Anadolu Grubu şirketlerinden Çelik Motor’un markası KIA, her ay düzenlediği kampanyalarla otomobilseverlerin yüzünü güldürmeye devam ediyor. KIA, kasım ayına özel olarak Sportage, XCeed, Ceed STW, Ceed HB DSL ve Niro modellerinde 100 bin TL’ye 30 ay yüzde 0,99 faiz avantajı, Rio ve Stonic modellerinde ise 50 bin TL’ye 18 ay yüzde 0,99 faiz fırsatı sunuyor. KIA ayrıca, amiral modeli Sportage’da “Şimdi al 6 ay sonra ödemeye başla” kampanyasına da devam ediyor.
Kampanyalar kapsamında kasım ayı boyunca Ceed’in benzinli modelini 50 bin TL ve 18 ay yüzde 0,99 faiz seçeneğiyle sunan KIA, Picanto modelini ise 40 bin TL ve 18 ay yüzde 0,99 faiz avantajıyla otomobilseverlerle buluşturuyor.
KOBİ’lerin vazgeçilmezi Bongo ise 50 bin TL’ye yüzde 0 faiz ve 12 ay taksit avantajıyla yetkili satış noktalarında meraklılarını bekliyor.
KIA’da kasım ayında da ödemelerde erteleme ve faiz fırsatları devam ediyor. Kampanya kapsamında otomobilseverler Sportage, Niro, XCeed, Ceed, Stonic, Rio, Picanto ve Bongo’daki uygun faiz fırsatları ile yeni bir KIA sahibi oluyor.
KIA Sportage’lı olmak çok kolay
Performans ve yakıt tasarrufunu bir arada sunan, 1.6 litre dizel motor ve otomatik şanzıman seçeneğiyle iddialı performansını sürdüren KIA Sportage, kasım ayı sonuna kadar 100 bin TL’ye 30 ay boyunca yüzde 0,99 faiz fırsatıyla KIA yetkili satıcılarında SUV severleri bekliyor. KIA Sportage satın alanlar ayrıca, şimdi al mayısta öde kampanyası kapsamında ödemelerini 6 aya kadar erteleyebiliyor.
Picanto, Rio ve Stonic fark yaratmaya devam ediyor
Makyaj operasyonu geçirerek sınıfının üstünde donanım özelliklerine kavuşan Rio 50 bin TL’ye 18 ay boyunca yüzde 0,99 faizle satışa sunuluyor. Sportif ve ikonik dış tasarımı, benzersiz karakteriyle A segmentinin iddialı oyuncusu ve lideri olan Picanto ise kasım ayında 40 bin TL’ye 18 ay boyunca yüzde 0,99 faiz fırsatıyla otomobilseverlerle buluşuyor.
SUV severler için kampanyalar devam ediyor
SUV konforunu hatchback sportifliği ve sürüş özellikleriyle bir araya getiren XCeed, düşük yakıt tüketimiyle rekor kıran ve makyajlı yeni görünümüyle hibrit SUV sınıfının en cazibeli tasarımına sahip olan Niro ay sonuna kadar 100 bin TL’ye 30 ay boyunca yüzde 0,99 faiz fırsatıyla bu sonbaharda SUV sahibi olmak isteyenleri KIA yetkili satış noktalarına davet ediyor.
Reddot ve iF Tasarım Ödülleri’nin sahibi KIA Stonic ise kasım ayı boyunca 50 bin TL’ye 18 ay boyunca yüzde 0,99 faiz fırsatıyla satışa sunuluyor.
Ceed faiz ve vade seçenekleriyle dikkat çekiyor
Manuel ve otomatik vitesli versiyonları ile KIA’nın kasım ayı kampanyalarına dahil olan Ceed, kasım sonuna kadar benzinli modelinde 50 bin TL’ye 18 ay boyunca %0,99 faiz fırsatıyla; Ceed STW ve Ceed HB DSL 100 bin TL’ye 30 ay boyunca %0,99 faiz fırsatıyla sunuluyor.
Yüksek yük kapasitesi, güçlü motor seçeneği ve aerodinamik tarzıyla KOBİ’lerin tercihi olan Bongo, kasım sonuna kadar 50 bin TL’ye 12 ay boyunca yüzde 0 faizle KIA yetkili satıcılarında yeni sahiplerini bekliyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Aylık arşivler: Kasım 2020
Gensenta Üretim Direktörü Ercan Kıvanç oldu
Gensenta Üretim Direktörü görevine üretim alanında uzun yıllara dayanan tecrübeye sahip olan Ercan Kıvanç getirildi. Kıvanç, 26 Ekim 2020 tarihinde yeni görevine başladı.
İlaç sektöründe Abdi İbrahim, Roche, DSM ve Bayer İlaç’ta çalışmış olan Ercan Kıvanç, Gensenta’ya Üretim Direktörü olarak katıldı. 26 Ekim’de yeni görevine başlayan Kıvanç, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Son olarak Novartis İlaç Teknik Operasyonlarda 2016-2017 yıllarında Üretim Müdürü, 2017-2019 yıllarında Fabrika Direktörü, 2019-2020 yıllarında Teknik Operasyonlar Katı Formlar Operasyonel Mükemmeliyet Direktörü olarak görev yapmıştır. Kıvanç, yeni görevinde Gensenta Yenibosna Üretim Operasyonlarından sorumlu olacak.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Müdahalelere rağmen 6 ayda düzelmiyorsa dikkat!
Bir çeşit “özgül öğrenme bozukluğu” olarak tanımlanan disleksi, çocuğun okuma sorunu yaşamasına ve okuduğunu anlayamamasına neden oluyor. Disleksi tanısının çocuğun eğitim hayatı başladığında konulması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, tanının gecikmesi durumunda depresif, kaygılı ve benlik saygısı düşük bireyler olabileceklerine dikkat çekiyor. Pandemi döneminde disleksili çocukların eğitimine daha çok önem verilmesi, eğitimin aksamaması için özen gösterilmesini tavsiye ediyor.
1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası’nda disleksi ile ilgili farkındalık oluşturmak amaçlanıyor.
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, NP Feneryolu Tıp Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, disleksi yaşayan bireylerin okumada güçlük çektiklerini belirterek ebeveynlere tavsiyelerde bulundu.
Okuma ile ilgili sorun yaşıyorlar
Disleksinin bir çeşit Özgül Öğrenme Bozukluğu (ÖÖB) olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Bu tip öğrenme bozukluğu olan kişiler okuma ile ilgili sorunlar yaşarlar. Örneğin okuma ve yazmayı zamanında öğrenemezler, okurken eksik veya hatalı okurlar, harf veya heceleri atlayarak okurlar. Bazı dislektik bireyler ise okuduğunu da anlamakta zorluk yaşar. Okuma hızları beklenenden oldukça yavaş gerçekleşir” dedi.
Okuma güçlüğü sorunu 6 aydan fazla sürüyorsa dikkat!
Her okuma güçlüğü çeken bireyde disleksiden söz edilemeyeceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, şu ifadeleri kullandı:
“Bir kişiye disleksi tanısı koyabilmek için öncelikle var olan sorunu gidermeye yönelik uygun müdahaleler yapılmalıdır. Eğitim desteği, birebir ders çalıştırma, konu tekrarı, gerekli durumlarda dikkat desteği için çocuk ve ergen psikiyatrisi görüşmeleri ve ilaç kullanımı gibi uygun müdahalelere rağmen geçmeyen ve en az 6 aydır devam eden sorunlar disleksi olarak değerlendirilir.”
Okul dönemi belirtileri dikkate alınmalı
Yrd. Doç. Dr.Başak Ayık, disleksi sorununun var olduğuna okul öncesi belirtilerle değil, okul sürecindeki belirtiler değerlendirilerek karar verilmesi gerektiğini belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her ne kadar disleksinin okul öncesi dönemde belirtileri konuşma gecikmesi, kelime dağarcığının az olması, konuşma harflerinde görülen hatalar, nesne isimlerini zor öğrenme, dinleme zorluğu, sakarlık, el tercihinde gecikme, ince motor gerilik gibi olsa da temel sorunlar öğrenme ve okul becerileri ile ilgili olduğundan bir kişinin disleksi olarak tanımlanabilmesi için okula başlamış olması gereklidir. Önceki dönemde gördüğümüz belirtiler sadece disleksi olasılığı olarak değerlendirilmeli, okul öncesi dönemde net tanı olarak düşünülmemelidir. Yine disleksinin şiddetine göre okul eğitiminin hangi yılında ortaya çıkacağı değişebilir. Hafif etkilenen çocuklar ilk eğitim yılında az belirti verebilir.”
Disleksinin temel tedavisi eğitimdir
Disleksi ve diğer tüm özgül öğrenme güçlüklerinde uygulanması gereken temel tedavinin özel eğitim olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Bu eğitim okulda verilenden farklıdır. Çocuk normal bir okulda eğitime devam ederken bunun yanı sıra bireysel ya da grup halinde özel bir eğitime alınır. Çocuğun eğitim gereksinimi disleksinin şiddetine göre belirlenmeli. Yoğun bireyselleştirilmiş eğitim, bu alanda özel eğitim almış öğretmenler tarafından sunulmalı. Sık ve birebir uygulamaların bu sorunun çözümünde daha faydalı olduğu bilinen bir gerçek.Eğitim ne kadar küçük yaşta başlarsa tedavi yanıtı o kadar iyi olur. Tedavi için geciken çocuklarda daha uzun süre ve yoğun eğitimler gerekir. Öte yandan öğrenme güçlüğünü ortadan kaldıracak bir ilaç tedavisi bulunmuyor. Ancak kaygı bozukluğu, depresyon ve benzeri eşlik eden psikiyatrik bir hastalık varsa onların tedavisi önemlidir. Dikkat eksikliği eşlik eden bireylerde dikkati artıracak ilaçlar kullanılabilir” diye konuştu.
Tanı gecikirse etkisi ömür boyu sürebilir
Disleksi sorunu olan bireylerde akademik güçlüklerin süreklilik gösterdiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Eğer kişiye erken ve uygun yaşta tanı konmamış ve destek sunulmamış ise yaşadığı sorunlar farklı belirtilerle ömür boyu devam eder. Bunun yanı sıra disleksisi olan bireyler sadece akademik alanda değil, hayatın başka alanlarında da sorunlar yaşayabilirler” uyarısında bulundu.
Depresif, kaygılı ve intihar eğilimleri yüksek olabilir
Bu sorunlardan birinin sosyal becerilerde yaşadıkları problemler olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Başak Ayık, “Kendilerini uygun ifade etmekte zorlanabilirler. Eğer uygun zamanda tanınmamış ve gerekli destek sunulmamış ise uzun yıllardır süren çaba ve akademik zorluklar sonucunda depresif, kaygılı ve benlik saygısı düşük bireyler olabilir. Kişiler arası ilişkilerde sorunlar görülmeye başlar. Farklı psikiyatrik hastalıklar da görülebilir. Amerikan Psikiyatri Birliği 2013 yılında disleksisi olan çocuk, ergen ve erişkinlerin intihar açısından risk grubunda olduğunu belirtmiştir. Bunun dışında bir kısmı harita okuma – yol, yön bulma; işlerini organize etme, zamanı planlama, para idaresi- bütçe yönetimi gibi tamamen farklı alanlarda da sorunlar yaşayabilmektedir” diye konuştu.
Pandemide birebir derslere önem verilmeli
Pandemi nedeniyle devam eden online eğitim sisteminin tüm öğrenciler için olduğu kadar disleksili bireyler için de sıkıntılı bir süreç olduğunu dile getiren Ayık, “Özellikle dislektik bireylerin birebir eğitimden fayda gördüğü göz önünde bulundurulursa denetimi zor, kişideki karşılığının değişken olduğu uzaktan eğitimde daha çok zorlanmaları beklenilen bir durumdur. Ebeveynlerin eğitim desteğine ve birebir derslere bu dönemde ağırlık vermelerini ve aksatmamalarını öneriyoruz. Eğer eğitim aksıyor ise çocuktan beklentilerin düşürülmesi ve üzerine gidilmemesi en azından çocuğun yaşayacağı kaygı ve olumsuz duyguları azaltacaktır” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Altın çağ yaşatan imparator Ekber Şah
VakıfBank Kültür Yayınları “Ekber Şah” isimli kitabı yayımlıyor. Bu güncel biyografi çalışmasında, Asya İslam tarihinin en önemli liderlerinden Ekber Şah tüm yönleriyle inceleniyor. Babür İmparatorluğu’na altın çağ yaşatan hükümdar, tahta çıkışından iktidar mücadelelerine dek kapsamlı olarak anlatılıyor.
VakıfBank Kültür Yayınları’nın (VBKY) okurla buluşturduğu “Ekber Şah”, Asya İslam tarihine yön veren imparatoru ve bölge tarihini iç içe geçirerek anlatıyor. Wisconsin Üniversitesi öğretim üyesi André Wink tarafından kaleme alınan kitapta, 14 yaşında tahta çıkan ve Babür İmparatorluğu’na neredeyse yarım yüzyıl boyunca altın çağ yaşatan Ekber Şah’ın tüm ayrıntılarıyla biyografisi sunuluyor.
Türkçe çevirisini Uğur Gezen’in yaptığı kitap, tarihin seyrine yön veren hükümdarı yakından tanımak isteyen ve dünya tarihine ilgi duyan herkese hitap ediyor.
14 yaşında tahta çıktı
1542 ile 1605 yılları arasında yaşayan Celâleddin Ekber, Hindistan’daki Bâbürlü hanedanının üçüncü hükümdarıydı. Onun döneminde Babürlüler görkemli bir yükseliş devri yaşadı. Ekber çok küçük yaşlardan itibaren iyi eğitim gördü; askeri dersler aldı, topçulukta uzmanlaştı. Dokuz yaşında hanedanlığın yönetiminde aktif rol üstlenen Ekber, ilk seferine çıktığında 13, tahta çıktığında ise 14 yaşındaydı. Wink kitapta, “10 Mart 1556 tarihinde başkent Lahor’a bağlı Kalanaur kasabasında Bâbürlü tahtına çıkması, Hint-Müslüman tarihinde birçok yönden emsalsiz ya da en azından hiç alışılmamış bir hükümdarlığın başlangıcıydı” diyor.
Savaş meselelerinde en önde
Ekber, hükümdarlığı süresince örnek davranışlar sergileyerek tüm büyük Bâbürlü kurumlarının asıl mimarı oldu. Gösterişsiz giyinir, dünyevi olana aldırış etmezdi. Hanlar ve savaş meydanlarında askerler arasında tebdil-i kıyafet dolaşan Ekber için Wink, “Savaş meselelerinde en önde gelirdi, hükümet meselelerinde pek marifetliydi, tüm kanunları anlar ve tartışırdı. Tüm mekanik maharetlerden keyif alır ve sık sık elleriyle uğraşırdı. Bazen işçilerin yanında taş ocağında çalışırdı. Ekber her işte marifetliydi, dantela yapıcılar gibi kurdele yapardı, törpü yapardı, biçerdi, çok çalışırdı…” sözlerini kaydediyor.
Fiziksel özellikleri
Wink kitapta, Ekber Şah’ın fiziksel özelliklerini de aktarıyor: Dönemin standartlarına göre orta boylu olduğunu belirtirken, Ekber’in, geniş göğsü ve omuzları, biniciliğe uygun geniş ve eğri bacakları ile uzun kolları hakkında ayrıntı paylaşıyor. Wink, şöyle devam ediyor: “Yapılıydı, çok zayıf ya da şişman değildi, güçlü kuvvetli, zinde ve sıhhatliydi. Fiziksel olarak zinde ve gayretli bir sporcu olan Ekber, fevkalâde gücü ve cesaretiyle meşhurdu… Çehresinin saltanat itibarını yansıttığı ve hükümdarlığını ilk bakışta belli ettiği hususunda tüm kaynaklar hemfikirdir. Yüz ifadesi dingin ve açıktı, yine de öfkelendiğinde dehşet verici bir heybet doluydu.”
Zalimliğe karşı ve adil
Ekber Şah, işlenmiş tarlaların, civardan geçen imparatorluk askerleri tarafından çiğnenmemesi için görevliler tarafından korunmasını emretti. Dahası, verilen zararın karşılanması kuralını getirdi.Wink, onun örnek ve adil davranışlar sergileyen bir lider olduğunu söylüyor ve şunları anlatıyor: “Ekber bazen örnek teşkil ederek, bazen düzenleme yaparak ya da gerekli olduğunda en sert askeri disiplini uygulayarak her türden zalimce davranışı engellemeyi hedefledi. ‘Avlanmaya aşırı düşkünlüğü’, ‘aralıksız oyun oynamayı’, ‘gece gündüz sarhoşluğu’ ve ‘sürekli kadınlarla münasebette olmayı’ da önlemeye çalışacaktı. Laubaliliğin ve öfkenin ‘aklın kısıtlaması altında’ olması gerektiğinde ısrarcıydı.”
Bir tarihsel serüven
Wink kitapta, Ekber Şah’ın içine doğduğu dünyayı ustalıkla tasvir ederken bölgesel gelişmeleri sıralıyor, yaşanan taht mücadeleleri ve savaşlarla Babür İmparatorluğu’nun tarihsel serüvenini aydınlatıyor. Kapsamlı Ekber Şah biyografisi sunan kitap, hükümdarın çocukluğunu, davranışlarını, ilişkilerini, amaçlarını ve hayat görüşünü detaylı anlatımıyla ön plana çıkıyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Canon’un En Sevilen İki Lensi Artık RF Ailesinde
Görüntüleme teknolojileri lideri Canon, tüm zamanların en sevilen lenslerinden olan EF 50mm F1.8 STM ve EF 70-200mm F4L IS USM modellerini RF lens formatında kullanıma sunuyor. Lenslerin yeni RF modelleri, EOS R sistemiyle uyumluluğu sayesinde fotoğrafçıların yeni standartlara ve yüksek kaliteye kolaylıkla erişmelerine olanak tanıyor.
Canon, en beğenilen iki EF lensini RF formatında kullanıma sunarak fotoğrafçılara yeni, yüksek teknolojide aynasız çözümler sağlıyor. Fotoğrafçıların en çok tercih ettiği lenslerden olan EF 50mm F1.8 STM ve EF 70-200mm F4L IS USM modelleri artık RF lens formatında da kullanılabilecek. Çok yönlülük kapasitesi nedeniyle “nifty fifty” lakabıyla bilinen Canon’un EF 50mm f/1.8 STM lensinin yeni RF versiyonu, EOS R Sistemi’ne geçiş yapan amatör fotoğrafçılara uygunluğuyla öne çıkıyor. RF 50mm F1.8 STM, fotoğrafçıların gece ve gündüz, portrelerden manzaralara kadar tüm iç ve dış ortam çekimlerinde olağanüstü görüntü kalitesi sağlıyor.
RF 70-200mm F4L IS USM, amatör ve profesyonel fotoğrafçılara, vahşi yaşamdan spor çekimlerine, seyahat çekimlerinden portrelere kadar tüm fotoğrafçılık türlerinde yüksek performans, esneklik ve kompakt tasarım sunuyor. (Canon’un RF ailesine dahil ettiği ikinci lensi RF 70-200mm F4L IS USM, kendi odak aralığında dünyanın en kısa ve en hafif f/4 değiştirilebilir lensi olan L serisi telefoto zum lensidir.)
Lenslerin ikisi de halihazırda sabit, zum, telefoto ve süper telefoto lens ve genişletici seçenekleri bulunan RF ailesine eklenebiliyor. Kısa bir süre önce lanse edilen EOS R5 ve EOS R6 modellerinden EOS R ve EOS RP modellerine kadar EOS R Sistemi’ndeki tüm tam kare aynasız modellerle yüksek uyumluluktaki bu lensler, fotoğrafçılar ve videograflara yüksek performans ve yaratıcı esneklik kazandırıyor.
Taşınabilir seyahat arkadaşı
RF 70-200mm F4L IS USM, 695 gram ağırlığı ve 11,9 cm uzunluğu sayesinde hafif ve kompakt yapısıyla öne çıkıyor. EF eş değeriyle kıyaslandığında %32 gibi çok ciddi oranda küçülen ve hafifleyen bu lens, sürekli hareket halinde olan seyahat fotoğrafçılarının imdadına koşuyor. RF 70-200mm F4L IS USM, tam olarak uzatılmış halde kullanılırken dahi bir f/4 telefoto zum lensine göre çok daha rahat taşınıyor. Modelde bulunan ters çevrilebilir bir lens başlığı, fotoğrafçıların bir çekim senaryosundan diğerine geçerken derli toplu bir şekilde saklamalarına olanak tanıyor. RF 50mm F1.8 STM de aynı kompaktlık özelliğiyle beğeniye sunuluyor. RF 50mm F1.8 STM, boyut olarak EF versiyonu ve montaj adaptöründen çok daha küçük yapıya sahip. Bu lensler, RF serisindeki tüm lensler gibi, fotoğrafçılar ve videografların çok daha hafif bir çekim takımına sahip olmalarını sağlıyor ve bu sayede daha iyi çekim becerileri sunuyor.
Kaliteden taviz verdirmeyen yüksek performans
RF 50mm F1.8 STM, standart 50 mm görüş açısı ve f/1,8 geniş diyaframıyla insan görüşüne yakın bir perspektif sunuyor. RF 50mm F1.8 STM bu özelliği sayesinde farklı çekim senaryolarında güzel ve doğal görünen çekimler yapmak isteyen portre fotoğrafçılarına yardımcı oluyor. Yepyeni bir optik sistemle donatılan RF 50mm F1.8 STM’nin geniş diyaframı ve PMo asferik lensleri, konu ile fonu birbirinden daha iyi ayırabilmeyi sağlıyor. Maksimum diyaframda dahi yüksek görüntü kalitesi elde edilebilen lens RF 50mm F1.8 STM, fotoğrafçıların düşük ışıkta muhteşem çekimler yapabilmesine olanak tanıyor. EF 50mm F1.8 modelinden aktarılan 7 ağızlı dairesel diyafram, defokuslu arka plan ve ön plan için olduğu gibi güzel bir bokeh elde etmek amacıyla da kullanılabiliyor. RF 50mm F1.8 STM’de bulunan “Super Spectra” kaplama teknolojisi ise ışık lekelerini, mercek parlamalarını ve bozulmaları azaltıyor, uyumlu bir renk dengesi oluşturuyor.
RF 70-200mm F4L IS USM, Hava Küresi Kaplama (Air Sphere Coating), dört Ultra Düşük Dispersiyonlu (UD) lens ve 1 m’den 0,6 m’ye indirilerek kısaltılmış olan netleme mesafesi özellikleriyle öne çıkıyor. Tam zumlama aralığında dahi üstün bokeh sunan 9 ağızlı iris ve sabit f/4 diyaframıyla RF 70-200mm F4L IS USM, fotoğrafçılara olağanüstü detaylar sunuyor. Tüm zumlama aralıklarında göz alıcı görüntüler yakalama becerisine sahip olan RF 70-200mm F4L IS USM’nin iyileştirilmiş görüntü kalitesi, net kenardan kenara fotoğraflar elde edilmesini sağlıyor. Her iki lensin maksimum diyafram değerlerinde net, kaliteli fotoğraflar çekme becerisi, fotoğrafçıların hafif yüz mimiklerini veya daha küçük konuları en ince detayına kadar kadrajlamasına yardımcı oluyor.
Ustalığı pekiştiren yaratıcılık ön planda
RF 70-200mm F4L IS USM’de bulunan 5 stop’lu Optik Görüntü Sabitleyicisi, fotoğrafçıların, sınırlarını zorlamalarını sağlarken, yüksek kalitede görüntüler elde etmek için gerek duyulan tripod ihtiyacını da ortadan kaldırıyor. RF 70-200mm F4L IS USM modeli, yeni EOS R5 ve EOS R6 ile kullanıldığında, Dual Nano USM ve 7,5 stop’a kadar görüntü sabitleme kapasitesi sayesinde düşük ışık koşullarında bile olağanüstü yüksek hızda net ve odaklı görüntüler elde edilmesine olanak tanıyor. Dual Nano USM ile RF 70-200mm F4L IS USM, inanılmaz hızlı sürekli odaklanma seviyeleri ile videografların neredeyse sessiz çekim yapmalarının önünü açıyor.
RF 50mm F1.8 STM, EOS R5 veya EOS R6 ile kullanıldığında 7 stop’a kadar görüntü sabitleme avantajı sunuyor. Ayrıca STM özelliği ile amatör videograflara neredeyse sessiz ve kusursuz kalitede çekim yaparken yeni çekim türlerini deneme fırsatı sağlayan kusursuz AF performansı yaratıyor.
“Pratiklik” hedefinden doğan lensler
RF 50mm F1.8 STM, fotoğrafçıların konforlu bir şekilde çekim yapmalarına olanak tanımak için yeniden tasarlandı. Bu tasarım kapsamında fotoğrafçıların konuları görüntülerken fotoğraf makinesi ve odaklanma ayarları üzerinde sezgisel kontrole sahip olmalarını sağlayan, sofistike ve sessiz, tıklama gerektirmeyen tipte, birleşik odak ve lens kontrol halkası kullanılıyor.
Florin kaplamalı, toz ve darbe direncine sahip olan RF 70-200mm F4L IS USM, açık alanda kullanımda maksimum rahatlık sunuyor. Canon’un L serisi lenslerinde görülen standart sağlamlık ve dayanıklılık özelliklerine sahip olan RF 70-200mm F4L IS USM, sıcak ve soğuk iklimlerde pratik bir kullanım sağlıyor. Zorlu iklim şartları altında hayat kurtaran ısı kalkanı kaplaması, aynı zamanda, olası toz girişlerini engelliyor ve cihaza darbelere karşı dirençli bir yapı sağlıyor.
RF 50mm F1.8 STM – Temel Özellikler: STM Motor Geniş f/1,8 diyafram Asferik lens elemanı RF yuvası Süper Spektra Kaplama Odak / lens kontrol halkası
RF 70-200mm F4L IS USM Temel Özellikler: f/4 sabit maksimum diyafram Dual Nano USM odaklanma motoru L serisi kalitesi UD elemanları ve ASC kaplama EOS R5 ve EOS R6 ile kullanıldığında 5 stop’lu Optik Görüntü Sabitleyici ve 7,5 stop’lu Birleşik IS Toz ve su girişine dirençli Lens Kontrol Halkası
Değiştirilebilir lensli fotoğraf makineleri için (SLR fotoğraf makineleri ve aynasız fotoğraf makineleri) f/4, 70-200 mm odak uzaklığı ile dünyanın en kısa ve hafif bir değiştirilebilir lenstir. 3 Kasım 2020 itibarıyla geçerlidir. Canon’un araştırmasına dayanır.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Mahmut Görgen yeni klip çalışmasını Milyon TV’de anlattı
DJ ve Aranjör Mahmut Görgen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Milyon TV‘de ekran başındaki izleyicilerle buluşan ‘Zeynep Bozkaya ile Life Style‘ adlı programa konuk olarak katıldı. Program esnasında Cumhuriyet Bayramı’na özel Atatürk’ün sesini kullanarak hazırlamış olduğu ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene‘ adına sahip projesini anlatırken dijitalden elde edilecek gelirlerin de Mehmetçik Vakfı’na bağışlanacağını tekrarladı.
Mahmut Görgen son aylarda çıkardığı single çalışmaları ve sosyal medya paylaşımlarıyla sıkça gündeme gelen isimler arasında bulunuyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na özel hazırladığı “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” isimli projesiyle de dikkatleri üzerine çeken genç aranjör Zeynep Bozkaya’nın sunduğu Life Style isimli programa klibinde de yer alan başarılı oyunculardan Tuna Gürcoşkun ile beraber katıldı. Projesiyle ilgili aşamaları ve dijital gelirleriyle ilgili önemli açıklamalar yaparken aynı zamanda müzik sektörü, gelecekteki projeleri ve konser programıyla ilgili de açıklamalar gerçekleştirdi.
Programda Tuna Gürcoşkun’da tiyatro oyunu ile birlikte oyunculuk kariyerinden söz ederken “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” isimli projede yer almaktan dolayı mutluluk duyduğunu ifade etti. Sunucu Zeynep Bozkaya ile keyifli bir sohbet gerçekleştiren Görgen ve Gürcoşkun program sonunda herkesin Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarken Milyon TV ailesine de kendilerini konuk ettiği için teşekkür etti..
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
‘Tuna Kıvrımı’ 6 Kasım Cuma Trump Sahne’de prömiyer yapacak
Macar Yazar Ferenc Karainthy’nin kaleme aldığı Fatma Çiğdem Aydın’ın Türkçeye çevirerek repertuara kazandırdığı ‘Tuna Kıvrımı’ tiyatro oyunu, 6 Kasım Cuma günü saat 20:30’da Trump Sahne’de prömiyer yapacak.
Rejisörlüğünü Gökçer Genç’in yaptığı ‘Tuna Kıvrımı’nın oyuncu kadrosunda Fatih Al ve Emel Çölgeçen yer alıyor.
Prodüksiyonlarıyla yurt içi ve yurt dışında birçok kez turne yapmış Kuzgun Yapım’ın yeni oyunu ‘Tuna Kıvrımı’, Demir Perde döneminde Macaristan’ın Tuna Nehri üzerinde bir kafeteryada çalışan garson bir kadın ile mesai bitiminin son dakikalarında içeri giren erkek bir müşteri arasında geçen komik, sıcak, sempatik ve ilginç bir hikayeyi konu alıyor.
Trump Sahne, kontrollü sosyal hayata geçiş kapsamında COVİD-19’a karşı tüm önlem ve tedbirlerini almış olarak kapılarını açıyor. Yüzde 100 taze hava ile iklimlendirilen 500 kişilik Trump Sahne’de seyirciler, birer sıra atlayıp üçer koltuk boş bırakarak oyunu izleyecekler. Girerken ateşleri ölçülecek olan izleyiciler, sürekli dezenfekte edilen salonda oyunu maskeli olarak izleyecek.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Kızılay İzmir’de Yardımlarına Devam Ediyor
Merkez üssü İzmir’in Seferihisar ilçesi açıkları olan ve çevre illerden de hissedilen 6.6 büyüklüğündeki depremin hemen ardından ekiplerini bölgeye gönderen Türk Kızılay, beslenme, barınma, hijyen ve psikososyal destek gibi faaliyetlerini tüm hızıyla yürütmeye devam ediyor.
30 Ekim Cuma günü meydana gelen şiddetli depremin ardından Türkiye’nin dört bir yanından İzmir’e intikal eden arama ve kurtarma ekiplerinin 5. günde de enkaz altındaki vatandaşlara ulaşma çalışmaları devam ediyor. Tüm Türkiye’nin kenetlendiği İzmir’de evleri hasar gördüğü veya yıkıldığı için geceyi dışarıda geçirmek durumunda kalan depremzedelere ise Türk Kızılay destek oluyor. Depremin ilk dakikalarından itibaren 7/ 24 esasına uygun olarak sahada aktif şekilde görev alan Kızılay, toplam 96 personel, 87 şube görevlisi ve 762 gönüllüsüyle vatandaşların deprem travmasını en az hasarla atlamaları için gece gündüz demeden faaliyetlerini yürütüyor.
3 Öğün Sıcak Yemek
Beslenme kapasitesini diğer bölgelerden ulaşan ekiplerle her öğünde 60.000 kişilik yemek çıkabilecek kapasiteye yükselten Kızılay, bölgede bulunan 6 ikram aracı, 5 mobil mutfak ve 3 sahra mutfağı ile depremin ilk anından bu güne kadar toplam 304 bin 679 kişilik beslenme hizmeti vererek vatandaşlara destek oldu. İhtiyaç sahibi tek bir vatandaş kalmayana kadar yardımlarına devam eden Kızılay, sıcak yemek desteğinin yanı sıra 100 adet gıda kolisi, 140 bin 925 ikram malzemesi, 57 bin 414 sıcak/soğuk içecek ile 111 bin 386 adet su dağıtımı gerçekleştirdi.
Psikososyal Destek Uzmanları Afetzedelerin Yanında
Afetzedelerin içinde bulundukları durumu en az hasarla atlatabilmeleri için psikososyal destek hizmeti vermeye başlayan Kızılay, toplamda 878 vatandaşa ulaşarak kaygı düzeylerinin düşürülmesi için yoğun çaba sarf ediyor. Kızılay, afet alanında ve çadır kentlerde ziyaretler gerçekleştirerek görüşülen afetzedelere psikolojik ilk yardım uyguluyor.
COVID-19 Salgını İçin Üst Düzey Önlem
Afetzedelere yardımlarını ulaştırırken COVID-19 pandemi riskini de göz ardı etmeyen Türk Kızılay, bölgede bulunan Halk Sağlığı ekipleri aracılığıyla ziyaret ettikleri ailelere 2 bin 86 adet dezenfektan ile 22 bin 850 adet cerrahi maske dağıtımı gerçekleştirdi.
Kızılay’dan Barınma Desteği
Evleri hasar gördüğü veya yıkıldığı için geceyi dışarıda geçirmek durumunda kalan vatandaşların soğuktan etkilenmemesi amacıyla seferber olan Türk Kızılay, bölgeye gönderilen 2 bin 403 barınma malzemesinin yanı sıra bin 256 adet ısıtıcı, 16 bin 50 adet battaniye, 6 bin 888 adet yatak ve 2 bin 657 adet mutfak setini depremzedelerin hizmetine sundu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Lider VakıfBank’tan 12’de 12
VakıfBank Kadın Voleybol Takımı, 2020-2021 Misli.com Sultanlar Ligi’nin 14’üncü haftasında PTT’yi deplasmanda 18-25, 13-25 ve 16-25’lik setlerle 3-0 mağlup etti ve 12’de 12 yaparak ligdeki liderliğini sürdürdü. Sarı-siyahlılar, Sultanlar Ligi’nin 15’inci haftasında 7 Kasım Cumartesi günü Çan Gençlik Kale Spor’u VakıfBank Spor Sarayı’nda konuk edecek.
Üç FIVB Kulüpler Dünya Şampiyonası ve dört CEV Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuyla ‘Türkiye’nin uluslararası alanda en çok kupa kazanan takımı’ olan VakıfBank Kadın Voleybol Takımı, 2020-2021 Misli.com Sultanlar Ligi’nin 14’üncü haftasında PTT’yi deplasmanda 18-25, 13-25 ve 16-25’lik setlerle 3-0 mağlup etti ve 12’de 12 yaparak ligdeki liderliğini sürdürdü. TVF Başkent Voleybol Salonu’ndaki karşılaşmaya hücumda etkili başlayan sarı-siyahlılar, teknik molasına 12-8 önde girdiği ilk set 25-18 aldı.
Oyundaki üstünlüğünü ikinci sette de sürdüren VakıfBank, teknik molaya 12-5 önde girdi. Hücum ve savunmadaki performansına mola dönüşü de devam eden sarı-siyahlılar, seti 25-13 alarak karşılaşmada 2-0 öne geçti. PTT’nin üçüncü sette dönüşüne izin vermeyen VakıfBank, seti 25-16, maçı da 3-0 kazanarak, liderliğini sürdürdü. Ligde iki maçı eksik olan sarı-siyahlılar, Sultanlar Ligi’nin 15’inci haftasında 7 Kasım Cumartesi günü Çan Gençlik Kale Spor’u VakıfBank Spor Sarayı’nda konuk edecek.
MAÇIN İSTATİSTİĞİ
PTT-VAKIFBANK: 0-3
SALON: TVF Başkent Voleybol Salonu
HAKEMLER: Erhan Alparslan, İlknur Çakar
PTT: Bahar 2, Dimitrova 19, Ceyda 1, Vuchkova 4, Cansu 1, Merve 3, Simay (L), Mislina 1, Nur, Su 1
VAKIFBANK: Kübra 4, Maja 1, Gabi 19, Melis 9, Haak 15, Tuğba 9, Gizem (L)
SETLER: 18-25, 13-25, 16-25
SÜRE: 63 dakika (23′, 19′, 21′)
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Deprem ruh sağlığımızı nasıl etkiliyor?
İzmir’de yaşanan deprem başta çocuklar olmak üzere yetişkinlerde ve toplum genelinde hemen herkesi psikolojik anlamda etkiledi. Sürekli depremi düşünmenin bireylerde ruhsal hastalıkların başlamasına yol açtığına dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gerekli tedbirlerin alınması ve rutin hayattan kopulmaması şart. Özellikle çocuklar gözlem yaptığı için anne ve babaların depremle ilgili haberleri izlerken ve deprem anında soğukkanlı olması, deprem gerçeğini uygun bir beden diliyle anlatmaları gerekiyor” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, depremi psikolojik açılardan değerlendirdi.
Bazı bireyler depremi düşünerek yaşıyor
Depremle yaşamak gerçekten zor bir duygu diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Böyle bir durumda ne yapmamız gerekiyor? Bazı kişiler 24 saat devamlı depremi düşünüyor. Onu düşünerek yaşıyorlar. Tek ilgi odağı bu olduğu için kaygılarını, korkularını kontrol edemiyorlar ve ruhsal hastalıklar başlıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘Ruh hastalıkları bozuklukları pandemisi bekleniyor’ diye açıklaması var. Bunun üzerine bir de deprem geldi” diye konuştu.
Çocuklara deprem gerçeği anlatılmalı
Deprem ülkesi olduğumuz için psikolojik olarak da depreme hazırlanmamız gerektiğinin altını çizen Tarhan, “Özellikle çocuklar önemli çünkü onlar anne babaya bakarlar. Özellikle 5-6 yaşındaki gerçeklik duygusu gelişmemiş çocuklar deprem haberi izlerken veya deprem olduğu zaman anne ve babalarını gözlemlerler. Anne ve baba soğukkanlıysa, rahatsa çocuk da soğukkanlı olur. Eğer ebeveynler çocuğun yanında değil uzaktaysa böyle durumlarda çocuk daha çok korkar. Böyle durumlarda yanında anneanne ve babaanne gibi güven veren kişilerin olması gerekiyor. Çocuk erişkinleri taklit ederek rahatlıyor ya da korkusunu gideriyor. Ebeveynleri kaygılıysa çocuk daha çok kaygılanıyor. O yüzden çocuğu haberlerden, bu gibi durumlardan uzaklaştırmak yerine böyle bir gerçek var demeleri gerekiyor” dedi.
Deprem anı için beyin egzersizleri yapılmalı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘Türkiye deprem bölgesi olduğu için neredeyse her yıl farklı yerlerde oluyor. O yüzden deprem anında neler yapılabileceği ile ilgili çocuklarla birlikte beyin egzersizleri yapılmalı’ dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Hiçbir şey yapmamak belirsizliktir ve kaygıyı arttırır. Ayda ve Elif bebek kurtuldular. Yani güvenli bir şekilde olursa en kötü durumda bile kurtulabiliyor. Çocuğa grip olduğunda nasıl aşı yapılıyorsa psikolojik, şiddet aşısı gibi deprem olduğu zaman ne yapacağını öğretmemiz gerekiyor. Bir şeyler yapılabileceğini bilmesi çocuğu rahatlatır. Tedbirimizi alacağız, deprem yok gibi yaşamaya devam edeceğiz.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Rutinden kopmak kaygıyı artırıyor”
Deprem çantasının edindikten ve depremle ilgili önlemlerin aldıktan sonra günlük yaşama, işlere devam edilmesi gerektiğine dikkat çeken Tarhan, “Rutinden koptuğumuz an kaygı artıyor. Bu sefer ruh sağlığı bozuluyor ve hayat yaşanılmaz oluyor. Depremi düşman gibi görmek büyük bir kaygıya sebep oluyor. Anne ve babalar ‘Deprem bir gerçektir, bu gerçeği kabul edelim, bundan gelecek tehlikeye karşı tedbirimizi alalım, hayattaki yolumuza devam edelim’ düşüncesiyle ilerlerse çocuk da o şekilde kabulleniyor. Ayrıca küçük yaşta stres yönetimini öğrenmiş oluyor. Bu aynı zamanda psikolojik sağlamlık eğitimidir. Bu eğitimi deprem bölgesinde veya hastalık durumunda travma yaşayan çocuklara vermekte fayda var. Özellikle çocuklar açısından ve tabi ki yetişkinler için de psikolojik sağlamlık önemli” dedi.
Yakınını kaybedenlere yalnız olmadığı hissetirilmeli
‘Elif’in parmak tutmasını hepimiz gördük. Sembol bir fotoğraf oldu’ diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan sözlerine şöyle devam etti:
“İnsanın o anda en büyük ihtiyacı bağlanma ve yalnızlığını giderme ihtiyacıdır. Güvende hissetmek çok önemli. Yakınını kaybeden birisi yalnız olmadığını hissetmeli. Bunun için bizim kültürümüzde 40’ıncı gün, 52’inci gün gibi yöntemler geliştirilmiş. Bunların arka planında yakınını kaybedenlere yalnız değilsin mesajı veriliyor. Bazıları böyle durumlarda hemen ilaç vermeyi deniyor. Halbuki bu bir acıdır, kişi o acıyı yaşamazsa ve örterse daha sonradan başka türlü çıkıyor. Bu bir travma. Travma sonrası bizim uyguladığımız büyüme ölçeği var Bu ölçekte travmayı doğru karşılayıp karşılamadığı sorulur. Bazıları da tamamen yok sayıyor ama beyin o travmayı unutmuyor. En ufak bir travmada ortaya başka türlü çıkıyor.”
Çocuklara beden dili ile anlatılmalı
Çocukta korku duygusunu arttırarak, pişmanlık, suçluluk yahut da dehşet duygusu uyandırılarak verilen eğitimin tehlikeli olduğunu belirten Tarhan, “Trafikte nasıl kırmızı ışıkta geçmemenin bir kural olduğunu anlatıyorsak çocuğa bunun da bir kural olduğunu o şekilde anlatmalıyız. Abartılı davranıldığı zaman çocukların rüyalarına girmeye başlıyor. Çocuk bunu taşıyamaz, abartmaya gerek yok. Çocukta korku ve panik duygusu uyandırmadan beden diliyle anlatmalıyız. Beden dili çok daha önemli” ifadelerini kullandı.
Deprem anında yukarı katlar daha güvenli
Tarhan, “Yalova depremi olduğu zaman herkes dışarı çıkmaya çalışırken Japonlar yukarı çıkmaya çalışmış. Depremde giriş katlar değil yukarı katlar daha güvenlidir. Burada esas dikkat edilmesi gereken binaların sağlam olup olmadığı. Deprem öldürmez, kötü inşaat öldürür. Kişi yaşadığı yer güvenliyse, tedbirini alacak depremi de unutacak. Ama yeni bir yere girdiyse ve yakın zamanda da deprem olduysa özellikle o zaman kişinin ‘Burada deprem olursa ne yapabilirim?’ diye düşünebilmesi gerekiyor” dedi.
Narsistik kişiler hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, depremden sonra hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam eden insanların olduğunu ifade etti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bu da bir savunma sistemidir, kaçıştır. Aslında onlar en çok korkan, empati yoksunu, benmerkezci ve narsistik özellikleri fazla olan kişilerdir. Depremle yüzleşmekten korktukları için de bu şekilde davranıyorlar. Toplumda böyle insanlar olur ama önemli olan bu kişilerin az olmasıdır. Türkiye bu konuda gerçekten dünyaya örnek olacak nitelikte. Enkaz alanlarında çalışanların hayat kurtardıklarında ağladıklarını görüyoruz. Bu özellik dünyanın pek çok yerinde bulunmaz. Bu özellikleri çocuklara da küçük yaşta öğretmek gerekiyor. Böyle durumlarda haberleri izlemesin diye çocuğu odaya kaçırmaktan daha önemlisi, ‘böyle bir durum olsa biz ne yapmalıyız, bak oradaki insanlar nasıl yardım ediyor’ diye çocuğa bilgi vermektir. Yanlışı ve doğruyu konuşma yöntemiyle çocuğumuzla büyük insan gibi konuşmalıyız. Ama ondan büyük insan gibi anlamasını beklememeliyiz. Bunu yaparsanız emin olun o çocuk erken yaşta olgunlaşan bir çocuk olur. Hem çocukluğunu yaşar hem de hayatı öğrenir.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)