Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, akademik birimlerin yöneticileri ile bir araya gelmeye devam ediyor. Yaklaşan yeni yıl öncesi akademik birimlerde görev yapan çalışanları ziyaret ederek yeni yıllarını kutlayan Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, birim yöneticilerine “Ege’de Değişimin Üç Yılı” kitabını takdim ediyor. Rektör Prof. Dr. Budak, toplantılarda salgın dönemi ve sonrası süreci akademisyenlerle değerlendirerek yapılması gereken hazırlıklara ilişkin fikir alışverişinde de bulunuyor.
Yeni yıla sayılı günler kala çalışanlarla değerlendirmelerde bulanan Rektör Prof. Dr. Budak, programı kapsamında İletişim Fakültesini ziyaret ederek Dekan Prof. Dr. Dilek Takımcı ve dekan yardımcıları, bölüm başkan ve bölüm başkan yardımcıları ile bir araya geldi. Budak, Ege Üniversitesinde son üç yıl içinde hayata geçirilen ve Türk Yükseköğretim Sistemine örnek ve öncü olan değişim dönüşüm ve yenilenmeyi anlatan “Ege’de Değişimin Üç Yılı” kitabını takdim etti. Dekan Prof. Dr. Dilek Takımcı ise fakültede yürütülen eğitim öğretim ve araştırma faaliyetleri ile ilgili bilgi verdi.
Ege Üniversitesine rektör olarak atandıktan sonra üniversitede büyük bir değişim dönüşüm ve yenilenme harekâtı başlatan Rektör Budak’ın, son üç yıl içinde; eğitim-öğretimde kalite öncelikli, öğrenci odaklı ve araştırma üniversitesi hedefli hayata geçirdiği öncü proje ve uygulamalar kitap haline getirildi.
“Örnek ve öncü bir kurumuz”
“Ege’de Değişimin Üç Yılı” kitabının önsözünde, Ege Üniversitesinde hayata geçirilen projelerden, Türkiye’ye ve insanlığa sunduğu katkılardan, potansiyelinden ve hedeflerinden bahseden Rektör Prof. Dr. Necdet Budak, Ege Üniversitesine atfedilen görevleri başarıyla yerine getirmek için bugüne kadar çalıştıklarını, bundan sonra da aynı istek ve gayretle çalışacaklarını dile getirdi.
Rektör Budak, “65 yıllık köklü bir birikime ve güçlü akademik potansiyele sahip olan Ege Üniversitemiz; bölgemizin ilk, ülkemizin dördüncü sırada kurulan bilim çınarı olarak ülkemizi bilim ışığı ile aydınlatan ve bölgesine değer katan saygın bir yükseköğretim kurumudur. Çağdaş, girişimci ve katılımcı eğitim-öğretim anlayışıyla bilime sunduğu katkıların yanı sıra yüz binlerce idealist genç yetiştirmiş olan Ege Üniversitesinin; bugünlere gelmesinde emekleri olan herkese yürekten teşekkür ediyorum. Şahsen yıllar önce dersliklerinde okuduğum, akademik kariyerimin önemli dönüm noktalarını yaşadığım ve kıymetli hocalarımdan edindiğim bilimsel tecrübemi pek çok gence aktarma fırsatı bulduğum üniversiteme, 18 Ekim 2017 tarihinde Rektör olarak atandım. Hem öğrencisi hem akademisyeni olma gururunu yaşadığım ancak yüce Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında ülkeme hizmet etmek üzere bir süre ayrı kaldığım üniversiteme, bu önemli görevi icra etmek için döndüğüm gün büyük bir heyecan, onur ve mutluluk yaşadım. Bugün de göreve geldiğim ilk andaki heyecanla üniversitemizi hak ettiği noktaya taşımak için var gücümle çalışıyorum. Görevim süresince en büyük motivasyonum, bugünlere gelmemi sağlayan değerli hocalarıma ve mezunu olmaktan her zaman kıvanç duyduğum üniversiteme karşı yüreğimdeki minnet duygusu ve vefa borcudur. Ege Üniversitesini bilime ve ülkesine sunduğu katkılarla, temsil ettiği değerlerle örnek teşkil eden bir kurum haline getirmek; dev bir bilim yuvası olarak ülkemizin aydınlık geleceğine daha fazla katkı sunmak adına çıktığımız yolda kısa sürede çok önemli mesafeler kat ettik” ifadelerine yer verdi.
“EÜ’yü yükseköğrenim alanında daha görünür oldu”
Bilimsel ve teknolojik altyapı anlamında 65 yıl boyunca inşa edilen güçlü akademik potansiyelden daha yüksek verim almak ve bu potansiyelin gelişmesine katkı sağlamak üzere Ege Üniversitesi tarihinde pek çok ilke imza attıklarını ifade eden Rektör Budak, “Devletimizin yetkin kurumlarıyla gerçekleştirdiğimiz yoğun temaslar, kamu kurum ve kuruluşları ile hayata geçirdiğimiz iş birlikleri vasıtasıyla Ege Üniversitesini yükseköğrenim alanında daha görünür kıldık. Ege Üniversitesinin uzun yıllar stratejik hedefleri arasında yer almış üniversite-sanayi iş birliğine, geliştirdiğimiz özgün Ege Modeliyle yeni bir soluk getirdik. Oldukça kısa bir sürede dünya ve ülke sıralamalarında hızlı bir yükseliş gerçekleştiren Ege Üniversitemizin bu başarısının anahtarı; gerçekçi bir yaklaşımla belirlediğimiz öğrenci odaklı, eğitim-öğretimde kalite öncelikli ve Araştırma Üniversitesi olma hedeflerine doğru yöntemlerle ilerlemek, üniversitede güçlü bir iletişim altyapısı ile aidiyet duygusunu inşa etmek ve bu duygudan aldığımız güçle daima çalışmaktır. Bugün Ege Üniversitesi, tam anlamıyla somut ve ölçülebilir parametreler üzerinden belirlediği hedeflerine emin adımlarla ilerleyen güçlü bir üniversitedir. Üniversitemizin ulaştığı bu konum; Ege Üniversitesi ailesinin tüm fertlerinin ortak başarısıdır. Yükseköğrenim alanında saygınlığıyla yer edinmiş Ege Üniversitesinin 65 yıllık bilim yolculuğunda, Ege Üniversitesi ailesiyle birlikte yürümekten ve bu yolculukta atılan adımların yere daha sağlam basmasına vesile olmaktan büyük bir gurur ve mutluluk duyuyorum. Bu onurlu göreve beni layık gören ve üniversiteme hizmet etme imkânı sağlayan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve YÖK Başkanımız Sayın Prof. Dr. Yekta Saraç’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: Ortak
Deezer’ın ortak çalma listesi özelliği şimdi Android’de
Mükemmel çalma listenizi oluşturmak keyifli ama tek başına yapılacak bir iş. Bazen o mükemmel karışımı bulmak için biraz ilhama ihtiyaç duyabilirsiniz. İşte o ilham için Deezer’ın ‘Ortak Çalma Listesi’ özelliği Android cihazlara geldi. Şimdi mükemmel listeyi yapmak için sevdiklerinizle birlikte çalışabilirsiniz.
Özelliği kullanmak için Android cihazınızda oluşturduğunuz herhangi bir çalma listesinin en üstündeki ‘ortak’ tuşunu açabilirsiniz. Bu diğer müzikseverlerin listenize şarkı eklemesini sağlar. Eğer isterseniz sıfırdan da ortak bir çalma listesi oluşturabilirsiniz.
Birlikte şarkılar seçmenin yeni tarzlar ve yeni zevklerle tanışmak için de harika bir yol olduğunu belirten Deezer Ürün Müdürü Alexandra Leloup “Böylece diğer müzikseverlerle de zevkleri paylaşarak yakınlaşmak mümkün. Bugünlerde sevdiklerimizle yan yana olamasak da birlikte bir şeyler yaratıyor olmak bizi yakınlaştırıyor,” dedi.
Web ve masa üstü uygulamasında zaten mevcut olan ortak çalma listesi özelliği bu hafta tüm dünyadaki Deezer Android kullanıcılarına sunuluyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
İzmir’den Ortak Akıl Çağrısı: İzmir Zamanı
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, Türkiye’deki girişimcileri birer İzmir gönüllüsü olmaya ve İzmir’in gelişimine destek vermeye çağırdı. Tunç Soyer’in çağrısıyla eş zamanlı yayınlanan “İzmir Zamanı” adlı tanıtım filmini ünlü tiyatro ve sinema sanatçısı, kendisi de İzmirli olan Haluk Bilginer seslendirdi.
İzmir Zamanı ortak akıl çağrısı, daha iyi bir yaşam için yalnızca binaları, park ve caddeleri değil; ticareti, tarımı, turizmi, kültür ve sanatı, yaşamın tüm alanlarını tasarlamaya yönelik, çığır açan fikirleri İzmir’e davet ediyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, İzmir Zamanı ortak akıl çağrısıyla ilgili şunları söyledi: “Yaşadıklarımız bize gösterdi ki, dirençli kent olmanın iki mucizevi anahtarı var. Bunlardan ilki, birliktelik, dayanışma. Şehrin çeşitli dinamiklerinin aynı hedefe odaklanması ve bir ortak akıl etrafında buluşması. Dirençli bir kent olmanın diğer bir sırrı ise yaşam hakkını gözetmek. Yaşam hakkını gözetip sonsuz saygı duymadan kentteki yaşam kalitesini yükseltmek de mümkün değil.
İzmir’de dirençli bir kent olmanın odağına ortak aklı ve yaşam hakkını koyduk ve bu uzlaşma iklimini tüm paydaşlarımızla birlikte tesis ettik. Sosyal ve ekonomik gelişmenin kaynağını ise “yenilikçi düşünce” olarak tanımladık. Bu buluşmamız, doğamızla barışık, afetlere karşı dirençli, özgür ve uyum içinde bir yaşamı İzmir’den başlamak üzere inşa etmek için bir ortak akıl ve üretim çağrısıdır. Zira biz dönüşüme sadece mekânsal dönüşüm olarak değil fikirsel ve yönetimsel bir dönüşüm gerekliliği olarak bakıyoruz. Çünkü biliyoruz ki mekânsal dönüşüm fikirsel dönüşümle beraber yürüdüğü zaman yaşamın topyekün bir değişimden bahsedebiliriz.”
İzmir Zamanı Filmini İzmirli Sanatçı Haluk Bilginer Seslendirdi
İzmir Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle gerçekleştirilen İzmir Zamanı Tanıtım Filmi’ni tiyatro ve sinema sanatçısı, kendisi de İzmirli olan Haluk Bilginer seslendirdi. İzmir’in 8 bin 500 yıllık mirasını günümüzle bütünleştiren film, tarih boyunca sayısız felaketi atlatmayı başarmış İzmir’in kalıcılığına vurgu yapıyor.
İzmir Zamanı’na Katılmak İçin
İzmir Vakfı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortaklığıyla gerçekleştirilen İzmir Zamanı ortak akıl çağrısına katılmak için İzmir Vakfı’nın web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Çağrıya, İzmir gönüllüsü olarak, bir proje fikri sunarak veya İzmir Şehir Fonu’na destek olarak katılım mümkün.
İZMİR – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
8 STK’dan ortak bildiri ‘Depreme Karşı Tekiz’
Türkiye’nin toplumsal belleğinde büyük kayıplar ve derin acılara yol açan depreme karşı 8 STK, 7 başlık altında oluşturulan ortak bir bildiri açıkladı. Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) girişimiyle bir araya gelen Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER), İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER), Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER), Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB), Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD), Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) ve Yapı Denetim Kuruluşları Birliği (YDKB) ‘Depreme Karşı Tekiz’ dedi.
İzmir’de 116 kişinin hayatını kaybetmesine, bin 34 kişinin de yaralanmasına yol açan Ege Depremi’nin ardından STK’lar harekete geçti. Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) girişimiyle bir araya gelen Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER), İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER), Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER), Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB), Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD), Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) ve Yapı Denetim Kuruluşları Birliği (YDKB) depreme karşı 7 başlık altında bir bildiri açıklayarak ‘Depreme Karşı Tekiz’ dedi.
Düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna duyurulan bildiride, Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı hatırlatılarak, kentsel dönüşümün önemine bir kez daha vurgu yapıldı. Bildiride, Ege Depremi’nde yıkılan binalar ve yitirilen canların, yetkin mühendisliğin, projeye uygun imalatın, doğru ve kaliteli malzeme kullanımı ile yapım faaliyetleri denetiminin hayati önemini bir kez daha ortaya koyduğu anlatıldı. STK’ların faaliyette bulundukları alanlarda sahip oldukları deneyimi yapıcı bir biçimde Hükümet ile el ele ülkenin hizmetine sunmak konusunda mutabık kaldıkları bildiri, şu 7 başlık altında toplandı: “Ehil Yapı Müteahhidi, Güçlü Yapı Denetimi, Yetkin Mühendislik Sistemi, Mesleki Yeterlilik Belgeli İşgücü, Kaliteli Malzeme, Çok Yönlü İmar Mevzuatı ve Bilinçli Kamuoyu.”
Bildirideki tespitler kamu ile paylaşılacak
Bildiride yer alan bu başlıkların, bir sonraki aşamada somut faaliyetlere dönüştürülebilecek ortak girişimler için bir yol haritası olacağı belirtilirken, bildirideki tespitler başta Hükümet yetkilileri olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla paylaşılacak.
Bildiri grubunun sürdürülebilir ve dinamik bir yapıda olması için belirli zamanlarda toplanılarak, çalışmalar değerlendirilecek ve gelecek dönem projeleri planlanacak. Girişimin sözcülüğü de tüm STK’lar tarafından dönemsel olarak üstlenilecek.
Toplantıya katılan STK sözcüleri bildiri ile ilgili şu açıklamaları yaptılar:
‘Öncelikli hedefimiz, kalıcı deprem gündemi ve farkındalık”
TMB Başkanı Mithat Yenigün: “Yaşadığımız acıların asıl nedeni, deprem değil ihmal ve kusurlu yapılardır Geleceğimize ve çocuklarımıza karşı en temel sorumluluğumuz güvenli yapılaşmadır. Yapı sektöründe üretim, dönüşüm, denetim ve eğitim alanlarında depreme karşı sıfır tolerans en acil ve önemli ihtiyaçtır. Sektörün öncü 8 kuruluşu olarak bu düşüncelerle biraraya geldik. Bu çerçevede, ilk aşamada çözüm üreten yapıcı önerileri el birliği ile tek bir belgede topladık. Depremlerin ardından yapılan sorgulamalar ve çözüm arayışları, bir süre sonra giderek hafifliyor. Bu doğrultuda süreçteki en önemli hedefimiz, başlatılacak faaliyetlerimizle, konunun gündemde kalıcı bir yer edinmesi ve farkındalığın artırılmasıdır. Dolayısıyla bu girişimi bir başlangıç olarak kabul ediyoruz. Bu zaman zarfında ortak akılla yeni açılımlar da ortaya konabilecektir. Esas olan; depreme karşı bilimsel bazda hazırlık yapmak, konuyu gündemde tutarak önlem almaktan ve sistemi geliştirmekten vazgeçmemektir.”
‘Bu süreçte kentsel kaliteyi de artırmamız mümkün’
GYODER Başkanı Mehmet Kalyoncu: “Yapılı çevremizi oluşturan yapı endüstrisinin temsilcileri olarak, değişmeyen gündem haline gelen ‘deprem’i artık değiştirmemiz, ülke olarak depremi risk olmaktan çıkarmamız gerektiği inancını taşıyoruz. Artık büyük yıkımlar yaşamamak, hayati risk taşıyan binalardan kurtulmak için kentsel dönüşümün zaruri hale geldiğini biliyoruz. Kentsel dönüşümün asıl amacına ulaşması için kamunun, ilgili sektörlerin ve toplumun tüm kesimlerinin el birliğiyle çaba göstermesi gerekiyor. Bu işi başarmak için bir güven iklimi içerisinde gerçek anlamda bir takım çalışması yapmak gerekiyor. Ülkemiz bu takım çalışmasını, altyapısını geliştirmek için çok iyi yaptı. Kamu-özel iş birliğiyle Türkiye’nin hastaneleri, havalimanları, otoyolları, haberleşme ve enerji altyapısı dünya standartlarının üzerine çıktı. Şimdi önümüzde ülkemizin üstyapısını yani yapı stokunu yenilemek var, bunu da doğru kurgulanmış bir kamu-özel iş birliği modeliyle yapabiliriz ve bu süreçte şehirlerimizdeki kentsel kaliteyi artırma fırsatını da değerlendirerek yaşam kalitemizi yükseltmemiz mümkün.”
‘Riskli yapı yapanlara telafi imkanı doğdu’
İNDER Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım: “Sektörde iş yapan müteahhitlerin samimiyetle kendilerine, mevcut 5-6 milyon riskli yapının oluşmasında katkılarının olup olmadığını sorması gerekir. Riskli yapı yapanların, verdikleri bu zarar için telafi imkanı doğmuştur. Bireysel hataların yanı sıra, sistemin boşluk ve eksiklerinden faydalanan zümrelerin yarattığı tahribatın bedellerinin de tüm müteahhitlik sektörüne ödetilmesi de büyük haksızlık olur. Bu zümrelerin de vicdan muhasebelerini yaparak varsa bir borçları, bu seferberlik onların borçlarını ödemeleri için bir fırsat olacaktır.”
‘Finansman çözümleri etkin şekilde çalışılmalı’
KONUTDER Yönetim Kurulu Başkanı Z. Altan Elmas: “İzmir ve Elazığ depremleri gösteriyor ki bize yıkılan ya da hasarlı binaların tamamı 1999 öncesi inşa edilenler. Aslında son 20 yılda yapılaşma sağlam temellere oturmuştur. Bu nedenle kentsel dönüşümü hızlandırmalıyız. Ancak kentsel dönüşümün önündeki en büyük engellerden biri sektörün tüm sistemi finanse etmesi gerektiği yönündeki yanlış bakış açısıdır. Dönüşümün önünün açılması adına finansman çözümleri etkin şekilde çalışılmalıdır. Kentsel dönüşümü hızlandırmak adına hak sahiplerinin kat karşılığı vererek dönüşüm yapma talebinden, kendilerinin maliyeti karşıladığı, devletin de bu durumu teşvik ettiği bir sisteme geçilmesi gerekmektedir.”
‘Mühendislik ve mimarlık hizmetlerinde tecrübe bazlı seçim olmalı’
TürkMMMB Başkanı Başkanı A. Süreyya Ural: “Ülkemizin hangi bölgesinde olursa olsun, her şiddetli deprem haberini aldığımızda yüreğimizin ağzımıza gelmediği ve sadece maddi hasarlarla ilgili endişelerin hâkim olduğu bir hayatımız olması hiç de hayal edilemez bir durum değil. Çözüm hem Kamu hem özel sektör yapılarında mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin fiyat ve maliyet odaklı değil kalite ve tecrübe bazlı bir seçim yöntemi ile temin edilmesi ve yatırımların ilk planlama aşamasından başlayarak doğru ve yetkin mühendislik yaklaşımları kullanılarak yürürlükteki yönetmelik ve yapı standartlarına uygun şekilde projelendirilmesi, detaylandırılması ve inşaatların bağımsız denetim/kontrollük hizmetleri eşliğinde yapılmasıdır. Kısaca, müşavir mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin kurduğumuz medeniyetin her alanında ve kademesinde önemli bir hizmet alanı olduğunun önemi göz ardı edilmemelidir.”
‘Kaynaklarımızı güvenli yapılara sahip olmaya ayırmalıyız’
Türkiye İMSAD Tayfun Küçükoğlu: “Kentsel dönüşüm eylem planına göre önümüzdeki 5 yılda 1,5 milyon konutun dönüşmesi hedefleniyor. TÜİK verilerine göre konut başına 3,4 kişi düşmesinden yola çıkarak hesapladığımızda, günümüzde 6,7 milyon riskli konutta 22 milyon vatandaşımızın yaşadığını görüyoruz. Kamunun 1,5 milyon konutun kentsel dönüşümüne destek için bugünkü fiyatlarla kira ve taşınmaya ortalama 28 milyar TL, konut üretimine ise 280 milyar TL kaynak aktarması gerekecek. Ancak ülkemizin de sınırlı kaynakları olduğunun farkındayız. Dolayısıyla, binalarımızda deprem güvenliği konusunda tüm ümidimizi ucuz kredilere ve kentsel dönüşüm desteklerine bağlamadan, bilinçli hareket ederek, kendi kaynaklarımızı da zorlamamız gerekiyor.”
‘Sorumluluk sınırlarının belirlenmesine ihtiyaç duyuluyor’
İNTES Başkan Vekili Enes Olpak: “Deprem sorunumuzu çözebilmek için, mühendislik biliminin doğrularını taviz vermeden uygulamak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Deprem riski yüksek bölgelerde yapım işlerini ekonomik, mali, mesleki ve teknik yeterlilikleri en üst seviyede olan, sadece A grubunda yer alan ve mesleki yeterlilik belgeli işçiye sahip firmaların üstlenmesi gerekmektedir. Çözüm bekleyen bir diğer alan, müteahhit, şantiye şefi, yapı denetim, yerel yönetimler, kamu kuruluşlarının sorumluluk sınırlarının belirlenmesi ve netleştirilmesine duyulan ihtiyaçtır. Sorumluluk sisteminin etkinleştirilmesinin adalet reformunun bir parçası kabul edilmesi gerektiğini düşünüyor, bununla beraber etkin bir sistemin yapılacak mevzuat değişikliklerinin sistemin bütünü üzerindeki etkilerinin analiz edilmesi ve ilgili kesimlerle istişare süreçleriyle işleyebileceğine inanıyoruz.”
‘Geleceğin planlanması yönünde önemli sorumluluklar üstleneceğiz’
YDKB Başkanı Tekin Saraçoğlu: “Ülkemizin içinde bulunduğu konjonktürde inşaat sektörü zor günler yaşamaktadır. Bu çerçevede gerek doğal afetlere karşı alınacak olan, gerek ekonomik önlemler bugününün ve geleceğinin planlanması yönünde büyük önem taşımaktadır. Sektörün önde gelen sivil toplum kuruluşları olarak, bu konuda önemli sorumluluklar üstlenileceğine ve bu platformda bulunan tüm üyelerin değerli katkılarda bulunacağına olan inancımızla çalışmalarda başarılar diliyoruz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Pandemide sanata ortak nefes: Pandemi Orkestrası
Pandemi sürecinde hiçbir sabit geliri olmayan ve ekonomik olarak zor bir süreçten geçen müzisyenlerin yer alacağı bir senfonik orkestra kuruldu. Klasik müziğin Türkiye’deki en önemli icracıları arasında yer alan Gürer Aykal, Gülsin Onay, Cihat Aşkın, İdil Biret gibi isimlerin de şef ve solist olarak yer alacağı konserler Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda gerçekleştirilecek.
Kadıköy Belediyesi’nin destek verdiği projede şef, solist ve orkestracı olarak aynı meslek grubundan birçok sanatçı da karşılık beklemeden yer alıyor. “Kadıköy Belediyesi Pandemi Orkestrası” adıyla beş konser verecek orkestraya, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası ev sahipliği yapacak. Pandemi orkestrasının ilk konseri 7 Aralık 2020 Pazartesi şef Rengim Gökmen ve İdil Biret’in katılımıyla; ikinci konser 4 Ocak 2021’de şef Oğuzhan Balcı ve Gökhan Aybulus’un katılımıyla; üçüncü konser 8 Şubat 2021’de şef Gürer Aykal ve Bülent Yazıcı’nın katılımıyla; dördüncü konser 8 Mart 2021’de şef İbrahim Yazıcı ve Gülsin Onay’ın katılımıyla; beşinci konser ise 29 Mart 2021’de şef Hakan Şensoy ve Cihat Aşkın katılımıyla gerçekleşecek. Biletler Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası gişesi ve internetten satışa sunulacak.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Öğretmen ve velilerin ortak kaygısı “öğrencilerdeki öğrenme kaybı”
Öğretmen Akademisi Vakfı (ÖRAV), tüm dünyanın birlikte geçtiği kritik koronavirüs sürecinde Türkiye’deki en büyük toplumsal kesim olan ebeveynlere ve öğretmenlere odaklanan “Pandemi Döneminde Gündelik Pratikler, Algı ve Eğitim İhtiyaçları Araştırması”nın raporunu yayınladı.
Pandemi ve karantina sürecinin öğretmen, veli ve öğrenciler için oldukça hassas ve zorlu geçtiğini ortaya koyan araştırma, bu dönemde alınan en kapsamlı ve büyük tedbirlerden biri olan uzaktan eğitimin hem her bir paydaş için kendine özel, hem de paydaşlar arası (öğretmen-öğrenci, öğrenci-ebeveyn, öğretmen-veli) etkileri olduğunu gösterdi.
Öğrenciler arasındaki öğrenme eşitsizliğinin diğer tarafında öğretmenler yer alıyor
Araştırma, öğretmenlerin yüzde 85’inden fazlasında öğrenme kaybına yönelik kaygının oldukça yaygın ve büyük boyutlara ulaşmış olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, araştırmaya katılan öğretmenlerin üçte biri uzaktan eğitimin artık dünyada kaçınılmaz bir yöntem olduğunu, gerekli öğrenme ortamının dijitalde de yaratılabildiğini, işlevsel, pratik ve zamandan tasarruf sağlayan bir öğretim yöntemi olduğunu savunuyor.
Uzaktan eğitimin işlevselliğini ve kaçınılmazlığını kabul etmekle beraber, çeşitli sebeplerle şu an Türkiye’de bunun uygulanabilir olmadığını ve geliştirilmesi gerektiğini düşünen öğretmenlerin ortak noktası ise hem kendileri, hem de öğrencileri için teknolojik araç sahipliği ve dijital okuryazarlıktaki yetersizlik olarak ortaya çıktı. Uzaktan eğitimin niteliğini artırmak için öğretmenleri bu konuda bütünlüklü bir şekilde destekleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyulduğu gözlemlendi.
Öğretmenlerin önceliği, öğrencilerin geçmiş öğrenme kaybını telafi etmek
Öğrencilerde öğrenme kaybı gerçekleştiğine yönelik kaygının, yeni dönemde öğrencilerin “derse boğulmasına” ve dolayısıyla yeni kayıplar yaşamalarına yol açabileceğinden endişe duyduklarını belirten ÖRAV Genel Müdürü Füsun Çürüksu “Araştırma bize gösterdi ki, ‘uzaktan eğitim mi, yüz yüze eğitim mi?’ sorusu yerine, her ikisi için de ‘nasıl bir uzaktan eğitim, nasıl bir yüz yüze eğitim?” sorularını sormak çok daha zenginleştirici ve çözüm odaklı olacaktır” dedi. Bu doğrultuda öğretmenler için “Çevrim İçi Eğitimde Etkileşimli Ders Tasarımı” programına başladıklarını belirten Çürüksu “Bu program kapsamında sadece etkin bir uzaktan eğitim için yol göstermiyor, öğretmenlerin 21. yüzyıl becerileri olarak ifade edilen çok yönlü gelişimi merkeze koyan beceriler edinmelerini de destekliyoruz. Bu dönemde öğrencilerin sadece akademik olarak değil, sosyal ve duygusal anlamda da desteğe ihtiyacı oluyor. Öğretmenlerimizle bu desteği uzaktan verme konusunda da çalışıyoruz” dedi.
Veliler, çocukların eğitim hayatından “geri kalmalarından” büyük endişe duyuyor
Öğretmen ve öğrencinin yanında, eğitimde her zaman çok önemli bir diğer paydaş grubu olan veliler, uzaktan eğitim sürecinde daha da ön plana çıktı. “Evdeki öğretmenler” olarak veliler, çocukların duygusal yüklerini hafifletme çabalarının yanında, öğrenme kaybı yaşamamaları için de ellerinden geleni yaptı.
Araştırmaya katılan her 10 ebeveynden 8’i, karantina sürecinin çocukların eğitim durumunu olumsuz etkilediğini belirtti. Ebeveynlerin yüzde 20’si evden/uzaktan eğitimi okuldaki eğitime göre daha verimli bulurken, araştırma her 10 ebeveynden 6’snını online eğitimlerin işe yaramadığını düşündüğünü ortaya koydu.
Bu süreçte çocuklarıyla hiç tecrübe etmedikleri kadar zaman geçiren ebeveynlerin birçoğu çocuklarının zorlayıcı davranışlarına nasıl müdahale edecekleri konusunda zorluk yaşadı. Buna bağlı olarak, evdeki beslenme, uyku ve çalışma düzeninin fiziksel koşullarını da yeniden organize etmek zorunda kalan ebeveynlerin yüzde 50’ye yakını “Okulların kısmen açık olmasını dilerdim” ifadesine başvurdu. Bu zorluğa bağlı olarak, evde eğitim konusunda çocuklarını desteklerken yetersiz hisseden ebeveynlerin yine birçoğunun, kendilerine vakit ayıramadıkları ve evde enerjilerini çocuklarına harcadıkları gözlemlendi.
ÖRAV tarafından tasarlanan ve yürütülen “Pandemi Döneminde Gündelik Pratikler, Algı ve Eğitim İhtiyaçları Araştırması” kapsamında, Covid-19 pandemisine bağlı karantina ve uzaktan eğitim sürecinin öğretmen ve ebeveynlerde yarattığı etki ile öğretmen ve velilerin genel durum ve ihtiyaçlarının saptanması hedeflendi. Mayıs-Temmuz 2020 tarihleri arasında 3.757 kişi ile online mecralar üzerinden gerçekleştirilen araştırmaya katılanların %52’si öğretmen veya eğitimci, %26’sı veli/ebeveyn, geri kalan %22’si ise kendisi de öğretmen olan ebeveynlerden oluşuyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
BM Genel Kurulu’nda CEO’lar COVID-19 sonrası daha iyi bir dünya için ortak bir bildirinin altına imza attı
Birleşmiş Milletler’in 75. yıldönümünün öncesinde UN Global Compact, tüm şirketleri küresel riskler karşısında uluslararası işbirliğine ve kapsayıcı çok taraflılığa destek olmaya çağırdı. Bu çağrıya yanıt veren 100’den fazla ülkeden 1.000’den fazla CEO, “Yenilenen Küresel İşbirliği için CEO Bildirisi”ni (Statement from Business Leaders for Renewed Global Cooperation) imzalayarak Birleşmiş Milletler’e ve kapsayıcı çok taraflılığa desteklerini beyan etti.
Birleşmiş Milletler 75. Yıl anma etkinlikleri kapsamında 21 Eylül tarihinde düzenlenen BM Özel Sektör Forumu’nda açıklanan bildiriyle CEO’lar: ”Biz iş insanları olarak barış, adalet ve güçlü kurumların, kuruluşlarımızın uzun vadeli devamlılığı için yararlı olduğunu ve BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin On İlkesi’nin ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın başarının temelini oluşturduğunun farkındayız. Daha iyi bir dünya için birlikteyiz ” mesajını verdi.
UN Global Compact CEO’su Sanda Ojiambo bildiri hakkında şöyle konuştu: “Bu bildiri kapsayıcı çok taraflılığın artık tüm dünyada yankılanacağının bir taahhütüdür. Değişen koşullara uyum sağlamak için işbirliklerinin sınırları, sektörleri ve kuşakları aşmalıdır. Bildiriyi yayınlandıktan sonra 1 ay içerisinde hemen hemen tüm sektörlerden ve bölgelerden 1.000’in üzerinde CEO imzasını attı. UN Global Compact olarak dünya için bu çok önemli zamanda işbirliklerine olan bağlılıklarını için herkese teşekkür ediyoruz.”
Türkiye’deki Şirketlerden Bildiri’ye Destek
“Yenilenen Küresel İşbirliği için CEO Bildirisi”ne Türkiye’deki şirketlerden de büyük bir destek geldi. Türkiye’den UN Global Compact imzacısı 45 şirketin CEO’su Bildiri’nin altına imza atarak küresel işbirliğine dahil olduklarını beyan ettiler.
BM Genel Kurul’u bünyesinde gerçekleştirilen oturumlarda Global Compact Türkiye’den temsilciler yer aldı
UN Global Compact, 75. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında 21-23 Eylül’de #UnitingBusiness LIVE mottosuyla Private Sector Forum, Global Impact Forum ve SDG Business Forum’u düzenledi. Global Compact Türkiye düzenlediği ve yer aldığı oturumlarla dünyanın her yerinden hükümet, sivil toplum, akademi, iş dünyası ve sürdürülebilirlik liderlerini bir araya getiren etkinliklerde temsil edildi.
“İlke Temelli Emisyon Azaltımları: Global Compact Yerel Ağları En İyi Uygulamalarını Paylaşıyor” oturumunda Bolivya, Türkiye, İspanya ve Sri Lanka’dan iş dünyası liderleri bir araya geldi. Panellerde COVID-19 sonrası yeniden kalkınmanın nasıl çevreye duyarlı olabileceği tartışıldı. Oturumda iyi örnek olarak İş Dünyası Plastik Girişimi tanıtıldı. Global Compact Türkiye Çevre Çalışma Grubu Eş Başkanı Ebru Tüzecan ve Eczacıbaşı Holding CEO’su Atalay M. Gümrah ve oturumda konuşmacı olarak yer aldı.
“Kriz Dönemlerinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Lensinden Bakmak” oturumunda iş dünyasının kriz zamanlarında toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifini nasıl koruyacağı uygulama örnekleri ile tartışıldı. Oturumda WPP Türkiye İnsan Kaynakları & Kültür ve Sürdürülebilirlikten Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Aysun Sayın, Unilever Türkiye Kurumsal İlişkiler Direktörü ve Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Şenel Erim, Boyner Grup İç Denetim, Risk Yönetimi ve Sürdürülebilirlik Direktörü Emrah Özbay konuşmalarıyla dinleyicilere ilham verdi.
Etkinlikte dünyanın her yerinden dinleyici olarak yer alan herkesin katılımına açık olan bir Networking oturumu da düzenlendi. Global Compact Türkiye Genel Sekreteri Melda ÇeleCOVID-19 döneminde iş dünyasının sürdürülebilirlik gündemi hakkında katılımcılar ile sohbet etti.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Niğde’de ortak irade kurulamadı
Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Erhan Adem, Niğde’nin unutulmuş bir şehir olduğunu belirterek, “Ben de bunu siyasi iktidarın, milletvekillerinin yetersizliğine bağlıyorum” dedi.
İl Başkanı Erhan Adem, siyasi başarısızlıklar yüzünden Niğde ilinin hak ettiği yatırımları almadığına dikkat çekti. Başkan Adem, “Niğde unutulmuş bir şehir. Ben bunu siyasi başarısızlıkla yorumluyorum. Bunu Ak parti için konuşuyorum. Yani siyasiler daha güçlü olsaydı, daha etkili bir siyaset yapabilselerdi daha iyi konumda olabilirdik. Tabiki birşeyler yapan oldu. Mesela Akın Gönen bana göre çok başarılı bir siyaset adamıydı. ANAP döneminde bakanlık yapmıştı. O dönemde zaten üniversite falan geldi. Ondan sonrasında Niğde’ de ortak bir nokta bulunamadı. İrade kurulamadı” dedi.
“NİĞDE OLARAK SİYASİ ANLAMDA YETERLİ DESTEĞİ HİÇBİR ZAMAN GÖRMEDİK”
“Sanayi buraya gelmedi, gelecek olan özel sektörlere yardımcı olunmadı” diyen İl Başkanı Adem, şöyle konuştu:
“Mesela hemen yanımızda Akhisar var. Bana göre biliyorsunuz ki Aksaray bizden ayrılan bir ilçeydi. Sonra il oldu ve bizi geçti. Şu Anda hem sanayi olarak, hem nüfus olarak, hem ekonomik olarak biz onun gerisinde kaldık. Bana göre bu böyle olmamalıydı. Buraya birkaç firma geldi, görüşmeler yapıldı ama sonunda Aksaraya’ a gitti, oraya yapıldı. Yani malesef biz özel sektörü de elimizden kaçırıyoruz. Zaten devletin üretim faaliyetine dair herhangi bir şey de yok. Burada biri kaç fabrika vardı, o fabrikalarda kapandı. Biz Niğde olarak siyasi anlamda yeterli desteği hiçbir zaman görmedik. Buradaki arkadaşlara da sorsanız yok şu kadar para geldi, yok şu kadar teşvik geldi diyecekler muhakkak çünkü teşviği alanlar onlar. Yani ben teşviği gereken kişilerin aldığına inanmıyorum, asıl alacak olan insanların kaldığına inanmıyorum. Burada torpilin döndüğüne siyasette güçlü olan kişilerin bundan rant aldıklarına inanılan kişiyim ben. ”
“SİYASİ İKTİDAR VE MİLLETVEKİLLERİ YETERSİZ”
Yatırım yapılmamasının sebebinin siyasi iktidarın ve milletvekillerinin yetersizliğinden kaynaklandığını düşündüğünü söyleyen başkan Adem, “Ülke genelinde Niğde gazozu ünlü olan bir marka haline geldi. O da son yedi sekiz yılda sanırım orada yetkililer bir değişim yaptılar. Bir ceo ile anlaştılar. Ondan sonra bir değişim içerisine girdi. Asım bey öyle bir karar aldı, çokta doğru bir karar aldı. Ben Asım beyi tebrik ediyorum ve onun gibi birçok iş adamımızın olmasını istiyorum. Her yere yakın burası, limanlara yakın, otoyolları var, Adana buraya bir saat, Mersin bir buçuk saatte gidebiliyorsunuz. Yani herşeyi var ama yatırım yapacak kişi maalesef bulunamıyor. Ben de bunu siyasi iktidarın, milletvekillerinin yetersizliğine bağlıyorum” şeklinde konuştu.
NİĞDE – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Birkan Nasuhoğlu, Nova Norda, Canozan ve Sedef Sebüktekin’den Ortak Bir Albüm: “Şarkıların Ev Hali”
Yeni nesil müziğin en başarılı temsilcilerinden Birkan Nasuhoğlu, Nova Norda, Canozan ve Sedef Sebüktekin 8 şarkılık ortak albüm projelerini duyurdu.
Eylül ayı boyunca şehir dışında bir eve kapanarak kendilerini izole edecek dört başarılı sanatçının Universal Müzik Türkiye etiketiyle yayımlanacak albümünün adı “Şarkıların Ev Hali” olacak.
Aynı zamanda çok yakın arkadaş olan dörtlü; birlikte üretecek, paylaşacak ve ayrı ayrı ilerlettikleri başarılı müzik kariyerlerinde birbirlerine yol arkadaşı olacak.
Sanatçılar bu süreçte, yaşayacakları evden düzenli olarak içerikler paylaşarak hayranlarıyla etkileşimde olacaklar. Bu içerikler arasında her bir sanatçının gözünden aktarılacak ev hayatlarından kesitlerin yer aldığı video günlükleri, beste yapımı ve müzisyenlik deneyimleri üzerine soruları yanıtlayacakları videolar ve canlı konserler yer alacak.
Aynı zamanda, bu bir aylık yapım süreci ve yaşantılarından kesitler 140 Journos tarafından görüntülenerek bir belgesele dönüştürülecek.
Birkan Nasuhoğlu Hakkında
Profesyonel müzik kariyerine vokal/gitar görevini üstlendiği Yedinci Ev grubunun 2013 yılında yayımladığı “Şimdi” albümü ile başladı. Grubuyla birlikte 2 albüm, 1 tekli yayınladı. Bu çalışmalarda yer alan 19 şarkının söz ve müziğini yaptı. 2018 senesinde Yedinci Ev’in müzikal yolculuğuna son verme kararı almasıyla birlikte solo kariyeri için çalışmalara başladı.
Elçin Orçun ile yayınladıkları ve dinleyiciler tarafından büyük ilgi gören Varsa Yoksa, Bi’ Fazla şarkılarının yanı sıra Dilhan Şeşen ve Gökhan Türkmen ile de ortak çalışmalar yayınladı.
2019 senesinde 7 tekli ve 5 şarkılık bir EP yayınlayan Birkan Nasuhoğlu, 2020 senesinde de yeni teklileriyle dinleyicilerinin karşısına çıkmaya devam ediyor.
Nova Norda Hakkında
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji + Film mezunu; müzisyen, reklamcı ve medya uzmanı olan Nova Norda, Şubat 2018 de yayımladığı ilk teklisi “Çıktım Bi Yola” ile kurumsal kariyerini bırakarak müzik dünyasına kararlı bir adım attı. Kısa sürede şarkıları, rengarenk kişiliği, dinleyicilerle kurduğu güçlü iletişim ile büyük yol kat eden sanatçı birer ay arayla “Dinozorlar”, “Boşver!” teklilerini yayımladı.
Eylül 2018’de yayımladığı “Varım” şarkısı ile geniş bir hayran kitlesi edinen sanatçı bu hızlı yükselişinin yanında yoğun konser takvimi ile birçok şehir ve organizasyonda sevenleriyle buluştu.
Kasım 2018’de melankolik atmosferiyle sanatçının bambaşka bir yönünü ortaya koyduğu “Beni Biraz” adlı teklisini yayımladı ve hemen arkasından çok sevilen “Varım” ve “Dinozorlar”ın akustik versiyonlarını yayımladı.
Ülkenin dört bir yanını festivallerle turlayan Nova, “Zor” ve “Kuzeye Kaç!”ı yayımladı ardından yarın yokmuşçasına sevme hissini incelikle işlediği hem sound’u hem müzikal kimliği ile çok farklı bir şarkı olan “Kim Üzdü Seni” ile birkaç ay süren sessizliğini bozdu ve ara vermeden konser ve festivallerde seyirciyle buluşmaya devam ediyor.
Canozan Hakkında
Can Ozan müzik hayatına 13 yaşında herkesin evinde olan standart klasik gitarla başladı. 15 yaşında Kasdav Liselerarası Müzik Yarışması’na katıldı. Biriken bestelerini ilk defa 2015’te “Delirmiyorsan Tebrikler” ve “Bisey Var” albümlerinde yayınladı. 2017’de “Derlemeler” albümünü çıkardı. 2018 yılında yayımladığı “Dolunay” albümü kendisine ciddi bir dinleyici kitlesi kazandırdı.
Deniz Tekin ile yaptıkları “Transatlantik” şarkısı uzun süre Spotify listelerinde kaldı. Ayrıca Zeynep Bastık, Sedef Sebüktekin, Nova Norda, Damla Eker, Dolu Kadehi Ters Tut, Şenceylik, Yiğit Seferoğlu, Ne Jupiter, Ufuk Kevser ve Umut Döven gibi isimlerle ortak projelerde bulundu.
Türkçe folk ezgilerinden avrupai elektronik tınılara, herhangi bir müzik türüne kök salmayı reddeden Can Ozan’ın, bugüne kadar yayımladığı 73 tane şarkı bulunmaktadır
Sedef Sebüktekin Hakkında
Sedef Sebüktekin, İstanbul’da doğdu. Lisede davul çaldı, eşzamanlı olarak gitarda besteler yaptı ve şarkılarını seslendirmeye başladı. Üniversiteye geçtiğinde odasında kayıtlar yapmaya başladı. “Kısalar” adını verdiği, her hafta besteleyip, kaydedip yayımladığı 1 dakikalık şarkıcıklar, müziğini insanlarla paylaşmak adına attığı ilk adım oldu. 2015’te Sofar Istanbul’da seslendirdiği Canozan şarkısı; “Bul Beni” ile daha geniş bir kitlenin ilgisini çekti. Ardından 2016-17’de “Hayalin Kadar”, “Deli Değilsin” ve “Bugün İçicem” gibi yine kendi evinde kaydettiği ve kendi halindeki ruhunu yansıtan şarkılarıyla yoluna devam etti. 2017-18’de “Sen İstersin”, “Seni Uyurken İzlemek” ve “Kayboluyorum” gibi elektronik öğelerle buluşturulmuş şarkıların yanı sıra “Günler Kısa” gibi akustik şarkılar da üretmeye ve paylaşmaya devam etti. 2018’de Netflix dizisi Hakan Muhafız’da “Kayboluyorum” şarkısına yer verildi. 2019’da “Ara”, 2020’de “Unutmam Lazım” ve “Gözün Doysun” teklilerini çıkardı. Melankolik bir ruh halinde salınma hissi uyandıran şarkılarını paylaşmaya devam etmekte.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)