Etiket arşivi: Politikaları

DEVA Partisi Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Başkanı Abdurrahman Bilgiç: “İktidarın Libya ile imzaladığı anlaşma içi boş bir belgedir”

DEVA Partisi Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Başkanı Abdurrahman Bilgiç, yaptığı basın açıklamasında, Libya’ya yatırım yapan Türk şirketlerinin Libya’da yaşanan iç savaş nedeniyle zarara uğradığını ve alacaklarını tahsil edemediğini söyledi. Zararın ekonomik sıkıntıları hafifletebilecek boyutlarda olduğunu ifade eden Bilgiç, hükümetin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle 13 Ağustos’ta imzaladığı anlaşmayı ise “içi boş bir belge” sözleriyle değerlendirdi.
 
“Libya’da yaşanan iç savaş, bölgeye yatırım yapan Türk şirketlerin projelerini olumsuz yönde etkiliyor. Şirketlerimizin iç savaş nedeniyle yarım kalmış projelerinin toplam tutarı ve bu dönemde uğradıkları zarar, çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Ciddi ekonomik sıkıntı yaşayan şirketlerimiz ve ülkemiz insanı için bu para yaşadığımız zorlukları hafifletebilir.
Libya’da ihalesi alınmış ve yarım kalmış projelerin toplam tutarı 19 milyar doları buluyor. Ayrıca birçok firma, Libya’da bırakmak zorunda kaldıkları yatırımların yağmalanmasını engellemek amacıyla Çad ve Nijerli güvenlik güçlerine aylık çok büyük bedeller ödüyor.
Mevcut iktidarın 2011 yılından beri bu konuda yapabildiği tek iş, “Şirketlerimiz, ilgili Libya İdaresi/işverenleriyle sorunlarını konuşarak ve sulh yoluyla çözsünler; biz de iki hükûmet olarak 90 ve 180 günlük süreler içerisinde duruma bakalım” anlamına gelen anlaşmayı imzalamak oldu. Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti’yle 13 Ağustos 2020’de imzalanıp, 13 Eylül 2020 tarihinde yürürlüğe giren bu anlaşma, içi boş bir belgeden daha ötesi değildir.
Şu ana kadar hiçbir firmamız bir kuruşluk alacağını bile tahsil edememiştir.
İktidarı, ülkemizin hak ve çıkarlarını korumada zamanlıca harekete geçmeye, boş laflardan uzak ve sorunları çözecek özenli adımları atmaya çağırıyoruz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Avrupa ve Çevresinde Göç ve İltica Politikaları Başarısız

Avrupa’daki göç ve iltica yönetişimini konu alan ve 11 ülkede (Yunanistan, İtalya, Macaristan, Avusturya, Almanya, İsveç, İngiltere, Polonya, Irak, Lübnan ve Türkiye) gerçekleştirilen üç yıllık yoğun araştırmanın sonuçları Avrupa Birliği ve üye devletlerin göç ve iltica süreçlerinin yönetimi konusunda başarısız olduklarını ortaya koydu. Yöneticiliğini İsveç Uppsala Üniversitesi’nin yürüttüğü araştırma projesinin Türkiye ekibinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Özyeğin Üniversitesi ve İstanbul-İsveç Araştırma Enstitüsü’nden akademisyenler yer aldı
İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nün yanı sıra birçok üniversite ve akademisyenin katılımıyla 11 farklı ülkede yürütülen Ufuk 2020 RESPOND Araştırma Projesi’nin sonuçları açıklandı. Avrupa’daki göç ve iltica yönetişimi üzerine yürütülen “Ufuk 2020 RESPOND Araştırma Projesi”nin sonuçları, göç politikalarının giderek güvenlik konusu haline getirildiğini, göçmenlerin ve mültecilerin korunmalarına ilişkin büyük yasal ve pratik boşlukların ortaya çıktığını, göçmenlere ve mültecilere karşı uygulanan şiddetin giderek normalleştiğini, üye devletler ve Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi (FRONTEX) ve Avrupa İltica Destek Ofisi (EASO) gibi AB aktörlerinin uluslararası insan hakları normlarını ve hukukun üstünlüğünü göz ardı ettiğini gösterdi.
RESPOND araştırmacıları, sınır yönetimi, koruma, kabul ve entegrasyon dahil olmak üzere mülteci-göç yönetişiminin tüm temel alanlarını ele alan ve göç konusunda çalışan resmi görevliler, mülteciler, geçici koruma altında bulunanlar ve ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle yapılan derinlemesine görüşmelerden çıkan bulguları da içeren 70’ten fazla tematik ülke ve karşılaştırmalı rapor hazırladı. 540 mülteci ve göç konusuyla ilgilenen 220 paydaşla yapılan görüşmelere, İsveç ve Türkiye’de 1.600’den fazla Suriyeli mülteciyle yapılan bir anket çalışmasına ve ayrıca belge ve anlatı analizlerine dayanan RESPOND araştırması sonucunda ayrıntılı bir analiz sunuldu.
Araştırma 2015’ten beri göç politikasında alarm verildiğini gösteriyor
RESPOND, Balkan Rotası, Orta Akdeniz Rotası, Polonya üzerinden İskandinav Rotası ve İngiltere’ye giden güzergahlar boyunca göçün son beş yıldaki “kriz yönetimi” konusunu ele aldı. RESPOND’un karşılaştırmalı raporları, tüm RESPOND ülkelerinde göç ve iltica ile ilgili yasal çerçevenin son derece karmaşık olduğunu açıkça gösteriyor. Bulgulara göre; iyi karşılama yaklaşımından genel bir sapma var. Kitlesel göçün başlangıcında Türkiye ve Lübnan’da uygulanan açık kapı politikası ve Almanya’da uygulanan iyi karşılama kültürünün giderek zayıfladığı görülüyor. 2015’ten sonra yapılan tüm değişiklikler, mevcut haklar standartlarına kısıtlamalar veya sınırlamalar getirerek koruma sistemine erişimi daraltıyor.
11 ülkenin tamamı sınırlarını güçlendirdi ve sınır kontrollerini yoğunlaştırdı
Schengen’e aykırı bir şekilde AB iç sınır kontrollerinin yeniden uygulamaya konulmasıyla örneklendirilebilecek şekilde sınır yönetimi politikalarının yeniden ulusallaştırılması gibi bir eğilim oluştu. Araştırma bulguları ayrıca 2015’ten bu yana askeri ve paramiliter aktörlerin öne çıktığını gösteriyor. Avusturya, Yunanistan, Macaristan, Lübnan, Polonya ve Türkiye – yeni fiziksel (duvarlar, çitler, köpekler, dijital cihazlar, vb.) ve “hızlı geçişli sınır prosedürleri” uygularken, Yunanistan ve İtalya ise “hot spot yaklaşımları” gibi prosedürel engeller yardımıyla sınırlarına erişimi kısıtlamaya çalışmışlardır.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu Basın Toplantısı Açıklaması

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun “Yeni Yasama Yılının Açılışı, TBMM’nin Formaliteye İndirgenmesi, Yargıya Yapılan Müdahaleler, Enis Berberoğlu, HDP Operasyonları ve Gündeme İlişkin” Basın Toplantısı Metni (01.10.2020- TBMM)
Çok değerli basın mensupları;
Hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Malumunuz, yeni yasama yılı bugün itibariyle başlıyor. Demokrasi ilkeleri gereğince katılımcı, şeffaf ve etkin bir yasama yılı geçirmemizi temenni ederdim.
Ancak ülkemizin gerçeklerine gözümüzü kapatamayız.
Ülkemiz hukuki, ekonomik ve toplumsal açıdan gittikçe derinleşen sorunlar ile karşı karşıya. Bu yeni dönemde de TBMM, vatandaşlarımızın daha fazla fakirleşmeleri, daha fazla işsiz kalmaları, daha fazla adaletsizliklere maruz kalmaları karşısında hiçbir şey yapamayacaktır.
İktidarın ülkeye hizmet etmek yerine, ülkeyi günbegün daha büyük sorunlarla karşı karşıya bıraktığı açıktır. Demokrasi, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığına yönelik tüm kazanımlarımız kaybedilmektedir. Fakirleşmemizin, Türk lirasının değer kaybetmesinin temel nedeni, tüm kuvvetleri tek bir elde toplayan ne zaman ne yapacağı öngörülemez, bu keyfi ve kötü yönetimdir.
Kıymetli Arkadaşlar,
Kuvvetler ayrılığı; yürütmenin, hukuka bağlı olmasının ve yasama ile yargının kendi sınırları içinde görevlerini yerine getirebilmesinin tek yoludur. Çoğulculuğun, toplumsal barışın ve huzurun, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almanın da koruyucusudur.
Bugün, yasama ve yargı organları kuvvetler ayrılığına dayanan demokratik bir hukuk devletinde kendilerinden beklenen işlevi yerine getirememektedir. Bu durum, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında sistemsizliğin yürürlüğe girmesiyle beraber daha ileri boyutlara ulaşmıştır. Asıl sorunumuz bu sistemsizliktir.
Günümüze kadarki uygulamasına bakıldığında Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, iddia edildiği gibi hızlı ve etkin değildir. Aksine hesapsız ve işlevsiz bir niteliktedir. Çıkarılan toplam 67 kararnamenin 42’sinin daha önce çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde değişiklik yapılmasına dair oluşu bile başlı başına nasıl üstün körü hazırlandıklarını ve öngörüsüzlüğü ortaya koymaktadır. Öte yandan içerik itibariyle eksiklikleri ile yeni sorunlara yol açan kararnamelerin pek çoğu açıkça anayasaya aykırı hükümler içermektedir.
Saygıdeğer basın mensupları,
Bugün yargı, bağımsız ve tarafsız değildir. Yargıya güven ve toplumsal huzur yargının iktidarın yönlendirmesine tabi olması nedeniyle zedelenmiştir. Vatandaşlarımız adliyelerde ulaşamadıkları adaleti sosyal medyada aramaktadır. Siyasi gücün el değiştirmesiyle yargının intikam alma aracı olarak kullanılma geleneği de maalesef sürdürülmektedir.
En yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının değil, doğrudan kurumsal yapısının ve varlığının hedef alınması, hukuk devletiyle bağdaştırılabilir bir durum değildir. Temel hakların ve anayasanın koruyucusu anayasa yargısını terörize etmeye çalışan bu koalisyondan hukuk devletine ve demokrasiye saygı göstermesini beklemek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
TBMM artık toplumsal sorunların tartışıldığı, en doğru olanın arandığı, uzlaşma kültürünün egemen olduğu müzakereci bir işlev görmekten çok uzaktadır. 27. Yasama Döneminde TBMM tarafından 53’ü uluslararası antlaşmalara yönelik toplam 109 kanun çıkarılmıştır. Listenin büyük bir kısmını torba kanunlar oluşturmaktadır.
Meclisin asli yetkisi olan yasama yetkisi fiiliyatta Cumhurbaşkanının elindedir. Külliye’de hazırlanan kanun teklifleri, komisyonlarda ve Genel Kurul’da sağlıklı bir müzakere sürecine imkân vermeden emri vaki olarak geçirilmektedir. Kanunların, yürütmenin tekelinde olmaksızın, ortak akılla yapılması demokrasinin zorunluluğudur. Bu seviyeye, meclisi anayasanın ruhuna uygun olarak çalıştırarak ve komisyonların görevlerini ifa etmesini sağlayarak ulaşabiliriz. Yasamayı bizzat meclis ve milletvekilleri tarafından formaliteye indirgeyerek yok saymak, kanunların yalnızca niteliksiz yapmıyor, demokrasiyi de gün geçtikçe tahrip ediyor.
Meclisin korona döneminde gündeme aldığı YÖK, Avukatlık ya da Sosyal Medya ile ilgili kanunlar toplumsal ihtiyaçları karşılamak yerine siyasi ya da toplumsal hesaplaşmanın bir aracı olarak çıkarılmış değişikliklerdir. Bir parlamentonun hesaplaşmalar için araçsallaştırılması hepimiz adına utanç vericidir.
Kıymetli Arkadaşlar,
Halen içerisinde olduğumuz korona süreci, yürütme organının Meclisin faaliyet alanına saygı duymadığını ve kendi sınırlarını aşarak yasama yetkisini gasp etmekte beis görmediğini bir kez daha göstermiştir. Bu dönemde temel hak ve hürriyetler herhangi bir kanuna ihtiyaç duyulmaksızın kısıtlanmış, süreç çoğu zaman ulaşılamayan genelgelerle bazen de basın açıklamaları ve talimatlar ile yürütülmüştür.
Birçok denge ve denetleme mekanizması fiilen ortadan kaldırılmış ve meclisin rolü bilinçli olarak zayıflatılmıştır.
Değerli Arkadaşlar,
Malumunuz Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz haftalarda gerekçesi henüz açıklanmasa da Enis Berberoğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğine ilişkin çok önemli bir karar vermiştir. Enis Berberoğlu hakkında verilen bu karar ve öncesinde yaşananlar, Anayasanın nasıl yok sayıldığının açık bir yansımasıdır. Umuyorum Mahkemenin gerekçeli kararının açıklanmasının hemen ardından Başkanlık Divanı bu hatadan döner ve Sayın Berberoğlu’nun iadeyi itibarını tesis eder.
Değerli Basın Mensupları,
Son olarak, geçtiğimiz hafta HDP’li milletvekillerine ve Belediye Başkanlarına 6 yıl önceki 6-7 Ekim olayları nedeniyle açılan soruşturmalardan yeni bir operasyon düzenlendi. Bu gözaltıları hukuki değil siyasi olarak değerlendirdiğimize ilişkin açıklamalarımızı yaptık. Genel Başkanımız HDP Eş Genel Başkanı Sayın Mithat Sancar ile görüşüp geçmiş olsun dileklerini iletti. Bu gözaltılar iktidarın, kamu gücünü adeta bir sopa gibi kullanarak; zor ve baskı ile siyasete yön verme çabasıdır.
Bu sabah Kars’ta gerçekleştirilen sözde terör operasyonu da iktidarın niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Ayhan Bilgen’in istifasıyla belediye meclisi içinden bir Belediye Başkanı seçilemesin diye apar topar operasyon yapılmış, zamanında üzerine gidilmeyen dosyalar gündeme sokulmuştur. Olanları hukuk devleti anlayışıyla izah etmek imkansızdır. İktidar bu uygulamalarıyla demokrasinin içini boşaltmakta, terör kavramını da herkese uygulanabilecek şekilde boşa çıkarmaktadır. Bu anlayışla terörle mücadele edilemeyeceği gibi, tam tersi gerçekleştirilmekte, illegalite teşvik edilmektedir.
Kıymetli basın mensupları,
Ne yazık ki Meclisin 100. yılında 1. Büyük Millet Meclisinin ilk döneminde sağlanabilen farklı fikirlerin serbestçe temsil edildiği, toplumsal uzlaşının merkezi olan ve Millî Mücadele gibi tarihimizin en zorlu döneminde dahi başarıyla görevini yerine getiren bir Meclis idealinden çok uzaktayız.
Bu karanlık tablo gelecek adına oldukça kaygı vericidir. Umuyorum ki, aklıselim tüm vekiller ile kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve demokrasiye sahip çıkarak bu kaygı verici durumdan çıkacağız. Vatandaşlarımızın barışa, huzura ve ekonomik refaha olan ihtiyaçlarının ancak bu değerlere sahip çıkmaktan geçtiğini tekrar hatırlatmak isterim.
Hepinizi saygıyla selamlar, iyi günler dilerim.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

DEVA Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı:

DEVA Partisi’nin Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakcı özel bir basın bildirimi paylaştı. Söz konusu bu bildiride; 
”Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak tarafından açıklanan ekonomik programda 2021-2023  dönemine ilişkin yapılan öngörüler, geleceğe yönelik belirsizlikleri azaltmıyor. Çünkü gerçekçi değil.
Bu program kimsenin yüzünü güldürmüyor. İşçileri, işsizleri, yoksullaşanları, çiftçileri, esnafı rahatlatmıyor. İç ve dış yatırımcıların güvenini kazanacak tutarlı bir çerçeve sunmuyor. Çünkü gerçekçi değil.
Hedef ve tahminler tutarsız, inandırıcı değil
Bu yıl için beklenen yüzde 0,3 büyüme tahmini beklentilerle örtüşmüyor. Hem kur şokunun, hem de kredilerdeki yavaşlamanın son çeyrekte ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceği bu programa yansıtılmıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra 2 milyon 791 bin kişinin işini kaybetmesine yol açan bir yönetim anlayışının önümüzdeki üç yılda 4 milyon yeni istihdam oluşturacağını söylemesi hiçbir şekilde güven vermiyor. Geleceğe yönelik işsizlik tahminleri aşırı iyimser tutuluyor.
Hem büyümenin önümüzdeki yıl yüzde 5,8’e çıkacağını, hem de cari açığın milli gelire oranının yüzde 1,9’a düşeceğini aynı anda söylemek, tahmin ve hedeflerin tutarlılığına ilişkin soru işaretlerini güçlendiriyor.
Mevcut veriler bu yıl için cari işlemler açığının GSYİH’ya oranının yüzde 5 civarında olacağını gösterirken, cari işlemler açığının bu yıl yüzde 3,5 olacağını söylemek gerçekçi görünmüyor.
Gereken hiçbir taahhüt yok
Bu programda, kamu bankalarına müdahale edilmeyeceğine ve piyasalara şeffaf olmayan müdahaleler için kamu bankalarının kullanılmayacağına ilişkin hiçbir taahhüt yer almıyor.
Son dönemde getirilen yasakçı, yasaklayıcı ve irrasyonel düzenlemelerin giderileceğine, bütçe birliği ve disiplininin yeniden tesis edileceğine ilişkin hiçbir taahhüt bulunmuyor.
Verimsiz kamu harcamalarının kontrol altına alınacağına, israfın önleneceğine dair tek bir somut adım atılmıyor.
Kamu Özel Sektör İşbirliği projelerinde şeffaflığın nasıl sağlanacağına, bu projelerin kamuya getirdiği yükün nasıl azaltılacağına ilişkin hiçbir ize rastlanmıyor.
Kamuoyu TÜİK’in yayınladığı istatistiklere şüpheyle yaklaşırken, bu şüpheler giderilemiyor.
Merkez Bankası bağımsızlığını garanti edecek hiçbir taahhütte bulunulmaması bir yana, Merkez Bankasına bir kere bile atıf yapılmıyor.
Uzun sözün kısası,
Bu program Türkiye’nin kazanımlarının kaybedildiğini, 2023 hedeflerinin hükmünü yitirdiğini, ülkemizin bırakın 2023 hedeflerine yaklaşmayı, bir çok alanda 10-15 yıl geriye gittiğini ortaya koyan bir belge olmuştur.” ifadeleri yer aldı.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)