Gölbaşı Belediye Başkanı Ramazan Şimşek, Konya Yolu Alt Geçidi’nin inceleyerek, 26 Aralık’ta açılacağının müjdesini verdi.
Konya Yolu Gölbaşı İlçe Merkezi Alt Geçit Projesi’ni Başkan Yardımcılarıyla birlikte yakından inceleyen Gölbaşı Belediye Başkanı Ramazan Şimşek, alt geçidin 26 Aralık’ta açılacağını duyurdu. Alt geçidin tabelasını vince çıkarak işçilerle birlikte asan Başkan Şimşek “Gölbaşımızın güzelliğine yakışan bir projede daha sona yaklaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Projenin, yapım aşamasında verdikleri büyük özveri için özellikle Gölbaşılı hemşerilerimiz ve bölge esnafımıza; projenin yapım aşamasından son aşamasına kadar desteklerini esirgemeyen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Adil Karaismailoğlu ile eski dönem bakanlarımıza, bürokratlarımıza, Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ve emeği geçen bütün geçmiş dönem Gölbaşı Belediye Başkanlarımıza teşekkür ederim” dedi.
Başkan Şimşek, “Bu gurur bizlere nasip oldu. Gölbaşı’mıza Ankara’mıza ve ülkemize hayırlı olacağına inanıyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.
ANKARA – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: olan
HIV’de Tedavi Mümkün, Zor Olan Hastaya Ulaşmak
1 Aralık Dünya HIV/AIDS Günü kapsamında uzmanlar bir araya gelerek erken tanının önemine dikkat çekti. Test yapılmadan HIV ile yaşayan bireylere ulaşmanın olanaksızlığı vurgulanan toplantıda, sosyal baskı, önyargılar ve ayrımcılığın bu süreci olumsuz etkilediğinin de altı çizildi.
1 Aralık Dünya AIDS Günü kapsamında GSK Türkiye’nin desteği ile gerçekleştirilen basın buluşmasında uzmanlar HIV (Human Immunodeficiency Virus – İnsan Bağışıklığı Yetmezlik Virüsü) ve AIDS (Acquired Immunodeficiency Syndrom – İnsan Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) ile ilgili güncel bilgiler paylaştı.
Toplantıda, Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal, Marmara Üniversitesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Volkan Korten, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Fehmi Tabak, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilara İnan, Ege Üniversitesi HIV/AIDS Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Deniz Gökengin HIV hakkında güncel bilgileri paylaşmak üzere bir araya geldi.
Toplantıda, UNAIDS güncel 95-95-95 hedefleri ve Türkiye’deki son durumla ilgili bilgiler veren Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal, 1980’lerin başında başlayan bu hastalık dünyada bu zamana kadar 75 milyondan fazla kişide görülmüş durumda. Epideminin başından beri 32,7 milyon kişi hayatını kaybetti. 38 milyon civarında kişi de bu hastalıkla hayatını sürdürüyor. Ancak bu hastalıkla ilgili çok önemli adımlar da atıldı. Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde hedefler belirlendi. Önceleri 90-90-90 hedefleri belirlenmişti, yani hedef toplumdaki HIV pozitif kişilerin yüzde 90’ına tedavi vermek ve yine tedavi verilen hastaların yüzde 90’ında tedavinin başarılı olmasıydı. Elimizdeki ilaçlarla viral hücre yükünü/sayısını sıfıra indirdiğimiz hastaların yaşam sürelerindeki olası kısalmayı da engellemiş durumdayız. Böylece, ilaçların kalitesi, hastalık farkındalığı ve tanı için yapılan test sayıları arttıkça 90-90-90 hedefi 95-95-95’e çıktı. Türkiye de bu hedeflere erişebilmek için bütün gücüyle çalışmalarını sürdürüyor.” dedi.
HIV/AIDS’in tanımı ve bu hastalığın toplum sağlığı açısından neden ciddiye alınması gerektiğine yönelik bilgiler veren Marmara Üniversitesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Volkan Korten, “HIV vücutta birçok hücreyi enfekte ediyor ama en önemlisi bağışıklık sistemimizin bileşeni olan yardımcı T hücrelerini enfekte edip azalmalarına yol açıyor. Bir kişi HIV virüsünü aldığı zaman biz ona HIV ile enfekte kişi diyoruz. Ama AIDS dediğimiz zaman hastalığın daha ileri seviyesini kastediyoruz. Bu da HIV virüsü ile enfekte olan kişilerde bazı fırsatçı enfeksiyonların ya da kanserlerin ortaya çıkması demek. 2019’un sonu itibarıyla dünyada 38 milyon kişi HIV ile birlikte yaşıyor. Yine geçen yıl itibarıyla dünya genelinde 1,7 milyon yeni HIV enfekte birey var. Bunların 1,5 milyonu erişkin,150 bin kadarı da çocuk. HIV enfeksiyonunun en tepe düzeyine 2004 yılında vardığını, insanların daha fazla ilaca ulaşmasıyla birlikte ise azalışa geçtiğini görüyoruz. Geçen yıl 690 bin kişinin AIDS’ten yaşamını yitirdiğini bilmekteyiz. Ülkemizde ise 2019 sonu rakamlarına göre, 26.164 HIV tanısı alan hasta var. 2020’de ise eklenen yeni hasta sayısının 4 bin civarında olması bekleniyor.” diye konuştu.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Fehmi Tabak, HIV/AIDS geçen yüzyıldan başlayarak bu yüzyıla kadar devam eden bir salgın hastalık diyebiliriz. Aslında tanısı çok kolay bir hastalık. Virüse karşı olan bir antikor bulaşmadan sonra 10-15 gün içerisinde pozitif oluyor. Hastalığın tedavisinde başarılı sonuçlar alıyoruz. Zor olan hastaya ulaşmak, bunun için de son yıllarda önemli adımlar atıldı. Ülkemizde HIV, evlilik öncesi, ameliyat öncesi ve kan bağışı öncesi alınan testlerle tespit edilebiliyor. Bunun yanı sıra, bulaşma açısından riskli bir durum varsa kişi kendi isteğiyle de test yaptırabiliyor. Hiçbir ücret talep edilmeden ve kişilerin kimlik bilgisi istenmeden, verilen bir kodla test sürecinizi takip edebileceğiniz anonim test merkezleri mevcut. Şişli (İstanbul), Beşiktaş (İstanbul), Çankaya (Ankara), Konak (İzmir), ve Nilüfer (Bursa) ilk kurulan anonim test merkezleri. Bu merkezlerde test yaptırıp aynı gün sonuç almak mümkün.” dedi.
HIV’de erken test ve tanının hayati bir yere sahip olduğunu vurgulayan, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilara İnan ise; “HIV virüsünün keşfinden itibaren yani 1985 yılından bu yana tedavisi olan bir hastalık. Hastalığa yönelik günümüzde de çok etkin ilaçlar geliştirildi. Bu etkili ilaçlarla birlikte virüsün çoğalmasını da çok etkin bir şekilde baskılayabiliyor, bağışıklık sisteminin onarılmasını ve korunmasını sağlayabiliyoruz. Böylelikle HIV ile ilişkili sağ kalım süresini de uzatmış oluyoruz. HIV artık ölümcül değil kronik bir hastalık. Ülkemizde de tedaviye erişim dünyaya kıyasla çok iyi durumda. Türkiye’de tanı konmuş hastalıklarda tedaviyi rahatlıkla planlayabiliyoruz. Dünya genelinde kullanılan pek çok ilaç ülkemizde de ruhsatlı bir şekilde bulunuyor. İlaçlara erişimde de hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Dolayısıyla tanı konanlarda tedaviye başlama oranımız yüzde 95-100 seviyelerinde olabiliyor. Burada önemli olan tanı konması. Tanı konduktan sonra doğru tedavi ile, HIV pozitif bireylerde beklenen yaşam ömrü, HIV ile enfekte olmayan kişilerle aynı olabiliyor.” diye konuştu.
HIV tanı ve tedavisinde yaşanan en önemli diğer sorunun ise ayrımcılık olduğunun altını çizen, Ege Üniversitesi HIV/AIDS Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Deniz Gökengin, HIV enfeksiyonu, tıbbi olduğu kadar sosyal açıdan da hem HIV ile yaşayan bireyin kendisi, hem de bu bireyin çevresindeki kişiler açısından önem taşıyan bir durum. Enfeksiyon tanımlandığı 80’li yıllarda eşcinsel erkeklerde ortaya çıkan ölümcül bir hastalık olarak biliniyordu. Uzun yıllar boyunca HIV’den korunma önlemlerinin hastalık ve ölüm etrafında şekillenmesi, toplum tarafından bu enfeksiyonun korkulacak bir durum ve toplumsal ahlak kurallarına aykırı davranışlarda bulunan bireylere ait bir hastalık olarak algılanmasına sebep oldu. 90’lı yıllarla birlikte yeni ilaçlar kullanıma girdi ve HIV enfeksiyonu kontrol altına alınabilir bir hastalık haline geldi. HIV ile yaşayan bireyler daha uzun ve kaliteli yaşamaya başladılar. Bu da damgalamayı ortadan kaldıracağı noktasında bir beklenti doğurdu. Ancak ne yazık ki damgalama ve ayrımcılık bir miktar azalmış olmakla birlikte yaşamın her alanında devam ediyor. Damgalama sorunu önemli çünkü hem hastalığın önlenmesi hem de tedavi hizmetlerine erişimin önünde önemli bir engel oluşturuyor. Bununla birlikte sadece eşcinsel erkeklerde ortaya çıktığına yönelik yanlış algı, ailesel, sosyal ve ekonomik zararlara yol açması nedeniyle kalıcı ve yıkıcı bir sorun olarak da kabul ediliyor. 2011 yılında Türkiye’de HIV ile yaşayan bireylerde yaptırdığımız bir anket sonucuna göre, bireylerin yüzde 21’inin damgalanmış olduğunu ortaya koydu. En sık damgalanma nedenleri ise, birey hakkında dedikodu yapılması ve sözle incitilmesiydi. Damgalama nedenlerinin başında ise, toplumun HIV ile yaşayan bireyden hastalık bulaşabileceği korkusu yer alıyor.” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Milyonlarca kişiye ekmek kapısı olan kuaför ve güzellik merkezleri alarm veriyor
Koronavirüs sebebiyle etkilenmiş olan kuaför salonları destek beklemekte. Salon işletenler çok kısa bir zaman içinde destek gelmezse çok fazla sayıda kuaförün mesleğini yapamaz bir hale geleceğini açıkça ifade ediyor.
Ülkemizde yaklaşık olarak 5 milyar lira tutarındaki bir ekonomik büyüklüğe ulaşmış olan kuaför salonları pandemiyle alakalı süreci de en derinden yaşamış olan işletmelerden bir tanesi oldu. Sektörde yer alanlar yakın bir zaman içerisinde bir destek verilmemesi halinde pek çok işletmenin kapısına kilit vuracak olduğunu da açık bir şekilde ifade ediyor. İstanbul ilinin pek çok bölgesi üzerinde hizmet vermeye devam eden The Most Kuaför Salonları’nın sahibi Ünal Demir yaptığı açıklamasında sektör olarak çok zor bir dönemden geçilmekte olduğunu ve güçlü portföye sahip olan markaların ayakta kalabileceklerini ifade etti.
Ünal Demir, koronavirüs pandemisi sürecinin pek çok işletmeye darbe vurmakta olduğunu da belirtip, ‘Bu süreç içerisinde işini iyi yapan ve portföyü geniş olanlar ayakta durabilmeyi başaracak. Birçok meslektaşımız ise ne yazık ki kapısına kilit vuracak. Bu sektörde 100 binden fazla kişi çalışıyor. Dolaylı olarak milyonlarca kişi ekmek yiyor. Korona sürecinde işletmelerin gerekli önlemleri aldığını düşünüyoruz. Ancak sektöre acil bir şekilde destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum’ ifadelerine yer verdi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Çin, İkamet İzni Olan Yabancılara Kapılarını Tekrar Açtı
Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamada ikamet izni olan yabancıların tekrar vize almalarına gerek olmadan Çin’e dönebileceklerini belirtti. Ligarba Turizm Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Karslı açıklamalarda bulundu.
Çin Dışişleri Bakanlığı’nın memnuniyetle karşıladıklarını belirten Karslı, çok sayıda Türk’ün Çin’e dönmek için bu haberi beklediklerini belirtti.
Açıklamada dikkat edilmesi gereken konular neler;
Açıklamaya göre, oturum vizesi olan kişiler, vize karnaval Çin’e gidebileceklerdir. Oturum vizesi bitmiş olanlar ise “Çalışma izin kartı” ile yeniden vize başvurusu yapmaları gerekmektedir.
Karslı ayrıca, “Oturum vizesi” ve “Çalışma izin kartının” farklı konular olduğunun altını çizdi. Oturum izni pasaport üzerine yapıştırılmaktadır, dedi. Geçerli çalışma izin kartı ile Çin’e giriş yapılamaz. Çalışma izni geçerliliği olup, oturum vizesi olmayanlar ise vizelerini yenilemek için başvurmaları gerekmektedir, dedi.
Karslı, 28 Eylül 2020 tarihi itibariyle tam oturum vizesi açık yapılacak giriş girişleri kabul edeceğinden oturum vizesi süresinin bu tarihi de kapsaması dile getirdi.
Pandemi Kuralları Geçerli; Açıklamanın önemli bölümlerinden biri olan pandemi kuralları hakkında da bilgi veren Karslı, Çin devletinin koyduğu ve koyabileceği pandemi kurallarına Çin’e dönen tüm yabancıların bir şekilde uyma zorunluluğunun olduğunu belirtti.
Çin Eğitim Alanların Durumu; Başlıklı eğitim alan öğrencilerimiz, sabırsızlıkla Çin’e devam eğitimlerine devam etmek istiyorlar, dedi. Ancak bu konu hakkında henüz bir açıklama yapılmadığını belirten Karslı, öğrendiklerini öğrenmek de müjdeli öğrenmek istediklerini söyledi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Değeri 55 bin TL olan portre sahibine teslim edildi
Ressam Gökhan Yıldırım, Siberasist Şirketler Grubu Kurucu ve Müdürü Serap Günal için özel malzemeler ve teknikler kullanarak hazırladığı yağlı boya portre çalışmasını tamamladı. Yıldırım, tamamlanan tabloyu Günal’ın Ataşehir’de bulunan ofisinde bizzat kendisi teslim etti. Tablo değerinin ise 55 bin TL olduğu açıklandı.
YILDIRIM: ÇİZGİSEL, RENKSEL VE SANATSAL İÇERİĞİ OLAN DETAYLARA GİTTİM
Günal’ın, Yıldırım’dan bir tablo istemesi üzerine; ressam normal koşullarda sunmayacağı bir teklifte bulunarak bir portre çalışmaya karar verdi. Aslında portre sanatçısı olmadığını belirten Yıldırım, “Serap Hanım, kariyerinde başarılı ve hayata güzel bakan, çok neşeli hayat dolu birisi… Kendisinin daha birçok olumlu özelliği enerjisine de yansıyor. Ben de isteği üzerine bir tablo yapmak yerine bu enerjisini tuvale işlemeye karar verdim. Aslında bir portre sanatçısı değilim ancak aramızdaki dostluk bu çalışmayı tamamlamam için bana yeterli geldi. Şimdiye kadar genellikle sürreal ve karma çalışmalar yaptım. Bu portre çalışması neredeyse benim için de bir ilk oldu diyebilirim. Tablo için çok özel boyalar kullandım ve katman katman çalıştım. Ayrıca tonlamayı da bıçakla kazıyarak işledim. Yaklaşık olarak 3 ayımı aldı. Bilirsiniz portreler genellikle fotoğraf gibi yapılır. Ancak ben biraz daha çizgisel, renksel ve sanatsal içeriği olan detaylara gittim. Yani biraz da Serap Hanımı yansıtsın istedim. Boyut olarak uzunluğu 185, genişliği 135 santimetre ebatlarında bir tuval hazırladım. Aslında tablo, biraz Serap Hanım’a biraz da bana ait. Çünkü ben çalışırken kendimden de bir şeyler katarak değişiklikler yaptım. Bu da birebir benzer bir çalışma yapmanın dışına çıkarak sanatımı yansıtmanın en güzel yolu oldu ve ortaya böyle bir eser çıktı” dedi.
GÜNAL: BANA ÇOK İYİ GELDİ, ÇOK MUTLU OLDUM
Portresini almanın sevinci gözlerinden okunan Günal ise, “İlk defa böyle bir şeye sahip olduğum için heyecanlıyım. Açıkçası portresi yapılacak kişi değerlendirmesi yapılırsa, herhalde ben o potanın kenarından bile geçemem. Ancak Gökhan Bey’in teklifi sonucu verdiğimiz kararın ardından ortaya çıkan bu eser için iyi ki diyorum. Şu an gerçek bir sanatçı bakış açısıyla ortaya konulan bu portre çocuklarıma miras bırakmak için son derece muazzam. Resmi ilk gördüğümde hissettiğim şey nedense utanmak oldu. Doğrusu bu kadarını beklemiyordum. Saniyeler içinde her detayını incelemeye çalışırken, kendimden kaçmak istedim bir an. Öylesine heybetli ve kararlı olmuş ki, tüm detaylarını incelersem utancım artacak gibi hissettirdi. Ama bana çok iyi geldi, çok mutlu oldum” diye konuştu.
Gökhan Yıldırım’ı kibar, naif, kararlı bir sanatçı olarak değerlendiren Günal, “Bakış açısını çok severim. Eserleri tamamen özgün ve merak uyandırıyor. Sıkı bir koleksiyoneri olmayı planlıyorum. Başarılarının uluslararası platformda daha sık konuşulur olacağından eminim” şeklinde ifade etti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Erken aşama oyun girişimlerine yatırım yapacak olan WePlay Ventures kuruldu
Türkiye’den çıkarak global başarı hikayeleri yaratabilecek erken aşama oyun girişimlerine yatırım yapmayı hedefleyen WePlay Ventures kuruldu. WePlay Ventures, 3 yıl içerisinde farklı platformlar için oyun geliştiren Türkiye merkezli 30’dan fazla girişime yatırım yapacak.
WePlay Ventures mobil oyunlar, bilgisayar oyunları ve konsol oyunları alanlarında global pazarlarda büyüme potansiyeli olan 30’dan fazla oyun girişimine yatırım yapmayı planlıyor. Yatırım yapılan girişimlere sermayenin yanında bilgi, tecrübe ve bağlantıları da sunacak olan WePlay Ventures, oyun sektörü özelindeki tecrübesi ve geniş bağlantıları ile Türkiye’den çıkan oyun girişimlerinin globaldeki başarı şansını arttırmayı hedefliyor.
Girişimlere hem finansal hem stratejik destek!
Dünyada oyun sektörü her geçen gün katlanarak büyüyor. Türkiye’deki oyun girişimleri de özellikle mobil oyun alanındaki başarılarıyla dikkat çekmeye başladı. Türkiye’deki oyun girişimlerinin önemli bir potansiyele sahip olduğunu ancak global çaplı başarılar yaratabilmeleri için hem finansal hem de stratejik desteğe ihtiyacı olduklarını belirten WePlay ekibi, yatırım stratejisini bu duruma uygun şekilde planlıyor. Sadece oyun geliştirici ekiplere erken aşamada yatırım yapacak olan WePlay, akıllı sermaye modeli ile sermayenin yanında bilgi, tecrübe ve bağlantıları da girişimlere sunarak potansiyellerini ortaya çıkarmayı amaçlıyor.
Tecrübeli yatırım ekibi ile dikkat çekiyor
WePlay Ventures sunmuş olduğu akıllı sermayenin yanı sıra tecrübeli yatırım ekibi ile de dikkat çekiyor. WePlay ekibindeki fon yönetimi ve yatırım konusunda tecrübeli isimlere ek olarak League of Legends, Teamfight ve Valorant gibi milyonlarca kullanıcısı olan Riot Games’in eski Türkiye Genel Müdürü Bora Koçyiğit de bulunuyor. Türkiye E-Spor Federasyonu yönetim kurulu üyesi ve Blaze Esports kurucusu olan Bora Koçyiğit’in oyun sektörünün farklı alanlarında birçok yatırımı mevcut. Özellikle son yıllarda gerçekleşen oyun sektöründeki gelişmelere dikkat çeken WePlay Ventures yönetici ortağı Bora Koçyiğit, “Türkiye oyun sektörü geçtiğimiz her yıl hızla artan bir ivme ile gelişiyor. Son yıllarda gerçekleşen şirket satışları da bu durumu kanıtlar nitelikte. Türkiye oyun sektöründeki gelişim hızı, sektörün dünyadaki gelişim hızının çok önünde. Ülkemizde, potansiyeli olan oyun geliştirici ekiplerin doğru finansal ve stratejik destekler ile çok başarılı olabileceğine eminiz. WePlay Ventures ile kısa sürede birçok farklı başarı hikayesi yaratabileceğimize inanıyoruz.” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)