Aylık arşivler: Kasım 2020

Solunum hekimlerinden sigara içme kısıtlamasına destek ve öneri geldi

Sigarada pandemi yasakları ile birlikte ‘dumansız hayat’ bilinci geliştirilmeli
Solunum Derneği TÜSAD, tütün kontrolünün pandemi nedeniyle daha da önem kazandığını vurguladı. TÜSAD Tütün Kontrolü Çalışma Grubu, pandemi sürecinde getirilen sigara kısıtlamalarının yerinde bir karar olduğunu belirtirken “Yasakların uygulanmasında zorluklar yaşanabilir. Kısıtlamalardan da önemli olan pandemi döneminde ‘dumansız hayat’ bilincinin geliştirilmesi” görüşünü paylaştı.
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD) Türkiye genelinde Covid-19 vakalarında yaşanan artışın ardından İçişleri Bakanlığı tarafından alınan kararın uygulamasında bazı zorluklar yaşanabileceğine dikkat çekti. Sigara içmek ile Covid-19 arasındaki bağlantının bilimsel olarak kanıtlandığını vurgulayan hekimler, ‘ dumansız hayat’  bilincinin her zamankinden daha çok önem kazandığını belirtti.
TÜSAD Tütün Kontrolü Çalışma Grubu tarafından yapılan değerlendirmede, genelge emirlerini uygulanabilir kılmak, iş birliğini, başarısını artıracak ve gelebilecek tepkileri azaltmak için önerilerde bulunuldu. Bunu bir ulusal uzmanlık derneği olarak yükümlülüğü olarak kabul eden TÜSAD, önerilerini şöyle sıraladı:
SİGARA BU DÖNEMDE DAHA DA ZARARLI
“Pandemi döneminde sigara kullanımının, hem aktif hem pasif içicilere olan olumsuz etkileri nedeniyle Covid-19 hastalığına yakalanma sıklığının ve hastalık şiddetinin fazla olması bilimsel kanıtlıdır. Bu dönemde sağlıklı yaşam önerilerinin başında yer alan ‘dumansız ortam’ vurgusunun daha ön planda olması, Covid-19 riskini azaltmak adına sigarayı bırakmanın büyük ve önemli bir motivasyon unsuru olarak kullanılması uygulamayı güçlendirip başarısını arttıracaktır. Pasif duman maruziyetinde özellikle çocuklar, hamileler, engelliler, kronik hastalığı olan bireyler toplumun korumasına muhtaç olan bir gruptur. Tüm toplumun bu konuda sorumluluğu vardır.”
DUMANLA KİRLENEN MASKE KULLANILMAMALI
“Sigara içerken ya da içtikten sonra maskesini takan kişilerin, maskenin mekanik bariyer etkisine bağlı nefes almasıyla ilgili güçlüğü olabilir. Dumana maruz kalmış maske, kirli maske kullanımı gibi ek sorunlara da yol açabilir.”
DUMANSIZ HAYAT BİLİNÇLİ TERCİH OLMALI
“En önemlisi korona virüsünden korunmak ya da bir başkasını korumak için konfor fedakarlığı yaparak maske takarken, hem kendi hem de çevresinin sağlığına zarar veren sigara kullanımının oluşturduğu tezat vatandaşlarımızın malumudur. Son dönemde maalesef pandemi gölgesinde kalmaya mahkum olan tütün kontrolünün gereği, yine pandemi nedeniyle bir kez daha açığa çıkmıştır. Tüm çabalara rağmen bulaşması kolay, ağır seyretme ve ölüm riski olan Covid-19 pandemisinde, sağlıklı yaşam önerilerinin başında yer alan dumansız hayatın vatandaşlarımızın bilinçli tercihi olmasını diliyoruz.”
UYGULAMA GÜÇLÜKLERİ OLABİLİR
TÜSAD Tütün Kontrolü Çalışma Grubu tarafından yapılan değerlendirmede, pandemi sürecinde böyle bir yasağın getirilmesine neden olan koşullar hatırlatılırken şöyle denildi: “Solunum yoluyla kolayca bulaşabilen koronavirüs salgınının yayılımının önlenmesi için maske kullanımında sürekliliğin sağlanması son derece önem taşıyor. Maske kullanımının tavizsiz devamlığı için hiç takmayanlar veya usüle uygun takmayanların bahane ve gerekçelerinden olan sigara içimini ortadan kaldırması yönüyle güncel uygulama çok isabetlidir ve desteklenmelidir. Ancak yasaklamaların geneli (tüm açık alanları) kapsamaması nedeniyle özellikle büyük şehirlerde sigara içmeye yasak alan tanımlaması, birbiriyle iç içe geçmiş alanların varlığı (Örneğin; içinde durak barındıran sokak benzeri alanların durumu ve tanımlanan yasaklı alanlara mesafe uzaklığı) uygulamada güçlüklere neden olabilir.”
Bu arada denetim konusunda da sorunlar yaşanabileceğini belirten hekimler, şu noktaya dikkat çekti: “Denetleme konusunda bir dönem çok aktif görev yapan tütün kontrol birimlerinden devam edebilenlerin kısıtlı sayıda olması, pandemi nedeniyle tütün kontrolü için görevlendirilen çalışanların farklı görevlerde bulunmaları konuya hakim iş gücünü sınırlamaktadır. Bu konuda destek olması planlanan kolluk kuvvetlerinin tütün kontrolü ve dumansız hava sahası mevzuatı hakkında bilgi ve eğitim sahibi olmaması da genelge emirlerinin hızlı ve etkin uygulanamasına sebep olabilir.”
‘BİLİNÇLİ YANLIŞ YORUMLAR’ YAPILABİLİR
Güncel mevzuatın halka doğru bir şekilde açıklanamaması halinde ‘bilinçli yanlış yorumlara’ yapılabileceğine dikkat çeken hekimler, bunu şöyle açıkladı:“Örneğin; bu genelgenin uygulamadaki diğer kapalı alan kısıtlamalarının devamı değil de, alternatifi olarak yorumlanması riski doğabilir. Bu şekilde kafe ve benzeri yerlerin yeni uygulamada sigara tüketiminde sığınma yerleri olması dumansız hava sahasıyla ilgili çok kıymetli çalışma ve sonuçlarını silebilir. Pandemi nedeniyle ticari faaliyetleri zaten sıkıntılı olan bu işletmelerin bu dönemde denetlenmesi ve gerektiğinde ceza uygulanması çok tepki alacağı için tercih edilmeyebilir. Bu denetimlere yeterli ekip ve zaman ayrılamaması da diğer bir sorun.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Küba’dan alternatif tedavi: akrep zehiri

Manisa’da Ege Lokman olarak tanınan Şevki Güngör, Küba’dan getirdiği ‘Vidatox’ isimli mavi akrep zehrinden yapılma serumun kanser hastaları için umut vadettiğini söyledi. Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde ‘Ege Lokman’ olarak tanınan Şevki Güngör, kansere yönelik araştırmalarda bulunmak üzere gittiği Küba’da, kanser hastalarının umudu olabilecek, ‘Vidatox’ mavi akrep zehrinden yapılma serumu Türkiye’ye getirdi. Mavi akrep serumuyla binlerce hastanın iyileştiğine dikkat çeken Güngör, hastaların Vidatox’u kullanmaları  tavsiyesinde bulundu. Babasının kendisine 30 sene önce lokmanlık mesleğini devrettiğini ifade eden Şevki Güngör, şu an bu mesleği kendisinin sürdürdüğünü kendisinden sonra da oğlunun devam ettireceğini kaydetti. Yıllardır babasıyla birlikte araştırma yaptıklarını dile getiren Güngör, eskiden bitkisel tedavilerin çok kabul edilmediğini, şimdi ise Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edilmeye başlandığını belirtti. Güngör, “Biz yıllardır bunun mücadelesini verdik. Şimdiye kadar binlerce hasta bitkisel ürünlerle şifa bulmaya başladı. Bunu gören insanlar artık hem kemoterapi tedavileri hem tıbbi tedavilerinin yanı sıra destek olarak bağışıklığı güçlendirici bu tür şeyleri kullanmaya başladılar.  Ve bizlerde elimizden geldiğince bilgimizi insanlarla paylaşmaya yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu yıl içerisinde biz Küba’ya gitmeye karar verdik. Küba’da kanser tedavilerinin yapıldığını duyduk. Yıllardır biliyoruz. Giden insanlar da var Türkiye’de. Bütün dünyadan giden insanlar var. Kanser hastaneleri var bu hastanede araştırma yaparken orada  Vidatox denilen mavi akrep serumu denilen akrep zehrinden yapılma serumla karşılaştık.  Ve bu serumun kanser  hastalarını, çok ilerlemiş kanser  hastalarının bağışıklığını güçlendirdiğini ve ağrılarını hemen durdurduğunu orada bize anlattılar. Ve gerçekten bunu kullanan insanlardan duyduk. Çok büyük faydasının olduğunu gördük. Hastalığın çok kısa sürede iyileşmesini sağlıyor. Bu damla sayesinde iyileşen, kurtulan binlerce insan tanıyoruz şu anda. Kanser hastaları için bu ilacın umut olacağını düşünüyorum. İnsanlar kullandıktan sonra bunu daha iyi görecekler. Farkına varacaklar.  Bunun yanı sıra  propolis gibi, reishi mantarı gibi bir çok kansere iyi gelen bitkiler var bunlarla beraber kullanmalarını tavsiye ederim” dedi. BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

“Araç ve yolculuk paylaşımı gibi mobilite çözümler sektörün geleceğini belirleyecek”

TEB Cetelem, Cetelem Araştırma Merkezi desteğiyle hazırlanan “Mobilite, Coğrafya, Kuşaklar – Otomotiv Dünyasındaki Bölünme” başlıklı 2020 raporunu açıkladı. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 15 ülkede, yaşları 18 ile 65 arasında değişen 10 bin kişiyle gerçekleştirilen araştırma, tüketicilerin otomobiller ve yeni mobilite uygulamalarıyla ilgili düşüncelerine yer veriyor. Rapor kuşaklar arası fark ve benzerlikleri ortaya koyarken, coğrafi değişikliklere bağlı olarak otomobil sahiplik oranları ve alışkanlıklarındaki farklılıkları da gözler önüne seriyor.
Otomotiv endüstrisi, teknolojik, çevresel ve sosyal açıdan yaşadığı zorluklara karşın, yasal düzenlemelerle sürekli değişip gelişiyor ve kurallar her kıtada farklılıklar gösteriyor. TEB Cetelem, her yıl Cetelem Araştırma Merkezi’nin desteğiyle sektörde farklı konularda hazırlanan, “Mobilite, Coğrafya, Kuşaklar – Otomotiv Dünyasındaki Bölünme” başlıklı 2020 raporunda otomobillerin rol ve kullanım şekillerinin, kent merkezinde mi yoksa kırsal kesimde mi yaşandığına ve ayrıca kişilerin yaşına ve yaşadığı ülkeye bağlı olarak değiştiğini gösteriyor. Araştırma otomotiv dünyasında bir bölünmenin var olduğunu ortaya koyarken, sürücülerin mevcut ihtiyaç ve beklentilerinin çok değişken olduğuna ve bunların karşılanabilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
TEB Cetelem Genel Müdürü Gamze Halide Berberoğlu Cetelem Gözlemevi 2020 raporunun otomobilin uzun yıllar daha hayatımızda önemli bir rol alacağını gösterdiğini belirterek, şöyle konuştu:
“Cetelem Gözlemevi araştırması, otomotiv sektörünün sürekli geliştiğini ve değişim gösterdiğini gözler önüne seriyor. Özellikle Avrupa’da karbondiyoksit emisyonlarının azaltılmasına yönelik hedefler, otomotiv üreticilerinin üretimlerini bu kriterlere uygun hale getirmek için baskı altına sokuyor. Hedeflerini gerçekleştirmek zorunda olan üreticilerle birlikte elektrikli ve hibrit modellerin yaygınlaşması da kaçınılmaz oluyor. 2019 Cetelem Gözlemevi araştırmasına verilen cevaplardan yola çıkarak, 2030 yılında satılacak elektrikli araçların klasik araçlara oranının ortalama yüzde 25’ler seviyesinde olacağı tahmin ediliyor. Bu tahminlerin gerçekleşmesi için otomobil üreticilerinin çok değişken olan sürücülerin mevcut ihtiyaç ve beklentilerini de karşılayacak çözümler üretmesi gerekiyor.”
Otomobil satın alma maliyetinin yanı sıra, yakıt, sigorta, bakım masrafları gibi kullanım maliyetlerinin de yüksek olmasının kişileri farklı tasarruf yöntemleri uygulamaya yönlendirdiğini belirten Berberoğlu, araç sahiplerinin araçları üzerinden para kazanma yöntemlerini değerlendirmeye başladıklarını söyledi. Berberoğlu; “Araç ve yolculuk paylaşım gibi yeni mobilite çözümleri, otomobiller üzerine reklam alma ya da otomobillerine yerleştirilen sensörler aracılığıyla kişisel verilerini satma yöntemlerini ön plana çıkarıyor. Genç nesiller, teknolojiye çok aşina olmayan 55 yaş ve üzerinin aksine gelecekte dijital teknolojilerle reklam desteği alarak ücretsiz ve kaliteli hizmet sunan çözümlerle ücretsiz otomobillerin var olacağına inanıyor. Otomobiller bir gün ücretsiz olabilecek mi bilemiyoruz ama o zamana kadar çevre dostu ve düşük maliyetli teknolojilerin ve yeni mobilite çözümlerinin sektörde yaygınlaşması kaçınılmaz görünüyor” diye konuştu.
Türkiye’de otomobil sahipliğinin her 1000 kişide 200 adet civarında olduğunu belirten Berberoğlu, “Bu sebeple Türklerin araç paylaşımı, yolculuk paylaşımı gibi yeni otomobilite kavramlarını çabuk benimsemesi, kısa ve uzun yolculuklarda tercih etmesi şaşırtıcı değil. Çoğunlukla büyük şehirlerde araç sahipliğinin yoğun olması kırsal bölgelerde araç sayısında artış potansiyelinin yüksek olduğunu gösteriyor” dedi. Berberoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Pandemi ile birlikte otomotiv sektörü, yolculuk ve araç paylaşım çözümleri en çok etkilenen sektörler oldu. Kısıtlamaların azalması ve yeni normale dönüşle birlikte kişilerin toplu taşıma yerine otomobil sahipliğine yöneldiğini gözlemliyoruz. Yine bu dönemde firmaların sunduğu dijital çözümlerin ön plana çıkacağını ve araç satın alımlarında önemli bir rol oynayacağını öngörüyoruz. TEB Cetelem olarak dijital ve yenilikçi çözümlerimizle iş ortaklarımızın ve müşterilerimizin ihtiyaçlarını ön planda tutmaya devam ediyoruz.”
Mobilite çözümleri otomobillere alternatif olarak öne çıkıyor
Cetelem Gözlemevi 2020 araştırmasında; otomobilin mali yükünün fazla olmasından dolayı toplu taşıma, yolculuk ve araç paylaşımı gibi mobilite çözümlerin otomobil sahibi olmanın önemini azalttığına dikkat çekiliyor. Bu konuda kentsel bölgede yaşayanlar ve mobilite çözümlerinin pek var olmadığı kırsal kesimler arasında görüş ayrılıkları bulunuyor. Kırsal kesimlerde ise toplu taşıma seçenekleri yeterince gelişmiş olmadığından otomobil sahipliği önemini koruyor.
Cetelem Gözlemevi araştırmasına katılanların beyanlarından elde edilen sonuçlara göre her 10 kişiden 6’sı otomobilleri olmadan yaşamaya hazır olduklarını belirtiyor. Toplu taşıma ağlarının gelişmiş olduğu kentsel bölgelerde bu oran artıyor. Toplu taşıma gençlerin ve kentlilerin gözünde otomobile ciddi bir rakip olarak görülüyor. Toplu taşıma, yaygın olduğu mega kentlerde otomobile alternatif olarak öne çıkıyor.
Türkler, araç ve yolculuk paylaşım uygulamalarını dünya ortalamasının üzerinde tercih ediyor
Araştırmada araç ve yolculuk paylaşımı gibi yeni mobilite çözümlerinin gittikçe yaygınlaştığı ve otomobil maliyetlerini düşürmek için ciddi bir alternatif olarak ortaya çıktığı gözlemleniyor. Yeni mobilite yaklaşımlarının büyük otomobil markaları tarafından yaratılması, otomobillerin geleceklerini sürüş paylaşımı ve araba paylaşımı gibi yeni uygulamalar etrafında inşa edeceği gerçeğini gözler önüne seriyor.
Otomobiller yeni paylaşım yöntemleri düşünüldüğünde sadece masraf kalemi olmaktan çıkıp, gelir kaynağına dönüşüyor. Türkiye’de her üç kişiden ikisi araç paylaşımına açık olduğunu söylüyor ve aylık 105 Euro gibi bir tutar karşılığı otomobillerini araç paylaşımına açabileceklerini belirtiyor.
Tüketicinin otomobile ilgisi değişmedi
Cetelem Gözlemevi’nin 2020 araştırması ile 2017’de yayınlanan “Otomobilimi Seviyorum” araştırması karşılaştırıldığında ise aradan geçen üç yıl içinde tüketicilerin otomobillere olan ilgisinin pek değişmediği görülüyor. 2017 tarihli Cetelem Gözlemevi araştırması, 10 sürücüden 9’unun araçları hakkında olumlu ya da çok olumlu görüşlere sahip olduğunu vurgularken, 10 sürücünün 8’i ise otomobilleri olmadan yapamayacaklarını belirtmişti. 2020 yılı “Mobilite, Coğrafya, Kuşaklar – Otomotiv Dünyasındaki Bölünme” araştırması sonuçlarına göre katılan her 10 kişiden 8’i araçlarına bağlı olduğunu belirtti.
Otomobil sahiplik oralarında son yıllarda gözlemlenen artış da otomobillere olan bağlılık ve sevginin göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Batı dünyasındaki büyük şehir merkezlerinde azalan otomobil sahiplik oranlarına karşın, sahiplik oranlarının arttığı Çin, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye benzer özellik göstererek otomotiv sektörünü etkileyen coğrafi bölünmeyi temsil ediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise otomobil sahiplik oranı en yüksek seviyede bulunuyor.
2020 Cetelem Gözlemevi araştırma sonuçları kuşaklar arası otomobillere olan bağlılık farklarını da ortaya koyuyor. Y kuşağının, 55 yaş ve üzeri kişilere kıyasla araçlarına daha bağlı olması otomobillerin gençlerin hayatındaki yeri ile bağlantılı olarak açıklanıyor. Kuşaklar arası bu fark en belirgin olarak Çin’de görülüyor. Türkiye’de ise gençler yüzde 85 oranında otomobillerine bağlı olduklarını belirtirken, 55 yaş ve üzeri otomobil sahipleri yüzde 76 oranında bağlılık gösteriyor. Bu oranlar dünya ortalamasının az da olsa üzerinde seyrediyor.
Otomobiller insanların düşlerini süslemeye devam ediyor
Sürücüler, araç sahibi olmaya devam nedenleri sorulduğunda, pragmatik olmaktan ziyade idealist görüşler ileri sürerken, katılımcıların yüzde 59’u otomobilin kendilerine verdiği özgürlük duygusunun bu kararda etkili olduğunu belirtiyor. Katılımcıların yüzde 38’i otomobillerini sevdiğini belirtirken, yüzde 23’ü otomobilleri olmadan yaşamayı düşünemediklerini iletiyor. Türkiye’de ise otomobil sahibi olmaya devam etme nedeni olarak özgürlük hissini sevme görüşü öne çıkıyor.
Ankete katılanlara otomobil sahibi olmak ile ilgili düşünceleri sorulduğunda ise farklı görüşler belirtilirken, yüzde 39’u otomobil sahibi olmayı elzem bir ulaşım şekli olarak görüyor. Otomobil sahibi olmayı özgürlük ve zevk ile ilişkilendiren sürücülerin yanı sıra giderek artan mali bir yük olarak görenlerin oranı da oldukça fazla. Türkiye’de “otomobil elzem bir ulaşım şeklidir” görüşü ağır basıyor.
Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 50’si otomobilin kesinlikle gerekli olabileceği durumlar olduğunu düşünüyor. Bu görüş Çin’de yüzde 61 ile son derece yaygın, Türkiye’de ise bu oran yüzde 26.
Otomobiller çevre kirliliğinin esas nedenlerinden biri olarak görülüyor
Araştırmaya katılanların yüzde 66’sı otomobilleri bir numaralı kirlilik kaynağı olarak görüyor. Türkiye’den araştırmaya katılanların yüzde 89’u otomobillerin çevre kirliliğinin esas nedeni olduğunu düşünürken, dünya ortalamasının da yüzde 23 üzerinde görüş bildirdikleri görülüyor.
Ancak katılımcıların sadece yüzde 3’ünün otomobil sahibi olmanın çevreye karşı saygısızca ve zararlı olduğuna inandığı göz önüne alınacak olursa, sürücülerin kendilerinden ziyade kullandıkları araçların çevre dostu olması gerektiğini düşündüğü sonucu çıkartılabilir.
Katılımcıların yüzde 26’sı otomobilin düşük ekolojik ayak izine sahip olması gerektiğini belirtirken, özellikle kentlerde doğa dostu tercih olan hibrit ve elektrikli otomobil satın alma eğilimlerinde artış gözlemleniyor. Benzinli otomobil almak isteyenler hala çoğunluğu oluştursa da giderek daha fazla kişi hibrit ve elektrikli otomobilleri tercih ediyor. Dizel otomobillerin egemenliği ise son bulmuş gibi gözüküyor. Çevreye uyumlu otomobiller söz konusu olduğunda Türk katılımcılar hibrit otomobilleri yüzde 47 oranında tercih ederken, elektrikli otomobilleri tercih edenlerin oranı yüzde 35.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

TOSFED Başkanı Eren Üçlertoprağı “Kusursuz Bir Yarış Yönettik”

Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) Başkanı Eren Üçlertoprağı 13-15 Kasım tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Formula 1 DHL Türkiye Grand Prix’sinin ardından yaptığı açıklamada;
“T.C. Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen Formula 1 DHL Türkiye Grand Prix’sine, 7 hafta gibi çok kısa bir sürede hazırlandık. T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığımızın destekleriyle 850 kişilik kadromuzla çok başarılı bir organizasyonu geride bıraktık ve Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu olarak kusursuz bir yarış yönettik.
Birçok ülke mevcut pandemi şartlarında bu tür organizasyonları yapamazken, bu kadar kısa bir zamanda üst düzey bir organizasyon ile ülkemizin gücünü ve sportif kabiliyetlerini göstermiş olmaktan büyük gurur duyuyoruz.
Uzun zaman sonra ülkemizin ev sahipliği yaptığımız bu büyük organizasyonun kusursuz şekilde gerçekleşmesi için büyük bir özveriyle çalışan tüm görevli ve gözetmenlerimize çok teşekkür ediyoruz.” şeklinde konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Cem Özer: “Recep Tayyip Erdoğan benim sayemde Belediye Başkanı oldu”

Hakan Bilgin’in sunduğu YouTube kanalı “Mekanın Sahibine Geldik” bu hafta konuk olarak oyuncu Cem Özer’i ağırlıyor.
Program için Cem Özer’i İzmit’te set arasında ziyaret eden Hakan Bilgin, sorduğu sorularla bizi Cem Özer’in kariyer yolculuğuna çıkartıyor.
“Zülfü Livaneli’ye İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kaybettiren benim!”
Cem Özer 1991-2007  yılları arasında televizyonda yayınlanan “Laf Lafı Açıyor” programıyla ilgili“Zülfü Livaneli’ye İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kaybettiren benim. Benim programda kaybetti. Bu sebeple Recep Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı oldu.” diyerek itirafta bulundu. “
“Her dizide oynayan kendini oyuncu sanıyor”
Oyunculuğa başlama serüveni ve yaptığı işlerin ardındaki hikayelerden bahseden Cem Özer “Herkes dizide filmde oynayabilir fakat herkes oyuncu olmaz. Bütün emeğini ve hayatını o yöne yatırmış ve öyle yaşıyor olmak gerekir. Oyunculuk bir yaşam biçimidir.” Diyerek oyunculuğa dair bakış açısını aktardı.
Cem Özer’e özel konsept
Mekanın Sahibine Geldik programına yeni eklenen konsept “Sırt Sırta” bölümü Cem Özer’e özel olarak “Arkamdan Konuş” olarak değiştirildi. “Ben kimsenin arkasından konuşmam. Konuştuysam da yüzüne söyleme fırsatım olmamıştır.” diyerek bu konsepti öneren Cem Özer’i kırmayarak konsepte uyan Hakan Bilgin kırmızı sorularını bu şekilde sordu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Gizem Zor:” Sosyal Medyaya Sıcak Bakmayan Bir Yapım Vardı”

Sosyal medyada paylaşımları ile dikkat çeken Influencer Gizem Zor, sosyal medya dünyasını ve gelecek hedeflerini MAG okurları ile paylaştı.
Eşi ile birlikte işlettikleri RoxCappadocia isimli butik otellerinde elde ettikleri başarının arkasında sosyal medyanın da gücünün olduğunu belirten Zor, “Bizi destekleyen, başarımızla sevinen, paylaşan herkese teşekkür ederim. Ödüllerin hem bizim için hem de Türkiye için büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Yeni girişimlerinin de devam ettiğini belirten Influencer, sosyal medyada paylaşımarını çeşitlendirerek tek bir alana odaklanmadığını belirtti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Mahmut Görgen Koronavirüs’e yakalandığını duyurdu

Geçtiğimiz haftalarda yayınladığı Ne Mutlu Türk’üm Diyene isimli çalışmasıyla dikkatleri üzerine toplayan Aranjör ve DJ Mahmut Görgen, sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımla Covid-19 virüsüne yakalandığını duyurmuştu! Dün gece yaptığı paylaşımda ise altıncı günde olduğunu ve sağlık durumunun iyi olduğuna yönelik bilgiler aktardı.
Son aylarda çıkardığı single çalışmalarıyla birlikte gündemdeki yerini koruyan aranjör ve DJ Mahmut Görgen koronavirüse yakalandı. 9 Kasım tarihinde Sosyal medya hesabından; “Dün akşam Covid-19 (Koronavirüs) belirtilerinden dolayı hastanede testim yapıldı. Test sonucum pozitif çıktı ama her şey çok iyi, merak edilecek hiçbir şey yok. Sizlerin duasıyla daha da iyi olacağım” ifadeleriyle bir mesaj paylaşan ünlü DJ durumunun iyi olduğunu da belirtti.
Geçtiğimiz akşam yeni bir paylaşımda bulunan Mahmut Görgen sağlık durumunun iyi olduğunu, koronavirüs izolasyonunda 6. günde olduğunu ve herhangi bir sorun olmadığını belirtti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Doctor Who 13. Sezon Hazırlıklarına Başladı

Onüçüncü Doktor, Doctor Who’nun 13. sezon çekimleri için geri dönüyor. Jodie Whittaker bir kez daha Doktor rolüne hayat veriyor.
Doctor Who ekibi şu anda tüm oyuncuların ve ekibin güvenliğini sağlamak için sıkı endüstri ve hükümet yönergelerine göre çekim yapıyorlar. Eklenen süre ve gerekli protokollerle, ekip bu sezonda geleneği bozarak 11 yerine 8 bölüm ile ekranlara dönecek.
Yapımdan sorumlu Chris Chibnall yeni sezonu değerlendirirken, “Doctor Who yapım ekibi bu zor zamanlarda seriyi yeniden yayına almak için harikalar yarattı. Çekimlere geri döndüğümüz için çok heyecanlıyız. Doctor Who’nun son derece karmaşık bir yapım süreci var. Dolayısıyla detaylı Covid protokolleri nedeniyle yeni bölümleri filme almak biraz daha uzun sürecek. Bu nedenle bu sezonu sekiz bölüm ile bitirmeyi düşünüyoruz. Ama emin olun, Doctor Who’dan beklediğiniz tüm hırs, mizah, eğlence ve korku hala sağlam bir şekilde yerinde olacak! Dünyanın dört bir yanındaki herkes için oldukça zorlu bir dönem yaşanıyor ancak unutmayın bir Doktor asla meydan okumaktan kaçınmaz!” şeklinde konuştu.
BBC Studios Yapımcısı Matt Strevens ise yeni sezon heyecanını “TARDIS’in kilidini açtığımız için çok heyecanlıyız, Sonik’in tozu silindi ve Doctor Who’nun bir sonraki sezonu için yeniden çekimlere başlıyoruz. Muhteşem prodüksiyon ekibi ve oyuncular bu zorlu zamanlarda tekrar çekim yapmamızı sağlamak için harikalar yarattı. Doctor Who her zamanki gibi eğlence ve aksiyon dolu olacak, tabi pek çok sürprizle birlikte!” sözleriyle dile getirdi.
BBC Drama denetçisi Piers Wenger ise şunları söyledi: “Doctor Who’nun 13. sezon çekimleri devam ediyor. Ekip, TARDIS’i güvenli bir şekilde BBC One’a geri getirmek için büyük çaba sarf etti. Hepimiz Doktor’u hangi maceraların beklediğini görmek için sabırsızlanıyoruz, ancak onun dönüşünü beklerken, bir yandan da festival özel bölümü için sabırsızlanıyoruz.”
Onüçüncü doktoru, en son Doktor’un kaderinin sonsuz bir hapishanede kilitlendikten sonra dengede asılı kaldığı 12. sezon finalinde gördük. Yaklaşan festival özel bölümü ‘Dalek’lerin Devrimi’’nde, Doktor’un en yakın arkadaşları Yaz (Mandip Gill), Ryan (Tosin Cole) ve Graham (Bradley Walsh) hayatlarını onsuz idame ettirmek zorundalar. Ancak kısa süre sonra Doktor’un en büyük ve en korkulan düşmanlarından biri olan Dalek’lerin de dahil olduğu rahatsız edici bir plan ortaya koyacaklar. Doktor olmadan Dalek’lerle nasıl savaşırsınız? Doktor’un kaderi bilinmiyorsa, 13. sezonda bizleri neler bekliyor?
Festival özel bölümü, Dalek’lerin Devrimi festival dönemi boyunca BBC One’da yayınlanacak. Doctor Who bir BBC Studios yapımıdır.

​“Lütfi Özkök: Portreler” sergisinde son gün yarın

İstanbul Modern’in yazar ve sanatçı portreleri ile uluslararası alanda tanınan fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök’ün İsveç’teki arşivinden seçkisine yer verdiği“Portreler” sergisi yarın sona eriyor
İstanbul Modern, 1950’li yıllardan itibaren dünyada ve Türkiye’de edebiyat ve sanat alanına yön veren kişilerin portre fotoğraflarını çeken Lütfi Özkök’ün sergisi 15 Kasım 2020’de sona eriyor.
Yazar ve sanatçı portreleri ile uluslararası alanda tanınan fotoğraf sanatçısı Lütfi Özkök’ün hayatını geçirdiği Stockholm’deki arşivinden derlenen seçkide 80 ismin portresine yer veriliyor. Özkök’ün edebiyat dergilerinde yayımlanan yazılarına eşlik etmesi için fotoğraf çekmeye başladığı 1950’lerden 1990’ların sonuna uzanan döneme ait fotoğraflardan oluşan sergide, 24 Nobel ödüllü yazarın aralarında bulunduğu 89 portre bulunuyor.
Şair fotoğrafçı, fotoğrafçı şair
Lütfi Özkök’ün aynı zamanda şair olması, edebiyat ve sanat dünyasını yakından takip etmesi ve öznelerini portrelemeye başlamadan önce onlarla diyaloğa girmesi objektifine yansır. Sergide yer alan Nâzım Hikmet, Samuel Beckett ve René Char gibi isimlerle uzun yıllar dostluğunu devam ettiren Özkök, bu isimlerin farklı zamanlarda portrelerini çekerek hayatlarındaki dönüşümün yüzlerine yansıyan kaydını tutmaya çalışır.
İlk portresi şair Söderberg
Lütfi Özkök ilk portresi şair arkadaşı Lasse Söderberg’e ait. Özkök bu fotoğrafı, Türkiye’deki yayıncısı Hüsamettin Bozok’un talebiyle, eşi Anne-Marie’nin amatör fotoğraf makinesiyle çeker. Maddi gelir elde ettiği ilk portresini ise, 1957 yılında Söderberg’in bir gazete için söyleşiye giderken fotoğrafçı olarak kendisini çağırmasıyla, Kübalı sanatçı Wifredo Lam’ı çekerek gerçekleştirir ve böylelikle profesyonel fotoğrafçılığa adımını atar.
Torununun gözünden Lütfi Özkök
Sergi alanında Özkök’ün torunu Anna Juhlin’in Stockholm Tempo Belgesel Film Festivali’nde genç yönetmenler dalında birincilik kazandığı ve dedesinin yaşamını anlatan “Fil Gibi Evdeki Şair” (Poeten i Elefanthuset) adlı 2010 tarihli belgesel filmi de izleyiciyle buluşuyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​“Bir Roman Hikayesi” Fotoğraf Sergisi Taksim Sanat Galerisi’nde

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi(İBB) Kültür Daire Başkanlığı’nın destekleriyle Özge Ergin’in kişisel fotoğraf sergisi “Bir Roman Hikayesi” Taksim Sanat Galerisi’nde açıldı.
Yaklaşık 10 yıl boyunca İstanbul’da Roman vatandaşların yaşamlarını görüntüleyen Özge Ergin’in fotoğraflarından oluşan serginin danışmanlığını Hacer Foggo, küratörlüğünü ise Işıl Çelik üstlendi.
İstanbul’un binlerce yıllık tarihinin ve kültürün temel aktörlerinden biri olan Romanların yaşamlarını belgeleyen sergi 28 Kasım 2020 tarihine kadar Beyoğlu Metro’da yer alan Taksim Sanat Galerisi’nde gezilebilecek.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)