COVID-19 hastalığına yakalanan ve bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar alan kanser hastalarında virüse bağlı semptomlar ortaya çıktıktan 78 gün sonra dahi bulaştırıcılığın devam edebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Ayrıca semptomlardan 61 gün sonra dahi canlı virüsün kültürde üretilebildiği yakın zamanda New York Memorial Sloan Kettering Hastanesi’nde yapılan bir gözlemden sonra rapor edildi” açıklamasında bulundu.
Bu gözlem sırasında COVID-19 hastalığına yakalanmış ve bağışıklık sistemi baskılanmış 20 kanser hastasının gözlendiğine dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu hastalardan 18 tanesine kemik iliği nakli veya CAR-T hücre tedavisi yapılırken, 2 tanesi de lenfoma hastası idi. Bu 20 hastanın 15’i kanser için aktif bir şekilde tedavi edilmekteydi ve 11 tanesinde COVID-19 enfeksiyonu ağır seyretti. Bu hastalardan toplamda COVID-19 taraması için 57 geniz örneği alındı ve 1 hastada şikayetleri başladıktan 78 gün sonra dahi virüsün sebat ettiği görüldü. Ayrıca kültür üremesine bakıldığında bir hastanın 61 gün sonra dahi kültüründe canlı virüsün üreyebildiği gösterildi” dedi.
Kanser hastaları COVID-19’u 2 ay süreyle bulaştırabilirler
Bu bulaştırıcılık süresinin COVID-19 enfeksiyonuna yakalanan sağlıklı bireylere göre (7-10 gün) çok daha uzun olduğu için dikkat çektiğini ve daha ileri gözlem ve yakın takibe ihtiyaç olduğu konusunda bir uyarı yaptığını paylaşan Prof. Dr. Serdar Turhal, “Sonuç olarak bağışıklık sistemi baskılanmış, özellikle kemik iliği nakli yapılan kanser hastalarında COVID-19 bulaştırıcılığı 2 aya kadar sürebilir. Bu hastalarda muhtemelen bağışıklık sistemi zayıf olduğu için iyileşmeyi sağlayan antikor üretimi aksıyor. Bu bulgular hastaların izole edilmesi için daha uzun süreye ihtiyaç duyulduğu konusunda güçlü bir kanıt oluşturmaktadır” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: kanser
D vitamini ileri evre kanser oluşum riskini azaltıyor mu?
Araştırmalara göre D vitamini ileri evre kanser oluşum riskini azaltıyor. Araştırmanın sonucuna göre D vitamininin genel olarak ileri evre kanser oluşum riskini yüzde 17 azalttığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Araştırıcılar vücut kitle endeksi normal olan, yani kilolu olmayan sağlıklı bireylere baktıkları zaman bu risk azalmasının yüzde 38 mertebesinde olduğunu gördüler ve vücut kitle endeksinin, yani kilolu olup olmamanın da D vitamininin kanser riskini azaltmasında bir katkısı olacağını rapor ettiler”açıklamasında bulundu.
Başlangıçta 2018 yılında yapılan D vitamini ve Omega 3’ün kanser hastalığının sıklığını azaltmasını sorgulayan çalışmada kanserin oluşumuna herhangi bir katkısı olmadığının gösterildiğini ancak D vitamininin kansere bağlı ölümlerde sınırda bir katkısı olabileceğinin düşünüldüğünü vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Şimdi bu VITAL çalışmasının ikincil takip analizi yapıldı. Bu çalışmada araştırıcılar D vitamini alınmasıyla metastatik veya ölümcül kanser riski arasında bir ilişki olup olmadığını sorguladılar. Geçtiğimiz günlerde sonuçları yayınlandığında D vitamininin genel olarak ileri evre kanser oluşumunda yüzde 17 risk azalttığını rapor ettiler. Araştırıcılar vücut kitle endeksi normal olan yani kilolu olmayan katılımcılara baktıkları zaman bu risk azalmasının yüzde 38 mertebesinde olduğunu gördüler ve vücut kitle endeksinin yani kilolu olup olmamanın da D vitamininin kanser riskini azaltmasında bir katkısı olacağını rapor ettiler” dedi.
Kilolu olmayanlara katkısı daha yüksek
Bu tedavinin ucuz, kolayca ulaşılabilen ve çok uzun yıllardır kullanılan bir ilaç olması dolayısıyla araştırmacıların özellikle kilolu olmayan bireylerdeki katkının daha iyi olduğunun dikkate alınması gerektiğini söylediklerini belirten Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu 5 yıl süren çalışma kontrol kolunda plasebo dediğimiz herhangi bir ilaç olmayan çalışmaydı. Bu çalışmada erkeklerin yaşı 50’nin, kadınların ise 55’in üzerindeydi ve hiç kanser tanısı konmamış bireylerdi. Hem D vitamini hem de Omega-3 takviyesinin katkısını sorgulayan bir çalışmaydı. Bir grup hastaya hem Omega-3 hem D vitamini, bir grup hastaya yalnızca D vitamini, bir grup hastaya yalnızca Omega-3, bir grup hastaya da bu ilaçlara benzeyen ancak içi boş olan kapsüller verildi. Yalnızca kanser değil, kalp hastalıkları da bu hastalarda sorgulandı” dedi.
Metastatik ve ileri evre kanser oluşumunu azaltıyor
Bu çalışmanın 2018 yılındaki ilk kısmının sonucunda kanser oluşumunda takviyeleri alan kişilerde herhangi bir fark görülmediğini paylaşan Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “İkincil analiz, metastatik ya da ölümcül kanserin D vitamini alan hastalarda farklı olup olmadığını sorguladı ve aynı zamanda hastaların vücut kitle endekslerinin yani kilolu olup olmamalarının bu seyirde katkısının olup olmadığını sorguladı. 25 bin kişinin gözlendiği bu çalışma sırasında 1617 kişiye takip eden 5 yıl içinde kanser tanısı kondu. Bu kanserler içerisinde öncelikle meme kanseri, prostat kanseri, kalın bağırsak kanseri, akciğer kanseri gözlendi ancak diğer nadir kanserler de vardı. Katılımcılar arasında D vitamini alan 13 bin kişinin 226’sında kanser saptandı. Plasebo denilen boş tabletleri alanlarda ise bu rakam 274’tü. Katılımcıların 7843’ü (yüzde 25’inden daha azı) ideal kilosundaydı. Bu kişiler arasında D vitamini alan 58 kişide kanser saptandı. Bu çalışmadaki D vitamini ve vücut kitle endeksi, yani kilolu olmaya bağlı ilişkiler tesadüfen bulunmuş da olabilir çünkü kanser hastalığı saptanan rakamlar çok küçüktür. Ancak yine de şüpheler artıyor ki kilolu olma ile D vitamininin kanserin seyri üzerinde olan katkısı arasında bir ilişki olabilir” açıklamasında bulundu.
Kilolu olmak D vitamini etkinliğini azaltabiliyor
Kilolu olmanın vücutta bir enflamasyona, yani bir iltihabi duruma yol açtığını vurgulayan Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da D vitamininin hem sinyal hem de reseptör üzerinden etkinliğini azaltabilir. Çünkü geçmişte şeker hastalarında yapılan çalışmalarda da hastaların kilolu olmaması durumunda D vitaminin faydasının daha yüksek olduğu gösterilmişti.
Kanser hastalarında D vitamini eksikliği sık rastlanan bir sorundur ve bir çalışmada hastaların yaklaşık yüzde 72’sinde D vitamini eksikliği görülmüştür.
Ayrıca hastaların kilolu olmasının da tek başına kanser riskini arttırdığı ile ilgili çalışmalar vardır.
Bu bilgiler ışığında D vitamini verilmesinin metastatik kanser oluşumunu azalttığı sonucuna varamayız ancak burada bir şüphe doğmuştur ve bu şüphenin daha ileri çalışmalarla araştırılması uygun olacaktır kanaatindeyim.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
‘Bana bir şey olmaz’ demeyin kanser riskini yüzde 2 bin artırmayın!
TÜSAD Akciğer Kanseri Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ufuk Yılmaz Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı’nda, sigara faktörünün önemine dikkat çekti. “Bana bir şey olmaz” anlaşının terk edilmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, “Kimler sigaraya rağmen kanser olmayacak ya da sigaraya bağlı akciğer kanseri olacak önceden bilemiyoruz. Sigara içenlerde akciğer kanseri riski yüzde 2 bin artıyor, ailenizde akciğer kanseri var ise risk biraz daha artıyor” dedi.
Tüm dünyada Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı olarak anılan Kasım ayında Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), sigaranın bu hastalık üzerindeki etkilerini bir kez daha hatırlattı. TÜSAD Akciğer Kanseri Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Ufuk Yılmaz akciğer kanserinin yaşam süresini kısaltan hastalıklar arasında üst sıralarda yerini korumaya ısrarla devam ettiğini belirtirken, riski yüzde 2 bin artıran sigara konusunda ‘bana bir şey olmaz’ anlayışının yanlışlığına dikkat çekti.
Akciğer kanserinin tedavisinde önemli adımlar atılmakla birlikte, daha uzun bir yol bulunduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Bu yolculukta tıp insanlarının hızı son zamanlarda artmış olsa da hastaların çoğuna şifa sunabilmek için biraz daha zaman ihtiyaç var. Tam şifa sağlanıncaya kadar görevin büyüğü toplumlara düşüyor. Sigara ve benzeri kanserojenlere karşı mücadelenin zaman zaman gündemden düşüyor olması gerçeği değiştirmiyor” dedi.
SİGARA, NARGİLE VE TÜM TÜTÜN ÜRÜNLERİNE HAYIR
“Sık değişen gündem ve ekonomik zorluklar içinde ‘sigaraya hayır’ kampanyalarının etkisi görece sınırlı kalıyor, sigara fiyatlarındaki artışlar da bir süre sonra etkisini kaybediyor” diyen Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: “Yılmadan mücadelemize devam etmeliyiz. Aynı zamanda topluma aydınlatıcı bilgiler vermek de bizim görevlerimiz arasında yer alıyor. Kanımca, sigara ile mücadelemizdeki başarılı olamamanın temelinde, kişilerde ‘bana bir şey olmaz’ anlayışı da yatıyor. Oysa bu konuda geleceği hiç tahmin edemiyoruz. Kimler sigaraya rağmen kanser olmayacak ya da sigaraya bağlı akciğer kanseri olacak önceden bilemiyoruz. Sigara içenlerde akciğer kanseri riski yüzde 2 bin artıyor, ailenizde akciğer kanseri var ise risk biraz daha artıyor. Bir başka risk faktörü de var ise akciğer kanseri olma şanssızlığı daha da artıyor. Sigara, nargile ve tüm tütün ürünlerine ‘ hayır’ demeyi başarabilmeli ve uygulayabilmeliyiz. Tütün ürünlerinin kanser yapıcı etkilerini ortadan kaldıracak ne bir beslenme türü, ne bir bitkisel ilaç, ne de bir tıbbi müdahale türü var. Bazı vitamin veya mineral desteklerinin sigaranın kanserojen etkilerini arttırabiliyor.”
HASTANELERDE GÜVENLİ BÖLÜMLER OLMALI
Pandeminin ilk dalgasının birinci zirvesinin yaşandığı Mart-Haziran ayları arasında, akciğer kanserli hastaların hastanelere gelmediğini ya da gelemediği bir süreç yaşandığını hatırlatan Yılmaz şunları vurguladı: “Hastanelerde Covid-19 olacağı endişesi taşıyan hastalar haksız değillerdi. Hem hastanelerde yeterli temiz alan oluşturulamadı hem de var olan temiz alanların duyurusu tam yapılamadı. Özellikle İtalya’ da yaşanan sağlık kaosu bizi de etkiledi. Ancak, ilk dalga ikinci zirvenin yaşandığı bugünlerde hastaların güven ile hastanelere gelebileceği ve güvenle tetkik ve tedavilerinin yapılabileceği bölümler hazır olmalıdır. Bu güven, hastalar yanında sağlık hizmeti sunanlar için de sağlanmalıdır.”
RADON SALINIMI DA ÖNEMLİ BİR FAKTÖR
Başta sigara olmak üzere, solunum yolu ile vücuda girerek solunum yolları iç örtüsünde kronik, tekrarlayıcı travmalara sebep olan durumların, hücre DNA’ sında değişikliklere neden olduğuna dikkat çeken Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:“Mutasyon dediğimiz bu değişiklikler hücrelerde hızlı ve kontrolsüz çoğalmanın yanında ‘ölümsüzlük’ özelliğini de kazanıyor. 50 yaşından sonra bu risk artmaya başlıyan süreç, 60 yaşından itibaren de zirve yapıyor. Çevresel veya mesleksel asbest, maruziyetten 30-40 yıl sonra ortaya çıkan akciğer kanserinden sorumlu olabiliyor. Üzerinde yaşadığımız yerküreden salınmaya devam eden radon ise bir diğer önemli kanserojen. Dikkatlerimizi henüz yeterince veremesek de bu önemli bir konu. Evlerimizin, iş yerimizin bulunduğu alanlarda radon salınımı yüksek olabilir ya da iş yerimizin içinde kullanılan malzemeler hala radon yayıyor olabilir. Dikkat etmeliyiz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)