Aylık arşivler: Ağustos 2020

Çocuklar ve Ergenlerde Ultraviyole Tehdidi!

Çocukluk ve ergenlik dönemindeki güneş yanıklarının, ileri ki yaşlarda gelişebilecek deri kanserleri açısından çok riskli olduğunu dile getiren Dermatoloji Uzmanı Burak Sezen, güneşten korunmanın yollarını anlattı.
Yaz aylarında maruz kalınan güneş ışınlarının deri kanserine kadar yol açabileceğini anlatan İzmir Özel Ata Sağlık Hastanesi’nde görevli Dermatoloji Uzmanı Burak Sezen, açık tenli kişilerde güneş yanığı olasılığının daha fazla olduğunu ve özellikle çocukluk çağında güneş yanıklarına çok dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Yalnızca açık ve güneşli havalarda değil, bulutlu ve kapalı günlerde de ultraviyole(UV) ışınlarının yüzde 80’inin dünya yüzeyine ulaştığına değinen Sezen, “Plajda şemsiye altında oturulurken bile kumdan yüzde 25 oranında yansıyan ışınlar, kolayca güneş yanığına neden olabilir;aynı şekilde kar örtüsü de yüzde 50-95 oranında ultraviyole yansımalarına yol açabileceğinden dikkatli olmak gerekmektedir” dedi.
Nasıl Korunmalı
Ultraviyole ışınlardan nasıl korunulacağı ile ilgili bilgi veren Sezen, şu ifadelere yer verdi: “Giyinmek halen en etkili ve en ucuz  güneşten korunma yoludur..Sıkı  dokumalılar, beyazlatılmamış pamuklular, ipekliler, likra gibi sentetik giysiler, koyu renkliler  UV’yi daha az geçirirler. Solmuş veya ıslanmış giysilerin koruyucu özelliği daha düşüktür. Güneşten korunmada dikkat edeceğimiz en önemli basamak özellikle güneş ışıklarının en dik olduğu saatler olan 10:00-14:00 arasında güneşten kaçınmaktır. Dışarıda olduğumuz saatlerde de daima gölgede durmak tercih edilmelidir. UV’nin zararlı etkilerini azaltan antioksidanlar kullanılmalı. (Vitamin A, vitamin C, vitamin E, betakaroten, koenzim Q10, nikotinamid, yeşil çay, üzüm çekirdeği ekstresi, lipoik asit, melatonin, gingko biloba , limon ve lavanta yağı,vb..)”
Güneş Koruyucu Neye Göre Seçilir?
“Güneşten korunma hakkında bilgi sahibi olmak ve cildimize uygun güneşten koruyucuları kullanma alışkanlığı kazanmak önemlidir” diyen Sezen, güneş koruyucuların, güneşe karşı önemli bariyerler olduğunun da altını çizdi.  Güneş koruyucu seçerken koruma faktörüne dikkat etmek gerektiğini ifade eden Sezen, “Güneş koruma faktörü (=SPF) 2-12 olan ürünler minimal,  SPF 12-30 olan ürünler orta derecede, SPF 30’un üstündeki ürünler yüksek koruma sağlar. Ortalama güneş alan bölgelerde kış aylarında SPF 15 kullanımı yeterli olsa da, yaz aylarında bu değer yetersiz kalır. SPF 15’ in altında koruma kullanılmamalı, yaz ayları için en az 30 koruma faktörlü kremler kullanılmalıdır. Fakat bu değer sadece UVB korunması değerini göstermektedir. Bu nedenle güneşten koruyucu seçerken hem UVA hem de UVB’ye karşı koruma sağlayan geniş spektrumlu ürünler seçilmelidir” şeklinde konuştu.
Güneşten koruyucular nasıl kullanılmalıdır?
Güneşten koruyucuların, dışarı çıkmadan 30 dakika önce vücutta ultraviyole ışınlara maruz kalacak tüm bölgeye yeterli kalınlıkta, katman oluşturacak şekilde ovalamadan uygulanması gerektiğini anlatan Sezen, “Denizde, suda uzun süre kalınacağı dönemlerde suya dayanıklı formüller tercih edilmelidir. Güneşten koruyucular sürekli güneşte kalınacaksa 2-4 saatte bir; buna ek yüzme, aşırı aktivite ve kurulanma sonrası tekrar uygulanmalıdır. İdeal olarak kremler 2 mg/cm2 sürülmelidir. Bu miktar sadece yüz dikkate alındığında kabaca 1/3 çay kaşığı kadardır” ifadelerine yer verdi.
Bronzlaşma D Vitamini Üretimini Azaltır
Güneşten koruyucu kullanımının D vitamini sentezine engel olacağı düşüncesinin hastaların aklındaki en büyük yanlış olduğunu da hatırlatan Sezen, sadece yüz ve el sırtlarının güneşe günde 10-20 dakikalık maruziyetinin, düzenli güneş koruyucu kullanılsa dahi en yüksek D vitamin üretimini sağladığını belirtti. Sezen ayrıca, bronzlaşmanın da, D vitamini üretimini azalttığını dile getirdi ve Amerikan Dermatoloji Akademisi ve Deri Kanseri Vakfı’nın ‘Hiç bir şekilde sağlıklı bronzluk yoktur! uyarısını hatırlattı. Artan yaşla birlikte de deriden D vitamini sentezinin ileri derecede azaldığını anlatan Sezen, “D vitamini eksik olduğu takdirde, sentezi için kansere yol açabildiğinin kesin olarak bilinen güneş ışınları yerine, dışarıdan D vitamini desteği alınması daha uygundur” dedi.
Çocuklara dikkat!
Çocukluk çağında, bir ya da daha fazla su kabarcıklı güneş yanığının, deri kanseri geliştirme olasılığını iki kattan fazla arttırdığının bilindiğini söyleyen Sezen, “Kişiler tüm yaşamları boyunca alacakları toplam UV’nin yüzde 50’sine yaşamlarının ilk 20 yılında maruz kalmaktadır. Bu nedenle özellikle çocukların güneşten korunması, ileri yaşlarda gelişebilecek deri kanserlerinin önlenmesi açısından çok önemlidir” şeklinde konuştu.

AHEF’ten güneş çarpması uyarısı

Halk arasında “güneş çarpması” olarak da nitelendirilen sıcak çarpması, sıcak ve nemli yaz günlerinde oldukça sık karşılaşılabilecek acil sağlık sorunları arasında yer alıyor. Güneş çarpmasında, vücut alarm sisteminin ısı artışı nedeniyle dengesi bozuluyor bir başka deyişle ısı regülasyonu bozuluyor. AHEF, sıcak havalarda güneş çarpmasına karşı uyarıyor.
Etkin bir ısı kaybı olmaksızın yüksek ortam ısısına maruz kalmak ısı kramplarına ve güneş çarpmasına neden olabiliyor. Örneğin 3-4 saat şiddetli efor veya sıvı alımı olmadan terleme ile aşırı sıcağa maruz kalmak sıcak çarpmasına yol açabiliyor. Nem ne kadar yüksek olursa vücut ısı kaybının etkinliği de o kadar az oluyor. Yani terlemenin serinletici etkisi azalıyor. Ek olarak uzun süreli güçlü egzersiz yapılması da sıcak çarpması riskini arttırıyor.
Güneş çarpması genellikle ani bir başlangıçtan önce baş ağrısı, baş dönmesi ve halsizlik ile kendini gösteriyor. Buna karşın terleme ise genellikle azalıyor. AHEF Basın Komisyonu üyelerinden Dr. Emine Gezer Özden şöyle anlatıyor: “Deri sıcak, kızarık ve kurudur. Nabız atımları artmıştır. Solunum hızı artar. Bilinç kaybı ve oryantasyon bozukluğu da gelişebilir. Bulantı, anksiyete ve aşırı terleme ise daha çok sıcak bitkinliğinde ortaya çıkar. Semptomları biraz farklı da olsa sıcak bitkinliği de yine vücut ısı mekanizmalarının uygun olmayan durumu sonucu oluşmaktadır. Genellikle sıcak yaz günlerinde öğle vakitlerinde güneş ışınlarının dik olduğu zamanlarda gerçekleşir. Tatil nedeniyle deniz kıyısında farkında olmadan uzun vakit geçirme de normalin üzerinde sıcaklığa maruz kalmamıza neden olabilir.”
Dr. Emine Gezer Özden, sıcak ya da güneş çarpması durumunun en çok 65 yaş üzeri ve 5 yaş altı çocuklarda, obezite problemi olanlarda, yüksek tansiyon ve kalp hastalarında, diyabet (şeker) hastalığında, kronik böbrek yetmezliğinde, kanser hastalarında, kronik alkolizm ve çoklu ilaç kullanan kişilerde, düşkünler ve de gebelerde daha fazla risk oluşturduğunu söylüyor. “Bu kişilerin yaz günlerinde daha fazla dikkat etmeleri gerekmektedir. Sıcak çarpması acil bir durumdur. Mutlaka tedavi edilmesi gereklidir. Kişi öncelikle mutlaka sıcak ortamdan uzaklaştırılmalı, sıcaklığı düşürmek için ıslak battaniye ile sarılmalı ya da soğuk su ile ıslatılmış bezlerle kompres yapılmalıdır. Hastanın bilinci açık ise sıvı verilebilir, bilinci açık değilse sıvı verilmemeli takip ve tedavi amaçlı derhal en yakın sağlık kuruluşuna götürülmelidir.”
Bu durumdan kaçınmak için kişiler sıcak yaz günlerinde kişisel önlemlerini alarak rahat bir mevsim geçirebilirler. AHEF bu önlemleri şu şekilde sıralıyor:
– Özellikle güneş ışınlarının dünyaya dik olarak geldiği öğle saatlerinde mümkün olduğunca dışarı çıkılmamalı,
– Güneşe çıkmadan önce şapka, gözlük veya şemsiye gibi aksesuarlarla ışınlardan korunmaya çalışılmalı,
– Mutlaka önceden güneş kremi kullanılmalı,
– İnce, terletmeyen, sentetik olmayan kumaşlardan yapılmış açık renkli, bol giysiler kullanılmalı,
– Özellikle sıcak günlerde ağır ve yorucu egzersizlerden kaçınılmalı,
– Sıvı tüketimine mutlaka dikkat edilmeli,
– Mümkün olduğunca ılık duş almalı,
– Ağır, yağlı, sindirimi zor yemekler yerine sindirimi kolay hafif yiyecekler tercih edilmeli.
Özellikle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de korona pandemisi ile mücadele sürecinde iken maske ve mesafeli yeni sosyal hayatımızda alacağımız kişisel tedbirler ve kurallara azami uyum gösterme ile daha rahat ve sorunsuz bir yaz mevsimi geçirebiliriz. Unutmayalım ki hem kişisel hem de toplum sağlığı için her birimizin yapabileceği birçok şey vardır.

Doğurganlık ve Gebelik Sağlığı için Beslenme ve Vitaminlerin Önemi

Günümüz dünyasında kadınlar iş hayatında erkekler kadar etkin. Buna bağlı olarak sağlıklı ve dengeli beslenmeden ödün verilebiliyor ve buna vitamin ve minerallerin yetersiz alımı söz konusu olabiliyor. Sağlıklı bir gebelik geçirerek doğum yapmak, her anne adayının hayalidir. Gebelik oluşmadan önce anne adaylarının bu yoğun tempoya hazırlanmaları ve vücutlarının ihtiyaç duyduğu vitamin değerlerini sağlamaları gerekir. Bu nedenle hamilelik öncesi vücudun doğru hazırlanması, dengeli beslenme ve uygun takviyelerin alınması dikkat edilmesi gereken bir konudur.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, dengeli beslenme, stresten uzak bir yaşam ve uygun vitamin alınmasının doğurganlıktaki önemi hakkında “Embriyo, gelişimini tamamlayabilmek için gereksinim duyduğu tüm bileşenleri annenin vücudundan sağlar. Bu esnada hem fiziksel hem de ruhsal sağlık oldukça kritiktir. Sağlıklı bir gebelik için başlangıçtan itibaren sağlıklı bir döllenme ve tutunma gereklidir. Bu dönemde hem ruhen hem de fiziken tam bir iyilik halinde olunması, stresten uzak kalınması, yeterli sıvı alımı ve gerekli takviyelerin alınması çok önem taşır. Özellikle tiroid ve diğer hormonların sağlıklı olması, d vitamini düzeyinin mevsime göre normal sınırlarda bulunması ve sadece gerekli vitaminlerin alınması, bu süreci ciddi anlamda olumlu olarak destekler. Gereksiz vitamin alımı ve kontrolsüz şekilde bitkisel ilaçların kullanılması ise tam tersi ve olumsuz bir etkide bulunabilir, sağlığı bozabilir. ‘’ dedi.
Besinler içerdikleri vitamin ve mineraller sayesinde besleyicidirler. Günümüzde hazır gıdaların içerdiği katkı maddeleri ve özellikle paketlenmiş ve işlenmiş şeker içeren gıdaların aşırı tüketimlerinin olumsuz etkileri nedeniyle toplum sağlığı tehdit altındadır. Mevsimine uygun meyve ve sebze tüketilmemesi durumunda beslenmemizi mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor. Eksikliği ortaya konulmuş vitamin ve minareller dışında gereksiz takviyelerden kaçınmak gerekiyor. Özellikle gebelik planlayan anne adaylarının ise sigaradan uzak bir yaşam benimsemeleri, stresten kaçmaları, temel hormonlarına baktırmaları, altta yatan hastalıkları var ise tedavi ettirmeleri ve gebelikten önce sadece folik asit desteği almaları tavsiye ediliyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, anne adaylarının vitaminleri takviye şeklinde almalarını önermiyor. Bunun yerine yediklerine ve içtiklerine dikkat ederek çok daha sağlıklı olunabileceğini belirtiyor.
Peki hamilelik öncesinde ve hamilelikte hangi vitaminlere ihtiyaç var ve bu vitaminler hangi yiyeceklerden alınabilir?
Folik Asit
Hamilelikle ilgili en önemli vitaminlerin başında folik asit, diğer adı ile B9 vitamini gelir.
Folik asit; bebeğin sinir sisteminin gelişmesinde, DNA sentezinde ve hücre bölünmelerinde görev alır. B vitamini grubundan bir bileşen olması sebebiyle suda çözünür ve vücutta depolanamaz. Bu nedenle günlük olarak takviye edilmelidir. Özellikle yeşil yapraklı sebzelerde ve tam tahıllarda yüksek miktarda folik asit bulunur. Ispanak, brokoli, avokado, yeşil mercimek, karaciğer, yumurta sarısı, barbunya, kuşkonmaz bu besinlerin başında gelir.
D vitamini
Yağda çözünen vitaminler arasında yer alır. Özellikle üreme hormonlarının sentezlenmesinde ve kemik sağlığında büyük rol oynar. Bebeklerin gelişimi ve bağışıklık sistemi üzerinde de önemli etkileri bulunur. Bu nedenle eksikliğinde gebelik öncesinden başlanarak takviye edilmelidir. D vitamini eksikliği besin ve takviye yoluyla giderilmeye çalışılsa da tamamen ortadan kalkmayabilir. Sadece gebelik öncesinde ve sırasında değil, sonrasında ve hayatın her döneminde D vitamince zengin gıdalarla beslenmeye dikkat edilmelidir. Patates, yumurta, balık (ton balığı, uskumru, somon), istiridye, mantar ve süt ürünlerinde bulunur.
Omega-3 Yağ Asitleri
Omega 3 vücutta üretilemeyen ve mutlaka dışarıdan alınması gereken bir besin maddesidir. Omega-3, gebelik öncesi kullanıldığında anne ve bebeğin bağışıklığını kuvvetlendirmeye yardımcı olur, bebeğin organlarının oluşumunu ve gelişimini destekler. Omega-3 açısından zengin besinlerin tüketimi ya da takviye alarak bu dönemde vücudun ihtiyacı karşılanmalıdır. Somon, uskumru, sardalya gibi yağlı soğuk su balıkları, keten tohumu, chia tohumu, ceviz, semizotu, soya fasulyesi ve avokadoda bulunur.
E vitamini
Bu vitamin gelişmekte olan yumurta hücresinin etrafındaki sivida bolca bulunduğundan vücuttaki eksikliği üreme potansiyeli üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Benzer şekilde eksikliğinin farelerde fertiliteyi olumsuz etkilediği labovatuar deneylerinde gösterilmiştir.
Erkeklerde ise E vitamininin sperm kalitesini arttırdığı bilinmektedir.
Güçlü bir anti oksidan olan E vitamini hem erkekler hem de kadınlar için üremenin yanısıra genel sağlık açısından da son derece önemlidir.
B vitaminleri
Tüm B grubu vitaminler yumurtlama işlemini kolaylaştıran maddelerdir. Özellikle B6 vitamini gebeliği yerinde tutan ana madde olan ve düşüklerin ve erken doğumların engellenmesi amacıyla sıklıkla reçete edilen progesteron hormonunun kandaki doğal düzeyinin artmasına yardım eder. Muz, fıstık, ay çekirdeği, yeşil sebzeler, baklagiller (nohut, mercimek, fasulye), hayvansal gıdalar (et ve et ürünleri, yumurta, peynir, süt, yoğurt), deniz ürünleri (ahtapot, somon, ton balığı) ve kuru yemişlerde bulunur.
Çinko
Bebek sahibi olmak isteyen erkekler için çinko çok önemlidir çünkü hem sperm hareketliliğini hem de sperm kalitesini arttırmada ciddi etkisi vardır. Çinko kadınlar için de önemli bir mineraldir. Hamile kalmak çoğu kadın için çok zor değildir ancak hem ilk defa bebek sahibi olmaya çalışanlarda hem de bunun için bir süredir uğraşan ve tedavi alanlarda beslenme şekli ve önerileri yardımcı olabilir. Kırmızı et, kabak çekirdeği, fındık, fasulye, süt ürünleri, tahıllar, ıstakoz, yengeç ve istiridye çinko bakımından oldukça zengindir. Ancak istiridye gibi deniz ürünleri tüketilecek ise iyi pişirilmesi gerekir.
A Vitamini
A vitamini, yağda eriyen bir vitamin olup, karaciğerde depolanır. Bebeğinizin embriyonik gelişimi, hücre büyümesi, göz, kalp ve kulak gelişimi için önemlidir. Ayrıca sağlıklı bir cilt, iç zarlar, enfeksiyonlara dayanıklılık, kemik gelişimi ve yağ metabolizması için de gereklidir. Bu çok önemli fitobesin hormonların düzenlenmesine yardımcı olur. Havuç, kavun, balkabağı, tatlı patates, ıspanak, brokoli, lahanada bulunur. Yüksek dozlarda almanın zararları akılda mutlaka tutulmalı.

Akva Dent Diş Polikliniğine Anlamlı Ödül

Türkiye ve Dünya genelinde tüketicilerin bilinçlenmesi ve ekonomideki değişimlerin takip edilmesi amacıyla organize edilen Uluslararası Tüketici Kalite Zirvesi Sait Halim Paşa Yalısı’nda gerçekleştirildi. Etkinliğe katılan misafirler korona virüs (Covid-19) tedbirleri kapsamında İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgelere uyarak maskelerini taktı, sosyal mesafe kurallarına uydu ve ellerini dezenfekte etti.
Akva Dent Diş Polikliniğine 33. Uluslararası Tüketici Zirvesinde “Uluslararası Hasta Memnuniyeti ve Güven” ödülüne layık görüldü. Ülkemizi gururlandıran bu ödülü Akva Dent Diş Polikliniği adına şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Muhyettin Yılmaz ve Genel Müdür Ümit Efe aldılar.
Genel Müdür Ümit Efe ise şunları söyleyerek ödülü aldı: “Türkiye’de sağlık turizmi alanında kaliteli işler yapıldığı uluslararası standartlarda hizmet verdiğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. Bizi bu ödüle layık gören kurum ve halkımıza en içten şükranlarımı iletiyorum.” dedi.
Ödülü alırken konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Muhyettin Yılmaz şunları söyledi: “Marifet iltifata tabidir. Bu ödülle birlikte artık çıtayı her gün bir adım daha yukarı taşıyarak Türkiye’nin Sağlık turizminde bir marka olması için var gücümüzle çalışacağız. Bizi bu ödüle layık görenlere teşekkür ederim.” Akva Dent Diş Polikliniğinin Ödüle Layık Görülme Nedeni
Akva Dent Diş Polikliniği İstanbul Beylikdüzü diş kliniği, diş hastanesi olarak hizmet veren özel bir Diş Polikliniğidir. Tamamı uzman ve tecrübeli hekimlerle hizmet vermekte olup, özellikle yurt dışından gelen konuklarımıza hızlı ve ekonomik çözümler sunuyoruz.
Diş tedavisi sektörde uzun yıllardır olmanın en önemli artılarından biriside; İstanbul Beylikdüzü’nde Ağız ve Diş Sağlığı, implant tedavileri, Gülüş tasarımı denildiğinde akla ilk gelen klinik olmamızdır.
Bu başarımızın en önemli nedenleri; Hasta memnuniyetini en üst düzeyde tutmak, sadece en üst kalitede malzemeler ile çalışıp, yüksek tecrübeli ve Uzman Doktorlar ile çalışmak diyebiliriz.
İSTANBUL / BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Bu alışkanlıklar sakatlıkla sonuçlanabilir!

Yaz mevsimiyle beraber dış mekanlarda yapılan sporlar hayatımızda daha fazla yer almaya başladı. Açık havada gerçekleşen koşular, tenis maçları, bisiklet turları ve havuz sporları yaz aylarının vazgeçilmezlerinden oluyor. Ancak dikkat! Yaz sıcağında, dış ortamlarda spor yaparken bazı kurallara çok dikkat etmek gerekiyor, çünkü önemsemediğimiz hatalar tendon yaralanmalarından kırık oluşumuna, bel fıtığından menisküs yırtığına, omuz çıkığından diz ve ayak bileği burkulmalarına kadar son derece önemli sağlık problemlerine yol açabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet E. Erdil yaz mevsiminde dikkat etmemiz gereken en önemli 2 kuralın ise spor öncesi hazırlık ve sıvı dengesi olduğuna dikkat çekerek, “Yaz aylarında sıcak hava ve nem nedeniyle vücudumuz daha fazla sıvı kaybediyor. Kaslarımız da daha çabuk yoruluyor ve daha kolay sakatlanıyor. Spor yaparken sıvı tüketimimizi arttırmalı ve kaslarımızı spor öncesinde mutlaka ısınma egzersizleriyle hazırlamalıyız” uyarısında bulunuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Ortopedi ve Travmataloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet E. Erdil yaz mevsiminde spor sırasında en sık yaptığımız 6 hatayı anlattı, önemli önerilerde bulundu.
Hata: Az su içmek
Doğrusu: Yaz mevsiminde sıcak ve nemli hava nedeniyle vücudumuzun sıvı kaybı artıyor. Spor yaparken ek bir sıvı kaybıyla vücudumuzun sıvı-mineral dengesi çok daha kolay bozulabiliyor. Kaslarımız sıvı-mineral dengesinden kolayca etkileniyor. Dolayısıyla vücutta sıvı eksikliği nedeniyle bazı minerallerin kaybı sonucunda; kramplar, kas yaralanmaları, tendon kopmaları gibi sakatlanmaların yanı sıra kalp rahatsızlıkları gibi hayati tehlikeler oluşabiliyor. Yaz sıcağında sporu öğle saatleri yerine güneşin daha az etkili olduğu zamanlarda yapmanız, sık molalar vermeniz ve bol bol sıvı tüketmeniz çok önemli. Sıvı tüketiminin normal koşullarda en az 2 litre olması gerekiyor. Ancak dış ortamlarda yapılan sporlarda bu miktarı, terlemeyle oluşan kaybın miktarına göre arttırmanız gerekiyor. Prof. Dr. Mehmet E. Erdil sıvıyı azar azar ve sık aralıklarla tüketmenizin daha doğru olacağını belirterek, “Susuzluk hissettiğimizde spora mutlaka su molası vermeliyiz” diyor.
Hata: Yanlış ayakkabı /ekipman seçimi
Doğrusu: “Hangi sporu yaparsak yapalım, ayakkabı seçimimiz daima spora özel dizayn edilmiş spor ayakkabıları olmalı” bilgisini veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet E. Erdil sözlerine şöyle devam ediyor: “Aslında bu durum yaz ve kış mevsiminde farklılık göstermemekle beraber, yazın dış ortamlarda yapılan sporlar nedeniyle zemin problemleri daha çok yaşanabiliyor. Uygun olmayan zeminde, uygun olmayan bir ayakkabıyla spor yapmak adeta sakatlanma için davetiye çıkartmak gibi oluyor. Hatalı ayakkabı nedeniyle yaz mevsiminde en sık ayak bileği burkulmaları ve dizde bağ yaralanmaları şeklinde sakatlıklar yaşanıyor. Bu nedenle ayakkabılarımızı mutlaka ayak tipimizi öğrendikten sonra, yapacağımız spora özgü olarak almalıyız. Ayrıca standart dışı zeminlerde çok daha dikkatli olunmalı, çünkü giyilen ayakkabılar standart zemine uygun olarak üretildikleri için ıslak ve tozlu zeminlerde ayakkabıların stabilitesi bozulabiliyor. Bunun sonucunda da kayma ve burkulmalar yaşanabiliyor. Benzer olarak, dış ortamlarda yapılan sporlarda kullanılan tenis raketi, golf sopası, eldiven, kürek gibi ekipmanlar da profesyonellik düzeyine ve planlanan aktiviteye uygun olmalı. Aksi halde omuz tendon ve kıkırdak yaralanmaları ile el bileği bağ yaralanmaları gibi sakatlıklar oluşabiliyor.
Hata: Kaslara ani yüklenme yapmak
Doğrusu: Kışın özellikle de Covid-19 pandemisi nedeniyle aldığımız fazla kilolardan bir an önce kurtulmak hepimizin isteği. “Ancak uzun süre spor yapmadığımızda, kaslarımıza çok hızlı yüklendiğimizde kas ile tendon yırtıkları ve kopmaları gibi önemli sorunlar gelişebiliyor” diyen Prof. Dr. Mehmet E. Erdil şu bilgileri veriyor: “Özellikle orta yaş grubundaki bireylerde mevcut kas tendon yaralanması riski ani yüklenmelerde çok ciddi oranda artıyor. Yapacağımız sporu bir program dahilinde ve dozajı yavaş yavaş arttıracak şekilde planlamamız, spor öncesi en az 15 dakika kaslarımıza germe ve açma egzersizleri yapmamız bizi olası sakatlıklardan koruyacaktır.”
Hata: Kaygan zeminlere dikkat etmemek
Doğrusu: Özellikle havuz sporları yaparken bir an önce suyla buluşmak amacıyla kaygan zeminde hızlı hareket etmek veya havuza atlarken dikkatsiz davranmak; ayak bileğinde burkulmalara, dizde dönmelere, hatta düşme sonucu kırık oluşumuna neden olabiliyor. Kaygan zeminlerde hareketlerimize dikkat etmek bizi bu tür birçok aksilikten koruyabiliyor.
Hata: Suya kafa üstü atlamak
Doğrusu: Yaz mevsimi denilince aklımıza önce havuz ve deniz geliyor. Yüzme genel itibariyle ortopedik rahatsızlıklara en az yol açan ve rehabilitasyon açısından çok faydalı bir spor olmasına karşın, özellikle sığ suya kafa üstü atlamak veya yüksek yerlerden suya atlamak, pek çok önemli sorunlara neden olabiliyor. Örneğin basit bel boyun spazmlarından hayati tehlikelere yol açabilen boyun bölgesi omurilik yaralanmaları ve boyun kırıkları gibi. Dolayısıyla çok yüksek olmayan yerlerden, tekniğe uygun atlamanız, suya gireceğiniz yerin derinliğini önceden kontrol etmeniz, bu tür yaralanmaların önlenmesi için çok önemli.
Hata: Sınırları zorlamak
Doğrusu: Yaz aylarının en popüler sporları olan plaj voleybolu ve tenis gibi hem omuz eklemini aktif kullandığımız hem de düşme ihtimalimiz olan aktiviteler omuz çıkığıyla sonuçlanabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet E. Erdil bu durumun cerrahi tedavi gerektirebilecek kıkırdak yaralanmasına yol açabileceği uyarısında bulunarak, “Bu nedenle baş üstü hareketlerin sık yapıldığı dış ortam sporlarında, maç ve antreman öncesinde germe ile ısınma egzersizlerine mutlaka zaman ayırmalıyız. Baş üstü hareketlerimizde olası düşmelere karşı dikkatli olmamız, zıplamalı sporlarda zemin kontrolünü önceden yapmamız, tekniğe uygun olarak ve kendi sınırlarımızı fazla zorlamadan spor yapmamız, travmatik omuz çıkığı oluşumunu önleyecektir” diyor
BEYAZ HABER AJANSI / BHA

EÜ Hastanesinde yenileme ve onarım çalışmaları sürüyor

Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Hastanesinde fiziki alt yapı yenileme çalışmaları kapsamında, ortak kullanım alanları, tuvalet ve lavaboların yanı sıra bazı alanların yenilenmesi amacıyla çalışma başlatıldı.
Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’ın talimatları doğrultusunda EÜ Tıp Fakültesi Hastanesinin fiziksel alt yapı ihtiyaçlarına göre yenileme çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. EÜ Çocuk Hastanesi Acil Servis ile yemekhanedeki yenileme ve onarım çalışmalarında önemli ilerleme kaydedildi. Her gün binlerce hasta ve hasta yakını tarafından yoğun olarak kullanılan ortak alanlar, poliklinikler ile servislerdeki tuvalet ve lavaboların yanı sıra bazı alanların yenilenmesi amacıyla da çalışmalara başlandı. Sağlık çalışanları, hasta ve hasta yakınlarının mağdur olmaması amacıyla bölüm bölüm yürütülen yenileme ve genel bakım çalışmaları kapsamında toplam 35 tuvalet alanı baştan sona yenilecek. Sağlıkta hizmet kalitesiyle adından söz ettiren Ege Üniversitesi Hastanesindeki yenileme ve genel bakım çalışmaları ihtiyaçlar doğrultusunda devam edecek.
İZMİR / BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Sperm hücreleri 8 bin, yumurta hücreleri bin 400 kez büyütülebilecek

Ege Üniversitesi (EÜ) Rektörlüğü Aile Planlama Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezine, merkezde yürütülen bilimsel araştırmalar ve EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’ın destekleriyle sperm hücrelerini 8 bin kez ve yumurta hücresini ise bin 400 kez büyütebilen yeni  sistemler kazandırıldı. Merkez Müdürü Prof. Dr. Ege Tavmergen Göker’den bilgi alıp çalışmaları inceleyen Rektör Budak, “Özellikle düşük oranının azaltılması ve kaliteli spermlerin seçilmesi amacıyla yeni sistemin alımını yaptık. Sistemin hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
Ege Üniversitesi (EÜ) Rektörlüğü Aile Planlama Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezine, sperm hücrelerinin 8 bin kez ve yumurta hücresini ise bin 400 kez büyütebilen özellikle daha sağlıklı spermlerin seçilmesini sağlayan Intracytoplasmic Morphologically Selected Sperm Injection (IMSI) adlı yeni bir sistem kazandırıldı. Rektör Prof. Dr. Necdet Budak’ın destekleriyle alınan yeni sistem faaliyete geçirildi. Çalışmalarla ilgili incelemelerde bulunmak üzere EÜ Tıp Fakültesi Hastanesinde Aile Planlama Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezini ziyaret eden Rektör Budak, Merkez Müdürü Prof. Dr. Ege Tavmergen Göker’den bilgi aldı.
EMBRYO KALİTESİ VE GEBELİK ORANINI ARTTIRACAK, DÜŞÜK ORANINI AZALTACAK SİSTEM
Yeni sistemle daha kaliteli sperm hücrelerinin seçilebileceğine dikkat çeken Rektör Budak, “Özellikle düşük oranın azaltılması ve kaliteli spermlerin seçilmesi amacıyla yeni bir sistemin alımını yaptık. Böylelikle buradaki hocalarımız, embryo kalitesindeki artışla birlikte düşük oranını daha da azaltarak çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri için çok daha hızlı mesafe almalarını sağlayacak. Bu çalışmalara maddi manevi her zaman destek veriyorum. Sistemin üniversitemize, bölgemize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.
SPERM 8 BİN KEZ, YUMURTA HÜCRELERİ BİN 400 KEZ BÜYÜTÜLEBİLECEK
Yaklaşık 32 yıl önce Türkiye’deki ilk tüp bebek uygulamasının EÜ’de yapıldığını ve ilk tüp bebek doğumunun da yine EÜ’de gerçekleştiğini söyleyen Merkez Müdürü Prof. Dr. Ege  Tavmergen Göker güncel teknolojileri yakından takip ettiklerini dile getirdi. Normal sistemlerde sperm hücresinin mikroenjeksiyon işlemi sırasında 200 ile 400 kez büyütülebildiğini, ancak IMSI adlı yeni sistemde özel mikroskop yardımıyla sperm hücresinin 6 ile 8 bin kez, yumurta hücresinin ile 700 ile bin 400 kez büyütülebildiğini kaydeden Prof. Dr. Tavmergen Göker, böylece daha kaliteli ve genetik olarak da daha düzgün sperm hücrelerinin seçildiğine değindi.
BAŞARILI GEBELİK VE CANLI DOĞUM ORANI ARTACAK
Merkezdeki akademisyenlerle son zamanlardaki teknolojik gelişmeleri de takip ederek gebelik başarısı ve canlı doğum başarını arttırmak için yoğun bir çalışma içinde olduklarını vurgulayan Merkez Müdürü Prof. Dr. Tavmergen Göker özellikle erkek faktörü dediğimiz sperm problemi olan hastalarımızda kullanabileceğimiz yeni bir sistemi devreye sokuyoruz. Yeni sistemle spermler daha büyük görüntülenerek yapı olarak daha uygun spermin seçilmesiyle hem döllenme oranlarının daha yükseleceği hem de gebelik başarısının yükselerek canlı ve sağlıklı doğum oranın daha yükseleceği bir teknolojiyi devreye sokmuş oluyoruz. Özellikle erkek faktörü olan olgularda daha önce yapılan uygulamalarda gebelik oluşturulamamış veya düşükle sonuçlanmış olgularda bu sistemle çok yarar göreceğimizi düşünüyorum. Bununla birlikte mayotik iğciğin (spindle) görüntüleme sistemini de yine aynı anda devreye sokmuş olacağız. Bu da yumurta hücresini yapısını görüntüleyecek. Bu iki yapı normal mikroskop ile görüntülenebilecek durumda değil, ancak yeni ekstra sistemle görüntüleyebiliyoruz. Hem iyi bir yumurtaya uygulama yapılmış olacak hem de daha iyi bir sperm seçilmiş olacak. Daha önce kullanılan sistemle yeni sistem arasında büyütme oranında çok ciddi fark var. Yeni sistemle DNA problemi olmadığını düşündüğümüz spermleri seçip microenjeksiyon yapma imkanına sahip olduk” dedi. Prof. Dr. Tavmergen, desteklerinden dolayı Rektör Budak’a teşekkür etti.
İZMİR / BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Türk Tipi Kahvaltısı En Sağlıklısı

ABD’de yapılan bir araştırma diyabet ile kahvaltı ilişkisine dair önemli bir sonuç ortaya çıkardı. Buna göre kahvaltı yerine akşam yemeğini tercih edenlerde kalp damar hastalıklarına bağlı yaşam kaybı riski yüzde 69, diyabete bağlı ölüm riski ise 2 kat artıyor. Endokrinolog Prof. Dr. Hasan Aydın, “Sağlıklı beslenme dediğimizde Türk tipi kahvaltıyı örnek verebiliriz. Bizim kahvaltımızın içerisindeki zeytin, zeytinyağı, yeşillikler içeren, domates, salatalık olan kahvaltı tipi, sağlık için gerekli olan besin öğelerinin bir bileşiminden oluşuyor” dedi.
Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi’nden Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Aydın, Türkiye’de diyabetin tehlikeli şekilde artığını belirtti ve araştırma sonuçlarına dikkat çekti: “Türk toplumunu yüzde 13.7’sinin diyabet olduğunu görüyoruz. Bu da sokakta karşılaştığımız her 7 insandan birinin diyabet olduğunu gösteriyor. Hangi öğünü tükettiğimizin ölüm riski üzerine etkisini araştıran bir çalışmanın sonuçları var elimizde. Bu çalışmada 4 bin 700 kişi 10 yıl boyunca takip ettiklerinde beslenme alışkanlıklarında kahvaltı ya da akşam yemeği tercihlerinin yaşam kaybı riski üzerine olan etkisi araştırılmış. Bunun sonucunda akşam yemeğini ana öğün olarak tüketen insanlarda kahvaltıyı ana öğün olarak tüketenlere kıyasladığımız zaman ölüm riskinin kalp damar hastalıklarına bağlı olanda yüzde 69, diyabete bağlı ölüm riskinde ise iki kat artış oluşturduğunu gözlemliyorlar. Yine bu araştırmaya katılan insanlarda akşam yemeği öğününden yüzde 5’lik bir kaloriyi alıp sabah öğününe eklendiğinde ise yaşam kaybı riskinin eşitlendiği gözleniyor. Bu çalışmada 4 bin 700 kişi takip edilmiş 10 yıl boyunca. 2003 ve 2014 yıllarından başlamak üzere ilk 10 yıllık takip süresi sonunda hastalardan toplam 913 kişi yaşamını yitirmiş. Bunlardan 269 kişi diyabet nedeniyle yaşamını yitirirken 314 kişinin ise kalp ve damar sistemi problemlerine bağlı olarak yaşamlarını kaybettikleri gözlemlenmiş. Risk açısından baktığımızda da kahvaltı yerine akşam yemeğini tercih eden kişilerde kalp damar sistemi hastalıklarına bağlı yaşam kaybı riskinin yüzde 69 oranında diyabete bağlı yaşam kaybı riskinin ise 2 kat oranında arttığı gözlemlenmiş.”
“KAHVALTIDA KARBONHİDRAT İÇERİĞİ YÜKSEK OLMAMALI”
Türk tipi kahvaltıyı önerdiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Aydın, sözlerine şöyle devam etti: “Sağlıklı beslenme dediğimizde Türk tipi kahvaltıyı örnek verebiliriz. Bizim kahvaltımızın içerisindeki zeytin, zeytinyağı, yeşillikler içeren, domates, salatalık olan kahvaltı tipi, sağlık için gerekli olan besin öğelerinin bir bileşiminden oluşuyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta karbonhidrat içeriğinin yüksek olmaması. Reçel, bal gibi besinlerin çok tüketilmemesi, ekmek tüketimini 1-2 dilim ile sınırlı tutmak, onu da daha çok lifli olan ekmek türlerinden tercih etmek gerekiyor. Belki burada hazır beyaz ekmekler yerine evde yapılmış ekmek tercih etmek daha doğru olabilir. Kahvaltıda bir miktar karbonhidrat almak gerekiyor fakat bunu yaparken ağırlığına dikkat etmek gerekiyor ve rafine ürünlerden uzak durmak lazım. Eğer beyaz undan yapılmış bir ekmek tüketiyorsanız bu sağlıksız olan bir beslenme şekli. Onun yerine daha çok yulaflı, kepekli, karışım türü unlardan yapılmış ekmekleri tercih etmek gerekiyor.”
“EN BÜYÜK HATA KAHVALTI YAPMAMAK”
Kahvaltının hücrelerin tamiri için önemli ve gerekli olduğunu da sözlerine ekleyen Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Aydın sözlerini şöyle tamamladı: “En büyük hata kahvaltı yapmamak. Çoğu insan kahvaltı yapmadan güne başlıyor. Halbuki bütün gece boyunca vücudumuz birtakım hücrelerimizin tamiri ile uğraşıyor ve enerji kaybediyor. O enerji kaybı ile güne başlarken kahvaltı yapmamak bizim aslında vücudumuzun enerjisinin daha da düşmesine sebep oluyor. Türkiye’de diyabet sıklığı, en son yapılan diyabet araştırması 10 yıla yakın bir zaman öncesinde yapıldı. Bu veriye göre yüzde 13.7 diyabet görülme sıklığı var. Bu oranın daha yüksek olduğu düşünülüyor. Sokakta karşılaştığımız her 7 insandan bir tanesi diyabet. Bu oranın içerisine diyabetin öncülü olan prediyabet vakalarını da eklediğimizde her 3 kişiden 1’inin diyabet ya da diyabet riski taşıdığı sonucu çıkıyor. Hastaların yüzde 40’ındaki can kaybı  nedeni ise kalp krizi ya da felç.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Hangi yiyecekleri neden canımız çeker?

Hepimiz canı bazen çikolatayı, bazen kahveyi, bazen tuzlu besinleri daha çok ister. Bazı dönemler bazı besinleri nedensiz yere daha fazla tüketiriz. Herhangi bir besini normalden fazla tüketiyor olmak aslında vücudumuzda bazı vitamin ve minerallerin eksikliğine işaret ediyor olabilir. Liv Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Ömür Karamahmut anlattı. Aşırı peynir yeme isteği; diyet yağ içeriğinin yeterli miktarda olmamasına işaret olabildiği gibi kalsiyum eksikliğinin de bir göstergesi olabilir. Kırmızı eti fazla yemenin en bilinen sebebi demir eksikliğidir. Kırmızı et aynı zamanda esansiyel bir vitamin olan b12’nin kaynağıdır. Yemediğiniz halde canınız kırmızı et tüketmek istiyorsa demir ve b12 suplementleri kullanılabilir. Kimi zaman vücudumuz besinlerin dışında daha ilginç ögeleri tatmak ister. Çamur, toprak bunlara örnektir. Bu durum genelde hamilelerde ve çocuklarda görülür ve anemi ile ilişkilendirilir. Anemiye ise yetersiz demir, b12 ve folat eksikliği sebebiyet verir. Tatlı ve çikolatanın aşırı yenme isteği çeşitli nedenlerle ilişkilendirilebilir. Aşırı tatlı yemeği çinko, magnezyum ve krom eksikliği sebebiyle olabilir. Günlük krom suplementi tüketmek insülin seviyesini dengeler ve aşırı şeker yeme isteğini baskılar. Çikolata yeme isteği özellikle kadınlarda menstrual dönemde artar. Az kalorili diyetler veya uzun süreli açlık durumlarında da şeker ve çikolataya eğilim yatkındır. Fakat bunların dışında aşırı çikolata tüketimi magnezyum minerali eksikliğinin bir göstergesi olabilir. Magnezyum eksikliği uyku düzenini olumsuz yönde etkileyerek kişiyi yorgun hale getirir. Stres seviyesini artırır. Bu da şekere ve çikolataya eğilimi arttırır. Yumurtanın beyazını sevmediğiniz halde daha fazla tüketme ihtiyacı duyuyorsanız bu biotin eksikliğine bir işaret olabilir. Biotin vücutta birçok fonksiyonu olan vitaminlerden biridir. Özellikle tırnak ve saç sağlığı açısından biotine ihtiyaç duyulur. Aşırı çay ve kahve tüketim isteği fosfor eksikliğinin bir göstergesi olabileceği gibi, sodyum ve demir eksikliğinden de kaynaklanabilir. Normalden fazla alkol tüketimi ise potasyum, kalsiyum, gultamin eksikliklerinin bir sonucu olabilir. Aşırı meyve ve sebze tüketme isteği ise C vitamini eksikliğine işarettir. Çok fazla yağlı ve kızartmalı ürünleri normalden fazla tüketmek ise vücudumuzda omega yağ asitlerinin eksiliğinin bir göstergesi olabilir. Asitli ve karbonatlı içecekleri fazla tüketmek ise vücudumuzda kalsiyum eksikliği olduğunun bir işareti olabilir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Dünyanın En Güçlü Seri Üretim Üstü Açık Otomobili Ferrari 812 GTS Türkiye’de!

Ferrari 812 Superfast modelinin üstü açılabilen versiyonu “812 GTS” Türkiye yollarıyla buluşmaya hazırlanıyor. 800 HP güç ve 718 Nm tork üreten V12 motoruyla performans standartlarını yeniden belirleyen Ferrari 812 GTS, sınıfının en kullanışlı RHT (Açılabilir Hard Top) tavanıyla göz alıcı tasarımını tamamlıyor. Maksimum hızı 340 km/s’nin üzerinde olan Ferrari 812 GTS’in, 0-100 km/s hızlanması ise 3 saniyenin altında gerçekleşiyor. Ferrari’nin global kuralları çerçevesinde dünyada olduğu gibi Türkiye’de modele sahip olabilmek için müşterinin, güncel bir Ferrari modelinin daha bulunması ilk şart sayılıyor. Ferrari 812 GTS’nin Türkiye teslimatı, 2020’nin son çeyreğinde gerçekleştirilecek.
Ferrari’nin tarihi başarılarla dolu V12 Spider’ın mirasını devam ettiren modeli 812 GTS, Türkiye’de yollara çıkmak için gün sayıyor. Ülkemizdeki teslimatı yılın son çeyreğinde yapılacak olan 812 GTS, Türkiye’ye 2020 yılı içinde sadece 1 adetlik kota ile geliyor. Ferrari 812 GTS’e tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sahip olabilmek için müşterinin, güncel bir Ferrari modelinin daha bulunması ve markanın kriterlerini karşılayarak son onayını alması gerekiyor.
800 HP güç ve 718 Nm tork üreten V12 motoruyla performans standartlarını yeniden belirleyen 812 GTS, sınıfının en kullanışlı RHT (Açılabilir Hard Top) tavanıyla göz alıcı tasarımını tamamlıyor. 340 km/s’lik üzerinde maksimum hıza sahip olan Ferrari 812 GTS, 0-100 km/s hızlanmasını 3 saniyenin altında, 0-200 km/s hızlanmasını ise sadece 8.3 saniyede tamamlıyor. Üstü açılan spor otomobiller sınıfının en hızlı modelleri arasında yerini alan Ferrari 812 GTS’in hard top tavanı, sadece 14 saniyede, üstelik 45 km/s hıza kadar açılıyor. Tavan sistemi kabin içerisinde yaşam alanını daraltmazken, elektrikli arka cam rüzgâr kesici görevini üstlenmesinin yanı sıra motor sesini kabine daha az iletmesini sağlıyor. Arka cam açık bırakıldığında ise kullanıcılar V12 motorun benzersiz senfonisinin keyfini çıkarıyor.
Ülkemizde ilk teslimatı 2020 yılı sonunda yapılacak olan Ferrari 812 GTS’i satın almak için şimdiden uzun bir bekleme listesi oluştu. Önümüzdeki dönemde satın almak isteyen ve gerekli koşulları sağlayan Ferrari müşterileri 812 GTS’i 2023 yılında teslim alabilecek.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)