Egeli madenciler, “Sürdürülebilir Madencilik” mottosuyla üretim ve ihracatlarını arttırmak için hareket ederken iş kazalarının önlenmesine yoğunlaşacak.
Ege Maden İhracatçıları Birliği, Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen, Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yürütücülüğünü yaptığı “Madencilik Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliğinin Geliştirilmesi” operasyonu kapsamında yayınlanan İş Sağlığı Ve Güvenliğinin Geliştirilmesi Hibe Programı kapsamında hibe almaya hak kazanan projelerden birine imza attı.
“Madencilik Sektöründe İş Kazalarının Önlenmesi İçin İSG Uygulamalarının Geliştirilmesi Projesi”yle 18 aylık süreçte 216 bin 615 Avro’luk projenin yüzde 90’ının Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından destekleneceği bilgisini veren Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Mevlüt Kaya, projede Dokuz Eylül Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü ve TEKSMER A.Ş.’yle ortak çalışma yürüteceklerini dile getirdi. Kaya, “EMİB Yönetim Kurulu’nda proje yazma kararı verildiği andan itibaren Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği’nin başvurunun yapılması, takip edilmesi ile ilgili başarılı bir çalışma gerçekleştirdik. AB ve Türkiye Cumhuriyeti destekleriyle İş Sağlığı ve Güvenliğinde başarılı bir projeye imza atacağız” şeklinde konuştu.
Türkiye’deki İSG uygulamalarını AB seviyesine çıkarmak hedefleniyor
“Projenin genel amacını, iş kazaları ve yaralanmaları azaltmak için Türkiye’de doğal taş madenciliği sektöründe iş sağlığı ve güvenliği (İSG) konularında farkındalığı arttırmak” şeklinde özetleyen EMİB Başkanı Kaya, “Daha fazla işveren ve çalışana ulaşmak için farklı illerde (İzmir, Balıkesir, Afyon, Bilecik, Denizli, Burdur, Antalya ve Muğla) İSG çalıştayları ve eğitimleri düzenlemek, insan kaynakları düzeyini artırmak için bilgi sağlanması (İSG Kılavuzları, mobil İSG uygulaması, İSG Animasyon Filmi ve filmin sanal gerçeklik (VR) gözlükleriyle tanıtımı) risk analizi, güvenlik çalışma koşulları vb.), İSG kültürünün oluşturulması ve mevcut durumun kapasitesinin güçlendirilmesi, Türkiye’deki İSG uygulamalarını AB ülkeleri seviyesine yükseltmek için İtalya’daki madencilik şirketlerini ziyaret etmek, seçilen en az iki pilot madencilik şirketinde İSG odaklı uygulamalı eğitimler düzenlemek, hazırlanan tüm belgelerin ve görsel malzemelerin ilgili firmalara ulaştırılmasını sağlamak. Proje boyunca odaklanacağımız süreçler olacak” diye konuştu.
7 milyar dolar ihracat hedefine iş sağlığı ve güvenliğiyle ulaşılacak
Türk doğal taş sektörünün dünya rezervlerinin yüzde 35’ine sahip olmasına karşın, yıllık 2 milyar dolarlık ihracat rakamıyla dünya doğal taş ihracatından yüzde 10 civarında pay aldığı bilgisini paylaşan Başkan Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Projeden elde edilen çıktılar, doğal taş madenciliği sektöründe İSG’nin AB ülkeleri düzeyine yükseltilmesi konusunda farkındalığın artırılmasına katkı sağlamanın yanında, doğal taş madenciliği sektöründe koruyucu sağlık ve güvenlik kültürünün geliştirilmesi, doğal taş madenciliği sektöründe üniversite-sanayi işbirliğinin artırılması gibi sonuçları sağlayacağı gibi Türkiye’nin 7 milyar dolar doğal taş ihracat hedefine ulaşmasına da olumlu katkı sağlayacak. İSG’de istihdam kalitesinin artması ve Türkiye’de doğal taş madenciliği sektöründe iş kazalarının ve yaralanmaların azalması, itibarın artması, madencilik sektöründe yeni yaklaşımların geliştirilmesi şeklinde sonuçlar doğuracak.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: Sağlığı
AHEF: Aile sağlığı çalışanı eksikliği var, doğruları söylemeye devam edeceğiz!
Aile hekimliğinin kronik sorunlarından biri olan aile sağlığı çalışan açığı gün geçtikçe artıyor. 2010 yılından bu güne aile hekimliğinden ayrılan aile sağlığı çalışanlarının yerine yenileri dahil edilemedi. Aile hekimliğinde bir hemşire ya da ebenin aile sağlığı çalışanı olması için; devlet hastanelerinden aile hekimliğine geçişte getirilen katı kuralların azaltılması (muvafakatname) veya dışarıdan alınacak hemşireler için ise maliyenin verdiği bütçeyi halk sağlığı genel müdürlüğünün yerinde kullanması gerekmektedir. Ancak bu sistem 10 yıldır uygulanmadığı için aile hekimliğinden ayrılan her hemşire ebenin yerine yeni bir aile sağlığı çalışanı geçmesini zorlaştırdı.
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) 2. Başkanı Dr. Yusuf Eryazğan, şu an Türkiye genelinde her 10 aile hekiminden ikisinin aile sağlığı çalışanı bulunmadığına dikkat çekerek kimi birimlerde 18 ay gibi uzun dönemlerde hemşiresiz çalışan aile hekimleri olduğuna dikkat çekti. “Bu durum ülkemizde 16 milyon vatandaşın bağlı olduğu aile hekimliği sisteminde aile sağlığı çalışanı olmadığını ve hizmet alımında büyük sorunlar yaşandığını gösteriyor. AHEF olarak yıllarca bu konuyu raporlarımızda, toplantılarda belirttik. Her kurum görüşmesinde bunu dile getirdik. Ben Şanlıurfa da aile hekimiyim. İlimde bu sorun çok büyük sıkıntı” dedi.
Dr. Eryazğan, Yunanistan’ın doğum oranı kadar doğum gerçekleşen, bebek ve çocuk nüfusunun yoğunlukta olduğu Şanlıurfa’da 1 ay önce Şanlıurfa İl Sağlık Müdürlüğü’nün dış alım kadrosundan 9 kadro için ilana çıktığını il müdürlüğünün resmi sitesinden yayınladığını belirtti. “Oysaki ilimizde aile sağlığı çalışanı olmayan aile hekimliği birim sayısı 101… Doğruları Tweeter’dan “100 aile hekiminin aile sağlığı çalışanı yok” diye duyurunca yani İl Sağlık Müdürlüğü’nün yayınladığı listeyi aynen ifade edince “Toplumu yanlış bilgilendirmek, toplumda kargaşaya neden olmak, vatandaşın devlet kurumlarına olan güven duygusunu zedelemekten “Şanlıurfa valiliği onayı Şanlıurfa il sağlık müdürlüğü isteği ile hakkımda soruşturma açıldı. Sayın Bakanlık yetkilileri Sayın il valiliği ve il müdürlüğü 100 hemşirenin açığını bir kenara bırakıp benim doğruları söylemem üzerine susturmak olayı örtbas için soruşturma açacağına 10 yıldır artarak devam eden, kronikleşen ve gerçekten vatandaşın hizmet almasını zorlaştıran, vatandaşın güven duygusunu zedeleyen bu konun çözümüne kafa yormaları gerekmektedir.”
“AHEF olarak bu tür susturma ve bastırma çabalarına boyun eğmeyeceğiz doğruları her platformda söylemeye devam edeceğiz. Ülkemizde aile sağlığı çalışanı açığı sürekli artıyor. Bu durum sistemi kilitleme noktasına varmak üzere, onlarca yıl bu konuda sunduğumuz raporların çözümlerin dikkat alınması gerekir.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Ağız ve Diş Sağlığı Haftasında Bilinmesi Gerekenler
Sağlık, kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal bir bütün olarak tam bir iyi olma durumudur. Kişilerin bedensel sağlığı vücuttaki tüm doku ve organların sağlıklı olması ile mümkün olduğundan, ağız ve diş bakımına da gereken özeni göstermek gerekir.
Ağız ve diş sağlığını bozan etkenler kişinin genel beden sağlığını direkt olarak etkilemekte, diş eti hastalıkları ile diş çürükleri; sinüzit, romatizma, kemik erimesi, şeker hastalığı, kalp ve damar hastalıkları, sindirim sorunları, erken doğum ve düşük doğum risklerini arttırmaktadır. Dış ortamla ilişkili olan ağız ve dişlerimizin sağlıklı ve bakımlı olması hayat kalitemiz açısından oldukça önemlidir.
Dental Group Hospitadent Yönetim Kurulu Başkanı Diş Hekimi Ahmet Selvi: Ağız ve diş bakımının düzenli olarak yapılması, tedavisi ihmal edilen diş ve diş eti hastalıklarının ileride yol açabileceği maddi ve manevi problemleri önlemek için düzenli olarak 6 ayda bir diş hekimi kontrolünün yapılması gerektiğini bildirdi.
Sağlıklı bir yaşam, ağız ve diş sağlığıyla başlar ve bu yüzden ağız ve diş bakımına özellikle küçük yaşlarda toplumun en küçük birimi olan ailede başlanmalı, ağız ve diş bakımı alışkanlık haline getirilmelidir.
Bu yıl Türkiye’de 22 Kasım Diş Hekimliği Günü ve Toplum Ağız Diş Sağlığı Haftasında, modern diş hekimliğinin 112. yılını kutlarken, toplum bilincinin oluşması ve geliştirilmesinde diş hekimlerinin yanı sıra ailelere de büyük sorumluluklar düşmektedir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Gezegenimizin sağlığı için “Sürdürülebilir Beslenme”
Sağlıklı bir toplumun inşasında büyük rol üstlenen diyetisyenler, 8-11 Ekim 2020 tarihlerinde gerçekleştirilen 9. Ulusal Sağlıklı Yaşam E-Kongresi’nde bir araya geldi. Yayla Agro Sağlıklı Beslenme Departmanı Diyetisyeni Nihal Tunçer, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü tarafından organize edilen kongrede diyetisyenlerle buluştu. Tunçer, sağlıklı ve dengeli beslenme tanımının genişletilerek sağlıklı, dengeli ve sürdürülebilir beslenme şeklinde yeniden ele alınması ile gezegenimizin sağlığını koruyabileceğimize dikkat çekti.
Diyetisyenlerin her yıl büyük bir ilgi ile takip ettiği ve birçok alandan uzman konuşmacının yer aldığı kongrede, Yayla Agro ekibinden Diyetisyen Nihal Tunçer, “Sürdürülebilir Beslenme” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Tunçer, konuşmasında besinlerin tarladan tabağa, üretim aşamasından tüketime kadar geçirdiği süreçte, bireyler ve gezegen sağlığı üzerindeki etkilerine değindi.
Dünyamızın doğal kaynakları hızla tükenirken ve küresel ısınmanın olumsuz etkileri her geçen gün daha fazla hissedilirken beslenme tercihlerimiz ile hem kendi sağlığımız hem de gezegenimizin sağlığını korumak elimizde. Yayla Agro’nun gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmayı hedeflediğini belirten Diyetisyen Nihal Tunçer, sanal ortamda düzenlenen 9. Ulusal Sağlıklı Yaşam E-Kongresi’ndeki “Sürdürülebilir Beslenme” başlıklı konuşmasında bu alandaki son gelişmelerin yanı sıra sürdürülebilir beslenmenin nasıl olması gerektiğine dair önemli bilgiler aktardı.
Birleşmiş Milletler 2016 yılında açıkladığı 17 maddelik sürdürülebilirlik kalkınma amaçlarını aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 170’den fazla ülkede eylem çağrısı başlattı. 2030 yılına kadar gerçekleşmesi hedeflenen amaçlardan ikincisi “açlığa son”, üçüncüsü ise sağlıklı ve kaliteli yaşamın en temel ayağı olan sürdürülebilir beslenme olarak belirlenmiş durumda.
Sürdürülebilir beslenmenin sağlık ve çevre açısından en iyi tercih olduğunu belirten Yayla Agro Sağlıklı Beslenme Departmanı Diyetisyeni Nihal Tunçer, Sürdürülebilir Beslenmeyi şöyle tarif etti: “Sürdürülebilir beslenme; bireyin sağlığını ve iyilik halini tüm yönleri ile geliştirirken çevresel etkisi düşük olan besin tercihleridir. Bunun yanı sıra sürdürülebilir bir beslenmenin diğer özellikleri; erişilebilir, maliyeti karşılanabilir, güvenilir, eşitlikçi ve kültürel olarak kabul edilebilir beslenme örüntüleridir.”
Sağlıklı, dengeli ve sürdürülebilir bir beslenme…
Tunçer, konuşmasında bireylere sağlıklı bir yaşam konusunda rehberlik eden diyetisyenlerin “sürdürülebilir beslenmeyi” klinik uygulamalarına nasıl dahil edecekleri konusuna da değindi ve “Sağlıklı beslenme tanımının, yeterli ve dengeli beslenmeden öte genişletilerek yeterli, dengeli ve sürdürülebilir bir beslenme planı olması gerekiyor. Besinlerin üretimden tüketime her aşamasında dünya üzerindeki doğal kaynakları hızla tüketirken yaptığımız yanlış seçimler küresel ısınmayı daha da artırıyor. İklimi ilgilendiren her alanda sorumluluk alma zamanımız geldi. Diyetisyenler olarak ilk amacımız klinikte danışanlarımıza temel sürdürülebilir beslenme basamaklarını açıklamak ve bu doğrultuda besin seçimlerini düzenlemektir” diyerek besin seçimlerimizin gezegen sağlığına etkisine dikkat çekti.
Diyetisyen Nihal Tunçer, 9. Ulusal Sağlıklı Yaşam E-Kongresi’ndeki konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Sürdürülebilirliğe hizmet ederken bireysel seçimlerimizin yanı sıra gıda sektöründe yer alan firmaların temel amacı insan sağlığına hizmet etmek ve gezegen sağlığını korumak olmalıdır. Yayla Agro olarak özellikle Birleşmiş Milletlerin belirlediği hedeflerden en önemlisi olan obeziteden besin ögesi yetersizliğine kadar uzanan malnütrüsyonun farklı formları ile mücadele ederken gezegen sağlığını da koruyup gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmayı hedefliyoruz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Dermatolojinin gözdesi Hyaluronik Asit, günümüzde ağız sağlığı için kullanılıyor
Son yıllarda, ciltteki kırışıklıkların giderilmesi dendiğinde, ön planda “hyaluronik asit” içerikli ürünlerle karşılaşıyoruz. Dolgu maddelerinden yaşlanma, karşıtı kremler, serumlar ve bakım malzemelerinin güvenilir molekülü Hyalüronik Asitin aslında asitle ilgisi yok. Kısaca HA olarak da bahsedilen bu molekül, cildin doğal yapısında bulunuyor ve etrafındaki su moleküllerini tutma özelliği ile cildin nemini sağlıyor.
Hyalüronik Asit tüm dokularda bulunan doğal bir molekül. Nem tutma, eklemlerin yağlanması, doku onlarımı ve yara iyileşmesini düzenliyor. Kuruyan cilde iyi bir nem desteği sunuyor ve nemlendirici özelliğiyle cildi güçlendiren bir bakım sağlıyor. Yara iyileşmesini hızlandırmak için de destekleyici özellikte olduğu için yaraların iyileşme süresini hızlandırıyor.
Hyaluronik asidin geniş kullanım alanlarından bir diğeri de eklem ve diz sağlığı. Cilttekine benzer şekilde eklemlerin nem kapasitesini ve kayganlığını arttırarak sürtünme dolayısıyla yaşanan ağrıları azaltmaya yardımcı olması sebebiyle son yılların gözde molekülü.
Bu güne kadar 30 milyonun üzerinde kişinin, değişik tipteki bu ürünlerle tedavi edildiği belirtiliyor.
Vücudumuzda tüm dokularda bulunan hyaluronik asit, diş eti dokusunda “yüksek moleküler ağırlıkta (YMA)” bulunuyor. YMA Hyaluronik asit, özellikle diş etinde, şişmeden korunma ve hasar görmüş dokunun tamirinde aktif rol oynayan, bağ dokusunun doğal olarak ürettiği fizyolojik bileşeni. Ağız hijyeninin bozulduğu ya da diş eti dokusunda herhangi bir yara olduğu durumlarda, dokunun hyaluronik asit ihtiyacı %200 oranında artıyor.
Hyaluronik asidin yapısal özellikleri, ağız sağlığında kullanımını gündeme getirmiştir. Gengigel® hyaluronik asitin ağız sağlığı alanında uygulandığı ilk ürün. Özgün, patentli formülasyona sahip.
Avrupa’nın başlıca ülkelerinde ve dünyada 100’e yakın ülkede pazarlanan, “Dişeti dokusunu iyileştirmeyi hızlandırmaya yardımcı” ürünler pazarının lideri, FDA* tarafından onaylı Gengigel® şimdi de Türkiye’de.
Patentli formülasyonu, sağlıklı diş eti dokusundaki hyaluronik asite birebir benzer yüksek moleküler ağırlıklı hyaluronik asit içeriği sayesinde, diş etinde kayba uğramış hyaluronik asiti dengeleyerek, dokunun tamir ve iyileşme süresini hızlandıyor.
Ağız sağlığını korumada Gengigel®, ağız içi floranızı bozmadan hijyen sağlayan günlük kullanıma uygun uzun süreli desteğinizdir. Gengigel’in® etkinliği ve güvenlik profili, bir çok klinik çalışma ile test edilmiştir. Bebekler, çocuklar, hamileler ve yaşlılarda sınırlama olmadan kullanılabilir. Doğal tatlandırıcı olan xylitol’un etkisi ile, diş çürüğüne sebep olmaz, kan şekerini değiştirmez, diyabetikler, gebeler, bağışıklık sistemi problemi yaşayan, çağımızın istenmeyen hastalıklarına maruz kalmış kişiler için dahi uygundur.
Covid 19’a Karşı 12 Ülkeden Eşzamanlı Kalp Sağlığı Dayanışması
12 farklı ülkeden 13 kardiyoloji uzmanı, 14 saat boyunca Covid-19’a karşı anlamlı bir dayanışma örneği sergiledi. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu İtalya, İngiltere, Hindistan, Almanya, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri, Tayvan, Suudi Arabistan, Fransa, Şili ve Brezilya’nın önde gelen girişimsel kardiyoloji uzmanları, canlı yayında sırayla gerçekleştirdikleri CTO işlemleri ile hastaların tam tıkalı damarlarını açtı. Covid-19 sürecinde konu ile ilgili farkındalık oluşturmak için düzenlenen “CTO Dünya Turu” organizasyonunda ayrıca “Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi” ile birlikte virüs nedeniyle zor dönemlerden geçen ülkeler için bağış kampanyası başlatıldı. Bu önemli organizasyonda ülkemizi Memorial Bahçelievler Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ömer Göktekin temsil etti.
Etkinlik ayrıca girişimsel kardiyoloji uzmanlarının faaliyetlerine geri dönmesi, eğitim programlarını sürdürmesi ve kalp hastalarının tedavilerine devam etmesi amacıyla anlamlı bir başlangıcı hedefliyor. Zorlu pandemi sürecinde üst düzey eğitim ve tedavileri sürdürebilmek için duyulan yeni bir yol haritası ihtiyacı ve süreci destekleyici uyum mesajı yayma amacıyla hayata geçen organizasyon, aynı zamanda dijital bir bağış kampanyası ile koronavirüs mücadelesinde ön plana çıkıyor.
Girişimsel kardiyoloji konusunda başarılı çalışmaları ile tanınan Prof. Dr. Ömer Göktekin duygularını “Dünyadaki milyonlarca insanın yaşamına olumsuz etki eden covid-19 bazı bölgelerde kontrol altına alınabildi ancak halen pek çok ülkede zorlu mücadeleler devam ediyor. Biz de bu tablo içerisinde üzerimize düşeni yapmak istedik. Bu değerli organizasyonda Türkiye’den bizim seçilmemiz apayrı bir gurur oldu ve bunun bir parçası olmaktan onur duyuyoruz” sözleri ile ifade etti.
Canlı yayında tam tıkalı damarları açılan 51 yaşındaki elektrik mühendisi Fatih Emin İnci ise iyileşme sürecini şu sözlerle anlattı: “8 aydır yürürken göğüs ağrısı yaşıyordum. Yapılan anjiyo işleminde tam tıkalı damar tespit edildi. İlk olarak bypass önerilmişti ancak ben ameliyat olmak istemedim. Araştırmalarımız sonucu Prof. Dr. Ömer Göktekin’e ulaştık. Tam tıkalı damarıma stent takılması için anjiyoya girdim. Aynı zamanda işlem esnasında canlı yayın yaptılar. Uyanıktım ve duyduğum kadarıyla işlemim iyi geçmiş. İşlemden sonra Ömer Hocamız da tam tıkalı damarı tamamen açtıklarını ve işlemin çok güzel geçtiğini söyledi. İşleme girmeden önce covid-19’a farkındalık yaratmak amacıyla bir canlı yayın yapılacağını öğrendim ve böyle bir etkinliğin parçası olmaktan mutlu oldum. Bizim de bu şekilde bir katkımız oldu. Şu an kendimi çok iyi hissediyorum.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Doğurganlık ve Gebelik Sağlığı için Beslenme ve Vitaminlerin Önemi
Günümüz dünyasında kadınlar iş hayatında erkekler kadar etkin. Buna bağlı olarak sağlıklı ve dengeli beslenmeden ödün verilebiliyor ve buna vitamin ve minerallerin yetersiz alımı söz konusu olabiliyor. Sağlıklı bir gebelik geçirerek doğum yapmak, her anne adayının hayalidir. Gebelik oluşmadan önce anne adaylarının bu yoğun tempoya hazırlanmaları ve vücutlarının ihtiyaç duyduğu vitamin değerlerini sağlamaları gerekir. Bu nedenle hamilelik öncesi vücudun doğru hazırlanması, dengeli beslenme ve uygun takviyelerin alınması dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, dengeli beslenme, stresten uzak bir yaşam ve uygun vitamin alınmasının doğurganlıktaki önemi hakkında “Embriyo, gelişimini tamamlayabilmek için gereksinim duyduğu tüm bileşenleri annenin vücudundan sağlar. Bu esnada hem fiziksel hem de ruhsal sağlık oldukça kritiktir. Sağlıklı bir gebelik için başlangıçtan itibaren sağlıklı bir döllenme ve tutunma gereklidir. Bu dönemde hem ruhen hem de fiziken tam bir iyilik halinde olunması, stresten uzak kalınması, yeterli sıvı alımı ve gerekli takviyelerin alınması çok önem taşır. Özellikle tiroid ve diğer hormonların sağlıklı olması, d vitamini düzeyinin mevsime göre normal sınırlarda bulunması ve sadece gerekli vitaminlerin alınması, bu süreci ciddi anlamda olumlu olarak destekler. Gereksiz vitamin alımı ve kontrolsüz şekilde bitkisel ilaçların kullanılması ise tam tersi ve olumsuz bir etkide bulunabilir, sağlığı bozabilir. ‘’ dedi.
Besinler içerdikleri vitamin ve mineraller sayesinde besleyicidirler. Günümüzde hazır gıdaların içerdiği katkı maddeleri ve özellikle paketlenmiş ve işlenmiş şeker içeren gıdaların aşırı tüketimlerinin olumsuz etkileri nedeniyle toplum sağlığı tehdit altındadır. Mevsimine uygun meyve ve sebze tüketilmemesi durumunda beslenmemizi mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor. Eksikliği ortaya konulmuş vitamin ve minareller dışında gereksiz takviyelerden kaçınmak gerekiyor. Özellikle gebelik planlayan anne adaylarının ise sigaradan uzak bir yaşam benimsemeleri, stresten kaçmaları, temel hormonlarına baktırmaları, altta yatan hastalıkları var ise tedavi ettirmeleri ve gebelikten önce sadece folik asit desteği almaları tavsiye ediliyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, anne adaylarının vitaminleri takviye şeklinde almalarını önermiyor. Bunun yerine yediklerine ve içtiklerine dikkat ederek çok daha sağlıklı olunabileceğini belirtiyor.
Peki hamilelik öncesinde ve hamilelikte hangi vitaminlere ihtiyaç var ve bu vitaminler hangi yiyeceklerden alınabilir?
Folik Asit
Hamilelikle ilgili en önemli vitaminlerin başında folik asit, diğer adı ile B9 vitamini gelir.
Folik asit; bebeğin sinir sisteminin gelişmesinde, DNA sentezinde ve hücre bölünmelerinde görev alır. B vitamini grubundan bir bileşen olması sebebiyle suda çözünür ve vücutta depolanamaz. Bu nedenle günlük olarak takviye edilmelidir. Özellikle yeşil yapraklı sebzelerde ve tam tahıllarda yüksek miktarda folik asit bulunur. Ispanak, brokoli, avokado, yeşil mercimek, karaciğer, yumurta sarısı, barbunya, kuşkonmaz bu besinlerin başında gelir.
D vitamini
Yağda çözünen vitaminler arasında yer alır. Özellikle üreme hormonlarının sentezlenmesinde ve kemik sağlığında büyük rol oynar. Bebeklerin gelişimi ve bağışıklık sistemi üzerinde de önemli etkileri bulunur. Bu nedenle eksikliğinde gebelik öncesinden başlanarak takviye edilmelidir. D vitamini eksikliği besin ve takviye yoluyla giderilmeye çalışılsa da tamamen ortadan kalkmayabilir. Sadece gebelik öncesinde ve sırasında değil, sonrasında ve hayatın her döneminde D vitamince zengin gıdalarla beslenmeye dikkat edilmelidir. Patates, yumurta, balık (ton balığı, uskumru, somon), istiridye, mantar ve süt ürünlerinde bulunur.
Omega-3 Yağ Asitleri
Omega 3 vücutta üretilemeyen ve mutlaka dışarıdan alınması gereken bir besin maddesidir. Omega-3, gebelik öncesi kullanıldığında anne ve bebeğin bağışıklığını kuvvetlendirmeye yardımcı olur, bebeğin organlarının oluşumunu ve gelişimini destekler. Omega-3 açısından zengin besinlerin tüketimi ya da takviye alarak bu dönemde vücudun ihtiyacı karşılanmalıdır. Somon, uskumru, sardalya gibi yağlı soğuk su balıkları, keten tohumu, chia tohumu, ceviz, semizotu, soya fasulyesi ve avokadoda bulunur.
E vitamini
Bu vitamin gelişmekte olan yumurta hücresinin etrafındaki sivida bolca bulunduğundan vücuttaki eksikliği üreme potansiyeli üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Benzer şekilde eksikliğinin farelerde fertiliteyi olumsuz etkilediği labovatuar deneylerinde gösterilmiştir.
Erkeklerde ise E vitamininin sperm kalitesini arttırdığı bilinmektedir.
Güçlü bir anti oksidan olan E vitamini hem erkekler hem de kadınlar için üremenin yanısıra genel sağlık açısından da son derece önemlidir.
B vitaminleri
Tüm B grubu vitaminler yumurtlama işlemini kolaylaştıran maddelerdir. Özellikle B6 vitamini gebeliği yerinde tutan ana madde olan ve düşüklerin ve erken doğumların engellenmesi amacıyla sıklıkla reçete edilen progesteron hormonunun kandaki doğal düzeyinin artmasına yardım eder. Muz, fıstık, ay çekirdeği, yeşil sebzeler, baklagiller (nohut, mercimek, fasulye), hayvansal gıdalar (et ve et ürünleri, yumurta, peynir, süt, yoğurt), deniz ürünleri (ahtapot, somon, ton balığı) ve kuru yemişlerde bulunur.
Çinko
Bebek sahibi olmak isteyen erkekler için çinko çok önemlidir çünkü hem sperm hareketliliğini hem de sperm kalitesini arttırmada ciddi etkisi vardır. Çinko kadınlar için de önemli bir mineraldir. Hamile kalmak çoğu kadın için çok zor değildir ancak hem ilk defa bebek sahibi olmaya çalışanlarda hem de bunun için bir süredir uğraşan ve tedavi alanlarda beslenme şekli ve önerileri yardımcı olabilir. Kırmızı et, kabak çekirdeği, fındık, fasulye, süt ürünleri, tahıllar, ıstakoz, yengeç ve istiridye çinko bakımından oldukça zengindir. Ancak istiridye gibi deniz ürünleri tüketilecek ise iyi pişirilmesi gerekir.
A Vitamini
A vitamini, yağda eriyen bir vitamin olup, karaciğerde depolanır. Bebeğinizin embriyonik gelişimi, hücre büyümesi, göz, kalp ve kulak gelişimi için önemlidir. Ayrıca sağlıklı bir cilt, iç zarlar, enfeksiyonlara dayanıklılık, kemik gelişimi ve yağ metabolizması için de gereklidir. Bu çok önemli fitobesin hormonların düzenlenmesine yardımcı olur. Havuç, kavun, balkabağı, tatlı patates, ıspanak, brokoli, lahanada bulunur. Yüksek dozlarda almanın zararları akılda mutlaka tutulmalı.