Etiket arşivi: ‘Her

“Kartla yapılan her 4 TL’lik alışverişin 1 TL’si internetten yapılıyor”

Etkinliğin bu yılki teması “Mobil Ödeme Sistemlerinin Güvenliği ve Şifrelemenin Geleceği” oldu.
Türkiye’nin lider siber güvenlik firmaları Biznet ve Securrent’in güçlerini birleştirmesinden doğan Cyberwise, sektörün ilgiyle takip edilen ve PCI Day adıyla bilinen etkinliğini, bu yıl veri güvenliği konusunu da kapsayacak şekilde “Ödeme Sistemleri ve Veri Güvenliği Zirvesi” adı altında, dijital ortamda yapılan canlı yayınla gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Cyberwise Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Aret Kıllıoğlu’nun yaptığı etkinlikte Cyberwise’ın uzman kadrosundan isimler ve global siber güvenlik danışmanlık ve çözüm firması Foregenix’ten bir konuşmacıyla yeni trendler, sürekli artan siber tehditler ve uygulanması gereken doğru pratikler ele alındı. Etkinlikte ağırlanan bir diğer önemli isim ise Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) eski Genel Müdürü ve Dijital CEO Dr. Soner Canko oldu.
Siber Güvenlik Kümelenmesi’nin, siber güvenlik sektörü ile ilgili vizyonunun ve ortaya koyduğu çabanın oldukça değerli olduğunu belirten Cyberwise Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Aret Kıllıoğlu, yaptığı açılış konuşmasında siber güvenlik alanında başarılı firmaların güç birliği yaparak sektörün gelişimine önemli katkılar sağlayacağına sonuna kadar inandığını ifade etti. Bu doğrultuda Securrent ve Biznet’i bir araya getirerek Cyberwise markasını ortaya çıkardıklarına değinen Kıllıoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Düzenlediğimiz bu etkinlik, sektöre önemli katkılarda bulunmuş iki ekibin bir araya gelmesiyle daha da kapsamlı bir hale dönüştü. Amacımız bu tarz etkinlikleri artırarak sadece Türkiye’de değil bölgede de, uzmanlık seviyemizle önemli işlerde yer almayı sürdürmek. Bu kapsamda Türkiye’de başarıyla tamamladığımız projelerin yanı sıra geçtiğimiz yıl yurtdışında oldukça önem taşıyan bir dijital para projesinin güvenlik danışmanlığını yaptık. Bu da ekiplerimizin bir araya gelmesi sayesinde başarımıza başarı kattığımızın önemli bir göstergesi.
Yine çok yakın zamanda mevcut ISO 9001, ISO 27001 ve TSE sertifikasyonlarımızın arasına Kıta Avrupası’nın en prestijli sertifikasyonlarından CREST’i de ekleyerek, denetim hizmetlerimizin sahip olduğu teknik yetkinliği uluslararası çapta da belgeledik. Bu akreditasyon ile yurtdışındaki duruşumuzu güçlendirirken aynı zamanda Türkiye’de bir ilki başarmanın gururunu taşıyoruz. Ödeme sistemleri ve veri güvenliği konusunda bizzat uzun yıllar çalışmış biri olarak, ekibimizin geldiği seviyeyle gurur duyuyorum.”
 
Yeni trendlerin, sürekli artan siber tehditlerin ve uygulanması gereken doğru pratiklerin ele alındığı zirvede, uygulama erişim güvenliğinden key-block kavramına, bulut üzerinden sağlanan HSM (Donanım Güvenlik Modülü) hizmetlerinden tedarikçi güvenliğinde risk skorlamanın rolüne kadar güncel konularla ilgili sunumlar gerçekleştirildi.
 
“Kartla yapılan her 4 TL’lik alışverişin 1 TL’si internetten yapılıyor.”
Ödeme sistemleriyle ilgili konuşma yapan Cyberwise Denetim ve Danışmanlık Hizmetleri Yöneticisi Sefa Karabulut, Covid-19 ile birlikte değişen ödeme alışkanlıklarıyla ilgili şu verileri paylaştı: “BKM’nin açıkladığı rakamlara göre; 2020 Haziran ayı itibariyle yapılan temassız işlem adedi, 2019 yılının tamamında yapılan temassız işlem adedini geçmiş durumda. 2019 yılında 502 milyon temassız işlem yapılmışken, 2020 yılının sadece ilk yarısında 563 milyon civarında temassız işlem yapıldı. Aynı şekilde internetten yapılan kartlı ödeme tutarı, Kasım ayı itibariyle geçen yılın bir buçuk katına ulaşmış durumda. Asıl çarpıcı olan ise internet üzerinden kartlı ödeme işlemi gerçekleştiren üye işyeri adedinin 60 bini geçmesi ki bu da, geçen yıla göre yüzde 40’lık bir artışı ifade ediyor ve fiziksel POS cihazlarından sanal POS’a doğru ciddi bir kayma olduğunu açıkça gösteriyor. Diğer bir çarpıcı veri ise internetten yapılan kartlı ödeme tutarının, toplam kartlı ödeme tutarı içindeki payı yüzde 20’den yüzde 26’ya çıkmış durumda. Diğer bir deyişle kartla yapılan her 4 TL’lik alışverişin 1 TL’si internetten yapılıyor. İnternetten yapılan alışveriş sayısının artmasıyla beraber mevcut üye işyerlerinin, işlem adedi artıyor. Bunun sonucu olarak, PCI seviyelerinin yükselerek yerinde denetime girecek firma sayısının da artacağını öngörüyoruz. 2021’in ilk çeyreğinde bu durumun etkilerini daha yoğun görmeye başlayacağız. Öte yandan ödeme dünyasında hızlı bir mobile kayma olduğu da hepimizin bildiği bir gerçek. Giderek daha fazla dijitalleşen ödeme sistemlerinde kullanıcılar ise, kolay erişim, hız ve kesintisizlik arıyor. “Hızlanan dijital dönüşümün etkisiyle öne çıkan en önemli yeniliklerden birinin de, şifreleri ve kart okuyucuları denklemden çıkararak ödemeyi hızlı ve kolay hale getiren, geleceğin ödeme yöntemi; görünmez ödeme (invisible payments) ile ilgili bilgiler veren Karabulut,  ödeme sürecindeki siber risklere de değinerek, firmaların maruz kaldığı tehditlerin sadece kendi sistemlerinden kaynaklı olmadığını, tedarikçilerin zafiyetlerinden de kaynaklandığını belirtip; mevcut ve aday tedarikçilerin risk skorlamasının yapılmasının önemini vurgulayarak konuşmasını noktaladı.
 
 
“Veri güvenliği için şifreleme ve erişim kontrolü birlikte uygulanmalı.”
Veri Güvenliği konusunda konuşma yapan Cyberwise Veri Güvenliği Takım Lideri Onay Küçükesin ise konuyla ilgili şunları söyledi: “Verilerin güvenliğini sağlamak için en sık başvurulan yöntemlerden biri, şifreleme. Bu yöntem yıllar içinde değişiklik gösterse de, 4 ana prensibini her zaman korudu. Bunlar; güçlü bir algoritma kullanılması, anahtarların güvenli bir şekilde saklanması, farklı amaçlar için farklı anahtarların kullanılıyor olması ve anahtarların kullanım yetkilerinin kısıtlanması. Şifreleme, çalınan veriyi kullanılmaz hale getiriyor, böylece kaçınılmaz olan veri sızıntısını engelleyemesek de veriyi anlamsız hale getirerek kullanımını engelliyoruz. Diğer önemli prensip ise veriye erişim kontrolü. Son yıllarda yaşanan veri sızıntılarının birçoğu önlem alınmadan sağlanan erişim yöntemleri nedeniyle gerçekleşti. Her ikisinin de birlikte yapılması verinin güvenliği için oldukça kritik bir öneme sahip”
 
 “İşbirliği içinde rekabet etmeyi başardığımızda ortak amaca ulaşabiliriz.”
Ödeme sistemleri ve veri güvenliğini, tüketici bakış açısıyla ele alan Dr. Soner Canko ise tüketicinin en temel beklentisinin güvenlik olduğunu vurguladı. Canko sözlerine şöyle devam etti: “Bir ürünü satın alırken esas amaç ihtiyacı gidermek, keyif almak ve kişisel beklentileri karşılamaktır. Kimse beğendiği bir ürünü satın alırken zaman kaybetmek, zorluklarla mücadele etmek veya herhangi bir konuda kaygı duymak istemez. Dolayısıyla tüketicinin en temel beklentisi hızlı, kolay ve güvenli alışveriştir. Hatta bugün çokça üstünde durulan konu ödemelerin görünmez olması, tüketicinin isteklerindendir. Bu doğrultuda baktığımızda bizlerden beklenenleri şöyle sıralayabilirim; tüketici odaklı olmak, rekaberlik içinde olmak yani rekabet ile birlikte ortak hareket edebilmek ve ekosistemin gelişimi için çaba harcamak. Çünkü ancak iş birliği içinde rekabet ettiğimizde ortak amaca ulaşabiliriz. Bu nedenle bugün bu etkinliği düzenleyen Cyberwise’a teşekkür ediyorum, çünkü Cyberwise, ekosistemin gelişimi için ve pastayı büyütmek için taşın altına elini koymuştur.”
Dr. Soner Canko’nun konuşmasını ardından, Cyberwise Denetim ve Danışmanlık Hizmetleri Yöneticisi Sefa Karabulut ve Cyberwise Veri Güvenliği Takım Lideri Onay Küçükesin moderatörlüğünde yapılan soru-cevap oturumunun da tamamlanmasıyla birlikte etkinlik sona erdi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Dünyadaki her 30 kişiden biri göçmen durumunda

Doğal afet ve insani krizlerden etkilenen insanların ihtiyaçlarına yönelik çeşitli alanlarda çalışmalar gerçekleştiren Dünya Doktorları Derneği’nden 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü dolayısıyla yapılan açıklamada dünyadaki her 30 kişiden birinin göçmen konumunda olduğu belirtildi.
Dünya Doktorları Derneği Başkanı Hakan Bilgin, sığınmacıların evrensel ve etkili bir şekilde tedavi olabilmeleri için yürüttükleri faaliyetleri aktardı.
Dünya Doktorları Derneği (DDD) tarafından 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü dolayısıyla yapılan açıklamada, Uluslararası Göçmenler Gününün ilk kez 2000 yılında Birleşmiş Milletler’in tüm dünyadaki göçmenlerin hak ve sorunlarına dikkat çekmek amacıyla ilan edildiğini belirten Dünya Doktorları Derneği Başkanı Hakan Bilgin, “Göçmenliğin net bir tanımı yok. Ne sebeple olursa olsun yerini terk eden insanlara göçmen diyoruz. Ancak göçmenlik tabiri mülteci ve sığınmacıları da kapsıyor. Mülteci; ırkı, dini ya da siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan, bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişiler için getirilen bir tanımlama. Sığınmacı ise mültecilik başvurusunda bulunan ancak henüz sonuç alamamış durumdaki kişileri tanımlıyor” dedi.
DDD, göçmenler için çalışmalar yapıyor
Dünya Doktorları Derneği’nin gönüllü bir yardım kuruluşu olduğunu belirten Bilgin “DDD, doğal afet ve insani krizlerden etkilenen insanların ihtiyaçlarına yönelik çeşitli alanlarda çalışmalar gerçekleştirmek amacı ile 2015 yılında kuruldu. İnsani krizlerin içindeki en büyük unsurlardan biri de göçmenler. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Organizasyonu’nun raporuna göre geçtiğimiz yıl dünya üzerindeki 271 milyondan fazla insan göçmen konumundaydı. Bu rakam dünyada yaklaşık her 30 kişiden birinin göçmen olduğunu gösteriyor” dedi. 2018 yılı sonunda küresel mülteci sayısının 25 milyon 900 bin olduğunu belirten Bilgin “Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün Küresel Eğilimler 2019 raporuna göre ülkemiz mülteci ve sığınmacı olarak gelen yaklaşık 3,7 milyon Suriye vatandaşına ev sahipliği yapıyor” diye konuştu. Ulusal ve uluslararası insani yardım kuruluşları ile koordineli projeler yürüttüklerini belirten Bilgin “Profesyonel ve gönüllü ekipleri ile insani krizlere müdahale edip mülteci ve sığınmacı gibi göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimlerini arttırmak amacı ile çalışmalar gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.
“Pandemide göçmenlerin durumu daha kritik”
Hakan Bilgin, insan haklarının etkin şekilde korunmasını sağlamak, toplu halde yaşayan ve maddi olanağı olmayan şahıslara sağlık hizmeti sunmak, evsiz şahısların hayat kalitelerinin iyileştirilmesinde rol almak, mültecilerin, vatansızların, sığınmacıların ülkelerinde koruma bulamayanların evrensel ve etkili bir şekilde tedavi olabilmeleri gibi amaçlarla faaliyet gösterdiklerini anlattı. Hakan Bilgin “Özellikle COVID-19 döneminde yardım, dayanışma ve gönüllüğün değeri bir kez daha anlaşıldı” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

DEVA Partisi 5H internet politikasını açıkladı: ‘Hızlı, hesaplı, hizmet odaklı, her yerde ve hür internet!’

DEVA Partisi Dijital Dönüşüm ve Teknoloji Politikaları Başkanı Burak Dalgın, partisinin ‘Türkiye’ye çağ atlatacak ilk adım’ olarak nitelendirdiği 5H internet vizyonunu tanıttı. Türkiye’nin uluslararası dijitalleşme yarışında geri kaldığını vurgulayan Dalgın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin internet üzerindeki baskıcı yaklaşımını eleştirirken, sosyal medya için çıkarılan son yasayla Türkiye’nin “kendi ayağına kurşun sıktığını” savundu.
 
DEVA Partisi Dijital Dönüşüm ve Teknoloji Politikaları Başkanı Burak Dalgın, partisinin iktidara geldiğinde, dijitalleşme alanında atacağı ilk adımları ve 5H internet vizyonunu dijital bir basın toplantısıyla tanıttı.
Kalkınma için güçlü internet altyapısı şart!
100 yıl önce ’yurdu demir ağlarla örmek’, 50 yıl önce ’elektriksiz köy bırakmamak’ ne kadar önemliyse bugün de hızlı, her yerden ve her zaman erişilebilen, hesaplı, hizmet odaklı ve hür internet sunmanın o kadar kritik olduğunu vurgulayan Dalgın, konuşmasında şunları söyledi:
“İnternet ekonomik kalkınma açısından hayati öneme sahiptir. Dünya Bankası, geniş bant internet penetrasyonundaki 10 puanlık bir artışın milli gelir büyümesine 1 puandan fazla katkı yaptığını hesaplıyor. Üstelik girişimcilik ekosisteminin gelişimi, hizmet sektörünün rekabetçiliği ve e-ihracat gibi alanlar için güçlü internet altyapısı olmazsa olmazdır. Büyük veri, yapay zekâ veya nesnelerin interneti gibi yeni teknolojilerin etkin kullanımı için ilk şart sağlıklı bir internet altyapısıdır. Evden çalışmanın, uzaktan bilgiye ulaşmanın ve online iletişimin standart hâline geldiği bir dünyada, yavaş ve pahalı internet ile boğuşmak kabul edilemez. Covid-19’un da gösterdiği gibi, online eğitim ve tele-sağlık hayatımıza giderek daha fazla girecek. Bu hizmetlerden yararlanabilmek için internet bağlantısı gibi bir sorunumuz olmamalıdır.”
 
Türkiye’de Avrupa’nın en yavaş interneti, en pahalı fiyata sunuluyor
Türkiye’de hâlen sabit geniş bantta Avrupa’nın en yavaş internetinin, kişi başı gelire göre Avrupa’nın en pahalı fiyatından sunulduğunu söyleyen Dalgın, “Bu performansla Bilgi Çağı’nı yakalamamız mümkün değil. Güney Kore’den Romanya’ya, dünya ülkeleri hızla yol alırken biz giderek geriye düşüyoruz. Matbaa ve buhar makinasını ıskalamanın bedelini bir imparatorluk kaybederek, büyük acılar yaşayarak ödemiş bir millet için teknolojide geri kalmak gerçek beka sorunudur” ifadesini kullandı.
 
DEVA’nın 5H internet vizyonu
Dalgın, DEVA Partisi’nin benimsediği 5H internet vizyonunu şöyle aktardı: Hızlı internet: Türkiye’nin sabit geniş bant internet hızı dünya ortalamasının üzerine çıkacak. Her yerden ve her zaman internet: Hanelerin yüzde 99’unda süper hızlı geniş bant (100+ Mbps) internet erişimi sağlanacak. Türkiye’nin fiber kablo uzunluğunu 1 milyon km’nin üzerine taşımak için ortak altyapı geliştirilecek. Temelde yerel yönetimlere ödenmek üzere 5 milyar ABD doları tutarında bir yatırım paketi oluşturulacak. Hesaplı internet: 6-25 yaş arası öğrencilere ve gençlere, tüm öğretmenlere ücretsiz internet erişimi sağlanacak. Bu uygulamanın yılda 10 milyar TL’ye ulaşan maliyetinin neredeyse tamamı telsiz gelirleri, özel iletişim vergisi ve evrensel hizmet fonu ile karşılanacak. Telekom şirketleri üzerindeki yükler azaltılacak ve uzun vadeli, makul maliyetli finansman çekerek internet herkes için ucuzlatılacak. Hizmet odaklı internet: Tüketici düzenlemeleri ’internetin temel hak olduğu’ prensibiyle yapılacak. Hür internet: Paydaş odaklı, geniş görüş alışverişi ile hazırlanmış, dünyayla entegre, evrensel hak ve özgürlüklere uygun ve girişimcinin önünü açan kanuni düzenlemeler yapılacak.
 
Peki nasıl? Atılacak ilk 10 adım
Burak Dalgın, 5H internet vizyonunun gerçekleştirilmesi için öncelikle atılacak 10 adımı şöyle sıraladı:
  Yerel yönetimler ile işbirliği yaparak fiber uzunluğunu 1 milyon km’ye çıkaracağız. 5 milyar dolar mertebesindeki maliyeti merkezi yönetim olarak üstlenecek ve ortak pasif altyapı şirketine hisse karşılığı koyacağız. Uluslararası kürsü sahibi olacağız. Silikon Vadisi’ne teknoloji büyükelçisi atayacağız. AB üyelik müzakerelerinde tek dijital pazarı önceliklendireceğiz. Uluslararası platformlar ile (BM, AB, OECD) sınır-ötesi veri akışı konusunda birlikte çalışacağız. Veri merkezlerini ülkemize çekeceğiz. Hem internet trafiğinin yurtdışına çıkışını azaltacak hem de yetkinlik geliştirmek için fırsat yaratacağız. 5G dönüşümünü OECD ülkeleri ile eş zamanlı olarak gerçekleştireceğiz ve hizmete online eğitim ile başlayacağız. BTK’yı dünya standartlarında bağımsız bir regülatör hâline getireceğiz. Türk Telekom’un lisans ve kalıcı sahiplik problemlerini çözeceğiz. Mevcut oyuncuların yatırım yapmasını ve yeni oyuncuların sektöre girmesini sağlayacak regülasyonlar yapacağız. Düzenlemeleri kullanıcıyı merkeze alarak ve interneti temel hak tanıyarak ele alacağız. İletişim alt yapısına dâhil kamu, özel sektör ve akademideki paydaşların yüksek liyakata dayalı istihdamını gözeteceğiz. . Ortak altyapının kurulumunu sağlayacağız. Herkesin inceleyip analiz edebileceği genel kamu erişimine açık, interaktif Türkiye Altyapı Haritasını yayınlayacağız.
‘Türkiye kendi ayağına kurşun sıkıyor’
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin internete ve sosyal medya platformlarına yönelik baskıcı tutumunu eleştiren Burak Dalgın, Ekim ayı başında uygulamaya giren ve 1 milyondan fazla kullanıcısı olan sosyal medya şirketlerine Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu getiren yasayı eleştirerek, “Türkiye bilişim teknolojilerinde içe kapanmacı, sosyal medyada aşırı denetimci yaklaşımı ile kendi ayağına kurşun sıkıyor. Bu hatalardan dönülmediği takdirde, ne yazık ki bunun bedelini sadece bugün bizler değil, gelecek kuşaklar da ödeyecektir” dedi.
Dalgın şöyle devam etti: “Yapısı itibarıyla küresel olan dijital düzenlemeler apar topar kanun geçirerek yapılamaz. AB Komisyonu bu hafta ‘dijital hizmetle’ ve ‘dijital pazar’ yasalarının tekliflerini yayınladı. Dünyada kürsü sahibi olup çözüme katkı vermeyi, AB müzakerelerinde tek dijital pazarı önceliklendirmeyi ve Silikon Vadisi’ne büyükelçi atamayı işte bu yüzden söylemiştik.”
Sosyal medyayı yasaklayıcı yaklaşımın ekonomide çok ciddi etkileri olacağına dikkat çeken Dalgın, ayrıca şunları ifade etti: “Bu yaklaşım yatırımı ve girişimciliği köreltecektir. Microsoft’un çevre ülkelerdeki milyar dolarlık yatırımları ve eğitim programları buna net bir örnek oluşturuyor. Sosyal medyayı yasaklayan bir ülkede girişimcilikten bahsetmek mümkün değildir. Bu yaklaşım KOBİ’lerimizi boğacaktır. Yurtdışına kaçışı tetikleyecektir. Çünkü büyük şirketler muhtemel reklam yasağından offshore şirketlerle kaçınabilirler. Hatta ileride kanun değişse dahi bu pratikten vazgeçmeyebilirler. Ancak KOBİ’lerin ve tekil girişimcilerin böyle bir imkânı yoktur.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Güçlü bağışıklık her zamankinden önemli!

Hızla yaygınlaşan Covid-19 enfeksiyonuna kış aylarının vazgeçilmez hastalığı grip de eklenince bağışıklık sistemimizin her zamankinden çok daha güçlü olması şart. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman “Şunu unutmamalıyız ki bağışıklık sistemimiz bizi koruyan ve diğer birçok sistemle entegre halde çalışan bir sistem. Hele de bugünlerde bu kompleks sistemi ayakta tutabilmenin en önemli yollarından biri sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek. Dengeli beslenmenin yanı sıra egzersiz ve kaliteli uyku sağlıklı bir yaşamın yapı taşlarını oluşturmakta” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, pandemi sürecinde bağışıklığımızı güçlendirmek için beslenmenin 9 kuralını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
 
Çeşitli beslenin
Bağışıklık sisteminin güçlenmesinde vitamin ve mineraller büyük önem taşıyor. Ancak tek bir vitamin ve mineralle bu faydayı sağlamak mümkün değil. O nedenle vitamin ve minerallerin hepsinden faydalanabilmek için mutlaka çeşitli beslenmeye özen gösterin. Örneğin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri bulunan çinko; buğday, badem, et, yumurta, süt gibi ürünlerde bulunurken; C vitamini daha çok taze meyve ve sebzelerde bulunuyor. Yine bağışıklık sisteminin güçlenmesi üzerine etkisi bulunan E vitamini ise ceviz, fındık, badem ve balık türlerinde bulunuyor.
 
Yeterli protein tüketin
Diyette protein eksikliğinin bağışıklığı baskıladığı ve enfeksiyonlara maruziyeti arttırdığı bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Özellikle vegan veya vejetaryen kişilerde temel olarak eksikliği görülen makro besin grubu proteinlerdir. Yine et grubu besinlerden haz etmeyen ve sık et tüketemeyen kişilerin tahıl ve bakliyatları kombinleyerek tüketmesi yaklaşık et kalitesinde protein ortaya çıkaracaktır. Nohut ve bulgur pilavı, peynir ve tahıllı ekmek gibi kombinasyonlar kaliteli protein kombinasyonlarıdır. Bu besinlerden birinde var olup diğerinde var olmayan protein yapı taşları birleştiğinde neredeyse tüm protein yapı taşlarını bünyesinde barındıran et kalitesine yaklaşmış olur.
 
Hekiminiz öneriyorsa takviye alın
Özellikle diyet sürecinde kalori kısıtlaması yaparken ne yazık ki alınması gereken bazı besin ögelerinin de eksik alımı söz konusu oluyor. Bu durumda kişi günlük tüketmesi gerekenin oldukça altında vitamin-mineral alıyor olabilir. Bu anlamda bu eksiklikleri telafi etmek için hekiminize veya diyetisyeninize danışarak multivitamin takviyeleri alabilirsiniz.
 
B grubu vitaminlerini ihmal etmeyin
B grubu vitaminleri doğru immün yanıt oluşumunda oldukça önemlidir. Ayrıca B grubu vitaminleri suda eriyen vitaminlerdir, vücutta depolanmadıklarından günlük olarak düzenli şekilde alınmaları gerekir. B kompleks grubuna dahil olan B1, B2, B3, B5, B6, B9, B12 vitaminlerinden her biri tahıl, et, süt, yeşil sebzeler gibi çok farklı kaynaklarda çeşitli miktarlarda bulunduğundan bu vitaminleri yeteri kadar almak ancak beslenme tarzını çeşitlendirmek ile mümkün olacaktır. Bu nedenle tek tip beslenmekten kaçının.
 
Sigarayı bırakın
Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman “Yapılan bilimsel çalışmalar; sigaranın sağlığa zararlarını tartışmasız ortaya koyuyor. Bağışıklık sistemi zayıfladığında enfeksiyonlara yatkınlık artıyor. Bağışıklık sistemini olumsuz etkileyebilecek her faktör bu dönemde özellikle dikkate alınmalı. Sigara bağışıklığı zayıflatmasının yanı sıra kandaki C vitamini seviyesini de düşürüyor. Sigarayı bırakmak çok önemli.” diyor.
 
Diyet yapıyorsanız Akdeniz diyetini tercih edin
Kilo vermek için her geçen gün yeni bir diyet akımı ortaya çıkmakta. Ancak birçoğu çok kısıtlı kalori içeren ve birçok besin ögesi bakımından yetersiz beslenme önerileri içerebiliyor. Bilimsel literatürde adı sıklıkla geçen ve bireylerin sağlığını sürdürmesinde en olumlu etkileri bulunan beslenme modeli Akdeniz diyeti olarak görülüyor. Akdeniz diyeti kırmızı eti çok daha düşük oranda içerirken, meyve, sebze, yağlı tohumlar, tam tahıllar ve balık tüketimini teşvik ediyor.
 
Besin hazırlama aşamalarında dikkatli olun
Bağışıklık sistemini destekleyen ve taze meyve, sebzelerde bulunan C vitamini; bakır, demir özellikle paslanmış demir gibi yüzeylerle ve uzun süre hava ile temas ettiğinde C vitamini oksidasyonu meydana gelir. Bu nedenle C vitamini kayıplarından korunmak için C vitamini içeren sebze ve meyveler hava ile teması önlemek adına çok küçük parçalara bölünmemeli, besin hazırlama aşamasında sadece paslanmaz çelik ve güvenilir plastikler kullanılmalı. Paslanmaz çelikten yapılmayan metal meyve sıkacaklarında da benzer vitamin kayıpları söz konusudur. Ayrıca çok hızlı dönerek meyveleri sıkan aletlerde meydana gelen ısı ile birlikte de C vitamini kaybı meydana gelmektedir.
 
Meyve sebzeleri bekletmeden tüketin
C vitamini suda eriyen bir vitamin olduğu için pişirme suyuna geçer, hava ile temasta ise oksitlenerek aktivitesi azalır. Bu anlamda meyve ve sebzeleri hava ile uzun süre temasına izin vermeden tüketin. Örneğin mandalinayı, portakalı soyar soymaz bekletmeden tüketin.
 
Kahvaltı yapmayı ihmal etmeyin
Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman “Sabahları mutlaka kahvaltınızı yapın. Ancak kahvaltıda poğaça, börek, salam, sosis gibi bağışıklığı azaltıcı yiyecekler yerine yumurta, peynir, zeytin, salatalık, yeşillik gibi bağışıklığınızı kuvvetlendirici besinler tüketin. Bakteri, virüs ve patojenik mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyonlara karşı koruyucu etkisinin olduğu çalışmalarda gösterilen Beta-glukan alımı için; haftada bir iki kez; kahvaltıda yulaf meyve karışımları ya da omletinize ekleyerek mantar tüketebilirsiniz. Beta-glukan; yulaf unu, yulaf ezmesi, tam tahıl ürünler ve mantarda bulunan; hücresel bağışıklığı uyaran güçlü bir aktivatördür.” diyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​“Pandemi ve Yalnızlık” her yönüyle ele alınacak

Üsküdar Üniversitesi’nde ikincisi bu yıl gerçekleşecek olan Uluslararası Yalnızlık Sempozyumu’nun ana konusunu “Pandemi ve Yalnızlık” oluşturuyor. 4-5 Aralık 2020 tarihlerinde düzenlenecek sempozyumun davetli konuşmacıları yurtiçi ve yurtdışından farklı alanlardan katkılar sunmak üzere bir araya gelecek bilim insanı, akademisyen, gazeteci ve sanatçılardan oluşuyor. Her konuşmacı, kendi çalıştığı alandan ve kendi bakış açısıyla yalnızlığı pandemi bağlamında ele alarak önemli tartışmalar sunacak ve önemli soruları gündeme getirecek.
Üsküdar Üniversitesi tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenecek Uluslararası Yalnızlık Sempozyumu, “Pandemi” başlığı altında gerçekleştirilecek. Pandemi sürecinin yalnızlığa etkileri her yönüyle ele alınacak.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aileler ve Yalnızlık” konusunu ele alacak
Tüm dünyayı etkileyen pandeminin en büyük etkisinin yalnızlık olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sempozyumun ilk oturumunda “Aileler ve Yalnızlık” başlıklı sunumunu yapacak.
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Korona Yalnızlığı”nı anlatacak
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve aynı zamanda Sempozyum Koordinatörü Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Korona Yalnızlığı”başlıklı sunumuyla değerlendirmelerde bulunacak.
Pandeminin psikolojik etkilerini anlatacaklar
Sempozyumun ilk oturumundaÜsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Doç. Dr. Gül Eryılmaz, “İlişkide Yalnızlık”; Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, “Ergen Yalnızlığı ve K-Pop”; Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Pandeminin Ailede Yalnızlığa Etkisi”ve Uzman Psikolog Aslı B. Bhais, “Bağımlılık-Yalnızlık İlişkisi” başlıklı sunumlarıyla katılacak.
Pandemi ve yalnızlık her yönüyle ele alınacak
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Yalnızlığın Politik Psikolojisi” ile ilgili bir konuşma yapacak. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Pandemide İleri Yaş Riskleri: Yalnızlık tercih mi? İstenmeyen sonuç mu?”; Üsküdar Üniversitesi’nden Dr. Mert Akcanbaş,“Küresel Güvensizlik ve Yalnızlık” ve Psikolog İdil Arasan Doğan, “Yaşlılıkta Yalnızlık ve Sosyal Destek” başlıklı sunumlarıyla önemli katkılarda bulunacak.
Prof. Dr. Erol Göka: “Yalnızlık ve Özlem”
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Psikiyatrist Prof. Dr. Erol Göka, “Yalnızlık ve Özlem” başlıklı konuşmasında yalnızlık ve özlem ilişkisini pandemi sürecini de ele alarak tartışacak.
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci, “Pandemi ve Göçmenin Yalnızlaşması”nı ele alacak
LondraRegent’s Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Sirkeci ise “Pandemi ve Göçmenin Yalnızlaşması” başlıklı sunumunda koronavirüs salgını nedeniyle sınırların kapandığı, ekonomilerin durma noktasına geldiği dönemini mülteci ve göçmenler açısından çok zorlu bir süreç olduğunun altını çizerek saptamalarda bulunacak.
Prof. Dr. Gönül Bünyatzade: “Yalnızlık ve Yaratıcılık
Azerbaycan Milli İlimler Akademisinden Prof. Dr. Gönül Bünyatzade “Yalnızlık ve Yaratıcılık”, Kanada Montréal Üniversitesi’nden akademisyen Dr. Floris Van Vugt ise “Senkronize Hareket Ederek Video Konferansında Kişilerarası Yakınlığı Teşvik Etme” başlıklı sunuşunda, yabancılaşmanın ve ayrışmanın arttığı günümüz dünyasında iletişim kurmanın, dinlemenin, anlamanın önemini ve bunun çevrimiçi bağlantılarda nasıl sağlanabileceğini tartışacak.
Dr. Orhan Aras: “Avrupa’nın Pandemi ve Yalnızlıkla İmtihanı”
Sempozyuma Almanya’dan katılan Yazar Dr. Orhan Aras da “Avrupa’nın Pandemi ve Yalnızlıkla İmtihanı” başlıklı konuşmasında yalnızlığın farklı algılanma biçimlerinden ve farklı görünümlerinden dem vurarak karşılaştırmalı bir tartışma yürütecek. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’un “Yalnızlığın Politik Ekonomisi ve Türk Evi: Salgından Nereye?” başlıklı sunumu ile katılacağı sempozyumda St. Petersburg Bekterev Tıp Merkezinden psikolog Dr. Olga Rubçova “Pandemi Döneminde Dünya: Kaygı Salgını ve Depresyon” başlıklı sunumunda karantina sürecinde insanlarda artan aşırı stress durumuna dikkat çekecek.
Yalnızlık ve pandemi her yönüyle değerlendirilecek
Sempozyumda ayrıca gazeteci Özay Şendir, “Pandemi Yalnızlığı ve Medya”; fotoğrafçı, yönetmen ve senaryo yazarı Murathan Özbek ise “Pandemi, Sanat ve Yalnızlık” başlıklı konuşmasında yalnızlık-pandemi ilişkisini sanat penceresinden farklı bir boyutuyla ele alacak.
Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jyldyz Urmanbetova, “Sosyal Dışlanma ve Yaratıcılık Bağlamında Yalnızlık”; Dr. Baver Demircan, “Yalnızlık: Pandemi Bir Olanak Olabilir Mi?”; Rusya Devlet Başkanlığı Ulusal Ekonomi ve Kamu Yönetimi Akademisi’nden Doç. Dr. Kristina İvanenko, “Yeni Yalnızlık: Pandemi Sosyal İlişkileri Nasıl Değiştirdi?” Düzce Üniversitesi’nden Dr. Cihan Ertan ve Araştırma Görevlisi Özge Sarıalioğlu, “Sahne Kapandığında: COVİD-19 Pandemisi ve Sahne Sanatları Aktörlerinin Yalnızlık Deneyimleri” başlıklı sunumlarını yapacak.
Sempozyumu takip etmek isteyenler, Üsküdar Üniversitesi Yalnızlık Sempozyumu sayfası üzerinden kayıt yaparak sempozyuma çevrimiçi olarak katılım sağlayabilecek.
İSTANBUL – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

3 yaşından sonra her yıl tansiyon ölçümü yaptırın!

Genellikle yetişkin hastalığı olarak bilinen yüksek tansiyon; genetik geçiş, çeşitli böbrek hastalıkları ve özellikle obezite nedeniyle artık çocukların da kapısını tehlikeli bir şekilde çalıyor. Acıbadem International Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi, hiçbir sıkıntısı olmasa bile 3 yaşından itibaren her çocuğun tansiyonunun yılda en az bir kez ölçülmesi gerektiğini belirterek “Yüksek tansiyon yenidoğan döneminden itibaren her yaşta görülebilir ve ciddiyetle takip edilmesi gereken bir durumdur. Zira, yüksek tansiyon vücuttaki tüm damar sisteminin yapısını bozabilir. Çocuklarda da tıpkı yetişkinler gibi; beyin, göz, kalp, böbrek gibi önemli organlarda ciddi hastalıklara yol açabilir” diyor.
Bu belirtilere dikkat!
Kalbin vücuda kan pompalama işlemi sırasında damarların iç duvarında oluşan basınca tansiyon deniyor. Kalbin kan pompalarken yarattığı basınç büyük tansiyon, kalp kası gevşediğinde oluşan basınç da küçük tansiyon olarak tanımlanıyor. Ancak, yüksek tansiyon, çocuklarda genellikle belirti vermiyor. Henüz konuşamayan küçük bebeklerde, yüksek tansiyon nedensiz yere aşırı ağlamak, terlemek, sık nefes almak, beslenme güçlüğü şeklinde kendini gösteriyor. Daha büyük çocuklarda ise baş ağrısı, bulantı, kulak çınlaması, aşırı terleme, kusma, çarpıntı, görmede azalma, nefes nefese kalma ve yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkabiliyor. Tansiyonun çocuklarda gün içinde ve endişe, korku, üzüntü gibi nedenlere bağlı olarak değişebildiğini anlatan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi, “Çocukluk çağındaki normal tansiyon değerleri, çocuğun yaşına, cinsiyetine, kilo/boy oranına göre değişiyor” diyor.
Bazı hastalıklar yüksek tansiyon nedeni
Peki, çocuklarda yüksek tansiyon neden ortaya çıkıyor? Bu sorunun ilk cevabı aileden kaynaklı genetik geçiş. Bu tür durumlarda kilo fazlalığı da yüksek tansiyona eşlik ediyor. Obezitenin de yüksek tansiyona yol açtığına kaydeden Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi, sözlerine şöyle devam ediyor: “Yüksek tansiyona yol açan ikincil nedenler arasında bazı böbrek ve kalp problemleri ile nadiren de olsa böbrek üstü bezleri tümörü sayılabilir. Tansiyon yüksekliği nadiren şikayete yol açar. Böbrek kaynaklı tansiyon yüksekliği gelişme geriliğine neden olur. Ayrıca burun kanaması, görmede sorun, baş ağrısı, sersemlik hissi ve epileptik nöbetler görülebilir. Tansiyon yüksekliği olduğu düşünülen çocuklarda holter cihazı ile tansiyon izlemesi yapılmalı”
Yılda bir kez tansiyonunu ölçtürün
Yüksek tansiyonun başta kalp, böbrek, damar duvarları ve sinirlerde olmak üzere çeşitli organ hasarları yapabiliyor. Yüksek basınçla pompalanan kan kalbin odacıklarında büyüme ve kalp kasında kalınlaşma yaptığından ileride koroner arter hastalığı ve kalp krizi riskini de artırıyor. Ayrıca tedavi edilmeyen tansiyonun böbrek damarlarında yarattığı hasara bağlı olarak böbreğe kan akışının yavaşlamasından sorumlu olduğunu dile getiren Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi, “Aynı şekilde yüksek tansiyon nedeniyle beyne giden damarlar da hasarlanır. Bu da inmeye yol açabilir. Yüksek tansiyon her türlü organa giden damarı bozacağı için görmede bozulma gibi etkileri de bulunur. Bu yüzden özellikle 3 yaşın üstündeki her çocuğun tansiyonu hiçbir yakınma olmasa bile yılda bir ölçülmelidir. Üç yaş altında ise yüksek tansiyonu düşündürecek hastalıklar veya yakınmalar varsa tansiyon mutlaka ölçülmelidir” diye anlatıyor.
Tedavide ilk adım kilo kontrolü
Yüksek tansiyon tanısı konulduğunda tedavi olarak ilk başvurulan yöntem çocuğun kilosunun istenen düzeye gelmesi için diyet ve egzersize başlatılması ile duygusal destek sağlanması. Ayrıca tuz tüketiminin de sınırlanması gerektiğini vurgulayan Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi’nin verdiği bilgilere göre günlük alınması gereken tuz miktarı, ilk altı ayda bir gramdan az, bir yaşına kadar bir gram,1-3 yaş arasında 2 gram, 4-6 yaş arasında 3 gram, 7-10 yaş arasında 5 gram, 11-14 yaş arasında ve yetişkinler için de 6 gram olmalı. Bir çay kaşığı tuzun 1.5-2 gram civarında olduğunu belirten Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Yüksek tansiyon saptanırsa bu miktarlar da azaltılmalı. Sadece yemeğe konan tuz değil aynı zamanda gizli tuz dediğimiz işlenmiş gıdalardaki tuzları da düşünmek lazım. O yüzden çocukluktan itibaren abur cuburu kısıtlamak önemli. Çocuklarda 6 ay süreyle uygulanan diyet ve tuz kısıtlaması işe yaramazsa ilaç tedavisine başlanır.”
Normal tansiyon çocuğun gelişimine bağlı
Çocuklar, boy ve kilo değerlerine göre “persentil” olarak belirlenen aralıklara göre değerlendiriliyor. Persentil bebeğin / çocuğun gelişiminin normal şekilde ilerleyip ilerlemediği hakkında ipucu vermek için kullanılan bir büyüme eğrisidir. Çocuklarda büyümeyi değerlendirmek için persentil eğrileri olduğu gibi tansiyon için de yaşlara ve cinsiyete göre değişen bir persentil tablosu vardır. Bu bilgilerin ardından çocukluk çağı tansiyon düzeyi hakkında konuşan Acıbadem International Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Ceyla Cüneydi, “Örneğin 1 yaşındaki bir erkek çocuğun kabul edilebilir alt ve üst tansiyon değerleri ile 2 yaşındaki bir erkek çocuğun kabul edilebilir alt ve üst tansiyon değerleri farklıdır. 1 yaşındaki erkek çocuğun kabul edilebilir tansiyon alt değeri 99/51, üst değeri 102/54 iken 2 yaşındaki bir erkek çocuğun kabul edilebilir tansiyon alt değeri 99/55, üst değeri ise 105/59’dur.Bu durum kız çocukları için de geçerlidir. Örneğin, 2 yaş ve 3 yaşındaki kız çocuklarının kabul edilebilir tansiyon alt ve üst değerleri birbirinden farklıdır. Özetle; her yaşın ve cinsin kabul edilen tansiyon değerleri farklıdır. Bu değerleri kilo boy oranı da etkilediği için hekiminize danışarak çocuğunuzda gözlemlediğiniz tansiyon ile ilgili şüphenizi kesinleştirebilirsiniz.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Babacan: ‘Sayın Erdoğan her şey oldu ama Cumhurbaşkanı olamadı’

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Kütahya İl Kongresi’nde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:
Sayın Erdoğan Türkiye’nin ihtiyacı olan bir cumhurbaşkanı olamadı
Bu sistemin adını “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi” koydular. Ancak bu sistemde olması beklenen bir cumhurbaşkanlığı makamı ve cumhurbaşkanı yok. Şu an o koltuktaki kişi, parti genel başkanlığı, belediye başkanlığı, hatta genel müdürlük, daire başkanlığı gibi konularla uğraşıyor ama öngörüldüğü gibi bir cumhurbaşkanlığı yapmıyor. Bu sistemle birlikte Sayın Erdoğan her şey oldu ama Türkiye’nin ihtiyacı olan bir cumhurbaşkanı olamadı.
Varlık Fonu’nu siz kapatmazsanız, biz kapatacağız
Şu Varlık Fonu’nu derhal kapatın. Zaten siz kapatmazsanız, biz yarın gelip kapatacağız. Ne olduğu bilinmeyen, şeffaf olmayan, her türlü denetimden uzak olan bu kara delikler vatandaşımızı sadece fakirleştirir. Buna bir son vermek lazım.
Gerçek milliyetçilik bu milleti ekmek parasına mahkûm etmek değildir
Durmaksızın “yerli ve milli” diyorlar. Yaptıkları her hatayı “milliyetçilik” örtüsü ile kamufle etmeye çalışıyorlar. Hayır, sizin hatalarınız yerlilik değil, millilik değil, milliyetçilik hiç değil. Gerçek milliyetçilik, bu ülkede yaşayan herkesin başını dik tutabilmesini sağlamaktır. Gerçek milliyetçilik, vatandaşlarımızın, çocuklarının geleceğinden kaygı duymadan başlarını yastığa koymasını sağlamaktır. Gerçek milliyetçilik, bu milleti ekmek parasına mahkum etmek değildir.
İktidarın refahtan anladığı üç beş zengin türetmek
Ülkemizde beyan edilen ücretlerin %42’si asgari ücret iken %82’si ise asgari ücretin iki katından az. Çalışanların yaklaşık yüzde 80’i, ayda 5 bin liranın altında bir gelirle ailesini geçindirmek zorunda. Hükûmetin zenginleşmeden, refahtan anladığı üç beş tane zengin türetmek. Onlar zenginleşirken bu halk fakirleşti. Onlar zenginleşirken bu halk sosyal yardımlara muhtaç hale geldi.
Etraflarındaki yandaşlardan, konvoylardan halkı göremez oldular
Büyük ortağın partisine mensup bir vekil kalkmış “Kriz yok, iş beğenmiyorlar” diyor. Bu milleti fakirleştirdiler, ekmek parasına muhtaç ettiler, bir de kalkıp vatandaşı suçluyorlar. Bunun nedeni toplumdan kopmaları. Halkla kaynaşamıyorlar. Sokaklara çıkıp bir dolaşın. Ama öyle “Eve ekmek götüremiyorum“ diyene, “Al keyif çayı iç“ demeyin. Halkımızı dinleyin de öğrenin. Etraflarındaki yandaşlardan ve konvoylar dolusu arabadan dolayı halkı göremiyorlar.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Lüleburgaz’daki pazar yerlerindeki kişi sınırlaması “Her dört metrekareye bir kişi”

İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı son genelge kapsamında Lüleburgaz’daki pazar yerlerine her dört metrekareye bir kişi düşecek şekilde vatandaş alınacak. Bu kapsamda Kapalı Pazar Yeri ve Semt Merkezi’ne 2 bin 750, 8 Kasım Mahallesi Semt Pazarı’na bin 232, Atatürk Mahallesi Semt Pazarı’na aynı anda 300 kişi giriş yapabilecek.
İçişleri Bakanlığı’nın İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 25 Kasım tarihli genelgesine göre pazaryerindeki satıcılar ve müşteriler dahil kişi sayısı her dört metrekareye bir kişi olacak şekilde sınırlandırıldı. Bu karar kapsamında 11 bin metrekare alana sahip Kapalı Pazar Yeri ve Semt Merkezi 2 bin 750 kişiyle, 4 bin 930 metrekare alana sahip 8 Kasım Mahallesi Semt Pazarı bin 232, bin 200 metrekare alana sahip Atatürk Mahallesi Semt Pazarı da 300 kişiyle sınırlandırıldı.
Mezarlık seferlerinde HES kodu
Öte yandan Lüleburgaz Belediyesi, mezarlık seferlerinde de HES kodu uygulamasına başladı. Bu kapsamda mezarlığa belediyenin otobüsüyle gitmek isteyen vatandaşlar, otobüse binmeden önce HES kodları sorgulanarak araca alınıyor.
KIRKLARELİ – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkiye’de her yıl 4 bin 500 kişi pankreas kanseri oluyor!

Görülme sıklığı giderek artıyor, sinsi bir şekilde ilerlediği için hemen belirti vermiyor, bu nedenle de tanısı geç konuyor. Üstelik ölümcül kanserler listesinin üst sıralarında yer alıyor… Tüm bu olumsuz haberlere karşın yeni gelişmeler sayesinde tedavisinde başarı oranı yükseldiği için hekimler hastalarından asla umudunu kesmiyor. “Bu hangi hastalık?” diye merak ediyorsanız cevap, pankreas kanseri. Ülkemizde her yıl yaklaşık olarak 4 bin 500 yeni pankreas kanseri tanısı konduğunu belirten Acıbadem Altunizade Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Murat Gönenç, “Ancak tıptaki gelişmeler sayesinde pankreas kanseri tedavilerinde yaşam süresi giderek uzuyor. Dolayısıyla, pankreas kanseri eskiden düşünüldüğü kadar çaresiz bir kanser tipi değildir” diyor. Pankreas kanserinin en etkin tedavi yönteminin cerrahi olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, tümörün, çevreye yaymadan yani parçalamadan veya patlatmadan, olası yayılım alanları ile birlikte bir bütün olarak çıkarılması ile tedavi başarısının da arttığını belirtiyor.
Riski azaltmak mümkün
Pankreas, vücudumuz için çok önemli salgıları üreten bir organ. Çok farklı hücre tipleribarındırdığı için de yapısında farklı tümörler de gelişebiliyor. Pankreas kanserlerinin yüzde 85-90’ının “duktal adenokarsinom” adı verilen tür olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Pankreas kanseri sıklığı gerek ülkemizde gerekse dünyada giderek artıyor. En sık görülen kanserler arasında 11. sırada ve ve kansere bağlı ölümlerin de yaklaşık yüzde 5’inden sorumlu. Bu hastalığın riskini artıran birçok faktörden söz edebiliriz. Ancak en önemlileri kronik pankreas iltihabı, uzun süreli diyabet, ailesel yatkınlık, ileri yaş, obezite, sigara ve alkol olarak sıralanıyor. Hastalığı önlemek mümkün olmasa bile riskleri azaltmak ve erken tanı mümkün olabilir. Bu nedenle sigara içmemek, alkol tüketmemek, ideal kiloda olmak ve sağlıklı beslenmek riski azaltmaya yardımcı olur.”
Ani gelişen diyabet de haberci olabilir
Pankreas kanseri sarılık, sırt ağrısı, ani ortaya çıkan diyabet ya da var olan diyabetin kontrol edilememesi gibi şikayetlere yol açsa da genellikle bu yakınmalar dikkate alındığında tanı için geç kalınmış oluyor. Hastalığın tanısında temeli, radyolojik görüntüleme yöntemleri oluşturuyor. BT (Bilgisayarlı Tomografi) veya MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) sayesinde pankreas kanserleri yüksek doğrulukta tanılanıyor. Kan testlerinde de CEA (KarsinoEmbriyonik Antijen) ve CA 19-9 (Karbonhidrat Antijen 19-9) gibi tümör belirteçlerinin tanı için kullanılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Murat Gönenç, sıklıkla sorulan “Pankreas kanserinde biyopsi ile daha kolay tanı koymak mümkün mü?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Pankreastaki kanser şüphesi olan dokudan biyopsi almak rutin bir uygulama değildir. Çünkü pankreas kanserinde kanser dokusunun her yeri aynı yapıya sahip değildir. Bu nedenle, biyopsi eğer doğru yerden alınmamışsa, sonuç yanlış negatif çıkabilir yani kişi kanser olduğu halde değilmiş gibi görülebilir. Dolayısıyla diğer tanı yöntemlerinin pankreas kanseri tanısını desteklediği hastalarda biyopsi yapılmaz çünkü biyopsi sonucu temiz gelse dahi ameliyat kararını değiştirmez. Ayrıca, özellikle ciltten girilerek yapılan biyopsilerde, teorik olarak tümörün bütünlüğünün bozulması ve etrafa yayılması riski mevcuttur. Bu nedenle, biyopsi tercihen endoskopik yolla alınır ve iki grup hastada tercih edilir; ön planda cerrahi tedaviden ziyade kemoterapi uygulanması planlanan hastalar ve pankreas kanserini taklit eden selim hastalıklar açısından şüphe bulunan hastalar.”
Cerrahi için geç kalınıyor
Belirtileri geç dönemde ortaya çıktığı için pankreas kanserine yakalananların yüzde 75’inden fazlası, hastalığı tek etkili tedavisi olan cerrahi tedaviden fayda görebilecekleri evreyi geçmiş oluyor. Dolayısıyla, hastaların yüzde 25’inden az bir kısmında cerrahi tedavi uygulanabildiğini belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, “Pankreas kanserinin tek etkili tedavisi cerrahi yani ameliyattır. Zira, pankreas kanseri tedavisinde en iyi sonuç, kanserli dokuların tamamen temizlenmesini sağlayan cerrahi ile elde edilir. Ancak pankreas kanseri oldukça hırçın bir tabiata sahip olduğu için, tek bir tedavi yöntemi ile hastalığı tedavi etmek mümkün değildir. Bu nedenle, cerrahi tedavi, kemoterapi ve radyoterapi (ışın tedavisi) bir arada kullanılır” diyor.
Pankreas cerrahisi ciddi deneyim istiyor
Pankreas kanseri ameliyatları tümörün çıkarılmasının mümkün olmadığı ya da hastalığın uzak organlara metastaz yaptığı durumda uygulanamıyor. Bu hastalarda kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerine başvuruluyor. Bu tedaviye iyi yanıt veren hastalarda cerrahinin yeniden bir seçenek haline gelebildiğini anlatan Prof. Dr. Murat Gönenç, “Ancak bu kararın mutlaka hasta bazında ve multidisipliner toplantılar eşliğinde verilmesi gerekir. Pankreas cerrahisi teknik açıdan zor ve ciddi deneyim gerektiren bir cerrahidir. Bu ameliyatlara bağlı sorun çıkma olasılığı halen yüksektir ancak anestezi ve cerrahi tekniklerdeki devasa gelişmeler sayesinde pankreas cerrahisine bağlı ölüm oranı belirgin ölçüde düştü” diye anlatıyor.
Onkolojik cerrahi, sadece tümörün alındığı ameliyat anlamına gelmiyor. Tümörü temiz sınırlarla yani kanserin görülmediği mümkün olan en az dokuyla, çevreye yaymadan yani parçalamadan veya patlatmadan, olası yayılım alanları ile birlikte bir bütün olarak çıkartmayı tanımlıyor. Bunun için bazen tümörle sarılmış bazense tamamen masum olan dokuları, organları veya damarları feda etmek gerekebildiğini belirten Prof. Dr. Murat Gönenç, “Pankreas kanserinin cerrahi tedavisinde de tüm bu prensiplere uygun hareket edilmesi gerekir” diye vurguluyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Guidetti: Maçların her anında gücümüzü gösterdik

2021 CEV Şampiyonlar Ligi C Grubu 1. Ayak’ta oynadığı üç maçı da kazanan VakıfBank’ta Başantrenör Giovanni Guidetti, ”Yeniden Şampiyonlar Ligi’nde oynadığımız için çok mutluyuz. Farklı bir formatta oynadığımız için başta düşünceliydik. Ama takım olarak bu zorlukla iyi baş ettik ve üç maçımızı da kazandık. Geçen sezonki gibi bu sezon da öz güvenli bir şekilde maçlarımıza çıkıyoruz. Takım olarak aynı motivasyonla oynuyoruz. Biz güçlü bir takımız ve maçların her anında bu gücü gösterdik. Şampiyonlar Ligi’ne iyi bir başlangıç yaptık” dedi.
CEV Şampiyonlar Ligi’ni dört kez namağlup olarak kazanan VakıfBank Kadın Voleybol Takımı, Bulgaristan’da düzenlenen 2021 CEV Şampiyonlar Ligi C Grubu 1. Ayak’ta oynadığı üç maçı da kazanarak, grup aşamasına üçte üçle başladı. LKS Commercecon Lodz ve ASPTT Mulhouse VB’yi 3-0’la geçen sarı-siyahlılar, son maçında VC Maritza Plovdiv’i 3-1 yendi. VakıfBank Başantrenörü Giovanni Guidetti, ”İlk olarak yeniden burada olduğumuz, yeniden Şampiyonlar Ligi’nde oynadığımız için çok mutluyuz. Farklı bir formatta oynadığımız için başta düşünceliydik. Ama takım olarak bu zorlukla iyi baş ettik ve üç maçımızı da kazandık. Geçen sezonki gibi bu sezon da öz güvenli bir şekilde maçlarımıza çıkıyoruz. Takım olarak aynı motivasyonla oynuyoruz. Biz güçlü bir takımız ve maçların her anında bu gücü gösterdik. Şampiyonlar Ligi’ne iyi bir başlangıç yaptık” dedi.
Günden güne yükselen grafiğimiz var
VakıfBank Kaptanı Melis Gürkaynak, ”Geçen sezon yarı finale çıktığımız turnuva iptal edilmişti. O yüzden bu sezon farklı bir motivasyonla maçlara çıkıyoruz. Pandemi nedeniyle Şampiyonlar Ligi farklı bir formatta oynanıyor. Burada üst üste üç maç oynadık. Üç maçta da çok iyi oynadığımızı düşünüyorum. Günden güne yükselen bir grafikle maçlarımızı kazandık. Bu bizim için önemliydi. Birinci ayaktaki üç maçımızı da kazandığımız için mutluyuz. Şimdi ligde Galatasaray’a karşı çok önemli bir maça çıkacağız” dedi.
Son maç bitene kadar iyi motive olduk
Maritza Plovdiv maçının en değerli oyuncusu (MVP) seçilen VakıfBank’ın Sırp pasörü Maja Ognjenovic ise ”Bu sezon herkes için tuhaf bir sezon oluyor. Tüm dünya için değişik bir yıl geçiyor. Bu yüzden her zamanki gibi normal ve alışılagelmiş bir sezon yaşamıyoruz. Takım olarak ilk maçın başından son maç bitine kadar iyi motive olduk. Türkiye Ligi’nde olduğu gibi Şampiyonlar Ligi’ne de iyi bir başlangıç yaptık. İki kulvarda da iyi bir noktadayız. Grup maçlarımızda çok iyi mücadele ettik ve üç rakibimizi de kaliteli oyunlarla yendik. Şimdi takım olarak Türkiye Ligi’ne odaklanacağız. Önümüzde Galalatasaray’la oynayacağımız önemli bir maçımız var. Aralık ayında da önemli maçlara çıkacağız. En büyük dileğim; bu sezonu başarılı ve sağlıklı bir şekilde bitirebilmek” ifadelerini kullandı
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)