Kategori arşivi: Yaşam

Siber Saldırganlar Yapay Zekayı Nasıl Kullanıyor?

Avrupa Polis Teşkilatı (Europol), Birleşmiş Milletler Bölgelerarası Suç ve Adalet Araştırma Enstitüsü (UNICRI) ve Trend Micro, mevcut ve olası yapay zeka (AI) tehditlerini ve bu tehditlerle nasıl mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koyan bir rapor yayınladı. Raporda yapay zeka teknolojisinin siber saldırganlar tarafından Deepfake ve başka pek çok zararlı yazılımda nasıl kullanıldığı detaylı bir şekilde incelendi.
Europol, Birleşmiş Milletler Bölgelerarası Suç ve Adalet Araştırma Enstitüsü (UNICRI) ve Trend Micro tarafından ortaklaşa hazırlanan raporda yapay zekanın (AI) siber saldırganlar tarafından nasıl kullanıldığı ve gelecekte nasıl kullanılabilecekleri tüm detaylarıyla incelendi. Rapor aynı zamanda kolluk kuvvetleri, hükümet yetkilileri ve kriminal konularda karar alan ve uygulayan diğer tüm kuruluşlar için risklerin nasıl azaltılacağına dair öneriler sunuyor.
Rapora göre siber suçluların yapay zeka teknolojisinden hem bir saldırı vektörü hem de bir saldırı yüzeyi olarak yararlanıyor.Şu an yapay zekanın en çok bilinen saldırı kullanımı deepfake videolar. Siber saldırganlar gelişmiş araç kitleri kullanarak Deepfake adı verilen sahte görüntüler ve videolar oluşturuyor. Pek çok ünlü ve siyasinin yüzlerinin kullanıldığı Deepfake videolar dezenformasyon kampanyaları, dolandırıcılık ve internet zorbalığı gibi suç araçları olarak kullanılıyor.
Yapay zekanın kullanıldığı tek saldırı şekli Deepfake değil. Siber suçlular yapay zekayı kullanarak Spotify gibi uygulamalarda gerçek kullanıcı davranışını taklit edebilen araçlar oluşturuyor. Bu sayede daha önceden ele geçirilen hesapların fark edilerek silinmesi önlenmiş oluyor. Ayrıca e-posta filtreleri tarafından yakalanmayan gerçekçi e-posta metinleri oluşturmak için de yapay zekadan faydalanan siber suçlular yapay zeka ile daha hazırladıkları içeriklerle sosyal mühendisliği daha etkili hale getiriyor. Diğer bir yöntemse yapay zeka teknolojisi kullanılarak yüz tanıma sistemleri gibi yine yapay zeka motorlarına yapılan saldırılardır. Siber saldırganlar yapay zeka motorlarını bozarak korumaları atlatmanın yollarını buluyor.
Raporda yapay zekanın siber saldırganlar tarafından kullanım alanları kısaca şu şekilde sıralanıyor: Büyük ölçekli ikna ediciliği yüksek sosyal mühendislik saldırıları Saldırıları daha etkili hale getirmek için kötü amaçlı yazılımları belgelendirmek Görüntü tanıma ve ses biyometrisi gibi kimlik doğrulama yöntemlerini atlatmak Akıllı hedef belirleme ve atlatma yoluyla yapılan fidye yazılımı saldırıları Tespit kurallarındaki kör noktaları belirleyerek yapılan veri kirliliği
Europol, UNICRI ve Trend Micro’nun birlikte hazırladığı raporun sonuç kısmında ise şu tavsiyelere yer veriliyor: Siber güvenlik sektörü ve polisler yapay zeka teknolojisini siber suçlarla mücadele aracı olarak kullanmalı Savunma teknolojisinin gelişimini teşvik etmek, siber suçlulardan hızlı hareket etmek için bu konudaki araştırmalar sürekli olarak yapılmalı Güvenli yapay zeka tasarımı çerçevelerini belirlenmeli ve geliştirilmeli Siber güvenlik sektörünün veya polisin siber suçla ilgili gelişmelere yanıt verme ve onlardan bir adım önde olma yeteneğini engelleyebilecek, siber güvenlik amacıyla yapay zekanın kullanımına ilişkin siyasi söylem azaltılmalı. Kamu-özel sektör ortaklıklarından yararlanılmalı ve multi disipliner uzman grupları oluşturmalı
Trend Micro Ülke Müdürü Hasan Gültekin raporla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Yapay zeka teknolojisinde de görüldüğü gibi en son teknolojiyi en erken benimseyenler her zaman siber suçlular olmuştur. Bilindiği gibi yapay zeka, şifre tahmin etme, CAPTCHA kırma ve ses kopyalama gibi pek saldırıda yaygın olarak kullanılıyor. Hazırladığımız raporda tüm bu kullanım alanlarının yanı sıra pek kötü amaçlı yenilikler de tespit ettik. Trend Micro olarak Europol ve UNICRI ile işbirliğinde hazırladığımız raporun tehditler hakkında farkındalık yaratarak hepimiz için daha güvenli bir dijital gelecek yaratacağına inanıyoruz ve iş birliğinden ortaya çıkan bu rapordan dolayı gururluyuz.”
Yapay zekanın dünyaya daha fazla verimlilik, otomasyon ve bağımsızlık vaat eden bir teknoloji olduğunu belirten Europol Siber Suç Merkezi Başkanı Edvardas Šileris ise raporla ilgili şunları söyledi: “Ancak bu teknolojinin kötüye kullanımı da giderek artıyor. Bu dönemde yapay zekanın siber saldırılarda kullanımı konusunda şeffaf olmak önemli. Bu rapor Yapay Zekanın kötü amaçlı kullanımlarını ortaya çıkarırken diğer yandan da bu tehditleri proaktif olarak önlememize ve azaltmamıza yardımcı olan öneriler sunuyor.”
UNICRI’de Yapay Zeka ve Robotik Merkezi Başkanı Irakli Beridze’nin raporla ilgili değerlendirmesi ise şu şekilde: “Yapay zeka uygulamalarının gerçek dünyada büyük bir etki yaratmasından yola çıkarak bu teknolojinin geleceğimizin temel teknolojisi olacağını söyleyebiliriz. Ancak, yapay zekanın topluma sağladığı faydalar ne kadar gerçekse, kötü amaçlı kullanımı da aynı gerçekliktedir.Yapay Zekanın karanlık tarafına ışık tutmak ve bu önemli konu hakkında daha fazla tartışmayı teşvik etmek için Europol ve Trend Micro ile yaptığımız işbirliğinden dolayı gurur duyuyoruz.”
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Efsane Cuma günlerinde Türkiye, online alışveriş rekoru kırdı

Pandeminin gerektirdiği sosyal mesafe nedeniyle tüketicinin online alışverişi tercih etmesi, bu seneki Efsane Cuma satışlarında da etkisini gösterdi. On binlerce e-ticaret sitesinin ödeme altyapı sağlayıcısı iyzico’nun veri analizi sonrasında ortaya çıkan sonuçlara göre, online alışveriş sitelerinin geleneksel Efsane Cuma kampanyalarıyla satışlarda ciddi artış yaşandı.
Tüketim çılgınlığının yaşandığı Efsane Cuma (Black Friday) kampanyaları, son yıllarda ülkemizde de tüketiciler tarafından ilgiyle karşılanıyor. Bu sene de özel indirim kampanyaları ve tanıtım etkinlikleriyle Efsane Cuma’da e-ticaret dünyası için efsanevi bir dönem yaşandı.
Türkiye’ nin öncü finans teknolojileri şirketi iyzico’ nun, Efsane Cuma dönemini kapsayan online alışveriş istatistikleri bugün açıklandı. iyzico’ nun verilerine göre zaman ve mekan sınırını ortadan kaldıran ve temassız ödeme avantajı sunan online alışverişte işlem hacmi, önceki yıla göre %103 artış gösterdi. Veriler 2019’ a göre işlem adedi ve sepet tutarında da ciddi artışlar yaşandığına işaret ediyor.
Banka kartı tercih edildi
2020 Efsane Cuma döneminde bir önceki yıla göre işlem hacminde %103, işlem adedinde %57, ortalama sepet tutarında ise %29 artış gözlendi. 211 TL olan ortalama sepet tutarı, 273 TL ‘ ye yükseldi.
2019 döneminde kredi kartıyla yapılan işlemlerde tek çekimde %50, üç taksitte %41, 6 taksitte %5 olan işlem hacmi dağılımı, 2020 Efsane Cuma döneminde tek çekimde %53, üç taksitte %30, 6 taksitte %9 oldu. Önceki yıl %28 olan banka kartı kullanım oranı bu yıl %33’ e yükseldi. Kredi kartı ile yapılan işlemler %46 artış gösterirken, banka kartlı işlem adedi %87 oranında arttı.
Türkiye eğitime ağırlık verdi
Pandemi döneminde online kurs ve online kitap alışverişinde önemli artış yaşandı. Bu büyüme Efsane Cuma döneminde de etkisini gösterdi. Giyim sektörünün ardından en çok harcama yapılan sektör eğitim sektörü oldu. Eğitim sektöründe işlem sayısı %62 artarken, hacim %148 arttı.
Sepetini en çok dolduran İç Anadolu oldu
Önceki yıl sepetini en pahalı ürünlerle dolduran bölge Marmara olmuştu. Bu yıl sepetini en yüksek fiyatlı ürünlerle dolduran bölge İç Anadolu oldu. Erkekler Türkiye’ nin her bölgesinde online alışveriş yapma oranını %5 oranında artırdı. Hem kadınlarda hem erkeklerde en çok alışveriş yapılan ilk 3 bölge Marmara, İç Anadolu Bölgesi ve Ege oldu. Beş büyük şehirde işlem sayısı ortalama %36 artarken ortalama sepet tutarı %30 arttı.
Erkekler 2019’a göre daha çok harcama yaptı
2019 Efsane Cuma döneminde kadınlar erkeklere göre daha çok harcama yapmıştı. Bu yıl da bu durum değişmedi ancak oranlar bazı değişiklikler yaşandı ve erkekler alışverişlerini artırdı. 2019 döneminde kadınlar erkeklerin 1,3 katı harcama yaparken bu oran bu yıl 0,85’te kaldı. Erkeklerin harcama tutarı %115 artarken, kadınların harcamalarında %68’ lik artış oldu.
Kadınların ortalama sepet tutarı %35 artarak 285 TL olurken, erkeklerin sepet tutarı %33 artarak 376 TL oldu. 2019 döneminde erkeklerin %54, kadınların %45 oranındaki tek çekim kredi kartı alışverişi bu yıl %53 oldu.
2019’ da alışverişlerinin % 89’ unu webden yapan erkekler bu yıl Efsane Cuma döneminde alışverişlerinin %91’ini web üzerinden yaptı. Kadınlar ise geçen sene olduğu gibi mobile yönelerek web harcama tutarını %2 azalttı.
Tüm oranlarda artış oldu
Efsane Cuma kampanyalarıyla birlikte web kanalından yapılan harcamalar %129, işlem adedi %66, ortalama sepet tutarı ise 275 TL’ den 382 TL’ ye %39 artış gösterdi. Mobil harcamalarda önceki yıla göre işlem hacmi %170, işlem adedi %128 artarken, ortalama sepet tutarı 91 TL’ den 108 TL’ ye ulaşarak %19 oranında yükseliş gösterdi. Web üzerinden alışveriş tercih edilse de mobil alışveriş oranı artışını sürdürdü ve %7 oranında arttı.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nin 2021 Yılı Konusu Korona Sonrası Dünya ve Türkiye

Sabancı Üniversitesi Onursal Başkanı Sakıp Sabancı’nın vasiyeti üzerine Sabancı Üniversitesi tarafından her yıl verilen ve sosyal bilimler alanında Türkiye’deki ilk uluslararası ödül programı olan Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nin 2021 yılı konusu “Korona Sonrası Dünya ve Türkiye: Pandemilerin Sosyal, Psikolojik ve Siyasi Etkileri” olarak belirlendi. Ödüle 15 Ocak 2021 tarihine kadar başvuru yapılabilecek.
Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri kapsamında 2021 temasına önemli katkılarda bulunmuş bir kişiye Jüri Özel Ödülü verilecek. Makale Ödülü kategorisinde ise 45 yaşının altındaki araştırmacılar tarafından yazılmış makaleler ödüllendirilecek. Makale Ödülleri ve Jüri Özel Ödülü sahiplerini uluslararası ve bağımsız bir jüri belirleyecek.
Ödül Teması
Covid-19 pandemisiyle mücadelede dünyada hükümetlerin izlediği politikalar önemli farklılıklar göstermiştir. Bazı hükümetler olağanüstü hâl düzenlemeleriyle sosyal mesafe uygulaması yoluna gitmişken, diğerleri bu konuya bireysel tercih meselesi olarak yaklaşarak yurttaşlarını kendi kendilerini izole etmeye ikna etmeyi seçmiş ve bunda farklı oranlarda başarı elde etmişlerdir. Pandemiyle mücadelede hükümet politikalarının başarısı giderek daha fazla yurttaşların davranışlarına bağlı hâle gelmiştir. Sivil aktivizm, yurttaşların bir araya gelme, örgütlenme ve müdahil olma kabiliyetindeki düşüşle beraber kısıtlanmıştır. Yine de gıda ve maske gibi temel hizmetlerin sağlanması, doğru olmayan ve zararlı bilgilerin yayılmasının önlenmesi ve dezavantajlı ve marjinalleşmiş grupların korunmasına yönelik olarak yeni sivil toplum aktörleri ve yeni tip bir sivil aktivizm ortaya çıkmıştır.
Covid-19’un yayılmasıyla ilgili olarak algılanan tehdidin etkisini anlamamızda etkili olan sosyal ve psikolojik faktörler nelerdir? Pandemi; yaftalama, yabancı düşmanlığı, toplumsal tecrit, işini kaybetme korkusu, sağlık sistemine ve hükümetlere güvensizlik gibi potansiyel olarak uyumu bozan kolektif savunmacı davranışlar ile sosyal destek, yaratıcı kolektif eylemler ve yardımseverlik gibi uyumlu toplumsal davranışları artırmış mıdır?
Pandemi karşısında bu tür farklı hükümet politikaları benimsenmesinin ve yurttaş davranışının arkasında yatan faktörler nelerdir? Pandemi yeni hükümet politikaları ve yurttaş davranışını mı tetiklemiştir, yoksa hâlihazırdaki eğilimlere ve statükoya prim mi vermiştir? Pandemiye yaklaşımda, farklı toplumlarda bireysel ve/veya kolektif hayat tarzlarının yaygınlığı gibi toplumsal dayanakların etkileri nelerdir? Bireysel özerklik pandemi karşısında toplumların kolektif ihtiyaçları ile birlikte var olabilir mi? Türkiye’de hükümet ve yurttaşlar pandemiye nasıl yanıt vermişlerdir ve diğer ülkelerdekilere kıyasla bu yanıtlar nasıl değerlendirilebilir? Pandemiye verilen yanıtlar iklim değişikliği gibi diğer yakın tehditlerle daha iyi baş edebilmemize yardımcı olabilir mi?
Bu soruları ele alan ve farklı bağlam ve tarihi dönemleri kıyaslayan makaleler değerlendirmeye alınacak.
Ödüller
Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri kapsamında, uluslararası ve bağımsız bir jüri tarafından belirlenen bir araştırmacı 25.000 USD tutarında Jüri Özel Ödülü kazanacak. Makale kategorisinde ise yine aynı jüri tarafından yapılan başvurular arasından seçilen belirli sayıda makaleye 10.000 USD tutarında ödül verilecek.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Ayrımcılığın psikolojisi nasıl işliyor?

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nur Soylu Yalçınkaya mültecilere karşı toplumsal tutumlara dair psikolojik süreçleri araştırıyor. Yalçınkaya uyarıyor: “Topluma ait hissetmeyen, dışlandığını hisseden bireylerin toplumun üretken üyeleri haline gelmelerini bekleyemeyiz.”
Tüm dünyada artan mülteci hareketliliği toplumları etkilerken Türkiye de gerek Suriye gerekse Asya’daki farklı ülkelerden göç alan bir ülke olarak mülteci sorununa farklı açılardan muhatap durumda. Türkiye, Almanya ve ABD’de yürüttüğü çalışmalarda hem mültecilere hem de etnisite, milliyet ya da cinsiyet gibi kategoriler temelinde ayrışan diğer gruplara karşı tutumların arkasındaki psikolojik süreçleri araştıran Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nur Soylu Yalçınkaya’ya göre bu kategorileri ne kadar doğal kabul edersek eşitsizlikleri de o denli normal karşılıyoruz.
Yalçınkaya mültecilere ya da daha genel olarak göçmenlere karşı tutum üzerine yapılan çalışmaların birçok faktör üzerinde yoğunlaştığını ifade ederken, özellikle tehdit algısı üzerinde duruyor: “Göçmenleri materyalist ya da sembolik tehdit kaynakları olarak algılayabiliyoruz. Göçmenlerin topluma katılmasıyla birlikte finansal kaynakların sıkıntıya gireceği, güvenlikle ilgili problemlerin ortaya çıkacağı ya da işsizliğin artacağı gibi endişeler materyalist tehdit algısını oluşturuyor. Milli kimliğin ya da kültürel değerlerin değişimiyle ilgili endişelerse sembolik tehdit algısını yansıtıyor. Bu tür endişelerin göçmenlere karşı olumsuz yaklaşımlarda belirleyici olduğunu gösteren çokça çalışma var.” “Özcü inanışlar göçmenlere bakışımızı şekillendiriyor”
Yalçınkaya tehdit algısının yanısıra etnisiteyi anlamlandırma biçiminin göçmenlere bakışı şekillendirdiğini ifade ederken, “Örneğin etnik grupların genetik ya da biyolojik açıdan bambaşka insan grupları olduğuna dair (aslında temeli olmayan) inanışlar, bizi dışlayıcı tutum ve davranışlara götürüyor. Benzer şekilde, farklı etnik grupların kendilerine has kültürleri olduğuna ve bu gruplara mensup bireylerin bu kültürle yoğrularak değişmez özellikler kazandığına dair inanışlara sahip olabiliyoruz. Bu da kültürel yabancı olarak algılanan göçmenlerin katıldıkları topluma adapte olamayacağı görüşünü doğurarak dışlayıcı tutum ve davranışlara sebep oluyor,” diyor. “Topluma ait hissetmeyen bireyin üretken olmasını bekleyemeyiz”
Genel olarak göçmen grupların topluma entegrasyonu açısından saygı görme ve kabul edilme hissinin önemli olduğunu vurgulayan Yalçınkaya,bireyin en temel psikolojik ihtiyaçlarından birinin ait olma ve kabul edilme ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Yalçınkaya, “Toplum genelinde oluşan tehdit algısı göçmenlere karşı dışlayıcı tutum ve davranışlara yol açarken göçmenlerin topluma aidiyet hissini de sarsabilir,” derken topluma ait hissetmeyen, dışlandığını hisseden bireylerin toplumun üretken üyeleri haline gelmelerinin mümkün olamayacağının altını çiziyor.
Bu sorunun ABD’de Latin göçmenlerde tespit edildiğini aynı yaklaşımın Suriyeli mülteciler için de geçerli olduğunu belirten Yalçınkaya, ABD’de yaptığı ve bu psikolojik süreçleri incelediği araştırmasından verdiği örnekle mültecilerin kimliklerine gösterilmesi gereken saygının önemini şöyle ifade ediyor: “ABD’de yaptığımız bir çalışmada Latin göçmenlerin toplumda etnik kimliklerine ne derece saygı gösterildiğine dair algısını ve buna bağlı olarak topluma ne derece ait hissettiklerini araştırdık. Araştırmamızın çıkış noktası, vatandaşlık başvurusu yapma hakkına sahip olan Latin göçmenlerin büyük bir kısmının bu başvuruyu yapmadığına dair gözlemlerdi. Çalışmamızda vatandaşlık başvurusu yapmamanın altında yatan nedenlerden birinin Latin göçmenlerin toplumda etnik kimliklerine saygı gösterilmediğini düşünmeleri ve bunun sonucunda kendilerini topluma ait hissedememeleri olduğunu gösterdik.”
Nur Soylu Yalçınkaya, 2009 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans derecesini aldıktan sonra lisansüstü eğitimine psikoloji alanında devam etti ve 2017 yılında Kansas Üniversitesi’nde doktora eğitimini tamamladı. 2018 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde ders vermekte olan Dr. Öğr. Üyesi Yalçınkaya, göç ve etnik / milli kimlik inşası, önyargı ve stereotipleştirme ve kültürel psikoloji alanlarında çalışıyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Koronavirüs Hastalarına Güç Veren Beslenme Önerileri

Koronavirüs vaka sayıları her geçen gün artarken, test sonucu pozitif çıkan bireylerin beslenme düzeninde dikkat etmesi gereken kurallar her geçen gün daha fazla önem kazanıyor. Hastalığın bağışıklık sisteminin gücüyle yakından ilişkisi artık herkes tarafından biliniyor. Bağışıklığı güçlü tutmak için ise en doğru yol sağlıklı bir beslenme düzeninden geçiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Nihan Yakut, koronavirüs hastalarının beslenme düzeninde dikkat etmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.
Tüm besin ögelerini içeren diyetler tercih edilmeli
Koronavirüs testi pozitif çıkmış ve tedavi sürecinde olan bir kişinin en temel ihtiyacı, tüm besin öğelerinin olduğu ve çeşitlilik içeren bir diyet uygulamasıdır. Et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, meyve, sebze, kurubaklagil, tahıl ve yağlı tohumların olduğu bir beslenme örüntüsü bu süreçteki güçlü bağışıklık için olmazsa olmazlardandır. Tüm besin öğeleri dengeli şekilde tercih edilmeli, mümkün olduğunca doğal içerikler kullanılmalıdır. Kilo verme sürecindeyken virüse yakalanan bireylerin çok düşük kalorili ve eksik besin öğeleri bulunan diyetleri bırakması önemlidir. Bu dönemde vücudun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayabilecek ihtiyacın tamamını karşılayabilecek dengeli diyetler uygulanmalıdır.
Günde en az 2 litre su tüketiminin tedavideki yeri çok önemli
Testi pozitif olan ve tedavisi başlayan bireyler mevsimine uygun taze meyve, sebze tüketmeye özen göstermelidir. Diyet planı tüm besin öğelerini içermelidir. Tamamen doğal besinlerden yararlanılmalı, yoğun katkı maddesi içeren besinlerden kaçınılmalıdır. Bu süreçte kesinlikle ihmal edilmemesi gereken nokta sıvı tüketimidir. Günde en az 2 litre sıvı tüketimi, hastalıkla savaşan bedeninizin toksinlerini atması için oldukça önemlidir.
Bu besinlerden uzak durun!
Bu dönemde yapılacak en büyük hata, boş karbonhidrat kaynaklarını yoğun tüketmektir. Basit şeker ve şerbet içeren besinler, ağır yemekler, ateşle temas ederek pişen besinler, fast food gibi gıdalar, alkol ve sigaradan uzak durulmalıdır.
Bu vitamin ve minerallerle koronavirüsü yenin
Koronavirüs tedavi sürecinde bedenimizin tüm vitamin ve minerallere ihtiyacı vardır. Özellikle bir besin grubu veya öğesi kurtarıcı nitelik taşımaz. Tam anlamıyla sağlıklı beslenme için her bir besin öğesi günlük beslenmede yer almalıdır. Buna nazaran azami ölçüde mutlaka alınması gereken besin öğeleri A, C, D ve E vitamini, selenyum ve çinko mineralleridir. Yağlı tohumlar, önemli miktarda E vitamini, çinko ve selenyum içermektedir. Bu nedenle gün içinde fındık, badem, ceviz tüketilmelidir. C vitamini kaynağı olan turunçgiller her gün mutlaka yenmelidir. Yeterli A vitamini alımı ve güçlü bir bağırsak florası için çözünür ve çözünmez lifler, tam tahıllı besinler ve sebzelerden yeterli düzeyde alınmalı, kefir, yoğurt, turşu, sirke gibi fermente gıdalar diyet içerisinde yer almalıdır. Ihlamur, adaçayı gibi bitki çayları boğaz enfeksiyonu yoğunsa zencefil eklenerek tüketilebilir. D vitamini koronavirüs ile ilgili önemli araştırmalara konu olan bir vitamindir. Ancak doktor onayı olmadan alınması ve kullanılması risklidir. D vitamini preparatları kullanımı için de hekime danışılmalıdır.
Belirtisiz atlatıyor olsanız da ağır egzersizlerden kaçının
Covid pozitif bireylerde egzersiz semptomlara bağlı değişiklik göstermelidir. Eğer yoğun kas ağrıları ve ateş varsa egzersiz yapılmamalı, daha çok dinlenmeye zaman ayrılmalıdır. Ateşin olduğu durumlarda egzersiz vücut ısısını artırarak hastalık seyrini ağırlaştırabilir. Hafif semptomlu veya semptomsuz şekilde geçiriliyorsa, düşük tempolu egzersizler yapılabilir. Yoğun egzersiz programlarından kaçınılmalıdır. Yumuşak pilates bantlarından destek alınarak kas gruplarını çalıştırmaya yönelik egzersizler veya hava sirkülasyonu olan bir odada yürüyüş yapılabilir. Yürüyüş bandı bulunuyorsa günlük 20- 30 dk. yavaş tempolu yürüyüşler yapılabilir. Egzersiz vücuda hala güçlü olduğunu hatırlatan önemli bir aktivitedir.
Koronavirüs en çok yorgunluğu seviyor
Bağışıklığı güçlendirmek; yeterli uyku, egzersizin eşlik ettiği bir yaşam, dengeli ve kaliteli bir diyet ile mümkündür. Bunlar bağışıklık sistemi bir puzzle gibi düşünüldüğünde olmazsa olmaz, bulunmadığında da bütünü bozan parçalar gibidir. Koronavirüs en çok yorgunluğu sevmektedir. Özellikle bedensel yorgunluklar bu sürede en az indirilmeli, uyku için ayrılan süre artırılmalıdır. Günlük ortalama 8 saat uyku uyunmalı ve mümkünse uyku hijyenine önem verilmelidir. Beden ve zihin, yeteri kadar dinlenirse kendini çok daha iyi yenileyebilir. Egzersiz yapılabildiği ölçüde hafif olarak muhakkak her gün tekrar edilmeli, sağlıklı kişiler için mümkünse açık ve geniş alanlarda, koronavirüs tedavi sürecinde ise evde düzenli şekilde yapılmalıdır. Bağışıklığın en önemli unsurlarından olan beslenme için, eğer kişilerin sürekli dışardan yemek yeme veya fast food tüketme alışkanlığı varsa veya sık sık öğün atlanıyorsa bu alışkanlıklar hızlıca değiştirilmelidir.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​“Pandemi ve Yalnızlık” her yönüyle ele alınacak

Üsküdar Üniversitesi’nde ikincisi bu yıl gerçekleşecek olan Uluslararası Yalnızlık Sempozyumu’nun ana konusunu “Pandemi ve Yalnızlık” oluşturuyor. 4-5 Aralık 2020 tarihlerinde düzenlenecek sempozyumun davetli konuşmacıları yurtiçi ve yurtdışından farklı alanlardan katkılar sunmak üzere bir araya gelecek bilim insanı, akademisyen, gazeteci ve sanatçılardan oluşuyor. Her konuşmacı, kendi çalıştığı alandan ve kendi bakış açısıyla yalnızlığı pandemi bağlamında ele alarak önemli tartışmalar sunacak ve önemli soruları gündeme getirecek.
Üsküdar Üniversitesi tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenecek Uluslararası Yalnızlık Sempozyumu, “Pandemi” başlığı altında gerçekleştirilecek. Pandemi sürecinin yalnızlığa etkileri her yönüyle ele alınacak.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aileler ve Yalnızlık” konusunu ele alacak
Tüm dünyayı etkileyen pandeminin en büyük etkisinin yalnızlık olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sempozyumun ilk oturumunda “Aileler ve Yalnızlık” başlıklı sunumunu yapacak.
Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Korona Yalnızlığı”nı anlatacak
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve aynı zamanda Sempozyum Koordinatörü Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Korona Yalnızlığı”başlıklı sunumuyla değerlendirmelerde bulunacak.
Pandeminin psikolojik etkilerini anlatacaklar
Sempozyumun ilk oturumundaÜsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Doç. Dr. Gül Eryılmaz, “İlişkide Yalnızlık”; Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, “Ergen Yalnızlığı ve K-Pop”; Uzman Psikolog Çiğdem Demirsoy, “Pandeminin Ailede Yalnızlığa Etkisi”ve Uzman Psikolog Aslı B. Bhais, “Bağımlılık-Yalnızlık İlişkisi” başlıklı sunumlarıyla katılacak.
Pandemi ve yalnızlık her yönüyle ele alınacak
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, “Yalnızlığın Politik Psikolojisi” ile ilgili bir konuşma yapacak. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Pandemide İleri Yaş Riskleri: Yalnızlık tercih mi? İstenmeyen sonuç mu?”; Üsküdar Üniversitesi’nden Dr. Mert Akcanbaş,“Küresel Güvensizlik ve Yalnızlık” ve Psikolog İdil Arasan Doğan, “Yaşlılıkta Yalnızlık ve Sosyal Destek” başlıklı sunumlarıyla önemli katkılarda bulunacak.
Prof. Dr. Erol Göka: “Yalnızlık ve Özlem”
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Psikiyatrist Prof. Dr. Erol Göka, “Yalnızlık ve Özlem” başlıklı konuşmasında yalnızlık ve özlem ilişkisini pandemi sürecini de ele alarak tartışacak.
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci, “Pandemi ve Göçmenin Yalnızlaşması”nı ele alacak
LondraRegent’s Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Sirkeci ise “Pandemi ve Göçmenin Yalnızlaşması” başlıklı sunumunda koronavirüs salgını nedeniyle sınırların kapandığı, ekonomilerin durma noktasına geldiği dönemini mülteci ve göçmenler açısından çok zorlu bir süreç olduğunun altını çizerek saptamalarda bulunacak.
Prof. Dr. Gönül Bünyatzade: “Yalnızlık ve Yaratıcılık
Azerbaycan Milli İlimler Akademisinden Prof. Dr. Gönül Bünyatzade “Yalnızlık ve Yaratıcılık”, Kanada Montréal Üniversitesi’nden akademisyen Dr. Floris Van Vugt ise “Senkronize Hareket Ederek Video Konferansında Kişilerarası Yakınlığı Teşvik Etme” başlıklı sunuşunda, yabancılaşmanın ve ayrışmanın arttığı günümüz dünyasında iletişim kurmanın, dinlemenin, anlamanın önemini ve bunun çevrimiçi bağlantılarda nasıl sağlanabileceğini tartışacak.
Dr. Orhan Aras: “Avrupa’nın Pandemi ve Yalnızlıkla İmtihanı”
Sempozyuma Almanya’dan katılan Yazar Dr. Orhan Aras da “Avrupa’nın Pandemi ve Yalnızlıkla İmtihanı” başlıklı konuşmasında yalnızlığın farklı algılanma biçimlerinden ve farklı görünümlerinden dem vurarak karşılaştırmalı bir tartışma yürütecek. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’un “Yalnızlığın Politik Ekonomisi ve Türk Evi: Salgından Nereye?” başlıklı sunumu ile katılacağı sempozyumda St. Petersburg Bekterev Tıp Merkezinden psikolog Dr. Olga Rubçova “Pandemi Döneminde Dünya: Kaygı Salgını ve Depresyon” başlıklı sunumunda karantina sürecinde insanlarda artan aşırı stress durumuna dikkat çekecek.
Yalnızlık ve pandemi her yönüyle değerlendirilecek
Sempozyumda ayrıca gazeteci Özay Şendir, “Pandemi Yalnızlığı ve Medya”; fotoğrafçı, yönetmen ve senaryo yazarı Murathan Özbek ise “Pandemi, Sanat ve Yalnızlık” başlıklı konuşmasında yalnızlık-pandemi ilişkisini sanat penceresinden farklı bir boyutuyla ele alacak.
Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jyldyz Urmanbetova, “Sosyal Dışlanma ve Yaratıcılık Bağlamında Yalnızlık”; Dr. Baver Demircan, “Yalnızlık: Pandemi Bir Olanak Olabilir Mi?”; Rusya Devlet Başkanlığı Ulusal Ekonomi ve Kamu Yönetimi Akademisi’nden Doç. Dr. Kristina İvanenko, “Yeni Yalnızlık: Pandemi Sosyal İlişkileri Nasıl Değiştirdi?” Düzce Üniversitesi’nden Dr. Cihan Ertan ve Araştırma Görevlisi Özge Sarıalioğlu, “Sahne Kapandığında: COVİD-19 Pandemisi ve Sahne Sanatları Aktörlerinin Yalnızlık Deneyimleri” başlıklı sunumlarını yapacak.
Sempozyumu takip etmek isteyenler, Üsküdar Üniversitesi Yalnızlık Sempozyumu sayfası üzerinden kayıt yaparak sempozyuma çevrimiçi olarak katılım sağlayabilecek.
İSTANBUL – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

Balparmak ve Muğla Belediyesi’nden Arıcılık Mesleği’nin Geleceği İçin İşbirliği

Balparmak, Muğla Büyükşehir Belediyesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Karabörtlen Tarımsal Kalkınma Kooperatifi “Sürdürülebilir Arıcılık, Katma Değerli ve Verimli Üretim Protokolü”nü imzalayarak arıcılık mesleğinin geleceği için önemli bir iş birliği gerçekleştirdi.
40 yıllık uzmanlığı ile gıda güvenliğine uygun sağlıklı ve kaliteli balları özenle seçmek suretiyle sofralara taşıyan Balparmak, Muğla Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde hayata geçirilen “Sürdürülebilir Arıcılık, Katma Değerli ve Verimli Üretim Protokolü”nü imzaladı. Muğla Büyükşehir Belediyesi, Balparmak, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ve Karabörtlen Tarımsal Kalkınma Kooperatifi arasında gerçekleşen dörtlü protokol kapsamında Türkiye’deki çam balı üretiminin yüzde 80’inin gerçekleştiği Muğla’da pilot bölge olarak seçilen Ula ve civarı ilçelerdeki arıcılara destek ve uygulamalı eğitim verilecek. Balparmak Arıcılık Akademisi kapsamında verilecek eğitimlerle arıcıların bilgileri güncellenecek, üretim şartlarının bazıları iyileştirilecek.
“Arıcılık mesleğinin sürdürülebilirliği risk altında”
İmzalanan protokolün arıcılık mesleğinin ve ülkemiz için büyük önem taşıyan çam balının geleceği için çok değerli olduğunun altını çizen Altıparmak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Özen Altıparmak, şunları söyledi: “Muğla Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde gerçekleştirilen bu değerli projede yer almaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Türkiye’de maalesef arıcılık mesleğinin sürdürülebilirliği risk altında… Gençler, kadınlar ata mesleği olan arıcılığa yönelmek de istekli değil. Doğal balın yanı sıra arısütü, polen, propolis gibi katma değerli arı ürünlerinin üretimi de yetersiz. Arıcılarımızın verimli üretim yapabilmesi, mesleklerindeki gelişmelerden haberdar olması,mevcut bilgilerinin güncellenmesi için biz de Balparmak Arıcılık Akademisi ile destek olacağız.Uzaktan, gezici, teorik ve uygulamalı eğitimlerinden oluşan üç ayrı eğitim modeli uyguladığımız Balparmak Arıcılık Akademisi’nde arı yaşamı ve biyolojisi, koloni bakımı ve yönetimi, arı hastalıkları, ana arı üretimi, arı ürünleri üretimi, arıcılık ekipmanları, regülasyonlar, nektarlı bitkiler gibi arıcılık mesleğinde kaliteli üretiminin sağlanmasını ve mesleğin sürdürülebilir olmasını sağlayan en temel konular, konusunda uzman akademisyenlerce anlatılıp uygulamalı olarak gösteriliyor. Muğla’nın Ula ilçesinde bulunan Akademide uygulamalı eğitimlerimizi ise örnek işletmemizde ,arılığımızda gerçekleştiriyoruz. Akademiye gelemeyen arıcı adaylarına ise gezici eğitim aracı ile ulaşılarak, bulundukları yerde eğitim veriyoruz. arıcılık sektöründe ilk kez hayata geçirdiğimiz uzaktan eğitime isteyen herkes www.balparmak.com.tr adresinde yer alan “Balparmak Arıcılık Akademisi” ne giriş yapıp online kayıt yaptırarak katılabiliyor. Bu yıl Felis Ödülleri’nde Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Bölümünde, Toplumsal Meseleler Kategorisinde Felis’e ve Sürdürülebilirlik Yönetimi Kategorisinde Başarı Ödülü’ne layık görülen“Balparmak Arıcılık Akademisi”nde 2 yıl süren proje kapsamında bugüne kadar eğitimlerini başarıyla tamamlayan 52’si kadın olmak üzere 104 arıcı adayına, iki adet arılı kovan vererek mesleğe ilk adımı atmalarını sağladık. Bu iş birliği ile de daha çok arıcıya ulaşarak yerel kalkınmaya ve arıcılık mesleğinin sürdürülebilirliğine katkı sağlamak en büyük arzumuz.”
MUĞLA – BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

E-imza son çeyrekte yüzde 6 arttı

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından açıklanan 2020 yılı ikinci çeyrek verilerine göre, e-imza sayısı 4 milyon 339 bin 192’ye, mobil imza sayısı ise 650 bin 544’e ulaştı. Toplamda 4 milyon 989 bin 736 elektronik sertifika oluşturuldu.
BTK, 2020 yılının ikinci çeyreğine ilişkin Pazar Verileri Raporu’nu yayımladı. Üretilen e-imza sayısı 4 milyon 339 bin 192’ye yükseldi. Mobil imza sayısı ise 650 bin 544’e ulaştı. Toplamda 4 milyon 989 bin 736 elektronik sertifika oluşturuldu. 2020 yılının ilk çeyreğine oranla e-imza sertifika sayısında yüzde 6 artış, mobil imza sertifika sayısında ise yüzde 2,4 yükseliş gerçekleşti.
4,9 milyon e-sertifika üretildi
2020 yılının ilk çeyreğinde 4 milyon 94 bin 138 olan e-imza sertifika sayısı, yüzde 6 artarak 4 milyon 339 bin 192’yeulaştı. 2020 yılının birinci çeyreğinde 635 bin 547 olan mobil imza sayısı ise ikinci çeyrekte yüzde 2,4 artarak 650 bin 544’e ulaştı. Toplam üretilen sertifika sayısı ise bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 5,5 artarak 4 milyon 989 bin 736’ya ulaştı.
Küresel e-imza pazarı 9 milyar dolarlık hacme ulaşacak
Pandemide e-imza ve mobil imza sayesinde işlerin kesintiye uğramadığına dikkat çeken E-GÜVEN Genel Müdürü Can Orhun, “Pandemide evden çalışma eğilimi doğrultusunda e-imza ve mobil imzaya talep arttı. İşletmeler ve bireyler, bu yeni dönemde zaman ve mekandan bağımsız imza atmak için e-imza ve mobil imzayı tercih ettiler. Statista’nın gerçekleştirdiği araştırmaya göre, e-imza pazarında 2023’e kadar dünya genelinde her yıl ortalama yüzde 34,7 büyüme bekleniyor. İşletmelerin e-dönüşüm hızı mevcut eğilimi sürdürdüğünde, 2023 yılı küresel e-imza pazarının 9 milyar dolar büyüklüğe ulaşması öngörülüyor. Her büyüklükteki işletmeye uygun çözümlerimizle, e-imzanın iş süreçlerine ve e-dönüşümün kurum kültürüne dahil edilmesine katkı sağlıyoruz.” dedi.
E-GÜVEN Hakkında:
E-GÜVEN, 2003 yılında kurulan Türkiye’nin ilk elektronik sertifika ve mobil imza hizmet sağlayıcısıdır. Bireylere ve kurumlara bilgi güvenliği ve elektronik imza konusunda dünya pazarında öncü çözümler sunmaktadır. Kurumlara özel projeler geliştirmenin yanı sıra gelişen teknolojiye uygun kullanıcı dostu ürün ve hizmetler sağlamaktadır. Ekolojik ayak izini azaltıp WWF-Türkiye kriterlerine uyum sağlayan E-GÜVEN, “Yeşil Ofis” diploması almaya hak kazanmıştır.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

​Garanti BBVA Mobil, HUAWEI AppGallery’de

HUAWEI, Türkiye’ye özel lokal uygulamaları hızla resmi uygulama mağazasına katarak tüm kullanıcılar için benzersiz bir kullanım deneyimi yaratmayı sürdürüyor. Bu kapsamda Garanti BBVA Mobil uygulamasının altyapısı HUAWEI Mobil Servisler’e uyumlu hale getirilerek AppGallery’deki yerini aldı. Harita ve QR kod entegrasyonlarının da tamamlandığı uygulama ile Türkiye’nin en büyük bankalarından biri olan Garanti BBVA, artık milyonlarca AppGallery kullanıcısına da hizmet verecek.
HUAWEI hem popüler küresel uygulamalar hem de kullanıcıların sevdiği kaliteli yerelleştirilmiş uygulamalar da dahil olmak üzere kullanıcılarının dijital yaşam tarzının temelini oluşturan en iyi uygulamaların HMS’e dahil edilme sürecini hızlandırmak için sürekli çalışıyor. HUAWEI AppGallery, hepsi basit ve sorunsuz bir tarama deneyimiyle arama yapılabilen haber, sosyal medya, eğlence ve daha fazlasını içeren 18 kategoride uygulama içeriyor. Kullanıcıların bulamadığı bir uygulama varsa, tek yapmaları gereken uygulama adını ‘İstek Listesine’ göndermek. Bu uygulama AppGallery’de yerini aldığında, talep eden kullanıcı bilgilendiriliyor.
Huawei AppGallery, kullanıcıların hassas verilerini ve gizliliğini korumak için en üst düzeyde doğrulama uyguluyor. Biyometrik veriler gibi kişisel olarak duyarlı bilgiler HUAWEI cihazının dışında işlenmiyor ve kullanıcıya kişisel verileri üzerinde tam kontrol sunuluyor. EMUI, kullanıcıların uygulamaların izinleri üzerinde de kontrol sahibi olmasını sağlıyor. Daha da önemlisi, tüm kullanıcı verileri anonimleştiriliyor ve her kullanıcının bölgesine karşılık gelen sunucularda yerel olarak depolanıyor.
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)

En Sık Rastlanan Akciğer Hastalığı: KOAH

KOAH olarak bilinen kronik obstriktif akciğer hastalığının en sık rastlanan akciğer hastalığı olduğunu belirten DoktorTakvimi uzmanlarından Prof.Dr. Firuz Çellikoğlu, kış aylarında artan hava kirliliğinin KOAH’lı hastaların şikayetlerini daha da ağırlaştırdığının altını çiziyor.
Halk arasında KOAH olarak bilinen kronik obstriktif akciğer hastalığı, gerçekte ortak bir özelliği paylaşan bir hastalıklar grubunu ifade eder ve bu ortak özellik akciğerden havanın çıkarılma güçlüğüdür. Bu duruma nefes vermede tıkanıklıkadı verilir ve KOAH etiketi altında özellikleri birbirine yakın kronik bronşit, anfizem ve astım hastalıkları yer alır. Bu hastalıkların farklı etkenlere bağlı gelişse de nefes verirken tıkanma veya daralma görüldüğünü söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Prof. Dr. Firuz Çellikoğlu, KOAH’lı kimselerin çoğunda bu üç hastalığın, olimpiyat halkaları gibi iç içe geçmiş belirtilerinin bileşiminin mevcut olduğunu anlatıyor.
KOAH’ın meydana gelmesindeki en büyük etken sigara dumanı
Hava kirliliği, iş yerlerinin havasında toz ve dumanlara maruz kalma ve özellikle akciğer enfeksiyonları bütün KOAH’lı hastaların şikayetlerini ağırlaştırdığını belirten DoktorTakvimi uzmanlarından Prof. Dr. Firuz Çellikoğlu, bu hastalığa yol açan etkenlerin bir kısmı için önlem almanın çok güç olduğunun altına çizerek “Tek bir etkenin önlenmesi insan elindedir. Son yıllarda yapılan araştırmaların kesinlikle gösterdiği gibi KOAH’ın meydana gelmesinin en önemli sebebi içilen sigara dumanıdır” diyor.
KOAH’ın en sık rastlanan belirtisinin nefes darlığı olduğunu bildiren Prof. Dr. Çellikoğlu, özellikle sigara içiyorsanız ve biraz zorlu bir hareketle (merdiven veya yokuş çıkarken, ağır bir paket taşırken, düz yolda hızlı yürürken) nefes darlığı ortaya çıkıyorsa aklınıza hemen KOAH gelmesi gerektiğini belirtiyor. “Bu hastalığa tutulanlar genellikle bir nefes sıkıntısı olduğunu ilk olarak kendi yaşında bir arkadaşı veya eşi ile yürürken, onlara ayak uyduramadığı zaman fark ederler. Kronik öksürük, veya ıslıklı soluma KOAH’ın diğer belirtilerini teşkil eder. Ancak KOAH’tan başka nedenlerde bu şikayetleri meydana getireceğini asla unutulmamalı” diyen DoktorTakvimi uzmanlarından Prof. Dr. Firuz Çellikoğlu, nefes darlığı veya solumada güçlük şikayetinin birçok hastalığa bağlı olabileceğini belirtiyor.
KOAH’ın tedavisi doktor hasta işbirliği temeline dayanır
KOAH tedavisinde en önemli unsurun hasta-doktor ilişkisi olduğu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Prof. Dr. Firuz Çellikoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘’Doktorunuza her şeyinizi açık ve samimi olarak anlatmanız gerekir. Doktorda sizinle açık ve samimi olmalı ve hiçbir şeyi gizlemeden, her şeyi size açıkça anlatmalıdır. Tedavinizin bir kısmı doktorunuzun sorumluluğundadır. İlaçların seçimi, tedavinin düzenlenmesi, diyetinizin tanzimi, laboratuvar muayenelerinin istenmesi doktorunuzun görevidir. Fakat sorumluluğun büyük kısmı size aittir. Doktorun önerdiği gibi ilaçları kullanmak, evde nefes alma egzersizlerini düzenli yapmak, düzgün beslenmek ve en önemlisi o güne kadar bırakmammışsanız sigara içmekten vazgeçmek tamamen hastanın sorumluluğundadır. İlaçların dışında hayat boyu sürecek bu hastalıkla nasıl mutlu yaşayacağımızı öğreten ve yaşam kalitesini arttırıcı egzersiz yapmamızı sağlayan Solunum Rehabilitasyon Programı KOAH tedavisinin en önemli unsurunu teşkil eder.’’
BEYAZ HABER AJANSI (BHA)