Etiket arşivi: oluyor

Hareketsiz yaşam böbrek taşı oluşumuna neden oluyor

Koronavirüs enfeksiyonu nedeniyle evde kaldığımız ve hareketsiz yaşam sürdüğümüz bu dönemde değişen beslenme alışkanlıkları ve yetersiz sıvı pek çok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Bunlardan biri de dayanılmaz ağrı ile belirti veren böbrek taşıdır.
Biruni Üniversitesi Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Levend Özkan böbrek taşı oluşumunu engellemek için önerilerde bulundu.
Böbrek taşlarının dünya nüfusuna oranla yüzdesi tam olarak bilinmemekle birlikte en sık görülen ürolojik rahatsızlıklardan birisidir.
Genel olarak bakıldığında bir bireyin yaşam boyunca taş hastalığı ile karşılaşma riski %5-10 olarak tahmin edilmektedir. Erkek hastalarda risk daha yüksek olmakla birlikte toplumlar arasında farklar görülebilmektedir.
Taş hastalığı dünya genelinde sıklıkla 30-50 yaşları arasında görülmektedir. Hastalık ne kadar erken ortaya çıkarsa hayat boyunca tekrar karşılaşma ihtimali o kadar yüksektir.
AZ SU İÇMEK, HEREKETSİZ YAŞAM VE AŞIRI TUZ EN ÖNEMLİ NEDENLER
Her hastada idrar yolu taşına yol açan etkeni belirlemek mümkün olmasa da taşın cinsine ve hastanın tıbbi durumuna göre taş oluşma ve tekrarlama riskinin arttığı bazı durumlar bilinmektedir. Taş cinsinden bağımsız olarak taş oluşma riskini artıran üç etken yetersiz sıvı alımı, hareketsiz yaşam tarzı ve yüksek oranda tuz (sodyum) tüketimidir.
Bunlar haricinde ailede taş hastalığı olması, sık idrar yolu enfeksiyonu geçirme, idrarın doğal süzülmesini ve akışını engelleyen durumlar (darlık vb), kalsiyum metabolizmasını bozan hastalıklar, geniş barsak rezeksiyonları, genetik bazı hastalıklar ve bazı ilaçlar da böbrek taşı oluşumunu ve tekrarlamasını etkileyen unsurlardır.
 
TEK TARAFLI ŞİDDETLİ AĞRI İLE BELİRTİ VERİR
Taş hastasını doktora getiren klasik bulgu ağrıdır. Ağrı sıklıkla tek tarafta ve gelip geçici şekilde olur (renal kolik). Ancak taşlar idrar akımına engel olmayacak bir bölgede yerleşmişse veya çok küçükken sistemden atıldıysa hiç bulgu vermeyebilir.
“Kum dökme” olarak tabir edilen durum taşların büyük hale gelmeden idrarla atılmasıdır. Kum dökme (kristalüri) tabiri toplumda sıkça kullanılsa da hem hastanın takibi, hem de ayırıcı tanıların dışlanması açısından tahlil ve görüntüleme yapılmadan kullanılmamalıdır.
Detaylı bir hikaye, basit bir idrar tahlili ve görüntüleme ile klinik olarak anlamlı taşların büyük kısmı birinci basamak sağlık kuruluşlarında tanınabilmektedir. İleri tetkik ve tedavi gerektiren durumlarda hasta mutlaka bir üroloji uzmanına yönlendirilmelidir.
Tanı anında idrar kanalının (üreter) altına kadar ilerlemiş küçük boyutlu taşların büyük çoğunluğu kendiliğinden idrar kesesine düşer ve idrarla atılır. Takip sürecinde ağrı kesiciler ve taşın düşmesine yardımcı olacak bazı ilaçlar kullanılabilir. Genellikle haftalık kontrol ve görüntüleme önerilir. Şiddetli ağrı veya tıkanmaya bağlı enfeksiyon gibi durumlarda taşın boyutundan bağımsız olarak erken girişim gerekebilir.
 
TEDAVİDE AMELİYATSIZ YÖNTEMLER ÖNE ÇIKIYOR
Taşın yerine, boyutuna, cinsine ve hastanın kendine özgü durumuna göre tedavi alternatiflerini belirlenir ve hasta ile birlikte uygulanacak tedaviye karar verilir.
Günümüzde tedavide girişimsel yani ameliyatsız yöntemler altın standart olarak kabul ediliyor. Bunun dışında nadir olarak açık cerrahiler uygulanıyor.
Dışarıdan ses dalgaları ile taş kırma (ESWL), kesi olmadan, endoskopik yolla taşın kırılması ve çıkartılması (endoskopik sistolitotripsi, üreterorenoskopi, RIRS), böbrek seviyesinde cilt dışından küçük kesi ile girilerek uygulanan endoskopik tedaviler (PCNL) en çok uygulanan yöntemler arasında yer alıyor.
 
Taş cinsinden bağımsız olarak taş oluşumu ve tekrarlamasından korunmak için bol su tüketilmeli, sofra tuzundan uzak durulmalı ve hareketsiz yaşam tarzından kaçınılmalıdır.
Böbrek taşları idrardaki mineral ve asit tuzlarının kristalize olmasıyla (çökmesiyle) oluşur. Doğal olarak idrar sisteminde ne kadar az su olursa mineral ve tuzların çökme ihtimali de o derecede artar.
Günlük sıvı miktarı dengesi idrar rengine göre ayarlanabilir. Açık sarı – beyaz renk idrar sağlıklı sıvı alımının göstergesi olarak kabul edilebilir. Koyu renkli idrar az sıvı alımının veya idrarda kanamanın habercisi olabilir. Günlük sıvı alımı küçük miktarlar halinde güne yayılarak şeklinde olmalıdır.
BU BESİNLERDEN UZAK DURULMALIDIR
Genel önlemler haricinde taşın cinsine göre diyet önerileri yapılabilir. Taşların büyük kısmını oluşturan kalsiyum-okzalat taşlarından korunmada okzalat içeren yiyeceklerin sınırlı miktarda tüketilmesi önerilir. Yüksek okzalat içeriğine sahip yaygın tüketilen besinlere örnek olarak kakao, çay, pancar ve ıspanak verilebilir. Geçmiş zamanlarda kalsiyum kaynaklarının (süt, peynir vb.) sınırlanması ve hatta tamamen kesilmesi uygulanmış olsa da günümüzde önerilmemektedir. Aksine doğal besinlerle günlük kalsiyum alımı desteklenmekte, sadece dışarıdan ve kontrolsüz kalsiyum alımı kısıtlanmaktadır.
İdrar yolu taşlarının yaklaşık %10’u ürik asit taşıdır. Özellikle bu taşlardan korunmada hayvansal proteinlerin kısıtlı tüketilmesi önerilmektedir. Bol ve güne yayılmış şekilde su tüketiniz Dengeli ve çeşitlendirilmiş bir diyet uygulayınız. Hiçbir besin çeşidinde aşırıya kaçmayınız Diyetinizdeki tuz miktarını ve hayvansal proteini mümkün olduğunca kısıtlayınız. Proteini sebzelerden almaya ağırlık veriniz. Hareketsiz yaşam tarzından kaçınınız. Haftada 2-3 kez egzersiz yapmaya ve kilonuzu korumaya özen gösteriniz Daha önce taş düşürdüyseniz veya taş nedeniyle tedavi olduysanız mutlaka doktorunuz önerdiği şekilde takiplerinizi yaptırınız
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de her yıl 4 bin 500 kişi pankreas kanseri oluyor!

Görülme sıklığı giderek artıyor, sinsi bir şekilde ilerlediği için hemen belirti vermiyor, bu nedenle de tanısı geç konuyor. Üstelik ölümcül kanserler listesinin üst sıralarında yer alıyor… Tüm bu olumsuz haberlere karşın yeni gelişmeler sayesinde tedavisinde başarı oranı yükseldiği için hekimler hastalarından asla umudunu kesmiyor. “Bu hangi hastalık?” diye merak ediyorsanız cevap, pankreas kanseri. Ülkemizde her yıl yaklaşık olarak 4 bin 500 yeni pankreas kanseri tanısı konduğunu belirten Acıbadem Altunizade Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Murat Gönenç, “Ancak tıptaki gelişmeler sayesinde pankreas kanseri tedavilerinde yaşam süresi giderek uzuyor. Dolayısıyla, pankreas kanseri eskiden düşünüldüğü kadar çaresiz bir kanser tipi değildir” diyor. Pankreas kanserinin en etkin tedavi yönteminin cerrahi olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, tümörün, çevreye yaymadan yani parçalamadan veya patlatmadan, olası yayılım alanları ile birlikte bir bütün olarak çıkarılması ile tedavi başarısının da arttığını belirtiyor.
Riski azaltmak mümkün
Pankreas, vücudumuz için çok önemli salgıları üreten bir organ. Çok farklı hücre tipleribarındırdığı için de yapısında farklı tümörler de gelişebiliyor. Pankreas kanserlerinin yüzde 85-90’ının “duktal adenokarsinom” adı verilen tür olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Pankreas kanseri sıklığı gerek ülkemizde gerekse dünyada giderek artıyor. En sık görülen kanserler arasında 11. sırada ve ve kansere bağlı ölümlerin de yaklaşık yüzde 5’inden sorumlu. Bu hastalığın riskini artıran birçok faktörden söz edebiliriz. Ancak en önemlileri kronik pankreas iltihabı, uzun süreli diyabet, ailesel yatkınlık, ileri yaş, obezite, sigara ve alkol olarak sıralanıyor. Hastalığı önlemek mümkün olmasa bile riskleri azaltmak ve erken tanı mümkün olabilir. Bu nedenle sigara içmemek, alkol tüketmemek, ideal kiloda olmak ve sağlıklı beslenmek riski azaltmaya yardımcı olur.”
Ani gelişen diyabet de haberci olabilir
Pankreas kanseri sarılık, sırt ağrısı, ani ortaya çıkan diyabet ya da var olan diyabetin kontrol edilememesi gibi şikayetlere yol açsa da genellikle bu yakınmalar dikkate alındığında tanı için geç kalınmış oluyor. Hastalığın tanısında temeli, radyolojik görüntüleme yöntemleri oluşturuyor. BT (Bilgisayarlı Tomografi) veya MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) sayesinde pankreas kanserleri yüksek doğrulukta tanılanıyor. Kan testlerinde de CEA (KarsinoEmbriyonik Antijen) ve CA 19-9 (Karbonhidrat Antijen 19-9) gibi tümör belirteçlerinin tanı için kullanılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Murat Gönenç, sıklıkla sorulan “Pankreas kanserinde biyopsi ile daha kolay tanı koymak mümkün mü?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Pankreastaki kanser şüphesi olan dokudan biyopsi almak rutin bir uygulama değildir. Çünkü pankreas kanserinde kanser dokusunun her yeri aynı yapıya sahip değildir. Bu nedenle, biyopsi eğer doğru yerden alınmamışsa, sonuç yanlış negatif çıkabilir yani kişi kanser olduğu halde değilmiş gibi görülebilir. Dolayısıyla diğer tanı yöntemlerinin pankreas kanseri tanısını desteklediği hastalarda biyopsi yapılmaz çünkü biyopsi sonucu temiz gelse dahi ameliyat kararını değiştirmez. Ayrıca, özellikle ciltten girilerek yapılan biyopsilerde, teorik olarak tümörün bütünlüğünün bozulması ve etrafa yayılması riski mevcuttur. Bu nedenle, biyopsi tercihen endoskopik yolla alınır ve iki grup hastada tercih edilir; ön planda cerrahi tedaviden ziyade kemoterapi uygulanması planlanan hastalar ve pankreas kanserini taklit eden selim hastalıklar açısından şüphe bulunan hastalar.”
Cerrahi için geç kalınıyor
Belirtileri geç dönemde ortaya çıktığı için pankreas kanserine yakalananların yüzde 75’inden fazlası, hastalığı tek etkili tedavisi olan cerrahi tedaviden fayda görebilecekleri evreyi geçmiş oluyor. Dolayısıyla, hastaların yüzde 25’inden az bir kısmında cerrahi tedavi uygulanabildiğini belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, “Pankreas kanserinin tek etkili tedavisi cerrahi yani ameliyattır. Zira, pankreas kanseri tedavisinde en iyi sonuç, kanserli dokuların tamamen temizlenmesini sağlayan cerrahi ile elde edilir. Ancak pankreas kanseri oldukça hırçın bir tabiata sahip olduğu için, tek bir tedavi yöntemi ile hastalığı tedavi etmek mümkün değildir. Bu nedenle, cerrahi tedavi, kemoterapi ve radyoterapi (ışın tedavisi) bir arada kullanılır” diyor.
Pankreas cerrahisi ciddi deneyim istiyor
Pankreas kanseri ameliyatları tümörün çıkarılmasının mümkün olmadığı ya da hastalığın uzak organlara metastaz yaptığı durumda uygulanamıyor. Bu hastalarda kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerine başvuruluyor. Bu tedaviye iyi yanıt veren hastalarda cerrahinin yeniden bir seçenek haline gelebildiğini anlatan Prof. Dr. Murat Gönenç, “Ancak bu kararın mutlaka hasta bazında ve multidisipliner toplantılar eşliğinde verilmesi gerekir. Pankreas cerrahisi teknik açıdan zor ve ciddi deneyim gerektiren bir cerrahidir. Bu ameliyatlara bağlı sorun çıkma olasılığı halen yüksektir ancak anestezi ve cerrahi tekniklerdeki devasa gelişmeler sayesinde pankreas cerrahisine bağlı ölüm oranı belirgin ölçüde düştü” diye anlatıyor.
Onkolojik cerrahi, sadece tümörün alındığı ameliyat anlamına gelmiyor. Tümörü temiz sınırlarla yani kanserin görülmediği mümkün olan en az dokuyla, çevreye yaymadan yani parçalamadan veya patlatmadan, olası yayılım alanları ile birlikte bir bütün olarak çıkartmayı tanımlıyor. Bunun için bazen tümörle sarılmış bazense tamamen masum olan dokuları, organları veya damarları feda etmek gerekebildiğini belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, “Pankreas kanserinin cerrahi tedavisinde de tüm bu prensiplere uygun hareket edilmesi gerekir” diye vurguluyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Muğla’da Toplu Ulaşımda HES Kodu Zorunlu Oluyor

Koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında Muğla’da toplu taşımada HES kodu zorunluluğu getirildi. Vatandaşlar HES kodu tanımlama işlemleri 30 Kasım 2020 Pazartesi günü bitimine kadar yapılabilecek.
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) pandemisi nedeniyle vaka ve can kaybı sayısındaki artış, yeni önlemleri de zorunlu kılıyor. Son olarak, Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan toplu taşımalarda HES kodu uygulaması Muğla’da uygulanmaya başladı. Muğla Büyükşehir Belediyesi, Covid-19 salgınına karşı mücadele kapsamında, toplu taşımada kullanılan Muğla Kart ile HES sisteminin entegrasyon çalışmalarını tamamladı. Toplu taşıma kullanan yurttaşların Muğla Kartlarını “hes.mugla.bel.tr” sayfasından ilgili alanları eksiksiz doldurarak kişisel seyahat kartları, bayilerden alınan tam seyahat kartları, 2 Dolumluk Seyahat kartları ile temassız banka ve kredi kartlarına HES kodlarını tanımlayabilecektir. HES kodu tanımlama işlemleri 30 Kasım 2020 Pazartesi günü bitimine kadar yapılabilecektir.
 
Toplu taşıma kullanan yurttaşların öncelikle Muğla Büyükşehir Belediyesi https://hes.mugla.bel.tr” web adresine girilerek, sayfadaki üç seçeneğin doldurulması gerekmekte, HES kodunuz varsa ilk kısma HES kodunun girilmesi, henüz HES kodu edinmemişseniz öncelikle e-Devlet veya Hayat Eve Sığar uygulaması üzerinden HES kodunuzun oluşturulması gerekiyor. İkinci kısımda T.C. kimlik numaranızı veya pasaport numarasının yazılıp, üçüncü kısımda ise toplu taşıma araçlarında kullandığınız ödeme yöntemine göre ulaşım kartınızın arka yüzünde bulunan bayiden alınan tam ve kişiselleştirilmiş ulaşım kartı numarasını veya 2 Dolumluk Kart numarasını girmeniz, ayrıca ödemelerini temassız banka ve kredi kartı ile ödemek isteyen vatandaşların ise Kredi Kartı Numarası girilerek işlem tamamlanmış olacaktır.
HES kodu tanımlı kartlar ile ulaşım uygulaması 01 Aralık 2020 Salı gününden itibaren başlayacak ve HES kodu tanımlı olmayan kartlarla toplu taşıma araçlarına biniş yapılamayacaktır.
Böylelikle Covid – 19 hastalığı tanısı konulan ya da temaslısı durumunda olan vatandaşlara ait kişiselleştirilmiş seyahat kartları izolasyon süresi boyunca otomatik olarak askıya alınacak. Covid – 19 tanılı ya da temaslısı olması nedeniyle izolasyonda olması gerektiği kendisine bildirilmesine rağmen şehir içi toplu ulaşım araçlarını kullandığı tespit edilen kişilerin bilgilerinin, gerekli idari yaptırımların uygulanması ve gerekiyorsa suç duyurusunda bulunulması için İçişleri Bakanlığı aracılığıyla Valilik veya Kaymakamlıklarla paylaşılacaktır.
MUĞLA – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Yıldız Teknopark akademisyen girişimcilerin de ilk tercihi oluyor

Türkiye’nin en büyük kuluçka merkezi olan Yıldız Teknopark Kuluçka Merkezi, sadece akademik girişimcilere özel akademik kuluçka programı ile fark yaratıyor. Bugün teknopark bünyesinde 43 üniversiteden toplam 90 akademisyen girişimcinin kurduğu 72 şirket olduğunu söyleyen Teknopark Genel Müdürü Prof.Dr. Mesut Güner, “Akademisyen girişimcileri yeni ticari değerler üretmek için Yıldız Teknopark’a davet ediyoruz.” diyor.
Yerli ve milli markalar doğmasına öncülük edecek ilham verici bir ekosistem kurmayı ve böylece ulusal rekabet gücüne katkıda bulunmayı misyon edinen Yıldız Teknopark akademisyen girişimcilerin de ilk tercihi oluyor.
Üniversitelerdeki bilimsel bilgi birikim ve araştırma sonuçlarının inovatif girişimlere transferini teşvik ederek, yeni ticari değerler üretilmesini sağlamak üzere çalışan Yıldız Teknopark’ta bugün 43 üniversiteden toplam toplam 90 akademisyenin kurduğu 72 aktif akademisyen firması bulunuyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Boğaziçi Üniversitesi’ne kadar devlet üniversitelerindeki hocaların yanı sıra Koç, Sabancı, Bahçeşehir, Okan, Medipol gibi pek çok vakıf üniversitesinden hocanın da teknopark bünyesinde çalışmalarını yürüttüğüne değinen Yıldız Teknopark Genel Müdürü Prof.Dr. Mesut Güner, “Yıldız Teknopark bünyesindeki sadece akademik girişimcilere özel akademik kuluçka programız var. Özellikle malzeme, nanoteknoloji ve donanımsal ürünler alanında alt yapı sağlayan tek kuluçka merkezi olmamız bizi diğer teknoparklardan ayrıştırıyor.” diye konuşuyor.
Akademisyen girişimcilerin 29 patenti var
Yıldız Teknopark bünyesinde bugün 327 Ar-Ge, 98 kuluçka olmak üzere toplam 425 şirket faaliyet gösteriyor. Bu şirketlerden 72’si ise aktif akademisyen şirketler. Bunların 31 tanesinin kuluçka olduğunu söyleyen Prof.Dr. Güner, bu şirketlerin ağırlıklı olarak sağlık, kimya, medikal, makine ve teçhizat imalatı, geri dönüşüm, elektronik, enerji, yazılım, robotik, çevre, eğitim teknolojileri alanlarında projeleri olduğunun altını çiziyor. Bugüne kadar akademisyen girişimcilerin toplam 50 milyon TL’nin üzerinde ihracat yaptığını belirten Güner, bu akademisyenlerin 29 tane patente sahip olduğunu da sözlerine ekliyor.
Akademisyen girişimciler arasında pek çok başarılı ve adını tüm Türkiye’ye duyurmuş isim var. Türkiye’nin iş birlikçi robotlar (İHA ve İKA’lar) ile otonom keşif, güdüm ve seyrüsefer projesinde ana yüklenici şirket olan Polonom Robotics’in kurucusu Doç. Dr. Sırma Turgut Yavuz bu isimlerden biri.
Çocukların zeka potansiyelini üst seviyeye çıkarmak ve daha zeki çocukların yetiştirilmesine katıda bulunmak amacıyla geliştirilmiş bilgisayarlı zeka geliştirme programı MenalUP markasının kurucusu Ayasis’in kurucu ortağı Arş. Gör. Reşit Doğan da yine kuluçkadaki akademisyen girişimcilerden bir diğeri.
Chemtox Biolab Arge kurucu ortağı Prof. Dr. Afife Binnaz Hazar Yoruç ise hem bu sene ve hem geçen sene yapmış olduğu sanayiye lisanslama yoluyla transfer ile adından söz ettiriyor.
Sunulan avantajlar
Akademisyen girişimciler arasında buluşları ticarileşmiş pek çok kişi olduğuna da değinen Prof.Dr. Güner, teknopark olarak akademisyenlere verdikleri desteklerle ilgili şunları söylüyor:
“Yıldız Kuluçka olarak akademisyenlere ücretsiz kapalı ofis imkanının yanı sıra, fikrin oluşumundan fon bulunmasına, projenin yazımı, yönetimi ve yürütülmesinden paydaşların bir araya getirilmesine kadar fikri, sinai hakların yönetimi, bunların ekonomik katkıya dönüşmesi, ticarileştirilmesi konularında destekler sunuyoruz. Mentörlük, eğitim, ulusal ve uluslararası fonlara yönlendirme, yatırımcı görüşmeleri sağlama, prototip atölyesi kullanımı, basın ve pr danışmanlığı gibi destekler sunarak şirketlerini büyütmelerine yardımcı oluyoruz. Tabi vergi muafiyetlerinden ve teşviklerinden yararlanma imkanı da var.”