Etiket arşivi: mu

Bu yıl uslu bir çocuk oldunuz mu?

O hâlde Terry Pratchett’ın Noel Baba’ya ithaf ettiği kitapları okumaya ve yeni yılı kahkahalarla karşılamaya hak kazandınız!
Dünya çapında 100 milyonun üzerinde satan 41 kitaplık ”DiskDünya” serisi ile sıkı bir hayran kitlesi bulunan Terry Pratchett; tombala, piyango, ışıklı süslemeler, neşeli melodiler gibi ”klişeleşmiş” kutlamalardan azıcık farklı şeyler arayan çocuklar ve çocuk ruhlu yetişkinler için kaleme aldığı Domuz Baba ve Noel Baba’nın Takma Sakalı isimli kitaplarıyla, eğlenceli ve her zamankinden daha farklı bir yılbaşını garantiliyor.
Koca dünyada, Domuz Baba’nın yerini alabilecek tek bir kişi var…
Yetişkin okurların, gelenekselleşen yeni yıl kutlamalarına bambaşka bir gözle, yeniden bakmalarına fırsat tanıyan Domuz Baba, evrendeki en ”insani” değerlerden biri olan inanç kavramına ve unutulmaya yüz tutan çocukluk anılarına göz kırparken; kadim yılbaşı geleneklerinin ”büyülü” atmosferinde, gölgelerin içinde, hüznün mizahla el ele yürüdüğü, ışıltılı bir kurtarma operasyonuna odaklanıyor.
Bir alışveriş merkezi yanlışlıkla hakiki Noel Baba’yı işe alırsa ne olur? 
Küçük okurların içini yeni yıl coşkusuyla saracak sıcacık öykülerden oluşan Noel Baba’nın Takma Sakalı ise yüzyıllar boyunca her yönüyle büyük değişim gösteren Noel Baba efsanesinin günlük yaşama ve sosyal ilişkilere yansımasını komik bir dille kalemine doluyor. Üstelik bir yandan da bilgisayar, yapay zekâ ve bu öykülerin yazıldığı zamanlarda henüz keşfedilmemiş bilumum teknolojik gelişmenin Noel ruhu üzerindeki etkilerini tartışıyor.
Fantastik edebiyatın şövalyesi Sör Terry Pratchett, hayranlık uyandıran fantezi unsurları ve özgün kurgularıyla yılbaşı ruhuna farklı alternatifler getirdiği bu kitaplarında, insanlığın umutlarına bile göz dikenlere inat, ümitli ve mutlu yıllar vadediyor.
O hâlde, kutlamalar başlasın!
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​D vitamini ileri evre kanser oluşum riskini azaltıyor mu?

Araştırmalara göre D vitamini ileri evre kanser oluşum riskini azaltıyor. Araştırmanın sonucuna göre D vitamininin genel olarak ileri evre kanser oluşum riskini yüzde 17 azalttığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Araştırıcılar vücut kitle endeksi normal olan, yani kilolu olmayan sağlıklı bireylere baktıkları zaman bu risk azalmasının yüzde 38 mertebesinde olduğunu gördüler ve vücut kitle endeksinin, yani kilolu olup olmamanın da D vitamininin kanser riskini azaltmasında bir katkısı olacağını rapor ettiler”açıklamasında bulundu.
Başlangıçta 2018 yılında yapılan D vitamini ve Omega 3’ün kanser hastalığının sıklığını azaltmasını sorgulayan çalışmada kanserin oluşumuna herhangi bir katkısı olmadığının gösterildiğini ancak D vitamininin kansere bağlı ölümlerde sınırda bir katkısı olabileceğinin düşünüldüğünü vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Şimdi bu VITAL çalışmasının ikincil takip analizi yapıldı. Bu çalışmada araştırıcılar D vitamini alınmasıyla metastatik veya ölümcül kanser riski arasında bir ilişki olup olmadığını sorguladılar. Geçtiğimiz günlerde sonuçları yayınlandığında D vitamininin genel olarak ileri evre kanser oluşumunda yüzde 17 risk azalttığını rapor ettiler. Araştırıcılar vücut kitle endeksi normal olan yani kilolu olmayan katılımcılara baktıkları zaman bu risk azalmasının yüzde 38 mertebesinde olduğunu gördüler ve vücut kitle endeksinin yani kilolu olup olmamanın da D vitamininin kanser riskini azaltmasında bir katkısı olacağını rapor ettiler” dedi.
Kilolu olmayanlara katkısı daha yüksek
Bu tedavinin ucuz, kolayca ulaşılabilen ve çok uzun yıllardır kullanılan bir ilaç olması dolayısıyla araştırmacıların özellikle kilolu olmayan bireylerdeki katkının daha iyi olduğunun dikkate alınması gerektiğini söylediklerini belirten Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Bu 5 yıl süren çalışma kontrol kolunda plasebo dediğimiz herhangi bir ilaç olmayan çalışmaydı. Bu çalışmada erkeklerin yaşı 50’nin, kadınların ise 55’in üzerindeydi ve hiç kanser tanısı konmamış bireylerdi. Hem D vitamini hem de Omega-3 takviyesinin katkısını sorgulayan bir çalışmaydı. Bir grup hastaya hem Omega-3 hem D vitamini, bir grup hastaya yalnızca D vitamini, bir grup hastaya yalnızca Omega-3, bir grup hastaya da bu ilaçlara benzeyen ancak içi boş olan kapsüller verildi. Yalnızca kanser değil, kalp hastalıkları da bu hastalarda sorgulandı” dedi.
Metastatik ve ileri evre kanser oluşumunu azaltıyor
Bu çalışmanın 2018 yılındaki ilk kısmının sonucunda kanser oluşumunda takviyeleri alan kişilerde herhangi bir fark görülmediğini paylaşan Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “İkincil analiz, metastatik ya da ölümcül kanserin D vitamini alan hastalarda farklı olup olmadığını sorguladı ve aynı zamanda hastaların vücut kitle endekslerinin yani kilolu olup olmamalarının bu seyirde katkısının olup olmadığını sorguladı. 25 bin kişinin gözlendiği bu çalışma sırasında 1617 kişiye takip eden 5 yıl içinde kanser tanısı kondu. Bu kanserler içerisinde öncelikle meme kanseri, prostat kanseri, kalın bağırsak kanseri, akciğer kanseri gözlendi ancak diğer nadir kanserler de vardı. Katılımcılar arasında D vitamini alan 13 bin kişinin 226’sında kanser saptandı. Plasebo denilen boş tabletleri alanlarda ise bu rakam 274’tü. Katılımcıların 7843’ü (yüzde 25’inden daha azı) ideal kilosundaydı. Bu kişiler arasında D vitamini alan 58 kişide kanser saptandı. Bu çalışmadaki D vitamini ve vücut kitle endeksi, yani kilolu olmaya bağlı ilişkiler tesadüfen bulunmuş da olabilir çünkü kanser hastalığı saptanan rakamlar çok küçüktür. Ancak yine de şüpheler artıyor ki kilolu olma ile D vitamininin kanserin seyri üzerinde olan katkısı arasında bir ilişki olabilir” açıklamasında bulundu.
Kilolu olmak D vitamini etkinliğini azaltabiliyor
Kilolu olmanın vücutta bir enflamasyona, yani bir iltihabi duruma yol açtığını vurgulayan Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da D vitamininin hem sinyal hem de reseptör üzerinden etkinliğini azaltabilir. Çünkü geçmişte şeker hastalarında yapılan çalışmalarda da hastaların kilolu olmaması durumunda D vitaminin faydasının daha yüksek olduğu gösterilmişti.
Kanser hastalarında D vitamini eksikliği sık rastlanan bir sorundur ve bir çalışmada hastaların yaklaşık yüzde 72’sinde D vitamini eksikliği görülmüştür.
Ayrıca hastaların kilolu olmasının da tek başına kanser riskini arttırdığı ile ilgili çalışmalar vardır.
Bu bilgiler ışığında D vitamini verilmesinin metastatik kanser oluşumunu azalttığı sonucuna varamayız ancak burada bir şüphe doğmuştur ve bu şüphenin daha ileri çalışmalarla araştırılması uygun olacaktır kanaatindeyim.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Strateji Notu: Borsada Uçuşun mu Çöküşün mü Eşiğindeyiz

7 Kasım TCMB Başkanı’nın değişimi, 9 Kasım Hazine ve Maliye Bakanı’nın değişimi sonrasında yoğun yabancı girişi ile 11 Kasım’dan itibaren tarihinin en yüksek seviye rekorlarını kıra kıra ilerleyen BIST100, 15 Aralık’tta (bugün) 14. kez en yüksek rekorunu kırarak eski rakamla 140 bin sınırına dayandı ki hayalleri süslerdi bu rakam bir zamanlar. Son 1.5 ayda TL bazda yüzde 25, dolar bazında yüzde 32 getiri sağlayan Endeksin; yıl sonu rallisi, yıl başı rallisi derken önü açık gibi duruyor.
Bu arada Borsada bundan sonrası için tahminler de gelmeye devam ediyor. Verileri yan yana koyduğumuzda pozitif ve negatif görüşler ortaya çıkmaktadır. Hangisi kazanır, zaman gösterir ama iyimserliğin gazına gelmeden, kötümserlikle körelmeden bazı öne çıkan unsurları listeleyelim:
FİNANSAL DÜNYA-REEL DÜNYA FARKI: GLOBAL PARA BOLLUĞUNUN ŞİRKET DEĞERLERİNİ ŞİŞİRMESİ
Merkez Bankalarının sürekli parasal genişleme ile piyasaya para enjekte etmesiyle varlık fiyatlarında artış kaçınılmaz duruyor. Gelişmiş 4 Ülke/Bölge Merkez Bankası (G4 MB) bilanço büyüklüğü 2019 sonunda 16.5 trilyon dolar iken 2020 sonunda 25 trilyon dolara yaklaştı. Dünyadaki tahvillerin 18 trilyonu negatif faizle fiyatlanırken çoğu yüzde 2 yi bile aşmayan faizle işlem görüyor.
Hisse senetleri piyasasında ise sürekli yükseliş ile çarpanlar her yıl bir öncekine göre artıyor. Yani şirket aynı şirket, kârı aynı ama artık öncekine göre yüzde 100den fazla değerle işlem görüyor çünkü para pompalanması ile değerlemeler ve çarpanlar arttı. Bu konuda en güzel örnek Dünyanın 1 numarası haline gelen Apple olacaktır. Apple’nin 2018’de 265 milyar dolar geliri varken net kârı 59.5 milyar dolardı. 2019’da 260 milyar dolar geliri varken net kârı 55.2 milyar dolar oldu. 1.5 ay önce açıkladığı 2020 yılında ise 275 milyar dolar geliri varken net kârı 57.4 milyar dolar oldu. 2019’a başlarken bu şirketin piyasa değeri 693 milyar dolardı, 2020’ye başlarken 1.3 trilyon dolar ve 2020 biterken 2.1 trilyon dolar piyasa değeri var. Bu noktada F/K dediğimiz son bir yıllık kârın kaç katından işlem gördüğü çarpanına dikkat çekmek gerekir. Bu örnekte gerçek hayatta yerinde sayan Apple şirketinin hisseleri borsada, 2019 başında 12 F/K ile işlem görürken 2020 başında 23 F/K ve şimdi 2020 biterken 37 F/K ile işlem görmektedir. Yükselen F/K şirketin kârlılığının da artacağını göstermiyorsa bir balon nasıl şişiriliri gösteriyor olabilir. Bu durum, finansal piyasalar ile reel piyasaların arasının açılmas durumunu daha da artırıyor.
2019’da yüzde29, 2020’de yüzde14 yükselen ABD S&P500 Endeksi son günlerde 2000 krizi hariç tutulduğunda son 100 yılın en yüksek F/K değeri olan 37’ye, PD/DD ise 4.1 ile son 19 yılın en yükseğine ulaştı. (Kaynak:Multpl.com Ek grafik)  Tahminlere bakılırsa biryıl sonrası için F/K 23ler civarında ve bu da son zamanların en yüksek düzey. Credit Suisse 18 Kasım tarihli raporunda 2021’de S&P500’de % 21 kâr artışı beklediğini ve Endeksin de % 12 artışla 4050’ye ulaşacağını öngördü.
G4 Merkez Bankalarının açıkladığı programlara göre 2021’de bilançolarının yaklaşık 3 trilyon dolar daha büyümesi bekleniyor. Üstelik arada piyasalar ek serum isterse biraz daha para basarlar. Dolayısıyla ne tahvilde ne hissede trendi bozacak bir durum oluşmaz gibi gözüküyor. Ayrıca bu sayede tarihin en borçlu dünyasında, “beklenebilecek borç krizi” de bu yıl sorun olmayacaktır. Görünen o ki artık kendi piyasaları doyduğu için gelişmekte olan ülkelere de yöneliyorlar. Son 5 haftada Rusya hisselerine 0.9 milyar dolar, Türkiye hisselerine 1.3 milyar dolar sermaye girişi yaşandı.
Ama “piyasa, sürprizlere açık” diye biliyoruz, hangi yıla başlarken beklentiler ile biterken gerçekleşme aynı oldu ki? FED’in yıla başlarken 2 faiz artırımı yapacağını açıklamasına karşın “U” dönüşü ile 3 kez faiz indirimine gitmesi ve ardından ABD-Çin barış süreci global piyasaların 2019u iyi geçirmelerini sağladı. 2020’de reel ekonomiler pandemiden büyük etkilenirken bu kez paraya boğulan piyasalar, varlık fiyatlarını artırdı. 2021’e başlarken ise parasal bolluk içinde yüzen piyasalar rüyası hakim. Ama bu aşının yan etkileri 2021’de ortaya çıkabilir. Dışardan bakınca borçlanmanın arttığı, gelir eşitsizliğinin daha büyüdüğü, süper star zenginlerin arayı daha da açtığı dünya sanki pek güven vermiyor. 2019’da 40’dan fazla ülkede gösteriler olmuştu, pandemiden bu yıl bu gösteriler azaldı ama 2021 ve sonrasının bu konuda önü açık.
TÜRKİYE BORSASINDA DA F/K ŞİŞMESİ GÖRÜLÜYOR
Türkiye borsası için baktığımızda 2020’nin ilk 10 ayında 6 milyar dolarlık hisse satıp çıkan yabancıların, 7-9 Kasım’da ekonomi üst yönetimindeki değişimin iyimserliği ile 1 milyar dolarlık alımı 3 haftada yaptığı görüldü. Geride kalan banka ve sanayi hisseleri atak yaptı, BIST100 rekor üstüne rekor kırdı. Goldman Sachs’ın 8 Kasım raporunda 8 reel sektör hissesinde yüzde 35-yüzde58 arasında potansiyeller dikkat çekiyorken Ünlü Menkul’ün 9 Kasım raporunda Garanti Bankasına yüzde 60 ve diğer bazı hisselere de yüzde 22-45 aralığında potansiyel tanıdığı görülmüştür. Buna göre 2021 BIST100 hedef 169,500 (yeni 1695) olmaktadır. Başka kurumlardan da gelen raporlar dikkate alındığında hem yurtdışından hem yurtiçinden borsanın 2021’de çok iyi getiri sağlayacağı beklentilerine sahip olduğunu görüyoruz.
Bu noktada ABD borsalarınınki gibi Türk Borsasının çarpanlarının durumu gündeme gelir. Genelde BIST100’e bakılıyor (son F/K 11.7) ama BIST’in yayınladığı konsolide veriler dikkate alındığında Borsanın F/K oranı son yılların en yüksek oranı 18’e geldi. Bu durum grafikte görüldüğü üzre 2010’da BIST’in yüzde 17.7 F/K ile o dönemin en yüksek seviyesine ulaştığı döneme benzerlik gösteriyor.  (Ek Grafik) Çözüm: Eğer fiyatlar tehdit oluşturmadan artacaksa 2021’de kârların ciddi artması gerekecek. Örneğin 2010’da F/K zirveyi gördükten sonra BIST bir ay kayıp sonrasında 5 ayda yüzde 20 daha yükselmişti ve kârlar arttığından F/K 11’e gerilemişti.  Aksi halde borsada düşüşler, özellikle alıcıların çekilmesi halinde sert düşüşler görülebilir. Borsanın piyasa değerinin önümüzdeki dönemde yüzde 20 artarken F/K’nın 15 civarına gerilemesi için şirketlerin net kârının yüzde43 artışla 95 milyar TL’den 135 milyar TL’ye yükselmesi gerekecektir.  Bu imkansıza yakındır çünkü borsadaki bankaların iyimser tahminle yüzde 20 civarında kâr büyümesi beklense de ekonomin % 4 civarında büyümesi gündemdedir. Bugüne kadar en yüksek borsa şirket kârının görüldüğü ay 2019 Kasım’ındaki 104.7 milyar TL’dir. Bu yüzden F/K oranında 2021’de şişmenin devamı Türk borsasında da görülmeye devam edebilir. Bu durum global/yerel bir patlamaya kadar sorun olarak görülmeyebilir.
Borsadaki 394 şirketin yarısından fazlasında aşırı fiyatlanma emarelerinin oluşması da bu noktada öne çıkmaktadır. Öyle ki bir yabancı yatırımcı gelse, satın almak istese ve alsa borsadaki şirketlerin çoğunda borsa piyasa değeri, el değiştirme fiyatının üzerinde kalacaktır. Kaldı ki borsadaki şirketlerin çoğunda patronlar satmak isteyecek haldedir. Ancak Türkiye’de satın alma/birleşmeler 2018’de 12.0 milyar dolar büyüklükte iken 2019’da 5.3 milyar dolar ile son 10 yılın en düşüğüne inmişti. 2020’de teknoloji firmalarımıza talep artmış ancak toplam rakam daha da aşağı gelmiştir.  Çözüm: Kârlılığın artması ve yabancı yatırımcıyı çekmek.
KÖTÜ GÜNDE İŞE YARAYAN AÇIĞA SATIŞ YASAĞI İYİ GÜNDE SORUNLARA YOL AÇIYOR
Borsa İstanbul’da işlemler global borsalardaki gibi tam serbest piyasa koşullarına uygun yapılamamaktadır. Geçmişte BDDK ve TCMB’nin düzenlemeler ile bankalar üzerindeki yönlendirici etkisi gibi SPK ve BIST de bazı düzenlemeler ile hisse piyasasını yönlendirmek üzere çalışmalar yapmıştır. Son dönemdeki finansal kesim tarafındaki normalleşme adımları, henüz borsa tarafında atılmamıştır. Burada en önemli unsur, pay futureları dışında işlemlerin  al-sat şeklinde tek yönlü olmasıdır. Borsada hisselerin hızlı düştüğü dönemde 28 Şubat 2020’de açığa satış yasağı getirilmiş ve 2 Mart’ta bu, daimi hale gelmişti. 23 Haziran’da MSCI, hisse senetleri piyasasına kurumsal yatırımcı erişiminin daha da zorlaşması durumunda Türkiye’nin bir alt endekse düşürülebileceğini açıklayınca 1 Temmuz’da BIST30 hisseleri normale dönmüştü. Ancak 5 gün sonra 6 yabancı bankaya da 3 aya kadar yasak gelmişti. Bu noktada MSCI’nın Türkiye’yi gelişmekte olan ülkeler sepetinden çıkarmasının toplamda yüzde10’luk etkisi olsa 3 milyar dolarlık bir çıkışı tetikleyebileceğini hesaplanabilir. Global borsa olma yolundaki BIST için “BIST30 onlara yeter” demek doğru söylem olamaz.
Günümüzde Takasbank Ödünç piyasasının daha aktif hale gelmesi, BIST30 dışındaki hisselerin de açığa satışa konu olması için şartlar uygundur. Borsa en kötüyü görürken getirilen düzenlemenin, borsa tarihinin en iyisini gördüğünde halen geçerli olması, yabancı yatırımcının genele yaygın bir alımını da engellemektedir. Ocak 2020 sonunda BIST 30’da yabancıların payı yüzde 69.0 iken Ekim sonunda bu yüzde 51.0’e gerilemiş, Kasım sonunda ise yüzde 52.8 olmuştur. QNBFB’nin etkisini dışarda bıraktığımızda borsadaki yabancı yatırımın yüzde66.5’i yani tam üçte ikisi BIST30 hisselerindedir. Kasım ayındaki alışlar sonunda toplam yabancı yatırımın yüzde 65.5’den yüzde 66.5’e yükselmiştir. Yani alımlar BIST30 hisselerine yönelmiştir. Çözüm; açığa satış yasağının kalması, 30 hisse yerine Ana Pazar dahil 276 hissede uygulamaya geçmesi. (Borsadaki Pazar düzenlemelerinden ötürü hisselerin yüzde 70’inde açığa satışa müsaade edilebilir) Ayrıca yüzde 10luk marj sınırlaması gibi unsurlarda gözden geçirilebilir.
 
REFORMLAR UYGULAMADA BAŞARILI OLURSA NOT ARTIRIM SÜRECİNE GEÇİLEBİLİR
Son bir yılda 34 miyar dolara yükselen Türkiye’nin cari açığında 2021’de yavaşlama ve Haziran’a kadar vadesi dolacak dış borçların aylık bazda 2.5 milyar dolar ortalamada kalması ile döviz üzerinde bir atak gelmesi beklenmeyebilir. Bu da piyasalar için iyimserliğe katkıda bulunabilir. Zira reel sektörün son durumda 162 milyar dolar karşılığı döviz açık pozisyonu varken Merkezi Yönetimin borcunun yüzde 58ine ulaşan 135 milyar dolar karşılığı döviz borcu bulunmaktadır. Lira ne kadar güçlü kalırsa; hem devlet, hem reel sektör hem de bankalar hem de enflasyon düşeceğinden halk için iyi olacaktır. Dünyada Hukuk Üstünlüğü Endeksinde 2013’de 59. sırada yer alan Türkiye’nin 2019’da 109. sıraya gerilemesi sonrasında Cumhurbaşkanının talimatıyla hazırlıklarına başlanan ve 2021’de yapılacak reformlar ile hem portföy hem de sabit sermaye girişlerinde artış sağlanabilir. Böylece 3 yıldır sürekli not kıran kredi derecelendirme şirketlerince not artışları da 2021’de görülebilir. Bu iyimser senaryonun gerçekleşme olasılığı bizce yüksek ancak Avrupa’da bilinen bir deyim akla geliyor: Türk gibi başla, Alman gibi sürdür, İngiliz gibi bitir. Çözüm: Pandemiye, kuraklığa, yaptırımlara, jeopolitik risklere rağmen uygulamada başarılı olmak ve hep beraber kazanmak. 
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Pandemi Döneminin Ebeveyn Açmazı: Ders Mi? Oyun Mu?

Pandemi nedeniyle eve taşınan çevrimiçi dersler, ödevler ve farklılaşan yaşam rutini ebeveynlerle çocukları adeta bir çıkmaza soktu. Sosyal ortamlarından uzaklaşan çocukların kaygı ve kaygıya bağlı duygu durumları hızla değişmeye başladı. Yetişkinlerin üzerindeki baskı arttı. Peki, anne ve babalar bu süreci nasıl yönetmeli? Evde, oyun – okul dengesini kurarak barış ortamı sağlamak nasıl mümkün olur? Klinik Psikolog ve DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı Emre Konuk anlatıyor…
2020 herkes için zor bir sene oldu. Pandemi, iş yaşamından eğitime kadar pek çok alandaki ezberlerimizi bozdu. Yetişkinler için bu yeni COVID-19 sistemine alışmak kolay değil. Peki ya çocuklar?
Eve kapanan, arkadaşlarından uzaklaşan ve okulun tüm renklerini dijital ekrana sığdırmak durumunda kalan çocuklarda kaygı ve kaygıya bağlı diğer duygu durumları gitgide artıyor.
Dünya Sağlık Örgütü pandeminin çocukların psikolojisi üzerindeki etkisini şu şekilde tanımlıyor: “Tüm çocuklar değişimi algılasa da küçük çocuklar meydana gelen değişiklikleri anlamakta güçlük çekebilir. Kendilerini öfke ile ifade edebilirler. Ebeveynlerine daha yakın olmak isteyebilirler. Anne ve babadan daha fazla talepte bulunabileceklerini fark ettiklerinde ise ebeveynler kendilerini aşırı baskı altında hissederler.”
Peki, şu günlerde Türkiye’deki milyonlarca hanede yaşanan ve artık aşina olduğumuz bu tanımdaki gibi durumlarla nasıl başa çıkacağız? Pandemi sürecinde ebeveynler çocuklarının COVID-19 krizinin stresini ve endişesini nasıl yönetmeli? Çocuğun okul sorumlulukları ve oyun dünyası arasındaki denge nasıl kurulmalı?
Klinik Psikolog ve DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı Emre Konuk, sürecin her iki taraf için de zor olduğuna dikkat çekiyor. Konuk; “Çocukları okul ve ödevler için bilgisayar başına oturtmaya çalışırken oyun ile ilgili sınırlandırma getirmek, evde ders – oyun dengesini sağlamak gerçekten zor. Eğer bu durum ve gerekçeleri çocuğa iyice izah edilmezse, özellikle küçük yaş grubundaki çocuklar uyum sağlamakta güçlük çekebilir. Çocuk ve ebeveynler arasında ciddi çatışmalar yaşanabilir. İlişki kötüleşirse, çocuk inadına anne-babanın istediği ya da önem verdiği şeyi yapmamaya başlar. Bu nedenle süreci onlara iyi açıklamalıyız. Bunun ‘evden eğitim’ olduğunu, virüs salgını nedeniyle eğitimin okuldan eve taşındığını, her gün derslere katılmak zorunda olduğunu net ve kararlı şekilde izah etmeliyiz. Bu konuda anne – baba aynı dili kullanmalı ve uygulamada da bu sözlerin arkasında durmalıdır. Ebeveynler takibi elden bırakmamalı, çocuk derslere katılmadığında yaptırımda bulunmalı, serbest zamanlarında ise eğlence için onların sevdikleri şeylere zaman tanımalı” diyor.
Çocuklara nasıl destek olmalı?
“Net, kararlı, sağlam ve tutarlı bir duruş şart” diyen Konuk; “Açıkça belirlenmiş ve esnetmenin çok mümkün olmadığı sınırları görünce çocuklar daha da kabul edici olacaklar ve uyumlarını arttıracaklardır. Çocuklara bilgi vermek şart. Verilecek bilgi çocuğun yaşına, gelişim düzeyine göre ayarlanmalı. Kişisel kaygılar çocuğa yansıtılmamalı. Neden evde olduğumuz, bu durumun neden hala devam ettiği, tedbir amaçlı neler yapmamız gerektiği çocuklara açıkça anlatılmalı. Yeni gelişmeler oldukça onlara tekrar bilgi vereceğimiz de söylenmeli. O zaman çocuklar çok daha rahat ve güvende hissederler. ‘Evimizdeyiz, güvenli yerimizde… Tüm bunları beraber atlatacağız, yeniden dışarı çıkacağız, sen arkadaşlarınla okulda buluşacaksın…’ gibi destekleyen ve umut verici sözlerimizi de eksik etmemeliyiz” diyor.
“Sosyal gelişim olumsuz etkilendi…”
Çocukların sosyalleşme konusunda yaşadığı sorunlara da dikkat çeken Konuk, “Süreç ile birlikte sosyalleşme, mecburen sadece online ortamda devam edecek. Bu durum elbette onların sosyal gelişimlerini bir oranda olumsuz etkileyecek. Uzaktan da olsa arkadaşlarından kopmamaları için onları desteklemek önemli. Arkadaşlarıyla telefondan ve bilgisayardan konuşmalarına, grupça oynadıkları online oyunlara belli ölçüde izin verilmeli. Ev ortamında sohbet zamanları yaratılmalı; onların da kendi duygu ve düşüncelerini açıklamalarına fırsat verecek, önemsenmiş hissedecekleri, keyifli zamanlar oluşturulması ihmal edilmemeli” dedi.
İlkokul 1. sınıflar ve sınava hazırlananlar en zorlu grup…
Dönemin ilkokula yeni başlayan öğrencilerle sınava hazırlanan grup için daha kritik olduğunu aktaran Konuk, “Bu süreçten belki de en olumsuz etkilenen öğrenci grubu onlar oldu. Tüm hayatımız boyunca eğitim-öğretim yaşamımızda ilk deneyimlerimizin yeri hayati bir öneme sahiptir. Bu ilk zamanlarda, öğrenmenin keyifli bir şey olduğu algısını çocuklara verebilmek çok kıymetlidir. O nedenle onlara baskı kurmadan, öğrendiği her yeni şeyden sonra güzel sözlerle ve neşeyle onu takdir ederek onların yolculuğuna ortak olmak gerekir. ‘Her geçen gün yeni şeyler öğreniyorsun, büyüyorsun, merak ediyorsun, sorular soruyorsun. Seni böyle görmek beni çok mutlu ediyor. Gurur duyuyorum seninle.’ gibi ifadelerle onları desteklemeliyiz. Elbette tüm dünyada her anlamda büyük bir belirsizliğin hâkim olduğu bu yıl, sınava hazırlanan öğrencilerin kaygıları daha da arttı. Maalesef öğrencilerin motivasyonu oldukça olumsuz etkilendi ve etkilenmeye devam ediyor. Yetişkinler olarak korkularımızı çocuklara yansıtmamaya çalışmalıyız” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Milletvekili Sındır, “TCDD Taşımacılığı özelleştiriliyor mu?”

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 2021 Yılı Bütçesi üzerine konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na ‘TCDD A.Ş. tarafından kamusal hizmet olarak yürütülen yolcu ve yük taşımacılığı hizmetleri özelleştiriliyor mu?’ sorusunu yöneltti, Sayıştay raporlarına yansıyan yolsuzluklara ve usulsüzlüklere dikkat çekti.
“NİYE AÇIK İHALE YAPILMIYOR?”
Yap-işlet-devret modelini eleştirerek sözlerine başlayan Sındır, “Sağlık Bakanlığı kamu-özel iş birliği projelerinden vazgeçti ama görüyorum ki Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı vazgeçmiyor. Ulaştırma Bakanlığı, 2023 yılına kadar yap-işlet-devret modeliyle 2.242 kilometre uzunluğundaki 14 adet projenin yapımının gerçekleştirileceğini söylüyor. Karayolu yapmak özel nitelik gerektiren bir iş değil. 5-6 tane yandaş müteahhit firma var, hadi bilemediniz 10 olsun. İhaleye girseniz bu firmalar iştirak edecek, niye açık ihale yapılmıyor? Bu, yap-işlet-devret modeliyle yatırımlar neden Kamu İhale Kurumunun denetiminden kaçırılıyor, Kamu İhale Kanunu’ndan kapsam dışına alınıyor? İktidar Karayollarından 14 milyar 49 milyon, Sağlık Bakanlığından 16 milyar 392 milyon, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından 540 milyon TL yani toplamda 31 milyar lira yap-işlet-devretle 2021 yılı bütçesinden tüyü bitmemiş yetimin hakkı üzerinden bu paraları ödüyor. O tüyü bitmemiş yetimin büyüdüğünde yine ödemek zorunda bırakıldığı bedeller bunlar” dedi.
“MÜTEAHHİT ŞİRKETLERE NE VERİLDİ YA DA NE VERİLECEK?”
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nda işlerin yolunda gitmediğini, akçeli işlerde büyük sıkıntılar olduğunu, sürdürülebilir hizmet kalitesinden çok uzaklaşıldığını ifade eden Sındır, “TCDD’deki hurda yolsuzluğunu Sayıştay raporlarında görebilirsiniz. Yüksek hızlı tren hatlarından engellilere yüzde 14 kota sınırlaması getirildi, bu haksızlığa sessiz kalmamızı bekleyemezsiniz. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın, Avrasya Tüneli’ne verdiği geçiş garantisi kapsamında 2026 yılına kadar yapılacak toplam 963 milyon lira tutarındaki ödemeyi muhasebe kayıtlarına 31,2 milyon lira olarak geçirdiği, Avrasya Tüneli’nde 25 milyon araç garantisi verildiği ve muhasebe kayıtlarına alınmadığı, Karayolları Genel Müdürlüğü denetim raporunda rant ilişkilerine yönelik yap-işlet-devret müteahhitlerinden 568 milyon liralık alacak tahsil edilmediği gibi birçok sorun Sayıştay raporlarında yer alıyor. Yine Sayıştay raporlarına göre 25’i lüks olmak üzere 96 otomobil, 8 minibüs, 207 bilgisayar, 105 dizüstü bilgisayar, 165 tablet, 315 cep telefonu, 34 televizyon, 129 yazıcı, 23 projeksiyon cihazı, 8 cilt makinesi 12 evrak imha makinesi, 6 UPS ve 14 fotoğraf makinesi müteahhit şirketlere aldırılmış. Müteahhit şirketten bunlar alınabiliyorsa karşılığında müteahhit şirketlere ne veriliyor, ne verildi ya da ne verilecek?” dedi.
“TCDD YOLCU VE YÜK TAŞIMACILIĞI HİZMETLERİ ÖZELLEŞTİRİLİYOR MU?”
‘TCDD A.Ş. tarafından kamusal hizmet olarak yürütülen yolcu ve yük taşımacılığı hizmetleri özelleştiriliyor mu?’ sorusunu Karaismailoğlu’na yönelterek sözlerine devam eden Sındır, “TCDD internet sitesinden aldığım bir bilgi şöyle diyor: ‘TCDD Taşımacılık AŞ’nin bu yıl sonunda kamu hizmeti yükümlülüğü sona erecek. Söz konusu hizmet 2021 yılı itibarıyla açık ihale usulüyle ihale edilerek ihaleyi kazanan demir yolu tren işletmecisi tarafından yerine getirilecektir.’ Buradan şunu mu anlıyoruz? Kamu hizmeti yükümlülüğü gereği bu hizmeti yerine getiren Devlet Demiryolları Taşımacılık AŞ, 2021 yılından itibaren açık ihale usulüyle yetkili diğer 2 şirketin yanında ihaleye girmek zorunda kalacak ve bu hizmet özelleşecek midir? ‘TCDD Taşımacılığı özelleştiriliyor mu?’ Bu konuda kamuoyunu ivedilikle aydınlatınız sayın bakan” dedi.
“KİŞİ BAŞINA DÜŞEN FİBER ALTYAPI UZUNLUĞU İSTANBUL’DA 3,1, STOCKHOLM’DE 700 METRE”
Türkiye’deki Dijital Dönüşüm Endeksi’nin bugüne kadar gerçekçi bir şekilde hesaplanarak ortaya konulmadığını söyleyen Sındır, sözlerini şöyle sonlandırdı: “altyapıda seçili ülkeler arasında Türkiye kişi başına yıllık elektrik tüketiminde sondan 4’üncü sırada. ‘Kilobit per second’ cinsinden Türkiye’nin performansının en düşük olduğu alanlardan birisi de internet kullanıcısı başına uluslararası internet bant genişliği. Türkiye’nin değeri 94 bin 995 kb/s, 429 bin 665 kb/s olan dünya ortalamasının çok altında. Altyapı ve özellikle siber güvenlik konusunda zavallı bir durumdayız. Şehirler özelinde hesaplanan kişi başına düşen fiber altyapı uzunluk oranları konusunda İstanbul’da fiber altyapı uzunluğu kişi başına 3,1 metre, Ankara’da 4,3 metre, İzmir’de yaklaşık 4 metre. Stockholm gibi bir şehirde kişi başına fiber altyapı uzunluğu 770 metre. Bizim kentlerimizin 200 kat üzerinde. Övünüyorsunuz ama aslında yüz kızartıcı bir durumdasınız.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

CHP’li Sertel: İzmirliler cezalandırılıyor mu?

Depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle 5 yıl önce yıkılan İzmir Alsancak Stadı hala hizmete girmedi. Son olarak CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel’in KİT Komisyonu’nda dile getirmesi üzerine Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Sinan Aksu, stadın 2019 yılında hizmete gireceğini açıklamıştı. 2020 yılı sonuna gelinmesine rağmen stadın yüzde 80’i tamamlanabildi. Başta Altay olmak üzere Altınordu Spor Kulübü ve futbolseverlerin büyük bir umutla beklediği Alsancak Stadı’nın oturma grupları yok, çim saha yapılmadı ve Passolig sistemi kurulmadı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Atila Sertel, Alsancak Stadyumu’nun ne zaman hizmete gireceğini Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’na sordu.  CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, “Bakan Yardımcısı Sinan Aksu bana stadın 2019 yılında hizmete gireceğini açıklamıştı. Ben de bu müjdeyi İzmir halkıyla paylaşmıştım. Maalesef beni de yalancı çıkardılar. Yıkımın üzerinden 5 yıl geçti. Stad hala hizmete girmedi. Futbolcular da futbolseverler de beklemekten yorgun düştü. İzmirliler cezalandırılıyor mu” dedi.
“CEK-CAK EDEBİYATI”
“”AKP iktidarı özellikle İzmirle ilgili projelerde sürekli cek-cak edebiyatı yapıyor” diyen Sertel, şöyle devam etti:
“Tire-Belevi yolu, Medeniyetler Müzesi, Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren Projesi, Alsancak Stadı, Karşıyaka Stadı, Karabağlar’daki Spor Kompleksi ve 35 projenin bir çoğu hala bitirilmeyi bekliyor. Vaat çok, icraat yok. İzmir halkı adına verilen sözlerin, başlayan projelerin takipçisiyiz. Altay bu sene iyi bir sezon geçiriyor ve maçlarını kendi sahasında oynamak istiyor. Alsancak Stadı, 2014 yılı Ağustos ayında depreme dayanıksız denilerek kapatıldı. Bir yıl kapalı bekledi ve 2015 yılında da yıkıldı. 2017 yılında temeli atıldı. En kısa sürede yapılacak ve hizmete girecek denildi. Yıkımın üzerinden 5 yıl, temel atılmasının üzerinden 3 yıl geçti. 2019 yılında hizmete girecek olmasının da üzerinden bir yıl geçti. Ancak hala bitmedi. Oturma grupları yok. Çim saha yok. Çevre düzenlemesi yok. Passolig sistemi kurulmadı. Bunlar için tekrar ihaleye çıkılacak imiş. 30 Ekim’e kadar ihalenin bitmesi gerekiyor imiş. Ama bütün bunlar imiş! Sayın Bakan’a ve AKP iktidarına bir kez daha sesleniyorum. Verdiğiniz sözleri tutun. Halkımızı kandırmaktan ve oyalamaktan vazgeçin. Alsancak stadını bir an önce bitirin.”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Atila Sertel, Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun yanıtlaması istemiyle şunları sordu:
1-      Temeli 2017 yılında atılan, 2019 yılında hizmete gireceği açıklanan İzmir Alsancak Stadı ne zaman tamamlanacaktır?
2-      İzmir Alsancak Stadı hangi tarihte veya hangi sezonda hizmet vermeye başlayacaktır?
3-      İzmir Alsancak Stadı’nın bugüne kadar yüzde kaçlık kısmı tamamlanmıştır? Tamamlanmayan kısımlar nelerdir?
4-      İzmir Alsancak Stadı’ndaki gecikmenin nedeni ödenek yetersizliği midir?
5-      İzmir Alsancak Stadı’nın eksik kalan kısımları nelerdir?
6-      İzmir Alsancak Stadı’ndaki eksiklikleri tamamlamak için yapılması planlanan ikmal ihalesi ne zaman yapılacaktır?
İZMİR – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türkülerin Kraliçesi Ünzile popçu mu oldu?

Herkes Telefonundan Şarkımı Açsın ve Oynasın 
Türk Halk müziğinin sevilen ismi Ünzile “İKİ GÜN” isimli 6 şarkıdan oluşan albümünde yer alan “oynayın” adlı eserine, Erkan Nas yönetmenliğinde klip çekti.. Ünzile, bugüne kadar yapmış olduğu albümlerin aksine, pop-fantazi ve arabesk formundaki albüm içeriği ile dikkatleri üzerine çekti.. Ünzile  “OYNAYIN”şarkısının gerek aranjesi, gerekse klibindeki, giyim, kuşam ve dans figürleriyle, müzik tarzınımı değiştirdi sorularına; “Pandeminin ruhumuzda yarattığı buhranda, toplum olarak biraz eğlenceli ve keyifli şarkılara ihtiyacımız var. Düğünlerde, kulüplerde oynayamıyoruz, herkes telefonundan şarkımı açsın ve oynasın istedim. Türkülerden asla vazgeçmem ve her zaman da yorumlamaya devam edeceğim”dedi..
 
İki Üniversite Bitirdi Ama O Sahneleri Seçti.
1982 Tokat’ın Artova doğumlu genç sanatçı Ünzile önce Halkla İlişkiler daha sonra işletme fakültesini bitirdi.. İstanbul başta olmak üzere Yurtiçi ve Yurtdışında birçok değişik ülkede müzikle ilgili sahne çalışmalarını uzun yıllar devam ettirdi. 2009 Yılında bestesi Serkan Kaya’ya ait ‘’Zararlı Çıktın’’ adlı eseri ve aynı isimli 10 şarkılık ilk albümünü çıkardı… Albümündeki FALCI adlı eseri ve kendisine eser sahibi Hakkı Bulut’da düet yaptığı ilk klibiyle ekranlara merhaba dedi. Daha sonraki yıllarda çıkardığı karadeniz türküsü ‘’Kale Türküsü ‘’ ve kürtçe seslendirdiği ‘’ Zu Were ‘’ isimli tekli çalışmalarıyla farklı dil ve lehçelerdeki yeteneğini de ortaya koyarak her kesimden dinleyicinin beğenisini kazandı… Sahne çalışmaları devam ederken bir yandan da diksiyon ve oyunculuk eğitimini tamamladı…
BHA; Yaşar ŞENYÜZ