Etiket arşivi: sağlık

Ünlü profesör Serdar Dağ’dan Metin Arolat’ın vefatından sonra önemli açıklama!


Ünlü profesör Serdar Dağ’dan Metin Arolat’ın vefatından sonra gündem olan doping serum hakkında dikkat çeken açıklama! İşte detaylar…

Sahnede kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Metin Arolat’ın diyet ve evde sağlık hizmeti adı altında enerji verici bir serum takviyesi aldığı iddia edilmişti.

Dağ, “Metin Arolat’ın ölümünden önce şok diyetin verdiği etkiler ve halsizliğini gidermek için evde kendi kendine doping içerikli serumlar bağladığını haberlerden duyduk. Allah rahmet eylesin. Genç bir ölüm. Vücudumuzun enerji kaynağı besinlerdir. Gelişi güzel vücudumuzu gıdasız bırakırsak, organlarımız, kalbimiz ve beynimiz, görevini yapamaz. Bu yorgun organlara anormal doping içerikli serumlar yollarsak hayatımızdan olabiliriz. Herkesin kendi kafasına göre bu tür takviye edici tedavi yapması hayatımıza mal olabilir. Her tedavi kişiye özeldir. Önemli olan kişiye  zarar vermemektir. Doktor kontrolünde alalım. Kontrolsüz diyet ve halsizliğimizi gidermek için ya da doping amaçlı yaptırdığımız gelişigüzel serumlar sağlığımız için çok tehlikelidir!” dedi.

DEMET AKALGAN SOSYAL SORUMLULUK PROJESİNDE

En son, geçtiğimiz günlerde çekimleri tamamlanan ve bir dede ile lösemi hastası torununun hayat hikâyesini konu alan ve aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi olan “Dedemin Gözyaşları” isimli sinema filminde yer alan güzel oyuncu, profesyonel olarak ilk deneyimi olmasına rağmen başarılı bir performans sergileyerek yönetmeninden tam not aldı.

Çocukluğundan beri bu hayattaki en büyük tutkusunun oyunculuk olduğunu söyleyen Demet Akalgan, sözlerini şöyle sürdürdü “Ben aynı zamanda sağlık sektöründe görev yapıyorum. Senaryoyu ilk okuduğumda o kadar etkilendim ki, bir sağlık personeli olarak kesinlikle bu projede olmalıyım dedim ve hiç düşünmeden projeyi kabul ettim…  İyi ki de böylesine anlamlı bir projede yer almışım” diye konuştu.

DEVA Partisi Sosyal Politikalar Başkanı Elif Esen: “Sağlık çalışanlarını tükenmişliğe terk etmeyin, çalışma koşullarını iyileştirin!”

DEVA Partisi Sosyal Politikalar Başkanı Elif Esen, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının ek istihdam, ek mesai ve nöbet ücreti desteğiyle  iyileştirilmesi gerektiğini söyledi. Esen, yaptığı basın açıklamasında “Sağlık çalışanları hastalansa dahi çalışmak zorunda. Ailelerinden, evlatlarından ayrı kalıyorlar. Bu durum emeklilik ve istifa sayılarını artırıyor. Sağlık çalışanlarının uzun vadeli beklentileri karşılanmalı, çalışma koşulları iyileştirilmeli ve emeklilik koşulları ile yıpranma payıyla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bulaş riskini artıran kâğıt reçeteden elektronik reçeteye geçilmelidir.” ifadelerini kullandı.
Esen’in açıklaması şöyle:
“Salgın döneminde vaka ve ölüm sayıları artarak devam ediyor. Bu dönemin yükünü göğüsleyen hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının iş yükleri artıyor; sağlık çalışanlarımız yıpranıyor. Salgından önce itibar ve düşük ücret sorunuyla boğuşan sağlık çalışanlarımız, bu dönemde çok daha zor koşullarla yüz yüze: Canları pahasına çalışıyorlar.
Bu da yetmezmiş gibi, sağlık sisteminin doğru yönetilememesi bu ölümcül koşulları daha da ağırlaştırıyor. Verilerin gizlenmesi, tedbirlerin pandemiye uygun olarak güçlendirilememesi ve bir standart saptanamaması nedeniyle hastalığın dolaşımı artıyor.
Sağlık çalışanlarının sorunları çok boyutlu ele alınmalıdır Güvensiz ve ağır koşullarda çalışan sağlık emekçileri hastalıkla iç içe yaşıyor. Kimisi hayatını kaybediyor. Üstelik sağlıkçıların feryatları duyulmuyor. Böylece güven ve umutlarını yitiren sağlık çalışanlarımız, tükenmişliğe terk ediliyor. Çalışma hayatında eşitlik ve adalet anlayışından uzak görevlendirme ve ücretlendirme hak mağduriyetlerine sebep oluyor. Ek ödemelerin hastane yöneticilerinin inisiyatifine bırakılması ve hakkaniyetli ödeme dağılımının sağlanamaması iş barışını olumsuz yönde etkiliyor. Hastanelerde çalışan sayısının artırılmaması, hastalanan sağlık çalışanlarının dahi çalışmak zorunda kalmasına neden oluyor. 24 saat kesintisiz çalışmayı öngören nöbet çizelgeleri ağır çalışma şartları oluşturuyor. Covid-19’un meslek hastalığı sayılmaması, vazife malülü sayılmaları gibi yasal düzenlemeler neredeyse 1 yıl geçmesine rağmen yapılmadı. Covid-19’un henüz meslek hastalığı olarak kabul edilmemesinden dolayı yaşanan hak kayıpları devam ediyor. Ayrıca Covid-19’a yakalandıktan sonra hayatını kaybeden insanların vefat nedenlerinin Covid-19’dan farklı yazılması sorun yaratıyor. Sağlık çalışanlarının “meslek hastalığı” ile ilgili beklediği yasal düzenleme, yürürlüğe girse dahi bu uygulama yüzünden kimi aileler için hak kazanımı olmaktan uzaklaşıyor. Sağlık personelleri, hekimlerle aynı zorluk ve risk altında çalışmalarına rağmen ek ödemelerin dışında tutuluyor. “Risk primi” adıyla verilen günlük 2 TL ücreti filyasyon ekipleri ve laboratuvar görevlilerinin birçoğu alamıyor. Sağlıkçılar ailelerinden, evlatlarından ayrı kalıyor. Aile hayatları olumsuz etkileniyor. Tüm bunların sonucu olarak emeklilik ve istifa sayıları önemli ölçüde artıyor.
Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları iyileştirilmeli, sosyal hakları güçlendirilmelidir
DEVA Partisi olarak, sağlık çalışanlarımızın çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş güvenliklerinin ve güvencelerinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu amaçla; Koruyucu ekipman, temel hijyen ve temizlik malzemeleri eksiksiz temin edilmelidir. Ek istihdam desteği ile insani şartlarda çalışmaları sağlanmalıdır. Hak temelli gelir dağılımı ile ek mesai ve nöbet ücretleri ödenmelidir. Geciktirilen yasal düzenlemeler Meclis’ten vakit kaybetmeden geçirilmeli, hak kayıpları geriye dönük ve kapsayıcı olarak telafi edilmelidir. Artan mesai saatleri ve nöbetleri ile sosyal hayatlarında ortaya çıkan çocuk, yaşlı bakımı gibi ihtiyaçları nitelikli ve güvenli bakım hizmetleri ile desteklenmelidir. Test ve aşılar, öncelikle dezavantajlı bireylere, tüm sağlık çalışanları ve hastanedeki tüm hastalara ücretsiz ve gerektiğinde düzenli olarak uygulanmalıdır. Bulaş riski taşıyan kağıt reçeteden hızla ve mecburen elektronik reçeteye geçilmelidir. Sağlık çalışanlarının uzun vadeli beklentileri karşılanmalı. Emeklilik koşulları, yıpranma payı gibi yasal düzenlemeler yapılmalı, mağduriyetler giderilmelidir. Sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik hukuki yaptırımlar arttırılmalıdır.
Başkalarının hayatını kendi canları pahasına kurtaran sağlık çalışanlarımıza minnettarız.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’nden Covid-19 Danışma Hattı

İzmir İl Sağlık Müdürlüğü tarafından vatandaşların Covid-19 hakkında her türlü bilgi ve yardım için müdürlüğe ait 0232 238 7973 numaralı Koronavirüs Danışma Hattından bilgi alınabileceğini açıkladı.
İl Sağlık Müdürlüğü’nün sitesinde yer alan açıklamada “Değerli İzmirliler, Acil durumlar dışında Koronavirüs (Covid-19) hakkında ulaşmak istediğiniz her türlü bilgi ve yardım için 112 Acil Çağrı numarası yerine İzmir İl Sağlık Müdürlüğüne ait 0232 238 7973 “Koronavirüs Danışma Hattını” arayabilirsiniz.” ifadelerine yer verildi.
İZMİR – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​Evde Sağlık Hizmetlerine Talep Arttı İlanlara Dikkat!

Yeni Tip Koronavirüs (Covid -19) alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Öyle ki önceden en küçük bir rahatsızlığımızda bile sağlık kurumuna başvururken şimdiler de ise bu hizmeti eve talep ediyoruz. Online sağlık hizmeti almak isteyenlerin sayısının her geçen gün arttığına dikkat çeken Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Orhan Akdeniz, “Her alanda gördüğümüz dönüşümü sağlık alanında da yaşıyoruz. En çok talep edilen alanların başında ise fizik tedavi geliyor. Bu konu ile ilgili sosyal medyada gün geçmiyor ki yeni bir ilan ile karşılaşmayalım. Bu nedenle vatandaşlarımız hizmet alacakları kişiyi ya da kurumu iyice araştırıp ona göre seçim yapmalı” ifadelerini kullandı.
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan Yeni Tip Koronavirüs (Covid -19) turizmden gıdaya kadar birçok sektörü derinden etkilerken iş yapış şekillerimizde ve alışkanlıklarımızda değişikliklere neden oldu. Dönüşümün olduğu alanlardan biri de sağlık sektörü olarak karşımıza çıkıyor. Hem hastanelerde oluşan yoğunluk hem de virüsün bulaş korkusundan dolayı bu süreçte evden sağlık hizmetlerine talep de arttı.
Önce Doktor Görmeli
Bu dönüşümün önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceğini söyleyen Romatem Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Orhan Akdeniz, “Doktor ve tedavi artık hastanın ayağına gidiyor. Alınan hizmetlere baktığımızda kişinin hareket kabiliyetini en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan fizik tedaviye büyük ilginin olduğunu görüyoruz. Bu ilgiye hareketsiz yaşamın artmasının da katkısı büyük. Bu noktada ise dikkat etmekte fayda var. Bir fiziksel tıp uzmanı muhakkak hastayı görmeli ve tedavi programı çıkarmalı. Çünkü bu alanda kazadan ya da yaralanmadan sonra kişinin kaybedilen fonksiyonları ilmek ilmek dokunan tedaviyle geri getirilmeye çalışarak bağımsızlığın en üst düzeye çıkarılması hedeflenir. Yapılacak bir hata ise geri dönülmez sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kişiler seçici ve iyi bir araştırmacı olmalı” dedi.
Tedaviyi Ertelemek Sizi Geriye Götürür
Dr. Akdeniz, sözlerine şöyle devam etti: “Bu dönemde hareketsizlikten dolayı kas ve iskelet sisteminde birtakım sorunlar meydana geldi. Özellikle bel ve boyun ağrıları. Bu rahatsızlıklarda evde fizik tedavi hizmetlerine talebi arttıran nedenler arasında yer alıyor. Aynı zamanda virüs bulaş korkusundan dolayı hastaneye gelemeyen inme, felç gibi önemli sağlık problemi yaşayan kişilerin gördükleri fizik tedaviyi bırakmamaları için de yaşam alanlarımızda aldığımız bu hizmet büyük önem taşıyor. Çünkü bu alanda ilerleme adım adım gittiği için tedaviyi bırakmanız sizi geri götürebilir” ifadelerini kullandı
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​Türk Kahvesi Sohbetlerinin Yeni Konusu: Sağlık ve Pandemi

500 yılı aşan geçmişi, bize özgü gelenekleri ile Türk Kahvesi kültürümüzde önemli bir yere sahip. Bu önemli değeri yaşatmayı ve tanıtmayı kurulduğu ilk günden itibaren kendine misyon edinen Kahve Dünyası, 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü vesilesiyle geleneksel olarak yaptırdığı araştırmalara bu yıl bir yenisini daha ekliyor. Değişen yaşam alışkanlıkları doğrultusunda Türk Kahvesinin kültürümüzdeki yerini analiz ve takip etmek hedefiyle 1.200 kişinin katılımıyla bu yıl gerçekleştirilen araştırma, pandemi ile birlikte daha çok Türk kahvesi içmeye başladığımızı ortaya koyuyor. Araştırmaya göre katılımcıların yüzde 92’si Türk Kahvesi tüketiyor. Türk Kahvesi ortalama 7 dakikada içilirken bu süre zarfında en çok Türkçe müzikler dinleniyor. Türk Kahvesi içerken yapılan sohbetlerin ana konusunu bu yıl sağlık ve pandemi oluşturuyor.
Asırlardır Türk kültüründe var olan Türk Kahvesi, sabahların daha canlı başlamasını sağlayan, sohbetleri neşelendiren, yorgunluğumuzu alan, kız isteme merasimlerinin ritüeli, buluşmalara en çok yakışan kültürel bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Bir içecekten öte birleştirici gücü olduğu herkesçe kabul edilen Türk Kahvesi günümüzde dostluğun ve sohbet ortamlarının vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. UNESCO tarafından “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası” olarak kabul edilen Türk Kahvesi için her yıl 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü olarak kutlanıyor. “Hepimizin Ortak Noktası” söylemiyle Türk Kahvesi ve diğer özgün lezzetlerini misafirlerinin beğenisine sunan Kahve Dünyası, çok değerli bir kültürel miras olan Türk Kahvesine sahip çıkmak amacıyla her yıl olduğu gibi bu yıl da 5 Aralık’a özel olarak bir araştırma gerçekleştirdi. Kahve Dünyası, her yıl düzenli olarak yapılan bu araştırmalarla tüketici alışkanlıklarını ve trendleri anlamak, analiz etmenin yanı sıra arşiv niteliğinde bir kayıt oluşturmayı da hedefliyor.
Türk Kahvesinin bu coğrafya için ayrı bir önemi olduğunu vurgulayan Kahve Dünyası Genel Müdürü Kaan Altınkılıç, “Bol köpüğü ve mis gibi kokusuyla Türk Kahvesi kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası. Biz de Kahve Dünyası olarak bu mirasa sahip çıkıyor ve ürün gamımızı her geçen gün arttırsak da Türk Kahvesini daima odak noktamızda tutuyoruz. Türk Kahvesini, geleneksel sunumunu koruyarak yanında çikolata ve su ikramımızla servis ederek, Türk Kahvesi kültürünü sadece 5 Aralık’ta değil; her gün, her ikramda misafirlerimize hatırlatmaktan büyük gurur duyuyoruz. Ülkemizin önemli bir değeri olan Türk Kahvesine tutkuyla bağlı olan herkesin ve tüm kahve severlerin bu özel gününü kutluyoruz” dedi.
Türk Kahvesinin tüketimi ile ilgili çarpıcı sonuçlar
Bağımsız pazar araştırma şirketi İpsos tarafından yapılan, 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü kapsamında gerçekleştirilen araştırmada katılımcılara; Türk Kahvesi tüketim adedi, Türk Kahvesi tüketilirken sohbet edilen konular, dinlenilen müzikler, Türk Kahvesini en çok kiminle içmekten keyif aldıkları gibi sorular yöneltildi. Türkiye’nin farklı bölgelerinden 1.200 kişinin katıldığı araştırmada çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.
Türk Kahvesi ortalama 7 dakikada içiliyor
Araştırmaya göre katılımcıların yüzde 92’si Türk Kahvesi tüketiyor. Düzenli olarak Türk Kahvesi tüketenler ise her hafta ortalama 8 fincan Türk Kahvesi içiyor. Araştırmada öne çıkan bir diğer konu ise Türk Kahvesi tüketim süresi. Türk Kahvesi ortalama 7 dakikada içiliyor. Araştırmaya göre; bir kahve sever hayatı boyunca yaklaşık 3 bin saatini Türk Kahvesi içmeye ayırıyor. Türk Kahvesi en çok akşam saatlerinde ve orta şekerli olarak tüketiliyor.
Kadınlar Türk Kahvesini enerjik hissetmek, konsantrasyonu artırmak ve metabolizmayı hızlandırmak için tüketiyor
Türk Kahvesi tüketiminde cinsiyet ve yaş kırılımına bakıldığında; kadınlar erkeklere oranla ortalama olarak daha fazla Türk Kahvesi tüketiyor. Ayrıca, katılımcıların büyük çoğunluğu Türk Kahvesini lezzeti ve verdiği keyif için tüketiyor. Türk Kahvesini erkeklere göre daha fazla tüketen kadınların tercih nedenleri de çeşitlilik gösteriyor. Kadınlar Türk Kahvesini erkeklere kıyasla daha fazla sosyalleşmek, rahatlamak, enerjik hissetmek için ve metabolizmayı hızlandırdığı düşüncesiyle tüketiyor. Türk Kahvesi tüketiminin diğer bir sebebi ise konsantrasyonu artırmak.
Kadınların Türk Kahvesini genellikle evde ve arkadaş/komşu evinde içmeyi tercih ettikleri görülürken, erkeklerin ise genellikle iş yerinde içtiği ortaya çıktı. Araştırmaya göre 45-50 yaş grubundaki kişiler özellikle pandemi şartları nedeniyle daha çok evde Türk Kahvesi tüketirken; kafe gibi dış mekânlarda tüketimin ise 15-24 yaş grubunda daha fazla olduğu görüldü.
Kahve muhabbetlerinde konu artık sağlık ve pandemi
Pandemi döneminden önce Türk Kahvesi sohbetlerinde özellikle kadınlar için ev hayatı, eğitim, okul, dersler ve havadan sudan muhabbetler en popüler konular arasında iken erkekler arasında ise iş hayatı, para, siyaset ve spor gibi konular daha çok konuşuluyordu. Pandeminin hayatımıza girmesiyle birlikte ise Türk Kahvesi sohbetlerinin en önemli konusu sağlık ve pandemi oldu.
Türk Kahvesini en çok Ege ve Akdenizliler seviyor
Araştırma sonuçlarına göre Ege ve Akdeniz bölgelerindeki tüketiciler, günde 2-3 kez kahve içerek diğer bölgelere oranla daha fazla Türk Kahvesi tüketiyor. Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesindekiler ise Türk Kahvesini haftada ortalama 1 kez içiyor. Türk Kahvesinin yanında en çok tercih edilen lezzet ise çikolata oluyor.
Türkçe müzik ile iyi gidiyor
Katılımcılar Türk Kahvesi içerken daha çok Türkçe şarkılar dinlemeyi tercih ettiklerini belirtirken; erkekler nezdinde Türk sanat müziği ve halk müziği daha çok tercih ediliyor. Kadınlar ise Türk Kahvesinin keyfini Türkçe slow şarkılar ve Türkçe pop müziği eşliğinde çıkarıyor.
Tüketiciler, Türk Kahvesini beraber tükettikleri kişileri en çok sakin ve samimi olarak tanımlıyor. Kadınların Türk Kahvesini birlikte içmek istedikleri kişileri dışa dönük ve hoşsohbet olarak tanımlama oranı daha yüksek… Sıralama ise şu şekilde: Sakin ve samimi, neşeli ve hayattan keyif almasını bilen, güvenilir, dışa dönük ve hoşsohbet, geleneksel ve nostaljik. Ayrıca, kadınlar en çok arkadaşlarıyla, erkekler ise aileleriyle Türk Kahvesi içmeyi tercih ediyor.
 
Türk Kahvesinin En’leri
Araştırmada Türk Kahvesi ile ilgili ortaya çıkan “En’ler” ise şunlar oldu: Türk Kahvesini en çok seven yaş: 30 Türk Kahvesini en çok seven cinsiyet: Kadın En sevilen Türk Kahvesi türü: Orta şekerli En sevilen Türk Kahvesi eşlikçisi: Çikolata Türk Kahvesinin en sevildiği zaman: Akşam saatleri En çok kahve içtiğimiz kişiler: Kadınlar – en çok arkadaşlarıyla Erkekler – en çok aileleriyle.
Kahve Dünyası Hakkında
Yarım asırdır kahve – kakao ticareti yapan ve 30 yıla yaklaşan çikolata deneyimi bulunan Altınmarka Grubu’nun bir üyesi olan Kahve Dünyası, ilk mağazasını İstanbul’un Eminönü semtinde açtı. Misafirperverliği ve ikram kültürüyle kısa sürede sektörün öncü markalarından biri haline gelen Kahve Dünyası günümüz itibarıyla Türkiye’nin coğrafi penetrasyonu en yüksek kahve ve çikolata zinciridir. Yurt içinde 200’ü aşkın mağaza olmak üzere 500’e yakın satış noktası, yurt dışında ise 15 mağazası bulunan Kahve Dünyası, her gün 100 bini aşkın misafirine hizmet vermektedir. Tüm mağazalarının işletmesini üstlenerek kalitesini garanti altına alan Kahve Dünyası aynı zamanda, kahve, çikolata, dondurma, unlu mamul ve fit lezzetlerden oluşan bini aşkın lezzetinde, kendi üretimi olmayan hiçbir ürünü misafirlerine sunmayarak Türkiye’de bir benzeri olmayan kahve mağazacılığı anlayışı sergilemektedir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

AHEF: vaka sayıları hızla artıyor sağlık çalışanları koruma altına alınmalı!

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu 2.Başkanı Dr. Yusuf Eryazğan “AHEF olarak işveren olan Sağlık Bakanlığı’nın koruyucu ekipman, düzenli test, esnek çalışma, kontrol testi gibi önlemleri alıp hukuki yükümlüklerini yerine getirmesini talep ediyoruz” dedi.
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) 2. Başkanı Dr. Yusuf Eryazğan, Covid 19 salgınının ülkemizde ve dünyada en çok tehlike altında olan kişilerin vakalar ile direk temastaki sağlık çalışanlarıdır diyerek sağlık çalışanlarının diğer insanlardan farklı olarak defalarca temaslı ya da pozitif vakalarla karşılaştıkları için virüs yüklerinin arttığını vurguladı.
Dr. Yusuf Eryazğan, “Virüs yükü artan sağlık çalışanlarından 102’si vefat etmiştir. AHEF olarak pandeminin başından bu yana sağlık çalışanlarına rutin test ve esnek çalışma modeli önerdik ve önermeye devam ediyoruz. Bu virüse topluma oranla 10 kat fazla yakalanma riski taşıyan sağlık çalışanlarının eşleri, çocukları, anneleri ve babaları da rahatsızlanıyor, vefat ediyor. Sağlık Bakanlığı Covid pozitif çıkan sağlık çalışanını virüs yükünü düşünmeden 10 gün sürenin sonunda test yapmadan işe başlatıyor” dedi.
Dr. Eryazğan sözlerine şöyle devam etti: “Şu anda sürekli temas altında olan sağlık çalışanlarının 10 gün sonra bulaştırıcılığı atlattığına dair kesin net bir bilimsel yayın yok. Bu nedenle test yapmadan işe tekrar başlatma, toplumdan daha çok virüsle temas halinde olan sağlık çalışanı için yanlıştır. Ayrıca esnek çalışma modeli getirilip her yerde uygulanmadan sağlık çalışanlarının virüs yükü önlenemez. Sağlık Bakanımızın önerdiği esnek çalışma modeli maalesef neredeyse hiçbir ilde uygulanmamaktadır. İl bazında esnek çalışma uygulayabilecek Aile Sağlığı Merkezlerinin esnek çalışmalarına onay verilmesi 1. basamak hizmetlerinin devamlılığı açısından önemlidir. Yoksa illerde personellerinin temaslı veya pcr + çıkması sonucu kapanan Aile Sağlığı merkezleri haberlerini basında ve haberlerde görmeye başlayacağız.”
Özelikle de 9 aydır bir türlü düzenli şekilde dağıtılamayan kişisel koruyucu ekipmanlara değinen Dr. Eryazğan, bununu virüs yükünde büyük etkisi bulunduğuna dikkat çekti. “Bu yaklaşımla hasta sağlık çalışanı sayısı artacak ve vefat sayıları çok fazla artacaktır. AHEF olarak insani çalışma şartlarını her platformda vurguladığımız bu dönemde yetkililerin sağlık çalışanlarını bile bile ölüme yollamalarını kabul etmeyeceğiz. İşveren olan Sağlık Bakanlığı’nın koruyucu ekipman, düzenli test, esnek çalışma, kontrol testi gibi önlemleri alıp hukuki yükümlüklerini yerine getirmesini talep ediyoruz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

“Sağlık Turizminde En Güvenli Ülkelerden Biriyiz”

Bazı ülkelerin Türkiye’ye seyahat kısıtlaması getirirken, Sağlık Turizmcisi Mehmet Hanifi Kutlar, Türkiye’nin pandemi önlemleri açısından dünyadaki en güvenli ülkelerden biri olduğunu söyledi.
Türkiye’deki sağlık ve konaklama tesisleri ve havalimanlarının COVİD-19 salgını önlemleri açısından son derece güvenliği olduğunu belirten Kutlar, “Türkiye sağlık turizmi kapsamında tedavi olmayı düşünen yabancı misafirlerimiz çekinmeden ülkemize gelebilirler” dedi.
Sağlık Bakanlığı direktifleri doğrultusunda Sağlık Turizmi alanında sosyal mesafe, sağlık kontrolleri ve hijyen önlemlerin üst düzey seviyede uygulandığını açıkladı. Kutlar, özellikle İstanbul, Antalya ve İzmir’deki saç ekim merkezlerinin Covid-19 sürecinde de alınan önlemler sayesinde yurt içi ve yurt dışı hastalarında çok fazla düşüş olmadığını açıkladı.
Yeni tip Covid-19 sosyal ve ekonomik hayatı tüm dünyada olumsuz etkilerken, ülkeler arası ekonomik alışverişi de sekteye uğrattı. 10 yılı aşkın süredir sağlık turizmi sektöründe yer alan Mehmet Hanifi Kutlar, Sağlık Bakanlığı’nın yönergeleri doğrultusunda sağlık merkezlerinde uygulanan Covid-19 tedbirlerinin sağlık turizmi ile uğraşan merkez ve hastanelerde en üst düzeyde uygulandığını belirten Kutlar, “Gerek yurt dışından ülkemize, gerekse ülke içinde sağlık turizmi kapsamında tedavi olan hasta sayılarında alınan önlemler sayesinde çok fazla düşüş olmadı. Bu hassasiyet nedeniyle özellikle saç ekimi ve diş tedavilerinde pandemiye rağmen iyi bir gidişat yakaladık” dedi.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle hizmete ara veren sağlık turizmi, normalleşme sürecinde aldığı sıkı önlemlerle birlikte kaldığı yerden hizmet vermeye başladığını anlatan Kutlar, “Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını birçok sektörün iş yapmasını engelledi. Sağlık turizminde dünyanın başlıca ülkelerinden Türkiye’de normalleşme sürecine girilmesiyle birlikte aldığı önlemlerle hasta kabulüne başladı.
Sağlık turizmcisi, Mehmet Hanifi Kutlar şöyle devam etti; “Koronavirüsten sonra hijyen konusunda aldığımız tüm önlemleri gözden geçirdik ve daha sıkı önlemler aldık. Bu önlemlerin başında hem hastalarımız için hem de sağlık personelimiz için son 24 saat içinde COVID-19 testi kontrolü yapılması geliyor. Yapılan işlemler sterilize ortamlarda gerçekleştiriliyor ve korucu özel kıyafetlerin
tercih edilmesi, yüksek koruma sağlayan maske kullanılması gibi sıkı önlemler de alıyoruz. Sağlık sektörü olarak hem çalışan hem de hasta sağlığına büyük önem veriyoruz”
SAÇ EKİMİ EN ÇOK TERCİH EDİLEN TEDAVİ
Sağlık turizminde son yıllarda en çok tercih edilen operasyonların başında teknolojik
ilerlemelerle birlikte her geçen gün gelişen saç ekimi geldiğini kaydeden Kutlar, “Türk erkeklerinin en büyük dertlerinden saç dökülmesi ve kelliğe çözüm olan saç ekimi, DHI saç ekim (Direct Hair Implant) tekniğiyle dikiş izi ve kesik olmadan doğal saç görünümü sunuyor. İyileşme sürecinin hızlı olduğu bu yöntem, başın arka kısımlarından ekilmek üzere alınan saç köklerinin (grefler) başta herhangi bir delik açmadan özel uçlar ile direkt olarak ekilmesiyle gerçekleştiriliyor. Aynı zaman da bu yöntemde saç kökleri ağrısız, acısız olarak yerleştiriliyor ve sağlıklı, güçlü saç kökleri sunuyor” diye konuştu.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Kahraman sağlık çalışanı ilk kitabının gelirini LÖSEV’e bağışladı

Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Acil Servisi’nde hemşire olarak görevine devam eden Ayşe Altay “Sensizlik Kokuyorum” adlı ilk şiir kitabında elde ettiği tüm gelirleri LÖSEV’e bağışlayarak gönüllere bir kez daha taht kurdu. Son 10 yıldır Kocaeli’de hemşire olarak görev yapan Ayşe Altay “Şiir kitabımı tamamen kendi imkanlarımla çıkardım. Kitabımın satışları devam ediyor. Kitabımdan elde ettiğim tüm geliri de bir kuruşuna dahi dokunmadan LÖSEV‘e bağışladım. İlk baskı olarak 1000 adet basılan kitabım kısa bir süre içinde kitapseverler tarafından yoğun ilgi gördü. Beni ilk kitabımda yalnız bırakmayan aileme, meslektaşlarıma ve kitapseverlere teşekkür ediyorum. Kitabımın geliri ile yaptığım bağışla hedefime ayrıca ulaştığım için çok mutluyum” ifadelerini kullandı.
SOSYAL MEDYADAN DESTEK YAĞDI
Covid-19 salgını yüzünden zor günler geçirirken bir sağlık çalışanının ayrıca kitabından elde ettiği geliri düşünmeden LÖSEV’e bağışlamasının ardından LÖSEV tarafından kendisine gönderilen mesajda “Değerli bağışçımız vakfımıza yapmış olduğunuz bağışınız sistemimize ulaşmıştır. Teşekkür ederiz” denildi.
Ayşe Altay’ın yaptığı bağışın sosyal medyada duyulması üzerine birçok sosyal medya kullanıcısı Ayşe Altay’a destek mesajları atarak yaptığı davranışın örnek olması gerektiğini düşündüklerini ifade ettiler.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Karar iptal edilmeli, ‘Heybeliada Sanatoryumu Sağlık Kompleksi’ kurulmalı

Solunum Derneği TÜSAD ve Heybeliada Sanatoryumu’nun Eski Başhekimi birlikte bir açıklama yaparak, Diyanet’e devredilme kararının iptal edilmesini istedi. Heybeliada Sanatoryumu’nun kuruluşundan bu yana bir ekol olduğunu vurgulayan TÜSAD Başkanı Prof. Dr. Ülkü Yılmaz ve Heybeliada Sanatoryumu Eski Başhekimi Prof. Dr. Attila Saygı, burada içinde bir Tüberküloz Enstitüsü, eğitim merkezi, sağlık müzesi, dinlenme tesisi ve adaya yetecek kapasitede bir hastaneden oluşan “Heybeliada Sanatoryumu Sağlık Kompleksi”  kurulmasını önerdi.
Heybeliada Sanatoryumu’nun ve çevresindeki 200 dönümlük arazinin bir kısmının Tarım ve Orman Bakanlığı’na bir kısmının ise “İslami Eğitim Merkezi” kurmak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi, solunum hekimlerini üzdü. Bünyesinde 4 bin 500’e yakın solunum ve akciğer hekimi barındıran Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği’nin (TÜSAD) Başkanı Prof. Dr. Ülkü Yılmaz ve Heybeliada Sanatoryumu’nun Eski Başhekimi Prof. Dr. Attila Saygı ortak bir açıklama yapılarak bu kararın iptal edilmesini isterken, buraya Heybeliada Sanatoryumu Sağlık Kompleksi kurulmasının her açıdan çok daha faydalı sonuçları olacağını vurguladı.
BİR OKUL, BİR EKOLDÜ
Aynı zamanda TÜSAD üyesi olan Attila Saygı, Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi’nin 1924 yılında Atatürk’ün emriyle verem salgını ile savaşmak amacıyla İsviçre’deki bir sanatoryum örnek alınarak 16 yataklı bir hastane olarak kurulduğunu hatırlatttı ve şu bilgileri paylaştı: “Ek binalar, hemşire eğitim yeri ve lojmanı ve rehabilitasyon merkezi yapılarak genişletildi. Bu rehabilitasyon merkezinde hastanede tedavi görüp iyileşen hastalara marangozluk, saatçilik, ayakkabıcılık gibi meslekler öğretildi. Bu kişiler bugün adada iş ve mesken sahibi. Rehabilitasyon merkezi sonradan Sağlık Bakanlığı dinlenme tesisine dönüştürüldü. Türkiye’de verem savaşına ve göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi branşlarına önderlik eden bu eğitim ve hizmet kuruluşu bir okuldu, bir ekoldü. Bu merkezde yetişen birçok profesör, doçent ve uzman hekim halen ülkemizin değişik yörelerinde hizmet veriyor.”
TARİHE GÖMÜLDÜ
1999 depreminde hasar gören hastanenin, 2005 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından adaya ulaşım sorunları, hasta azlığı gibi nedenlerle kapatıldığını ve Süreyyapaşa Göğüs Kalp Damar Hastanesi EAH (Eğitim ve Araştırma Hastanesi) bünyesine tüm personel ve ekipmanı ile birlikte nakledildiğini belirten Saygı, sözlerine şöyle devam etti: “Kurum ismi ile birlikte tarihe gömüldü. O günden bu yana Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin adadan taşınması ve sanatoryumun kapatılması Heybeliada’da önemli bir gelir ve prestij kaybına ve basına da sıklıkla yansıyan ciddi sağlık sorunlarına yol açtı. Heybeliada’da halen ciddi bir sağlık kuruluşu yok.”
TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRAS
Bu hatırlatmaların ardından bir de öneri sunan Yılmaz ve Saygı, şu acıklamayı yaptı: “Heybeliada Sanatoryumu arazisine deneysel araştırma ve çalışmaların yapılabileceği ve özel kanunla kurulacak bir Türk Tüberküloz Enstitüsü, tüm sağlıkçıların yararlanacağı bir dinlenme tesisi, sağlık eğitimlerinin yapılabileceği ve konferansların verilebileceği bir eğitim merkezi, bir sağlık müzesi ve adaya yetecek kapasitede bir hastane veya sağlık ünitesinden oluşan ‘Heybeliada Sanatoryumu Sağlık Kompleksi’kurulması bu tarihi ve kültürel mirasın ismini, yerini ve saygınlığını koruyacak ve ada halkına da ciddi katkı olacaktır. Hastane arazisi ve binalarının Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesi kararının yetkililerce yeniden değerlendirilmesi ve iptali uygun olacaktır görüşündeyiz.”
İSTANBUL – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)