Etiket arşivi: Türkiye’de

Yasmin Misa 2.Single “ÇAMUR” adlı şarkısıyla  yeni bir yıla bomba gibi giriş yapıyor.

Best Model of Turkey 2020 yarışmasında seçilen tescilli güzelliğiyle bilinen Yasemin Karamisa podyumlardan müzik dünyasına Yasmin Misa isimi ile ikinci adımı attı.

 

Şarkı ve Klibinin tüm yapımını üstlenen Misa  1 Ocak 2024  tüm dijital platformlarda yerini alacak.

 

Şarkı ve Klibinin tüm yapımını üstlenen Misa  1 Ocak 2024  tüm dijital platformlarda yerini alacak.

Şarkının sözü ve bestesi  Yasemin Karamisa’ya  ait ve arka arkaya kendi söz ve bestelerini çıkaracağını dile getirdi .Yönetmenliğini Enes Bilal Taşçı’nın üstlendiği “ÇAMUR ” şarkısının klip çekimi yaklaşık  9  saat süren çekimleri Kilyos’ta gerçekleşti.Klibin görsel şovları dansçılar ve offroad araçlar ile göz doldurdu .

Yasmin Misa’ının sahne ve konserlerinde artık yer alacak dansçı grubu başta Koreograf Halil Yediyıldız ve Sheyda Mardani  olmak üzere 6 dansçı eşlik edecektir Konser hazırlıkları tüm hızıyla muhteşem ekiple devam ediyor.

 

 

 

Türkiye’de Gönüllülük: Deneyimler, Sınırlılıklar ve Yeni Açılımlar

Dünya Gönüllüler Günü olarak kutlanan 5 Aralık’ta, İstanbul Bilgi Üniversitesi gönüllülük tartışmalarına yeni bir yayınla katkıda bulunuyor. “Türkiye’de Gönüllülük: Deneyimler, Sınırlılıklar ve Yeni Açılımlar” isimli kitap, 2019 yılında yürütülen Türkiye’de Gönüllülük Araştırması sonuçlarından yola çıkarak gönüllülerin önündeki sorunlar ve bu sorunların çözüm yöntemlerine odaklanıyor. Esere Dünya Gönüllüler Günü’nde (5 Aralık 2020) açık kaynak olarak https://gonulluluk.bilgi.edu.tr adresinden erişilebilecek
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan “Türkiye’de Gönüllülük: Deneyimler, Sınırlılıklar ve Yeni Açılımlar” isimli kitap, Prof. Dr. Emre Erdoğan, Prof. Dr. Pınar Uyan-Semerci,Prof. Dr. Nurhan Yentürk, Laden Yurttagüler, Prof. Dr. Kübra Doğan-Yenisey, Dr. Ayşe Beyazova ve Gözde Durmuş’un yazılarından oluşuyor.
“Türkiye’de Gönüllülük: Deneyimler, Sınırlılıklar ve Yeni Açılımlar” kitabında Türkiye’de gönüllülüğün yasal durumunun yanı sıra gönüllülerin beklentileri, motivasyonları ve çalışma koşulları hakkındaki değerlendirmelerine yer veriliyor. Öte yandan sivil toplum kuruluşlarının yöneticileriyle yapılan görüşmeler de bu kuruluşların gönüllülere sundukları olanaklar ve fırsatların tartışılmasını sağlıyor. Türkiye’de gönüllülüğün yasal tanımının yapılmamış olması nedeniyle gönüllülerin hak ve sorumluluklarının düzenlenmesinin sivil toplum kuruluşlarına bırakıldığını vurgulayan çalışma, olası bir yasal düzenlemenin kapsaması gereken konuları ve içeriğini Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırmalı bir perspektiften tartışıyor.
Türkiye’de yetişkin nüfusun sadece yüzde 6,2’sinin gönüllülük yaptığı bir ortamda, gönüllülerin haklarının özellikle korunmasını savunan çalışmada, gençler ve çocuk alanında çalışan gönüllülere odaklanarak, gönüllüyle sivil toplum kuruluşu arasındaki ilişkinin etik sınırlarına değiniliyor. Gönüllülük yapmanın kendiliğinden aktif yurttaşlık ve sivil katılım anlamına gelmediğini vurgulayan yazarlar, sivil toplum kuruluşlarının gönüllüyle ilişkilerini katılımı teşvik edecek şekilde düzenlemeleri gerektiğinin altını çiziyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınevi tarafından yayınlanan esere Dünya Gönüllüler Günü’nde (5 Aralık 2020) açık kaynak olarak https://gonulluluk.bilgi.edu.tr adresinden ulaşılabilir. Gönüllülük konusunda bir bilgi havuzu oluşturmayı hedefleyen web sitesinden kitabın yanı sıra İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından sürdürülen diğer gönüllülük çalışmalarına ve yayınlara erişilebilir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Döngüsel Ekonomiyle Türkiye’de Binlerce Kişilik İstihdam, Milyarlarca Liralık Fayda Yaratmak Mümkün

Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı ve Özgencil Grup iş birliği ile bu yıl 4’üncüsü gerçekleştirilecek, Ege Bölgesi’nin, Türkiye’nin ve uluslararası anlamda bölgenin kalkınmasına sunduğu katkıların değerlendirileceği, bölge ekonomisinin gelişim alanlarını konuşulacağı Ege Ekonomik Forumu’nun öğlenden sonra oturumunda döngüsel ekonominin Avrupa ekonomisine katkısı ve Türkiye’ye sağlayabileceği katkılar detaylı bir biçimde konuşuldu. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, döngüsel ekonomi ile 2030’a kadar Avrupa Birliği’nin GSYH ile ilgili mevcut projeksiyonlara ek olarak 82 milyar euro’luk ve 700 bin kişilik istihdam fırsatı oluşabileceğini, yine 2030’a kadar kaynak verimliliği ile 1,8 trilyon euro’luk ekonomik fayda sağlanabileceğinin araştırmalar ile ortaya konduğunun paylaştı.
2 Aralık Çarşamba günü öğlenden sonra saat 14:00’te başlayan ‘ Değişim İçin Geri Dönüşüm’ başlıklı oturumda “Döngüsel Ekonominin Yarattığı 4,5 Trilyon Dolarlık Bir Fırsattan Türkiye Nasıl Pay Alabilir?”, “Kaynakların Verimli Kullanımı ile Sağlanan Ekonomik, Ticari ve Çevresel Kazançlar Nelerdir?”, “Döngüsel Ekonomi, İklim Değişikliği Mücadelesinde Nasıl Bir Rol Oynar?”, “Döngüsel Ekonomi İçin İnovatif Çözümler Nelerdir?”, “Atık Yönetiminde Uluslararası İş Birliğinin Güçlenmesi”, “Sürdürülebilir ve Sağlıklı Ekosistemler, Su Verimliliğinin Arttırılması, Su Kıtlığının Azaltılması ile Nasıl Elde Edilir?”, “AWS International Water Stewardship Standart (AWS Standardı)’na Göre Sürdürülebilir Su Yönetimi Nasıl Olmalı?” gibi konular ele alındı.
Forum İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Servet Yıldırım moderatörlüğünde, Philip Morris Sabancı Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Güney Altıntaş, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı & TOBB Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sanayi Meclisi Başkanı & SEM Plastik Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu, Yerli Yeşil Yeni Koordinatör & Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murad Tiryakioğlu konuşmacı olarak katıldı.
Döngüsel Ekonominin AB’ye Katkısı 1,8 Trilyon Euro’ya Ulaşabilir
İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin; döngüsel ekonomiyi, her atığın tekrar değerlendirildiği, atık oluşumunu en aza indiren ve kaynakların en uzun sürede değerlendirilmesini hedefleyen ekonomik model olarak tanımladı.
“Döngüsel ekonomi modeli, atıklar kaynak olarak ele alınıyor. Böylece; hammadde maliyetleri ve ekonomik maliyetler azalırken, kaynak verimliliği açısından maksimum verim alınması sağlanıyor. Atık tamamen ortadan kalkıyor, üretim ve tüketim biçimleri de tamamen değişiyor bu modelle. Böylece değerin dolaşmasına imkân sunuyor.”
İş modellerini sürdürülebilir hale getirmek için yeniden tasarlanması gerektiğini belirten, günümüz koşullarında daha önceki yıllara göre daha fazla konuşulduğunu ve sorgulandığını belirten Edin, bunun önemli bir sebebinin dünyanın kaynaklarının tükenmesi olduğunu belirtti.
SKD Türkiye olarak döngüsellik oranını hesaplamak adına Fransız Kalkınma Ajansı ile bir proje başlattıklarını belirten Edin, 2021 başı itibariyle Türkiye’nin bu alandaki oranının hesaplayacaklarını paylaştı.
“Döngüsel ekonomi örneği olarak şunu paylaşmak isterim. Renault, geçtiğimiz günlerde Paris yakınlarındaki bir fabrikasını kapatarak döngüsel ekonomi prensiplerine uygun bir şekilde burayı dönüştüreceğini açıkladı. Yani, bu fabrikada yeni araç üretilmeyecek, ancak ikinci el araçlar yenilenerek tekrar kullanılabilir hale gelecek. Ayrıca, elektrikli araçlardaki piller de yeniden kullanılabilecek. Bu yaklaşım ile Renault hem yeni paydaşlara açık hem de start-up’ların dahil olabileceği bir ekosistem yaratılması hedefliyor.”
Edin; döngüsel ekonomi ile 2030’a kadar Avrupa Birliği’nin GSYH ile ilgili mevcut projeksiyonlara ek olarak 82 milyar euro’luk ve 700 bin kişilik istihdam fırsatı oluşabileceğini, yine 2030’a kadar kaynak verimliliği ile 1,8 trilyon euro’luk ekonomik fayda sağlanabileceğini ortaya koyan araştırmalar olduğunu da ekledi.
“Döngüsel Ekonomiye Geçişte Sanayi Kuruluşlarına Büyük Sorumluluk Düşüyor”
Ardından söz alan oturumun ikinci konuşmacısı Philip Morris Sabancı Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Güney Altıntaş, Philip Morris Sabancı olarak “sürdürülebilirlik her şeyden önce sorumluluğumuzdur” felsefesi ile yola çıktıklarını, İzmir’de kuruldukları günden bu yana çevre hassasiyeti ile hareket ettiklerini ifade etti:
“Sürdürülebilir bir dünya için her alanda proje geliştirmeye çalışıyoruz. Sürdürülebilirlik şemsiyesini 4 ana başlık altında topluyoruz; 1. Tüm faaliyet alanlarında dönüşüm, 2. Operasyonel mükemmeliyet, 3. Sosyal etkimizin iyileştirilmesi, 4. Çevresel ayak izimizi azaltmak. Buradan hareketle doğrusal ekonomiden döngüsel ekonomiye geçişte biz sanayi kuruluşlarına çok önemli sorumluluk düştüğünün bilincindeyiz ve bu alanda somut adımları da hayata geçiriyoruz. Yanı sıra her türlü iş birliğine de açık olduğumuzu paylaşmak isterim.”
İzmir’deki fabrikanın tüm dünyadaki en büyük üretim tesisi olduğunu, son yılarda en başarılı fabrika ödüllerini art arda aldıklarını belirten Altıntaş, bu sayede bu konuda uzmanlaşan ekip arkadaşlarının Türkiye’de yaptığı ya da geliştirdiği projeleri tüm dünyaya yayma avantajları olduklarının altını çizdi. Altıntaş, şöyle devam etti:
“Kendi fabrikamızda atık yönetiminde geri dönüşümü odağımıza aldık. 2001 yılında EBSO’nun düzenlediği ilk çevre ödül töreninde ödül aldık. Çevre hassasiyetimiz çok uzun zamandır sürüyor. Öncelikli amacımız ise çevre kirliliğimizi mümkün olduğunca önlemek. Temel yaklaşımımız sıfır kayıp felsefesi için var gücümüzle çalışıyoruz. Veriye çok önem veriyoruz. Böylece kök nedenlere ulaşarak, iyileştirmeleri daha rahat hayata geçirebiliyoruz.”
Türkiye’deki Geri Dönüşüm Ekonomisi Fırsatı
PAGEV Yönetim Kurulu Başkanı & TOBB Plastik, Kauçuk ve Kompozit Sanayi Meclisi Başkanı & SEM Plastik Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu ise insanlığın ihtiyacı olan ürünleri defalarca kullanmasına vesile olacak değerlendirilebilecek bir sisteme gidilmesi gerektiğini vurguladı.
Plastik dahil, dünyada bugün kullanılan tüm malzemelerin aslında doğal bir kaynağın toplumsal refah sağlamak için üretildiğini hatırlatan Eroğlu, burada kullanılan kaynakların verimli değerlendirilmesi, bilinçsizce tüketilmemesinin önemine dikkat çekti:
“İhtiyacımız olan hayatımız için gerekil ürünleri kullandığımızda da artık döngüsel ekonomi çerçevesinde defalarca sisteme katacak, yeni bir kaynak ihtiyacı olmadan değerlendirebileceğimiz bir sisteme gitmemiz gerekiyor. Türkiye bu anlamda çok kritik. Ülkemiz, yıllık 10 milyona yaklaşan üretim kapasitesi ile plastik sektöründe güçlü bir yerde. Avrupa’da üretim kapasitesinde Almanya’dan sonra ikinci, dünyada ise altıncı sırada. Global anlamda plastiğin yerini anlamak için de şu rakamı paylaşmak isterim. 1950’lerde bulunan plastik, tüm dünyada bir yılda 1,5 milyon ton üretilirken bugünkü bu rakam yılda 300 milyon tona yaklaşmış durumda.”
Eroğlu; Türkiye’nin plastik üretimi için gerekli olan hammaddeyi ithal ettiğini, burada da ciddi bir fırsat olduğunu belirtirken, çok büyük bir geri dönüşüm endüstrisi hem plastikteki hammadde açığının kapatılabileceği hem de döngüsel ekonomide büyük değişimin parçası olabilmenin mümkün olduğunu vurguladı.
Anadolu’da Hane Atık Yönetimi Farkındalık Artırılmalı
Oturumun son konuşmacısı olan Yerli Yeşil Yeni Koordinatör ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murad Tiryakioğlu ise bu kapsamda farkındalık yaratılması için çalışmalar yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Yerli Yeşil Yeni Kooperatifi’nin mensubu olan, gönüllü bir öğrenci hareket olarak başlayan bu sürecin, göç ekonomisinden döngüsel ekonomiye pek çok konuya dokunan bir oluşum olduğunu paylaştı. Yerli Yeşil Yeni ile Türkiye’deki yerli, yeşil ve yenilikçi üretim yapanların hikayelerini anlattıklarını, bu alanda toplumsal farkındalığı artırmak adına faaliyetleri olduğunu belirten Tiryakioğlu, yenilikçi yöntemler ile, doğal kaynakları tüketmeden bir şeyleri yapabilmenin mümkün olduğunu belirtti. Tiryakioğlu, şöyle devam etti:
“Sokaktaki geri dönüşüm ekonomisine katkı yapan aktörler var. Onları da iş kapsamında istihdam edebiliriz. Ülkemizde çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapıyoruz ve bunların bir kısmı ağırlıklı olarak sokaktaki atıkların toplanması ile hayatlarını sürdürüyorlar. Biz de Yerli Yeşil Yeni Kooperatifi olarak bu alanda bir dizi çalışmalar yürütüyoruz.”
Hane atık yönetim sürecinin de önemli olduğunu, İzmir, İstanbul ve kısmen Ankara’da bu konuda farkındalığın dışarıya yansıdığını belirten Tiryakioğlu, Anadolu geri dönüşüm ya da atık yönetimi açısından yerel yönetimlerin farkındalık açısından daha aktif olmalarının ya da bu alana yönelik mevzuatlar ile adım atılmasının daha sağlıklı sonuçlar verebileceğini belirtti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de her yıl 4 bin 500 kişi pankreas kanseri oluyor!

Görülme sıklığı giderek artıyor, sinsi bir şekilde ilerlediği için hemen belirti vermiyor, bu nedenle de tanısı geç konuyor. Üstelik ölümcül kanserler listesinin üst sıralarında yer alıyor… Tüm bu olumsuz haberlere karşın yeni gelişmeler sayesinde tedavisinde başarı oranı yükseldiği için hekimler hastalarından asla umudunu kesmiyor. “Bu hangi hastalık?” diye merak ediyorsanız cevap, pankreas kanseri. Ülkemizde her yıl yaklaşık olarak 4 bin 500 yeni pankreas kanseri tanısı konduğunu belirten Acıbadem Altunizade Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Murat Gönenç, “Ancak tıptaki gelişmeler sayesinde pankreas kanseri tedavilerinde yaşam süresi giderek uzuyor. Dolayısıyla, pankreas kanseri eskiden düşünüldüğü kadar çaresiz bir kanser tipi değildir” diyor. Pankreas kanserinin en etkin tedavi yönteminin cerrahi olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, tümörün, çevreye yaymadan yani parçalamadan veya patlatmadan, olası yayılım alanları ile birlikte bir bütün olarak çıkarılması ile tedavi başarısının da arttığını belirtiyor.
Riski azaltmak mümkün
Pankreas, vücudumuz için çok önemli salgıları üreten bir organ. Çok farklı hücre tipleribarındırdığı için de yapısında farklı tümörler de gelişebiliyor. Pankreas kanserlerinin yüzde 85-90’ının “duktal adenokarsinom” adı verilen tür olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Pankreas kanseri sıklığı gerek ülkemizde gerekse dünyada giderek artıyor. En sık görülen kanserler arasında 11. sırada ve ve kansere bağlı ölümlerin de yaklaşık yüzde 5’inden sorumlu. Bu hastalığın riskini artıran birçok faktörden söz edebiliriz. Ancak en önemlileri kronik pankreas iltihabı, uzun süreli diyabet, ailesel yatkınlık, ileri yaş, obezite, sigara ve alkol olarak sıralanıyor. Hastalığı önlemek mümkün olmasa bile riskleri azaltmak ve erken tanı mümkün olabilir. Bu nedenle sigara içmemek, alkol tüketmemek, ideal kiloda olmak ve sağlıklı beslenmek riski azaltmaya yardımcı olur.”
Ani gelişen diyabet de haberci olabilir
Pankreas kanseri sarılık, sırt ağrısı, ani ortaya çıkan diyabet ya da var olan diyabetin kontrol edilememesi gibi şikayetlere yol açsa da genellikle bu yakınmalar dikkate alındığında tanı için geç kalınmış oluyor. Hastalığın tanısında temeli, radyolojik görüntüleme yöntemleri oluşturuyor. BT (Bilgisayarlı Tomografi) veya MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) sayesinde pankreas kanserleri yüksek doğrulukta tanılanıyor. Kan testlerinde de CEA (KarsinoEmbriyonik Antijen) ve CA 19-9 (Karbonhidrat Antijen 19-9) gibi tümör belirteçlerinin tanı için kullanılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Murat Gönenç, sıklıkla sorulan “Pankreas kanserinde biyopsi ile daha kolay tanı koymak mümkün mü?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Pankreastaki kanser şüphesi olan dokudan biyopsi almak rutin bir uygulama değildir. Çünkü pankreas kanserinde kanser dokusunun her yeri aynı yapıya sahip değildir. Bu nedenle, biyopsi eğer doğru yerden alınmamışsa, sonuç yanlış negatif çıkabilir yani kişi kanser olduğu halde değilmiş gibi görülebilir. Dolayısıyla diğer tanı yöntemlerinin pankreas kanseri tanısını desteklediği hastalarda biyopsi yapılmaz çünkü biyopsi sonucu temiz gelse dahi ameliyat kararını değiştirmez. Ayrıca, özellikle ciltten girilerek yapılan biyopsilerde, teorik olarak tümörün bütünlüğünün bozulması ve etrafa yayılması riski mevcuttur. Bu nedenle, biyopsi tercihen endoskopik yolla alınır ve iki grup hastada tercih edilir; ön planda cerrahi tedaviden ziyade kemoterapi uygulanması planlanan hastalar ve pankreas kanserini taklit eden selim hastalıklar açısından şüphe bulunan hastalar.”
Cerrahi için geç kalınıyor
Belirtileri geç dönemde ortaya çıktığı için pankreas kanserine yakalananların yüzde 75’inden fazlası, hastalığı tek etkili tedavisi olan cerrahi tedaviden fayda görebilecekleri evreyi geçmiş oluyor. Dolayısıyla, hastaların yüzde 25’inden az bir kısmında cerrahi tedavi uygulanabildiğini belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, “Pankreas kanserinin tek etkili tedavisi cerrahi yani ameliyattır. Zira, pankreas kanseri tedavisinde en iyi sonuç, kanserli dokuların tamamen temizlenmesini sağlayan cerrahi ile elde edilir. Ancak pankreas kanseri oldukça hırçın bir tabiata sahip olduğu için, tek bir tedavi yöntemi ile hastalığı tedavi etmek mümkün değildir. Bu nedenle, cerrahi tedavi, kemoterapi ve radyoterapi (ışın tedavisi) bir arada kullanılır” diyor.
Pankreas cerrahisi ciddi deneyim istiyor
Pankreas kanseri ameliyatları tümörün çıkarılmasının mümkün olmadığı ya da hastalığın uzak organlara metastaz yaptığı durumda uygulanamıyor. Bu hastalarda kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerine başvuruluyor. Bu tedaviye iyi yanıt veren hastalarda cerrahinin yeniden bir seçenek haline gelebildiğini anlatan Prof. Dr. Murat Gönenç, “Ancak bu kararın mutlaka hasta bazında ve multidisipliner toplantılar eşliğinde verilmesi gerekir. Pankreas cerrahisi teknik açıdan zor ve ciddi deneyim gerektiren bir cerrahidir. Bu ameliyatlara bağlı sorun çıkma olasılığı halen yüksektir ancak anestezi ve cerrahi tekniklerdeki devasa gelişmeler sayesinde pankreas cerrahisine bağlı ölüm oranı belirgin ölçüde düştü” diye anlatıyor.
Onkolojik cerrahi, sadece tümörün alındığı ameliyat anlamına gelmiyor. Tümörü temiz sınırlarla yani kanserin görülmediği mümkün olan en az dokuyla, çevreye yaymadan yani parçalamadan veya patlatmadan, olası yayılım alanları ile birlikte bir bütün olarak çıkartmayı tanımlıyor. Bunun için bazen tümörle sarılmış bazense tamamen masum olan dokuları, organları veya damarları feda etmek gerekebildiğini belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, “Pankreas kanserinin cerrahi tedavisinde de tüm bu prensiplere uygun hareket edilmesi gerekir” diye vurguluyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de Toplumun Yarısı İklim Krizini Virüsten Daha Büyük Bir Tehdit Olarak Görüyor

İklim Haber ve KONDA Araştırma tarafından üçüncü kez gerçekleştirilen “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı 2020” araştırması çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Anket çalışmasının sonuçlarına göre; Türkiye’de her iki kişiden biri iklim krizinin virüsten daha büyük bir kriz olduğunu düşünüyor. Her 10 kişiden yedisi iklim değişikliği konusunda endişeli olduğunu belirtiyor. Toplum koronavirüs sonrası ekonomik toparlanma için tarım ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmasını istiyor. Toplumun %75’i iklim değişikliğine karşı yeşil alanların korunması gerektiğini öne sürüyor. %85’i ise ekonomik kalkınma için ormanların kesilmesine karşı.
İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve giderek derinleşen iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için yeni bir anket çalışması gerçekleştirdi. Türkiye çapında 3431 kişi ile yüz yüze yapılan anket, bu yıl pandemi süreciyle artan çevresel farkındalığı da irdelemeyi amaçladı.
“Kimileri iklim değişikliğinin koronavirüsün yarattığından daha da büyük bir krize, tahribata yol açacağını söylüyor. Sizin düşüncenizi şimdi okuyacaklarımdan hangisi daha iyi açıklıyor?” sorusuna, katılımcıların %51,5’u “Evet, iklim krizi virüsten daha büyük krizdir” yanıtını verdi. “İklim krizi de ciddi ama o kadar acil bir mesele değil” yanıtı %42 oranına ulaşırken, “İklim krizi diye bir şey yoktur” diyenlerin oranı ise sadece %6,5’te kaldı.
Araştırma aynı zamanda, iklim değişikliğinin Türkiye’de her 10 kişiden yedisinin endişelendiği bir konu olduğunu gözler önüne serdi. Görüşülen kişilerin %14,7’si çok endişeli olduğunu ifade ederken, %54,6’sı ise endişeli olduğunu belirtti. Sonuçlar ayrıca, Türkiye’de toplumun %71,4 gibi bir oranla iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığını bildiğini gösterdi.
“Yeşil Alanları Korumalı” ve “Termik Santralları Kapatmalı”
“Türkiye iklim değişikliğine karşı ne yapmalı” sorusuna ise katılımcıların %75,7’si “Yeşil alanları korumalı” şeklinde yanıt verirken, “Ulaşımdan kaynaklı karbondioksiti azaltmalı” diyenler %38,5 “Binalarda enerji verimliliğini artırmalı” diyenler ise %30,4 oranına ulaştı. “Termik santralları kapatmalı” yanıtını verenlerin oranının %23,1’i bulması ise dikkat çekti. “Uluslararası anlaşmalara uymalı” seçeneği de %15,6 oranını buldu.
Benzer bir cevap başka bir soruda daha ortaya çıktı. “Ekonomik kalkınma için ormanlar kesilebilir” cümlesine dair katılımcıların %55’i “Kesinlikle yanlış” şıkkını seçerken, %29,4’ü ise “yanlış” diyerek yaklaşık %85’lik bir kesim kendini bu yargının karşısında konumladı.
Bu yıl pandeminin özel ve olağanüstü koşulları nedeniyle araştırmaya eklenen bir başka soru ise, “Koronavirüs sonrası hangi sektörlere yatırım yapılmasını gerekli görüyorsunuz?” oldu. Pandeminin ekonomik etkilerini derinlemesine yaşayanların ekonomik iyileşmede nasıl bir tercih yapacaklarını görmeyi hedefleyen bu soruya, “Tarım” diyenler %53, “Yenilenebilir enerji” yanıtını verenler %36,5’i bulurken, “Kömür, gaz gibi yakıtlar” diyenler %13, “İnşaat” diyenler ise %8,7 gibi bir oranda kaldı.
İklim Haber Yayın Yönetmeni Barış Doğru’ya göre, “Anket çalışmasında dikkat çeken noktalardan biri, sorulara verilen yanıtlarda farklı siyasi görüş, parti ve kimliklere göre çok belirgin bir fark olmaması. Aynı şekilde eğitim düzeyleri de sonuçları çok fazla değiştirmiyor. Bu anlamda, siyasi bir kutuplaşma yaşayan Türkiye’de iklim ve çevre konusunda ortada belirgin ve geniş bir konsensüs olduğu söylenebilir. Bu da, iklim ve çevre sorunlarına eğilecek bir politik ve ekonomik yönelimin halkın desteğini alacağını açık bir şekilde gösteriyor” diyor.
Anketin sonuçlarını yorumlayan Kadir Has Üniversitesi Ekonomi bölümünden Prof. Dr. Erinç Yeldan ise “Çalışmadan elde edilen sonuç ve değerlendirmeler, Türkiye’de ankete katılan kişilerin büyük bir çoğunluğunun iklim krizinin boyutlarının farkında olduğunu gösteriyor. Ancak belki daha da önemlisi, bu sorunların sorumlularının kim ve nerede olduklarının bilindiğini ve çözüm önerilerinin de bilinçli olarak düşünüldüğünü anlatıyor” derken, araştırmanın Türkiye’de yeni yeşil düzen ve fosil yakıtlara dayalı üretim ve tüketim desenine son verilmesi çağrılarına verilen olumlu yanıtlarla umutları tazelediğini ifade ediyor.
Sonuçları değerlendiren KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, geleceğe odaklanmak gerektiğinin altını çiziyor: “İklim değişikliğinden çevre kirliliğine, temiz içme suyundan petrole ve madenlere, doğal kaynakların azalmasından hayvan ve bitki türlerinin azalışına dek bir dizi sorun insanlığın yerküreye hoyrat davranışının bir sonucu. Başka nedenlerin yanı sıra insanların doğaya müdahalesinin, doğal yaşamın ekolojik dengesini bozmasının, bu tür küresel salgınlara yol açacağı öngörülüyordu. İklim bilimcilerse iklim değişikliğinin de en az salgın kadar, hatta daha da büyük tahribata yol açacağını öngörüyorlar. Makul bir ses tonuyla ama toplumun ihtiyaç ve taleplerini, duygularını da dikkate alan, geleceği gösteren yeni bir söyleme geçmemizin zamanı gelmiştir.”
İklim Haber Hakkında:
2017 yılının Kasım ayından beri iklim bilimi, iklim politikaları ve iklim ekonomisi hakkında en güncel gelişmeleri paylaşan İklim Haber, tarafsız ve veri odaklı haberler yayımlayarak iklim değişikliğini, bilimsel, ekonomik ve politik boyutları ile ele almaya odaklanıyor, doğru ve tarafsız bilgiyi yaygınlaştırmayı amaçlıyor.
Yayın hayatına başladığı günden beri iklim krizine dair 10.000’nin üzerinde haber yayımlayan İklim Haber, gün geçtikçe bu konuda ürettiği içerik sayısını artırmayı hedefliyor. İklim Haber aynı zamanda KONDA Araştırma ile birlikte 3 senedir Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve giderek derinleşen iklim krizi hakkında toplumun ne düşündüğünü öğrenmek için Türkiye örneklemi üzerinden anket çalışması gerçekleştiriyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de 2020 Ekim ayında 119 bin 574 konut satıldı

Son 9 ayın TÜİK verileri ve kendi veri tabanına dayandırdığı verilerle sektörün nabzını tutmaya devam eden Emlakjet, son dönem konut satışlarındaki durum ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.
Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını ile birlikte Mart ayında durgunluk yaşayan emlak sektörü, konut kredi faizlerinin düşmesi ile birlikte hareketlenmişti. Eylül ayı itibari ile COVID-19 salgınının ikinci büyük dalga olarak tekrardan gündeme gelmesi, emlak sektöründe durgunluğu da beraberinde getirdi. Türkiye genelinde konut satışları 2020 Ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %16,3 azalarak 119 bin 574 oldu. Konut satışlarında İstanbul 22 bin 270 konut satışı ve %18,6 ile en yüksek paya sahip oldu. Satış sayılarına göre İstanbul’u 10 bin 624 konut satışı ve %8,9 pay ile Ankara, 6 bin 846 konut satışı ve %5,7 pay ile İzmir izledi. Konut satış sayısının düşük olduğu iller sırasıyla 16 konut ile Ardahan, 24 konut ile Hakkari ve 71 konut ile Bayburt oldu.
Yabancılara 5 Bin 258 Konut Satıldı
Son dönemde en çok artışın görüldüğü yabancılara satılan konut ise ekim ayında bir önceki yılın aynı ayına oranla 23,1 oranında artarak 5 bin 258’e ulaştı. Yabancılara yapılan konut satışlarında ilk sırayı 2 bin 458 konut satışı ile İstanbul aldı. İstanbul ilini sırasıyla 928 konut satışı ile Antalya, 347 konut satışı ile Ankara, 187 konut satışı ile Yalova ve 186 konut satışı ile Bursa izledi.
Ekim ayında en çok konut satışı 909 konut ile Irak vatandaşlarına yapıldı. Irak’ı sırasıyla, 849 konut ile İran, 400 konut ile Rusya, 225 konut ile Afganistan ve 213 konut ile Kazakistan izledi.
Son 9 Ayda konut Satışları %27 Arttı
Yaşanan tüm negatif gelişmelere rağmen TÜİK konut satış istatistiklerine göre, Türkiye genelinde konut satışları ocak-ekim dönemini kapsayan 9 aylık süreçte bir önceki yılın aynı dönemine göre %27,0 artış göstererek 1 milyon 280 bin 852 oldu.
Son 9 aylık dönemde ipotekli konut satışı %124,2 artarak 534 bin 256’i bulurken diğer satış türlerinde ise %3,0 azalarak 746 bin 596 oldu.
Türkiye genelinde konut satışları 2020 Ekim ayında ise bir önceki yılın aynı ayına göre dönemsel bir azalma yaşadı. En çok konut satışı 3 büyük ilde yaşandı ve İstanbul 22 bin 270 konut satışı ve %18,6 ile en yüksek paya sahip oldu. Satış sayılarına göre İstanbul’u 10 bin 624 konut satışı ve %8,9 pay ile Ankara, 6 bin 846 konut satışı ve %5,7 pay ile İzmir izledi.
İkinci Ele Talep Artıyor
Açıklanan 9 aylık TÜİK verilerine göre gayrimenkulde ikinci ele olan talep de artış gösterdi. Bu dönemde ilk defa satılan konutlar %2,3 artarak 396 bin 184 oldu. İkinci el konut satışları ise %42,5 artarak 884 bin 668 olarak gerçekleşti.
Yaşanan gelişmelerin yanı sıra düşürülen faiz oranlarıyla birlikte emlak alım piyasasının canlılığını koruduğunu belirten Emlakjet CEO’su Tolga İdikat, “2020 hem dünya hem de ülkemiz için oldukça zorlu geçti. Pandemi ve son dönemde yaşanan ve hepimizi çok üzen İzmir depreminden birlikte emlak piyasası elbette olumsuz etkilendi. Ancak tüm bu üzücü hadiselere rağmen yıl içinde konut kredisi faizlerinde yapılan indirimle piyasa canlılığını koruyabildi. Son ayda, geçtiğimiz yılın aynı ayına göre azalmalar mevcut ancak bu durumda pandeminin ve ülkemizde yaşanan depremlerin etkisi oldukça büyük. Geçtiğimiz yılın ilk 9 aylık verileri ile karşılaştırdığımızda son 9 ayda konut satışlarında %27’lik bir artış olduğunu görüyoruz. Özellikle yabancılara satılan konut sayısında önemli bir artış gözlemledik. Önümüzdeki süreçte COVID-19 salgını ve ülkemizde alınan pandemi önlemleri kapsamına göre sektörün gelişimi netleşecek’’ açıklamasında bulundu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Doç. Dr Nalan Kuru’dan Türkiye’de bir ilk, Bu Kitabın Bir Benzeri Yok

Erken çocukluk eğitimi alanının ülkemizdeki en önemli uzmanlarından biri olan Doç. Dr Nalan Kuru tarafından yazılan ve 11 yaşındaki kızı Duru tarafından resimlenen ‘Arkadaşıma Ne Oldu? Bir de Tersinden Oku’ Sola Kidz Yayınevi tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlandı.
6-9 yaş arası çocukların sosyal, duygusal beceri gelişimini desteklemeye yönelik olan kitap; Can ve Gülperi’nin başlarından geçen bir olaya bakış açılarını anlatıyor. İki yönlü okunan kitapta çocuklar hem Can, hem de Gülperi’nin gözünden olayların nasıl farklı algılandığını görebiliyor.
Empati, farklılıklara saygı ve problem çözme gibi çocuklarda çok zor gelişen temel sosyal, duygusal becerileri desteklemek üzere yazılan ‘Arkadaşıma Ne Oldu? Bir de Tersinden Oku’, yazar, eğitimci bir anne ve çocuk bir çizerin gözü ile çizilmiş kitap bitiminde etkinlikler, tartışma konuları ve çalışmalar içeren ilk kitap olma özelliğini taşıyor.
Can’ın ve Gülperi’nin anlatımıyla, iki yönlü olarak okunan kitabın sonunda çocukların evde ebeveynleri ile, okulda ise öğretmenleri ile birlikte yapabilecekleri drama çalışması, problem çözme çalışması ve yaratıcı etkinlikler gibi bölümler bulunuyor.
Hikaye İki Bakış Açısı ile Yazıldı
Doç. Dr Nalan Kuru; ‘Hikayeyi iki kahramanın farklı bakış açısı ile iki kez yazıldı. Bu esnada çocukların empati kurabilmeleri için tüm detaylar aynı olarak korunmaya çalışıldı. Yetişkinler için not kısımlarıyla da çalışmalarda üstlerinde durulması gereken noktalar hakkında ipuçları verildi. Bu anlamda; kitabı okumayı bitirmekle kitabın işi bitmiyor. Aslında çocuklar ve yetişkinler okumayı bitirdiğinde her şey yeni başlıyor diyebiliriz.’ diye konuştu.
Kitap Sola Unitas web sitesi dışında online mecralarda ve kitapevlerinde satışta.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

HONOR Watch GS Pro akıllı saat Türkiye’de!

Şehir hayatında gününüzü kolaylaştıran, doğada ise sürprizlere karşı hazırlıklı olmanızı sağlayan akıllı saat HONOR Watch GS Pro, Türkiye’de satışa sunuldu.
HONOR’un üstün outdoor özelliklere sahip yeni akıllı saati, farklı renk seçenekleriyle önde gelen satış noktalarında tüketicilerle buluşuyor.
Gençlere yönelik teknolojik ürünleriyle değer yaratan HONOR, 1+8+N akıllı yaşam stratejisi doğrultusunda yeni akıllı saati HONOR Watch GS Pro’yu Türkiye’de teknoloji severlerin beğenisine sundu. Dayanıklılığıyla ön plana çıkan akıllı saat HONOR Watch GS Pro; 25 günlük pil süresi, doğada kaybolmayı engelleyen Rotadan Dönüş özelliği, 100’ün üzerinde antrenman modu ve outdoor meraklılarını heyecanlandıracak daha pek çok farklı yeteneği barındırıyor. Güçlü ve şık tasarımıyla HONOR Watch GS Pro, sadece outdoor severlerin değil şehir hayatında sağlam bir akıllı asistan arayanların da favorisi olmaya aday.
Şehir ya da orman fark etmez
HONOR Watch GS Pro şehrin hızlı yapısına ve doğanın sürprizlerle dolu akışına uyum sağlayabilmek için özel olarak tasarlandı. Sağlamlığı, Amerikan Ordusu’nun 14 farklı sıkı testten oluşan MIL-STD-810G sertifikasıyla kanıtlanan HONOR Watch GS Pro, bu sayede hangi koşulda olursanız olun sizi yalnız bırakmayan bir asistan görevi görüyor. Tek şarjla 25 güne kadar pil süresi sağlayan HONOR Watch GS Pro, dış ortam modunda 100 saate kadar, GPS açık modunda ise 48 saate kadar kullanım sunuyor. Böylece günlük kullanımda oldukça uzun bir pil süresine sahip olurken, zorlu koşullarda da siz güvene kavuşana kadar tüm özellikleriyle yanınızda kalıyor. Sadece 2 saatte tamamen şarj olabilen HONOR Watch GS Pro 50 metreye kadar da suya dayanıklı.
Sürprizlere hazırlıklı olun
HONOR Watch GS Pro, geleneksel akıllı saatlerin ötesinde özelliklere sahip. Doğada vakit geçirmeyi sevenler, dağcılık ve benzer sporlarla ilgilenenler için altimetre, barometre ve pusula gibi özellikleri barındırıyor. Doğa yürüyüşünüz sırasında hava durumunda oluşabilecek ani değişimleri bildiriyor ve ay evreleri, gelgitler, gündoğumu ve batımı gibi bilgileri aktararak vaktinizi en etkili şekilde planlamanıza yardımcı oluyor.
Yürüyüş esnasındapatikayı kaybetmek, beklenmedik sonuçlar doğurabiliyor. GPS ve GLONASS konumlandırma sistemleriyle donatılmış olan akıllı saat, yürüdüğünüz rotayı sizin için kaydederek istediğiniz anda aynı rotadan geri dönebilmeniz için size yönergeler sunuyor. Bu sayede yürüyüşe başladığınız noktaya kolayca ve güvenle varabiliyorsunuz.
100’den fazla antrenman takibi bileğinizde
İçerisinde yürüyüş, dağcılık, denizde/havuzda yüzme, triatlon, açık/kapalı alanda koşu, kürek, kayak ve daha birçok spor için antrenman takibi özelliği sunan HONOR Watch GS Pro, bu egzersizler sırasında kalp ritminiz, harcanan kalori gibi verileri de kaydediyor. Yaptığınız geçmiş antrenmanların verilerini kaydederek, zaman içinde antrenmanlarınızın gelişimini takip ediyor ve size uygunöneriler sunuyor.
7/24 kalp ritmini takip edebilen Watch GS Pro, kanınızdaki doygun oksijen seviyesini gösteren SpO2 ölçümü de sağlıyor. Bunların yanında uyku ve stres takibi özellikleri de barındıran akıllı saat, daha kaliteli bir yaşam sürmeniz için size önerilerde bulunuyor.
Günlük hayatı kolaylaştırın
HONOR Watch GS Pro, günlük yaşamını kolaylaştırmak isteyenler için birçok farklı yeteneğe sahip. Telefona ulaşılması zor durumlarda, Bluetooth bağlantısı sayesinde telefon görüşmeleri yapabilmeniz için mikrofon ve hoparlör barındıran saat, hoparlör sayesinde 500’e yakın kaydedilmiş şarkıyı çalabiliyor. Akıllı saat, “Uzaktan Deklanşör” özelliğiyle de muhteşem fotoğraf çekmeniz için kullanılabilecek bir aksesuar haline dönüşüyor.
Hayatı kolaylaştıran ve doğanın sürprizlerine karşı hazır olmanızı sağlayan HONOR Watch GS Pro, bugünden itibaren Türkiye’de satışta. Kömür siyahı, kil beyazı ve kamuflaj mavisi olmak üzere üç farklı renk seçeneğiyle gelen HONOR Watch GS Pro, MediaMarkt, Vatan Bilgisayar, Turkcell mağazaları ve turkcell.com.tr, Vodafone Online Mağaza ve diğer çevrimiçi alışveriş kanallarında 1999 TL’den başlayan fiyatlarla kullanıcılara sunuluyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de 45 milyon kişi akıllı telefon kullanıyor

Dünya üzerinde çeşitli ülkelerin akıllı telefon kullanıcı sayıları belli oldu. 2019 raporuna göre Türkiye’de 45 milyon kişinin akıllı telefon kullandığı saptandı. Akıllı telefon kullanım sırasında 851 milyon ile ilk sıraya yerleşen ülke ise Çin olarak kaydedildi.
Medya takip kurumu Ajans Press,akıllı telefonlar ile alakalı basına yansıyan haber adetlerini inceledi. Ajans Press’in basın arşivinden derlediği bilgilere göre geçen yıl akıllı telefonlar ile alakalı basına 8 bin 323 haber yansıdığı tespit edildi. Bu yıl çıkan haber adetleri incelendiğinde ise 6 bin 77 yansımanın basında yer aldığı görüldü. Firmaların yaptığı telefon kampanyalarının, işletim sistemi tartışmalarının, kurda yaşanan hareketlilik sonucu artan telefon fiyatlarının ve akıllı telefonun kullanım sürelerinin en çok konuşulan başlıklar arasında yer aldığı görüldü.
Ajans Press’in, Statista verilerinden elde ettiği bilgilere göre, akıllı telefon kullanıcı sayısı belli oldu. Böylelikle 2019 raporuna göre Türkiye’de 45 milyon kişinin akıllı telefon kullandığı saptanırken, İran’da da bu sayının aynı olduğu gözlendi. Akıllı telefon kullanıcı sayısında 851 milyon ile ilk sıraya yerleşen ülke ise Çin olarak kaydedildi. Çin bu rakamla açık ara önde olurken, onu 346 milyon ile Hindistan, 260 milyon ile de ABD takip etti. İtalya, İspanya ve Filipinler gibi ülkelerindeki akıllı telefon kullanımının Türkiye’den az olduğu görüldü. Araştırma kapsamında ilk on içerisinde yer alan bazı ülkeler ise Brezilya (97 milyon), Rusya(95 milyon), Endonezya(84 milyon), Japonya(73 milyon), Almanya(66milyon), Meksika(65 milyon),Birleşik Krallık(55 milyon) oldu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

BABACAN: “Türkiye’de üretilen Fransız markalı ürünleri de mi boykot edeceğiz?”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bugün Karar TV’de yayımlanan Gündem Özel programında Elif Çakır ve Taha Akyol’un sorularını yanıtladı. Babacan gündeme ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
Hükûmet tezat yaşıyor
Hükûmetin küçük ortağı askıda ekmek kampanyası başlattı. Aynı günlerde “eve ekmek götüremiyoruz“ diyen vatandaşımızın sözlerini Cumhurbaşkanı abartılı buldu. Hangisi doğru? Hükûmet kendi içinde tezat yaşıyor. Genel Başkan şapkasıyla, AK Parti teşkilatlarına “Aman ha akraba falan almayın” diye talimat veriliyor. Devlet Başkanı şapkasıyla, en yakın akrabası bakanlık pozisyonuna gelebiliyor. Bunlardan hangisi doğru?
Türkiye’de üretilen ürünleri de mi boykot edeceğiz?
Küreselleşen bir dünyada herhangi bir ürün sadece bir ülkenin malı değildir. O ürünün içinde pek çok ülkeden girdiler vardır. Diyelim ki, bir gün Japonya’yla ilişkiler bozuldu ve ürünlerini boykot çağrısı yaptık. Bir Japon otomobil üreticisinin dünyadaki en büyük fabrikalarından birisi Türkiye’de. Çok önemli bir yerli katkı. Bunu nasıl yapacaksınız? Türkiye’de üretilen Fransız markalı ürünler var. Onları da mı boykot edeceğiz? Orada bizim vatandaşlarımız çalışıyor. Bunlar çocukça şeyler. Hangi ürün olursa olsun o üründe daha çok yerli katma değer oluşması önemlidir. Daha çok bizim insanımızın emeği olsun, daha çok bizim teknolojimiz olsun, bizim kaynaklarımız kullanılsın. Onun haricindekiler tamamen hikaye.
Bakkal çırağı ekonomide bu hataları yapmaz
Ekonomide öyle hatalar yapılıyor ki… Bırakın uzun yıllar iş hayatında olmayı, ortaokul ve lise yıllarında bir bakkalın yanında iki aylık çıraklık yapanlar bu hataları yapmaz.
Megafon diplomasisiyle dış politika olmaz
Dış politikayı şahsileştirirseniz, “Ben onun elini sıkmam, onun oturduğu masaya oturmam” diye sürekli “ben, ben” derseniz olmaz. Dış politika şahsileştiği zaman sorunlar büyüyor. O ülkelerin iç siyasetlerine bilinçsiz bir şekilde dar ideolojik bir bakışla müdahale edildiği için de ilişkiler bozuldu. İktidar partisinin seçim kampanyasını yapan bir şirketi başka ülkedeki bir partiyi desteklemek üzere gönderirseniz, diğer parti seçimi kazandığında o ülkeyi kaybettiniz demektir. İlişkilerinizin daha iyi olacağını düşündüğünüz taraflar varsa özel diyaloglar geliştirebilirsiniz. Ama bunu megafon diplomasisiyle yapmazsınız. Bunun usulleri vardır.
S-400 ve F-35: Kaybet-kaybet
Türkiye milyarlarca dolar para verdi S-400’e ve kullanamıyor. F-35’te dört ana ortaktan birisiydik. Türkiyesiz yürüyemeyecek bir proje olarak başlamıştı. Şu anda F-35 de alamıyoruz. Milyarlarca dolar ver S400 al, kullanama. Milyarlarca dolar ver, F35’e ortak ol, ortaklıktan atıl: Kaybet-kaybet.
Müslümanların hakkından bahsetmeyip, ’kışkırtma’ diyorlar
Çin’de yaşayan Müslümanlar eziyet çekiyor. Çok ciddi insan hakları ihlalleri var. Türkiye niye sesini çıkartamıyor? İktidarın üçüncü ortağı ’Uygur kışkırtması’ diyor. Müslüman nüfusun haklarından bahsetmiyor, bu tabiri kullanıyor. Kendileri biz ortağız diyorlar. Bizim içimiz kan ağlıyor. Sadece kendimize değil, dünyanın nerelerinde kimlere zarar veriyoruz.
DMO’nun alımları ihale yasasından istisna
Büyük projelerin hepsi şu anda istisna maddesiyle yürüyor. Normalde açık ihale yapılması lazım. Önceden belirlenmiş üç şirkete “Teklifi yaz gönder” deniliyor. Zaten arka odalarda düzenlenmiş durumda. Kamuda ihale, yarışma kalmadı. Yeni Ekonomik Programın yapısal reformlar kısmında başka hiçbir dert yokmuş gibi, Devlet Malzeme Ofisi uluslararası çapta devletin merkezi satın alma birimi haline getirilecektir, yazmışlar. Çünkü DMO’nun kanununda diyor ki, yaptığı bütün alımlar ihale yasasından istisnadır. DMO satın alırken hiçbir şeye tabi değil. Kamu ihale yasasından tamamen istisna. İstedikleri malı, istedikleri fiyattan, istedikleri yerden alacaklar. Bütün devlete dağıtımı oradan yapacaklar. Bunu ikinci önemli reform maddesi olarak yazıyorlar. Bu kadar olmaz. Beyinlerinden geçen işlerin yüzde kaçı memleket meselesi, yüzde kaçı şahsi mesele?
Cumhurbaşkanı, AYM kararına uymayan mahkemenin arkasında duruyor
Anayasa Mahkemesinin aldığı kararlar bile artık uygulanamıyor. Bu durumda Cumhurbaşkanı maalesef kararı uygulamayan mahkemenin arkasında durabiliyor. Bu çok vahim bir tablo. Bırakın yasayı, kural bazlı yönetimi; Anayasa Mahkemesini bile takmayacak yönetim anlayışından iyi sonuç çıkması mümkün değil.
Gençler “Ömür boyu harçlıkla mı geçineceğim” diyor
Gençler, her gittiğimiz yerde yanımıza geliyor. Daha üniversite birinci sınıfta, mezuniyetine daha üç yıl var çocuğun. “Bizim halimiz ne olacak” diyor. “Ömür boyu ailemden aldığım harçlıkla mı geçineceğim? Nasıl ev, yuva kuracağım?” diyor. Liseli gençler yanımıza gelip, “Başımıza iş gelir diye sosyal medya kullanmaya korkuyoruz” diyorlar. Bu memleketi bu duruma düşürmek büyük insafsızlık.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)