğimiz doğalgazın yarısını karşılayan Rusya ve İran ile doğalgaz anlaşması için tekrar masaya oturmadan önce Karadeniz rezervini hayata geçirmemiz gerekiyor.
Uzun dönemli gaz sözleşmelerinin geleceğinin nasıl şekilleneceğine ilişkin fiyat müzakereleri ve görüşmelerinde Türkiye’nin mevcut keşfi, pazarlık masasında bir avantaj oluşturabilir. Türkiye doğalgaz alım maliyetlerini düşürdüğünde cari açığa olumlu etkisinin yanında özellikle elektrik üretim maliyeti ve sanayi doğalgaz fiyatlarında sanayinin rekabet gücünü artırma fırsatını yakalayabilir. Bahsedilen keşfin kanıtlanmış rezerve dönüşmesi halinde bu rezerv miktarı ülke ekonomisinin tüm sorunlarına çare olmamakla birlikte dışarıya bağımlılığın azaltılmasına ve ülkemiz sanayisine rekabetçi fiyattan gaz tedariğine yardımcı olabilir. Bu kaynakları ülke menfaatine uygun bir şekilde kullanabilmek gerekiyor. Bunun için de şeffaf, hesap veren ve dürüst bir yönetim şart.
ÜNİVERSİTELERE YATIRIM YAPILMALI, KAMU DESTEĞİ SAĞLANMALI
Tüm bunların yanı sıra sondaj faaliyetleri için dışarıdan hizmet alınıyor olması ve bu faaliyetleri yürüten az sayıda personelimizin bulunması da büyük bir sorundur. Alanında uzman kişilerin yetiştirilmesi ve kamuda tutulması, daha düşük maliyetli doğalgaz üretimi için gerekli teknolojinin geliştirilmesi için kamu desteği sağlanması, bu konuda çalışan üniversitelere yatırımlar yapılması oldukça önemli.” değerlendirmesi yapıldı.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Doğru lise tercihi nasıl yapılır?
Lise tercihini üniversitede istediğiniz bölümü düşünerek yapın
Liselere Geçiş Sistemi kapsamındaki merkezi sınav sonuçları 16 Temmuz’da açıklandı. Merakla beklenen sonuçların açıklanmasının ardından aynı gün içinde yayımlanan Tercih Kılavuzu’nda yer alan kurallara göre tercihler başladı. Hayatımızın dönüm noktaları haline gelen sınavlardan biri olan LGS sonrası yüz binlerce öğrenci iyi bir liseye yerleşebilmek için tercih yapacak. Uzmanlar öğrencilere ve velilere doğru tercihle ilgili önemli tavsiyelerde bulundu.
Ülke çapında yüz binlerce öğrencinin girdiği LGS sonuçları 16 Temmuz’da açıklandı. Öğrencilerin ve velilerinin emeklerinin meyve vereceği LGS sonrası tercih telaşları da aynı gün içinde başladı. İyi bir lisede eğitim alabilmek adına yapılacak tercih öğrenciler için bir dönüm noktası olacak. Doğru tercihler öğrencilerin hayatlarının sadece dört yılını değil, üniversiteye gidiş yolunu da etkileyecek. Tercih döneminde Taksim Okulları Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni Seval Tanseknay, 2020 LGS sonuçlarına göre lise tercihinde bulunacak öğrencilere ve velilere doğru tercihle ilgili önemli tavsiyeler paylaştı.
İlgi ve yeteneklere göre tercih yapılmalı
Taksim Okulları Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni Seval Tanseknay, öğrencinin kendini iyi tanıması, ilgi ve yeteneklerine uygun bir okul seçmesi tercih yapmanın en önemli noktasıdır dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Öğrencilerin gidecekleri lise belirlenirken; özel okul mu devlet okulu mu karar verildikten sonra lise türüne bakılması gerekir. Üniversitede okumayı hedefledikleri bölüme uygun lise seçmeli ve bu doğrultuda eğitim almalılar. Gelecek beklentilerini karşılayan ve güçlü bir kariyer eğitimi olanağı veren liseleri seçmeleri en doğru karar olur. İyi bir eğitim almak amacıyla yapılacak tercihler için liselerin araştırılmasında; okulun mesafesi, okulun eğitim kadrosu, eğitim anlayışı, eğitim geçmişi, üniversiteye yerleştirme oranlarına da bakılmalı. Bu bağlamda sadece bilgiyi aktaran değil öğrencilerin yeteneklerini keşfeden bir eğitim anlayışı olan okul seçmek önemli bir kriter. Eğitim demek sadece teorik bilgi aktarmak demek değil. Var olan yeteneklerinizi eğitim sürecine dahil etmek açısından seçeceğiniz okulun kültürel, sportif ve sanatsal faaliyetlerini de araştırmak gerekir. Ayrıca globalleşen dünyada yabancı dilin önemi unutulmadan, seçilecek okulun yabancı dil eğitimi de göz önünde bulundurulmalı.”
Aileler tercih sürecinde çocuklara destek olmalı
Lise tercihi konusunda ailelerin çocuklarının isteklerine duyarlı olmaları konusunda vurgu yapan Tanseknay, “Aileler tercih sürecinde çocuklarının yanında olmalı ve desteklemeli. Önemli olan çocuğun o okulu istemesi ve kendisini o okula ait hissetmesi. Özel okul tercih edecek aileler okulları araştırmalı, okulun neden tercih edileceği iyi analiz edilmeli. Merkezi sisteme göre tercih yapacaklar ise en az iki ya da üç okula giderek sosyal çevrelerinde araştırma yapmalı. Web ortamında velilerin sorumluluğunda yapılan tercih işlemleri için okul müdürlükleri tarafından onaylanmadan önce doğru bir lise için muhakkak uzmanlardan da yardım alınması gerekir” dedi.