Sektörü yeniden şekillendiren akıllı telefon markası POCO, yeni modeli POCO X3 NFC’yi Türkiye’de satışa sunuyor. 22 Ekim tarihinde satışa çıkacak olan POCO X3 NFC’nin ön satışları ise 19 Ekim Pazartesi günü başlıyor.
Genç teknoloji ve oyun meraklıları için özel olarak tasarlanan POCO X3 NFC, benzersiz tasarımı, üst düzey performansı ve uygun fiyatıyla dikkatleri üzerine topluyor.
POCO X3 NFC’nin 6GB+64GB modeli 3.299 TL’den, 6GB+128GB modeli ise 3.339 TL’den 22 Ekim tarihi itibariyle n11.com’da online olarak satışa sunuluyor. 19 Ekim’den 21 Ekim gün sonuna kadar geçerli olacak olan ön satışa özel fiyat kampanyası kapsamında; 6GB+64GB modeli 2.999 TL’den, 6GB+128GB modeli ise 3.199 TL’den tüketiciyle buluşuyor.
Tam ihtiyacınız olan performans
POCO X3 NFC, Qualcomm’un en yeni ve en güçlü 700 serisi 4G işlemcisi olan SnapdragonTM 732G’yi dünyada ilk kez kullanan telefon ünvanını taşıyor. POCO X3’ün en önemli özelliklerinden bir diğeri ise telefonu oyun gereksinimlerine göre ayarlayan ve kullanıcıların cihazın güçlü donanımından en iyi şekilde yararlanabilmelerine olanak tanıyan Game Turbo 3.0’ın en son sürümüne sahip olması. Telefonun, Z eksenli doğrusal motoru ise farklı senaryolar için tasarlanmış 150’den fazla titreşim modu ile mükemmel dokunsal geribildirim sağlıyor.
Tam ihtiyacınız olan pil ömrü: 65 dakikada yüzde 100 şarj
POCO X3 NFC, 5.160 mAh pili sayesinde tek şarjla, iki güne kadar kullanım imkanı sağlayan inanılmaz bir performans sunuyor. 33W hızlı şarj özelliğine sahip cihaz sadece 65 dakika içinde %100 şarj oluyor. %62 şarj seviyesi için cihazın 30 dakika şarjda kalması yeterli.
Tam ihtiyacınız olan deneyim: 120Hz + 240Hz ekran
POCO X3 NFC, POCO’nun yeniliklerin herkes tarafından erişilebilir olmasını sağlama hedefi doğrultusunda, 120Hz yenileme hızı ve 240Hz dokunmatik örneklem hızının müthiş kombinasyonunu bir araya getiren uçtan uca 6,67″ FHD + DotDisplay ekranıyla sıra dışı bir deneyim sunuyor. POCO X3 NFC, fiyat kategorisinin çok üzerinde kusursuz bir ekrana sahip. DynamicSwitch işlevi, kullanım durumuna ve ekranda görüntülenen içeriğin biçimine bağlı olarak telefonun otomatik olarak 50, 60, 90 ve 120Hz arasında geçiş yaparak güç tasarrufu yapmasına olanak tanıyor. 240Hz dokunmatik örneklem hızı cihazın olağanüstü ekran yeteneklerini daha da güçlendirerek rakiplerinin önüne geçmesini sağlıyor. Şu anda piyasada bulunan birçok amiral gemisi akıllı telefondan %33 daha hızlı yanıt veren POCO X3 NFC, üstün kullanıcı deneyimiyle kullanıcılara en sofistike oyunlarda dahi pazardaki diğer telefonlara göre büyük bir rekabet avantajı sağlıyor.
Tam ihtiyacınız olan fotoğraflar: 64MP AI destekli dörtlü kamera sistemi
POCO X3 NFC, 64MP ana kamera, 13MP ultra geniş açılı kamera, 2MP makro kamera ve 2MP derinlik sensöründen oluşan birinci sınıf AI destekli bir dörtlü arka kamera sistemine sahip. Altı adet kaleydoskop seçeneği, Gold Vibes modu, Cyberpunk modu, çok sayıda yeni fotoğraf filtresi ve AI Skyscaping 3.0 gibi özellikler kullanıcıların sosyal medyada herkesin dikkatini çekecek yaratıcı içerikler oluşturmalarına olanak tanıyor.
Cihazda video meraklıları da unutulmadı. 4K video kaydının yanı sıra akıcı video yakınlaştırma, odak zirvesi ve AE/AF kilidi gibi özellikler video çekimini daha keyifli bir hale getiriyor. LOG/RAW format desteği ve Vlog modu, kullanıcıların sadece en önemli anları, en yüksek kalitede yakalayabilmesini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda telefonu video içerikleri üretmek için yarı profesyonel bir iş istasyonuna dönüştürüyor.
POCO Hakkında
POCO, 2018 yılında akıllı telefon alanında uzmanlardan oluşan son derece deneyimli ve tutkulu bir ekip tarafından Xiaomi Group altında kurulmuş bağımsız bir akıllı telefon markasıdır. İlk modeli POCO F1, inanılmaz performansı sayesinde teknoloji meraklıları arasında ve medyada hızlı bir şekilde popüler bir hale geldi. POCO, vizyonunun bir parçası olarak “ihtiyacınız olan her şey, ihtiyacınız olmayan hiçbir şey” sloganıyla sadece gerçekten önemli olan inovasyonları sunarak en üst düzey performansı ve en son teknolojileri çok daha geniş bir kullanıcı kitlesine getirmeyi amaçlıyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Kategori arşivi: Yaşam
Kibir hastalık belirtisi mi?
Kibrin aslında bir hastalık belirtisi olduğunu belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kibirli kişilerin sıradan olma korkusu yaşadıklarını söyledi. Bu kişilerin narsistik yaralanma yaşadıklarına dikkat çeken Tarhan, başarısız olduklarında yaşamlarına son vermeyi bile düşünebileceklerini ifade ediyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kibir ve gururun psikolojisi hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Toplumda kibir olarak bilinen gururun, aslında hastalık değil, hastalık belirtisi ve kişilik sorunu olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kibir, kişinin büyüklük duygusunu yoğunlukla yaşamasıdır. Narsistik kişilik dediğimiz kişilik yapısı vardır. Bu kişilerin hayatlarının en büyük teması, büyüklük duygularının yüksek olmasıdır. Kendilerini özel, üstün ve seçilmiş görürler. Diğer insanları da küçük görürler. Bu kişilerin hak duyguları kendilerine yöneliktir. Bu kişiler sıra beklemekten hiç hoşlanmazlar. Trafikte sen benim kim olduğumu biliyor musun diyen kişiler tam narsistik kişilerdir. Kendilerini inanılmaz üstün ve ayrıcalıklı görürler ve bu ayrıcalığı her yerde kendilerine tanınmasını beklerler” diye konuştu.
Kendini gerçekçi şekilde analiz eden kişide kibir olmaz
Bu kişilerin psikolojik analizleri yapıldığında kişilerde özgüven değil, öz beğeni olduğunun görüldüğünü belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özgüven bir kişinin kendiyle barışık olmasıdır. Özgüven kişinin sağlığı açısından tavsiye edilmektedir ama öz beğeni kişinin kendisinde olmayan şeyleri varmış gibi görmesidir. Kişi kendinde olan şeyleri görürse zaten büyüklük duygusu yaşamaz. Kendini gerçekçi bir şekilde analiz eden bir insanda kibir olmaz. Her insan biriciktir, hiçbir insanı küçük görmemek gerekir. Narsistik kişiler kendilerini üstün, diğerlerini küçük görür. Bu durumu kişilik haline getirmişlerdir” dedi.
Modernizm kibirli olmayı empoze ediyor
“Öz beğeni kişinin kendisini beğenmesidir” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Narsistik kişinin kendine hayranlık hastalığıdır. Kişiliğindeki en büyük ana tema da büyüklük duygusudur. Büyüklük duygusu olan kişiler sarımsak yemiş kişiler gibidir. Tevazulu gibi gözükürler ama tevazuunun arkasında kendini büyük görme vardır. Hatta kibirli birisi tevazuunun prim yaptığı bir ortama girmiş, aşırı tevazulu davranmış. ‘Sen niye böyle davranıyorsun önceden böyle değildin?’ diye sorulunca da ‘Ben tevazuda da en büyük olmalıyım’ demiş. İnsanoğlunda en önde olma, en iyi olma gibi bir duygu vardır. Bu, insanın ilkel ve vahşi bir duygusudur. İnsanın bu duygusunu eğitmesi lazım. Bu duygu herkeste az ya da çok var. Modernizm, kapital sistemde özgüven adı altında gururlu ve kibirli olmayı empoze ediyor. Kendini övmeyi beceri olarak sunuyor.”
Kibirli kişiler kendini kutsallaştırmıştır
Kibir duygusunun kendini büyük, diğerlerini küçük görmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kibrin bir ucunda da şu vardır; başkalarını küçük görmezsin ama kendini büyük görürsün. Bu tarz kişiler mütevazı gibi gözükür. Fakat yakın ilişkilerde anlaşılır ki kişi kendini kutsallaştırmıştır. Bu tarz büyüklük kendine tapmaktır. Sahip olduğu birçok nimeti kendinden bilmektir. Bu durum yaratılış kanunlarına da varoluş felsefesine de aykırıdır” dedi.
Kibirli kişiler yalnız kalırlar
Kişinin dikkat etmesi gereken unsurun haddini bilmek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Büyüklük hastalığı olan kişiler sınırlarını ve nerede duracaklarını bilmezler. Ben en iyi liderim diyen kişilerdir. Büyüklenerek konuşan kişilerdir. İnsanlar anlamasa da bu davranışlar ahlaka zıt düşer. İnsanlar sevmez ve soğurlar o kişilerden. Bu tipler farkında olmadan sevilmezler. Kibir sarımsak kokusu gibidir, saklayamazsınız ses tonunuzdan bile anlaşılır. Kibir itici ve soğuk bir duygudur ve onun için kibirli kişiler yalnız kalır. Başarılı oldukları zaman etrafları dolu ve kalabalıktır. Emekli olduklarında veya başarılarını, güçlerini kaybettikleri zaman bu kişiler yapayalnız kalırlar. Bu sefer de insanları menfaatçi olmakla suçlarlar. Hâlbuki insanlar onları değil, onlardaki çıkar için yanlarında dururlar zaten. Büyüklük hastalığı olarak da adlandırabiliriz. Atalarımız hep söylemiş “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var” diye. Bu, insanın psikolojik olgunlaşmasının en önemli engel unsurudur” dedi.
Narsistik kişi sevgi yatırımını doğru yapamıyor
İçindeki büyüklük duygusunu terbiye etmeyen bir insanın psikolojik olgunluğa erişemediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Büyüklük duygusu yemek, içmek, üremek gibi insana kodlanmıştır. Narsisizm duygusu en çok olan varlık çocuktur. Çocuklar dünyayı kendi etraflarında dönüyor sanırlar. Büyüdükçe sevgi yatırımlarını diğer nesillere anne babalarına, hayata, yaşam felsefesine, varoluşa, yaratıcıya vs. yaparlar. Böyle durumlarda sevgi kaynağını doğru yönetmiş olur. Narsistik kişi bütün yatırımını kendine yapıyor. Freud şizofreniye de ‘Sekonder narsisizm’ demiş. Şizofren kişi kendi dünyasında yağmurlar yağdırır. Hastalık olan budur” diye konuştu.
Kibirli kişiler, sıradanlıktan korkarlar
Akıl sağlığı yerinde olduğu halde kendini özel, önemli, üstün gören bir kimsenin kibir özelliğini taşıyan bir kimse olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Kibirli kişilerin arkasında müthiş bir korku vardır aslında. Sıradan olma korkusu vardır. Onun için ‘Sıradan olmaktansa hiç yaşamayayım’ der. Narsistik yaralanma dediğimiz yaralanma yaşar. Başarısız olduğu zaman ‘Ben başarısızım neden yaşayayım ki?’ diyerek intihar eder, narsistik yaralanma yaşayanlar. Onun için başarısızlığı tolere edemezler. Dünyada intiharın artış sebeplerinden birisi de narsisizmin bir illet şeklinde küresel olarak yayılmasıdır. Kendini yeryüzü Tanrısı gibi gören bir insanın her şeyi kontrol etmeye gücü yetmiyor.
Herkesi kontrol etmek isterler
Narsistik insanın en büyük özelliği ‘Ben her şeyi kontrol etmeliyim, hep benim dediğim olsun’ der. Aşırı kontrol duygusu vardır. Çocuğunun, eşinin gördüğü rüyayı bile kontrol etmek ister, bu davranışın arkasında narsisizm vardır. Mütevazı rolü oynasa bile iç dünyası öyle değildir. Sıradan olma korkusu nedeniyle devamlı çalışırlar. Kapital sistem bu kişileri çok iyi kullanır. ‘Başarısız olmaktansa ölmem daha iyi’ diyerek ölümüne devam ederler. “Ya ölüm ya başarı” yaşam felsefeleri budur. Çok çalışır, çok üretirler hep parmakla gösterilen, özel, üstün olmak isterler. Bunun için barışçıl olmayan rekabet yaparlar. Çelme takarlar, başkasının ekmeğiyle oynarlar. Sırf kendi güçlerini, iktidarlarını devam ettirmek için. Tehlikelidir. Dünyada da bunun üzerinden savaşlar çıkmıştır, aile içi kavgalar bu yüzden çıkıyor. Kendi dünyamızda, evimizde, toplumda iç barış istiyorsak önce narsisizmi terbiye etmemiz lazım.”
Böyle kişilerin duygularını yönetebileceğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evlilikte hepimizin içinde narsistik eğilimler var. Bunun farkına vardığımız zaman korkmayalım bu bize yaşam enerjisi olabilir. Yani çok çalışkan yapar ama amacınızı egonuzu tatmin değil de toplumsal faydaya çevirmemiz lazım. Bireysel faydayı değil, toplumsal faydayı gözetmemiz lazım. Narsistik kişi içindeki başarılı olma eğilimini topluma faydalı olmaya çevirirse bu kişi narsisizmin yönünü değiştirmiş olur. Çünkü bu duyguyu öldüremeyiz. Bu aynı zamanda insanların alkışıyla beslenme duygusudur, şöhret duygusudur, zenginleşme duygusudur. Her insan zengin olamaz, ünlü olamaz, başarılı olamaz ama her insan iyi bir insan olabilir. Ego idealimizin ne olduğu önemli böyle durumlarda” dedi.
Bu insanlarla nasıl baş edilebilir?
Böyle kişilerle yaşamak zorunda olan kişilerin de olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir kişinin narsisizmini kontrol etmek istiyorsak önce kendimizden başlayacağız. İlişkilerde ne ezeceğiz ne de ezdireceğiz. Birinci ilke budur. Narsistik kişi kendi sınırlarını zorlar. Onun için narsistik kişiler kanser hücresine benzer. Kanser hücresinin özelliği nedir? Yanındaki dokuları harap ederek büyür. Doyumsuzdur, sorumsuzdur ve sınırsızdır. Karaciğerde başlar, büyür karaciğerle birlikte kendisiyle birlikte ölür. Ölümüne büyür. Narsisizm de böyledir, açgözlüdür. Hepimizin genç yaşta bile üç beş tane kanser hücresi vücudumuzun sağında solunda bulunur. Bağışıklık sistemi zayıfladığı zaman o hücreler çoğalır. Narsisizm de ruh kanseridir. Ruh yapımızı kanser gibi kaplar. Sosyal kanserdir aynı zamanda” diye konuştu.
Narsistik kişi, eşini uzvu gibi görür
Narsistik kişilerin aile ilişkilerini de olumsuz etkilediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle aile içinde erkeklerde daha çok oluyor. Para onda güç onda ve kontrol etmek istiyor eşini. Köle gibi görüyor. Narsistik kişi eşini uzvu gibi görür. Kalk der kalkar, dur der durur. Onu ayrı bir birey olarak görmez. Ona kendisinin ayrı bir birey olduğunu kişinin anlatması gerekiyor. Narsistik kişiye kesinlikle mütevazı davranılmaz. Narsistik kişinin karşısında mütevazı davranırsanız size nasihat vermeye başlar. ‘Sen başarılısın, iyi şeyler yaptın ama bu konuda şu gerekçelerle senin gibi düşünmüyorum’ diyerek o kişilerin kişiliğini değil yanlışlarını eleştirmek gerekir. Kişiliğini eleştirirseniz size saldırırlar. Mesela eşi, ‘Aslında iyi bir insansın, bizlere sahip çıkıyorsun bizler için çalışıyorsun ama şu davranışın iyi değil’ şeklinde duygularını dile getirirse bir müddet sonra iki taraf da birbirinin narsisizmini kontrol etmeye başlar. Böylece kontrol etmek isteyen kimse sınırları olduğunu anlar. Kişi kendi sınırına narsistik kişiyi sokmayacak. O nedenle birlikte yaşama bilinci geliştirmek için narsistik kişilere gerekçeleriyle birlikte hayır demek lazım. Biz böyle durumlarda zorluk çeken kişilerle hayır deme becerisi kazandırmaya çalışıyoruz” dedi.
Narsistik kişilerin değer verdiği şeyleri kaybetmekten korktuklarını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilere ‘Bu şekilde devam edersen bunları kaybedersin’ denildiği zaman özeleştiri yaparlar. O nedenle bu kişilerin değer verdiği şeyleri bulmamız lazım. Değer verdiği şeyi kaybedeceğini anladığı zaman kendini değiştirmeye başlar. Narsisizmi devam etse bile davranışlarını düzeltebilir. Narsisizm de onun için sınır koyma becerisi çalışıyoruz. Kendi narsisizmimizi de yenmek için sessiz iyilikler yapılması tavsiye ediliyor. Göstere göstere yapılan iyilik narsisizmi besler. Narsisizmi eğitme yöntemidir bu. Ödev olarak bu kişilere sessiz iyilik yapmayı veriyoruz” dedi.
Hataları yazılı olarak iletilebilir
Narsistik kişinin toplum içerisinde eleştirdiğiniz zaman yara aldıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ama bu kişiyi tek başına çağırıp hatası söylendiğinde o kimse onuru kırılmadan hatasıyla yüzleşebilir. Buna rağmen kişi aynı hataya devam ediyorsa önce sözle uyarılır daha sonra gerekiyorsa yazılı olarak uyarılır. Aile içinde yazılı olarak uyarın diyoruz bazen. Bazı kişilere sözel uyarı değil yazılı uyarı daha etkili olmaktadır. Bunlara rağmen düzelmiyorsa somut adımlar atmak gerekebilir” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Vatandaşları E-Ticaret’ten bezdirme yolları
E-ticaret 2020’de hızlı büyüdü ancak vatandaş profesyonel çalışmayan e-ticaret sitelerinden dolayı alışveriş yaptığına pişman olabiliyor. Ticimax E-ticaret Sistemleri Kurucusu Cenk Çiğdemli, sık yapılan ve vatandaşı online alışverişten soğutan hataları 10 maddede sıraladı.
E-ticaret kullanıcılarını bezdiren bu hataların genel olarak sektörü de etkilediğini aktaran Çiğdemli, “Teknoloji, altyapı kadar müşteri deneyimi de önemli. Çağımız hız çağı. Dijital dönüşümün başat sektörlerinden biri olan e-ticarette hız daha da önemli hale geliyor. Altyapıdan kargo süreçlerine kadar her aşamada hız, müşteri deneyiminin belirleyicisi oluyor” dedi.
SÜREKLİ BİLDİRİM GÖNDERMEK
1- Bir e-ticaret sitesinin yapabileceği en hatalı davranışlardan biri, cep telefonu numaralarına devamlı mesaj atmak olacaktır. Potansiyel müşterinin alışveriş yapacağı varsa da sizden rahatsız olduğu için asla alışveriş yapmayacaktır. Bir site kendi kayıtlı müşterisine bile ayda birkaç seferden faza mesaj veya e-posta atmamalıdır. Hatta müşteri sitenin mobil uygulamasını telefonuna indirmiş olsa bile, haftada bir iki defadan fazla bildirim göndermek itici olacak ve müşteriyi sizden soğutacaktır.
KAOTİK ARAYÜZ
2- E-ticaret sitesi kaotik bir temaya sahipse, hey yerden pop-up’lar, renkli kutular çıkıp duruyorsa, kullanıcı hiçbir şey satın almadan siteden çıkacaktır. Aynı şekilde sitenin çok yavaş olması, ödeme adımı dahil her kategoride uzun süre beklemek zorunda kalması da kullanıcıyı bezdirir. Siteye mobilden giriş yapan kullanıcıya masaüstü site gösterilmesi de siteden derhal çıkma sebebidir. Bu tür siteler Google’da bile artık görünür olamamalarına rağmen maalesef hala var.
GEREKSİZ BİLGİ TALEBİ
3- Alışveriş adımlarında formu ne kadar uzatır ve gereksiz bilgi isterseniz müşteriyi o kadar çok bezdirirsiniz. Bir e-posta adresi, cep telefonu, şifre ve adres bilgisi yeterlidir. TC kimlik numarası, kullanıcının sizi nereden duyduğu gibi gereksiz bilgiler potansiyel müşteriyi daha kaydolmadan kaçırma sebebidir. Kısaca üye olma ve ödeme adımları uzatılmamalıdır. Bazı eski sitelerde, kullanıcı siteye üye olmasına rağmen her seferinde adres ve kredi kartı bilgilerini yeniden girmek zorunda kalıyor. Bu tür sitelerde kaydet özelliği bulunmuyor. Bu da alışverişlerde pratiklik arayan e-ticaret müşterisi için bezdirici bir durum.
KÖTÜ KARGO
4- Kargo ücretleri ne kadar yüksek ve kargo hizmeti ne kadar kalitesizse müşterinin sitenizden ikinci kez alışveriş yapma olasılığı o kadar düşer. Ürünü geç çıkmak en büyük hatadır. Söz verilen güne kadar gönderim yapılmalıdır. Online alışveriş yapan müşteriler, yaptıkları alışverişin kendilerine tam olarak kaça mal olacağını da bilmek ister. Alışveriş tamamlanmadan önce, sepet bedeline ilave olarak gönderinin kargo bedelinin de eklenmesi, belirsizliğin giderilmesi adına önemlidir.
KALİTESİZ FOTOĞRAF
5- Ürün fotoğrafının çok küçük olması, üzerinde oynanarak gerçek ürünle alakasız hale getirilmiş olması, satılan ürün yerine daha kaliteli bir benzerinin fotoğrafının konulması sahtekarlıktır ve kullanıcıları e-ticaretten tamamen soğutur. Ürün görselleri müşterinin ürünü kafasında canlandırabileceği kadar net olmalıdır. Birkaç farklı açıdan fotoğraf çekilmelidir.
ÖZENSİZ ÜRÜN AÇIKLAMASI
6- Ürün açıklamaları detaylı olmalı ancak en önemli bilgiler ilk üç cümlede aktarılmış olmalıdır. Çünkü çoğu insan uzun açıklamaları okumak istemez. Ancak okumak isteyen detaycılar için de özenli bir açıklama yazısı hazırlanmalı. Eğer hazırlanmazsa, meraklı ve araştırmayı seven müşteriye eziyet etmiş ve onu kaçırmış olursunuz.
YANLIŞ REKLAMLAR
7- Müşterinizi doğru entegre edilmemiş reklamlarla da bezdirirsiniz. Örneğin müşteri bir paten aldı diyelim, site müşterinin bilgisayarına bir çerez atıyor ve ürünü satın almış olsa bile aylarca internette çeşitli sayfalarda paten reklamı göstermeye devam ediyor.
ÇALIŞMAYAN BUTONLAR
8- Çalışmayan ve yanlış yönlendirilen butonlar da en etkili bezdiricilerdendir. Mesela sepete eklenen ürünü göstermeyen butonlar yüzünden birçok müşteri sepete geldiğinde aynı üründen on tane eklemiş olduğunu fark ediyor. Mutlaka eklenen ürünlerin sepette olduğu bilgisi verilmeli, hatta müşteri önce sepete yönlendirilmeli, ardından alışverişe kaldığı yerden devam etme butonuyla devam etme seçeneği olmalı. En büyük sorunlardan biri de geri git butonlarında yaşanıyor. Geri git butonları daima bir önceki sayfaya götürmelidir ama çoğu zaman en başa, ana sayfaya yönlendirir. Bu da kullanıcının tüm adımları baştan alması anlamına gelir ki çoğu kişi bunu yapmak istemez ve siteden çıkar.
ULAŞILAMAYAN MÜŞTERİ HİZMETLERİ
9- Kullanıcı müşteri hizmetlerinden bilgi almak isteyip de ulaşamazsa, yaptığı alışveriş hakkında sorgulama yapamazsa siteye olan güveni sarsılır. En başarılı e-ticaret sitelerinin müşteri hizmetlerine en çok önem veren firmalar olması tesadüf değil.
BELİRSİZ İADE POLİTİKASI
10- İnternetten alışverişin en önemli kuralı, sitelerin bir iade politikası olmasıdır. Kullanıcı, hangi şartlarda ürünü iade etme hakkı olduğuna dair mutlaka bilgilendirilmelidir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Türk yazılım mühendislerinin geliştirdiği Coach Connect dünya çapında ses getirdi!
Dünyanın bir numaralı golf medya şirketi Golf Digest, Rapsodo ile yaptığı işbirliğini Orlando’da gerçekleştirdiği bir lansman ile duyurdu. Bu işbirliği sayesinde Golf Digest’in dünyaca ünlü golf eğitmenleri, Türk yazılımcıların geliştirdiği Coach Connect platformu üzerinden eğitim vermeye başladı.
Dünyanın bir numaralı golf medya şirketi Golf Digest, Rapsodo ile yaptığı işbirliğini Orlando’da gerçekleştirdiği bir lansman ile duyurdu. Golf Digest ve Rapsodo, Coach Connect platformu adıyla duyurdukları işbirliği ile dünya golf pazarında büyük ses getirdi. Yüksek teknolojik altyapıya sahip Rapsodo yazılım ve donanımlarının kullanıldığı platform, veri analizine dayalı hizmet modeliyle golf tutkunlarının performansını gözle görülür şekilde artırıyor. Farklı yetenek gruplarına hitap eden platform, sahip olduğu teknoloji sayesinde golf tutkunlarına güçlü bir oyun geliştirme deneyimi ve eğitimi sunuyor.
Üyelik modeliyle çalışan sistemde golf öğrencisi çektiği videoyu Rapsodo MLM uygulaması üzerinden kaydederek ünlü Golf Digest eğitmenlerinden istediği birine gönderiyor. Atış hızı, mesafesi, açısı, topun devri ve sapma oranı gibi atış performansının tüm detayıyla sunulduğu veriye dayalı altyapı sayesinde; dünyaca ünlü golf eğitmenleri, Türk yazılımcıların geliştirdiği Coach Connect platformu üzerinden eğitim veriyor.
Yüzde 100 Türk yazılım mühendislerinin ürünü
2021 yılında Türkiye ofisinde yüzde 100’ün üzerinde büyüme hedefleyen Rapsodo Türkiye Ofisi Direktörü Dilek Devran, “Merkezi Singapur, pazar odağı Amerika olan Rapsodo’nun Ar-Ge üssü İzmir Teknopark’ta faaliyet gösteriyor. Golf Digest işbirliğine zemin hazırlayan Coach Connect, çok gurur verici ki; tamamen Türk yazılımcıların ürünü. Dünyanın birçok ulusuna göre avantajlara sahibiz. Türk gençleri, potansiyelinin farkına varmalı. Onlara her fırsatta çağrımızı yineliyoruz. Gelin Rapsodo çatısı altında teknoloji geliştirip, ihraç edelim ve kullanıcıların değişen yaşamlarına birlikte şahit olalım” dedi.
Türkiye’den dünyaya yazılım ihracatı atağı
2011 yılında Singapur’da kurulan Rapsodo, ağırlıklı olarak Amerika ve Japonya pazarına hitap eden ürün ve teknolojiler geliştiriyor. 2018 yılında Türkiye’ye yatırım yapma kararı alan Rapsodo’nun Kurucusu ve CEO’su Batuhan Okur, “Rapsodo’nun küresel pazardaki büyüme eğrisi, Türkiye’ye yatırım yapmamızı hızlandırdı. Türkiye’ye ciddi Ar-Ge ve insan kaynağı yatırımı yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Çünkü dünyaya sunduğumuz yüksek teknoloji ürünlerinin Ar-Ge’sini Türkiye’den yönetiyoruz. Bu çok heyecan verici. Rapsodo Singapur doğumlu, Amerika’da büyüyen, Türkiye’de Ar-Ge yapan önemli bir oluşum, güçlü bir marka. Yakın gelecekte dikkat çeken yeni yatırımlarımızı duymaya devam edeceksiniz” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Milletvekili Sındır, “tereddüt etmeden Türkiye’yi borç batağına sürüklüyorsunuz”
TBMM Genel Kurulunda CHP adına söz alan İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolüne İlişkin düzenlemeler içeren kanun teklifinin saray yönetiminin dayatması olduğunu söyleyerek AKP iktidarını sert sözlerle eleştirdi.
Sındır, “Bu kanun teklifi Tek Adam olarak ben milletin parasını, tüyü bitmemiş yetimin hakkını çarçur ederim, yandaşlarıma dilediğim gibi dağıtırım, memleketi hiç tereddüt etmeden borç batağına da sürüklerim, hangi çılgın bana hesap soracakmış şaşarım. Hatta Yasamanın Bütçe Hakkı da neymiş, onu da tanımam diyen sarayın bir dayatmasıdır” dedi.
“TAM KANUNSUZLUK YAPILMAYA DEVAM EDİLİYOR”
Torba kanunun temel kanun niteliğinde görüşülmesini eleştirerek sözlerine başlayan Sındır, “Torba Kanun olmasına rağmen, yine temel kanun olarak görüşülüyor. Her zaman olduğu gibi, bu teklifin de tümü ve birçok maddesi Anayasa’ya aykırı olduğu halde, İç Tüzük madde 38’e göre “Anayasaya uygunluğun incelenmesi” hükmü maalesef yine uygulanmamıştır. Ayrıca, 5018 Sayılı Kanunun 14. Maddesi uyarınca teklife eklenmesi “zorunluluk” olan “mali yük, etki analizi” yine sunulmamış ve bir kez daha tam kanunsuzluk yapılmıştır” dedi.
“YÜCE MECLİSİMİZE VE MİLLETİN İRADESİNE BÜYÜK BİR SAYGISIZLIK”
Yeni düzenlemenin birçok sakıncayı ve belirsizliği beraberinde getirdiğini söyleyerek sözlerine devam eden Sındır, “Mali saydamlığın ve yapılan harcamaların proje bazında denetlenebilirliğinin ve Bütçe Hakkının uygulanabilirliğinin zorlaşacağı ortadadır. Fonksiyonel sınıflandırmanın nasıl yapılacağına açıklık getirilmemiştir. Kurumların teknik ve personel alt yapıları elverişli midir? Açıklık getirilmemiştir. Getirilen değişiklikten ne fayda sağlanacağı kuşkuludur. Getirilen sistem, özellikle uluslararası karşılaştırmalarda ve istatistiki veri paylaşımlarında sorun yaratabilecektir. Fonksiyonel sınıflandırmanın ortadan kaldırılması durumunda milli gelir hesaplarına dair detaylı ve sağlıklı veri üretmek güçleşecektir. Yeni düzenlemeyle elde edilecek verilerin eski serilerle karşılaştırılması zorlaşacaktır. Ayrıca Sayıştay’dan da tatminkar bir görüş alınmadığı da anlaşılmıştır. 2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin, Yüce Meclisimize sunulmasına yaklaşık bir hafta kala Kamu Mali Yönetimi ve Denetim Sistemi açısından önemli sayılacak bu teknik düzenlemenin acele ile yasalaştırılmasını doğru bulmuyoruz. Teklif henüz kanunlaşmadan, kamu idarelerinin bütçelerini teklifteki öngörülen değişikliklere göre yapmış oldukları da anlaşılmaktadır. Böyle bir durumu kabul etmiyor ve yürütmenin bu davranışını Yüce Meclisimize ve milletin iradesine büyük bir saygısızlık olarak görüyoruz” dedi.
“BU TEKLİFİ TÜMÜYLE REDDEDİYORUZ”
Milletin bu iktidara artık ne güveni, ne de tahammülü kalmadığını ifade eden Sındır, “Bu teklifin Genel Gerekçesinde; ‘Kamu harcamalarında şeffaflığa ve hesap verilebilirliğe katkı sağlayacağı ve harcama önceliği geliştirmek suretiyle mali disiplini de destekleyeceği’ belirtiliyor. Allah aşkına, Sen Kalkacaksın; Bütçe uygulama sonuçları ve borçlanma limitinin neden aşıldığına ilişkin Milletvekilleri tarafından yöneltilen sorulara ve verilen önergelerin hiçbirisine cevap vermeyeceksin ya da geçiştireceksin. 5018 sayılı kanunun 14. Maddesi gereği teklifin getireceği mali yük hakkındaki zorunluluk hükmünü yerine getirmeyeceksin. KOİ projelerinin topluma gerçek maliyetini ve gelecek yıllarda kamu ekonomisine getireceği yükü, “Bütçe Hakkı” gereği bir zorunluluk olmasına rağmen, ne TBMM’ye, ne Sayıştay’a, ne de herhangi bir başka kamu kurumuna bildirmeyeceksin. Kamu İhale mevzuatını delik deşik edeceksin, Kamu İhale Kanunu’nun muafiyet ve istisnalar maddesini yüzlerce kez değiştirerek ihale süreçlerinden arkanda şaibe bırakarak kaçacaksın. Büyük hacimli inşaat ve yapım projelerini yandaşın olan 5 büyük müteahhit arasında paylaştıracaksın. Milli Gelir hesapları, tüketici fiyat endeksi, tüketici güven endeksi, işsizlik, büyüme vb göstergelerdeki veri setlerini ihtiyacına göre başkalaştıracak, manipüle edecek ve değiştireceksin. Devletin kariyer sistemine dahil denetim organlarını, kapatacak veya dışlayacak ve etkisizleştireceksin. TBMM’yi ayak bağı gibi görecek, yasamanın yürütme üzerindeki denge denetleme yetkisine dair süreçlerden sürekli kaçınacaksın. TBMM’nin bütçe hakkı adına kamu idarelerinin gelirlerini ve kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’dan rahatsız olacak ve görevini engellenmeye çalışacaksın. 4749 sayılı Kanun ile TBMM tarafından 2020 yılı için hükümete verilen 154 milyar TL Borçlanma yetkisini kimseye sormadan ve hesap vermeden 100 milyar TL’ye yakın aşacaksın, sonra hiç sıkılmadan yangından mal kaçırır gibi bu yetkinin iki katına çıkartılmasını isteyeceksin. Memleketi borç batağına sürüklemekten hiç tereddüt dahi etmeyeceksin. Kamu harcamalarında, Kredi Garanti Fonu, İşsizlik Sigorta Fonu vb bütçe dışı kaynakları kullanacak fakat bunları bütçe harcaması gibi göstermeye kalkacaksın. Kötü yönetimin ve israfın sonuçlarını Pandemiye bağlamaya çalışacaksın. Sonra kalkıp; ‘Kamu mali yönetim ve denetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirlikten bahsedeceksin.’ Şaka gibi değil mi? Bu düzenlemeye diyecek bir tek söz olabilir; hadi ordan sen de. Tereddüt etmeden Türkiye’yi borç batağına sürüklüyorsunuz, bu teklifi tümüyle reddediyoruz” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Türkiye- Rusya ilişkileri masaya yatırıldı
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü (TDAE) ve EÜ Stratejik Araştırmalar Merkezi (ESAM) iş birliğinde “I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri” sempozyumu çevrimiçi olarak düzenlendi. Türkiye-Rusya ilişkilerinin masaya yatırıldığı sempozyumun açılış konuşmalarını EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ersan, İstanbul Milletvekili ve Türk-Rus Toplumsal Forumu Eşbaşkanı Ahmet Berat Çonkar, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Kurucu Müdürü Prof. Dr. Fikret Türkmen, Türk-Rus Toplumsal Forumu Genel Sekreteri Emekli Büyükelçi Ender Arat, TDAE Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit ve ESAM Müdürü Prof. Dr. Mustafa Mutluer yaptı.
Konuşmasında Türk-Rus ilişkilerinin tarihsel gelişiminden bahseden Prof. Dr. Mehmet Ersan, “Türkiye-Rusya ilişkileri çok eski zamanlara dayanıyor. Özellikle SSCB’nin dağılmasından sonra iki devlet arasında bir yakınlaşma oldu. Vladimir Putin döneminde, Mavi Akım boru hattı, ülkemizdeki ilk nükleer santralin Rus işletmelerine verilmesi ve ticari anlaşmalar ile işbirliğine gidildiği görülmektedir. Her ne kadar bazı anlaşmazlıklar olsa da tarihe bakıldığında her iki tarafın da birbirlerine ihtiyaç duydukları görülmektedir. Bizim temennimiz de bu ilişkinin uzlaşma ve çok boyutlu iş birliği şeklinde devam etmesidir. Bu toplantının gerçekleştirilmesi için çaba sarf eden, EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü ile Stratejik Araştırmalar Merkezimize teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Enerji alanında iş birlikleri
EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit; “SSCB, modern zamanın en büyük imparatorluğuydu. Daha sonra büyük bir kaos yaşanmadan kontrollü bir şekilde dağıldı. SSCB ve Türkiye ilişkileri tarihi ve kültürel nedenlerle mesafeli olmuştur. Bugün Rusya ile ilişkilerimiz özellikle enerji alanındaki iş birlikleri ile gelişmiştir. Türkiye ile Rusya arasında birtakım sorunlar yaşanmasına rağmen ekonomik ve ticari ilişkiler sürekli devam etmiş ve ilişkiler geliştirilmiştir. Türkiye ve Rusya’nın sağlıklı bir iş birliği içinde olması hem dünya barışı için hem de bölgesel barış için önemlidir” dedi.
Türkiye- Rusya ilişkilerinin son 20-25 yıllık geçmişini üç aşama inceleyen Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Mutluer, Sovyet sonrası dönemde Türkiye ile Rusya ilişkileri özellikle “Bavul Ticareti” ile başlamıştır. Bu ilişkiler zaman içinde ikinci aşamayı meydana getirmiş, enerji işbirlikleri ortaya çıkmıştır. Enerji ile ilgili ilişkiler halen devam etmektedir. Türkiye, Rusya’dan önemli bir doğalgaz ithalatçısı olan ülkedir. Doğalgaz ihtiyacımızın yaklaşık yüzde 50’sinin Rusya’dan temin edilmesi dikkat çekmektedir. Türk-Rus ilişkilerinin üçüncü aşamasında ise Türk dış ticaret iş birlikleri yer alıyor. Bu çerçevede, Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret ilişkileri önem arz ediyor. Bu kapsamda, 2018 yılı verilerine göre Türkiye-Rusya dış ticaret rakamlarının 25 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Bu çerçevede Türkiye-Rusya ilişkilerinin zaman zaman artışlar ve zaman zaman da azalışlar gösterdiğini ancak son yıllarda artış trendi içinde olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
“Türk-Rus ilişkileri Osmanlı öncesine kadar dayanıyor”
EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Kurucu Müdürü Prof. Dr. Fikret Türkmen, “Türkiye Cumhuriyeti öncesinden itibaren Osmanlı dönemi hatta öncesi bile Ruslarla sürekli ilişki içinde idiler. Hiçbir zaman Türkler, dış dünya ile ilişkilerini kesmemişler daima komşularıyla hatta komşu ötesi ülkelerle ve milletlerle ilişki kurmuşlardır. Kaynaklar Türk- Rus ilişkilerinin resmi zeminde gerçekleştiği dönemi 15’inci yüzyılın ikinci yarısı olarak göstermektedir. Osmanlı Devletinin Ruslarla ilk diplomatik ilişkisi II. Sultan Beyazıt zamanında III. Ivan’ın ticari ilişkileri düzene sokmak üzere İstanbul’a elçi göndermesi ile başlamıştır. Bazen olumlu bazen olumsuz devam eden bu ilişkiler 1700’lere kadar devam etmiştir. Türkiye ve Rusya arasındaki daha çok ticari ve diplomatik ilişkiler iki ülkenin yapısal düzen değişikliği olduğu yıllarda da devam etmiştir” dedi.
Online sempozyuma İstanbul Milletvekili ve Türk-Rus Toplumsal Forumu Eşbaşkanı Ahmet Berat Çonkar ve Türk-Rus Toplumsal Forumu Genel Sekreteri Emekli Büyükelçi Ender Arat da uzaktan bağlanarak görüşlerini katılımcılarla paylaştılar. Sempzoyum gün boyu gerçekleşen oturumlarla devam etti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Üsküdar Belediyesi ÜSMEK ile binlerce insanın hayatına dokunacak
Müzik ve Gösteri Sanatları, Sanat ve Tasarım, Kişisel Gelişim, Seramik ve Cam, El Sanatları,Giyim Üretim Teknolojileri, Diksiyon ve Yabancı Dil başta olmak üzere 18 alan 256 farklı programda eğitimler başlıyor.
İsmek kurslarının kapatılması üzerine Üsküdar’da binlerce kişi ÜSMEK’in 11 ayrı merkezinde eğitim görebilmek için Üsküdar Belediyesine başvuruda bulundu.
Üsküdar Belediyesi tarafından bireylerin bilgi ve yetkinliklerinin geliştirilmesine katkı sağlamak, kişisel birikimlerini artırmak, meslekî ve sanatsal bilgilerini geliştirmek, istihdam sağlamak amacıyla Üsküdarlıların hizmetine sunulan ÜSMEK’te köklü gelenek sürüyor.
Üsküdar’da yaşayan herkesin hayatına dokunabilmek amacıyla titizlikle planlanan patentli bir eğitim projesi olan ÜSMEK’te yeni dönem başlıyor. Müzik ve Gösteri Sanatları, Sanat ve Tasarım, Kişisel Gelişim, Seramik ve Cam, El Sanatları,Giyim Üretim Teknolojileri, Diksiyon, Yabancı Dil ve alanları gibi 18 alan, 256 farklı programda hizmet verecek olan ÜSMEK, Üsküdar Belediyesi’nin sosyal belediyecilikte yarattığı farkı yeniden gözler önüne serecek. İsmek kurslarının kapatılması üzerine Üsküdar’da binlerce kişi ÜSMEK’in 11 ayrı merkezinde eğitim görebilmek için Üsküdar Belediyesine başvuruda bulundu. Eğitimler pandemi önlemleri çerçevesinde gerçekleşecek.
İSTANBUL – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Babacan: “Milliyetçilik bu ülkenin her bir vatandaşını aynı samimiyetle kucaklayabilmektir.”
HÜDA PAR Genel Başkanı Sağlam, DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ı DEVA Partisi Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Sağlam’a eşlik eden heyette parti sekreteri ve sözcüsü Şehzade Demir ile Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir yer aldı. DEVA Partisi heyetinde ise Genel Sekreter Sadullah Ergin ile Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen bulundu.
“Milliyetçilik, bu ülkeyi ve bu ülkenin her bir insanını sevmektir”
Babacan, görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, milliyetçi söylemlerdeki artışı nasıl değerlendirdiği üzerine gelen bir soru üzerine şu ifadeleri kullandı:
“Milliyetçilik kavramı nasıl anlaşılıyor, nasıl uygulanıyor buna bakmamız lazım. Maalesef dar, içe kapatmacı ve ulusalcı bir bakış açısı gözlemiyoruz. Toplumu ayrıştıran, toplumu kendi içinde kutuplaştıran, toplumun bazı kesimlerini ötekileştiren bakış açısına topyekûn karşıyız. Milliyetçilik bu ülkenin her bir vatandaşını aynı samimiyetle kucaklayabilmektir. Hiçbir ayrım yapmadan her bir vatandaşımızın kendi hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşaması için çalışmaktır. Ülkenin topyekûn refah seviyesini arttırmak için çalışmaktır. Bu ülkeyi ve bu ülkenin her bir insanını sevmektir. Bu ülkenin çıkarlarını da hem bölgede hem de uluslararası sistemde korumaktır. Aksi halde adına milli ve yerli gibi sıfatlar ekleyerek kullanılan politikaların ne millilikle ne yerlilikle alakası yok. Bu kadar ayrıştıran, toplumun bazı kesimlerini yok sayan, kendi seçmen tabanını daha bağımlı hale getirebilmek için diğer kesimleri tamamen öteleyen bir anlayışa ben milliyetçilik diyemiyorum.”
“Anayasa Mahkemesi üyeleri milletten başka kimseye borçlu değildir”
Babacan, Anayasa Mahkemesiyle ilgili bir soru üzerine şunları söyledi:
“İster Anayasa Mahkemesine, ister diğer yargı organlarına baktığımızda, geçmişte iyi dönemler de yaşadık, maalesef kötü dönemler de yaşadık. Biz idealin peşinde olmak zorundayız. Bu kararların siyasallaşıp, yargının adeta kendisini yürütme yerine koyup ülkenin geleceğini çok olumsuz etkilediği dönemleri de yaşadık. Öte yandan yargının üzerinde siyasi baskının oluşturulup, yargının siyasi iktidarın istediği yönde karar alması konusunda baskıya uğradığı dönemleri de yaşadık. Bunların ikisi de yanlış.”
“AYM’nin her bir üyesi kıymetlidir. Seçildikten sonra sadece sorumluluğu bu millete karşı hissetmelidir. Hukuki sorumluluk çerçevesinde hareket etmektedir. AYM üyelerinin uzun süreliğine seçilmeleri, tamamen bağımsız hareket etmelerini sağlamak içindir. Seçildikten sonra hiç kimseye borçlu değillerdir. Sadece bu millete doğru, adil karar verme borçları vardır. Başka hiç kimseye borçları yoktur.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Babacan: “Anayasa Mahkemesinin aldığı kararın tanınmaması kimsenin haddine değil”
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı parti genel merkezinde ziyaret etti. İki lider yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından basının karşısına geçti.
DP Genel Başkanı Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ı DEVA Partisi Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Uysal’a eşlik eden heyette DP Genel Başkan Yardımcıları Ahmet Uyanık, Melih Aktaş, Bülent Şahinalp ve Muhtar Maramlı yer aldı. DEVA Partisi heyetinde ise genel sekreter Sadullah Ergin ile genel başkan yardımcıları İdris Şahin ve Nazlı Seda Vural bulundu.
Alt mahkemenin kararı kendi inisiyatifiyle alıp almadığı masaya yatırılmalı
Babacan, görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin Enis Berberoğlu’yla ilgili verdiği karar üzerine şu ifadeleri kullandı:
“Bir ülkenin hukuki güvenliği, o ülkenin istikrarı açısından en önemli unsurlardan bir tanesidir. Anayasa Mahkemesi, anayasal sistemimizde en üst yargı organıdır. Bu yargı organının aldığı kararlar, bütün organlar için geçerlidir. Tüm yargıyı da bağlar, yürütmeyi de bağlar, hatta TBMM’nin çıkarttığı yasalarda Anayasaya aykırılık varsa, Meclis’i bile bağlar.
Böylesine son derece önemli bir kurumun aldığı kararın, Anayasa’ya ve yasalara aykırı olarak alt mahkeme tarafından tanınmaması ve uygulanmaması kabul edilemez. Hiç kimsenin haddine değil. Bu ülkenin anayasal düzenini bozmaya çalışan, bu ülkenin istikrarına zarar verir. Alt mahkemenin bu kararı kendi inisiyatifiyle, hür ve bağımsız olarak alıp almadığını da ayrıca masaya yatırmak lazım.”
‘Işık’ polemiği eski Türkiye’nin kalıntısı
Babacan, Anayasa Mahkemesi ile İçişleri Bakanlığı arasındaki “ışık” tartışmasına ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:
“Dün akşamdan beri yaşanan polemiklere bakacak olursak, bunlar memleketin sorunlarını çözecek işler değil. Bunlar boş işler, eski Türkiye’nin kalıntıları. Bu ülkenin sorunları büyük. Ben herkesi hukuk sınırlarının içinde kalmaya davet ediyorum. Sistem örselenirse, bu ülkenin istikrarı bozulursa dikiş tutturmak çok zor olur. Herkese yazık olur.
Yargı, hükümetin elinde kullanacağı bir araç değildir, olamaz. Hukuk devletinde Anayasa Mahkemesi bağımsız ve tarafsız hareket eder. Verdiği kararlar nihaidir ve herkes için bağlayıcıdır.”
“Vatandaşlarının kullandığı dilden korkan bir anlayış kabul edilemez”
Babacan, Dario Fo’nun ‘Yüzsüz’ adlı oyununun Kürtçe uyarlaması olan ‘Bêrû’nun yasaklanması üzerine gelen bir soruyu ise şu sözlerle yanıtladı:
“Bu tiyatro oyunu, Nobel Ödüllü bir sanatçının eseri. Detaylarına tabii ki bakmak lazım ama ilkeler üzerinden gitmek istiyorum. Kürt vatandaşlarımızın dilinin bu kadar mesele olması kabul edilebilir bir durum değil. Kürtçe, Kürt vatandaşlarımızın anadilidir. Türkiye’nin en parlak döneminde bu tip meseleler aşılmıştır. Kimse Türkiye’yi 1990’lı yıllara geri döndürmeye çalışmasın. Kendi vatandaşlarının kullandığı dilden korkan bir yönetim anlayışı kabul edilemez. Özgüvenli, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye inanan hiçbir yönetim bu meselelerle uğraşmaz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
3 anneden Ada bebeğe destek
Tire’de ‘Ada’ bebek için gönüllü 3 anne Tire Salı Pazarında açtıkları tezgâhta yaptıkları satışla, Ada bebeğe destek olmaya çalıştılar…
İstanbul’da yaşayan ve doğumu ile birlikte SMA Tip1 hastası olarak dünyaya gelen 13 aylık Ada bebek için Türkiye genelinde olduğu gibi İzmir Tire‘de de destek kampanyası düzenlendi.
İlçede yaşayan 3 fedakâr anne Arzu Başargan, Özge Akı ve Hülya Başargan sosyal medya hesaplarından Ada bebek için destek istedi. Duyarlı arkadaşlarından ve Tire’li esnaflardan gelen çeşitli ürünleri İlçede bugün kurulan Salı pazarında açtıkları stantta satışa sunarken, satıştan elde edilen gelir Ada bebeğin ailesine gönderilecek.
İstanbul’da yaşayan Esra ve Kemal Çelik çiftinin, SMA Tip1, nadir görülen genetik hastalığa sahip kızları 13 aylık Ada’nın tedavi görmesi için yürütülen kampanyaya Tire’de ‘Adaya Umut Ol’ sloganı ile yardım kampanyası başlatarak destekte bulundular. Kampanya ile ilgili olarak açıklamada bulunan fedakâr 3 anne, Ada bebeğin yaşaması için acil gereken 13 milyon liranın toplanması ve Ada bebeğin ilaçlarının SGK kapsamına alınması için kampanya başlattıklarını ifade ettiler. Tireli vatandaşların küçük bebeğe Umut olmalarını istediklerini söylediler.
İZMİR – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)