Pandemi süreci, toplumda psikolojik sıkıntıların, kaygı ve stres düzeyinin artmasına, bireylerin sosyal çevreleri ile iletişiminin bozulmasına neden olabiliyor. Yapılan çalışmalar, hastalığa dair yaşanan belirsizliğin, özellikle strese karşı savunmasız olan kişilerde yüksek risk oluşturduğunu ortaya koyuyor. Stres ve kaygının çok arttığı böyle bir dönemde korona pozitif bireylerin motivasyonu ise hastalığın hafif geçirilmesi açısından da büyük önem taşıyor. Çünkü endişe ve üzüntü halinde bağışıklık sistemi zayıflıyor, kişinin hastalıkla mücadele gücü düşebiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Klinik Psikolog Arzu Beyribey, covid-19 hastaları ile yakınlarının kaygı ve stres düzeylerini en aza indirmek için önemli önerilerde bulundu.
Salgınlar kaygı düzeyini tetikliyor
Belirsizliği en az tolere edebilen kişiler, salgınlar esnasında diğer bireylere göre daha fazla endişe yaşamaktadır. Daha önce Sierra Leone’de keşfedilen Ebola virüs salgını hakkında yapılan çalışmalar, çok sayıda kişinin zihinsel ve psiko-sosyal problemler yaşadıklarını ortaya koymuştu. Aynı şekilde, 2009 yılında, H1N1 İnfluenza salgınında da, fiziksel bir sebebe bağlı olmayan ancak, vücutta hissedilen (somatoform) olarak adlandırılan ağrı ve yorgunluk semptomlarına rastlanmıştı.
İlişkilerin, cömertliğe en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemdeyiz
İzolasyondaki kişinin yaşadığı en önemli sorunlar; yaşadıkları durumu kabul etmekte zorlanmaları, sevdiklerinden uzak kalmaları, hastalığın getirebileceği daha olumsuz sağlık koşullarından ve işsiz kalmak gibi risklerden korkmaları, depresyon ve anksiyete riskleri ile karşılaşmaları gibi çok çeşitli bir alana yayılmaktadır. Yakınlarının, korona pozitif bireyleri anlayışla karşılamaları ve kendileri o kişinin yerinde olsalar “onlara nasıl davranılmasını isteyeceklerini” düşünerek hareket etmeleri, ilgili bireyin duygu durum bozukluğuna destek sağlayacaktır. Pandemi sürecinin ilişkilerin cömertliğe en çok ihtiyacı olan dönemlerden biri olduğunun unutulmaması gerekmektedir. Koronavirüse yakalanan kişinin kendi kendine, odasında gerçekleştirebileceği uygun hobi faaliyetlerine yönelmesi, meditasyon yapması, egzersiz çalışmaları düzenlemesi, yakınlarıyla mümkünse görüntülü görüşmeler ile irtibatta kalması, hislerini ve düşüncelerini paylaşması, sosyal medyayı kendini rahatlatacak belgesel, eğlence programlarını izleyecek şekilde kullanması, karantina günlerini çok daha konforlu geçirmesine destek olabilecektir.
Yalnız yaşayanlar daha olumsuz etkileniyor
Virüse yakalanan ve test sonucu pozitif (+) çıkan kişiler arasında en şanslıları aslında evde ailesiyle ya da aynı evi paylaştığı bireylerle yaşayan hastalar olmaktadır. Çünkü karantina sürecini evde tek başına yaşayan kişilerin kaygılarının daha fazla olduğu bilinmektedir. Virüse yakalanan kişi ateş, enerji düşüklüğü, eklem ağrıları, baş ağrıları, ishal, mide bulantısı, öksürük, boğaz ağrısı gibi fizyolojik sorunları yaşayabilmektedir. Bunlara ek olarak bir de o süreci tek başına geçiren bireylerde ister istemez kaygı düzeyi yükselmektedir. Çünkü insan yapısı itibariyle sosyal bir varlıktır. Fiziksel izolasyonu takip eden sosyal izolasyonun gelişi, bireyi zora sokabilmektedir. Zaten hayati bir endişe duyan kişi, bunu bir oda içinde, yemeğini dahil tek başına yerken 10-14 gün arası bir süre boyunca, kendisini insanlardan soyutlamak zorunda kalmaktadır. Toplumdaki bireyler tarih boyunca toplu halde yaşamın kendilerine getireceği güven duygusunu taşıdığı için, bu uzaklık kişide olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Kendisini izole ederek, felaket senaryoları için hazırlık yapan “korona pozitif” birey, yeterli güvenli alanı kendisi ve ailesi tarafından sağlayamaz ise; asabiyet, dürtüsel tepkiler, psikoz veya paranoid eğilim riski ile, salgınla alakalı gerçekleri sanrılı düşüncelerine dahil etme davranışları gösterebilir. Burada kişiye destek olacak en anlamlı bakış açısı, hastaya kendisinin ve sevdiklerinin sağlığının güvence altında olduğunun hissettirilmesi olacaktır.
Hayatta, trafik de dahil her zaman kaza ve ölüm riski olduğu unutulmamalı
Korona pozitif olan birey, kendisi gibi birçok kişinin bu şartları yaşayıp, pek çoğunun da sağlıkla atlattığını unutmamalıdır. Sürü psikolojisinden çıkılarak, durum karşısında çevremizde gördüğümüz tepkileri vermek yerine, bir dakikalığına kendimizle baş başa kalarak, gerçekten olumlu ve sağlıklı adaptasyonu nasıl sağlayabileceğimize odaklanmak fayda sağlayacaktır. Beynimizin akıl yürüten tarafını kullanarak, dürtüsel düşüncelerimize hakim olup, hayatta trafik de dahil her zaman kaza ve ölüm riski olduğunu ama her gün bunu bilerek yola çıktığımızı, hayattaki tehlikelerin her zaman farkında olduğumuzu ancak her sorunun bir çözüm yolunun olduğunu kendimize hatırlatmamız gerekmektedir. Uzun zamandır ilginiz olan, ancak zamansızlıktan yapmaya fırsat bulamadığınız ilgi alanlarınıza yönelmenin tam vakti olan bu süreçte, bu uğraşlara zaman ayırdığınızda, kendinizi daha iyi hissettiğinizi gözlemleyeceksiniz. Yaşanan maddi manevi sorunların engellenebilmesi ve ruhsal sağlığın korunabilmesi adına, salgına dair farkındalığın artırılması, hijyen ve sosyal mesafeye dikkat edilmesi, çevremizdekilerle konu hakkında olumsuz paylaşımlarda bulunulmaması, gerektiğinde psikolog desteği alınması, çocuklara ise yaşına uygun ve sakin bir şekilde bilgi verilmesi faydalı olacaktır.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: hastaları
Kanser hastaları COVID-19’u daha uzun süre bulaştırabiliyorlar
COVID-19 hastalığına yakalanan ve bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar alan kanser hastalarında virüse bağlı semptomlar ortaya çıktıktan 78 gün sonra dahi bulaştırıcılığın devam edebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Ayrıca semptomlardan 61 gün sonra dahi canlı virüsün kültürde üretilebildiği yakın zamanda New York Memorial Sloan Kettering Hastanesi’nde yapılan bir gözlemden sonra rapor edildi” açıklamasında bulundu.
Bu gözlem sırasında COVID-19 hastalığına yakalanmış ve bağışıklık sistemi baskılanmış 20 kanser hastasının gözlendiğine dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu hastalardan 18 tanesine kemik iliği nakli veya CAR-T hücre tedavisi yapılırken, 2 tanesi de lenfoma hastası idi. Bu 20 hastanın 15’i kanser için aktif bir şekilde tedavi edilmekteydi ve 11 tanesinde COVID-19 enfeksiyonu ağır seyretti. Bu hastalardan toplamda COVID-19 taraması için 57 geniz örneği alındı ve 1 hastada şikayetleri başladıktan 78 gün sonra dahi virüsün sebat ettiği görüldü. Ayrıca kültür üremesine bakıldığında bir hastanın 61 gün sonra dahi kültüründe canlı virüsün üreyebildiği gösterildi” dedi.
Kanser hastaları COVID-19’u 2 ay süreyle bulaştırabilirler
Bu bulaştırıcılık süresinin COVID-19 enfeksiyonuna yakalanan sağlıklı bireylere göre (7-10 gün) çok daha uzun olduğu için dikkat çektiğini ve daha ileri gözlem ve yakın takibe ihtiyaç olduğu konusunda bir uyarı yaptığını paylaşan Prof. Dr. Serdar Turhal, “Sonuç olarak bağışıklık sistemi baskılanmış, özellikle kemik iliği nakli yapılan kanser hastalarında COVID-19 bulaştırıcılığı 2 aya kadar sürebilir. Bu hastalarda muhtemelen bağışıklık sistemi zayıf olduğu için iyileşmeyi sağlayan antikor üretimi aksıyor. Bu bulgular hastaların izole edilmesi için daha uzun süreye ihtiyaç duyulduğu konusunda güçlü bir kanıt oluşturmaktadır” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Periton Diyalizi hastaları koronavirüsten daha iyi koruyor
Koronavirüs sürecinde periton diyalizi tedavisinin avantajının bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çeken Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, bu dönemde evde periton diyaliz tedavisi gören hastaların kendilerini daha etkin bir şekilde izole edebildiklerini söyledi ve ekledi: “Diyaliz merkezi gibi kalabalık ortamlardan uzak kalabildiklerinden, tedavilerinde aksama olmaksızın çok daha iyi bir şekilde korunuyorlar. Bu sebepten koronavirüse yakalanma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir.”
Periton diyalizinin uzun zamandır ülkemizde ve dünyada bir diyaliz yöntemi olarak kullanıldığını ifade eden Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, periton diyaliz tedavisine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.
Tıbbi açıdan sakıncalı bir durum olmadığı sürece tüm böbrek hastalarının periton diyalizi için uygun birer aday olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Özellikle diyaliz merkezine ulaşımda problemi olan veya yatağa bağımlı yaşlı hastalar ya da 0-5 yaş arası küçük çocuklar için periton diyalizi ilk tercihtir. Dolaşım yetersizliği, kalp yetmezliği veya damar giriş yolu problemleri nedeniyle hemodiyalizi tolere edemeyen hastalar ile hemodiyaliz ünitesine uzaklık nedeniyle erişimi olmayan hastalarda da periton diyalizi tercih edilmelidir. Benzer şekilde aktif çalışan hastalar, seyahat etmek, serbest ve bağımsız kalmak isteyen hastalar için de yine periton diyalizi daha uygun bir seçenek olacaktır.” dedi.
Karın içerisinde geçirilmiş ameliyatlara bağlı yapışıklıklar, apse, fıtık ya da kolostomi olan hastalar ile divertikülit, ülseratif kolit veya iskemik kolit gibi iltihabi bağırsak hastalıkları olan kişilerin periton diyalizi tedavisine uygun olmadığını belirten Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Sosyal açıdan ise tedavi uyumsuzluğu, demans, kötü hijyen alışkanlığı ve ciddi psikotik hastalığı olan kişilerde de periton diyalizi tercih edilmemelidir.” açıklamasında bulundu.
Periton diyalizinin en önemli aşaması hasta eğitimi
Başarılı bir periton diyaliz programının ilk ve en önemli aşamasının hasta eğitimi olduğunun altını çizen Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu şöyle konuştu: “Periton diyaliz tedavisi hasta ve/veya hasta yakınları tarafından evde uygulanan bir tedavi yöntemidir. Dolayısıyla tedaviyi uygulayan kişilerin prosedürler ve dikkat edilecek konular hakkında iyi bir şekilde eğitilmeleri tedavi başarısını ve uyumunu arttıracaktır. Bizim kendi ünitemizde de hastalar gerek diyaliz öncesi dönemde gerekse periton diyaliz tedavisine karar verdikleri andan itibaren yoğun bir eğitim programına alınmaktadır. Bu konuda çok tecrübeli olan periton hemşirelerimiz tarafından hastalarımıza doğru periton diyalizi prosedürleri, nasıl hijyenik ve enfeksiyondan uzak bir şekilde diyaliz yapabilecekleri, uygun diyaliz ortamını nasıl sağlayabilecekleri, olası problemleri saptama ve sorunlarla baş etme, kendi kendine yeterli olabilme konularında detaylı ve kapsamlı bir eğitim verilmektedir.”
Periton diyaliz tedavisi gören hastaların böbrek nakli olmalarında hiçbir sakınca olmadığına vurgu yapan Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Bu hastaların ameliyattan sonraki süreçleri ve operasyonun başarısı hemodiyaliz hastaları ile benzer hatta bazı açılardan daha başarılı olmaktadır. Biz biliyoruz ki periton diyalizi, hastanın kendi idrarını çok iyi bir şekilde korumaktadır. Yani hemodiyaliz tedavisine başlayan bir hastada aylar içerisinde tüm idrar dolayısıyla kalan böbrek fonksiyonu kaybolurken, periton diyaliziyle takip edilen hastalar, yıllar sonra dahi idrar miktarının bir kısmını koruyabilmektedir. Nakil öncesi dönemde bu bir avantaj oluşturur, çünkü vücutta daha az sıvı birikimi olacaktır. Benzer şekilde bazı çalışmalarda periton diyalizi tedavisi altındayken böbrek nakli yapılan hastalarda takılan böbreğin hemodiyaliz hastalarına göre daha erken dönemde çalışmaya başladığı gösterilmiştir.” diye konuştu.
Periton diyalizi tedavisinin olmazsa olmazının hijyen olduğuna özellikle dikkat çeken Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu şöyle devam etti: “Hijyenin sağlanamadığı durumlarda periton diyalizi yapılması uygun değildir. Periton diyalizinde ancak hijyen kurallarına dikkat edildiği takdirde sağlıklı ve uzun süreli bir tedavi mümkündür. Burada hijyenden kastedilen hem genel olarak kişisel hijyen hem de diyalizin yapıldığı ortam ve diyaliz prosedürleri sırasında izlenmesi gereken basit hijyen kurallarıdır. Aslında tüm bu kurallar günümüzde koronavirüs salgını nedeniyle uyulması gereken önlemler ile benzerdir. İşlem esnasında maske takılması ve el yıkanması gibi… Bu arada koronavirüs salgını sırasında periton diyaliz tedavisinin önemi ve avantajı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu dönemde evde diyaliz tedavisi gören hastalar kendilerini daha etkin bir şekilde izole edebildiklerinden, hastane ve diyaliz merkezi gibi kalabalık ortamlardan uzak kalabildiklerinden, tedavilerinde aksama olmaksızın çok daha iyi bir şekilde korunmuşlar ve koronavirüse yakalanma oranlarının daha düşük olduğu gözlenmiştir.”
Periton diyalizi sonrası böbrek nakli olan hastaların sosyal ve iş hayatına dönme sürelerinin genel olarak hiç diyaliz almadan veya hemodiyaliz sonrası böbrek nakli olan hastalardan farklı olmadığına değinen Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, “Böbrek nakli ameliyatından sonra normal koşullarda hastalar bir hafta süreyle hastanede takip edilirler. Ardından eve taburcu olan hastalar, bu dönemde ağır olmayan fiziksel aktivitelerde bulunabilir, mesela günde yarım saat yürüyüş yapabilir. Ameliyattan yaklaşık 3 ay sonra tamamen iyileşmiş olarak normal fiziksel ve iş hayatlarına dönebilirler. Bu dönemde özellikle ilk 3 ay içerisinde artan enfeksiyon riski nedeniyle hastaların kalabalık ortamlara girmekten kaçınmaları ve eve ziyaretçi kabul etmemeleri önerilir. Mecburen kalabalık ortama girilen durumlarda mutlaka maske takılmalıdır.” açıklamasında bulundu.
Periton diyalizi tedavisinde hijyen kurallarına mutlaka dikkat edilmeli
Periton diyaliz tedavisinin başarılı bir şekilde sürmesinin iyi bir hasta eğitimi ve hijyen kurallarına mutlak uyulması ile mümkün olacağını belirten Doç. Dr. Ebru Aşıcıoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Çok önemli bir diğer nokta ise hastanın periton diyaliz ünitesi ile iyi bir iletişim ve bağlantı halinde olmasıdır. Hasta, en ufak bir problem veya şüphede kaldığı durumlarda üniteye rahatça ulaşarak destek alabilmelidir. Bizim periton diyaliz tedavisinde başarımızı azaltan ve en çekindiğimiz konu ise karın içi zarının iltihabı yani peritonit dediğimiz tablodur. Bunun da yine en sık nedeni hijyen kurallarına riayet etmemektir. Maalesef bazı hastalarımızı peritonit nedeniyle hemodiyalize geçirmek zorunda kalıyoruz ve bunların bir kısmı istedikleri halde periton diyalizine geri dönemiyorlar.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Bursa Büyükşehir Belediyesi Covid-19 hastaları için immmun plazma seferberliği başlattı
Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ekipler immun plazma için kan bağışlayacak vatandaşları ambulanslarla evlerinden alarak Kızılay kan merkezine götürüp tekrar evlerine geri bırakıyor.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş:
”Haydi Bursa, sen de plazma bağışla, herkes hayata tutunsun… Ekiplerimizle birlikte sürecin başından sonuna kadar operasyonun başındayız, takipçisiyiz. ”
BURSA – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)