Show TV ekranlarında yayınlanan Kuzey Yıldızı İlk Aşk dizisinde Feride karakterine hayat veren Gizem Güneş kariyer hedeflerini ve gelecek hayallerini MAG okurları için anlattı.
Kariyerine Binbir Gece dizisi ile başlayan genç ve yetenekli güzel, Kuzey Yıldızı İlk Aşk dizisinde canlandırdığı Feride’nin kendisi için çok değerli olduğunu belirtti. İlk dönüm noktasını Binbir Gece dizis ile yaşadığını belirten Güneş, Show TV’nin reyting rekorları kıran dizisinde başarılı performansı ile isminden söz ettiriyor. Dijital platformlarda oynadıkları işlerin reklamını yapıp daha geniş kitlelere hitap edebildiklerini belirten Gizem Güneş, “ Sosyal medya sayesinde insanlar, takip ettikleri oyuncuların yeni projelerinden de haberdar olabiliyorlar. Bunun yanında televizyonda tanıdıkları karakterlerden farklı olan gerçek bizi görebiliyorlar” dedi.
RÖPORTAJ: DİLARA YURTSEVEN FOTOĞRAFLAR: ENES KAHRAMAN
Sizi biraz yakından tanıyabilir miyiz?
Kasım 1995 doğumluyum. İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Yabancı dillere büyük bir ilgim var. Bu nedenle lisede İngilizce eğitimi aldım, üniversitede de Fransızca eğitimi almayı tercih ettim. Kış çocuğuyum ama tamamen bir yaz insanıyım. Güneşi, neşeyi, dans etmeyi çok seviyorum. Küçüklüğümden beri oyunculuk ve dansa büyük bir ilgim vardı. Ailem de, sağ olsunlar, hep bana destek oldular. Kendimi bildim bileli babam kamerasıyla benim her anımı kayda alırdı. Bu yüzden ben de hep kamera karşısında yeteneklerimi gösterme hayaliyle büyüdüm. Şimdi de hayallerimi gerçekleştiriyorum.
Marmara Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği Bölümü mezunusunuz… Nasıl başladı oyunculuk maceranız?
Dediğim gibi yabancı dillere büyük bir ilgim var. Yeni diller, yeni kültürler öğrenmeyi çok seviyorum. Oyunculuk benim hep hayalimdi. Ailem ben daha çok küçükken beni bir cast ajansına yazdırmıştı. İlk reklam filmim beş yaşındayken çekildi. İlk dizim de on iki yaşında “Binbir Gece” oldu. Ben de hem dans hem de oyunculuk adına eğitimler almaya başladım. Dört yıl bale eğitimi aldım, sonrasında iki yıl dans ve müzikal oyunculuğu eğitimleri ile devam ettim. Üniversite okurken de aynı zamanda oyunculuk eğitimimi sürdürdüm.
Show TV ekranlarında yayınlanan Kuzey Yıldızı İlk Aşk dizisinde, Feride Mollaoğlu karakteri ile izleyiciler sizi çok sevdi. Nasıl gidiyor çekimler?
Feride karakteri benim için çok değerli. Çünkü, hayat verdiğim önceki karakterlerden tamamen farklı. Seyircilerin beni Feride Mollaoğlu olarak sevmeleri, beni çok mutlu ediyor.
İkinci sezon çekimlerine başladık. Verdiğimiz ara boyunca seti çok özlediğimi fark ettim. Setimiz eğlenceli geçiyor, hem çalışıp hem eğlenebiliyoruz. Bildiğiniz gibi diziyi Ordu’da çekiyoruz. Şehrin verdiği keyif de bizim çalışma şeklimizi olumlu yönde etkiliyor.
Sinema mı, dizi oyunculuğu mu?
Karşılaştırma yapmam pek doğru olmaz. Çünkü ikisini oynaması da izlemesi de bana ayrı keyif veriyor.
Kendinizi üç kelime ile anlatacak olsanız nasıl anlatırdınız?
İlk görüşte soğuk bir insan gibi görünürüm ama beni tanıdığınızda samimiyetimi kesinlikle anlarsınız. Neşeli olmayı, insanları eğlendirmeyi seviyorum. O gün mutsuz da olsam, enerjilerini düşürmemek için çevreme bunu belli etmem. Herkes mutluysa ben de mutluyum. Gergin ortamlardan da bu yüzden uzak durmaya çalışırım.
Hayatınız için dönüm noktaları desek…
Binbir Gece dizisi ilk dönüm noktam diyebiliriz. Çünkü küçük yaşta bir televizyon dizisinde oynamak, hayallerime giden yolda ilk adımımdı. Kanatsız Kuşlar dizisi de öyledir mesela. Hayatımda kararsızlık yaşadığım bir dönemde karşıma çıktı. Ve hayallerimden vazgeçmemem gerektiğini o zaman anladım.
Seyrettiğiniz filmlerde ve dizilerde canlandırmayı en çok hayal ettiğiniz karakter hangisi oldu?
Fantastik ve aksiyon filmlerini izlerken çok heyecanlanıyorum. Kendimi içerisinde hayal ediyorum… Savaşçı, güçlü bir kadını ya da süper güçleri olan bir kadını canlandırmayı çok isterdim.
Sektörünüz açısından dijital platformlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bildiğimiz gibi, çağımızda artık her şey dijital. Biz de dijital platformlarda, oynadığımız işlerin reklamını yapıp daha geniş bir kitleye hitap edebiliyoruz. Sosyal medya sayesinde insanlar, takip ettikleri oyuncuların yeni projelerinden de haberdar olabiliyorlar. Bunun yanında televizyonda tanıdıkları karakterlerden farklı olan gerçek bizi görebiliyorlar.
Gelecek hedeflerinizden bahseder misiniz?
Küçük Gizem’in hayallerini gerçekleştirmek en büyük hedefim. Yani işimi hak ettiği şekilde yapabilmek, her zaman ve sürekli kendimi geliştirebilmek, hep daha iyisi olabilmek…
Son olarak aşkı nasıl tanımlarsınız?
Bence aşk, engel tanımamaktır. Bu herhangi bir kişiye veya yapılan işe duyulan aşk olabilir. Engelleri aşmak için sürekli mücadele etmek, sürekli istemek, tutkulu olmaktır aşk…
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Etiket arşivi: için
Gölbaşı’nın öğrencileri aşure için mutfakta buluştu
Umutlu Yaşam Uygulama Merkezi (UYUM) öğrencileri aşure yapmak için mutfağa girdi.
Engelli bireylerin tüm ihtiyaçlarını karşılayıp sosyalleşmelerini sağlamak amacıyla Gölbaşı Belediye Başkanı Ramazan Şimşek ‘in çabalarıyla kurulan Umutlu Yaşam Uygulama Merkezi (UYUM) öğrencileri aşure yapmak için mutfağa girdi. Kaynattıkları aşureleri aileleri ile buluşturan öğrencilerin mutluluğu görülmeye değerdi.
Yaptıkları ilk aşureyi Gölbaşı Belediye Başkanı Ramazan Şimşek’e tattıran öğrencilerin mutluluğuna ortak olan Ramazan Şimşek “Öğrencilerimizin elleriyle hazırladığı aşureyi hep birlikte keyifle yedik.Çocuklarımızdan aldığımız enerji ile onlar için çalışmaya devam ediyoruz. Merkezimiz kapılarını açtığı günden bu zaman dilimine kadar çok güzel etkinliklere ve organizasyonlara imza atıyor. Engelli kardeşlerimizin neler başarabileceğini bizlere UYUM gösterecek. İnşallah engelli çocuklarımız için açacağımız okul ve eğitim merkezleri katlanarak çoğalır. Biz burada bu çocuklarımızı hayata hazırlıyoruz. Engelsiz bir toplum olma yolunda atılan adımların Başkentimizde artmasını arzu ederiz” dedi.
ANKARA / BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Başka çocukları gülümsetmek için karavan ile ülkeyi dolaşacaklar.
Küçük Yağız daha 13 yaşında, kendisine cerebral palsy tehşisi konulduktan sonra bu güne kadar tam 12 çok ciddi ameliyat geçirdi, o yürüyebilmek için asla pes etmedi ve annesinden aldığı yüksek enerji ile hayata 4 elle tutunuyor. Anne oğul bu yaşam enerjilerini kendi gibi engelli arkadaşlarına da bulaştırmak için şehir şehir dolaşma kararı aldılar. BAŞKA ÇOCUKLARI GÜLÜMSETMEK İÇİN KARAVAN İLE BÜTÜN ÜLKEYİ GEZECEKLER
Bu haber engelli bir birey olan Küçük Yağız‘la annesi Esin Tutgun Tonbul’un İstanbul Şile’de başlayan ve zorlu bir süreçin ardından bütün acılarını bir kenara bırakıp, başka engelli çocuklara kol kanat germeye çalışmanın hikayesidir. Sosyal medyada dolaşırken Sevgili dostum Eti Matola’nın bir paylaşımında Yağız’la annesinin bu hayata tutunma hikayesini görünce hemen kendisini aradım ve onların başlatmak istedikleri bu Sosyal Sorumluk Projesine katkı verip seslerini daha fazla duyurmaları için haber yapmak istediğimi söyleyince ortaya bu röportaj çıktı. Bana göre önümüzdeki yıl ‘Anneler Günü’nde yılın annesi ödülünü almaya aday olabileceğini düşündüğüm Esin hanım ve oğlu Yağız’ın her gün ‘Pollyanna’cılık oynadıkları öyküsü ile sizi baş başa bırakıyorum.
Daha altı aylıkken o yürüyemez dediler
Esin Tutgun Tonbul hanım daha önceden 2 sağlıklı kız annesi ve eşi ile birlikte İstanbul Bağlarbaşı’nda mutlu mesut yaşarken bir erkek çocuğuna hamile olduğunu öğrenince evlerinde çok büyük bir sevinç yaşanır. Küçük Yağız erken doğumla prematüre bir bebek olarak dünyaya gelir ve 1.5 ay kuvezde kalır. Aradan 6 ay geçtikten sonra Esin hanım Yağız bebeğin kollarında kasılmalar farkeder ve hemen doktorlara danışılır. Gerekli tetkikler ve tahlil yapılınca Yağız bebeğin büyüyünce ayaklarını kullanamayıp yürüyemiyeceği söylenerek Cerebral Palsy tehşisi kondur. Anne Esin hanımın dünya başına yıkılmıştır, sorunlar yuvarlanan kartopunun bir çığ’a dönüşmesi gibi büyür ve bu sorunların getirdiği gerginlikle eşler ayrılır. Esin hanım ise üç çocukla birden hayata tek başına tutunmaya çalışır.
Dokuz yılda tam 12 ameliyat
Bu durumu kabul edemeyen Esin hanım hayata tutunarak elde avuçta ne varsa satar ve arka arkaya bir dizi ameliyat için küçük Yağız’ı hastane hastane dolaştırmaya başlar. Her ameliyat sonrasında umutlar bir sonraki ameliyata kalır ve bugüne kadar toplamda 12 ameliyat yaşarlar. Bu süreçte umut taciri doktorlara da bir çok paralar kaptırdığını iddia eden Esin hanım o günleri anlatırken; ‘Altı sene önce Çapa Tıp Fakültesi’nde ki Doç. Dr. Fuat Bilgili ile yollarımız kesişti. O ve ekibi Yağız’a o kadar güzel sahip çıktılar ki artık gözümüz arkada değil. Ben ve Yağız bu ekibe çok güveniyoruz. Yağız’ın bir gün bütün herkes gibi kendi ayakları üzerinde yürüyeceğine inanıyoruz’ dedi.
Biz hayat ile barıştık, şimdi sıra başka çocuklarda
Esin Tutgun Tonbul aslında çok sosyal ve aktif bir kadın olarak İstanbul Bağlarbaşı’nda bir Ana Okulu sahibidir ama Yağız’ın rahatsızlığı nedeni ile Şile’ye taşınınca bir yandan Yağız ve diğer iki kızı ile ilgilenirken orada da rahat durmaz. Şile’nin köylerinde yaşayan kadınları örgütlüyerek onları Şile Kadınlar Derneği çatısı altında birleştirir, kendisi de bu derneğe başkan seçilir. Bu arada ikinci evliliğini de yapar, eşi Yağız’a ve diğer iki kızına kol kanat germiş ve bir babadan daha fazla sahip çıkmıştır. Aradan yıllar geçmekte Yağız’ın her ameliyatını başka bir ameliyat takip ederken Esin hanım başka engelli çocuklara yardım için kolları sıvar ve bu konuda başarılı bir çok dernekle çalışmalar yürütür. Amacı bu şekilde başka engelli çocuklara da kol kanat germek, kendi edindiği bilgi ve tecrübeleri onların ailelerine aktarmaya çalışmaktır. Bütün bunlara ek olarak ta eşi ile birlikte Şile’de bir tatil kampı işletmektedir. Pandemi’nin gelmesi ile birlikte işler çok sekteye uğrar bütün planlar alt üst olur. Zarar çok fazla büyüktür ve bütün bu stresi taşımakta zorlanan eşler fikir ayrılıklarına düşünce Esin hanım oğlu Yağız ile birlikte yeni bir karar alır. Ana oğul bütün Türkiye’yi dolaşmak, ihtiyaç sahibi engelli başka çocuklarla tanışmak, onların ihtiyaç listelerini çıkartarak sponsorlar vasıtası ile onlara yardım etmek fikri onlarda yeni bir heyecan uyandırır. Esin hanım şimdi bu hayalini gerçekleştirmek için araştırmalar yapmaktadır. Ana oğul bir yandan Yağız’ın sağlık durumunu takip ederken bir yandan da ihtiyaç sahibi engelli çocuklara ulaşmaya çalışıyorlar.
Tamamen güvene dayalı bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirecekler
Bizim için röportajın en önemli kısmı olan ise yardım zincirinin nasıl yürüyeceği idi, çünkü bu yardım etkinlikleri çok fazla suistimale açıktı. Esin hanım bu konudaki sorularımızı tek tek içtenlikle yanıt verdi: Yaşar bey biz ihtiyacı olan engelli çocukları sosyal medya ve çevremiz de yapacağımız araştırmalarla ulaşacağız. Onların ihtiyac listelerini bizim çevremizde bulunan hayırsever vatandaşlarımıza ileteceğiz. Ortada asla para dönmeyecek, hayırsever kişi ihtiyacı direk ihtiyaç sahibinin adresine kargo ile yollayacak biz sadece takibini yapacağız. O kişileri Yağız ile birlikte ziyaret ederek çektiğimiz fotoğrafları da hayırsever vatandaşımıza yollayacağız. Peki bizim nasıl bir kazancımız olacak diye sorarsanız Yağız bundan çok mutlu olacak ve ülkenin başka başka yerlerini görüp tanıyacak, kendisi ile daha iyi anlaşacağı bir çok arkadaşı olacak bu da bizim için çok büyük bir servet olacak.
Ülkenin her yerine gidecekler
Projesini heyecanla anlatmaya devam eden Esin Hanım: Yaşar bey bu karavan ile gezme projesi Yağız’ı çok heyecanlandırdı, yeni yeni şehirler görmek yeni yeni arkadaşlar edinme duygusu ona çok farklı bir enerji getirdi. Yağız şimdi soruyor anne ne zaman gideceğiz diye, hatta bu hafta ayaklarında alçı vardı bir an evvel çıkartsınlarda gitmeye başlayalım diyor acele ediyordu. Çok şükür alçıyı çıkarttılar fakat malum pandemi sürecindeyiz ama biz gerekli çalışmaları yapıyoruz. İhtiyaç sahibi çocuklarla irtibat kurmaya çalışıyoruz önce onların ihtiyaçlarını yollayacağız. Pandeminin biraz rahatlaması ile birlikte hemen yollara düşeceğiz. Tabiki bu yolculuk sırasında Yağız’ın özel durumundan dolayı heryere bir karavan ile gideceğiz. Bizde bir yakıt ve karavan sponsoru bulabilirsek hiç fena olmayacak…
Yağız’ın tedavisi sürecek
Çok merak ettiğimiz bir şeyi öğrenmek istiyorum Esin hanım yine içtenlikle cevap veriyor; Evet Yağızın Çapa Tıp Fakültesi’nde süren tedavileri bu aşamada yine devam edecek. Biz gezilerimizi doktorlarımızdan alacağımız tedavi takvimine göre programlayacağız. Tabi ki tıp’ın Yağız’ın yürüyüp koşabilmesi için bize önereceği her yeni tedavi ve ameliyatları büyük bir titizlikle gerçekleştireceğiz. Benim iki kızım daha var çok şanslıyım ki onlar büyüdüler ve kendilerine yetiyorlar. Küçük kızım Yağmur yağızdan 1 yaş büyük bu sene liseye geçti. Kendisi resim yapmayı ve yabancı dil öğrenmeyi çok seviyor. Büyük olan kızım Sude ise 23 yaşında, Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Spor Yöneticiliğinden mezun oldu. 13 yıldır lisanslı spor yapmakta. Korfbol branşında milli sporcu. İki kızım da sağolsunlar bana da Yağız’a da çok destek oluyorlar…
Bize sosyal medyadan ulaşsınlar
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey varmı diye soruyorum; Yaşar bey ben size ve Önce Vatan Gazetesine çok teşekkür ederim, sanırım sayenizde biz daha fazla insana ulaşacağız. Bize ulaşmak isteyenler rahatlıkla sosyal medya hesaplarımızdan bize ulaşabilirler. Tabi ki bu süreçte kötü niyetli ve sömürü amaçlı bana yazan yada arayanlar da oluyor. Malum ben bu problemler ile on yılı aşan bir tecrübeye sahibim kimin ne amaçla aradığını hemen sezinliyorum ve kötü niyetli kişileri en hızlı şekilde her yerden engelliyorum. Son olarak yıllardır benim ve Yağız’ın her türlü isteklerini kaprislerini hoş görü ile karşılayan başta canım kızlarıma, bizi bu zorlu yolculukta son ana kadar hiç yalnız bırakmayan ikinci eşime ve bize kol kanat olan doktorlarımıza çok çok teşekkür ediyorum. Doktorlarımız demişken tekrar belirtmek isterim biz tedavimize yılmadan devam edeceğiz. Bu tedavi sürecimizde yolumuza Çapa daki doktorumuz Doç. Dr. Fuat Bilgili ve ekibi ve yine Çapa Tıp Fakültesi’inde ki Fizyoterapistimiz Doç. Dr. Ekin Akalan ile devam edeceğiz. Hiç unutmam Fuat hoca bana birgün kendi çocuklarım için yapmayacagımı Yağız’ a asla yapmam demişti. O saatten sonra 6 yıldır bunca ameliyat oldu ve biz onunla yürüyoruz. Daha bir kere bile sormadım neden niçin diye. Eğer bir tedavi öneriyorsa muhakkak bir bildiği vardır diye düşünürüm, bu ekibe çok güveniyorum.
BHA Yaşar Şenyüz
MediaMarkt Startup Challenge’20 başvuruları için son 10 gün
MediaMarkt Türkiye tarafından gerçekleştirilen girişim projesi “MediaMarkt Startup Challenge”a başvurular geçtiğimiz haftalarda başlamıştı. Geleceğin teknolojilerini kurgulayan şirketlerle, perakendeyi yeniden şekillendirecek girişimcileri bir araya getirmeyi hedefleyen projeye başvurular, mediamarktstartupchallenge.com adresi üzerinden 11 Eylül tarihine kadar devam edecek. Kazananlar ise 20 Ekim tarihinde dijital platformda düzenlenecek etkinlikle canlı olarak açıklanacak.
Avrupa’nın açık ara 1 numaralı elektronik perakendecisi MediaMarkt’ın gerçekleştirdiği “MediaMarkt Startup Challenge” projesinin üçüncü dönemi için başvurular başladı. Perakende dünyasında, inovatif değişikliklerle fark yaratan ve dönüştüren uygulamaları hayata geçirmeyi amaçlayan proje kapsamında girişimciler, 11 Eylül tarihine kadar başvurularını yapabilecek.
Dijitalleşmeyi iş süreçlerine adapte edebilen ve bu bağlamda perakende sektörüne yönelik çözümler geliştiren projeler arasından istenilen kriterlere uygun 10 proje ise, 20 Ekim günü dijital olarak düzenlenecek MediaMarkt Startup Challenge Day etkinliğinde uzman jüriye sunumunu yapacak.
Startuplara projelerini Avrupa’da hayata geçirme fırsatı
MediaMarkt Startup Challenge Day etkinliğinde ilk üçe giren projeleri oldukça cazip ödüller bekliyor. Birinci olan proje, Münih’te gerçekleşecek Plug and Play Retailtech Hub hızlandırma programına katılmanın yanı sıra; girişimciler için kurumsal ortaklıklar sunan hızlandırma programına dahil olma hakkı, Silikon Vadisi’nin en aktif yatırımcıları arasında olan Plug and Play’in girişimci ağına dahil olma fırsatı yakalayacak. İkinci olan proje ise MediaMarkt mağazalarında pilot uygulama fırsatı ve Kategori Mağazacılığı Derneği’ne çözümlerini sunma hakkı elde edecekken; üçüncü olacak proje de yine MediaMarkt mağazalarında pilot uygulama imkanına sahip olacak.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Ünlüler orman yangınları için çağrıda bulundu
Türkiye’de her yıl yüzde 90’ı insan kaynaklı olan 2000’in üstünde orman yangını yaşanıyor. Orman Genel Müdürlüğü’nün 31 Ağustos’a kadar olan verilerinde 2020 başından bu yana çıkan 2 bin 114 orman yangınında 6 bin 685 hektarlık alan zarar gördü. Bu yıl geçen yıla göre yüzde 30 daha fazla yaşanan yangınlara dikkat çekmek ve toplumsal farkındalık yaratmak için çalışmalar yürüten Orman Genel Müdürlüğü’ne ünlü simalardan da destek geldi. Aralarında usta oyuncu Cüneyt Arkın başta olmak üzere, Burcu Kara, Zeyno Gönenç, Seray Sever, Emre Üçtepe ve Ümit Erdim gibi sanat dünyasından pek çok ünlü çektikleri videolar ile orman yangınları için uyarıda bulundular.
Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye’de her yıl kamp ve mangal ateşi, sigara izmariti, anız yangını gibi insan kaynaklı pek çok sebepten yaşanan orman yangınlarının önlenmesi için yürüttüğü çalışmalara bir yenisini ekledi. Toplumdaki her yaş grubundan vatandaşa ulaşmak için hazırlanan filmde ünlü simalar yer aldı. Orman yangınları konusunda toplumsal bilinç oluşturmak için hazırlanan filmde tek nefes olan ünlüler, “Lütfen Geleceğimi yakma!”, “Kamp Ateşini Söndür”, “Ormanı Yakma” sözleri ile kampanyaya gönüllü desteklerini verdi. Pandemi sürecindeki sosyal hayat kısıtlamalarından ötürü bir araya gelinememesi filmin çekilmesine engel olmadı. Ünlülerin kendi ev ortamlarında çektikleri videolarla tek bir film hazırlanarak kamuoyu ile paylaşıldı.
Bu yılın ilk 8 ayında 2 bin 114 orman yangını çıktı
Orman Genel Müdürlüğü’nün 30 Ağustos’a kadar olan verilerine göre, Türkiye’de bu yıl 2 bin 114 orman yangını çıktı. Yangınlarda 6 bin 685 hektar alan zarar gördü. 2019 yılında ise aynı dönemde 1543 yangın çıktı, 8 bin 697 hektarlık alan zarara uğradı. 2019 yılında yangın başına yanan alan 5,63 hektarken, 2020 yılında bu oran 3,16 hektara geriledi. Yangına müdahale süresinin ortalama 12 dakikaya kadar indiği Türkiye bu alanda birçok ülkeyi geride bırakarak, yangın başına 3,3 hektar alanın yanmasıyla dünyada orman yangınlarıyla mücadelede en başarılı ülkelerden biri oldu.
Ormanların insan hayatı için büyük önem taşıdığını aktaran Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey, “Pandemi süreci sağlıklı insan için sağlıklı doğa olması gerektiğini bize bir kez daha gösterdi. Ormanlar sürdürülebilir kalkınma için gerekli olan su, gıda, barınma gibi ihtiyaçları sağlarken, doğanın korunmasına ve iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salınımlarının azaltılmasına da destek oluyor. Orman varlıklarının korunmasında bizim en büyük düşmanımız orman yangınları. Bu kampanyamızı da orman yangınları konusunda vatandaşlarımızda farkındalık oluşturmak için hazırladık. Bu vesile ile kampanyada yer alan sanatçılarımıza teşekkür ederiz” dedi.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Reebok’ın marka yüzü Hazar Ergüçlü, sezonun ilk kampanyası için objektif karşısına geçti
2020 yılında Reebok’ın marka yüzü olan Hazar Ergüçlü’nün yer aldığı yeni sezonun ilk kampanyası ‘Classic Leather Legacy’ oldu. Hazar Ergüçlü ile sezonun ilk kampanya çekimi, başarılı grafitti sanatçısı Esk Reyn’in, Reebok için özel tasarladığı duvar resminin önünde gerçekleştirildi.
1979 yılının profesyonel koşu ayakkabısı Aztec ve 1983 yılının ikonik model Classic Leather’dan ilham alan Classic Leather Legacy’de, yılların birikimi olan incelikli bir tasarım öne çıkıyor. Geçmişin koşu tarzından ilham alarak yeni nesiller için yeniden yorumlanan CL Legacy modelinin lansmanı için, Türkiye’de farklı disiplinlerde gelecek vaat eden 6 genç sanatçı CL Legacy modelini kendine özgü hikaye ve tarzlarıyla anlatıyor.
“Geçmişin, geride bıraktığın değil, bugün yarattığındır” sloganıyla bu yeni ürün çevresinde benzersiz bir hikaye yaratan tasarımcılar, tüm yaratıcılıklarını kullanarak fotoğraf, grafitti ve bilgisayar ortamında yaratılmış grafikler gibi birbirinden farklı iletişim materyalleri tasarladılar.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Doğurganlık ve Gebelik Sağlığı için Beslenme ve Vitaminlerin Önemi
Günümüz dünyasında kadınlar iş hayatında erkekler kadar etkin. Buna bağlı olarak sağlıklı ve dengeli beslenmeden ödün verilebiliyor ve buna vitamin ve minerallerin yetersiz alımı söz konusu olabiliyor. Sağlıklı bir gebelik geçirerek doğum yapmak, her anne adayının hayalidir. Gebelik oluşmadan önce anne adaylarının bu yoğun tempoya hazırlanmaları ve vücutlarının ihtiyaç duyduğu vitamin değerlerini sağlamaları gerekir. Bu nedenle hamilelik öncesi vücudun doğru hazırlanması, dengeli beslenme ve uygun takviyelerin alınması dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, dengeli beslenme, stresten uzak bir yaşam ve uygun vitamin alınmasının doğurganlıktaki önemi hakkında “Embriyo, gelişimini tamamlayabilmek için gereksinim duyduğu tüm bileşenleri annenin vücudundan sağlar. Bu esnada hem fiziksel hem de ruhsal sağlık oldukça kritiktir. Sağlıklı bir gebelik için başlangıçtan itibaren sağlıklı bir döllenme ve tutunma gereklidir. Bu dönemde hem ruhen hem de fiziken tam bir iyilik halinde olunması, stresten uzak kalınması, yeterli sıvı alımı ve gerekli takviyelerin alınması çok önem taşır. Özellikle tiroid ve diğer hormonların sağlıklı olması, d vitamini düzeyinin mevsime göre normal sınırlarda bulunması ve sadece gerekli vitaminlerin alınması, bu süreci ciddi anlamda olumlu olarak destekler. Gereksiz vitamin alımı ve kontrolsüz şekilde bitkisel ilaçların kullanılması ise tam tersi ve olumsuz bir etkide bulunabilir, sağlığı bozabilir. ‘’ dedi.
Besinler içerdikleri vitamin ve mineraller sayesinde besleyicidirler. Günümüzde hazır gıdaların içerdiği katkı maddeleri ve özellikle paketlenmiş ve işlenmiş şeker içeren gıdaların aşırı tüketimlerinin olumsuz etkileri nedeniyle toplum sağlığı tehdit altındadır. Mevsimine uygun meyve ve sebze tüketilmemesi durumunda beslenmemizi mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor. Eksikliği ortaya konulmuş vitamin ve minareller dışında gereksiz takviyelerden kaçınmak gerekiyor. Özellikle gebelik planlayan anne adaylarının ise sigaradan uzak bir yaşam benimsemeleri, stresten kaçmaları, temel hormonlarına baktırmaları, altta yatan hastalıkları var ise tedavi ettirmeleri ve gebelikten önce sadece folik asit desteği almaları tavsiye ediliyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, anne adaylarının vitaminleri takviye şeklinde almalarını önermiyor. Bunun yerine yediklerine ve içtiklerine dikkat ederek çok daha sağlıklı olunabileceğini belirtiyor.
Peki hamilelik öncesinde ve hamilelikte hangi vitaminlere ihtiyaç var ve bu vitaminler hangi yiyeceklerden alınabilir?
Folik Asit
Hamilelikle ilgili en önemli vitaminlerin başında folik asit, diğer adı ile B9 vitamini gelir.
Folik asit; bebeğin sinir sisteminin gelişmesinde, DNA sentezinde ve hücre bölünmelerinde görev alır. B vitamini grubundan bir bileşen olması sebebiyle suda çözünür ve vücutta depolanamaz. Bu nedenle günlük olarak takviye edilmelidir. Özellikle yeşil yapraklı sebzelerde ve tam tahıllarda yüksek miktarda folik asit bulunur. Ispanak, brokoli, avokado, yeşil mercimek, karaciğer, yumurta sarısı, barbunya, kuşkonmaz bu besinlerin başında gelir.
D vitamini
Yağda çözünen vitaminler arasında yer alır. Özellikle üreme hormonlarının sentezlenmesinde ve kemik sağlığında büyük rol oynar. Bebeklerin gelişimi ve bağışıklık sistemi üzerinde de önemli etkileri bulunur. Bu nedenle eksikliğinde gebelik öncesinden başlanarak takviye edilmelidir. D vitamini eksikliği besin ve takviye yoluyla giderilmeye çalışılsa da tamamen ortadan kalkmayabilir. Sadece gebelik öncesinde ve sırasında değil, sonrasında ve hayatın her döneminde D vitamince zengin gıdalarla beslenmeye dikkat edilmelidir. Patates, yumurta, balık (ton balığı, uskumru, somon), istiridye, mantar ve süt ürünlerinde bulunur.
Omega-3 Yağ Asitleri
Omega 3 vücutta üretilemeyen ve mutlaka dışarıdan alınması gereken bir besin maddesidir. Omega-3, gebelik öncesi kullanıldığında anne ve bebeğin bağışıklığını kuvvetlendirmeye yardımcı olur, bebeğin organlarının oluşumunu ve gelişimini destekler. Omega-3 açısından zengin besinlerin tüketimi ya da takviye alarak bu dönemde vücudun ihtiyacı karşılanmalıdır. Somon, uskumru, sardalya gibi yağlı soğuk su balıkları, keten tohumu, chia tohumu, ceviz, semizotu, soya fasulyesi ve avokadoda bulunur.
E vitamini
Bu vitamin gelişmekte olan yumurta hücresinin etrafındaki sivida bolca bulunduğundan vücuttaki eksikliği üreme potansiyeli üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Benzer şekilde eksikliğinin farelerde fertiliteyi olumsuz etkilediği labovatuar deneylerinde gösterilmiştir.
Erkeklerde ise E vitamininin sperm kalitesini arttırdığı bilinmektedir.
Güçlü bir anti oksidan olan E vitamini hem erkekler hem de kadınlar için üremenin yanısıra genel sağlık açısından da son derece önemlidir.
B vitaminleri
Tüm B grubu vitaminler yumurtlama işlemini kolaylaştıran maddelerdir. Özellikle B6 vitamini gebeliği yerinde tutan ana madde olan ve düşüklerin ve erken doğumların engellenmesi amacıyla sıklıkla reçete edilen progesteron hormonunun kandaki doğal düzeyinin artmasına yardım eder. Muz, fıstık, ay çekirdeği, yeşil sebzeler, baklagiller (nohut, mercimek, fasulye), hayvansal gıdalar (et ve et ürünleri, yumurta, peynir, süt, yoğurt), deniz ürünleri (ahtapot, somon, ton balığı) ve kuru yemişlerde bulunur.
Çinko
Bebek sahibi olmak isteyen erkekler için çinko çok önemlidir çünkü hem sperm hareketliliğini hem de sperm kalitesini arttırmada ciddi etkisi vardır. Çinko kadınlar için de önemli bir mineraldir. Hamile kalmak çoğu kadın için çok zor değildir ancak hem ilk defa bebek sahibi olmaya çalışanlarda hem de bunun için bir süredir uğraşan ve tedavi alanlarda beslenme şekli ve önerileri yardımcı olabilir. Kırmızı et, kabak çekirdeği, fındık, fasulye, süt ürünleri, tahıllar, ıstakoz, yengeç ve istiridye çinko bakımından oldukça zengindir. Ancak istiridye gibi deniz ürünleri tüketilecek ise iyi pişirilmesi gerekir.
A Vitamini
A vitamini, yağda eriyen bir vitamin olup, karaciğerde depolanır. Bebeğinizin embriyonik gelişimi, hücre büyümesi, göz, kalp ve kulak gelişimi için önemlidir. Ayrıca sağlıklı bir cilt, iç zarlar, enfeksiyonlara dayanıklılık, kemik gelişimi ve yağ metabolizması için de gereklidir. Bu çok önemli fitobesin hormonların düzenlenmesine yardımcı olur. Havuç, kavun, balkabağı, tatlı patates, ıspanak, brokoli, lahanada bulunur. Yüksek dozlarda almanın zararları akılda mutlaka tutulmalı.
Nissan, Afrika, Orta Doğu ve Hindistan bölgesi için dört yıllık iş planını açıkladı
‘Rasyonalizasyon’ ve ‘önceliklendirme & odaklanma’ yoluyla sürdürülebilir ve karlı büyüme sağlamayı Ürün portföyünü optimize etmeyi ve 8 yeni modelin lansmanını yapmayı Elektrikli ürünlerin ve bağlantılı teknolojilerin tanıtılmasını İhracat dahil bölgesel üretim ayak izinden tam olarak yararlanmayı Ortak platformlar, paylaşımlı hizmetler ve dağıtım dahil ortak sinerjiyi en üst düzeye taşımak için Alliance iş birliği modelini uygulamayı hedefliyor
Nissan Afrika, Orta Doğu ve Hindistan (AMI) bugün, şirketin Global Dönüşüm Planı kapsamında dört yıllık kapsamlı stratejisini açıkladı.
AMI iş planı, dünya otomotiv pazarının yaklaşık %10’unu oluşturan bu bölgeye temel modelleri ve teknolojileri getirmek için Nissan’ın ‘rasyonalizasyon’, ‘önceliklendirme ve odaklanma’ olarak belirlediği global hedefine uyum göstermektedir.
Şirket, Alliance ortaklarıyla sinerjiyi en üst düzeye çıkararak ve Güney Afrika, Mısır, Hindistan ve Nijerya’da geniş ve rekabetçi bir üretim varlığından yararlanarak, Nissan’ın kilit pazarlarda devam eden büyümesi ve marka değeri dahil, bölgedeki mevcut güçlü yönlerini geliştirmeyi sürdürecek.
Nissan COO’su Ashwani Gupta: “Afrika, Orta Doğu ve Hindistan, SUV dahil mevcut güçlü yönlerimize yatırım yapmayı hedeflediğimiz ve pazara sekiz yeni model getireceğimiz önemli bir bölge. Alliance aracılığıyla verimliliği artırıp temel yetkinliklere odaklanarak, özellikle Körfez, Güney Afrika ve Mısır gibi önemli pazarlarda bölgenin karlılığını daha da artıracağız.” dedi.
Afrika, Orta Doğu ve Hindistan Bölgesi Başkanı Guillaume Cartier, “AMI bölgesi dünyanın en dinamik ve çeşitli otomotiv pazarlarına sahip olması açısından büyük bir potansiyele sahip” yorumunu yaparak sözlerine şöyle devam etti: “Nissan halihazırda, yüksek marka değeri, DNA’sı ve kültürünün derinden gömülü mirası ve perakende ve üretim alanında uzun bir geçmişe ve deneyime sahip iş ortaklıkları ile sürdürülebilir büyüme için güçlü bir temele sahip. Orta vadede, bölge genelindeki müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılayarak işimiz için değer yaratmaya devam edeceğiz.”
AMI bölgesi, Nissan CEO’su Makoto Uchida’nın geçtiğimiz ay açıkladığı, 2023 mali yılı sonuna kadar sürdürülebilir büyüme, finansal istikrar ve karlılık sağlamayı hedefleyen global dönüşüm stratejisini takip edecek.
Nissan’ın global planına uygun olarak AMI stratejisi, ‘rasyonalizasyon’ ve ‘önceliklendirme ve odaklanma’ olmak üzere iki stratejik alan çerçevesinde geliştirildi.
1) Rasyonalizasyon: bölgesel maliyet ve verimliliği artırma aksiyonları: Bölgesel ürün yelpazesini %20 oranında optimize etmek Yerel tesislerin maliyet rekabetçiliğini daha da artırmak AMI tesislerinden ihracat fırsatları yaratmak ve geliştirmek Sabit maliyetleri azaltmak için ek fırsatlardan yararlanmak
2) Önceliklendirme & Odaklanma: modellerde, pazarlarda ve teknolojide önemli güçlü yönler üzerine inşa edilecek aksiyonlar:
Model: 8 yeni model tanıtımı SUV ve erişilebilir fiyatlı sedan modellerini (B-sedan segmenti) bölgesel olarak önceliklendirmek Körfez İş birliği Ülkeleri, Suudi Arabistan ve Mısır dahil kilit pazarlarda mevcut güçlü yönlere odaklanmaya devam etmek Güney Afrika’da Navara ve Hindistan’da B-SUV dahil olmak üzere yerel modellerin lansmanını yapmak
Belirlenen pazara göre, en karlı yatırımı yapmak için temel modellere ve segmentlere odaklanmak
Pazar:
Yüksek potansiyelli pazarlar olarak Afrika ve Türkiye’deki fırsatları tam olarak değerlendirmek
Teknoloji: E-POWER, EV ve bağlantılı teknolojiler dahil olmak üzere Nissan Intelligent Mobility’yi bölgesel ve aşamalı olarak yaygınlaştırmak Dijitalleşmeyi ve Müşteri Deneyimini geliştirmek
AMI bölgesi, tüm ortakların (Groupe Renault, Nissan Motor Co., Ltd. ve Mitsubishi Motors Corporation) rekabet gücünü ve kârlılığını desteklemek üzere sinerjilerini derinleştireceği yeni Alliance global iş birliği modelinden yararlanacak.
Alliance ‘lider-takipçi’ yaklaşımı AMI bölgesinde, ortak platformlar ve ileri teknoloji dahil modellerdeki ve teknolojilerdeki verimliliği ve rekabetçiliği artırırken, IS/IT ve dağıtım gibi paylaşılan tedarik hizmetleri yoluyla bölgeye ek avantajlar getirecek.
Global ‘referans bölgesi’ şeması da diğer üyeler için bir referans görevi görecek ve temel bölgelere odaklanarak Alliance ortaklarıyla uygulanacak. Bölgede, Orta Doğu, Güney Afrika ve Mısır’da Nissan; Türkiye ve Kuzey Afrika’da (Mısır hariç) ise Renault referans şirket olacak; Hindistan’da ise ortak statü geçerli olacak.
Cartier şöyle ekledi: “AMI günümüzde, kayda değer büyüme fırsatlarına sahip bir bölge. Önümüzdeki dört yıl boyunca işimiz, ortaklarımız ve müşterilerimiz için uzun ömürlü, pozitif bir değişim sağlamak üzere doğru modelleri, hizmetleri ve teknolojileri sağlayarak fırsatları gerçeğe dönüştüreceğiz.”
İstanbul / BHA
Bayram Harçlıkları Otizmli Çocuklar İçin Eğitime Dönüşüyor
Bu bayram harçlıklarınız otizmli çocuklar için özel eğitime dönüşüyor; bir gün değil, bir ömür yüzleri gülüyor. Tohum Otizm Vakfı tarafından 4129Grey desteğiyle hayata geçirilen #EnDeğerliHarçlık kampanyasına destek olmak için TOHUM yazıp 5290’a yollayın, otizmli çocuklar için bayramı, hayat boyu yüzlerinde taşıyacakları bir gülümsemeye dönüştürün.
Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen gelişimsel bir farklılık olan otizmin nedeni günümüzde hala bilinmemekle beraber bilinen tek çaresi, erken tanı ile yoğun, sürekli, özel eğitimdir! Eğitim her çocuğun anayasal hakkıdır ama otizmli çocuklar için eğitim haktan da öte tek çaredir. Tohum Otizm Vakfı tarafından 4129Grey desteğiyle hayata geçirilen #EnDeğerliHarçlık kampanyası, bayram harçlıklarını otizmli çocukların tek tedavileri olan özel eğitime dönüştürecek. Kurban Bayramında Tohum Otizm Vakfı’nda okuyan otizmli çocuklar için bağışlanan harçlıklar ile otizmli çocukların bir gün değil, bir ömür yüzleri gülecek. TOHUM yazıp 5290’a SMS atarak 10 TL harçlık bağışlayabilir, bu bayramı otizmli çocukların bayramı yapabilirsiniz.
Otizmin bilinen tek çaresi, erken tanı ile yoğun, sürekli, özel eğitim!
Otizmin başlıca belirtileri arasında; başkalarıyla göz teması kurmamak, ismi söylendiğinde bakmamak, konuşmada gerilik, parmağıyla ile istediği şeyi gösterememek, akranlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermemek, sallanmak, çırpınmak, parmak ucunda yürümek, dönen nesnelere karşı aşırı ilgi ve takıntılı davranışlar sayılabiliyor. Ailelerin çocuklarında aynı yaştaki diğer akranlarından farklı davranışlar ve belirtiler gözlemleniyorsa vakit kaybetmeden otizm konusunda uzman bir çocuk ergen psikiyatristine başvurmaları gerekiyor. Otizmin günümüzde bilinen tek çaresi, tek ilacı erken tanı ve sürekli, yoğun, özel eğitimdir. Bilimsel araştırmalar, erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtilerinin kontrol altına alınabildiğini, gelişim sağlanabildiğini, hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmadığını gösteriyor.
Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer, vakfın kuruluş amacının da erken tanı ve eğitimle otizmli çocukları topluma, eğitim hayatına, sosyal hayata kazandırmak ve bağımsız bireyler haline getirebilmek olduğunu söylüyor. Betül Selcen Özer “Bayram harçlığı almış bir çocuğun yüzündeki gülümsemeyi bir düşünün. Biz de vakfımızda okuyan otizmli çocukların eğitim burs fonuna destek için bayram harçlıklarınıza talibiz.İçinden geçtiğimiz bu zor dönemde üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirirken, dayanışma ve beraberliğin her zamankinden çok daha önemli olduğunu biliyor ve herkesi #EnDeğerliHarçlık kampanyasını desteklemeye davet ediyoruz.Haydi, siz de TOHUM yazıp 5290’a SMS atarak 10 TL bağışlayın… Bu bayramı, otizmli çocukların bayramı yapalım…” dedi.
Tohum Otizm Vakfı Hakkında:
Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı, “Otizm Spektrum Bozukluğu” olan çocukların erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılmasına öncülük edilmesi ve bunun yurt çapında yaygınlaştırılması amacıyla, kar amacı gütmeyen ve kamu yararını gözeten bir sağlık ve eğitim vakfı olarak 15 Nisan 2003 tarihinden bu yana çalışmalarını yürütmektedir.
Uzaktan eğitim için altyapı yeterli mi?
18 Mart’ta Yükseköğretim Kurulu’nun aldığı kararla Mart ayının sonunda itibaren tüm Türkiye’de üniversitelerin uzaktan eğitime geçmesi kararlaştırılmıştı. Üsküdar Üniversitesi, Türkiye genelinde 350 üniversite öğrencisi ile gerçekleştirdiği araştırmada gençlerin uzaktan eğitime bakış açısını değerlendirdi. Covid Gençlik isimli araştırma, katılımcıların yüzde 48’inin bazı derslerin yüz yüze sınıf ortamında bazı derslerin ise online olarak uygulanacağı hibrid modelini tercih ettiğini ortaya koydu.
Pandemi sürecinde toplumda büyük ilgi uyandıran birçok sosyolojik ve psikolojik araştırmaya imza atan Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Aydın Öztürk tarafından yürütülen Covid Gençlik isimli bir araştırma gerçekleştirdi.
Öğrencilerin fikir ve beklentileri analiz edildi
Haziran 2020’de Türkiye genelinde 350 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilen ‘Covid Gençlik’ isimli araştırma, üniversite öğrencilerinin bu süreçte devam eden uzaktan eğitim hakkındaki olumlu ve olumsuz fikirleri ile beklentilerini anlamak için uygulandı. Araştırmaya Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Aydın Öztürk öncülük etti.
Araştırmaya katılanların yüzde 18’inin üniversite 1. sınıf, yüzde 21’inin üniversite 2. sınıf, yüzde 28’inin üniversite 3. sınıf, yüzde 22’sinin üniversite 4. sınıf, yüzde 6’sının yüksek lisans ve yüzde 2’sinin doktora öğrencisi oldukları görüldü. Katılımcıların yüzde 35’i devlet ve yüzde 65’i vakıf üniversitesi öğrencisi olup, yüzde 95’i Covid-19 sürecinde derslerin online olarak uzaktan eğitim olarak devam ettiğini belirtti.
Hibrid eğitim modeli beğenildi
Katılımcılardan yüzde 48’inin bazı derslerin yüzyüze sınıf ortamında bazı derslerin ise online olarak uygulanacağı hibrid modeli tercih ettiklerini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Aydın Öztürk, “Hibrid modeli melez, karışık ya da harmanlanmış öğrenme olarak düşünebilir. Bu metodda geleneksel öğrenme yöntemi ile çevrimiçi sınıflar bir araya geliyor. Çalışmaya katılan öğrencilerin yüzde 46’sı derslere yüzyüze geleneksel yani kampüs ortamında devam etmek istediklerini belirttiler. Arkadaş ve okul ortamını özleme, yüzyüze eğitimde daha iyi konsantre olma ve daha fazla etkileşim imkanı vermesi gibi sebeplerle öğrenciler geleneksel öğrenme metodunu tercih ettiler. Katılımcıların yalnızca %6’sı sadece online gerçekleşecek derslere devam etmek istediğini ifade etti. Uzaktan eğitim, lisansüstü öğrenciler ve hem üniversite okuyup hem de çalışmak durumunda kalan öğrenciler için faydalı bir model olarak öne çıkıyor. Diğer taraftan sanat, tıp alanları ya da fen bilimleri gibi uygulamalı alanlarda online eğitim uygulamaları yeterince verimli bulunmadı” dedi.
Trafikte zaman kaybını önlemesi avantaj sağlıyor
Öztürk, katılımcılara göre uzaktan eğitimin verimini etkileyen olumlu faktörlerin başında yüzde 62’lik oran ile asenkron derslere katılmanın geldiğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Asenkronize derslerde öğrenciler, eğitmen tarafından kaydedilen ders içeriğine istedikleri zaman ve istedikleri kadar erişim sağlayabildikleri için tekrar yapabilme imkanına sahip oluyorlar. Öğrencilerin yüzde 61’i derslere istedikleri yerden devam edebilmenin ve fiziksel sınırların ortadan kalkmasının olumlu bir gelişme olduğunu belirtti. Öğrencilerin yüzde 58’i uzaktan eğitim sayesinde ulaşım, barınma ve dışarıda beslenme için harcanan ekonomik giderlerin azalmasını ve yüzde 49’u özellikle büyükşehirler başta olmak üzere trafikte vakit kaybetmek zorunda kalmamayı eğitimin verimliliğini arttıran unsurlar olarak görüyor. Uzaktan eğitimin verimini arttıran diğer olumlu özellikler ise; yüzde 45 oranında ortamın daha esnek ve konforlu olması, yüzde 38 oranında öğrencilerin kendisine daha çok vakit ayırabilmesi, yüzde 33 oranında ise sanal toplantı tecrübesi kazanma olarak sıralandı.”
Covid – 19 ders verimliliğini düşürdü
Covid-19 sürecinde öğrencilerin yüzde 55’inin bu süreçte kendilerini isteksiz ve mutsuz hissettiklerini ve bu sebeple derslerden gerekli verimi alamadıklarını belirten Öztürk, “Özellikle 20 yaş altındaki gençlerin 3 aya yakın bir süre evden çıkamadığı, diğer öğrencilerin ise mümkün olduğunca az dışarı çıktıkları düşünüldüğünde, motivasyon eksikliğinin eğitimin içeriğinden çok salgın şartlarıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yine de eğitimin verimini olumsuz yönde etkileyen ilk faktör olarak karşımıza çıkar. Salgının ülkemizde görülmesinin hemen ardından sanal sınıflarda eğitime çok hızlı bir biçimde geçildi ve bu süreçte eğitmenler ve öğrencilerin sisteme çok hızlı adapte olması beklentisi oluştu. Ancak sonuçlar, katılımcı öğrencilerin yüzde 40’a yakınının sanal sınıfta dersi anlamakta güçlük çektiğini ortaya koydu” dedi.
Kurumlar uzaktan eğitim altyapısını güçlendirmeli
Katılımcıların yüzde 24’ünün eğitmenlerin sanal teknolojilere uyum sağlayamadığını belirttiklerini ifade eden Öztürk, “Dersin devamlılığı, bağlantının zayıf olması ve ekranın donması gibi sebeplerle kesintiye uğrayabiliyor. Öğrencilerin yüzde 33’ü bağlantı hızının düşük olması sebebiyle derslerde konsantrasyon sorunu yaşadığını belirtti. Bu sebeple önümüzdeki eğitim dönemlerinde hibrid eğitim modeline hazırlanan tüm eğitim kurumlarının altyapı konusunda hazırlıklı olması bekleniyor. Öğrenciler açısından uzaktan eğitimin verimini olumsuz etkileyen kişisel etkenler de araştırma sonuçlarında görüldü. Kişisel etkenler; yüzde 28 ev işleriyle ilgilenmek zorunda olmak, yüzde 21 sınıf arkadaşlarından ayrı kalmak, yüzde 20 evde kendine ayıracak zaman olmaması, yüzde 11 evde kendine ayıracak mekan olmaması ve internet paketinin yetmemesi olarak sıralandı” dedi.
Dr. Tuğba Aydın Öztürk: “Çoklu iş birliği dönemine girmeliyiz”
Dr. Tuğba Aydın Öztürk, eğitmenlerin ve öğrencilerin sanal teknolojileri kullanma konusunda eğitim alması gerektiğini söyledi ve sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Covid-19 pandemisinin dünya genelinde belirsiz bir süre daha devam edeceği, çok sayıda büyük şirketin ve üniversitenin uzaktan çalışma, uzaktan eğitim modellerine geçiş yaptığı göz önünde bulundurulduğunda bu konuda hazırlıklı olmak gerektiği görülüyor. Anaokulundan üniversiteye kadar her seviyede eğitim kurumu altyapısal olarak hibrid eğitim için gereken kaynakları geliştirmeli ve GSM operatörleri sanal video, konferans, toplantı uygulamaları için dijital altyapılarını yeni normale uyumlu hale getirmelidir. Kısa süreçte harcanacak emek ve maddi kaynaklar, uzun vadede Türkiye’nin yüksek öğretim kalitesine olumlu katkılar sağlayacaktır.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)