Yeni Tip Koronavirüs (Covid -19) alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Öyle ki önceden en küçük bir rahatsızlığımızda bile sağlık kurumuna başvururken şimdiler de ise bu hizmeti eve talep ediyoruz. Online sağlık hizmeti almak isteyenlerin sayısının her geçen gün arttığına dikkat çeken Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Orhan Akdeniz, “Her alanda gördüğümüz dönüşümü sağlık alanında da yaşıyoruz. En çok talep edilen alanların başında ise fizik tedavi geliyor. Bu konu ile ilgili sosyal medyada gün geçmiyor ki yeni bir ilan ile karşılaşmayalım. Bu nedenle vatandaşlarımız hizmet alacakları kişiyi ya da kurumu iyice araştırıp ona göre seçim yapmalı” ifadelerini kullandı.
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan Yeni Tip Koronavirüs (Covid -19) turizmden gıdaya kadar birçok sektörü derinden etkilerken iş yapış şekillerimizde ve alışkanlıklarımızda değişikliklere neden oldu. Dönüşümün olduğu alanlardan biri de sağlık sektörü olarak karşımıza çıkıyor. Hem hastanelerde oluşan yoğunluk hem de virüsün bulaş korkusundan dolayı bu süreçte evden sağlık hizmetlerine talep de arttı.
Önce Doktor Görmeli
Bu dönüşümün önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceğini söyleyen Romatem Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Orhan Akdeniz, “Doktor ve tedavi artık hastanın ayağına gidiyor. Alınan hizmetlere baktığımızda kişinin hareket kabiliyetini en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan fizik tedaviye büyük ilginin olduğunu görüyoruz. Bu ilgiye hareketsiz yaşamın artmasının da katkısı büyük. Bu noktada ise dikkat etmekte fayda var. Bir fiziksel tıp uzmanı muhakkak hastayı görmeli ve tedavi programı çıkarmalı. Çünkü bu alanda kazadan ya da yaralanmadan sonra kişinin kaybedilen fonksiyonları ilmek ilmek dokunan tedaviyle geri getirilmeye çalışarak bağımsızlığın en üst düzeye çıkarılması hedeflenir. Yapılacak bir hata ise geri dönülmez sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kişiler seçici ve iyi bir araştırmacı olmalı” dedi.
Tedaviyi Ertelemek Sizi Geriye Götürür
Dr. Akdeniz, sözlerine şöyle devam etti: “Bu dönemde hareketsizlikten dolayı kas ve iskelet sisteminde birtakım sorunlar meydana geldi. Özellikle bel ve boyun ağrıları. Bu rahatsızlıklarda evde fizik tedavi hizmetlerine talebi arttıran nedenler arasında yer alıyor. Aynı zamanda virüs bulaş korkusundan dolayı hastaneye gelemeyen inme, felç gibi önemli sağlık problemi yaşayan kişilerin gördükleri fizik tedaviyi bırakmamaları için de yaşam alanlarımızda aldığımız bu hizmet büyük önem taşıyor. Çünkü bu alanda ilerleme adım adım gittiği için tedaviyi bırakmanız sizi geri götürebilir” ifadelerini kullandı
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: dikkat
Covid-19 aşısı anketinden dikkat çeken sonuçlar
‘Covid-19 aşısı’ anketini değerlendiren Prof. Dr. Sıla Akhan, “Ankete katılanların yüzde 40’ının üniversite mezunu olduğunu ve onların yüzde 27’sinin “hayır” yanıtı verdiğini görüyoruz. Bu yüzden her eğitim düzeyine aşının yararları anlatılmalıdır” dedi.
Doktorsitesi tarafından yapılan “Covid-19 aşısı” anketi, aşıya olumsuz bakan ve aşı konusunda kararsız olan kişilerin fazla olduğunu ortaya koydu. Ankete göre Covid-19 aşısı yaptırmak istemeyen ve kararsız olanların oranı, ankete katılanların yüzde 57’sini oluşturuyor. Ankete katılanların sadece yüzde 15’i aşı yaptırmak istediğini söyledi. Anketi yorumlayan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sıla Akhan, bir salgına ancak aşının kesin bir çözüm olabileceğini belirterek, “Her eğitim düzeyine aşının yararları anlatılmalıdır. Hastalığı geçiren kişilerin, hayatlarını kaybedenler dışında ne tür sorunlarla karşılaştıkları; yoğun bakımda tedavi olmanın ne kadar meşakkatli bir durum olduğu gösterilmelidir.” dedi.
Doktorsitesi tarafından Aralik ayında Covid-19 aşısına ilişkin bir anket yapıldı. “Covid-19 Aşısı Kullanıcı Görüşleri Anketi- 2020” adlı ankette katılımcılara “Ülkemizde Covid-19 aşısı uygulanmaya başlandığında yaptırmayı düşünüyor musunuz?” sorusu soruldu. Buna göre, katılımcı 2 bin 40 kişiden 569’u (%28) Covid-19 aşısı yaptırmak istemediğini belirtti. Ankete katılan 307 kişi aşı yaptırmak istediğini; 560 kişi endişeleri olduğunu; 604 kişi de kararsız olduğunu söyledi. Buna göre, ankete katılanların sadece yüzde 15’i aşı yaptırmak istiyor. Katılımcıların yüzde 29’u kararsız, yüzde 28’i de ‘hayır’ diyor. Böylece ankete katılanların yüzde 57’si aşı konusunda kararsız ya da olumsuz düşünüyor.
“25-35 yaş grubu, bilgi kirliliğinden en fazla etkilenen grup”
Anketi yorumlayan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sıla Akhan, ankete katılımda kadın-erkek oranı dağılımının birbirine eşit kabul edilebileceğini söyledi. Aşıyı “kesinlikle yaptırırım” diyenler arasında kadınların oranının yüzde 10’un altında çok düşük kaldığını; erkeklerde beşte bir oranında daha makul bir seviyede görüldüğünü belirten Akhan, “’Kararsızım’ ve ‘hayır’ diyenlerin toplamı erkeklerde yarısından az; ama kadınlarda ise üçte ikiyi kapsıyor. Endişeleri olanlar arasında kadın ve erkekte çok fark göze çarpmıyor.” ifadelerini kullandı.
Ankette yaşa göre dağılıma bakıldığında katılımcıların yüzde 30’unun 35-45 yaş arası olduğunu; bunlar arasında yüzde 30’unun kararsız kaldığını; yüzde 33’ünün ise ‘hayır’ cevabı verdiğini belirten Akhan, şu ifadeleri kullandı; “Bu yaş grubu belki en çok aşı ile ilgili bilgilendirilmesi gereken grup. Çünkü bu grup, aynı zamanda çocuk sahibi olup yetiştiren grup. Bu yüzden yetişecek olan nesiller açısından da önemli bir veri niteliği taşıyor. Endişelerin yaşla azalması beklenirken 45-55 yaş grubu da benzer bir profil sergilemiş. Daha ileri yaşlarda kararsızlar ve ‘hayır aşı olmayı düşünmüyorum’ diyenlerin sayısı beklendiği gibi azalmış. 25-35 yaş grubu yüzde 40 gibi yüksek oranda ‘hayır’ cevabı vermiş. Bu çok dikkat çekici bulgudan hareketle bu yaş grubunun bilimsel yazılardan çok fazla, hızlı ve bir dayanağı olamayan bilgi kirliliğinden en fazla etkilenen grup olduğunu söyleyebiliriz.”
“Kadınlarda infeksiyonlara ve aşılara karşı daha güçlü bir immun sistem var”
Dünyada Covid-19 hastalığına yakalanmada kadın-erkek oranının eşit seviyelerde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Akhan, şu ifadeleri kullandı; “Yaş, cinsiyet ve komorbidite açısından veriler tam olmasa da erkeklerde daha ağır seyirler, yoğun bakım ihtiyacı ve ölümler görülüyor. Kadınlarda infeksiyonlara ve aşılara karşı daha güçlü bir immun sistem var gibi düşünülüyor. Bunun sebebi östrojenin T ve B hücre lenfosit oluşumunu baskılaması; fakat B hücre fonksiyonunu aktive etmesi olarak kabul ediliyor. Östrojen; humoral cevabı yani B hücre farklılaşmasını ve immünglobulin yapımını yükseltir. X kromozomunda kodlanan immün düzenleyici genler virüs yükünü ve inflamasyonu azaltır. Bu da kadınların 2X kromozomunun olması sebebi ile virüslerle savaşta daha kuvvetli olmasını sağladığı öne sürülüyor.”
“Her eğitim düzeyine aşının yararları anlatılmalıdır”
Ankette Covid-19 tanısı almış katılımcıların sayısının yüzde 10 gibi çok az bir oranda olduğunu; ama cevaplarda tanı almayanlarla benzer oranlar görüldüğünü belirten Prof. Dr. Sıla Akhan, “Toplumda hastalığın aniden çıkmasının ve bütün hayatımızı etkilemesinin aşı gibi çok bilinen konularda bile kararsızlık ve moralsizlik oluşturduğunu düşünüyorum.” dedi. Prof. Dr. Akhan, şöyle devam etti; “Aşı ile korunulabilir hastalıklardan ölüm oranları dünyada çok azaldı. Buna karşın aşıların nörolojik bir takım hastalıklara yol açabileceği endişesi aşı karşıtlığını ortaya çıkarıyor. Bununla ilgili yapılmış birçok çalışma olmasına ve aralarında bir ilişki saptanamamış olmasına rağmen halen aşının getirdiği yararlar tam olarak anlatılamıyor.”
Prof. Dr. Akhan, ankette, aşıların pandemi gibi bütün dünyayı etkileyen ve insanların hayatını kaybetmesine yol açan bir durumda bile tartışılır halde olmasının eğitim düzeyi ile ilgili olup olmadığının da irdelendiğini kaydederek, “Ankete katılanların yüzde 40’ının üniversite mezunu olduğunu ve onların yüzde 27’sinin ‘hayır’ yanıtı verdiğini görüyoruz. Bu yüzden her eğitim düzeyine aşının yararları anlatılmalıdır. Hastalığı geçiren kişilerin, hayatlarını kaybedenler dışında ne tür sorunlarla karşılaştıkları, yoğun bakımda tedavi olmanın ne kadar meşakkatli bir durum olduğu gösterilmelidir. Hafif geçirenlere ise, sorunu hafife almamak gerekliliği ve virüsü yakınlarına bulaştırmalarının nelere yol açabileceğinin net bir şekilde anlatılmalıdır.” ifadelerini vurguladı.
“Virüsle savaş ancak toplumsal bir birliktelik ve bilinçle olabilir”
Koronavirüsün bireysel olarak geçirilip biten bir hastalık olmadığına; kimde, hangi aşamada biteceğinin bilinemediğine dikkat çeken Akhan, şu değerlendirmelerde bulundu; “Hepimizin öncelikle hastalanmamaya ve bir başkasına bulaştırmamaya azami dikkati göstermemiz gereken bir dönemdeyiz. Virüsle savaş ancak toplumsal bir birliktelik ve bilinçle olabilir. Bir salgının bitişi bütün önlemlerin ve tedavilerin yanı sıra ancak aşı gibi kesin bir çözüm ile olabilir. Her eğitim grubunda kararsızları yaklaşık 3’te 1 gibi yüksek sayılabilecek bir oranda görüyoruz. Bu da bu konuda bilgi açlığı olduğunu ve sonuçların çok da iyi anlatılamamış olduğu izlenimi veriyor.”
Akhan, sözlerini şöyle tamamladı; “Unutulmamalıdır ki hayattaki çoğu hastalık için yüzde 100 bir tedavi olsun, hiçbir yan etkisi olmasın, her genetik yapıdaki kişiyi sorunsuz iyileştirsin gibi mükemmel bir durum ne yazık ki bulunmuyor. Böylesine konak değiştirmiş hayvanlardan insana geçmiş ve yeni özellikleri olan bir virüs için aşı gibi kitleler üzerinde etkili olarak salgını durdurabilme şansı olan bir duruma ulaşmışken, artıların fazla olduğu yöne doğru bir karar vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Kararsızlık da toplumu çok yanlış yönlere götürebilir; ama aynı zamanda düzeltilebilir olasılığını barındırması açısından önemlidir. Bilimin bize gösterdiği açıdan uzaklaştığımız anda sonuçtan da uzaklaşırız!”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Gargara Seçerken Dikkat!
Uzmanlar, pandemiyle mücadelede ağız hijyenini sağlamak üzere gargara yapılmasının önemine vurgu yapıyor. Ağız boşluğunun vücudun patojenlerle ilk karşılaşma noktalarından biri olması, bakterilerin ağızda kolonize olup alt solunum yollarına daha kolay ulaşmasına neden olabiliyor.
Günlük olarak gargara kullanımının ağız hijyenini artırdığı gibi patojenlere karşı da etkili olabileceğini belirten uzmanlar, piyasada tüketiciye sunulan gargara ürünleri içeriklerinin iyice araştırılarak kullanılması gerektiğini vurguluyor.
Yapılan bir klinik çalışmada ağız hijyeni ile “SARS-CoV-2” enfeksiyonları arasında bir ilişki olup olmadığına bakılmış ve ağız hijyeninin artırılmasının hastalık şiddetini azaltabileceği yönünde görüş bildirilmiştir. 1
Peki hangi içeriğe sahip gargaraların tercih edilmesi gerekiyor?
Ağız hijyenini sağlamada altın standart; Klorheksidin2
Klorheksidin günümüzde güvenle kullanılan, ağız boşluğunda plak oluşumunu engelleyen ve ağız hijyenini destekleyen etkili bir içeriktir. Her gün evden çıkmadan önce Eludril Care Gargara kullanarak ağız hijyeninizi destekleyebilirsiniz. İçeriğinde bulunan %0,1 klorheksidin sayesinde sağlıklı diş etlerini korumak için ağız hijyenini sağlayan Eludril, aynı zamanda diş etlerini de yatıştırıyor. Ferahlatıcı ve rahatlatıcı tadıyla diğer ağız bakım ürünlerinden ayrışan Eludril Care Gargara, gençler ve yetişkinlerin yanı sıra çocukların kullanımına da uygun.
1 Sampson V et al. British Dental Journal. 228(12). 2020: 971-975
2 Shruti Balagopal et al. Pharm. Sci. & Res. 5(12)., 2013: 270 – 274.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Gribal enfeksiyon belirtilerine dikkat!
Covid – 19 ve gribal enfeksiyon semptomlarının birbirine benzediğine dikkat çeken uzmanlar, eğer gribal enfeksiyon belirtileri varsa Covid-19’a yakalanmış olma riskinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtiyor. Uzmanlar, bu süreçte sağlıklı beslenebilmek için tüketilecek gıdaların lifli, protein oranı yüksek, mineral ve antioksidan bakımından zengin olmasının önemine vurgu yapıyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, Covid – 19 belirtileri ve salgına karşı yapılması gerekenlere ilişkin önerilerde bulundu.
Gribal enfeksiyona dikkat edilmeli
Covid-19 ve grip hastalığının semptomları birbirine benzediğine dikkat çeken Dr. Ayhan Levent, sözlerine şöyle devam etti:
“Kişide gribal enfeksiyon belirtileri varsa Covid-19 olma riski akılda tutulmalı, yakın çevreye bulaştırmama adına izole kalınmalıdır. Bu sayede çalışma arkadaşları ve beraber yaşanılan kişiler korunmuş olur. Evde izolasyonda mümkünse tek başına bir odaya vakit geçirip, kullanacağı lavabonun ayrılması ve bulundukları odanın uygun şekilde sıkça havalandırılması gerekir. Test yapılana kadar hastalık şüphesi olan kişiler odadan maskesiz çıkmamalı. Sağlık Bakanlığı’nın önerisine göre; ateş, öksürük, nefes darlığı, kas ağrısı, baş ağrısı, ishal, tat ve koku almada azalma belirtilerinden en az 2 tanesi varsa kişiye Covid-19 tanısına yönelik test yapılabilir. Bu şikayetleri olan kişiler vakit kaybetmeden en yakın sağlık kurumuna gitmeli”
Virüse karşı haftada 2 gün balık tüketilebilir
Koronavirüsün bulaşmasını tek başına engelleyebilecek veya tedavi edebilecek herhangi bir gıda olmadığını hatırlatan Levent, “Sağlıklı ve dengeli beslenmenin, fiziksel aktivite ve düzenli uyku ile beraber bağışıklık sistemini güçlendirdiği kanıtlandı. Tüketilecek gıdaların protein, lif, vitamin, mineral ve antioksidanlardan zengin olması dengeli beslenme yönünden büyük önem taşıyor. Sebze ve meyve alımı ön planda tutulmalı, haftada 2 gün balık, mümkünse her gün yumurta, peynir ve kuru baklagil tüketilmeli. Bunların yanı sıra yeterli su tüketiminin sağlanması ve günlük beslenmede zeytinyağı kullanılmasını öneriyoruz” dedi.
Tetkik yapılmadan takviye kullanılmamalı
Tetkik yapılmadan ek takviye edici vitamin ve mineral alınmaması gerektiğini vurgulayan Dahiliye Uzmanı Dr. Ayhan Levent, “Son 6 ay içinde yapılan kan tetkikleri yoksa aile hekiminden veya dahiliye hekiminden kan tahlili istenip mineral veya vitamin eksikliği olması durumunda uygun doz ve sürede vitamin ve mineral takviyesi hekim tarafından yapılmalıdır” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Black Friday’de siber dolandırıcılara dikkat!
Özellikle online alışverişlerin büyük artış gösterdiği Black Friday’i, tüketiciler kadar siber dolandırıcılar da büyük bir sabırsızlıkla bekliyor. Bu yıl Koronavirüs pandemisi nedeniyle Black Friday’de fiziksel mağazalar yerine online alışveriş siteleri her zamankinden daha fazla ziyaret edilecek. Birçok online alışveriş sitesinin kampanyalı satışlar planladığı Black Friday alışverişlerinde, tüketicilerin çok dikkatli olması gerektiğini belirten Bitdefender Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, abartılı kampanyalara, kredi kartı dolandırıcılıklarına ve sahte alışveriş sitelerine karşı tedbirli olunması uyarısında bulunarak mutlaka sanal kart ile alışveriş yapılması gerektiğini söylüyor.
Bugün birçok e-ticaret sitesinin indirimler ile kampanyalı satışlar planladığı ve tüketicilerin büyük bir sabırsızlıkla beklediği Black Friday’de, indirim çılgınlığı yaşanacak. Bu yıl Koronavirüs pandemisi nedeniyle Black Friday indirimlerinden yararlanmak isteyen tüketiciler, fiziksel mağazalar yerine online alışveriş sitelerini her zamankinden daha fazla ziyaret edecek. Black Friday’in, tüketicilerin kişisel bilgilerini ele geçirmeyi amaçlayan siber dolandırıcılar için de büyük bir fırsat olduğunu ve onların da sabırsızlıkla beklediğini belirten Bitdefender Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, online alışveriş sitelerinin her zamankinden daha çok ziyaret edildiği Black Friday’de, tüketicilerin zaman zaman güvensiz siteleri ziyaret ederek kredi kartı ve kimlik bilgilerini siber korsanlara kaptırabileceğine dikkat çekiyor.
Kendinizi siber dolandırıcılardan korumak ve Black Friday’de yapacağınız alışverişlerin kabusa dönüşmesini engellemek için birkaç basit yol var. Dünyada 500 milyondan fazla kullanıcıyı koruyan Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, kredi kartı ve kimlik bilgilerini ele geçirmek için Black Friday’i fırsat bilen siber dolandırıcılara karşı tüketicileri uyararak bilgisayar ve akıllı telefonlar ile güvenli online Black Friday alışverişi için 10 önemli ipucu paylaşıyor.
1. Banka kartı ve kredi kartı yerine sanal kart tercih edin. Kredi kartları, banka kartlarına göre daha fazla koruma sağlıyor ama güvenlikte ikisinin de üstüne çıkan sanal kartları kullanarak ek koruma katmanı yaratabilirsiniz. Kredi kartı yerine geçen sanal kartlar, siber dolandırıcılığa karşı güvende olunmasına yardımcı oluyor.
2. Black Friday’e özel içeriklere hemen kanmayın, gelen maillerin adresini ve doğruluğunu kontrol edin. Kötü niyetli kişilerin göndereceği linklere tıkladığınız anda tüm kişisel bilgileriniz dolandırıcıların eline kolayca geçebilir. İyi niyetli gibi gözüken tebrik kartlarının arkasında da kötü planların olabileceğinden şüphe edin. Düşünmeden gireceğiniz linkler sizi virüs bulaştıran sitelerin avı haline getirebilir. Bir tanıdığınızdan gelse dahi kendisi ile iletişime geçip teyit edin.
3. Abartılı kampanya, indirim ve hediye tekliflere itibar etmeyin, güvensiz ağlar üzerinden sahte satın almalara yönlendirebilecek linklerden uzak durun. Eğer gördüğünüz bir kampanya gerçek olamayacak kadar cazipse, büyük bir olasılıkla gerçek değildir. Kampanyanın gerçek olduğunu düşünüyorsanız yeni bir tarayıcı açarak web sitesinin adresini doğrudan bu adres çubuğuna yazın. Her ne olursa olsun online alışverişiniz için mutlaka düşük bakiyeli bir sanal kart kullanın.
4. Verdiğiniz bilgilere dikkat edin. Alışveriş yaptığınız site siparişiniz için gerekli bilgiler dışında çok daha fazla soru soruyorsa, bu özel soruları cevaplamayın ve alışverişinizi sonlandırın. Bazı kötü amaçlı yazılımlar, çevrimiçi formlara satır ekleyerek siber suçluların özel bilgilerinizi çalmasına neden olabilir.
5. Ücretsiz ve halka açık Wi-Fi erişim noktalarından uzak durun. Siber dolandırıcılar tarafından kontrol edilen ücretsiz bir Wi-Fi ağına bağlandığınızda cihazınızdaki kritik bilgileri farkında olmadan dolandırıcılara kaptırabilirsiniz. Eğer evinizin internetine bağlı değilseniz ve online bir işlem yapmanız gerekiyorsa, mobil veri ağınızı kullanın. Eğer bir Wi-Fi ağına bağlanmak zorundaysanız, mobil güvenlik çözümü içeren bir VPN ile bağlantı kurduğuna emin olun.
6. Verilerinizi yedekleyin. Bilgisayarınızın virüs saldırısı sonucunda çökmesi gibi tehlike durumlarında veri kaybını önlemek için, bilgilerinizi düzenli bir şekilde yedeklemeyi unutmayın.
7. Mobil cihazınızın güvende olduğuna emin olun. Mobil cihazların güvenliğinin hiçbir zaman bilgisayarların güvenliği kadar önemsenmemesi diğer pek çok açıdan olduğu gibi online alışverişte de sorun yaratıyor. Alışverişinizi gerçekleştirmeden önce cihazınızın en güncel antivirüs yazılımına sahip olduğuna, telefonunuzu kilitleyecek bir PIN’inizin olduğuna, farklı hesaplarda birbirinden değişik, uzun ve rakam ile harf kombinasyonlarıyla oluşturulmuş güçlü şifreler kullandığınıza emin olun. Klasik şifreler dışında biyometrik doğrulama yöntemlerinden faydalanmak da güvenliği oldukça artırıyor.
8. Hesap özetlerini ve kredi kartı ekstrelerini kontrol edin. Online alışveriş yaptıktan sonra hesap özetinde yada kredi kartı ekstresinde şüpheli bir harcama görürseniz hemen bankanızla iletişime geçin.
9. Mağazaların web siteleri yerine uygulamalarını kullanın. Siteler yerine mağazanın uygulamasını kullanmak, uygulamaların ele geçirilme ihtimali daha düşük olduğundan satın alımları daha güvenli kılıyor. Eğer mutlaka site üzerinden alışveriş yapmak istiyorsanız, alışveriş yaptığınız sitenin SSL sertifikası kullandığından emin olun.
10. Bilinen, ödüllü ve kapsamlı bir güvenlik çözümü kullanın. Tek seferde Windows, Mac OS ve Android cihazlarınızı korumak istiyorsanız, Bitdefender Total Security 2020, sizin için mükemmel seçimdir. Bitdefender Total Security 2020 ürünü, en gelişmiş zararlı yazılımlara karşı bile zırhlı koruma sağlar ve birden fazla platformda bulunan cihazlarınızdaki kişisel verilerinizi sistem performansını düşürmeden korumak için tasarlanmış özelliklere sahiptir.
Laykon Bilişim ve Bitdefender Hakkında:
2016 yılının 3. çeyreğinden itibaren Bitdefender’in Türkiye Distribütörü olarak hizmet veren Laykon Bilişim, bilişim güvenliği alanında profesyonel ürün ve çözümleri ile çözüm ortaklarına satış ve destek veren bir teknoloji firmasıdır. Aynı zamanda 2018 yılı itibari ile lider güvenlik duvarı ve UTM sağlayıcısı WatchGuard’ın distribütörlüğünü üstlenen Laykon Bilişim, bilişim sektöründe 10 yılı aşkın süredir müşteri sadakati ve bayi kanalı yapılanması çalışmalarında bulunmuş uzman kadrosu ile güvenlik ve iş sürekliliği çözümleri tarafında kullanıcılarına yeni teknolojileri götürmeye devam etmektedir.
Bitdefender, 100’den fazla ülkeye değer katan anlaşmalar, distribütörler ve satış ortakları üzerinden çözümler sağlayan global bir güvenlik teknolojisi şirketidir. 2001 yılından bu yana, ödüllendirilen kurumsal ve bireysel bilişim güvenliği çözümleri üreten Bitdefender, sanallaştırma ve bulut teknolojisi alanında liderlik eden bir güvenlik sağlayıcısıdır.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
LPG’li araç sahipleri kış bakımında nelere dikkat etmeli?
Kış şartları ülkemizde iyiden iyiye hissedilmeye başlandı. Hava sıcaklarının düşmesiyle araçlarımız kışa uygun ekipmanlara ve bakıma ihtiyaç duyuyor. LPG’li araçların ise daha farklı ihtiyaçları doğabiliyor. Hava – yakıt karışımının soğuk havada değişiklik gösterdiğini belirten BRC Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “LPG’li araçlar kışın yakıt-hava karışımının yeniden düzenlenmesine ihtiyaç duyarlar. BRC sistemleri aracın sensörlerinden aldığı verileri benzin ECU’su üzerinden otomatik olarak alıp işlediğinden ayrıca bir ayara gerek duymaz. Ayrıca her araçta olduğu gibi LPG’li araçlarda da hava filtresi, antifriz değişimi, ateşleme sistemi kontrolü ve bujilerin bakımı, akü kontrolü, kış lastiklerine geçilmesi kışa girmeden yapılması zorunlu işlemlerdir” ifadelerini kullandı.
LPG’li araçlar da diğer tüm araçlar gibi mevsim değişiklerinde ve belirli periyodlarda bakıma ihtiyaç duyuyor. Kış mevsiminin yüzünü göstermeye başladığı şu günlerde LPG’li araçlarda nelere dikkat edilmeli?
Dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC’nin Türkiye CEO’su Kadir Örücü, LPG’li araçların kış bakımına yönelik önemli açıklamalarda bulundu. Örücü, LPG’li araçlarda kışa yönelik yakıt-hava ayarının kışa göre düzenlenmesi gerektiğine ve antifriz, filtre, akü, bujiler, motor yağları, fren balatalarının kontrolünün ve gerekirse değiştirilmesinin önemine dikkat çekti.
‘BRC’Lİ ARAÇLAR HAVA-YAKIT AYARINI OTOMATİK OLARAK GERÇEKLEŞTİRİR’
Kış aylarında soğuyan havanın daha yoğun bir şekilde motora gireceğini söyleyen BRC Türkiye CEO’su Kadir Örücü, “Rölantide veya motora gaz verildiğinde devir saatinde yaşanan dalgalanmalar motora giden gaz-hava karışımının yeniden düzenlenmesi gerektiğini gösterir. BRC dönüşüm kitlerinde bu düzenleme aracın sensörlerinden gelen bilgiyle otomatik olarak gerçekleştirilir. Havanın yoğunlaştığını algılayan sensörler bilgiyi elektronik kontrol ünitesine (ECU) gönderir. ECU da bu veriye göre hava-yakıt oranını yeniden ayarlar. Dış hava koşullarına göre yakıt kalibrasyonunu otomatik ayarlayan sistemlerde devirde dalgalanmalar görülmez, araç daha verimli ve düzgün çalışır” ifadelerini kullandı.
‘FİLTRE, YAĞ VE ANTİFRİZ GİBİ SARF MALZEMELERİNİN DEĞİŞİMİ ÖNEMLİ’
Tüm araçların periyodik bakımlarda değişimine ihtiyaç duyduğu sarf malzemelerinin kış aylarına girmeden önce değiştirilmesinin önemine değinen Örücü, “Hava filtresi aracın doğru ve sağlıklı nefes almasını sağlayan ekipmandır. Temiz, yeni değiştirilmiş hava filtresi kesintisiz ve sağlıklı hava akışı sağlar. LPG’li araçlar motorun soğutma suyu sıcaklığından faydalanarak buharlaştırılan gaz fazındaki LPG ile çalışır. Bu nedenle LPG regülatörünün yeterli ve sürekli ısıtılması motorun düzgün ve verimli çalışması için en önemli koşuldur. Bu noktada motorun ve soğutma suyunun belirli bir sıcaklıkta tutulması, suyun tüm su kanallarından rahatlıkla geçebilmesi için antifriz büyük önem taşımaktadır. Hava değişiminden etkilenen diğer önemli donanımlarda aracın aküsü, ateşleme sistemi ve bujilerdir. Bunların kontrol edilmesi, gerekirse değiştirilmesi yakıt ekonomisi için zorunlu olmaktadır. Ayrıca kış aylarında üreticinin ve yetkili servislerin önerdiği viskozitede yağ kullanılması ve değişiminin yapılması, fren ve balataların kontrolü doğru bir karar olacaktır” şeklinde konuştu.
‘KIŞA UYGUN LPG’NİN PROPAN ORANI YÜKSEK OLMALIDIR’
LPG yakıtının yaz aylarında yüzde 70 bütan, yüzde 30 propan gazlarından oluştuğunu belirten Kadir Örücü, “Kış aylarında daha kolay buharlaşan ve yüksek buhar basıncına sahip LPG’ye ihtiyaç duyulduğundan; yüzde 50 bütan, yüzde 50 propan karışımı kullanılmaktadır. Kış aylarında tüketiciler, LPG’nin kış şartlarına göre üretilip-üretilmediğini sorgulamalıdırlar. Propan bakımından zengin yakıt kış şartlarında daha kolay buharlaşacağından aracın daha sağlıklı çalışmasını sağlayacaktır” dedi.
‘KIŞ LASTİĞİ UNUTULMAMALI!’
Kış aylarının olmazsa olmazı kış lastiği değişimini sürücülere hatırlatan Örücü, “Kullandığımız araç ne olursa olsun, havaların soğumaya başlamasıyla lastiklerimizi kış lastiğiyle değiştirilmeliyiz. Yağışlı havalarda güvenli tutuş ve sağlıklı fren mesafesi için kış lastiğini paha biçilemez bir önem taşıyor. Lastik masrafından kaçmak ileride kazalara davetiye çıkartabilir. Küçük bir masraftan kaçmanın bedelini daha kötü şekilde ödeyebiliriz” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Günay Aksoy’un dikkat çeken başarısı!
Geçtiğimiz aylarda yayınlamış olduğu ”Her Yer Karanlık” ve ”Unutamıyorum” şarkılarıyla dikkatleri üzerine çeken, radyo ve dijital müzik listelerinde kısa sürede kalıcı bir yer edinerek çok sevilen genç sanatçı ”Günay Aksoy”; yepyeni projesi ”Ya Ya Ya” ile sevenleriyle yeniden buluştu.
Küçük yaşlardan beri müzikle iç içe olan ve yurt dışında doğup büyüyen ”Günay Aksoy”; her projesiyle sosyal medyada en çok konuşulanlar arasında listenin başını çekiyor. Uzun zamandır büyük bir ekiple her aşamasının titizlikle ve özenle hazırlandığı projede ”Günay Aksoy”; yepyeni tarzıyla dikkatleri üzerine çekti. Sözü ve müziği Vatan Aksoy’a ait olan şarkının farklı ve alışılmışın dışında enerjisi müzikseverlere çok iyi gelecek.
Rengarenk kostümler, makyajlar ve eğlenceli danslarıyla dikkat çeken klip Londra’da Bybiggz tarafından çekildi. Kısa sürede hit olmaya aday ”Ya Ya Ya” şarkısıyla ilgili büyük bir heyecan içerisinde olan ”Günay Aksoy”; ‘üzerinde çok çalıştığımız ve çok emek verdiğimiz ”Ya Ya Ya” adlı şarkım artık sizlerle, çok seveceksiniz’ diyerek mutluluğunu sevenleriyle paylaştı. ”Günay Aksoy”un yepyeni şarkısı ”Ya Ya Ya” Ünüvar Production etiketiyle tüm müzik platformlarında yayında!
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Müdahalelere rağmen 6 ayda düzelmiyorsa dikkat!
Bir çeşit “özgül öğrenme bozukluğu” olarak tanımlanan disleksi, çocuğun okuma sorunu yaşamasına ve okuduğunu anlayamamasına neden oluyor. Disleksi tanısının çocuğun eğitim hayatı başladığında konulması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, tanının gecikmesi durumunda depresif, kaygılı ve benlik saygısı düşük bireyler olabileceklerine dikkat çekiyor. Pandemi döneminde disleksili çocukların eğitimine daha çok önem verilmesi, eğitimin aksamaması için özen gösterilmesini tavsiye ediyor.
1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası’nda disleksi ile ilgili farkındalık oluşturmak amaçlanıyor.
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, NP Feneryolu Tıp Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, disleksi yaşayan bireylerin okumada güçlük çektiklerini belirterek ebeveynlere tavsiyelerde bulundu.
Okuma ile ilgili sorun yaşıyorlar
Disleksinin bir çeşit Özgül Öğrenme Bozukluğu (ÖÖB) olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Bu tip öğrenme bozukluğu olan kişiler okuma ile ilgili sorunlar yaşarlar. Örneğin okuma ve yazmayı zamanında öğrenemezler, okurken eksik veya hatalı okurlar, harf veya heceleri atlayarak okurlar. Bazı dislektik bireyler ise okuduğunu da anlamakta zorluk yaşar. Okuma hızları beklenenden oldukça yavaş gerçekleşir” dedi.
Okuma güçlüğü sorunu 6 aydan fazla sürüyorsa dikkat!
Her okuma güçlüğü çeken bireyde disleksiden söz edilemeyeceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, şu ifadeleri kullandı:
“Bir kişiye disleksi tanısı koyabilmek için öncelikle var olan sorunu gidermeye yönelik uygun müdahaleler yapılmalıdır. Eğitim desteği, birebir ders çalıştırma, konu tekrarı, gerekli durumlarda dikkat desteği için çocuk ve ergen psikiyatrisi görüşmeleri ve ilaç kullanımı gibi uygun müdahalelere rağmen geçmeyen ve en az 6 aydır devam eden sorunlar disleksi olarak değerlendirilir.”
Okul dönemi belirtileri dikkate alınmalı
Yrd. Doç. Dr.Başak Ayık, disleksi sorununun var olduğuna okul öncesi belirtilerle değil, okul sürecindeki belirtiler değerlendirilerek karar verilmesi gerektiğini belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her ne kadar disleksinin okul öncesi dönemde belirtileri konuşma gecikmesi, kelime dağarcığının az olması, konuşma harflerinde görülen hatalar, nesne isimlerini zor öğrenme, dinleme zorluğu, sakarlık, el tercihinde gecikme, ince motor gerilik gibi olsa da temel sorunlar öğrenme ve okul becerileri ile ilgili olduğundan bir kişinin disleksi olarak tanımlanabilmesi için okula başlamış olması gereklidir. Önceki dönemde gördüğümüz belirtiler sadece disleksi olasılığı olarak değerlendirilmeli, okul öncesi dönemde net tanı olarak düşünülmemelidir. Yine disleksinin şiddetine göre okul eğitiminin hangi yılında ortaya çıkacağı değişebilir. Hafif etkilenen çocuklar ilk eğitim yılında az belirti verebilir.”
Disleksinin temel tedavisi eğitimdir
Disleksi ve diğer tüm özgül öğrenme güçlüklerinde uygulanması gereken temel tedavinin özel eğitim olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Bu eğitim okulda verilenden farklıdır. Çocuk normal bir okulda eğitime devam ederken bunun yanı sıra bireysel ya da grup halinde özel bir eğitime alınır. Çocuğun eğitim gereksinimi disleksinin şiddetine göre belirlenmeli. Yoğun bireyselleştirilmiş eğitim, bu alanda özel eğitim almış öğretmenler tarafından sunulmalı. Sık ve birebir uygulamaların bu sorunun çözümünde daha faydalı olduğu bilinen bir gerçek.Eğitim ne kadar küçük yaşta başlarsa tedavi yanıtı o kadar iyi olur. Tedavi için geciken çocuklarda daha uzun süre ve yoğun eğitimler gerekir. Öte yandan öğrenme güçlüğünü ortadan kaldıracak bir ilaç tedavisi bulunmuyor. Ancak kaygı bozukluğu, depresyon ve benzeri eşlik eden psikiyatrik bir hastalık varsa onların tedavisi önemlidir. Dikkat eksikliği eşlik eden bireylerde dikkati artıracak ilaçlar kullanılabilir” diye konuştu.
Tanı gecikirse etkisi ömür boyu sürebilir
Disleksi sorunu olan bireylerde akademik güçlüklerin süreklilik gösterdiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Eğer kişiye erken ve uygun yaşta tanı konmamış ve destek sunulmamış ise yaşadığı sorunlar farklı belirtilerle ömür boyu devam eder. Bunun yanı sıra disleksisi olan bireyler sadece akademik alanda değil, hayatın başka alanlarında da sorunlar yaşayabilirler” uyarısında bulundu.
Depresif, kaygılı ve intihar eğilimleri yüksek olabilir
Bu sorunlardan birinin sosyal becerilerde yaşadıkları problemler olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Kendilerini uygun ifade etmekte zorlanabilirler. Eğer uygun zamanda tanınmamış ve gerekli destek sunulmamış ise uzun yıllardır süren çaba ve akademik zorluklar sonucunda depresif, kaygılı ve benlik saygısı düşük bireyler olabilir. Kişiler arası ilişkilerde sorunlar görülmeye başlar. Farklı psikiyatrik hastalıklar da görülebilir. Amerikan Psikiyatri Birliği 2013 yılında disleksisi olan çocuk, ergen ve erişkinlerin intihar açısından risk grubunda olduğunu belirtmiştir. Bunun dışında bir kısmı harita okuma – yol, yön bulma; işlerini organize etme, zamanı planlama, para idaresi- bütçe yönetimi gibi tamamen farklı alanlarda da sorunlar yaşayabilmektedir” diye konuştu.
Pandemide birebir derslere önem verilmeli
Pandemi nedeniyle devam eden online eğitim sisteminin tüm öğrenciler için olduğu kadar disleksili bireyler için de sıkıntılı bir süreç olduğunu dile getiren Ayık, “Özellikle dislektik bireylerin birebir eğitimden fayda gördüğü göz önünde bulundurulursa denetimi zor, kişideki karşılığının değişken olduğu uzaktan eğitimde daha çok zorlanmaları beklenilen bir durumdur. Ebeveynlerin eğitim desteğine ve birebir derslere bu dönemde ağırlık vermelerini ve aksatmamalarını öneriyoruz. Eğer eğitim aksıyor ise çocuktan beklentilerin düşürülmesi ve üzerine gidilmemesi en azından çocuğun yaşayacağı kaygı ve olumsuz duyguları azaltacaktır” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Pediatrik Rehabilitasyon Nedir? Bebekte ay ay dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?
Çocuklarda ya da bebeklerde kaba ve ince motor aktivitelerde gelişimsel gecikmeler ailelerin endişelenmesinin en büyük sebebi olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarının normal büyüme ve gelişimlerini takip etmesi büyük önem taşıyor. Bu kapsamda ise doğuştan ya da sonradan ortaya çıkabilecek nörolojik bozukluklardan büyümeyi ve gelişmeyi etkileyen kas-iskelet sistemi sorunlarına kadar birçok problemi kapsayan ‘Pediatrik Rehabilitasyon’ ön plana çıkıyor.
Bebekler doğdukları andan itibaren etrafı anlamaya çalışarak öğrenmeye ve gelişmeye başlar. Her gelişimde aileler ise ayrı bir sevince boğulur. Fakat bu durumun normal seyrinde gitmemesi bazı sorunların habercisi olabilir. Doğuştan ya da sonradan ortaya çıkabilecek bu durumda ise erken müdahale büyük önem taşıyor.
Ailelere Büyük İş Düşüyor
Dünya nüfusunun yüzde 15’in engelli olduğunu bunların içinde 0 -16 yaş arası kişilerin rakamlarının da azımsanmayacak bir orana sahip olduğuna dikkat çeken Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Fizyoterapisti Şehnaz Yüce, “Burada en büyük görev ailelere düşüyor. Onların takibi neticesinde sorunun erken tanısı ile birlikte çocuğun güçlü yönlerini ve sınırlılıklarını değerlendirmek için kapsamlı bir değerlendirme yapılır. Geç kalmadan tedaviye başlamak gelecek adına büyük avantaj sağlıyor. Çünkü pediatrik rehabilitasyonda çocukların işlevlerini ve yaşam kalitelerini en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olarak günlük yaşam aktivitelerini maksimum bağımsızlık ve rahatlıkla sürdürebilmesi amaçlanır” ifadelerini kullandı.
Sorunun Türüne Göre Tedavi Farklılık Gösteriyor
Pediatrik rehabilitasyonda yaklaşımın çok önemli olduğunu belirten Yüce, sözlerine şöyle devam etti: “ Yapılan ayrıntılı değerlendirme sonucunda çocuğun yaptığı hareketlerin niteliği, hareketi yaparken ki davranışı, istirahatte ki pozisyonu, hareketi bitirirken ki davranışı, çocuğun destek aldığı noktalar tespit edilerek eksiklikler belirlenip program oluşturulur. Aynı hastalık grubu içinde olsa da her çocuğun problemi yaşayışı, yapabilirliği, ilerlemesi farklıdır. Bu yüzden hiçbir çocuk başka bir çocukla karşılaştırılmamalıdır. Buna göre de tedavi programları da değişiklik gösterir. Pediatrik rehabilitasyon da kullandığımız teknikler vardır. Bu teknikler çocuğun ihtiyacına göre belirlenerek tedavi programı oluşturulur. Tek bir teknikle başlanır, aileye teknik öğretilir ve gerekli diğer teknikler de zaman içinde tedavi programına dahil edilir. Tedavi süresince çocuk, aile, fizyoterapist arasında ki iletişimin iyi olması, tedaviyi olumlu etkileyerek, sürecin daha keyifli olmasını sağlar.”
Bebekte ay ay dikkat edilmesi gerekenler:
1 Aylık
● Emme problemleri
● Çevreden gelen uyarılara hiç tepki vermemesi
● Sürekli ve kesintisiz ağlama nöbetleri
● Çok sık ve şiddetli kusma
● Havale geçirmesi
2 Aylık
● Emme problemleri
● Çevreden gelen uyarılara hiç tepki vermemesi
● Sürekli ve kesintisiz ağlama nöbetleri
● Çok sık ve şiddetli kusma
● Havale geçirmesi
● Refleks kaybı veya refleks artışı yaşaması
● Kaslarda gevşeklik ya da aşırı sertlik olması
3 Aylık
● Gözlerde kayma ve seğirme
● Sırt üstü yatırıldığında kasılma ve rahatsızlık
● Gülmeye başlamaması
● Anneyi tanımaması
● Konuşanın yüzüne bakmaması
4 Aylık
● Başını hala kontrol edememesi
● Gözün belli bir noktaya odaklanamaması
● Ellerin serbest bırakılmayıp sürekli yumruk yapılması
● Bazı reflekslerin 4 aylıkken kaybolması gerekir. Bu reflekslerin kaybolmaması,
8 Aylık
● Kendi başına dönemiyor ve hareket edemiyorsa
● Oyuncağa uzanma ve tutmanın olmamasi
● Ayaklarını aynı anda birbirinden bağımsız aynı anda hareket ettiriyor olması
● Otururken bağımsız oturamıyor olması
10 Aylık
● Yüzüstü yatar pozisyonda ilerleyemiyor olması
● Tutunup kalkmaya çalışamıyor olması
● İsmine tepki vermemesi
● Salya kontrolünün olmaması
1 yaş
● Tutunarak ayağa kalkamaması
● Parmak ucuna basarak adım atması Pediatrik Rehabilitasyon ile Tedavi Edilebilen Durumlar Spina Bifida (Omurga ayrıklığı ya da açıklığı) Beyin Felci Çoklu Skolyoz Konjenital (Doğuştan) Anomaliler Ortopedik Bozukluklar Stres Yaralanmaları Kas Hastalıkları Yutma Sorunları Juvenil Artrit (Eklem iltihabı) Kırık Sonrası Rehabilitasyon Ameliyat Öncesi Rehabilitasyon Kifoz Brakiyal pleksus yaralanmaları ve diğer sinir yaralanmaları Kromozon anomalileri Kalıtsal hastalıklar Denge ve koordinasyon bozuklukları Travma sonrası rehabilitasyon
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Uzmanlar güvenli süt tüketimine dikkat çekiyor
Bağışlık sistemini kuvvetlendirmeden, zihinsel ve fiziksel gelişimi desteklemeye kadar birçok faydası bulunan süt, uygun koşullarda üretilmediği ve yeterli ısıl işlem görmediğinde sağlık için tehlikeli hale geliyor. Açıkta satılan ve kaynağı belli olmayan sütlerin insan sağlığı açısından taşıdığı risklere dikkat çeken uzmanlar, hijyen ve gıda güvenliği bakımından ambalajlı sütün tercih edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Besin değerleri sayesinde her gün düzenli olarak içilen iki bardak süt, çocuk ve yetişkinlerin günlük kalsiyum, vitamin ve mineral ihtiyacını karşılamaya yardımcı oluyor. Ancak ambalajsız olarak tüketime sunulan denetimsiz açık sütler, sağımdan tüketiciye ulaşıncaya kadar geçen süreçte dış etkenlere de açık oluyor ve insan sağlığını tehlikeye atacak mikropların da yaşamasına uygun bir ortam sunuyor.
Sadece denetimli tesislerde profesyonel şekilde üretilen sütün “güvenle” tüketilebileceğinin altını çizen Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. U. Tansel Şireli, tüketicilerin sağlıklarını korumak için ısıl işlem uygulanmış pastörize veya UHT sütler tercih etmeleri konusunda uyarıyor: “Sütün tehlikeli olup olmadığı; bakarak, tadarak ya da koklayarak anlaşılamaz. O nedenle tüketici, sütün güvenilir olup olmadığını bilemez. Sağıldığı hayvanın sağlık durumu, sağım koşulları belli olmayan, hiçbir denetime tabi olmadan sokaklarda satılan sütler; yüksek düzeyde tehlike potansiyeli taşır. Açıkta satılan sütlerde, gerek hijyen koşullarına uyulmadan yapılan sağım gerekse de sağımdan tüketime kadar geçen süreçte soğuk zincirin sağlanamaması veya insan teması sebebiyle birçok zararlı mikroorganizma ürer ve çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Evde yapılan kaynatma da bu mikroorganizmalardan bazılarının yok edilmesini sağlayacak düzeyde değildir. UHT ve pastörize olarak işlem görmüş ambalajlı sütler ise içme sütü olarak işlem görmeden önce platform testleri denilen güvenlik testlerinden geçer. Tüketicilerin, “güvenli” süt tüketmek ve sağlıklarını korumak için Türk Gıda Kodeksi’nin belirlediği normlar çerçevesinde üretilen ambalajlı ürünleri tercih etmeleri gerekir.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)