Sabancı Üniversitesi ve digitalSSM yürütücülüğünde başlatılan, “Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması” araştırma projesi, yaratıcılık ve teknoloji platformu Digilogue işbirliğinde devam ediyor.
Proje kapsamında Kasım ayında web arşivlemeye yönelik, iki bölümden oluşan bir konuşma serisi gerçekleştirilecek. Web arşivleme üzerine çalışan Ilya Kreymer ve Zeynep Pehlivan’ın katılımıyla 20 Kasım saat 200:00’de gerçekleştirilecek etkinlikte; World Wide Web’in artan önemi nedeniyle, webin arşivlenmesinin bilginin korunmasında kültürel bir gereklilik olduğu ve bu alandaki sorunlara yönelik çözümler ele alınacak.
Etkinliğin ilk bölümünde çalışmalarını Fransa’da INA (Institut National de l’Audioviseul) çatısı altında araştırma mühendisi olarak sürdüren Zeynep Pehlivan “Web Arşivleme: Gecelek İçin Bugünün Koleksiyonu” başlıklı bir konuşma yapacak. Konuşmada, dünyadaki web arşivlemeyle ilgili son gelişmeler ve erişim, tarama ve korumayla ilgili konulardaki zorluklar ele alınacak. Bir örnek vaka incelemesi olarak, INA’da 80 milyar içerik, 1 milyardan fazla tweet ve 2 milyondan saat videodan oluşan web arşivleme platformu ayrıntılı olarak sunulacak.
Etkinliğin ikinci bölümü ise yazılım mühendisi Ilya Kreymer’in “Webrecorder Projesiyle Herkes için Yüksek Kalitede Web Arşivleme” başlıklı konuşmasıyla devam edecek. Webrecorder projesi, ücretsiz ve açık kaynaklı web arşivleme araçlarını geliştirmek, sürdürmek ve web arşivleme alanını ileriye taşımak için, dijital Sanat organizasyonu Rhizome’la ortak çalışmanın sonucunda geliştirildi. Kreymer konuşmasında, Webrecorder projesiyle geliştirdikleri araçları sunacak.
digitalSSM Arşiv ve Araştırma Alanı yöneticisi Osman Serhat Karaman’ın moderatörlük yapacağı etkinliğin dili İngilizce olup eş zamanlı Türkçe çeviri yapılacak.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Kategori arşivi: Yaşam
PANASONICten Hassas ve Yüksek Performanslı Yangın Algılama Çözümü
Yaşam alanlarımızda karşılaşabileceğimiz en önemli risk ve tehlikelerin başında yangınlar geliyor. Sonuçları göz önüne alındığında özellikle insanların kalabalık şekilde bulunduğu alanlarda gereken önlemlerin titizlikle alınması büyük önem taşıyor. Profesyonel yangın algılama sistemleri ve güvenlik çözümleri ile dünya standardında koruma vadeden Panasonic markasının Aktif Hassas Hava Örneklemeli (Emişli) Yangın Algılama Dedektörü, kalite ve teknolojisi ile üstün güvenlik sunuyor.
Panasonic Aktif Hassas Hava Örneklemeli (Emişli) Yangın Algılama Dedektörü, klasik algılama yöntemlerinin (duman dedektörü, ısı dedektörü, kombine dedektör vb.) yeterli olmadığı ve dumanın zamanında algılanmasında zorluk yaşanabileceği durumlarda öne çıkıyor. Fabrika, yüksek tavanlı alışveriş merkezi holleri gibi alanlarda hava örnekleme sistemi kurulumu sayesinde, daha hassas ve yüksek performanslı yangın algılama mümkün hale geliyor. Sistem, hava örnekleme borularına çekilen ortam havasının içindeki partikülleri, lazer ışınları yardımıyla algılayarak alarm veriyor.
Panasonic Aktif Hassas Hava Örneklemeli (Emişli) Yangın Algılama Dedektörleri; özellikle data center, IT ve bilgi işlem odaları, soğuk hava depoları, temiz odalar, tavan yüksekliği yüksek olan hangar, depo, atrium, endüstriyel tesis gibi alanlarda tercih ediliyor.
Aktif hava emişli sistemler, çok hassas hava çekmeli duman algılama sistemi ve çok hassas hava çekmeli duman algılama sistemleri olarak da adlandırılan hava örnekleme sistemlerinin, EN 54-20 Standardı’na ve Türkiye Yangından Korunma Yönetmeliği Uygulama Kılavuzu’na uygun olarak projelendirilmesi gerekiyor. EN 54-20 Standardı’na göre hava örneklemeli dedektörler üç sınıfa ayrılıyor: Sınıf A (Çok Yüksek Hassasiyet), Sınıf B (Yüksek Hassasiyet) ve Sınıf C (Normal Hassasiyet).
Bu sistemin kullanıldığı alanlar, çok geniş hacimlerden meydana geldiğinden yangın sırasında oluşabilecek duman uzun bir süre yoğunlaşamayabiliyor. Bu durumu klasik algılama yöntemleriyle tespit etmek ise geç kalınmasına ve yangının büyümesine sebep olabiliyor. Bunu önlemek için, Sınıf A hassasiyete sahip hava çekmeli duman algılama cihazlarının tercih edilmesi öneriliyor. Bu cihazların genel kullanımlar haricinde, aşağıdaki gibi özel kullanımları da bulunuyor:
Oda içi koruma için asma tavan boşluğunda, Yükseltilmiş döşeme altından kabin içlerinde, Havalandırma kanalı içerisinde, IT odalarına kabinet içlerinde, Kablo tavaları ve tünellerinde.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Anadolu Efes, Microsoft Teams ile basketbolseverleri dijital tribüne taşıyacak
Türk basketbolunda ilklerin takımı Anadolu Efes, marka haline gelen maç deneyimini dijital tribünlere taşıyor. Avrupa basketbolunda bir ilk olacak “Anadolu Efes Spor Kulübü Dijital Tribünü” seyircisiz Turkish Airlines EuroLeague maçlarında basketbolseverlere Sinan Erdem Spor Salonu’nda bulunma şansı verecek. Anadolu Efes Spor Kulübü Mobil Uygulaması’ndaki ve Instagram hesabındaki kampanyalara katılacak basketbolseverler; evlerinde maçı izlerken aynı zamanda Microsoft Teams platformunun “Together” özelliği sayesinde dijital tribünde de yerlerini alarak takımlarına salon içerisinde destek verebilecek. Anadolu Efes Spor Kulübü’nün Dijital Tribün uygulaması, 17 Kasım 2020 Salı günü oynanacak Anadolu Efes – Bayern Münih karşılaşmasında gerçekleştirilecek.
Turkish Airlines EuroLeague’de ev sahibi olduğu karşılaşmalar öncesinde gerçekleştirdiği Anadolu Efes Stüdyo yayınları ile basketbolseverlerin evlerine konuk olan Anadolu Efes Spor Kulübü, yeni projesi Anadolu Efes Spor Kulübü Dijital Tribünü ile taraftarlarını mutlu etmeye devam edecek.
Yaklaşık 200 taraftar Microsoft Teams ile salonda olacak
Anadolu Efes Spor Kulübü Mobil Uygulaması üzerinden yayınlanacak kampanyaya katılacak veya Instagram’da paylaşılacak içeriğin altına “Dijital Tribün’de olmalıyım çünkü ….” diyerek en yaratıcı sebebi paylaşan basketbolseverler, beIN Sports ve Microsoft Teams desteğiyle Anadolu Efes Spor Kulübü Dijital Tribünü’nde yer alabilecek.
“Tribün heyecanına +1 olacak” taraftarlar, Anadolu Efes – Bayern Münih karşılaşmasını Microsoft Teams platformu üzerinden canlı takip ederken aynı zamanda takımlarını jestleri ve tezahüratları ile destekleyebilecek.
Evlerinden maçı izleyen seyircilerin görüntüleri, Microsoft Teams uygulamasının “Together” özelliği sayesinde dijital olarak sahadaki taraftar tribünlerine yerleştirilen dev ekranlara yansıtılacak. Özellikle çok sayıda kişinin katıldığı görüntülü toplantılarda dikkatin dağılmasını engellemek ve etkileşimi yükseltmek amacıyla pandemi döneminde Microsoft Teams uygulamasına eklenmiş bir uygulama olan “Together” özelliği, Türkiye’de ilk kez bir spor karşılaşmasında taraftarları dijital olarak tribüne taşımak için kullanılacak.
Anadolu Efes, tüm Fan Club üyelerini Anadolu Efes Spor Kulübü Dijital Tribünü kampanyalarına katılmaya davet ediyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Doğru benlik algısını öğretmek, ebevynin en önemli görevidir
Benlik duygusunun insanın içsel çekirdeği olduğunu ve buna referans merkezi denildiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir referans merkeziyle doğuyoruz ben ve diğerleri diye. Daha sonra aile içinde gittikçe şekilleniyor. Kişi doğru şekillendirirse yıllar içinde doğru bir kimlik ve kişilik çıkıyor. Yanlış şekillendirirse yanlış kimlik ve kişilik çıkıyor. Bu nedenle benliğimize yapılan yatırım bir insanın hayatta kendine yapacağı en büyük yatırımdır” diye konuştu. Çocuğa benlik algısını öğretmenin anne ve babanın görevi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuğa doğru benlik algısı öğretmek ebeveynin en önemli vazifelerinden birisidir. ‘Sen ayrı bir insansın, ayrı bir bireysin’ mesajının verilmesi önemlidir” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, psikolojide önemli çalışma alanlarından biri olan benlik ve benlik algısı konusunda değerlendirmelerde bulundu.
Benlik algısının temelinin çocukluk yıllarında atıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Benlik, psikolojideki en önemli çalışma alanlarından bir tanesi. Benlik algısı, benlik tasarımı diye geçiyor. Bu çalışmalarda insanın psikolojik gerçekliğini anlamak için ben kavramını yerine oturtmak gerekiyor. Burada bize en çok fikir veren çalışmalar çocuk çalışmaları. Çocukları gözlemleme ile ilgili çalışmalar. Çocukta ben duygusu yoktur. Annem ve ben vardır. Çocuk, annesi olmadığı zaman müthiş bir şekilde krize girebilir. Anne yoksunluğu sendromu vardır. Çoğunlukla 1 yaş civarında bazen 2 yaşında da görülebiliyor. Anne çocuğun yanından uzun süre ayrılırsa çocukta anne yoksunluğu sendromu olabiliyor. Bu bebeklik depresyonudur. Böyle bir durumda çocuk devamlı ağlıyor. Yanına biri yaklaştığında, hareket olduğunda susuyor. Bakıyor annesi değil yine ağlamaya başlıyor. Hatta ileri yaştaki bazı kişiler bunu bilir, annesi yokken ağlayan çocuğa annesinin kıyafetini vs. verir. Çocuk annesinin kokusunu alsın da sussun diye. Çocuk annesini ve kendisini bitişik görüyor. Bu benlik algısının çocuk seviyesindeki durumu. Hepimiz bu dönemden geçiyoruz.”
Anneyle kaliteli ve güvenli ilişki önemli…
Bebeklik ve çocukluk döneminde annenin her şey demek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İlk 3 yılda annenin yerini hiçbir şey tutmuyor. Anne veya annenin yerine geçen birisi. Önemli olan birisiyle kaliteli ve güvenli, tutarlı, devamlı bir ilişkinin olması. Bu durum diğer canlılarda yok. Mesela ördek. Doğar doğmaz yürümeye başlıyor, hemen suya giriyor. Hatta yılan balıkları var Meksika Körfezi’nde yaşıyorlar. Bunlar Kıta Avrupa’sına gidiyorlar, orada doğuyorlar, orada yaşıyorlar tekrar Meksika Körfezi’ne gelip orada ölüyorlar. Anne çocuk hiç birbirini görmüyor. Onlarda anne çocuk ilişkisi yok” diye konuştu.
Benlik algısı yerinde olan kişi özeleştiri yapabilir
İnsanın psikolojik olarak prematüre doğduğunu ve zamanla geliştiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, benlik algısı yerinde olan kişinin kendini eleştirebileceğini belirterek şunları söyledi:
“Erken doğuyor insan. Hayvanlar anne karnında olgunlaşıyor ve doğar doğmaz hayata atılıyor. Ama insan 10-15 sene başkasının yardımına muhtaç olarak doğuyor. İnsanı sosyal ben yapan bu. Benlik algısı, kişinin ‘Ben kimim?’ sorusunu sorabilmesidir. Bilimsel terminolojide benlik tasarımı, self concept diye geçiyor. İdeal ben var, gerçek ben var. Bir de kişinin tasarladığı, algıladığı ben var. Kişi, algıladığı beni nasıl algılıyorsa kişinin benlik algısı veya benlik tasarımı sağlıklı veya sağlıksız denebilir. Kendi benliğini olduğu gibi algılıyorsa, kendi hatalarını kendi gerçekleriyle, kendi güçlü ve zayıf yönleriyle yüzleşebiliyorsa, bir eleştiri olduğu zaman hemen karşı çıkmak yerine onun kritiğini yapabiliyorsa, analiz edebiliyorsa, sorgulama yapıp öyle karar veriyorsa benlik algısı, benlik saygısı yerindedir diyebiliriz. Yani benlik algısı gerçek bene uygundur diyebiliriz.”
Hedef için nerede olduğunuzu bilmeniz önemli
Osmanlı’da vakkaf diye bir kavram olduğunu ifade eden Tarhan, “ Yani durup bir gerçeği tekrar kabul etmektir. Hatta Hz. Ömer’in sıfatlarından birisidir. Karar vermiş, birine ceza vermeye gidiyor, bir haber geliyor öyle değil böyle diye. Hemen fikrini değiştirebiliyor. Ben bir defa karar verdim demiyor. Adaleti sağlamak için. Hz. Ömer’in adalette lider olmasının en büyük nedeni bu. Hakikati arama dürtüsü ve kendine karşı da bağımsız, tarafsız olması. Kendi dürtü, istek ve arzularına karşı da bağımsız olabilmesi insanın benlik algısının yüksek olduğunu gösteriyor. Gerçeklerle yüzleşebildiği gibi kendisiyle de yüzleşebiliyor. Bu şuna benziyor; bir harita düşünün, haritada bir hedefiniz var, bir yere gideceksiniz. Ama nerede olduğunuzu bilmiyorsanız gidemezsiniz” diye konuştu.
Güçlü ve zayıf yönleri bilmek benlik saygısı oluşturuyor
Kişinin kendini bilmesi halinde psikolojik hedeflerine doğru yol çizebileceğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yol haritasını çizebilmesi için nerede olduğunu bilmesi gerekir. Hayat yolunda da benlik algısı önemli. Anadolu’da bir söz vardır; Başkasının yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu batman sanır diye. Benlik algısını çok güzel anlatan bizim kültürümüzdeki sözlerdendir. Kişinin güçlü ve zayıf yönlerini bilmesi benlik saygısını oluşturuyor” dedi.
Tıpkı genler gibi kişiliğin de bazı temelleri olduğunu ve değişmesinin mümkün olmadığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsan özgürdür ama genlerimizin sınırlandırdığı kadar özgürüz. Mesela gözümüzü kahverengiyken mavi yapamayız. Kişilik de aynı. Temel kişiliğimiz %30-40’tır. %60-70’i sonradan kazanılır. 12 tane kişilik tipi var. Bazıları içe kapanıktır, bazıları dışa dönüktür, bazıları titizdir, bazıları çok sosyaldir. Bunlar içsel zekâ, sosyal zekâ olarak da tanımlanıyor. Biraz genetik mirasımızla ilgili. İnsanın kendini olduğundan daha güçlü göstermesi, kendini tanımamasının en önemli işaretlerinden birisidir. Kendini tanıyan bir insan aynaya baktığı zaman gerçek kendisini görür “ dedi.
Bazı kişilerin ise aynadan korktuklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Daha doğrusu psikolojik anlamda yüzleşmekten korkarlar. Bu tarz kişiler olması gereken benleri ile gerçek benleri arasındaki farkı bilmiyorlar. İdeal beni var. Kafasında ben böyle olmalıyım, şöyle davranmalıyım diye düşünüyorlar ve gerçeği o zannediyorlar” dedi.
İdeal bene yakın kişi kendisiyle de barışık oluyor…
Hâlbuki kişinin ideal beni kendisine ne kadar yakınsa kişinin kendisiyle o kadar barışık olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişi hayatta kendi konfor alanında kalmaz. Genele açıktır, girişimden korkmazlar. Merak ve hayret duygusunu çok yaşayan kişilerdir. Bir insanın yeni deneyimlere açık olması için kabuğundan çıkması lazım” diye konuştu.
Çocuğa benlik algısını öğretmenin anne ve babanın görev, olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir çocuk annesinin yanından ayrılmıyorsa, anne de buna fazla fırsat vermiyorsa bu çocuk anne bağımlısı bağımlı bir çocuk olur ve o çocuk ergenlikle birlikte anneye karşı öfke ve sevgiyi aynı anda yaşar. Çocuğa doğru benlik algısı öğretmek ebeveynin en önemli vazifelerinden birisidir. ‘Sen ayrı bir insansın, ayrı bir bireysin’ mesajının verilmesi önemlidir” dedi.
Çocuk, hayata uyum sağlayacak şekilde yetiştirilmeli
Ancak burada verilecek mesajın ölçülü olması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ben var öteki var ama ‘Ben onlardan üstünüm’ ya da ‘Sen herkesten üstünsün’ duygusuyla bilgisiyle yetiştirilen çocuklarda ideal ben ve gerçek ben arasındaki makas açılıyor. Açıldığı zaman da çocuk, hayatın gerçekleriyle karşılaştığında birisi onu eleştirdiği zaman rahatsız oluyor. Anne ve baba, çocuğu sera çiçeği gibi büyütürse bir fırtına çıktığı zaman rahatlıkla yıkılır. Bu nedenle hayata uygun yetiştirmek gerekiyor. Annelik, babalık yapmak çocuğumuzu korumak değil, onu hayata hazırlamaktır” dedi.
Benliğe yapılan yatırım, en büyük yatırımdır
Benlik algısının ve ideal benliğin ayrımını iyi yapabilmenin kişinin kendisiyle barışık olması anlamına geldiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aynı zamanda bu kişi hayatta kendini geliştirebilen biri oluyor. Benlik duygusu diğer canlılarda araştırılıyor. Diğer canlılarda ben diye bir şey yok. Temel ihtiyaçlarını karşıladığınız zaman bir şey olmuyor. Ama insanda hep benlik tasarımı var. Onun için benlik insanın içsel çekirdeği ve buna referans merkezi deniyor. Doğar doğmaz içimizde bir referans merkeziyle doğuyoruz ben ve diğerleri diye. Daha sonra aile içinde gittikçe şekilleniyor. Kişi doğru şekillendirirse yıllar içinde doğru bir kimlik ve kişilik çıkıyor. Yanlış şekillendirirse yanlış kimlik ve kişilik çıkıyor. Bu nedenle benliğimize yapılan yatırım bir insanın hayatta kendine yapacağı en büyük yatırımdır” diye konuştu.
Bireyselleşmek ayrı, bencilleşmek ayrı
Bir kişinin bir başkasıyla karşılaştığında dış görünüşüyle karşılandığını ama iç görünüşüyle uğurlandığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bireyselleşmek ve bencilleşmek arasında önemli bir fark olduğunu kaydederek şunları söyledi:
“Onun için insanı insan yapan fiziksel görünümü değildir. Onun huyu, karakteri, insanlığıdır. Yani içerisindeki suretidir. Suret fiziksel görünümdür siret iç görünümdür. İç görünümümüzü ihmal ettik. Modernizmin bize yaptığı en büyük kötülüklerden birisi de bu. Seküler anlayışın sunduğu her şeyi dünyasallaştıran bir yaklaşımı bize sundu. Hatta çift terapisi için Batı’da eğitim almış psikolog arkadaşlardan görüyoruz. ‘Sen önemlisin aile önemli değil, birey kutsaldır aile değil’ diyor. ‘Ben kutsalsam en önemliysem neden eşimin çocuğumun kahrını çekeyim? Bu dünyaya bir defa geldim’ diyor. Bireyselleşmek ayrı bencilleşmek ayrı. Bireyselleşmek birey olmak güzel bir şey ama bireyci olmak güzel bir şey değil. Bireyci olduğun zaman dünyayı kendi etrafında dönüyor gibi görüyorsun. Bu benlik gelişiminin en alt basamağıdır. Freud burada çok güzel bir tespit yapmış. Çocuk primer narsistir diyor. Şizofren sekonder narsistir. Primer narsisizmde çocuk sadece kendini sever, dünya kendi etrafında dönüyor zanneder. En bencil varlık kimdir deseniz çocuk der. Başka hiçbir şeyi tanımıyor çünkü. Sevgi yatırımını önce kendisine sonra annesine büyüdükçe insanlara, doğaya, evrene, yaratıcıya yapıyor. Ne kadar doğru ve adil bir sevgi yatırımı yaparsa hayatın sonunda heybesinde o olacak. Ama şizofren kişide sekonder narsisizm oluyor yani sevgi yatırımını tekrar kendine yöneltiyor. Kendini birinci planda tutuyor ama hayattaki zorluklarla mücadele etmeyi başaramıyor içine kapanıyor. Zihninde bir alan oluşturuyor orada kendi dünyasında savaşlar çıkarıyor, yağmurlar yağdırıyor. Mesela yağmur yağıyor benim moralim bozuk olduğu için yağmur yağıyor, güneş açıyor neşeliyim ondan güneş açtı diyor.”
Benlik algısında üç gerçeklik karışmaz
Üç türlü benlik algısı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Psikolojik sağlıkta da bu önemlidir. Birinci benlik kişinin fiziksel gerçekliğidir. Bu yumuşaktır, sıcaktır ya da soğuktur gibi. İkincisi hayali gerçeklik. Hayal dünyası bulutlar, zihin dünyası çamurlu su gibidir. Hayal dünyamızı temizlersek zihnimizdeki su temizlenir. Onun için hayal dünyamızı güzel yapmamız gerekiyor. Hayal dünyamız kirliyse zihnimizden kirli suları atamayız. Diğer gerçeklik de rüya gerçekliğidir. Şizofrenlerin en büyük özelliği bu üç gerçekliğin sınırlarını ayırt edememesidir. Hayal kuruyor, hayali gerçek zannediyor ve inanıp ona göre yaşıyor. Ya da rüya görüyor, uyanır uyanmaz ona inanıyor. Benlik algısı olan kimse bu üç gerçekliği karıştırmaz. Onun için benlik algımız insanın elindeki en önemli fenerdir, aydınlatır. Kendini aydınlatır, etrafını aydınlatır. Ve benlik algımızı geliştirmek bizi insan yapan durumdur. Diğer canlılarda bu özellik yok. Yemek içmek üremek yetiyor. İnsanların keşfetme, yeni deneyimlere açık olma geni var. İnsan zamanı algılıyor. İnsan dışındaki hiçbir canlının zaman ve mekân algısı yoktur. Bunlar insanları diğer canlılardan ayıran soyut kavramlar üretmemizi sağlayan genlerdir” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Hemoroidin ağrısız ve hızlı tedavisi mümkün
Hemoroid hastalığının lazerle tedavisini anlatan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İsmail Özsan, “Yaklaşık 10 dakikalık ağrısız bir işlemin sonunda hastalarımız aynı gün içinde taburcu oluyor ve kısa sürede hemoroid problemleri ortadan kalkıyor” dedi.
Hemoroid hem erkeklerde hem de kadınlarda yaygın karşılaşılan bir hastalık. Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İsmail Özsan, hastaların yaşam konforunu bozanhemoroid hastalığı ve bu hastalığın pratik tedavisi hakkında ilgili bilgi verdi.
Halk arasında basur olarak da isimlendirilen hemoroid hastalığının, anal bölgenin sonunda yer alan genişlemiş damarların sarkmasıyla oluştuğunu belirten Op. Dr. İsmail Özsan,“Bacaklarda oluşan ve varis olarak bilinen damar genişlemesinin makat bölgesinde görülen halidir. Hemoroid hastalığı, iç ve dış hemoroid olarak ikiye ayırılır. Makat bölgesinde yanma, ağrı, kaşıntı, akıntı gibi hislerle ve ele gelen memeler şeklinde kendini gösterir” dedi.
Hemoroid hastalığının bilindiği gibi sadece 50 yaş üstünde değil genç yetişkinlerde de sık görüldüğünü aktaran Dr. Özsan,“Hemoroid aslında, sosyal olarak topluma katkısı olan üretim çağındaki bireylerin karşılaştığı bir hastalıktır. Ayakta çok sık durmak, çok oturmak, kronik kabızlık gibi nedenlerle hemoroid hastalıkları oluşabilmektedir” dedi.
10 DAKİKALIK İŞLEM
Özellikle genç hasta grubunda son yıllarda eski yöntemler yerine hastanın günlük hayata hemen dönebileceği, ağrısız ve hızlı çözümlerin gündeme geldiğinden bahseden Op. Dr. İsmail Özsan lazerle hemoroid tedavisi hakkında şunları söyledi:
“Müdahale etmemiz gereken hasta grubu genç yaş olduğu için, artık eskisi gibi ağrılı,iyileşme süreci daha geç olan ameliyatlı tedavi yöntemlerinden uzak durmaya başladık. Bu dönemde en sık uyguladığımız ameliyat yöntemlerinden bir tanesi lazer kullanılarak yapılan işlemlerdir. Aslında lazer bir hemoroidektomi tekniği değildir. Buradaki damarların özel lazer propları ile yapıştırılarak yukarı doğru çekilmesinin sağlanmasını içeren ve hastaya ağrı vermeden yapılan bir işlemdir. İşlem yaklaşık 5 ila10 dakika sürmektedir. Bağırsak temizliği yapılmasına gerek olmaz. Anestezi gerekmemekte, aynı gün taburcu olan hastamız günlük hayatına hemen dönebilmektedir. Lazerle hemoroid uygulaması sonrasında şişen ve genişleyen damarlar kısa süre içinde küçülerek hastanın şikayetleri ortadan kalkmaktadır.”
HEMOROİD ÖNLENEBİLİR Mİ?
Op. Dr. İsmail Özsan hastaların hemoroid problemleri yaşamaması için yaşam alışkanlıklarında bazı değişiklikler yapabileceğini de belirterek şu önerilerde bulundu:
“Kabızlık hemoroide neden olan unsurlardan bir tanesi. Bu nedenle sindirim sisteminin düzgün çalışmasına yardımcı olmak adına lifli gıdalar tüketilmelidir. Kabızlığın bir nedeni de yeterli su içilmemesidir; bunun için de günlük su tüketimine dikkat edilmelidir. Hareketsiz yaşam birçok hastalığa neden olduğu gibi hemoroid sorunlarına da yol açar. Her gün 30-45 dakikalık düzenli yürüyüş yapılmasını herkese önermekteyiz. Uzun süreler tuvaleti tutmak veya çok uzun süre tuvalette oturur pozisyonunda beklemek de yine hemoroid açısından sakıncalı olabilmektedir.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
Prematüre Bebeklerin Bakımı Hassasiyet Gerektiriyor
Çoklu gebelik, enfeksiyon, obezite, diyabet, yüksek tansiyon, genetik durumlar gibi birçok nedenden dolayı her yıl 15 milyon bebek erken doğuyor. Prematüre olarak nitelendirilen bu bebeklerin bakımı ise hassasiyet gerektiriyor. 5 yaşın altındaki çocuk ölümlerinin önde gelen nedeni olan bu durumun ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini belirten Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Çocuk Fizyoterapisti Şehnaz Yüce, “İlk 1 yaş çok önemli, bebeğin kuvözdeki ortamına yakın bir yaşam alanının oluşturulması gerekiyor. Risk faktörlerinin yüksek olması nedeniyle oluşabilecek engellerin erken fark edilerek müdahale edilmesi, gözden kaçmaması, vücuda oturmadan etkilerinin en hafife indirgenmesi veya oluşmasının engellenmesini mümkün kılar. Bu yüzden erken rehabilitasyon gelecek için büyük rol oynuyor” ifadelerini kullandı.
Hamileliğin 37. haftasından önce doğan ve ağırlığı iki buçuk kilonun altında olan bebeklere prematüre bebek deniyor. Nedeni tam olarak belli olmasa da çoklu gebelik, enfeksiyon, obezite, diyabet, yüksek tansiyon, genetik durumlar gibi nedenler erken doğumla birlikte dünyaya gelen prematüre bebek sayısının hızla artmasında etkin rol oynuyor. Dünyaya erken adım attıklarından dolayı bu bebeklerin sağlığı için bakımı da büyük önem taşıyor. Bu kapsamda erken doğum konusuna farkındalık yaratmak için her yıl 17 Kasım Dünya Prematüre Günü olarak kutlanıyor.
1 Milyon Bebeğin Ölümüne Neden Oluyor
Erken doğumun her yıl yaklaşık 1 milyon ölümün nedeni olduğunu belirten Romatem Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Çocuk Fizyoterapisti Şehnaz Yüce,” Prematüre bebekler, anne karnında gelişmeye devam etmeleri gereken dönemde dış ortamda olduklarından daha hassastırlar. Doğum sonrası solunum yetmezliği, görme bozukluğu, işitme sorunu, gelişimsel gecikme, beslenme zorlukları, serebral palsi gibi birçok sorun ortaya çıkabilir. O yüzden bu bebeklerin güçlü ve sağlıklı büyümeleri için özel bakıma ve ilgiye ihtiyaçları vardır. Bebeğin takibi ise büyük önem taşıyor. Yeni doğan yoğun bakım ünitesinden taburcu olan bebek ailesi ile ilk gününü geçirmeden önce aile, ehil kişiler ( yeni doğan doktoru, pediatrik fizyoterapist ve yeni doğan hemşiresi) tarafından bilgilendirilmelidir. Bebeğin sağlığı, beslenmesi, taşınması, giydirilip- soydurulması, altının açılması, yıkanması pozisyonlanması gibi konularda ayrıntılı bilgilendirilme aileye yapılmalıdır. Ayrıca ailenin bebek ve çevresiyle nasıl iletişime geçmesi gerektiği, hareketleri konusunda dikkat edilmesi gereken noktaların neler olduğu da belirtilmelidir” dedi.
Aile Tedavide Büyük Rol Oynuyor
Yüce sözlerini şöyle sürdürdü: “Zorlu bir süreç geçiren bebek ve ebeveynler belki de aylar sonra buluşuyor. Ailenin rolün ise bebeğin sağlığında büyük etkiye sahip. Eğer aileye ulaşamaz gerekli bilgiyi aktaramazsak bebeğe de ulaşamayız. Yeni doğan yoğun bakım ünitesinden yeni çıkan bebekle karşılaşan aile ilk önce çok tedirgin davranır, bebeği nasıl tutacak ona nasıl bakacaktır? ve daha bir sürü soru. Elinden geleni yapmaya çalışırken bebeklerine zarar vermemek için çok dikkatli, yavaş davranırlar ve profesyonel yardım almaya çalışırlar. Aileyi yapabilecekleri konusunda yüreklendirerek başardıkları her basamakta takdir etmekteyiz. Anne ve baba aynı ölçüde bebeğin bakımında rol almalı görüşmelerimizi özellikle anne, baba ve bebek birlikteyken gerçekleştirmekteyiz. Prematüre bebeğin bakımı zor olduğu için babanın da bu sürece aktif katılımını sağlamalıyız.”
Hareket Gelişimleri Geriden Oluyor
“Erken doğan bebek son dönemi anne karnında geçirmediği için normal doğan bebeklere göre daha gevşek bir pozisyon alır. Yerçekimine karşı gerekli pozisyonunu koruyamaz ve hareketlenemezler. Daha çok kurbağa pozisyonunda durabilirler. Hareket gelişimleri de daha geriden olur. Pediatrik rehabilitasyon ise riskli bebeğin takibinde pozisyonunun düzenlenmesi, hareketin gelişimi, hareketin kalitesi, beslenmesi ve çevreyle iletişiminin değerlendirilip yönlendirilmesinin sağlanmasıdır.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
CASE IH pazardaki payını arttırıyor
Pazarın en çok tercih edilen 3. traktör markası olmayı hedefleyen Case IH, aynı zamanda, Case IH marka ekipmanları ile de çiftçilerin tercihi olmaya devam ediyor.
Case IH marka traktörler; güçlü motor performansları ve yüksek teknolojileri ile her geçen yıl daha fazla çiftçi tarafından tercih ediliyor. TürkTraktör’ün ‘premium’ traktör markası Case IH, 2020 yılının ilk 9 ayında 2 bin 033 adet traktör satışı gerçekleştirdi ve pazar payını yüzde 6,6’ya taşıdı.
TürkTraktör Pazarlama Direktörü Jiri Velharticky, Case IH markasının pazardaki bu büyümesini şöyle yorumladı: “Müşteri odaklı yaklaşımımız kapsamında bayilerimizle düzenli olarak bir araya gelerek bilgi alışverişi ve genel değerlendirme yapıyor bayilerimizin hizmet kalitesini sürekli iyileştiriyoruz. Ayrıca TürkTraktör Finans programımız üzerinden sunduğumuz yüzde 0 faize varan kampanyalarımızla çiftçilerimiz Case IH traktörlerimize çok daha kolay sahip oluyor. Sunduğumuz geniş ürün gamı ile çiftçilerin en çok tercih ettiği markalardan biri olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.”
Case IH’ten 5 yılda 7 Yeni Seri
Çiftçilerin beklentilerini dikkate alarak Case IH’in son 5 yılda pazara farklı segmentlerde 7 yeni traktör serisi sunduğunu ifade eden Velharticky,“Case IH markamızla çiftçilerimize en modern traktörleri sunmak adına ürün geliştirme çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Yenilikçi ve müşteri odaklı ürünlerimizle çiftçilerimizin beğenisini kazandık. Özellikle yeni kompakt dizaynıyla Maxxum, FarmallC, Puma ve Optum CVX serilerimize ilgi oldukça büyük.” diye açıkladı.
Jiri Velharticky, lansmanı 2020’nin Şubat ayında yapılan Case IH’in en yeni serisi JXE’nin, yılın ilk 9 ayında toplam Case IH satışları içinde elde ettiği %16’lik pay ile kendini kanıtladığına dikkat çekti. Case IH’in ilk 9 aylık dönemde en fazla Adana, Kayseri ve Denizli bölgelerindeki çiftçilere ulaştığını belirten Velharticky, aynı dönemde en çok tercih edilen modellerin ise çiftçilerimizin ihtiyaçlarına cevap verenbirçok özellikleri ile JX75C, JX100 ve JX110 olduğunu söyledi.
Case IH son iki yılda pazarda 2 basamak yükselerek 5. sıraya yerleşti, önümüzdeki dönemde ise pazarın en çok tercih edilen 3. markası olmayı hedefliyor. Bu kapsamda özel donanımlara ve yüksek beygir gücüne sahip yeni modellerini piyasaya sunmaya devam ediyor. Aynı zamanda, Case IH marka kendi yürür ilaçlama makineleri, pamuk toplama makineleri, büyük kare ve yuvarlak balya makineleri ve toprak işleme ekipmanları da çiftçilerin tercihi oluyor.
TürkTraktör Hakkında
Türkiye otomotiv sanayinin halen faaliyette olan ilk üreticisi olarak 1954 yılında kurulan TürkTraktör, bugün Avrupa’nın en büyük traktör üreticileri arasında yer almaktadır. Türkiye’de kesintisiz 13 yıldır pazar lideri olan TürkTraktör, 130’un üzerinde ülkeye ihracat yapmaktadır. Koç Holding A.Ş. ile dünyanın en büyük traktör üreticilerinden CNH Industrial’in ortak olduğu şirketin hisselerinin yüzde 25’i BIST’de işlem görmektedir. TürkTraktör; New Holland, Case IH ve Steyr marka traktör üretimi ile zirai ekipman distribütörlüğü yapmanın yanı sıra; New Holland TD serisi ve Case IH JX seri traktörlerin dünyadaki tek tasarım ve ana üretim merkezi, Utility Light seri traktör ve transmisyonların dünyadaki tek üretim merkezi, TD serisi transmisyonlar için dünyadaki tek mühendislik ve üretim merkezi, S8000 seri motorların ana üretim merkezidir. Ankara ve Erenler’de bulunan TürkTraktör tesislerinde 2 bini aşkın kişi çalışmaktadır. Traktör pazarının lideri TürkTraktör, 2013 yılından beri Türkiye distribütörlüğünü yaptığı CASE ve New Holland marka iş makinelerinin de Türkiye’de üretimine 2020 yılında başlamıştır. “Bugün ve gelecekte modern tarıma yön veren şirket olmak” ilkesiyle hareket eden TürkTraktör, ülkemizin tarım ekonomisinde verimliliğin en büyük destekçisi ve 65 yıldır kırsal nüfusumuzun refahını artıran gerçek bir dosttur
TİM’den 5 Kıtada bin 600 iş görüşmesi
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Covid-19’un ihracattaki etkilerini azaltmak hedefiyle oluşturduğu Sanal Ticaret Heyeti programlarına 16-30 Kasım tarihleri arasında Endonezya ile devam ediyor. TİM Başkanı İsmail Gülle, “Bugüne kadar 5 kıtadan 12 farklı ülkeyle sanal ticaret heyeti buluşmaları gerçekleştirdik. Endonezya sanal ticaret heyetimizle birlikte, 227 ihracatçı firmamız sanal heyetlerimize katılım sağladı. Tamamlanan heyetlerimize, 664 alıcı firma katılırken; bin 600’ü aşkın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi. Endonezya’ya Savunma ve Havacılık Sanayii ihracatımız, bu yılın ilk on ayında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre 70 kat artarak 27,1 milyon dolara yükseldi” dedi.
61 ihracatçı birliği, 27 sektörü ile 95 bin ihracatçının Türkiye’deki tek çatı kuruluşu olan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Sanal Ticaret Heyeti Programlarına devam ediyor. Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda TİM organizasyonuyla 16-30 Kasım tarihleri arasında Endonezya’ya gerçekleştirilecek Sanal Ticaret Heyeti programının açılışını Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Cakarta Büyükelçisi Mahmut Erol Kılıç ve TİM Başkanı İsmail Gülle gerçekleştirdi. Programda pek çok ürün Endonezyalı ihracatçılara tanıtılıyor.
Koronavirüs pandemisinin başlangıcından bu yana 5 kıtadan 12 farklı ülkeyle sanal ticaret heyeti programı düzenlediklerini ifade eden İsmail Gülle, “Sanal ticaret heyetlerimiz beklentilerimizin üstünde bir teveccüh gördü. Bugün açılışını gerçekleştirdiğimiz Endonezya sanal ticaret heyetimizle birlikte, 227 ihracatçı firmamız sanal heyetlerimize katılım sağladı. Heyetlerimize, 664 alıcı firma katılırken; bin 600’ü aşkın ikili iş görüşmesi gerçekleştirildi” dedi. Sanal Ticaret heyetlerinin düzenlenmesi için Ticaret Bakanlığının verdiği desteklerden dolayı teşekkür eden Gülle, Meksika’dan, Kolombiya’ya Kazakistan’dan, Şili’ye kadar uzanan sanal ticaret heyetlerinin önümüzdeki dönemde, farklı ülke ve bölgelerle devam edeceğini belirtti.
“Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması imzalanmalı”
İsmail Gülle Endonezya pazarı hakkında şu bilgileri verdi: “Endonezya, 267 milyonluk nüfusu ve 1,1 Trilyon Dolar GSYİH ile Güneydoğu Asya’daki 1.ve dünyanın 16. en büyük ekonomisi. 2030’da ise dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmesi bekleniyor.Endonezya’nın dinamik nüfusu, büyüyen orta gelir sınıfı ve güçlü ekonomik potansiyeli, ticari ilişkilerimizin daha da geliştirilmesi için uygun bir zemin teşkil ediyor. 2001 yılında 235 milyon dolar olan ikili ticaret hacmimiz, Düzenli bir artış ivmesiyle 6 katına çıkarak, 2019 yılında 1.5 milyar Dolar seviyesine ulaştı. Ülkemiz 2019 yılında, Endonezya’ya 277 milyon dolar ihracat gerçekleştirirken; Endonezya’dan 1,22 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirdi. 2019 yılında ülkemizin Endonezya’ya ihracatında, 53 milyon dolarla Kimyevi Maddeler, 33 milyon dolarla Tütün, 28 milyon dolarla Tekstil ve Makine sektörleri öne çıktı. Endonezya’ya ihraç ettiğimiz temel ürünler, Tütün mamulleri, buğday unu, bor mineralleri, halı-kilim, mermer, bazı makinalar olurken; Endonezya’dan ithal ettiğimiz temel ürünler arasında, Sentetik iplik, sentetik dokuma kumaş, doğal kauçuk, palm yağı, kağıt ve kağıt hamuru, ayakkabı öne çıkıyor. Ancak, tarihi ve kültürel bağlarımızın bu kadar derin olduğu Endonezya ile ticari ilişkilerimiz hak ettiği seviyeden uzak. Serbest Ticaret Anlaşması niteliğinde olan Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması müzakerelerinde ortaya konan, İki ülke arasındaki ticareti 2023 yılında 10 milyar dolara çıkartma hedefine emin adımlarla ilerliyoruz. İnanıyoruz ki, heyet kapsamında yapılacak ikili görüşmeler sonrasında da birçok yeni işbirliği kurulacak ve 10 milyar dolar ticaret hacmi hedefi doğrultusunda bölgeye ihracatımız hak ettiği seviyelere ulaşacaktır.”
“Endonezya’ya Savunma ve Havacılık Sanayii ihracatımız 70 kat arttı”
“Bu yılın ilk on ayında Endonezya’ya ihracatımız, 183 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti.” diyen Gülle şöyle devam etti: “Ocak-Ekim döneminde birçok sektörümüzün Endonezya’ya ihracatını, kayda değer oranda artırdığını görüyoruz. 2019 yılının ilk on aylık döneminde, 377 bin dolar seviyesinde olan Savunma ve Havacılık Sanayii ihracatımız, 2020 yılının aynı dönemde 27,1 milyon dolara yükseldi. Bu artış 70 kata tekabül ediyor. Diğer yandan, aynı dönemde, Endonezya’ya Çelik ihracatımız yüzde 101, Demir ve Demir Dışı Metal ihracatımız yüzde 30 artış sağladı. Sanal Ticaret Heyetimizin, Türkiye ve Endonezya’nın; Tarihi ve kültürel bağlarının ışığında, Diplomatik bağlarımızın gücüyle İktisadi yapılarının uyumlu potansiyeli ile Önce 10 milyar dolarlık ticaret hacmine ve sonra daha büyük hedeflere birlikte ulaşmasına vesile olmasını diliyorum. Müzakereleri devam eden Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması’nın bir an evvel imzalanmasını temenni ediyorum.”
“Türkiye’ye büyük teveccühleri var”
Türkiye’nin Cakarta Büyükelçisi Mahmut Erol Kılıç ise şunları söyledi: “Bizim Endonezya ile olan bağlarımız çok köklü bağlar. Bize karşı çok fazla teveccühleri olan bir ülke. Ülkenin kuzeyine doğru çıktıkça bu sevgi katsayısı daha da artıyor. Halkın Türkiye’ye bakışı ve Türkleri sevmesi aynı zamanda bizim hem eğitimde hem de turizmde bizlere önemli motivasyon sağlıyor. Burada da en büyük yatırımcımızın bir fabrikası var ve bin kadar işçi istihdam etmektedir. Turizmde de Endonezyalılar özellikle Kapadokya’yı çok merak ediyorlar ve kar hayatlarında görmedikleri içinde kış aylarında tercihen Türkiye’ye gelmeyi düşünüyorlar”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
KONUTDER Başkanı Z. Altan Elmas: 10 aylık veriler al iştahının devam ettiğini gösteriyor
2020 Ekim ayı konut satışları Türkiye’de bir önceki yılın aynı ayına göre % 16,3 azalarak 119 bin 574 oldu. Konut satışlarında, yine İstanbul 22 bin 270 konut satışı ve yüzde 18,6 ile en yüksek paya sahip oldu. Haziran’dan itibaren hükümetin teşvikleri ve gayrimenkul firmalarının kampanyalarıyla ivme gösteren konut satışlarımız Ağustos’ta konut faizlerinin yüzde 1’in üzerine çıkmasıyla kademeli olarak bir düşüşün de yaşanacağını öngörüyorduk. Geçen aya göre bir düşüş olsa da büyük bir düşüşten söz edemeyiz. Talep hala var. Vatandaşlarımız konut almaya devam ediyor. Bu rakam, son 5 ayın en düşük rakamı olsa da tarihsel ortalamalara göre belli bir seviyeyi koruduğu anlaşılıyor.
İpotekli satışta düşüş trendi devam ediyor
Ekim ayında en büyük kayıp ipotekli satışlarda yaşandı; ipotekli satışlar, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 49,3 azalışla 25 bin 566 olarak gerçekleşirken toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı ise yüzde 21,4 oldu. Buradaki kaybın nedeni ise Ağustos başından itibaren devam eden faizdeki artıştan kaynaklanmaktır. Buna karşılık diğer satış türleri dediğimiz kısım küçük de olsa üzerine koyabildiğini görüyoruz. Bu kısımda, Ekim ayında Türkiye genelinde bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1,7 artarak 94 bin 8 konut el değiştirdi.
10 aylık veriler al iştahının devam ettiğini gösteriyor
Ekim 2020 konut satış rakamlarında düşüş görülse de Ocak – Ekim ayları arasında 1 milyon 280 bin 852 konutun satıldığını görüyoruz. Bu oran bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 27’lik bir farkla artış gösterdi. Aylık bazda düşüşe rağmen büyük tabloya baktığımızda vatandaşlarımızda al iştahının devam ettiğini görmekteyiz. Pandemi dönemini yaşadığımız karantina sürecindeki ayları dışında tutarsak geçen yıla oranla elde ettiğimiz bu artış ciddi bir başarıdır.
Deprem gerçeği vatandaşı birinci el konuta yöneltmeli
Ekim ayında Türkiye genelinde birinci el konut satışlarının bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 26,3 azalarak 36 bin 976 olduğunu görüyoruz. Toplam konut satışları içinde ilk satışın payı yüzde 30,9 oldu. Bu önemli bir dilimi oluştursa da bu oranın daha artmasını umut ediyoruz. Çünkü deprem denilen bir gerçekle yaşıyoruz. Hükümetimizin, kamu bankalarının teşvikleri ile dönem dönem kredi oranlarını düşüren adımlar atılıyor. Özel sektör olarak bizler de kendi kampanyalarımızla vatandaşlarımızın ev almasını kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Bugün kamu bankaları tarafından özellikle birinci el konutlar için sunulan 120 ayda 0.99 faiz oranı aslında büyük bir fırsat. Ancak insanlarımız deprem gerçeğini unutuyorlar ve ikinci el binalardan ev sahibi olmayı tercih ediyorlar. Elbette her vatandaşımız, ev alırken bütçesine göre hareket etmelidir ancak bizim önerimiz, ciddi bir ön araştırma yapmaları, birinci el konutları tercih etmeleri ve deprem gerçeğini asla akıllarından çıkarmamaları olur. Özellikle İstanbul’da büyük bir depremin beklendiği konusunda tüm bilim insanları hemfikir ve bunu sürekli dile getiriyorlar. Buna karşılık rakamlara baktığımızda İstanbul’da satılan toplam konutların yüzde 71,3’lük kısmının ikinci el olduğunu görüyoruz. Beklenen büyük İstanbul depremini düşününce bu rakam tam tersi olmalı. Böyle bir tehlikeyle burun buruna yaşarken ev alırken tercihleri sıfır konutlara yöneltmek gerekiyor. Diğer yandan ikinci elde faiz oranlarına baktığımızda, 1.50’ler civarında. 500 bin TL’lik bir kredide birinci el toplam maliyetiyle ikinci el toplam maliyeti arasında yaklaşık %15’lik bir fark var. Ve bu fark pozitif anlamda birinci elden yana. Özellikle Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmesinin beklendiği şu sıralarda 0.99’luk mevcut kampanyalar büyük bir fırsat oluşturuyor.
Yabancıya satış devam ediyor, sektör ülkeye döviz kazandırmaya devam ediyor
Yabancıya satışta yüzde 23’lük bir artış görüyoruz. Ekim ayında yabancı alıcılara 5 bin 258 konut satışı gerçekleşti. Bu çok iyi bir rakam. Bu Ekim ayında yaklaşık 800 milyon dolar döviz girdisi demektir. Eylül – Ekim aylarında 1,5 milyar doları aşan bir döviz girdisi sağlanmıştır. İlk sırayı 2 bin 458 konut satış ile İstanbul alıyor. Ve İstanbul’u 928 konut satışı ile Antalya takip ediyor. Seyahat yasaklarının kalması ve özellikle geçtiğimiz haftalara kadar yüksek seyreden döviz kurunun yabancı yatırımcı için cazip etkilerini biz de sektör olarak konut satışlarımızda görmeye devam ettik. Bundan sonra da ülkemiz, dünyanın her yerinden vatandaşlar için yatırım tercihi olmaya devam edecektir.
Peşin satışlara yönelim sürüyor
İpotekli satışlardaki düşüşün yanı sıra yine peşin satışa yöneliminin sürdüğünü görüyoruz. Türkiye genelinde bir önceki yılın aynı ayına göre diğer satışların yüzde 1,7 arttığını görüyoruz. Peşin alım adetleri küçükte olsa artışına devam ediyor. Birinci el satışların toplam içerisindeki payı yüzde 30.1 oldu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)
CHP Genel Başkan Danışmanı Fatma Köse: ‘Bu tarz kararlar sadece birinin korunduğunu düşünmemize neden olacak’
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Danışmanı Fatma Köse, kadın cinayeti davalarına gizlilik kararı uygulanmasıyla ilgili yazılı bir açıklama yaparak, “gizlilik kararının alınmasına karşı çıkıyorum. Sürecin, işleyişinin takibi, kamuoyunun bilgilendirilmesi, benzer suçların işlenmesinde caydırıcılık gibi önemli unsurların kuvvetlendirilmesi şart. Bu tarz kararlar sadece birinin korunduğunu düşünmemize neden olacak” dedi. Türkiye’de gündeme oturmuş birçok kadın cinayetinin araştırıldığı soruşturma ve davalara gizlilik kararı getirildi. Benzer yöntem kadınlarla ilgili farklı davalarda da uygulanırken, kadına yönelik cinayet davalarına gizlilik uygulanması pek çok kesim tarafından tepkiyle karşılandı. Konuyla ilgili CHP Genel Başkan Danışmanı Fatma Köse, yazılı bir açıklama yaparak, gizlilik kararlarının kadın cinayetleriyle mücadele konusunda olumsuz etki yaratacağını dile getirdi. “TOPLUMUN İYİLİĞİ VE YARGININ GÜVENİRLİLİĞİ İÇİN TEK YÖNTEM ŞEFFAF OLMAKTIR” Kararlardan bir an önce dönülmesi gerektiğini vurgulayan Köse, “Ülkemizde, kadın cinayetlerine her geçen gün yenisi ekleniyor. Bununla mücadele konusunda her türlü girişimi yapmamıza rağmen, yeni engeller karşımıza çıkıyor. Kadına karşı işledikleri suç ortada olmasına rağmen hala serbest failler mevcutken, şimdi de kadın cinayeti davalarında gizlilik kararının alınmasıyla karşı karşıyayız. Soruşturmaların izlenmesi, takip edilmesi bizim açımızdan oldukça önemli. Soruşturmanın ilerleyişi, toplumun konuyla ilgili bilgilendirilmesi, alınan ifadelerin tutarlılığı gibi noktaların takibi imkânsız hale geliyor. Ne yazık ki yargıya, kadına şiddet ve istismar gibi davalarda verilen kararlar yüzünden güvensizlik duyuluyor. Bu noktada gizlilik kararının alınmasına karşı çıkıyorum. Sürecin, işleyişinin takibi, kamuoyunun bilgilendirilmesi, benzer suçların işlenmesinde caydırıcılık gibi önemli unsurların kuvvetlendirilmesi şart. Bu tarz kararlar sadece birinin korunduğunu düşünmemize neden olacak. Unutulmamalıdır ki, her şey kadınla başlar. Kadınlara yönelik olumsuz girişimlerin incelendiği dava ve soruşturmalardaki gizlilik kararları acilen kaldırılmalıdır. Toplumun iyiliği ve yargının güvenirliliği için tek yöntem şeffaf olmaktır. Yargı, temeli gereğince toplumun huzurunun sağlanmasında bir basamak ve araçtır” dedi. BEYAZ HABER AJANSI (BHA)